0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

HMK Madde 4

(1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;

a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,

b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,

c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,

ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları, görürler.



HMK Madde 4 Gerekçesi

Tasarıdaki maddeye ilişkin düzenlemenin

a) İflâsa, konkordatoya ve sermaye şirketleri ile kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılmasına ve vakıflara ilişkin davalar ayrık olmak üzere, malvarlığı haklarından doğan değer veya tutarı beşbin Türk Lirası (bu tutar dahil) geçmeyen davaları,” kısmı çıkarılarak ve b(1)’e “alacak davaları da dahil olmak üzere” ibaresi eklenerek:

b) Dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;

1) Kiralanan taşınmazların, İcra ve İflâs Kanununa göre ilâmsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,

2) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,

3) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,

c) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları, görürler. Kısmı yasalaşmıştır. Bu kısma ilişkin gerekçe:

  • Kiralanan taşınmazların, İcra ve İflâs Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalara,

  • Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılması ile ortaklığın giderilmesi davalarına,

  • Taşınır ve taşınmaz mallarda yalnızca zilyetliğin korunmasına yönelik olan davalara, sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususu hüküm altına alınmıştır.

Bu çerçeveden bakıldığında, kira uyuşmazlıkları bakımından sulh hukuk mahkemelerinin görev alanı genişletilmiş ve ayrıca diğer kanunların sulh hukuk mahkemesi veya hâkimini görevlendirdiği davaların da sulh hukuk mahkemesinde görüleceği hususuna açıkça işaret olunmuştur.


HMK 4 (Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi) Emsal Yargıtay Kararları


Hukuk Genel Kurulu 2017/2222 E. , 2021/760 K.

  • HMK 4. Madde
  • Hizmet alım ve kira ilişkisini birlikte düzenleyen sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlık sulh hukuk mahkemesinde değil, asliye hukuk mahkemesinde görülmelidir.

HMK’nın 4. maddesinde; “…kira ilişkisinden doğan alacak davalarında değerine bakılmaksızın” sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir.

Bu doğrultuda somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davanın tarafları arasında “Gıda Denetimine Destek Projesi kapsamında 70 adet araç ile bu araçlarda görevlendirilecek 69 adet sürücü kiralama hizmet alımı” başlıklı sözleşme düzenmiş ve başlıkta kiralamadan bahsedilmiş ise de kiralanan araçların beraberinde sürücü hizmetinin de alınması hususunda anlaşıldığı açıktır. Ancak, insan unsurunun kira sözleşmesine konu olamayacağı gözetildiğinde karma nitelikteki işbu sözleşmede yanlar arasında kira ilişkisinin değil, hizmet alımı unsurunun ağır bastığının kabulü gerekir.

Taraflar arasındaki hukukî ilişkinin kira ilişkisi olduğundan bahsedilemeyeceğinden uyuşmazlığın çözümünde sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu düşünülemez.

Gelinen noktada, asliye ticaret mahkemesiyle asliye hukuk mahkemesinin görev ayrımı önem taşıdığından ticarî dava kavramını açıklamak da yerinde olacaktır.

Ticarî davalar; mutlak ticarî davalar, nispi ticarî davalar ve yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.

Bir davanın ticarî dava sayılmasına bağlanan en önemli sonuç, o davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi ve buna bağlı olarak özel birtakım usul kurallarına tabi olmasıdır. Hangi iş ve uyuşmazlıkların ticarî dava sayıldığı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) ve bazı özel kanunlarda sınırlı olarak belirtilmiştir (Börü, L./ Koçyiğit, İ.; Ticari Dava, 2. Baskı, … 2021, s. 27).

Mutlak ticarî davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticarî işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticarî sayılan davalardır. Mutlak ticarî davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunlar yanında Kooperatifler Kanunu (m. 99), İcra ve İflas Kanunu (m. 154), Finansal Kiralama Kanunu (m. 31), Ticarî İşletme Rehni Kanunu (m. 22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticarî davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticarî dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticarî işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticarî dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticarî dava sayılan davalardır.

Nispi ticarî davalar, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticarî nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî iş sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. Ticarî iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş sayılan bir işin diğeri için de ticarî iş sayılması, davanın niteliğini ticarî hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı ticarî iş esasına göre değil, ticarî işletme esasına göre belirlemiştir.

Üçüncü grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticarî dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticarî davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.

6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticarî nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” 5. maddesinin 3. fıkrası; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukukî ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.

Bir hukukî işlemin veya fiilin 6102 sayılı TTK’nın kapsamında kaldığının kabul edilebilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlarla, bir ticarî işletmeyi ilgilendiren bir hukukî işlemin veya fiilin olması gerekmektedir.

Nitekim, aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 30.06.2020 tarihli ve 2019/4-231 E., 2020/487 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.

Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler karşısında somut olay incelendiğinde; kamu kurumu olan davalının tacir olmadığı ve davanın ticarî dava olarak kabul edilemeyeceği açık olduğuna göre davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahsedilemez. Bu durumda davaya bakmaya genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi görevlidir.


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2022/10095 E. , 2024/3678 K.

  • HMK 4. Madde
  • Sigorta ilişkisi olsa bile temel ilişki kira sözleşmesinden kaynaklanıyorsa davaya bakmaya sulh hukuk mahkemes görevlidir.

Dava tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 4. maddesinde ise dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın kiralanan taşınmazların, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaların sulh hukuk mahkemesinin görevinde olduğu düzenlenmiştir.

Somut olayda, sigortalı iş yerinde oluşan su sızması hasarı sebebiyle meydana gelen zarar sigortacı tarafından sigortalıya ödenmiş olup ödenen tazminatın sigortalı iş yerini kiraya veren davalı taşınmaz maliki …’ndan tahsili talep edilmiştir. Dava dışı sigortalı Yakup Z. Peker davalı …’nun kiracısıdır. Bu nedenle dava dışı sigortalı şahıs ile davalı … arasındaki temel hukuki ilişki kira sözleşmesinevdayanmaktadır. Taraflar arasında uyuşmazlık kira ilişkisinden doğduğuna göre; davaya bakma görevi sulh hukuk mahkemesindedir. Bu nedenle sigortacı tarafından halefiyet yoluyla açılan davanın da sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.

O halde, mahkemece uyuşmazlığın sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği nazara alınarak, HMK 4 ve 114/1-C maddeleri gereğince mahkemenin görevli olmaması nedeniyle HMK 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.


Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/2925 E. , 2019/1277 K.

  • HMK 4. madde
  • Kat mülkiyetinden kaynaklanan ortak alana müdahale nedeniyle açılan ecrimisil davası sulh hukuk mahkemesinde görülür.

Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir.

Hemen belirtmek gerekir ki; görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde tutulması gereken bir usul kuralıdır. 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi Asliye Hukuk Mahkemelerinin, 4. maddesi Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanını belirlemiştir.

Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanının düzenlendiği HMK 4/ç bendi “Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları, görürler” şeklindedir. Bu düzenlemeden Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin görevli olup olmadığı hususunda özel yasalara atıfta bulunulduğu anlaşılmaktadır

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun Ek 1. maddesi “Bu kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık Sulh Hukuk Mahkemelerinde çözümlenir” hükmünü içermektedir. . Somut olayda dava; ilk etapta Sulh Hukuk Mahkemesinde açılmış ve görevsizlik kararı verilmiş, herhangi bir şekilde derecattan geçmeksizin kesinleşmiş ve talep üzerine Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş ise de dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden çekişmenin ortak alana müdahaleden ileri geldiği, buna bağlı ecrimisil istendiği ve bu suretle davanın 634 sayılı Yasa’nın uygulanmasından kaynaklandığı açıktır. Bu durumda 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun Ek.1 maddesi uyarınca ve yine aynı kanunun 18 ve 19 . maddeleri de dikkate alındığında Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu kuşkusuzdur.

Hâl böyle olunca, uyuşmazlığın 634 sayılı Kanun’un ek 1. maddesi kapsamında kaldığı gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde işin esası bakımından hüküm kurulması doğru değildir.


Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/8325 E. , 2019/4506 K.

  • HMK 4. Madde
  • Kira sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar sulh hukuk mahkemesinde görülür.

Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesinde, Sulh Hukuk Mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanun’una göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları görürler, hükmüne yer verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerin tetkikinden, davacı ile Malatya İl Özel İdaresi (davalı … Belediyesi’ne devrolunmuştur) arasında 10.08.2004 tarihli kira sözleşmesinin imzalandığı, davacının taşınmazı iş bu kira sözleşmesi uyarınca kullandığı, davadaki taleplerin kira konusu taşınmaza yapılan faydalı ve zorunlu tadilat masrafları ile tahliye sırasında götürülen demirbaşlara ilişkin olduğu, mahkemece de taraflar arasındaki kira sözleşme hükümlerini değerlendirmek suretiyle karar verildiği anlaşılmıştır. Somut olayımızda uyuşmazlık kira sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, dava 01.04.2014 tarihinde açılmıştır. Dava tarihinde yürürlükte olan HMK. 4/1-a maddesi gereğince dava değerine bakılmaksızın davaya bakma görevi Sulh Hukuk Mahkemesi’ne aittir.

Hal böyle olunca, mahkemece; uyuşmazlığın çözümünde Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu gözetilerek, görevsizlik nedeniyle HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.


Yargıtay 7HD Esas : 2021/136, Karar : 2021/836

  • HMK 4
  • Mirasçıların elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi talebiyle açtığı dava sulh hukuk mahkmesinde görülür.

Dava, elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili, tarafların müşterek murisinden intikal eden 5894 ada 9 parsel sayılı taşınmaz ile mevduat hesabında bulunan para üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, dosya üzerinden davaya bakmakla görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir.

TMK’nın 644. maddesi gereğince de bir mirasçı, terekeye dahil malların tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi isteminde bulunduğu takdirde sulh hakimi, diğer mirasçılara çağrıda bulunarak belirleyeceği süre içinde varsa itirazlarını bildirmeye davet eder.

Elbirliği mülkiyetinin devamını haklı kılacak bir itiraz ileri sürülmediği veya mirasçılardan biri belirlenen süre içinde paylaşma davası açmadığı takdirde, istem konusu mal üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesine karar verilir.

Mirasçılara gönderilecek davetiyede “belirlenen süre içinde elbirliği mülkiyetinin devamını haklı kılacak bir itiraz ileri sürülmediği veya paylaşma davası açılmadığı takdirde istem konusu mal üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesine karar verileceğinin” bildirilmesi zorunludur.

Somut olaya gelince; 6100 sayılı HMK’nın 4. maddesinin (b) bendinde taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ilişkin davaların, (ç) bendinde de bu kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hakimini görevlendirdiği davaların sulh hukuk mahkemelerinde görüleceği, TMK’nın 644/1. maddesinde de bir mirasçı, terekeye dahil malların tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi isteminde bulunduğu takdirde sulh hakimi, diğer mirasçılara çağrıda bulunarak belirleyeceği süre içinde varsa itirazlarını bildirmeye davet edeceği belirtilmiştir. Kanunun açık hükmüne rağmen mahkemece görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.


Yargıtay 8HD Esas : 2018/16252 Karar : 2021/1568

  • HMK 4
  • Kat mülkiyetine tabi olmayan paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi ve murazaanın giderilmesi davası sulh hukuk mahkemesinde değil, asliye hukuk mahkmesinde görülmelidir.

Dava paydaşlar arası elatmanın önlenmesi ve murazaanın giderilmesi istemine ilişkindir.

Bilindiği üzere, görev, kamu düzeniyle ilgili olup yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gereken bir usul kuralıdır.

6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi Asliye Hukuk Mahkemelerinin, 4. maddesi Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanını belirlemiştir. Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanının düzenlendiği HMK’nin 4/ç bendi “Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları, görürler” şeklindedir. Bu düzenlemeden Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevli olup olmadığı hususunda özel yasalara atıfta bulunulduğu anlaşılmaktadır. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun Ek 1. maddesi “Bu kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık Sulh Hukuk Mahkemelerinde çözümlenir” hükmünü içermektedir.

Öte yandan, bir uyuşmazlığın 634 sayılı Yasa kapsamına girip girmediğinin tespitinde dava konusu taşınmazda kat mülkiyetinin kurulmuş olmasına ,tarafların kat maliki olması ve uyuşmazlık konusunun ortak alan olması ölçütlerinin doktrin ve yasal içtihatlarda benimsendiği açıktır.

Somut olaya bakıldığında, çekişmeli yerin ortak alan niteliğinde olduğu ve ancak dava konusu taşınmaz üzerinde kat mülkiyeti kurulmamış olduğu gözetildiğinde, söz konusu uyuşmazlığın Kat Mülkiyeti Yasası’ndan kaynaklanmadığı, Türk Medeni Kanunu’nun 683/2. maddesi hükmünde öngörülen mülkiyetin korunmasından kaynaklandığı açıktır. Bu nitelikteki istekler bakımından 6100 Sayılı HMK’nin 2. maddesine göre Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olup mahkemece davanın görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/7010 Karar : 2018/8269 Tarih : 11.09.2018

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Davacı, davalı hakkında icra takibi başlattığını, icra takibine konu edilen fatura içeriğini oluşturan malların davalı şirkete ait maden sahasında kulanılmak üzere kendisi tarafından davalı şirkete satıldığını ve teslim edildiğini, ancak borcun ödenmediğini belirterek itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davacı vekili, 15/11/2011 tarihli duruşmada, davayı tamamen ıslah ettiklerini bildirmiş, 22/11/2011 tarihli ıslah dilekçesinde de, taraflar arasında …bulunan maden sahası ile ilgili 29/07/2010 tarihli rödövans sözleşmesi düzenlendiğini, yine davalıya ait … bulunan iki adet maden sahası içinde 27/09/2010 tarihli rödövans sözleşmesi düzenlendiğini ancak davalının bu sözleşme altındaki imzayı kabul etmediğini bu durumda taraflar arasında sözlü kira sözleşmesi düzenlendiğinin kabulü gerektiğini ileri sürerek … maden sahası ile ilgili sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle menfi zararına karşılık şimdilik 15.000 TL… mevkiinde bulanan maden sahalarına ilişkin müspet zarar olarakta şimdilik 100.000 TL tazminatın ve 30.000 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, somut olayda ilk haliyle faturaya dayalı alacak talebi ticaret mahkemesinin görevinde ise de; daha sonra tam ıslah suretiyle dava sebebi ve konusudeğiştirilerek, rödövans sözleşmesinden kaynaklanan tazminat talebine dönüştürüldüğü, 6100 Sayılı HMK nın 4.maddesindeki düzenlemeye göre rödövans sözleşmesinin bir tür hasılat kirası sözleşmesi olduğu gözetildiğinde; bu tür davalara Sulh Hukuk Mahkemesinde bakılacağı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1-)HMK`nun 176. maddesine göre; taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini, kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Islahın, bir tarafın tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile yapılması mümkün olup, karşı tarafın veya mahkemenin kabulüne bağlı değildir.

Davanın tamamen ıslahı durumunda, yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, davanın ilk açıldığı 17/06/2011 tarihinde açılmış sayılacaktır.

01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 1. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre; bu kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmaz. Davanın tamamen ıslahı sonucu, dava, kira sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Davanın ilk açıldığı tarih göz önünde bulundurulduğunda, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun göreve ilişkin 8. maddesi hükmü uygulanacaktır. Dava değeri itibariyle Mahkeme görevlidir. Bu nedenle Mahkemece işin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulması gerekmiştir.

2-) Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK`nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 11.09.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/6444 Karar : 2018/15249 Tarih : 6.09.2018

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Yerel mahkeme kararının davalılardan İstek İçecek ve Yiyecek … Ltd. Şti. avukatı tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 13.09.2017 gün ve 2017/22743 Esas, 2017/13282 Karar sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, davacının 15 yılı aşkın kıdemi dikkate alınarak hizmet süresi içinde yaptığı eylemlerine ilişkin hakkında bir disiplin soruşturması yapılmadığı başka alternatifler değerlendirilmeden işten çıkarılmasının haklı fesih oluşturmayacağı bunun yerine disiplin cezası verilebileceği veya geçerli fesih de yapılabileceği mümkün iken haklı fesih ile iş sözleşmesinin feshinin hakkaniyete uygun olmadığı gerekçesi ile bozmaya karşı direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalılardan İstek İçecek ve Yiyecek …. Ltd. Şti. avukatı tarafından temyiz edilmiş olup, Dairemizin 6763 sayılı kanunun 45. maddesi ile eklenen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici dördüncü maddesi uyarınca öncelikle inceleme yetkisi olduğu anlaşılmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Dairemizin “Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece davacının işyerindeki otomat makinelerinin içinde bulunan hattı alarak özel görüşmeler yaptığının tespit edildiği, davacının bu şekilde işverenin güvenini kötüye kullandığı, doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışı nedeniyle işveren tarafından iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiği anlaşıldığından kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesi ile verdiği bozma kararı usul ve yasaya uygun olduğu, direnmenin yerinde olmadığı anlaşıldığından, temyiz incelemesinin yapılmak üzere dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 4. maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları uyarınca yetkili ve görevli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na GÖNDERİLMESİNE, 06.09.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/7930 Karar : 2018/10183 Tarih : 15.05.2018

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Dava, tapu iptali ve tescil ile elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.

Davacılar, 223 ada 70 parsel sayılı taşınmazdaki üç katlı kargir apartmanın 1, 2 ve 3 nolu bağımsız bölümlerinin malikleri olduklarını, davalının ise aynı taşınmazda projesinde müştemilat olarak gösterilen ancak tapuda A ve B bağımsız bölümler olarak kaydedilen yerlerin maliki olduğunu, A ve B nolu bağımsız bölümlerin aslında ana binanın müştemilatı-eklentisi niteliğinde olduğunu, projesinde eklenti olarak gösterilmesine rağmen tapuya bağımsız bölüm olarak yolsuz şekilde tescil edildiklerini ileri sürerek, A ve B nolu nolu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile tasdikli projesine uygun olarak ana yapının müştemilatı olarak tescili ile elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, çekişme konusu taşınmazları hem tapu siciline hem de kat mülkiyeti ve yönetim planına güvenerek iyiniyetle iktisap ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Çekişme konusu 223 ada 70 parsel sayılı taşınmazdaki ev nitelikli A ve B nolu bağımsız bölümlerin davalı adına kayıtlı olduğu sabittir.

Hemen belirtmek gerekir ki; görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde tutulması gereken bir usul kuralıdır.

./..

6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi Asliye Hukuk Mahkemelerinin, 4. maddesi Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanını belirlemiştir.

Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin görev alanının düzenlendiği HMK 4/ç bendi “Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları, görürler” şeklindedir. Bu düzenlemeden Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin görevli olup olmadığı hususunda özel yasalara atıfta bulunulduğu anlaşılmaktadır

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun Ek 1. maddesi “Bu kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık Sulh Hukuk Mahkemelerinde çözümlenir” hükmünü içermektedir. .

Somut olayda, dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden çekişmenin 634 sayılı Yasanın uygulanmasından kaynaklandığı açıktır. Bu durumda 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunun Ek.1 maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu kuşkusuzdur.

Hâl böyle olunca, uyuşmazlığın 634 sayılı Kanunun ek 1. maddesi kapsamında kaldığı gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde işin esası bakımından hüküm kurulması doğru değildir.

Tarafların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 1.630.00.’ar-TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5198 Karar : 2018/1366 Tarih : 26.02.2018

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

İstanbul Anadolu 15. Sulh Hukuk Mahkemesi, HMK`nın 4. maddesi gözetildiğinde davanın Kat Mülkiyeti Kanununun uygulanmasına ilişkin olmayıp, 6306 sayılı Kanun kapsamında yapılan ve şartları yönetmeliğin 15/2 maddesinde belirtilen toplantının kat mülkiyeti ile ilgisi bulunmadığından bu tür toplantılarda Kat Mülkiyeti Kanununun uygulanmayacağından mahkemenin görevsiz olacağının açık olduğu gerekçesi ile 114/c maddeleri uyarınca mahkemenin görevsizliğine ve davanın usulden reddine karar vermiştir.

İstanbul Anadolu 22. Asliye Hukuk Mahkemesince ise, davaya konu anataşınmazın Kat Mülkiyeti Kanununa tabi bir yer olması, olaya Kat Mülkiyeti Kanununun uyacağı bu hususta sulh hukuk mahkemelerininde özel yetkisi olduğundan dava bu haliyle Kat Mülkiyeti Kanununa ilişkin olup, sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği, Kanunun 33. maddesinde de kat malikleri kurulunca verilen kararlar aleyhine karar tarihinden itibaren 1 ay içerisine sulh hukuk mahkemesine kararın iptali için başvuracaklarının ayrıca belirtildiği, bu itibarla kentsel dönüşüm gerekçesiyle mahkeme ile irtibatlandırılarak asliye hukuk mahkemesine dava açılamayacağı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

Dosya içindeki bilgi ve belgelerden, dava konusu 1107 ada 168 parselde kat mülkiyeti kurulu olduğu, anataşınmazda 14 bağımsız bölüm bulunduğu, 29/07/2013 tarihinde 6306 sayılı Kanuna göre “riskli yapıdır” şerhi konulduğu anlaşılmıştır. İptali talep edilen 15/09/2015 tarihli kat malikleri kurul toplantılarında mevcut binanın yıkılarak yeni bina yapılması, müteahhitin seçilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.

6306 sayılı Kanunun 6. maddesinin 1. fıkrasına göre, üzerindeki bina yıkılarak arsa haline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakatları aranmaksızın bakanlığın talebi üzerine ilgili tapu müdürlüğünce re`sen terkin edilerek malikleri adına payları oranında tescil edilir. Bu parsellerin malikleri tarafından değerlendirilmesi esastır. Bu çerçevede parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu hüküm anataşınmaz üzerindeki yapının yıkılıp kat mülkiyetinin veya kat irtifakının sona ermesinden sonra uygulanabilecektir.

Somut olayda dava konusu taşınmaz üzerindeki davaya konu kat malikleri kurul kararlarının alındığı tarihte yapının mevcut olduğu, kat mülkiyetinin kurulu bulunduğu ve halende yapının yıkılmadığı dikkate alındığında binanın yıkılarak yeniden yapılması yönünde alınan kararların Kat Mülkiyeti Kanununun 45. maddesi gereğince tüm kat maliklerinin oybirliği ile verecekleri kararla mümkündür. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olayda 6306 sayılı Kanun hükümleri değil 634 sayılı Kanun hükümleri uygulama alanı bulacaktır.

Dava, 1107 ada 168 parsele ait kat malikleri kurul kararlarının iptaline karar verilmesi istemine ilişkin olup taraflar arasındaki uyuşmazlık Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerinden kaynaklanmaktadır.

Kat Mülkiyeti Kanununun Ek-1. maddesi hükmüne göre bu yasadan doğan her türlü anlaşmazlığın değerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesinde çözümlenmesi gerektiğinden uyuşmazlığa bakma görevi İstanbul Anadolu 15. Sulh Hukuk Mahkemesindedir.

SONUÇ: Yukarıda belirtilen nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince İstanbul Anadolu 15. Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 26/02/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/2456 Karar : 2017/18108 Tarih : 25.12.2017

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Davacı; araç kiralama işi yaptığını ve dava konusu aracı davalılardan …‘a 30/12/2012 tarihinde bir gün süreyle günlük 80,00 TL bedelle kiraya verdiğini, …‘un ise aracı bilgisi dışında davalılardan … ile …‘ın velisi bulunduğu … ‘a kullanması için verdiğini, …‘ın da 31/12/2012 tarihinde kaza yaptığını ve aracın pert olma derecesinde hasar görmesine neden olduğunu, kazadan sonra durumun davalı sigortaya bildirildiğini ancak sigortanın aracı kullanan …`ın yaşının küçük olduğunu, alkollü olduğunu ve ehliyetinin olmadığını gerekçe göstererek araçta meydana gelen zararı ödemediğini, bu nedenle aracı kendisinin yaptırmak zorunda kaldığını, aracın tamiri dahil toplam zararının 27.130,00 TL olduğunu belirterek 27.130,00 TL maddi zararının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar; davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılardan … ve … tarafından temyiz edilmiştir.

1- ) 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesine göre “ Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda ” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.

Somut olayda, uyuşmazlık kira sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.

Dava, 04.11.2013 tarihinde 6100 Sayılı HMK`nın yürürlüğe girmesinden sonra açıldığına göre görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir.

Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re`sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.

Hal böyle olunca, mahkemece; uyuşmazlığın çözümünde Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, görevsizlik nedeniyle HMK’nın 114/1-e ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

2- ) Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ve peşin alının temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK`nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/16514 Karar : 2017/7437 Tarih : 18.12.2017

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Dava, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

Davacı, 181 ada 59 parsel sayılı taşınmazda bulunan dubleks nitelikli 2 nolu bağımsız bölümünü davalıdan satın aldığını, davalının evi satarken hemen boşaltacağını beyan etmesine rağmen oturmaya devam ettiğini, davalının haksız elatmasının önlenmesi ve müdahale tarihinden itibaren aylık 1000 TL ecrimisilin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davanın ecrimisil alacağına ve el atmanın önlenmesine ilişkin olduğu, taraflar arasında yazılı ya da sözlü herhangi bir kira sözleşmesi bulunmadığı, HMK`nın 2. maddesine göre malvarlığına ilişkin davanın söz konusu olduğu gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.

Bilindiği gibi; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 4/a maddesinde; kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıklara konu olan davalar ile bunlara karşılık açılan davaların, değer veya tutarına bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesinde aynı yasanın 2. maddesinde, miktar ve değerine bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davaların asliye hukuk mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir.

Hal böyle olunca; davacının mülkiyet hakkına dayalı olarak açtığı davada, taraflar arasında kira ilişkisinin bulunmadığı gözetilerek, HMK’nın 4/1 maddesi uyarınca görevsizlik kararı verilmesinde isabetsizlik yoktur.

Ancak, mahkemenin yetkisi, görevli mahkemece belirlenmesi gerekirken, hükümde “dosyanın görevi ve yetkili Nöbetçi … … Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesi” şeklindeki belirtmesi doğru değil ise de, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; hükmün 3. bendinde yer alan “Dosyanın kesinleştikten ve talep halinde HMK 20. maddeye göre görevli ve yetkili Nöbetçi … … Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmesine,” ibaresinin hükümden çıkarılarak, yerine “Dosyanın kesinleştikten ve talep halinde HMK 20. maddeye göre görevli Nöbetçi … … Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmesine” ibaresinin yazılmasına, davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK`nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/9197 Karar : 2017/3838 Tarih : 20.03.2017

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Davacılar kayyım ile Hazine vekilleri, yargılamanın yenilenmesi yoluyla … Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/161 Esas ve 1998/456 Karar sayılı hükmünün ortadan kaldırılmasını ve davacıların davasının reddine karar verilmesini istemişlerdir.

Davalılar vekili, tapudaki durum itibariyle kayıt maliklerinin kim oldukları bilinemeyen kişiler olup, TMK.nun 713/2. maddesi koşullarının oluştuğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuş, dahili davalılar, harcını yatırmak suretiyle sunulan dilekçelerinde; miras bırakanları …’in mirasçıları olduklarını, gıyaplarında görülüp sonuçlandırılan … Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/161-1998/456 Esas ve Karar sayılı kararının ortadan kaldırılmasını, aleyhine yargılamanın yenilenmesi istenen davanın davacılarının ve Hazinenin tescil davalarının reddine karar verilmesini istemişlerdir.

Mahkemece, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile, … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1996/161 Esas 1998/456 Karar sayılı ve 30.9.1998 tarihli hükmünün iptaline, yeniden yapılan yargılama nedeniyle davacıların tapu iptali ve tescil isteğinin reddine karar verilmiş; verilen karar Dairemizin 17.10.2011 gün 2010/6791 Esas 2011/5135 Karar sayılı ilamı ile; HUMK.nun 445/8. maddesi uyarınca müdahil olan … mirasçıları yönünden yargılamanın yenilenmesi isteğinin kabulü ile …’in payı bakımından … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1996/161 Esas 1998/456 Karar sayılı kararının iptaline karar verilmesinde isabetsizlik görülmediğinden onanmasına, Hazine ve kayyımın açmış olduğu davada ise yargılamanın yenilenmesi koşullarının oluşmadığı nedeniyle kayıt malikleri Niyazi, Şaziye ve Nesime payları bakımından … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1996/161 Esas 1998/456 Karar sayılı kararının iptaline karar verilmiş olması doğru görülmeyip hükmün bu yönden bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece önceki hükümde direnilmesine karar verilmesi üzerine, anılan direnme kararı davalılar…, …,…, …,…, …, …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir. 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile 6100 sayılı HMK’na eklenen geçici 4/1. maddesi uyarınca, inceleme yapılmak üzere, dosya Dairemize gönderilmiştir.Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, mahkemece verilen direnme hükmünün yerinde bulunduğu anlaşıldığından, mahkemenin anılan kararının bozulmasına ilişkin Dairemizin 17.10.2011 gün 2010/6791 Esas 2011/5135 sayılı ilamının KALDIRILMASINA, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan 16.12.2012 gün 2012/436 Esas 2012/413 Karar sayılı hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24,30 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 7,10 TL’nin temyiz edenden alınmasına 20.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/4789 Karar : 2017/2121 Tarih : 20.03.2017

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Dava, mirasçılık belgesinin iptaline ilişkindir.

Davacılar, … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/659 E., 2011/854 K. ve … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/660 E., 2011/855 K. sayılı mirasçılık belgesinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme, davanın görev nedeni ile usulden reddine karar vermiştir.

Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.

Görev kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden gözönünde bulundurulur.

Dava, HMK’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonra 05.03.2015 tarihinde açılmıştır. 01.10.2011 tarihinden önce yürürlükte bulunan HUMK’nun Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevini belirleyen 8/II-5. bendine göre “mirasçılık belgesi verilmesi hakkındaki isteklerle, bu belgenin değiştirilmesi veya iptali davalarına …” bakar şeklinde olduğu halde 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nun 1. maddesi uyarınca; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden” sayılır, hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 2. maddesinde ise, “dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesi” olduğunu vurgulamıştır. 6100 sayılı HMK’nun 4/1-ç bendine göre, “Bu kanun ile diğer kanunların, Sulh

Hukuk Mahkemesi veya sulh hukuk hakiminin görevlendirdiği davalara Sulh Hukuk Mahkemesi bakar” yine aynı Kanun’un, görevli mahkeme başlığını taşıyan 383/1. fıkrasında; “ çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece Sulh Hukuk Mahkemesi” olduğu açıklanmıştır. Öte yandan genel hüküm niteliğinde bulunan TMK’nun 598/1. fıkrasında da, veraset belgesinin Sulh Hukuk Mahkemesi’nce verilmesi öngörülmüştür. 6100 sayılı Kanunun çekişmesiz yargı işleri başlığını taşıyan 382/1-c kısmının 6. bendine göre, mirasçılık belgesi verilmesinin Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görev alanına girdiği ve çekişmesiz yargı kapsamına alındığı belirlenmiştir. Yukarıda açıklandığı gibi HUMK’nun 8/II-5. maddesi uyarınca mirasçılık belgesinin verilmesi, değiştirilmesi veya iptal davaları ile ilgili görev Sulh Hukuk Mahkemesi’ne verildiği halde, HMK’nun 382/2-c kısmının 6. bendine göre, Sulh Hukuk Mahkemelerinin sadece veraset belgesinin verilmesiyle ilgili istekler konusunda görevli olduğu anlaşılmaktadır. Anılan maddenin bu haliyle yorumlanmasında veraset belgesinin değiştirilmesi veya daha önce verilen veraset belgesinin iptali davalarının Sulh Hukuk Mahkemesi’nde bakılamayacağı ve bu mahkemelerin görevli olamayacağı sonucuna varılmaktadır. Kaldı ki, veraset belgesinin iptali davaları hasımlı olarak açılması zorunlu bulunduğundan çekişmesiz yargıdan çıkıp çekişmeli yargı haline geldiği de bir gerçektir.

Bu durum karşısında HMK’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonra açılan eldeki dava bakımından HMK’nun 382/2-c kısmının 6. bendi uyarınca görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi değil Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu sonucuna varıldığından işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken mahkemenin görevsiz olduğundan bahisle usulden red kararı vermiş olması doğru değildir. Yukarıda anılan ilkeler gözetilmeksizin karar verildiğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/808 Karar : 2017/800 Tarih : 14.03.2017

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Davacı vekili, taraflar arasında araç kiralama hizmet alımı sözleşmesi imzalandığını, ancak davalının haksız feshi nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek, şimdilik 1.720.297,09 TL ile davalının haksız olarak paraya çevirdiği 394.100,00 TL kesin teminat bedelinin tahsilini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari bir işten değil kira sözleşmesinden kaynaklı tazminat davası olduğu, 6100 sayılı HMK’nın 4/a maddesi gereğince davaya Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından bakılmasının gerektiği gerekçesi ile HMK’nun 4/a, 114/1-c ve 115/2. maddeleri gereğince mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Uyuşmazlık hizmet sözleşmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olup, dayanak sözleşme; kira dışında başka hizmetleride içermektedir. Bu haliyle uyuşmazlığın çözümü tarafların sıfatına göre Asliye Hukuk veya Asliye Ticaret Mahkemesinde çözümlenmelidir. Davalı … Belediyesi kamu tüzel kişisi olup, tacir sıfatına haiz değildir.

Bu durumda mahkemece, davalının tacir sıfatına haiz olmaması ve araç kiralama hizmet alımı sözleşmesinin salt kira ilişkisini değil başka hizmetleri de içerdiği hususu gözetilip, davaya bakmaya Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu belirtilerek görev dava şartı yokluğu nedeniyle davanın HMK’nın 114, 115. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 14.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/18160 Karar : 2017/614 Tarih : 26.01.2017

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Davacı vekili, 06.09.2012 tarihinde vefat eden muris … ile davacının murise ait tereke malları arasında bulunan birlikte yaşadıkları 2070 ada 17 parsel 4 nolu bağımsız bölüm hakkında, … 14. Aile Mahkemesi’nin 2013/12 Esas, 2014/453 sayılı Kararıyla davacı ile murisin öldüğü tarihe kadar aile konutu olduğunun tespitine karar verildiğini, dava konusu 4 nolu bağımsız bölüm haricinde aynı ada ve parselde kayıtlı bulunan 7 ve 8 numaralı bağımsız bölümler için de … Mahkemesi`nin 2012/336 Esasına kayıtlı muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davasının devam ettiğini belirterek miras hakkına mahsuben davacıya 4 nolu bağımsız bölüm üzerinde mülkiyet hakkı tanınmasını istemiştir.

Mahkemece, … 14. Aile Mahkemesi`nin 2013/12 Esas, 2014/453 Karar sayılı dosyasında davaya konu edilen taşınmazın aile konutu olduğu tespit edildiğinden ve karar kesinleştiğinden bahisle ayrıca karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 652. maddesine dayanan “aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesine” ilişkindir. Dava konusu taşınmazın davacı ile murisin öldüğü tarihe kadar aile konutu olduğunun tespitine ilişkin İstanbul Anadolu 14. Aile Mahkemesi`nin 2013/12 Esas, 2014/453 sayılı Kararı ile tespit edilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 652 maddesi; “Eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.

Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına karar verilir.

Mirasbırakanın bir meslek veya sanat icra ettiği ve altsoyundan birinin aynı meslek ve sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde, sağ kalan eş bu hakları kullanamaz. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır” hükmünü içermektedir.

Sağ kalan eş mirasçı ise; miras paylaşımında, aralarındaki mal rejimi ister edinilmiş mallara katılma rejimi, ister mal ayrılığı, ister paylaşımlı mal ayrılığı, ister mal ortaklığı olsun, katılma olanağı bulunsun veya bulunmasın mal rejimindeki hakları dışında, mirasın paylaşımında aile konutu ve ev eşyalarının kendisine özgülenmesini isteyebilecektir. Ancak bu özgüleme ve alım hakkı bedelsiz değildir.

Türk Medeni Kanunu’nun 652. madddesinde yer alan tereke mallarından birinin mirasçılardan birine miras hakkına mahsuben özgülenmesi, paylaştırma niteliğinde olup, özgüleme kararı, o mal üzerindeki mirasçıların “elbirliği” şeklindeki ortaklığının izalesi sonucunu hasıl eder. O nedenle, Türk Medeni Kanunu`nun 652. madddesine dayananan isteklerde görevli mahkeme, paylaşma isteklerindeki görev kurallarına göre belirlenmelidir. Her mirasçı, terekedeki belirli malların aynen, olanak yoksa satış yoluyla paylaştırılmasına karar verilmesini sulh mahkemesinden isteyebilir. (TMK. md. 642) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ait davalarda sulh hukuk mahkemesi görevlidir. (HMK. md.4/1-b) Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, davanın her safhasında ileri sürülebileceği gibi, mahkeme de davanın her aşamasında kendiliğinden görevli olup olmadığına karar verir. (HMK. md.1)

Somut olayda; davanın Türk Medeni Kanunu 652.maddesinde yazılı aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesine ilişkin olması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 4/1-b maddesi gereğince davaya bakma görevinin Sulh Hukuk Mahkemesine ait olduğu gözetilmeden görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 26.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/10577 Karar : 2016/6340 Tarih : 2.11.2016

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Dava, kiraya veren tarafından açılan kiralananda meydana gelen yangın nedeniyle oluşan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesine göre “Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. Mahkemelerin görevi kamu düzenine ilişkin kurallardan olup, yargılamanın her aşamasında istek üzerine, ya da re`sen gözetilmesi gerekir.

Somut olayda, davacı kiraya veren, taraflar arasında 01.07.2013 tarihinde imzalanan kira sözleşmesine dayanarak oluşan zararın tazmini isteminde bulunmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, kira ilişkisinden kaynaklandığına göre, görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde işin esası incelenerek davanın esastan sonuçlandırılması doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 02.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/16052 Karar : 2016/4252 Tarih : 7.04.2016

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Dava, hatalı veraset ilamının iptali ile tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, kök mirasbırakanları …‘a ait 575 ada 5 parsel sayılı taşınmazın mirasçılarına intikali sırasında muris Handan’dan sonra ölen mirasçı …‘ın mirasçıları arasında kendileri de yeraldığı halde ketmedildikleri … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 1973/969 Esas, 1973/900 Karar sayılı veraset ilamı kullanılmak suretiyle hatalı intikal yapıldığını, …‘ın … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/766 Esas, 2013/753 Karar sayılı dosyasında düzenlenen veraset ilamında mirasçılıklarının saptandığını ileri sürerek, … Sulh Hukuk Mahkemesi`nin 1973/969 Esas, 1973/900 Karar sayılı veraset ilamının iptaline, bu veraset ilamına göre davalılar lehine yapılan tescilin iptali ile miras payları oranında tescile karar verilmesini istemişlerdir.

Davalılar … vekili, veraset ilamının doğru olduğunu, hatalı olduğu iddia edilen veraset ilamının iptal ettirilmesinden sonra tapu iptal ve tescil davası açılabileceğini, davalı …, 1973 yılında alınan veraset ilamının hatalı olduğu farkedilip 1978 yılında alınan veraset ilamına göre işlem yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, ön inceleme duruşmasında, veraset ilamları arasındaki çelişki giderildikten sonra tapu iptal ve tescil davasının açılması gerektiği, bu hali ile muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası açılmasında davacıların hukuki yararlarının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Bilindiği üzere; olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelemeyi tespit ederek uygulanacak kanun hükmünü bulup tatbik etmek hakime aittir.

Somut olayda; Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden; davada dayanılan hukuki sebebin, ketmi verese (yolsuz tescil) hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olduğu, Öte yandan davacıların, dava dilekçesinde, muris …‘a ait … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 1973/969 Esas, 1973/900 Karar sayılı veraset ilamının da iptalini talep ettikleri, Evrak arasına sunulan mirasbırakan …`a ait iki ayrı veraset ilamı arasında çelişki bulunduğu, İptali istenen ve tapu müdürlüğüne intikal sırasında ibraz edilen veraset ilamında davacıların mirasçı gösterilmemiş olmaları sebebi ile eldeki davayı açmakta da hukuki yararların bulunduğu açıktır.

Hemen belirtmek gerekir ki; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddesi ile aynı yasanın 4/1-ç bendi ve 383/1. fıkrası ile 382/2-c kısmının 6. bendi uyarınca ve Türk Medeni Kanunu`nun 598/1. fıkrası dikkate alındığında; Hasımsız olarak alınan veraset belgesinin iptali ve hasımlı veraset ilamı alınmasına ilişkin davaların da Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılıp görüleceği de tartışmasızdır.

Hâl böyle olunca, davacıların taleplerinden öncelikle hatalı veraset ilamının iptali hususu üzerinde durulurak, bu konuda tüm mirasçıların davada taraf olarak yeralması gerektiğinin gözetilmesi, ondan sonra tapu iptal ve tescil isteği değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinden bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.

Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/6278 Karar : 2016/2747 Tarih : 5.04.2016

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Dava, kira sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HM’nun 4/1-a maddesine göre “Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. Mahkemelerin görevi kamu düzenine ilişkin kurallardan olup, yargılamanın her aşamasında istek üzerine, ya da re`sen gözetilmesi gerekir.

Somut olayda, davacı kiralayan, kira sözleşmesinden kaynaklanan kira parasının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptaline, takibin devamına karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dava, kira sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Dava, 24.12.2014 tarihinde 6100 sayılı HMK`nun yürürlüğe girmesinden sonra açıldığına göre görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, Asliye Mahkemesince yazılı şekilde işin esası incelenerek davanın esastan sonuçlandırılması doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 05.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/7146 Karar : 2015/13211 Tarih : 24.12.2015

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.

Asliye Hukuk Mahkemesince, taraflar arasındaki uyuşmazlığın kira ilişkisine dayandığı, HMK`nın 4/a maddesi gereğince kira ilişkisinden doğan alacak davalarında sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.

Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından ise, uyuşmazlığın kira ilişkisinden kaynaklanmadığı, taraflar arasında düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklandığı gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın sulh hukuk mahkemelerinin görevini düzenleyen 4. maddesinin 1/a bendi gereğince kiralanan taşınmazların İcra ve İflas Kanununa göre ilâmsız icra yolu ile tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalar sulh hukuk mahkemesinin görevine girmektedir. Mülga 1086 sayılı HUMK`dan farklı olarak bu düzenlemede miktar ayırımı yapılmaksızın tahliye, alacak, tazminat, kiracılık sıfatının tespiti gibi tüm kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri sulh hukuk mahkemesi olarak gösterilmiştir.

Somut olayda davacı, dava konusu taşınmaz üzerinde tek katlı bir ev bulunduğunu, kendisinin bulunmadığı bir sırada davalıların kapıyı kırıp anahtarını değiştirerek eve girip oturduklarını, dairesini tahliye etmeleri için kendileri ile görüştüğünü, ancak davalıların buna yanaşmadığını, davalıların taşınmazı fuzuli işgal ettiklerini, belirterek davalıların taşınmaza haksız olan elatmasının önlenmesi ile mecurun tahliye edilip boş olarak tarafına teslimini istemiştir.

Dosya içeriğinden davacı ile davalılardan Z.. A.. arasında düzenlenmiş kira sözleşmesinin bulunduğu ancak davacının kira sözleşmesinin muvazaalı olarak düzenlendiğini, öne sürerek aralarında gayrimenkul inşaat sözleşmesi yapıldığını belirttiği, davalıların da davacı ile davalı Z.. A.. arasında gayrimenkul inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, davacının edimini yerine getirmemesi nedeniyle taşınmazda davalı H.. A..`nın oturduğunu beyan etmişlerdir.

Buna göre, davacı ile davalılardan Z.. A.. arasında düzenlenmiş bir kira sözleşmesinin bulunduğu anlaşıldığından ve kira sözleşmesinin geçerli olup olmadığının değerlendirilmesinin sulh hukuk mahkemesince yapılması gerektiğinden, uyuşmazlığın sulh hukuk mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK`nın 21 ve 22. maddeleri gereğince İstanbul Anadolu 8. Sulh Hukuk Mahkemesinin ( YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE ) oybirliğiyle karar verildi


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/27930 Karar : 2015/861 Tarih : 4.02.2015

  • HMK 4. Madde

  • Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevi

Hükmü temyiz eden davacı vekili temyiz dilekçesinde incelemenin duruşmalı yapılmasını istemiştir.

Temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılabilmesi için, duruşma isteyenin buna ilişkin tebligat giderini eksiksiz olarak vermiş olması, bu giderin de yerel mahkemece dosya ile birlikte Yargıtay`a gönderilmiş bulunması zorunludur (HUMK.md. 438/1).

Dosyadan, murafaa pulunun çıkmadığı Yargıtay kaleminde düzenlenen bir örneği dosya arasına konulan 04.02.2015 tarihli tutanaktan anlaşılmaktadır. Temyiz eden duruşma tebliğ gideri vermiş ise, bu giderin (pul) olarak eksiksiz Yargıtaya gönderilmesi, yatırmamış ise dosyada temyiz eden davacı (koca) tarafından duruşma tebliğ giderini karşılayacak miktarda gider avansı (Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi md. 4/d) mevcut ise, bu avanstan alınmak suretiyle yine pul olarak gönderilmesi, burada da yoksa bu hususun tutanağa bağlanmasından sonra gönderilmek üzere dosyanın mahalli mahkemesine ( İADESİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS