0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

HMK Madde 394

(1) Karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir kararlarına itiraz edilebilir. Aksine karar verilmedikçe, itiraz icrayı durdurmaz.

(2) İhtiyati tedbirin uygulanması sırasında karşı taraf hazır bulunuyorsa, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır bulunmuyorsa tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebilir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/42 md.) Esas hakkında dava açıldıktan sonra, itiraz hakkında, bu davaya bakan mahkemece karar verilir.

(3) İhtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler.

(4) İtiraz dilekçeyle yapılır. İtiraz eden, itiraz sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder; gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir.

(5) İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz.



HMK Madde 394 Gerekçesi

Bu maddede ihtiyatî tedbir kararına karşı itiraz ve bu itiraz üzerine başvurulacak kanun yolları düzenlenmiştir.

Birinci fıkrada, karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyatî tedbir kararına karşı diğer tarafın itiraz edebileceği belirtilmiştir. Zira karşı taraf dinlenmeden tedbire karar verilmişse onun hukukî dinlenilme hakkının sağlanması ve kendi haklarını koruyabilmesi bakımından verilen karara itiraz edebilmesi gerekir. Fıkrada ayrıca kural olarak itirazın icrayı durdurmayacağı, ancak mahkemenin aksine de karar verebileceği belirtilmiştir.

İkinci fıkrada, tedbire itirazın süresi ve itiraz sebepleri gösterilmiş, özellikle ihtiyatî hacizle paralellik sağlanmıştır. Tedbire itiraz süresi içinde, ihtiyatî tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata itiraz edilebilecektir. İtiraz konusunda, yetkili ve görevli mahkeme kararı veren mahkemedir.

İtiraz bakımından ihtiyatî tedbir kararı verilirken duruşma yapılmış veya yapılmamış olması ayrımına gidilmemiştir. Böylece, kendisinin hazır bulunduğu duruşmada dinlenerek karar verilmiş olsa dahi, karşı tarafın itiraz yoluna başvurması mümkündür. Çünkü, itiraz, tedbire karşı başvurulan bir hukukî çaredir. Bu çareden, karar verilirken dinlenilsin veya dinlenilmesin karşı tarafı yararlandırmak gerekir.

Üçüncü fıkra, İcra ve İflâs Kanunundaki ihtiyatî haciz hükümlerine paralel bir düzenleme olup, hukukumuz bakımından yenidir. İhtiyatî tedbirden sadece karşı taraf değil, üçüncü kişiler de etkilenebilir. İhtiyatî tedbirin uygulanmasından üçüncü kişilerin etkilenmesi ve zarar görmesi çok sık rastlanan bir durumdur. Böyle bir ihtimal karşısında 1086 sayılı Kanunda üçüncü kişiler için başvurulacak bir imkân tanınmamıştır. Bu fıkra ile üçüncü kişilere itiraz yoluna başvurma imkânı verilmiştir. Ancak, üçüncü kişilerin, bu imkânı kullanmaları için ihtiyatî tedbirin uygulanmasının menfaatlerini etkilemesi gerekir. Ayrıca, üçüncü kişiler ihtiyatî tedbir şartları ve teminat konusunda itiraz yoluna başvurabilirler. Üçüncü kişilerin itiraz süresi, ihtiyatî tedbiri öğrenmelerinden itibaren başlamaktadır.

Dördüncü fıkrada, itirazın şekli ile mahkemenin inceleme biçimi ve kararı düzenlenmiştir. İtirazın dilekçe ile yapılması, dilekçede itiraz sebeplerinin açıkça, tüm delilleri ile birlikte gösterilmesi gereklidir. Böylece, itirazın ciddi ve incelemeye elverişli şekilde ileri sürülmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Tedbir kararı verilirken taraflar dinlenmemiş olsa dahi, itiraz üzerine tedbirin tarafları ve ilgili üçüncü kişiler dinlenmeleri için davet edilmelidir. Bu, itiraz üzerine tedbir hakkında daha sağlıklı karar verilmesi ve aynı zamanda hukukî dinlenilme hakkının gerçekleştirilmesi için gereklidir. Bununla birlikte davete rağmen ilgililer gelmezse, mahkeme dosya üzerinden inceleme yaparak da karar verebilir. Zira, geçici hukukî korumanın kısa sürede açıklığa kavuşturulması gerekir. İtiraz üzerine mahkeme, yaptığı inceleme sonunda, tedbir kararını tamamen kaldırabilir veya değiştirebilir.

Beşinci fıkra, hukukumuzda yeni olup, ihtiyatî hacizdeki hükümlere paralel bir düzenlemedir. İtiraz üzerine mahkemenin vereceği karara karşı kanun yoluna başvurulabilme yolu açılmıştır. İhtiyatî haczin reddi üzerine başvurulan kanun yolu hakkında yukarıda belirtilen gerekçeler, burada da geçerlidir. Doğal olarak bu Tasarıda yer alan “İhtiyatî tedbir kararının uygulanması” başlıklı 397 nci maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, kanun yolu incelemesi için dosya ve delillerin, sadece, örneklerinin kanun yolu incelemesini yapacak mahkemeye gönderilmesi yetecektir. Bu fıkrada, ayrıca kanun yoluna başvurulmasının tedbirin uygulanmasını durdurmayacağı açıkça belirtilerek, tereddütlü bir durum yaratılmaması amaçlanmıştır.


HMK 394 (İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/12911 Karar : 2017/5129 Tarih : 30.03.2017

  • HMK 394. Madde

  • İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

Şikayetçinin, sair şikayeti ile birlikte … 2. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4971 Esas sayılı dosyasından düzenlenen 28/02/2013 tarihli tutanağın iptali amacıyla icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece; … 9. Asliye Hukuk Mahkemesi`nin 2012/527 Esas sayılı dosyasından verilen 19.12.2012 tarihli tedbir kararının infaz edildiği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği, anılan kararın temyizi üzerine Dairemizin 03.09.2013 tarih ve 2013/24479 E. 2013/27296 K. sayılı ilamı ile; HMK.nun 394. maddesine göre ihtiyati tedbirin infazına ilişkin itiraz ve şikayetleri inceleme yetkisinin kararı veren mahkemeye ait olduğu, ihtiyati tedbir kararının icra müdürünce uygulanmış olmasının bu durumu etkilemeyeceği, zira icra müdürünün anılan konuda ihtiyati tedbir infaz memurluğu görevini yapmakta olduğu ve icra mahkemesince re’sen görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine değinilmek suretiyle karar bozulmuş, mahkemece, 26.11.2013 tarihli tensip tutanağı ile bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi halinde ise, (HMK`nun 373. maddesi) mahkeme artık bu uyma kararı ile bağlıdır. Bozmaya uyulmakla, bozma, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur (HGK 2010/9-71 E., 2010/87 K.).

Somut olayda, mahkemenin hükmü, Dairemizce görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, mahkemece bozma ilâmına direnilmeyerek uyma kararı verilmiş, ancak, sonuçta yine şikayetin reddine hükmedilmiştir.

Ne var ki, yukarıda açıklandığı üzere, mahkeme; bozma ilamına uyması ile bu uyma kararı ile bağlı hale gelmiştir. Bu durumda, mahkemece yapılacak iş, uyduğu bozma ilâmında gösterilen esas çerçevesinde işlem yapmak ve hüküm kurmaktan ibarettir.

Hal böyle olunca, mahkemece, hükmüne uyduğu bozma ilamı doğrultusunda, görevsizlik kararı vermesi gerekirken, yeniden şikayetin reddine hükmedilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ:

Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/7019 Karar : 2017/5284 Tarih : 14.03.2017

  • HMK 394. Madde

  • İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

Davacı-birleşen dava davalısı … … … A.Ş. vekili, davalıların müvekkili şirketi zarara uğrattığını ileri sürerek, 62.905,72 TL maddi zararın faiziyle birlikte ve ….000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı-birleşen dava davacısı … vekili, işveren tarafından açılan davanın reddini savunmuş; birleşen davada ise müvekkili işçinin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ve aylık ücret alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.

Davalı (asıl dava açısından) … …. vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı gerekçeyle, ……..2013 tarihli nihai kararla; asıl davanın davalı … yönünden reddine, davalı … … yönünden kısmen kabulüne; birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ayrıca, ….01.2014 tarihli ek kararla, asıl davanın davalısı …’ın tasarruf teşvik-nema alacağı hakkında verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmiş; … …. … A.Ş. vekilinin bu ek karara itirazı üzerine ise, 24.02.2014 tarihli ek kararla itirazın reddine karar verilmiştir.

Esas hakkındaki kararı, davacı-birleşen dava davalısı … …. … A.Ş. vekili ve davalı-birleşen dava davacısı … vekili temyiz etmiştir. 24.02.2014 tarihli ek kararı ise, davacı-birleşen dava davalısı … …. … A.Ş. vekili temyiz etmiştir.

…-24.02.2014 tarihli ek karara yönelik davacı-birleşen dava davalısı … …. … A.Ş. vekilinin temyizi yönünden;

Mahkemece, ….01.2014 tarihli ek kararla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 396. maddesi uyarınca, asıl davanın davalısı …’ın tasarruf teşvik-nema alacağı hakkında verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. … …. … A.Ş. vekilinin bu ek karara itirazı üzerine ise, 24.02.2014 tarihli ek kararla itirazın reddine karar verilmiştir.

6100 sayılı Kanun’un 396.maddesinin ikinci fıkrasında, itiraza ilişkin 394. maddesinin ilgili fıkralarının kıyas yoluyla uygulanacağı belirtilmiştir. Kanunun 394. maddesinin son fıkrasında “İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir.” hükmü bulunmakta ise de, ….02.2014 tarihli ve 2013/… esas, 2014/… karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu kararında, belirtilen hükümde geçen “kanun yolu” ibaresi ile kastedilenin istinaf yolu olduğu, bu tür kararların temyiz yolu kapsamında incelenemeyeceği kabul edilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici …. maddesi ve yukarıda belirtilen Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu kararı dikkate alınarak, 24.02.2014 tarihli ek karara karşı temyiz yolu kapalı olduğundan, davacı-birleşen dava davalısı … …. … A.Ş. vekilinin 24.02.2014 tarihli ek karara yönelik temyiz itirazının reddine karar verildi.

…-Esas hakkındaki karara yönelik, davacı-birleşen dava davalısı … …. … A.Ş. vekili ve davalı-birleşen dava davacısı … vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacı-birleşen dava davalısı … …. … A.Ş.’nin ve davalı-birleşen dava davacısı …’ın aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

…-Somut olayda, mahkemece 05.03.2013 tarihli bilirkişi kurulu raporuna itibar edilerek, işveren şirketin zararından, işçi …’ın sorumlu olmadığı kabul edilmiştir. Ancak, ceza davasına ilişkin yargılamada düzenlenmiş bilirkişi raporunda, borç bakiyeli hesaptan müşteriye ödeme yapılmasına ilişkin bir kısım belgelerde …’ın da imzasının bulunduğuna işaret edilmekte olup, mahkemece itibar edilen 05.03.2013 tarihli bilirkişi kurulu raporunda bu yönün üzerinde durulmadığı anlaşılmaktadır. Bu halde, borç bakiyesi olmasına rağmen hesaptan yapılan ödeme veya hesabı borca düşürecek şekilde ödeme işlemlerine …’ın ne suretle katıldığı belirlenmeli ve yeniden değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre asıl dava yönünden …’a yöneltilmiş maddi zarar talebi ile birleşen davada … tarafından işverene yöneltilmiş kıdem ve ihbar tazminatı talepleri bakımından bir karar verilmelidir.

…-Asıl davada ileri sürülen manevi tazminat talebinin reddi bakımından hükmedilmesi gereken vekalet ücretinin belirlenmesinde, karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin …/…. maddesinin dikkate alınmaması bir diğer hatalı yöndür.

Yukarıda yazılı sebeplerden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, davacı-birleşen dava davalısı … …. … A.Ş. yararına takdir edilen ….480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalı-birleşen dava davacısı …’a yükletilmesine, davalı-birleşen dava davacısı … yararına takdir edilen ….480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacı-birleşen dava davalısı … …. … A.Ş.’ye yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, ….03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/21029 Karar : 2016/16216 Tarih : 20.12.2016

  • HMK 394. Madde

  • İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen ihtiyati tedbir kararına itiraz üzerine verilen 30.07.2015 tarihli ek karar davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Davalı, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 389. maddesi uyarınca, ihtiyati tedbir talebinin reddi kararına itirazı üzerine verilen 30.07.2015 tarihli ek karara karşı temyiz talebinde bulunmuş ise de;

Yargıtay İçtihadı Birleştirme (Hukuk) Genel Kurulu`nun 21.02.2014 tarihli 2013/1 esas, 2014/1 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı (R.G. 14.04.2014 tarih ve 28975 sayı) uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen ihtiyati tedbir taleplerinin reddi (HMK m. 391/3) ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilen kararlara (HMK m. 394/5) karşı temyiz yoluna başvurulamayacağından, davalının ihtiyati tedbir kararına itiraz üzerine verilen 30.07.2015 tarihli ek karara yönelik temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda gösterilen sebeple temyiz dilekçesinin REDDİNE, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/6058 Karar : 2016/15247 Tarih : 8.11.2016

  • HMK 394. Madde

  • İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

Davacı … vekili, evlilik birliği içerisinde satın alınarak davalı adına tescil edilen mesken yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 40.000,00 TL alacağın faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. 09.10.2014 tarihli usulüne uygun harcını yatırdıkları ıslah dilekçesi ile talep miktarını 45.535,83 TL olarak arttırmışlardır.

Davalı asıl …, davaya konu taşınmazın edinilmesinde davacının katkısının bulunmadığını, taşınmazın banka kredisi ile alındığı ve akrabalarına borçlandığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulü ile 45.535,83 TL alacağın karar tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davalı asıl tarafından temyiz edilmiştir.

1-Davalı asılın ihtiyati tedbire yönelik temyiz itirazları incelendiğinde; Mahkemece davaya konu meskenin tapu kaydına 30.07.2013 tarihli tensip tutanağı 13 nolu ara karar ile ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 394/1. maddesi hükmüne göre; “Karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir kararlarına itiraz edilebilir.” Aynı maddenin 4. fıkrasına göre “itiraz dilekçeyle yapılır, itiraz eden itiraz sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder; gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir” aynı maddenin 5. fıkrasında ise; “İtiraz hakkında verilen karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır…” denilmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 341/1. fıkrasında, ilk dereceli mahkemelerden verilen ihtiyati tedbir taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir. İhtiyati tedbire ilişkin ara kararının temyizi kabil olmadığından davalı asılın temyiz istemi yerinde görülmemiştir. 2-Davalı asılın davanın esasına yönelik temyiz itirazlarına gelince: Tasfiyeye konu taşınmazın, bedelinin tamamının ya da bir kısmının kredi ile karşılanması durumunda, kredi veren kuruluşa yapılan geri ödemelerin isabet ettiği dönemden, miktarından ve taksit sayısından hareketle mal rejiminin tasfiyesi sonucunda eşlerin alacak miktarları belirlenir. 4721 sayılı TMK`nun 202/1.maddesi gereğince edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde yapılan ödemelerde, eşler lehine değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacak hakları doğabilecektir. Kredi borcu ödemelerinin bir kısmının mal rejiminin devamı süresince, bir kısmının da daha sonraki tarihlerde yapılmasında, mal rejiminin geçerli olduğu dönemin sonrasına sarkan ödemeler, dava konusu taşınmazın borcu kabul edilerek tasfiye gerçekleştirilir.

Yukarıda açıklandığı gibi iki döneme yayılan kredi borcu ödeme tablosu mevcut olduğunda; öncelikle, mal rejiminin sona erdiği tarihte henüz vadesi gelmediği için ödenmemiş kredi borç miktarının, toplam kredi borcuna oranı bulunur. Sonra bulunan bu kredi borç oranının, taşınmazın toplam satın alım bedeli karşısındaki oranına dönüşümü gerçekleştirilir. Tespit edilen bu oranın, taşınmazın tasfiye tarihindeki(karara en yakın) sürüm(rayiç) değeri ile çarpılmasıyla borç miktarı belirlenir. Bu ilke ve esaslara göre saptanan taşınmazın borç miktarı, tasfiye tarihindeki sürüm değerinden düşüldükten sonra kalan miktar, değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı hesaplamasında göz önünde bulundurulur.

Buna göre; öncelikle, tasfiyeye konu taşınmazın satın alma bedeli, bunun kredi ile ve varsa kredi dışında eşlerin kendi imkanları ile karşıladıkları miktarlar ve oranları ile tasfiye(karara en yakın) tarihindeki sürüm(rayiç) değeri ayrı ayrı belirlenmelidir.

Açıklamalar doğrultusunda hesaplama yapılabilmesi için, iddia ve savunma çerçevesinde, taşınmazın satın alınmasına ilişkin akit tablosuyla birlikte tapu kaydı, kredi sözleşmesi ve kredi borcu ödeme tablosu dahil finans kuruluşu kayıtları, ihtiyaç duyulması halinde eşlerin malın alınmasında katkı olarak kullandıklarını ileri sürdükleri malvarlıklarına ilişkin sair belgeler bulundukları yerlerden getirtilerek uyuşmazlığın çözümünde göz önünde bulundurulmalıdır. Uyuşmazlığın çözümünde kullanılabilecek belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden oluşan kuruldan da yardım alınmalıdır.

Somut olaya gelince; eşler, 23.09.1997 tarihinde evlenmiş, 22.08.2012 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, 16.07.2013 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK`nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM 170.m), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı yasanın 10, TMK 202.m). Tasfiyeye konu 2 nolu mesken, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 19.02.2009 tarihinde satın alınarak, davalı eş adına tescil edilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK 179.m).

Dosya kapsamına, delil durumuna göre, 2 nolu meskenin edinilmesinde davalı adına İş Bankası`ndan 77 ay vade ile 47 .000,00 TL kredi çekildiği, kredi taksitlerinin bir kısmının evlilik birliği içinde, bir kısmının ise mal rejimi sona erdikten sonra ödendiği anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan 22.08.2014 tarihli hesap bilirkişi raporunda ise oranlama yapılmaksızın meskenin keşif tarihi itibariyle tespit edilen değerinden, mal rejiminin sona erdiği tarih itibariyle kalan banka kredisi borç olarak düşülüp artık değerin hesaplandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, yukarıda izah edilen ilkeler çerçevesinde oranlama yapılarak mal rejiminin sona erdiği tarih itibariyle kalan borç oranı belirlenip sonrasında borç miktarı tespit edilerek tasfiye tarihindeki sürüm değerinden mahsubu ile kalan miktarın artık değere katılma alacağı hesaplamasında göz önünde bulundurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Davalı asılın temyiz itirazları (2) nolu bentte açıklanan nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle ihtiyati tedbire ilişkin ara kararının temyizi kabil olmadığından davalı asılın temyiz isteminin REDDİNE, taraflarca HUMK`nun 440/1.maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 777,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 08.11.2016 tarihinde oybirlğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/17265 Karar : 2016/13627 Tarih : 13.10.2016

  • HMK 394. Madde

  • İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

Davacı-karşı davalı … vekili, mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğinde bulunmuştur.

Davalı-karşı davacı … vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuş, karşı davada ise mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğinde bulunmuştur.

Mahkemece, tensiple dava dilekçesinde bildirilen taşınmazlar davalının üzerine kayıtlı olması durumunda ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiş, davalı vekili; 23.05.2016 havale tarihli dilekçe ile, ihtiyati tedbirlerin kaldırılmasını istemiş, Mahkemece; … tarihli ara karar ile davalı vekilinin 2… nolu tensip ara kararına yönelik itarazının kısmen kabulü ile, … ada … parsel sayılı taşınmazın 1, 2, 5 ve 6 nolu bağımsız bölümleri üzerindeki ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verilmesi üzerine; ara karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK’nun 394/1. maddesi hükmüne göre; “Karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir kararlarına itiraz edilebilir.” Aynı maddenin 4. fıkrasına göre “itiraz dilekçeyle yapılır, itiraz eden itiraz sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder; gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir” aynı maddenin 5. fıkrasında ise; “İtiraz hakkında verilen karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır…” denilmiştir. 6100 sayılı HMK`nun 341/1. fıkrasında, ilk dereceli mahkemelerden verilen ihtiyati tedbir taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.

İlk derece mahkemelerince verilen ihtiyati tedbir taleplerinin reddi veya bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilen kararların bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar istinaf yolu yerine temyiz yoluyla incelenip incelenemeyeceği konusunda, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nca 21.02.2014 tarih 2013/1 Esas, 2014/1 Karar sayılı ilamıyla temyiz yolunun kapalı olduğuna karar verilmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle ihtiyati tedbire ilişkin ara kararının temyizi kabil olmadığından davacının temyiz dilekçesinin REDDİNE, HUMK`nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve 29,20 TL peşin harcın istek halinde davacıya iadesine 13.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/26233 Karar : 2014/188 Tarih : 13.01.2014

  • HMK 394. Madde

  • İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

Boşanma veya ayrılık davası açılınca alınabilecek tedbirler Türk Medeni Kanununun 169. maddesinde gösterilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebilir ( HMK. md. 389/1 ).

Davacının boşanma davasındaki boşanmaya karar verilmesi halinde hükmedilmesi mümkün olan boşanmaya bağlı ikincil nitelikteki tazminat ve nafaka haklarının elde edilmesini temin etmek için de olsa dava konusu olmayan ve davalı adına kayıtlı bulunan taşınmazlar üzerine tedbir konulamaz.

Bu husus nazara alınmadan davalının adına kayıtlı taşınmaza konulan tedbir kararının kaldırılmasına yönelik itirazının reddi doğru bulunmamıştır.

Temyiz edilen ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinin reddine ilişkin 19.09.2013 tarihli kararın yukarıda gösterilen sebeple ( BOZULMASINA ), oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

6100 sayılı HMK.nun 391/3. maddesinde ihtiyati tedbir talebinin reddi halinde kanun yoluna başvurulabileceği, 394/5. maddesinde de ihtiyati tedbirle ilgili yerel mahkemece itiraz üzerine tesis edilen karara karşı da kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş, aynı yasanın “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar” başlıklı 341. maddesinin birinci fıkrasında da, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulacağı hükme bağlanmıştır.

Ayrıca, 361. maddesinde temyiz edilebilen kararlar, 362. madedesinde ise temyiz edilemeyen kararlar tek tek sayılmıştır. 361. maddede, ihtiyati tedbire ilişkin verilen kararların temyize konu edileceğine dair bir düzenlemeye yer verilmezken 362. maddenin birinci fıkrasının ( f ) bendinde geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararların açıkça temyiz edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Hemen belirtilmelidir ki, kanun yolundan maksadın istinaf, ihtiyati tedbir kararının da geçici hukuki koruma niteliğinde olduğu tartışmasızdır.

Öte yandan, 6217 sayılı Kanunla 6100 sayılı Yasaya eklenen Geçici 3. maddenin birinci fıkrasındaki; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete`de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” şeklindeki düzenlemeyle bölge adliye mahkemeleri kuruluncaya kadar 1086 sayılı Yasanın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam edileceği öngörülmektedir.

Bu durumda, temyiz incelemesinin yönteminin belirlenmesinde olduğu gibi temyize tabi kararların kapsamının belirlenmesinde de anılan kanun hükümlerinin gözetilmesi gerektiği açıktır. 1086 sayılı Yasanın temyize ilişkin hükümlerinin yer aldığı 427 ilâ 454. maddesi hükümleri gözetildiğinde; “ihtiyati tedbir kararlarına karşı yapılan itirazların reddine” ilişkin kararların temyize tabi olduğuna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle ihtiyati tedbir kararlarının temyizinin mümkün bulunmadığı düşüncesindeyim. Bu sebeplerle değerli çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/385 Karar: 2014/983 Tarih: 13.02.2014

  • HMK 394. Madde

  • İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

Davacı vekili, müvekkili şirketin borca batık olduğunu, iyileştirme projesi kapsamında şirketin durumunun düzelmesinin mümkün bulunduğunu, alacaklılar tarafından yapılacak icra takibi, haciz ve muhafaza işlemlerinin şirketin faaliyetini zorlaştıracağını, şirketin faaliyetini devam ettirememesi durumunda alacaklıların da zarara uğrayacağını ileri sürerek, iflasın ertelenmesini ve alacaklılar tarafından yapılması muhtemel işlemlerin tedbiren durdurulmasını talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, iddia ve dosya kapsamına göre; 15.11.2013 tarihli ara kararı ile, tedbir talebinin kısmen kabulüne, İ.İ.K.nın 179/b maddesi gereğince İ.İ.K.nın 206/1. maddesinde yazılı alacaklara dair olanlar hariç olmak üzere H.M.K.nın 389. ve İ.İ.K.nın 179/a ve b maddeleri göz önünde bulundurularak, 6183 Sayılı Kanun gereği yapılan icra takipleri dahil olmak üzere, başlatılmış ve başlatılacak olan tüm icra takip, haciz ve ihtiyati hacizlerin durdurulmasına, dava sonuçlanıncaya kadar taşınır, taşınmaz veya ticari işletme rehniyle temin edilmiş alacaklar sebebiyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılmış veya başlatılacak takipler dahil olmak üzere muhafaza ve satış işlemlerinin durdurulmasına, muhafaza altına alınmış tüm mallar üzerindeki hacizler baki kalmak kaydıyla davacı şirket yetkililerine teslimine, davacı şirket adına kayıtlı bulunan tüm gayrimenkuller ve araçlar üzerine tedbir konulmasına, davacı şirkete ait iş makinaları ve üretim araçları, şirket merkez ve şubelerinde bulunan tüm demirbaşların devir ve temlikinin durdurulmasına karar verilmiştir.

Müdahil Ziraat Bankası A.Ş.’nin, tedbir kararına itirazı üzerine, mahkemece, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu verilen 22.11.2013 tarihli ara kararı ile, iflasın ertelenmesi davasının sonucundan beklenen faydanın sağlanması için maddi hukuka sirayet etmeyecek şekilde karar verildiği, takip ve diğer işlemlerin devamı durumunda şirketin mali durumunun düzelmesinin imkansız hale gelme ihtimali bulunduğu gerekçesiyle, tedbirlerin kaldırılması talebinin reddine karar verilmiştir.

Karar, müdahil Ziraat Bankası A.Ş. tarafından temyiz edilmiştir.

1- ) H.M.K.nın 394/4. maddesinde, tedbir kararına itiraz üzerine mahkemenin ilgilileri dinlemek üzere davet edeceği, gelmedikleri takdirde dosya üzerinde inceleme yaparak kararını vereceği belirtilmiş olup, itiraz üzerine incelemenin duruşmalı yapılması zorunlu olduğundan, mahkemece öncelikle, müdahil vekilinin tedbire itiraz dilekçesi davacı vekiline tebliğ edilerek ve duruşma günü verilerek her iki tarafın dinlenmek üzere usulen davet edilmeleri, gelmeseler dahi itiraz sebeplerinin incelenmesi, duruşma sonunda kısa karar verilmesi ve sonrasında gerekçeli karar yazılması gerekir.

Bu durumda, taraflar davet edilmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, yazılı şekilde karar verilmiş olup, anılan usule uyulmamış olması sebebiyle hükmün bozulması gerekmiştir.

2- ) Bozma nedenine göre, tedbire itiraz eden müdahil vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, müdahil vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün, müdahil Ziraat Bankası yararına BOZULMASINA, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/7343 Karar: 2014/7029 Tarih: 05.05.2014

  • HMK 394. Madde

  • İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “ihtiyati tedbir” kenar başlıklı (3) numaralı fıkrasında “İhtiyati tedbir talebinin reddi halinde, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır” hükmüne yer verilmiştir.

HMK’nin “İhtiyati tedbir kararına karşı itiraz” başlıklı (5) numaralı fıkrası ise “İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz” şeklindedir.

HMK’nin “Kanun Yolları” başlıklı sekizinci kısmının birinci bölümünde “istinaf” kanun yolu düzenlenmiş ve (1) numaralı fıkrasında “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmünü içermektedir.

HMK’nin 391/3. ve ihtiyati tedbire dair belirtilen (ilk derece) mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş; bu kanun yolunun ne anlama geldiği ise HMK’nın 341/1. maddesinde “ilk derece mahkemelerinden verilen … ihtiyati tedbir …taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmü ile istinaf olarak açıkça belirtilmiştir.

HMK’nin geçici 3. maddesinde, “(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi geçici 3. madde ile, 5235 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar istinafa ilişkin hükümler ve dolayısıyla 341. madde de henüz yürürlüğe girmemiştir.

Burada çözümü gereken sorun, 391. ve 394. maddelerindeki ihtiyati tedbire dair verilen ara kararı ve buna itiraz sonucu verilen karara karşı getirilen kanun yolunun, temyiz kanun yolu olarak anlaşılıp anlaşılmayacağıdır.

HMK’nin geçici 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında istinaf mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar “1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı” vurgulandıktan sonra, (2) numaralı fıkrada “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” denilerek HUMK’nın uygulanmasına devam edilecek hükümlerine açıklık getirilmiştir.

HUMK’nın uygulanmaya devam edilecek hükümleri, 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. maddelerdir. Buna göre, HUMK’nın 5236 sayılı Kanunla istinafa başvurma imkanı getiren 426/A ve devamı maddeleri, “1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki” ibaresi ile açıkça kapsam dışı bırakılmıştır. Burada uygulanacağı söylenen HUMK’nın anılan 427 ila 454. maddeleri, temyiz incelemesinin usulü ve temyize tabi kararların kapsamını belirlemektedir ve bu kapsam içerisinde, ihtiyati tedbire ilişkin kararlar yoktur. Başka bir ifadeyle, yollama yapılan ihtiyati tedbir kararlarına yönelik temyiz yolu öngörülmemiştir.

Ayrıca geçici 3. maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan “Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” hükmü gereğince ihtiyati tedbir kararına karşı kanun yolunu temyiz yolu olarak kabul etmekte her iki kanun yolunun mahiyetleri ve yaptıkları denetimin farklılığı nedeniyle mümkün değildir. İstinaf kanun yolunda, “yerindelik” ve “hukukilik” denetimi yapılırken; temyiz kanun yolunda ise sadece “hukukilik” denetimi yapılmaktadır. İstinafta yeniden inceleme yapıldığından, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden bir karar verilebilir; temyizde ise, hukukî denetim yapıldığından yeni bir karar verilmeyip, alt derece mahkemesinin kararı bozulur veya onanır. Bu bakımdan ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara kararına yapılan kanun yolu incelemesinde istinaf mahkemesi, başvuruyu yerinde görürse, sadece kanun yolu başvurusunun kabulüne karar vermeyecek, işin esası olan ihtiyati tedbir kararının kabulüne de karar verecektir. Oysa temyiz yolunda, başvuru yerinde ise yalnızca kararın bozulmasına karar verilebilecektir. Nitekim yukarıda belirtilen 341. maddesinin gerekçesinde de istinaf kanun yolu ile ihtiyati tedbir kararına yönelik yerindelik ve hukukilik denetiminin yapılmasını gerektiren nedenler belirtilmektedir.

Diğer yandan, HUMK’nın temyize ilişkin hükümleri, ihtiyati tedbire dair öngörülen kanun yolunda istinaf mahkemelerine getirilen göreve uymadığı gibi, de aykırılık taşımaktadır.

HMK’nin “Temyiz edilemeyen kararlar” kenar başlıklı 362. maddesindeki, “(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz: … f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar…” şeklindeki hükümde, ihtiyati tedbire ilişkin istinaf mahkemesine yapılacak kanun yolu başvurusunda verilecek kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacaktır.

HMK’nin 362. maddesinin konuyla ilgili gerekçesinde, “Maddede dava konusu olayın iki dereceli yargılamadan geçmiş bulunduğu göz önüne alınarak, bölge adliye mahkemesinin bazı kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemeyeceği öngörülmüş ve böylece Yargıtayın iş yükünün hafifletilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda …ve geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar bakımından da, iki dereceli yargılamanın yeterli güvence teşkil ettiği mülahazasıyla, bu işlerde verilen kararlara karşı temyiz yolu kapatılmıştır” denilmiştir.

Belirtelim ki, ile ihtiyati tedbir konusunda öngörülen kanun yolu, “iki dereceli yargılama”dır. Başka bir ifadeyle “ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesinden oluşan iki dereceli yargılamadır. Bunun sonucu olarak, ihtiyati tedbirle ilgili getirilen kanun yolunun, temyiz olarak anlaşılması, işin mahiyetine, esasına ve amacına uymamaktadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21/02/2014 tarih 2013/1 Esas 2014/1 Karar sayılı içtihatı birleştirme kararı) Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin ilk derece mahkemesinin ara kararına yönelik temyiz başvurusunun, söz konusu karara temyiz başvuru imkanı bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz isteminin reddine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 05.05.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/1512 Karar: 2014/4953 Tarih: 26.06.2014

  • HMK 394. Madde

  • İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz

Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 01.11.2012 tarihinde imzalanan Hizmet Taşeron sözleşmesi uyarınca müvekkilinin davalıya iki adet çek verdiğini, sözleşme gereğince davalının Akınlar A.Ş. Gardenia İnce Yapı İmalatları şirketi ile olan işleri yerine getirmemesi nedeniyle söz konusu çeklerinin bedelsiz kaldığını ileri sürerek, öncelikle çeklere karşılıksız kaşesi vurulmaması ve çeklerle ilgili herhangi bir işlem yapılmamasına yönelik tedbir konulmasını, çeklerin iptali ve iadesine karar verilmesini, tüm çeklerle ilgili borçlu olmadıklarının ve çeklerin bedelsiz kaldığının tespitini, çeklerin icra takibine konulmaması için Manavgat İcra Müdürlüklerine yazı yazılmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı şirket temsilcisi, sözleşme gereğince iş yapacaklarını, ancak ekonomik durumları yeterli olmadığı için edimlerini yerine getiremediklerini, davacı taraftan bir takım çekler aldıklarını, çekler karşılığı bankadan kredi kullandıklarını, doğrudan karşılığını alamadıklarını, davayı bu şekilde kabul ettiğini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalı şirket temsilcisinin davayı kabul ettiği, taraflar arasında düzenlenen taşeron hizmet sözleşmesinin icra edilememesi sebebiyle sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davacı şirketin davalı şirkete verdiği T-Bank şubesine ait iki adet çek sebebiyle davacı tarafın borçlu olmadığı ve çeklerin bedelsiz kaldığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile davacı tarafın davalı şirkete vermiş olduğu T-Bank şubesine ait 20.01.2013 tarih ve 1517012 no’lu 18.000,00 TL bedelli çek ile aynı bankaya ait 10.02.2013 tarihli 1517013 no’lu 18.000,00 TL bedelli çek karşılığında borçlu olmadığının ve bu çek bedellerinin konusuz kaldığının tespitine, tedbir kararının karar kesinleşinceye kadar devamına 25.06.2013 tarihinde karar verilmiş, karar tarafların temyizden feragati nedeniyle 26.07.2013 tarihinde kesinleşmiştir.

Dava dışı üçüncü kişi Osmanlı Metal ve Oto Komisyon İnşaat Turizm Ticaret Ltd. Şti. vekili, 15.07.2013 havale tarihli dilekçesi ile, 10.02.2013 tarihli çek nedeniyle takip başlattıklarını, iyiniyetli yetkili hamil olduklarını ileri sürerek, tedbir kararının kaldırılmasını talep etmiş, mahkemece, ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamı konusunda karar verildiği gerekçesiyle 18.07.2013 tarihinde talebin reddine karar verilmiş, bu kararın dava dışı Osmanlı Metal ve Oto Komisyon İnşaat Turizm Ticaret Ltd. Şti. vekili tarafından 29.07.2013 tarihinde temyiz edilmesi üzerine mahkemece tedbir kararının karar kesinleşinceye kadar devam etmesi, kararın da kesinleşmesi nedeniyle kendiliğinden ortadan kalktığı, temyiz edenin dava ile ilgisi bulunmadığı gerekçesiyle temyiz talebinin 24.09.2013 tarihli ek karar ile reddine karar verilmiştir.

Kararı, dava dışı Osmanlı Metal ve Oto Komisyon İnşaat Turizm Ticaret Ltd. Şti. vekili temyiz etmiştir.

Dava dışı 3. kişi vekili tarafından mahkemenin 18.07.2013 tarihli tedbire itirazın reddine ilişkin kararı 29.07.2013 tarihinde temyiz edilmiştir. Temyiz tarihi itibariyle mahkemenin 25.06.2013 tarihli menfi tespit kararı kesinleştiğinden, mahkemece 24.09.2013 tarihinde temyiz isteminin reddine ilişkin verdiği ek kararda, nihai kararın kesinleşmiş olduğu gerekçesine dayanılması isabetli olmuştur.

Diğer gerekçeye gelince; HMK’nın 394/3. maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati ihlal edilen 3. kişiler de ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata ilişkin olarak itiraz edebilirler. Dava dışı Osmanlı Metal ve Oto Komisyon İnşaat Turizm Ticaret Ltd. Şti.’nin ihtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati ihlal edildiğinden ihtiyati tedbire itiraz hakkı bulunmakta olup, mahkemenin temyiz edenin mahkeme dosyası ile ilgili olmadığı gerekçesi hatalıdır.

Ne var ki, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 21.02.2014 tarih ve 2013/1 Esas, 2014/1 Karar sayılı ilamında; ilk derece mahkemelerince verilen ihtiyati tedbir taleplerinin reddi veya bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilen kararların bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar istinaf yolu yerine temyiz yoluyla incelenemeyeceği öngörülmüştür. Bu durumda, temyiz isteminin, temyiz inceleme tarihi itibariyle anılan İBK. kararı uyarınca Yargıtay tarafından, kararın temyizi kabil olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerektiğinden, mahkemece, 3. kişi vekilinin temyiz isteminin reddi kararı, sonucu itibariyle doğru olmakla ek kararın, HUMK’nın 438/son maddesi gereğince, gerekçesi değiştirilmek suretiyle onanması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenle, dava dışı 3. Kişi Osmanlı Metal ve Oto Komisyon İnşaat Turizm Ticaret Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 24.09.2013 tarihli ek kararın gerekçesi değiştirilmek suretiyle ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.06.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS