0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İhtiyati Tedbiri Tamamlayan İşlemler

HMK Madde 397

(1) İhtiyati tedbir kararı dava açılmasından önce verilmişse, tedbir talep eden, bu kararın uygulanmasını talep ettiği tarihten itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak ve dava açtığına ilişkin evrakı, kararı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurtmak ve karşılığında bir belge almak zorundadır. Aksi hâlde tedbir kendiliğinden kalkar.

(2) İhtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder.

(3) Tedbir kalkmış veya kaldırılmış ise bu husus ilgili yerlere bildirilir.

(4) İhtiyati tedbir dosyası, asıl dava dosyasının eki sayılır.



HMK Madde 397 Gerekçesi

Maddede, geçici hukukî koruma olan ihtiyatî tedbir kararından sonra bu kararın hangi işlemlerle dava sonuna kadar korumaya dönüştürüleceği düzenlenmiştir.

Tedbirin geçiciliği dikkate alındığında, hukukî durumun uzun süre askıda kalması ve tedbirin karşı taraf üzerinde baskı unsuru olarak kullanılması düşünülemez. Bu sebeple tedbirin, kısa sürede davaya dönüştürülmesi, asıl talebin yargı organına yöneltilmesi gerekir. Tedbir, dava açılırken ya da dava açıldıktan sonra talep edilmişse, talepte bulunanın başka bir işlem yapmasına gerek yoktur. Ancak, maddenin birinci fıkrası uyarınca, dava açılmadan önce ihtiyatî tedbir istendiği hâllerde tedbir kararının uygulanmasının talep edildiği tarihten itibaren, onbeş gün (“iki hafta” olarak yasalaşmıştır) içinde asıl davanın açılması ve dava açıldığına ilişkin evrakın da kararı uygulayan memura ibraz edilerek karşılığında belge alınması gereklidir. Bu işlemler tam olarak yerine getirilmediğinde tedbir kendiliğinden kalkacaktır.

İkinci fıkrada tedbir kararının hangi süre ile devam edeceği ve etkisini sürdüreceği düzenlenmiştir. 1086 sayılı Kanundan farklı olarak tedbirin etkisinin aksi belirtilmedikçe nihaî kararın kesinleşmesine kadar devam edeceği kabul edilmiştir. Eğer şartları oluştuğu kanaatine varılarak tedbire karar verilmişse, ortaya kesin bir nihaî karar çıkıncaya, yani uyuşmazlık tam olarak açıklığa kavuşuncaya kadar etkisini sürdürmesi ilkesi benimsenmiştir. Ancak, mahkemece bunun aksine de karar verilebilir. Özellikle, tedbir kararı verildikten sonra, asıl hükümde tedbir talep eden haksız çıkmışsa, mahkeme hükümle birlikte tedbirin de kaldırılmasına karar verebilir. Bu durumda kanun yoluna başvurulduğu aşamada tedbir kalkmış olacaktır. Bununla birlikte, örneğin usule ilişkin bir karar verilmişse, bu tedbirin kaldırılması için yeterli bir sebep oluşturmayabilir. Tüm bu hususlar mahkemece dikkate alınarak, gerekiyorsa hükümle birlikte tedbirin kaldırılmasına karar verilebilir. Tedbirin kaldırılmasına karar verilmedikçe, asıl olan nihaî kararın kesinleşmesine kadar tedbirin devam etmesidir. Bu fıkra ile uygulamada ortaya çıkan tartışma ve tereddütler bertaraf edilmeye çalışılmıştır.

Üçüncü fıkra ile tedbirin kaldırılması durumunda ilgili yerlere bildirilmesi düzenlenmiştir. Böylece tedbir konulurken bildirilen yerlere tedbirin kaldırıldığı da bildirilerek, tedbirin amacı dışında muhatabına zarar vermesinin önüne geçilmiştir.

Dördüncü fıkrada, tedbir dosyasının asıl dosyanın eki sayılacağı vurgulanmıştır. Bu, geçici korumanın asıl nihaî korumanın bir parçası olduğu ve onun tam olarak gerçekleşmesine hizmet ettiği düşüncesinin doğal bir sonucudur.


HMK 397 (İhtiyati Tedbiri Tamamlayan İşlemler) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/23890 Karar : 2017/3693 Tarih : 13.03.2017

  • HMK 397. Madde

  • İhtiyati Tedbiri Tamamlayan İşlemler

Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak yapılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibinde, borçlu şirketin icra mahkemesine yaptığı başvuruda, şirket hakkında iflas erteleme davası kapsamında verilen 04/02/2013 tarihli ihtiyati tedbir kararı üzerine, takip işlemlerinin durdurulmasına karar verilmesine rağmen, alacaklı vekilinin, verilen tedbir kararından sonra 19/06/2015 tarihindeki haciz talebi gereğince, şirkete ait gayrimenkul ile şirkete ait banka hesaplarına ve yine şirkete ait …, …, …, … plaka sayılı araçlar üzerine konulan hacizlerin fekkini talep ettiği, mahkemece, istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Davacı şirket hakkında … 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/39 Esas sayılı dosyasında görülen iflasın ertelenmesi davasında; “İİK.nun 206 maddesinde 1. sıradaki alacaklar hariç olmak üzere 6183 sayılı kanunla yapılan takipler de dahil olmak üzere davacı hakkında her türlü ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve muhafaza işlemi de dahil olmak üzere hiçbir takip işlemi yapılmamasına, yapılmış olan takiplerin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına” dair verilen 04/02/2013 tarihli tedbir ara kararının, borçlu şirket tarafından, … 9. İcra Müdürlüğü’nün 2013/10844 Esas sayılı dosyasına ibraz edilerek tedbir kararı gereğince tüm takip işlemlerinin 04/02/2013 tarihi itibariyle durdurulduğu, borçlu şirketin de aralarında bulunduğu şirketlerin borca batıklığının sona erdiğinden bahisle 20/03/2013 tarihinde iflasın ertelenmesi davasının reddine karar verilmesi üzerine, alacaklı vekilinin bu kararı 28/05/2014 tarihinde icra müdürlüğüne sunarak haciz talebinde bulunduğu, alacaklı tarafından, haciz talebinin reddine dair 30/05/2014 tarihli müdürlük kararının şikayet konusu yapıldığı, … 6. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 12.06.2014 tarih ve 2014/826 E. - 2014/849 K. sayılı kararıyla da müdürlük kararının kaldırılmasına karar verildiği görülmüştür.

Somut olayda, alacaklının haciz talebinin reddine ilişkin müdürlük işleminin şikayet konusu yapıldığı … 6. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2014/826 E. - 2014/849 K. sayılı dosyasında borçlu şirketin taraf olmadığı, ayrıca, … 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/39 Esas sayılı iflasın ertelenmesi davasının reddine ilişkin 20/03/2013 tarihli kararında ihtiyati tedbir kararı hakkında bir hüküm kurulmadığı görülmüştür.

HMK’nun 397/2. maddesi gereğince; ihtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder. Somut olayda, iflasın ertelenmesi davasının reddine ilişkin karar kesinleşmediğinden, ihtiyati tedbir kararının da devam edeceği izahtan varestedir.

O halde mahkemece, iflasın ertelenmesi davasında verilen tedbir kararı kapsamında borçlu şirketin şikayetinin kabulü ile hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/17938 Karar : 2016/10300 Tarih : 25.05.2016

  • HMK 397. Madde

  • İhtiyati Tedbiri Tamamlayan İşlemler

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-davacı erkek tarafından karşı davanın reddi, kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen nafaka ve tazminatlar, mal rejimi talebine yönelik tefrik kararı ve ihtiyati tedbire itirazın reddi kararı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle mahkemece Türk Medeni Kanununun 169. maddesi uyarınca konulan ihtiyati tedbir kararının Hukuk Muhakemeleri Kanununun 397/2. maddesi uyarınca boşanma hükmünün kesinleşmesi ile kendiliğinden ortadan kalkacağının tabii bulunmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 136.00 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/1474 Karar : 2014/4876 Tarih : 25.06.2014

  • HMK 397. Madde

  • İhtiyati Tedbiri Tamamlayan İşlemler

Davacı vekili müvekkili şirketin, 1985 yılında İbrahim A… adlı şahsın şahıs işletmesi olarak kurulan ve inşaat işiyle iştigal eden bu işletmenin en büyük maliyet kalemi olan akaryakıt konusunda avantaj sağlamak üzere petrol istasyonu işletmek amacıyla kurulduğunu ve 2010 yılında tescil edildiğini; 29.08.2012 tarihinde adı geçenin şahsi işletmesinin de ayni sermaye olarak eklenmesiyle şirkete katıldığını; bu haliyle şirketin bir petrol istasyonu ve üç şantiyede devam eden inşaat işi bulunduğunu, tahsil edilemeyen piyasa alacakları ve kışın uzaması nedeniyle hakedişlerin gecikmesine bağlı olarak darboğaza girdiklerini; düşen kârlılığa çözüm bulunması, sermaye arttırımı, yeni ortak bulunması suretiyle borca batıklıktan kurtulabileceklerini ileri sürerek, iflasın bir yıl süreyle ertelenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece iddia, müdahil beyanları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre; davacı şirketin borca batık durumda bulunduğu; birleşen gerçek kişi işletmesinin mamelekinde bulunan araçların davacı adına tescil edilmediği, petrol istasyonunun atıl vaziyette beklediği ve bu faaliyet ile hedefleri yakalamanın mümkün olmayacağının anlaşıldığı gerekçesiyle, iflasa karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili ve müdahil T. İş Bankası AŞ. vekili katılma yolu ile temyiz etmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 397/2. maddesi uyarınca aksi belirtilmedikçe ihtiyati tedbirin kararın kesinleşmesine kadar devam edeceği sabit olmakla birlikte iflasın ertelenmesi davaları sonunda verilen iflas kararları üzerine oluşan yeni hukuki durumun özellikle müflisin tasarruf yetkisi ve rehinle temine edilmiş alacakların tahsili için girişilmiş takipler bakımından farklı bir rejim ortaya koyduğu ve aynı Yasa’nın 396/1. maddesi uyarınca yapılacak başvuru üzerine mahkemece tedbirin kaldırılmasının her zaman mümkün bulunmasına göre, müdahil T. İş Bankası A.Ş.`nin temyiz itirazının ayrı bir bozma sebebi yapılmasına gerek görülmemiş, davacı vekilinin temyiz itirazlarının da reddi gerekmiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı ve müdahil T. İş Bankası A.Ş. vekillerinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün (ONANMASINA), aşağıda yazılı onama harçlarının temyiz edenlerden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/25697 Karar : 2014/536 Tarih : 15.01.2014

  • HMK 397. Madde

  • İhtiyati Tedbiri Tamamlayan İşlemler

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, nihai kararla verilen davalıya babasından intikal eden gayrimenkullerdeki taksim edilmemiş miras payı üzerine konulan ihtiyati tedbirin, kararda aksi belirtilmediğinden, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam edeceğinin yasa gereği (HMK.m.397/2) olmasına göre, davalının bu yöne ve aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yönlere ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediği gibi, davacının da aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yönlere ilişkin temyiz itirazları yersiz bulunmuştur.

2-Mahkemece, boşanma kararı ile birlikte, Ümraniye’deki müşterek konutun “bir odası hariç davacıya ve çocuklarına tahsis edilmesine” karar verilmiştir. Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim Türk Medeni Kanununun 169’ncu maddesi çerçevesinde davanın devamı süresince barınmaya ilişkin önlem alabilir. Tarafların bu hususta bir anlaşması bulunmadıkça boşanma kararıyla birlikte ve boşanmadan sonra da devam edecek şekilde müşterek konutun bir bölümünün veya tamamının eşlerden birine tahsisine karar verilemez. Çünki boşanma kararı ile evlilik birliği sona ermektedir. Birliğin sona ermesiyle de bundan doğan eşlerin birbirine karşı olan yasal yükümlülükleri ortadan kalkmaktadır. Mahkemece, tahsisle ilgili kararın Yasanın 169`ncu maddesi çerçevesinde alınan bir tedbir niteliğinde olduğu belirtilmemiş, tahsisin boşanmadan sonra devam edeceği anlamını verecek tarzda hüküm kurulmuştur. Bu şekilde hüküm kurulamayacağının nazara alınmaması doğru bulunmamıştır.

3-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50 ve 52. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK.md.174/1) ve manevi (TMK .md. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.

Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple davalı yararına, (3.) bentte gösterilen sebeple de davacı yararına ( BOZULMASINA ), bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ( ONANMASINA ), temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/2048 Karar: 2016/7939 Tarih: 10.05.2016

  • HMK 397. Madde

  • İhtiyati Tedbiri Tamamlayan İşlemler

1- )5510 Sayılı Kanun’un 88/16’ncı maddesinde; Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı, 88/19’uncu maddesinde ise; Kurum alacaklarının ( prim ve diğer alacaklar ) tahsilinde, 6183 Sayılı Kanun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer İş Mahkemesi’nin yetkili olduğu açıkça düzenlenmiştir. Kamu alacağının tahsili amacıyla 6183 Sayılı Kanun’un 55’inci maddesi uyarınca düzenlenip tebliğ edilen ödeme emrine karşı borçlu, anılan Kanun’un 58’inci maddesi uyarınca 7 gün içinde dava açmak zorunda olup, bu süre hak düşürücü süre niteliğindedir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.2001 gün ve 21-201-297; 24.03.2004 gün ve 10-164-170; 02.11.2011 gün ve 21-571-680 Sayılı kararları )

Somut olayda; davaya konu 51 tane ödeme emrinin büyük bir kısmının davacıya tebliğ tarihinin 10.04.2014 ya da 28.04.2014 tarihi mi olduğu konusunda çelişki ve tereddütte kalınması nedeniyle; bu ödeme emirlerinin davacıya tebliğ tarihi kuşku ve duraksamaya yer kalmayacak şekilde araştırılıp belirlendikten sonra, varsa, yasal 7 günlük dava açma süresi geçtikten sonra dava açılan ödeme emirlerine dair davanın reddine karar verilmelidir.

2- )5510 Sayılı Kanun’un 88/20. maddesiyle, “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur” düzenlenmesi getirilmiştir. Yapılan bu düzenleme ile tüzel kişiliği haiz bir özel kuruluşta görev yapan yönetim kurulu üyelerinin primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları açıkça belirtilmiştir.

Müteselsil borçlulukta alacaklı, alacağının tamamını veya bir kısmını karşısındaki borçlulardan dilediği birinden isteyebilmek imkânına sahip bulunduğu gibi, borçlular da alacaklıya karşı borç sona erinceye kadar hep birlikte sorumlu olmakta devam ederler. Borçlulardan birinin borç ödemeden aciz haline düşmesinin veya iflas etmesinin alacaklı için her hangi bir tehlikesi yoktur. Zira diğer borçlulardan her biri borcun tamamını ifa etmek yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Müteselsil borçluluk alacaklıya, borçluların içinden ödeme gücü en yüksek olanı seçerek edimin tamamını ondan isteyebilme yetkisini tanır.

Yukarıdaki düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, prim alacağının tahakkuk ettiği ve ödenmesi gereken dönemde, işveren ile birlikte müteselsilen sorumluluk koşullarının oluşması için, işveren kamu kurum ve kuruluşu ise, kamu görevlilerinin tahakkuk ve tediye ile görevli olması, tüzel kişiliğe haiz diğer işyerlerinde ise şirketlerin yönetim kurul üyeleri de dahil üst düzey yönetici ya da yetkilisi ve kanuni temsilci sıfatıyla işveren tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili bulunması gerekir. Bu yönde, davadışı … ödenmeyen davaya konu prim vs borçlarını müteselsilen ödeme yükümü altında olduğu anlaşılan davacı; şirket hakkında iflasın ertelenmesi davasında tüm icra takiplerinin durdurulmasına dair ihtiyati tedbir kararı verildiği iddiası ile davaya konu ödeme emirlerinin iptalini istemiştir. İflasın ertelenmesi, İcra ve İflas Kanunun 179’uncu maddesinde düzenlenmiş olup, “borca batık durumda olan ( aktifi pasifini karşılamayan ) bir sermaye şirketi veya kooperatif hakkında, Ticaret Mahkemesi’nce iflas kararı verilmeyerek önerilen iyileştirme projesi çerçevesinde borca batık durumdan kurtulmalarını sağlayan ve iflaslarını önleyen bir kurum”dur. Anılan Kanunun 179/b,I maddesi uyarınca, erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 Sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler de durur. Bu sonuç kanundan doğduğundan, mahkemenin kararında ayrıca belirtmesine gerek olmadan ve ilan edilmese dahi gerçekleşir.

Bu bağlamda, İcra ve İflas Kanunu’nun 179’uncu maddesi uyarınca iflasının ertelenmesine karar verilen ve malvarlığının korunması için gerekli tedbirler alınan şirketten, anılan Kanun’un 179/b maddesindeki “Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 Sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz…” düzenlemesi uyarınca primler tahsil edilemeyecektir. Söz konusu tahsil imkânsızlığı, şirket adına primlerin tahakkuk ve tediyesinden sorumlu üst düzey

yöneticinin kusurundan değil, doğrudan kanundan doğduğundan üst düzey yönetici yönünden 5510 Sayılı Kanun’un 88/20. maddesinde yer alan “haklı sebep” kavramı kapsamında kabul edilmesi gerekecektir. Ancak, iflasın ertelenmesi hükmünden öncesine dair prim borçları yönünden, borcun ait olduğu ayı takip eden ay sonu itibariyle tahakkuk ve tediye sorumluluğu gerçekleştiğinden, sonradan şirket yönünden verilen iflasın ertelenmesi kararı üst düzey yöneticinin müteselsil sorumluluğunu etkilemeyecek ve haklı neden oluşturmayacaktır.

İflasın ertelenmesine dair devam eden yargılama sırasında, borçlu şirket hakkında yapılan icra takiplerinin, ihtiyati haciz ve tedbir uygulamalarının tedbiren durdurulmasına dair mahkeme kararlarının da sonuç itibariyle yukarıda açıklanan iflasın ertelenmesi işlemleri ve haklı sebep kapsamında değerlendirilmesi gerekeceği dikkate alınmalıdır. İhtiyati tedbir kararlarının devam ettiği süre yönünden; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 397/2. maddesindeki “İhtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder.” hükmüne özellikle dikkat edilmelidir.

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, somut olayda; davadışı … hakkında açılan iflasın ertelenmesi davasında, 27.08.2012 tarihinde verilen ve aksi belirtilmediği anlaşılan ihtiyati tedbir kararı kapsamında haklı nedeni olduğu anlaşılan davacı aleyhine; 2012 yılı 7. ay ( dahil ) ve sonraya dair prim vs borçları nın tahsili için icra takibi yapılmasının mümkün olmadığı gözetilmelidir.

Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde davacıya iadesine, 10.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/18239 Karar: 2017/11125 Tarih: 21.09.2017

  • HMK 397. Madde

  • İhtiyati Tedbiri Tamamlayan İşlemler

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Şikayetçi borçlu vekilin icra mahkemesine yapmış olduğu başvurusunda, Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 08.05.2012 tarihli tedbir kararına rağmen, alacaklı vekilinin haciz taleplerinin icra müdürlüğünce kabul edilmesi işlemi şikayet konusu yapılmıştır. Mahkemece, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin tedbirin “dava sonuna kadar” verildiğini belirtmiş olduğu gerekçesi ile şikayetin reddine karar verilmiştir.

Somut olayda, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/185 E. - 2015/476 K. sayılı davasında verilen 08.05.2012 tarihli kararda, İskenderun 3. İcra Müdürlüğü’nün 2011/6015 Sayılı dosyasındaki takibin HMK’nın 389. maddesi uyarınca dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasına karar verildiği, aynı mahkemenin alacak davasının reddine dair 09.07.2015 tarihli kararında ise ihtiyati tedbir kararı hakkında bir hüküm kurulmadığı görülmektedir.

HMK’nın 397/2. maddesiHMK’nın 397/2. maddesi gereğince; ihtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder. Somut olayda, haciz işlemleri ve şikayet tarihinde alacak davasının reddine dair karar henüz kesinleşmediğinden, ihtiyati tedbir kararının da “dava sonuna kadar” yani nihai karar kesinleşene kadar devam edeceği izahtan varestedir. Zira HMK’nın 397/2. maddesinde belirtilen “aksi belirtilmediği takdirde” ifadesinden anlaşılması gereken, hüküm fıkrasında tedbire dair aksi yönde bir hüküm verilmemesidir.

O halde mahkemece, Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen tedbir kararı kapsamında borçlunun şikayetinin kabulüyle duran takipte konulan hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Şikayetçi-borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulüyle mahkeme kararının yukarıda yazılı sebeplerle 366 ve 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS