Delil Tespiti Talebi ve Karar
HMK Madde 402
(1) Delil tespiti talebi dilekçeyle yapılır. Dilekçede tespiti istenen vakıa, tanıklara veya bilirkişilere sorulması istenen sorular, delillerin kaybolacağı veya gösterilmesinde zorlukla karşılaşılacağı kuşkusunu uyandıran sebepler ile aleyhine delil tespiti istenen kişinin ad, soyad ve adresi yer alır. Tespit talebinde bulunan, durum ve koşulların imkân vermemesi nedeniyle, aleyhine tespit yapılacak kişiyi gösteremiyorsa talebi geçerli sayılır.
(2) Mahkeme tarafından belirlenen tespit giderleri avans olarak ödenmedikçe sonraki işlemler yapılmaz.
(3) Tespit talebi mahkemece haklı bulunursa karar, dilekçeyle birlikte karşı tarafa tebliğ edilir. Kararda ayrıca, delil tespitinin nasıl ve ne zaman yapılacağı, tespitin icrası esnasında karşı tarafın da hazır bulunabileceği, varsa itiraz ve ilave soruların bir hafta içinde bildirilmesi gerektiği belirtilir.
(4) (Ek:22/7/2020-7251/44 md.) Tespitin yapılmasından sonra, tespit tutanağı ve varsa bilirkişi raporunun bir örneği mahkemece karşı tarafa resen tebliğ olunur.
HMK Madde 402 Gerekçesi
1086 sayılı Kanunun 371 inci maddesindeki düzenlemeye karşılık gelen bu maddede, delil tespitine ilişkin usul daha açık olarak ortaya konmuştur. Bu arada tespitin yapılabilmesi ve karşı tarafa tebliğ için gerekli olan masrafların başlangıçta talep sahibinden avans olarak alınması prensibi getirilerek, bu konuda doğabilecek tereddütler giderilmiştir.
HMK 402 (Delil Tespiti Davası ve Karar) Yargıtay Kararları
Hukuk Genel Kurulu 2020/340 E. , 2022/1195 K.
- HMK 400-406
- Delil tespiti davası nedir? Delil tespitinin hukuki niteliği ve sonuçları nelerdir?
Bilindiği üzere, “Delil tespiti” ile ilgili yasal düzenleme dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 400 ilâ 406. maddelerinde yer almaktadı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 400. maddesinin 1. fıkrası; “Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı maddenin ikinci fıkrası ise delillerin tespiti için gerekli şartları ortaya koymaktadır. Bu fıkra içeriğinde aynen; “Delil tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir. Kanunda açıkça öngörülen haller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi halinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dahilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır” denilmektedir.
Anılan Kanun’un 405. maddesinde; “Delil tespiti dosyası, asıl dava dosyasının eki sayılır ve onunla birleştirilir. Asıl davanın taraflarından her biri, iddia veya savunmasını ispat için bu tutanak ve raporlara dayanabilir” denilmek suretiyle de delil tespiti dosyasının esas dava dosyasının eki sayıldığı kabul edilmiştir. Anılan hükümlere benzer düzenlemeler mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 368 ilâ 374 maddelerinde yer almakta idi.
Kanuni düzenlemelerden hareketle delil tespitinin, görülmekte olan bir davada inceleme sırası gelmemiş ya da ileride açılacak davada ileri sürülecek bir durumun saptanması amacıyla taraflardan birinin bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık anlatımının alınması için keşif yapılmasına yönelik başvuru istemi olduğunu söylemek mümkündür (Türk Tarih Kurumu: Türk Hukuk Lûgatı, C. I, 2021, s. 273 ).
Delil tespitinde bulunulabilmesi için; öncelikle, henüz ikame olunmamış ve fakat ikame olunması düşünülen bir davada delil olarak ileri sürülecek bir vakıa bulunmalıdır. Sonradan ikame edilecek olan dava ile hiçbir ilgisi ve ilişkisi bulunmayan bir vakıa tespit ettirilemeyeceği gibi, ayrıca tespiti talep olunan delillerin hemen tespitine gidilmediği takdirde delillerin kaybolacağından ciddi bir surette endişe edilmesi gerekmektedir.
Delil tespiti tek başına bir dava olmadığından bu talebe karşı üçüncü kişiler müdahale edemez ve karşı dava da açılamaz.
Kural olarak delil tespiti karşı taraf da hazır olmak üzere (her iki tarafın huzurunda) yapılır. Fakat karşı taraf, usulüne uygun biçimde davet edildiği hâlde gelmezse delil tespiti gıyabında yapılır. Mahkeme, delil tespitinin karşı tarafın yokluğunda yapılmasına da karar verebilir. Delil tespitinin karşı tarafın yokluğunda yapılmış olması hâlinde, mahkeme, dilekçeyi ve delil tespiti tutanağı ile varsa bilirkişi raporunun bir suretini derhal karşı tarafa tebliğ etmek zorundadır (HMK m. 403). Aksi hâlde, karşı tarafa tebliğ edilmemiş olan delil tespiti tutanağı, davada delil olarak kullanılamaz.
Delil tespiti kararı, nihai bir karar olmadığından temyiz edilemez. Fakat karşı taraf, delil tespiti kararı icra edilinceye (delil tespiti yapılıncaya) kadar delil tespiti kararına itiraz edebilir. Delil tespiti kararı icra edildikten sonra, hem delil tespiti kararına hem de delil tespiti işlemine itiraz edilebilir (HMK m. 404). İtiraz, delil tespitini yapmış olan mahkemeye yapılır. Delil tespitine itiraz bir süreye bağlı değildir. Delil tespitine itirazdan önce dava açılmış ise itiraz davanın açılmış olduğu mahkemeye yapılır ve bu mahkeme tarafından incelenir.
Bu aşamada delil tespitinin asıl davaya etkisine değinmekte yarar bulunmaktadır.
Delil tespiti, ilerde açılacak (veya açılmış olan) davada sırası geldiğinde kullanılmak üzere yaptırılır. Bu nedenle, yaptırılmış olan bir delil tespitine, taraflardan her biri, davada sırası geldiğinde dayanabilir; yani delil tespiti yolu ile tespit edilen delile dayanarak iddiasını veya savunmasını ispat edebilir. Bu husus, delil tespiti dosyasının esas dava dosyasının eki sayılmasının da doğal sonucudur. Karşı taraf olan davalı da davacının yaptırmış olduğu delil tespitine dayanabilir. Bu durumda kendi yaptırdığı delil tespitine delil tespiti sırasında itiraz etmemiş olan davacının, davalının o delil tespitine dayanması hâlinde kendi yaptırdığı delil tespitinin aksini iddia ve ispat etmesine imkân yoktur (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt IV, s. 4464-4465).
Tespit edilen delilin değerlendirilmesi de o delilin niteliğine göre yapılır. Örneğin, delil tespiti, keşif ve bilirkişi yoluyla yapılmışsa bu takdiri delil olarak değerlendirilir. Tespit edilen delilin ispat kuvvetini taraflar, asıl davadaki tahkikat aşamasında inceleme sırasında tartışma konusu yapabilir ve bu konuda haklı itirazlarını veya karşı delillerini ileri sürebilirler. Örneğin, delil tespiti yoluyla bilirkişi incelemesi yaptırılmış, rapordaki eksiklik veya belirsizlikler ek raporda da karşılanmamışsa davaya bakan hâkim yeni bilirkişi incelemesi yaptırabilir (Pekcanıtez, Hakan/Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/ Taş Korkmaz, Hülya: Medeni Usul Hukuku Cilt III, İstanbul 2017, s. 2573).
Nitekim aynı ilkelere Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.03.2022 tarihli ve 2018/4-1043 E., 2022/367 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu 2017/1854 E. , 2019/1096 K.
- HMK 402
- Tespit davası ile delil tespiti talebi arasındaki fark
Tespit davaları ise, bir hakkın veya bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının yahut bir belgenin sahte olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır. Tespit davası, genel olarak 6100 sayılı HMK’nın 106. maddesinde düzenlenmiş olup, bunun dışında tespit davalarını düzenleyen bazı özel kanun hükümleri de bulunmaktadır (Örneğin; TMK m. 26, TTK m. 56/1-a).
Tespit davası yolu ile mahkemeden bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilebilir, dolayısıyla konusunu yalnız hak veya hukuki ilişkiler oluşturur. Bir hukuki ilişki için önemli olsalar bile maddi vakıalar (olaylar ve olgular) yalnız başına tespit davasının konusunu oluşturamazlar (HMK m. 106/3). Aynı şekilde, kaybolması veya başvurulma olanağının kalmaması nedeniyle, henüz incelenme zamanı gelmeden başvurulan, bir anlamda güvence altına alınmasını amaçlayan delil tespiti (HMK m. 400-405) ile tespit davasının birbirine karıştırılmaması gereklidir. Nitekim, 6100 sayılı HMK’nın 106. maddesine ilişkin gerekçesinde “Tespit davaları, uygulamada sıkça müracaat edilen bir dava türüdür. Çoğu kere de bir geçici hukuksal koruma türü olan delil tespiti kurumuyla karıştırılmaktadır. Bu genel tanımlama ile tespit davasının hukukumuzda caiz olduğu ve delil tespitinden tümüyle farklı bir kurum olduğu hususuna, uygulamada duyulan tereddüt giderilmek suretiyle açıklık kazandırılmıştır” şeklindeki açıklamaya yer verilerek, devamında maddi vakıaların tek başına tespiti istenildiği takdirde tespit davasına değil, delil tespiti kurumuna başvurulması gerektiğine işaret edilmiştir. Tespit davalarında davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hak veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup, hak veya hukuki ilişkinin varlığı yahut yokluğu tespit davası açılabilmesi için yalnız başına yeterli değildir. Bundan başka, tespit davasının dinlenebilmesi (esasına girilebilmesi için), konusunu oluşturan hak veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer güncel bir hukuki yararının bulunması gerekir (HMK m. 106/2).
Bir hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararın bulunması, şu üç şartın birlikte varlığına bağlıdır: 1) Davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (m. 106/2) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; 2) Bu tehdit nedeniyle davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; 3) Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkâr ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır (Arslan, R./ Yılmaz, E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku , Ankara 2017, s.287).
Bu doğrultuda, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur (Arslan / Yılmaz/ Taşpınar Ayvaz, s. 296-297). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.05.2013 tarihli ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. ile 01.02.2012 tarihli ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararı sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Tespit davasının konusunun hak veya hukuki ilişki olması ve davacının tespit davası açmakta güncel hukuki yararının bulunması dava şartıdır (HMK m. 114/1-h). Açılan tespit davasında, bu iki şartın birlikte bulunup bulunmadığı, diğer dava şartlarında olduğu gibi, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekmekte olup, bu şartların bulunmaması hâlinde mahkemece esas hakkında incelemeye girmeden, davayı usulden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekmektedir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2012/10032 E. , 2013/154 K.
- Delil tespiti davası icrai hüküm verilen normal tespit davasıyla karıştırılmamalıdır.
- HMK 402
Talep, HMK.’nin 402. maddesi gereğince delil tespiti istemidir. Somut olayda, davacı vekili, ileride açılacak tazminat davalarına esas olmak üzere hasar ve kusura etki eden delillerin tespitine ihtiyaç duyulduğunu belirterek, araç hasarı ve araçtaki değer kaybı ile kazanın oluşumunda araç sürücülerinin kusur oranlarının mahkeme kanalıyla ve bilirkişi marifetiyle belirlenmesini istemiş, mahkemece talep, tespit davası olarak görülüp sonuçlandırılmıştır.
Bu durumda, davacı tarafın talebinin icrai bir sonuca yönelmediği anlaşıldığından, istemin delil tespiti olarak değerlendirilerek buna göre işlem yapılması gerekirken, hatalı vasıflandırma ile talebin tespit davası olarak kabul edilerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/3278 E. , 2014/9716 K.
- HMK 402
- Delil tespiti davasında verilen karar temyiz edilemez.
Delil tespiti HMK’nın 10. kısım 2. bölümünde 400. ve devamı maddelerinde düzenlenen geçici hukuki korumalardan olup, ileride açılacak veya açılmış olan bir dava ile ilgili delillerin bazı şartlar altında zamanından önce toplanıp emniyet altına alınmasını sağlamak için kabul edilmiş bir kurumdur. 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi gereğince, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı HUMK’nın 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır. HUMK’nın 427. maddesine göre ise ancak mahkemelerce verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Geçici hukuki korumalarla ilgili hükümlerin yer aldığı HMK’nın 10. kısmının 2. bölümünde düzenlenen delil tespiti kararlarına ilişkin temyiz yoluna gidilebileceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenlerle delil tespitine ilişkin kararların temyizi mümkün olmadığından aleyhine delil tespiti istenilen vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/6520 Karar : 2016/541 Tarih : 20.01.2016
-
HMK 402. Madde
-
Delil Tespiti Talebi ve Karar
Tespit talep eden vekili, müvekkili adına kayıtlı gayrimenkullerin, müvekkilinin ortağı olduğu şirketlerde sermaye arttırımına gidilecek olması sebebiyle gerçek değerinin tespitini istemiştir.
Mahkemece, talep dilekçesinde karşı tarafın gösterilmediği, açılacak bir eda veya tespit davasında her zaman keşif ve bilirkişi deliliyle tespiti mümkün olan delillerin toplanmasının istendiği, talep eden tarafın delillerin bugünden toplanmaması halinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimaline ilişkin herhangi bir neden belirtmediği, TTK’nın 343 üncü maddesinde ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü’nün 7326 sayılı genelgesinde Asliye Ticaret Mahkemesince atanacak bilirkişilerce tespitin hükme bağlandığı, dolayısıyla talebin HMK`nın 400 ve devamı maddelerinde düzenlenen delil tespiti davasının konusunu teşkil etmediği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.
Kararı talep eden vekili temyiz etmiştir.
Dava, 6102 sayılı TTK’nın 343 üncü maddesinde düzenlenen değer biçme istemine ilişkindir. Mahkemece, öncelikle istem delil tespiti olarak nitelendirilip, delil tespiti müessesesinin koşullarını taşımadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiş, sonrasında ise TTK’nın 343 üncü maddesi gereğince değer tespitinde görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu belirtilmiştir. Mahkemenin istemin delil tespiti mahiyetinde olduğu şeklindeki görüşünde isabet bulunmamaktadır, zira istem TTK`nın 343 üncü maddesinde düzenlenen değer biçmeye ilişkindir. Bu nedenle mahkemece, görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu nazara alınarak usulden red kararı verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle istemin reddi doğru görülmemiş, hükmün mümeyyiz talep eden yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenle talep eden vekilinin temyiz isteminin kabulüyle hükmün talep eden yararına ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, oybirliğiyle karar verildi..
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/4596 Karar : 2016/7585 Tarih : 21.06.2016
-
HMK 402. Madde
-
Delil Tespiti Talebi ve Karar
Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu … plakalı aracın 13.09.2012 tarihinde davalı … adına kayıtlı … plakalı araçla kazaya karıştığını, … plakalı araç sürücüsünün olay yerinden kaçtığını, değer kaybı ile aracın kullanılamamasından dolayı zarar meydana geldiğini, 12.000 TL değer kaybı zararının aracın maliki ve trafik sigorta poliçesini düzenleyen …den kaza tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte, 3.500 TL kazanç kaybına ilişkin zararın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı …‘tan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … davaya cevap vermemiştir.
Davalı ….., araç başına poliçe limitinin 20.000 TL olduğunu, değer kaybı talebinin afaki olduğunu, Sulh Hukuk 64 D.İş sayılı dosyasından yaptırılan tespitin tek taraflı olması nedeniyle HMK 402. maddesine esas olamayacağını, temerrüde düşürülmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 7000 TL değer kaybının davalı … yönünden 13.09.2012 tarihinden itibaren, davalı … şirketi yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki avans faizi ile birlikte (davalı … şirketi poliçe limiti ile sınırlı olarak) davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin değer kaybı talebi ile kazanç kaybı (ulaşım mahrumiyet bedeli) talebinin reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere, özellikle oluşa ve dosya içeriğine uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen tazminata ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 1,50 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 21.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Esas : 2012/10304 Karar : 2013/1625
- HMK 402
- Delil tespitine itiraz
Davacı, 9.11.2010 tarihinde açmış olduğu işbu dava ile tespit bilirkişisi raporu ile belirlenen 10.015 TL hor kullanma tazminatının tahsilini talep etmektedir. Yargılama sırasında davalı taraf, yine tespit raporuna itirazlarına bildirmiş ise de, mahkemece mülga 1086 Sayılı HMUK`nun 283. maddesi hükmü gereği bir haftalık süresinde itirazda bulunulmadığından raporun kesinleştiğinden söz edilerek alınan rapor çerçevesinde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Delil tespiti, 1086 Sayılı HMUK’nun 368-374 ( 6100 Sayılı HMK`nun 400-406 ) maddelerinde düzenlenmiştir.
Bu kısımda tespit raporuna itiraz konusunda açık düzenleme yer almamakla birlikte, Kanunun 373. maddesinin yollaması ile aynı Kanunun 283. maddesine göre, yokluğunda tespit yapılan tarafın bir haftalık süre içinde tespit sonucu alınan bilirkişi raporuna itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu süre 6100 Sayılı HMK’nun 281. maddesinde iki hafta olarak düzenlenmiştir. Bu rapora itiraz edilmez ya da itiraz süresi geçirilirse tespit bilirkişisi raporu taraflar bakımından kesinleşir. Ancak, bu kesinleşme mahkeme açısından geçerli değildir. Mahkeme bilirkişiden tamamlayıcı bilgi alma, açıklama isteme ve yeni bilirkişi incelemesi yaptırma yetkisini hüküm verilinceye kadar her zaman kullanabilir. Tespit raporuna süresinde itiraz etmeyen tarafın dava sırasındaki itirazı da 1086 Sayılı HMUK`nun 283. maddesi anlamında artık teknik bir itiraz olmayıp mahkemeden bu yetkisini kullanmasını istemesinden ibarettir. Bu itibarla, davalı tarafın yokluğunda yapılan tespit sonrasında alınan ve itiraza uğrayan, tespit raporunun hükme esas alınması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu durumda mahkemece, tespit raporunda belirlenen bulgulardan hareketle dosya üzerinden konusunun uzmanı bilirkişi kurulu aracılığı ile inceleme yaptırılarak, tespit raporunda varlığı belirtilen hasar kalemlerinden her birinin hor kullanım sonucunda mı, yoksa normal kullanımdan mı kaynaklandığının belirlenmesi, tahliye tarihindeki rayiç birim fiyatları üzerinden yeniden fiyat değerlendirmesi yapılması, tespit edilen kalemlerden yıpranma payı düşülüp düşülmeyeceği, saptanan hasar kalemlerinin onarımı için gereken masraf tutarı ile bu onarımın yapılabilmesi için gerekli süre konusunda dayanakları gösterilmiş, denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.