İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi
HMK Madde 392
(1) İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmez.
(2) Asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren bir ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine teminat iade edilir.
HMK Madde 392 Gerekçesi
Bu maddede, ihtiyatî tedbir talep edenden, hangi şartlarda ve kapsamda teminat alınacağı düzenlenmiştir.
Birinci fıkra uyarınca teminat, tedbir talep edenin haksız çıkması durumunda, karşı tarafın ve üçüncü kişilerin uğrayacakları muhtemel zararlar için alınacaktır. Tedbir talep edenden kural olarak teminat alınması zorunludur. Nitekim ihtiyatî hacizde, İcra ve İflâs Kanununda da benzer bir düzenleme yer almaktadır. Fakat, tedbir talep edenin talebi, resmî bir belgeye ya da kesin bir delile dayanıyorsa, mahkeme bu teminatın gösterilmesinden tarafı muaf tutabilir. Zira, elinde bu şekilde kuvvetli bir delil olan kimsenin tedbirde haksız çıkma ihtimali oldukça zayıftır. Örneğin, elinde delil olarak bir ilâm bulunan tarafın, teminat göstermesini zorunlu kılmak menfaat dengesini zedeleyecek niteliktedir. Burada belgenin niteliğine ve içeriğine göre hâkime bir takdir hakkı tanınmıştır.
Adli yardımdan yararlananlar ise adli yardımın niteliği ve adli yardımla ilgili düzenlemelere paralellik sağlamak amacıyla teminat göstermekten muaf tutulmuştur. 1086 sayılı Kanunda, Devlet, tedbir talep etmesi durumunda teminattan muaf tutulmuş olmasına rağmen, kanun ve mahkeme önünde eşitlik gereğince, bu maddede Devletin teminat muafiyeti kaldırılmıştır. Bu durum, özel hukuk ilişkilerinde, Devletin vatandaşı karşısında eşit olması, hukuk devleti ve demokrasinin de bir gereğidir. Ayrıca, Devletin de teminat yatırması, talep edeceği tedbirlerde daha sağlıklı düşünmesini sağlayacaktır. Bunun dışında, talep ettiği tedbirde haksız çıkması durumunda, Devlete karşı kişilerin dava açıp yürütmesinin güçlükleri bulunduğu gibi, lehe karar elde edildiğinde de, Devlet hazinesinden karşılanacak zararların ödenmesi, bürokratik bir takım işlemler gerektirdiğinden uzun sürmekte, bir çok bürokratik engelle karşılaşılmaktadır. Devletin tedbir isterken teminat göstermesi bu sakıncaları da bertaraf edecek niteliktedir. Tüm bunların yanında, kişilere göre daha güçlü konumda olan devletin örnek ve öncü olması demokratik, çağdaş, hukuk devletinin bir gereğidir.
İkinci fıkra, teminatın ne zaman iade edileceği konusundaki tereddüde son vermek amacıyla düzenlenmiştir. Teminat alınması, teminatın muhatabı olan karşı taraf ve ilgili üçüncü kişilerin menfaatini korumakla birlikte, haksız çıkması durumunda talepte bulunanın teminatını uzun süre mahkemede tutmak da menfaat dengesini zedeleyecektir. Bu sebeple, asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyatî tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir ay içinde tazminat davasının açılmaması hâlinde teminat iade edilecektir. Açıklanan sebeplerle haksız ihtiyatî tedbirden dolayı dava açma zamanaşımı daha uzun olsa da, teminatın iadesi daha kısa süreye tâbi kılınmıştır.
HMK 392 (İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2014/14-1587 Karar : 2016/822 Tarih : 22.06.2016
-
HMK 392. Madde
-
İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi
Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
İstanbul 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde davacı tarafından ihbar olunan hakim aleyhine açılan davanın yargılaması sonucunda mahkemenin görevsizliğine karar verildiği, Dairemizin 28.12.2011 tarihli, 2011/14136-15495 sayılı ilamı ile görevsizlik kararının onandığı, karar düzetme talebinin de reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Görevsizlik kararının bu şekilde kesinleşmesi üzerine dosyanın ilk derece yargılaması yapılmak üzere Dairemize gönderildiği görülmüştür.
Davacı dava dilekçesinde özetle: adına tapuda kayıtlı 19 adet ve 202.498.44 m2 miktarlı taşınmaza, mahkemenin 2005/253-259 ve 260 esas sayılı dosyalarında açılan ve davacısı … olan davada teminat almadan ihtiyati tedbir konan davalı hakimi hukuk kurallarına aykırı şekilde yargılama yaparak 7 yıldır gayrimenkule tasarruf edilmesine mani olunduğunu, davalı hakimin dosyadaki belgeleri ve yazışmaları yeterince incelemediğini, satış vaadi davasından feragat sonucunu doğurduğu halde her iki davaya birlikte devam ederek yasalara aykırı hareket ettiğini, hukuka aykırı bu işlemler nedeni ile zarara uğradığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.
6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 12. maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa 93. maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 93/A maddesi gereğince, hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya dava ile ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğinin ve aynı Kanunun geçici 2. maddesi gereğince bu değişikliğin görülmekte olan davalar ile kesinleşmemiş hükümler bakımından da uygulanacağının ve davaya Devlet aleyhine devam olunacağının düzenlenmiş olması nedeniyle husumetin Hazineye yöneltilmesi sağlanmış, davalı … zorunlu ihbar edilen sıfatıyla davadan haberdar edilmiştir.
Davacı vekili, 06.06.2011 tarihli yazılı beyanında Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/253-259 ve 260 Esas sayılı dosyalarında açtığı tapu iptali ve tescil davalarında davalı hakim Nur Atıcı’nın davacı … adına tapuda kayıtlı 280.000 m2 lik taşınmazı üzerine satış bedelini gösteren belge ibrazını talep etmeden 2005 yılında teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verdiğinin, bu dosyaların davacısı …’nin dava dilekçelerinde müvekkili …’ya ait tapulu taşınmazları 20.000.- TL ve 30.000.- TL bedellerle haricen satın aldığını beyan ettiği ancak mahkeme hakimince HUMK’nın 288. maddesi gereğince taşınmazların satış bedeli sorulup araştırılmadan ayrıca, tapuya kayıtlı taşınmazların haricen satın alınmasının mümkün olmadığı gözetilmeden söz konusu taşınmazlarla ilgili davanın teminat alınmadan ve üzerlerine haksız olarak konulan ihtiyati tedbirle 5 yıl devam ettiğini, bu şekilde müvekkilinin taşınmazlar üzerindeki tasarruf hakkının kısıtlandığını, maddi ve manevi zarara uğradığını, başkalarının bakımına muhtaç hale geldiğini, üzüntüsünden hastalandığını, belirtilen nedenlerle şikayet edilmesi üzerine davalı hakimin davadan çekildiğini, yerine görevlendirilen hakimler tarafından yargılamaya devam edilerek her üç davanın da esastan reddine karar verildiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talep ettiklerini belirtmiştir.
Maliye Bakanlığını temsilen … vekili davaya karşı 07.10.2013 tarihinde vermiş oldukları cevaplarında 6110 sayılı Kanunla 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa ilave edilen 93/A maddesine göre hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine açılacak tazminat davalarının ancak davaya konu hükmün kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıl içinde açılabileceğini, bunun bir dava şartı olduğunu, bu şartın da gerçekleşmediğini, dava dilekçesinin süre yönünden reddinin gerektiğini, dava konusu edilen olay nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın dayanağının bulunmadığını ayrıca, ihbar olunan hakimin sorumluluğu nedeniyle tazminata karar verilebilmesi için HMK’nın 46. maddesindeki koşulların gerçekleşmediğini, davanın reddini savunmuştur.
Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Haksız ihtiyati tedbir konulduğu ileri sürülen Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın yargılaması sonucunda verilen kararın Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin temyiz incelemesinden geçerek 23.05.2012 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 07/09/2010 tarihinde süresinde açıldığı anlaşılmıştır.
İhbar olunan vekili 04.02.2011 havale tarihli usule ilişkin cevap dilekçesinde dava dilekçesinin HUMK’nın 575/I.2 cümlesindeki şartlara uygun olarak düzenlenmediğini yine aynı Kanunun 575. maddesi gereğince şikayet nedeni olan dava tutanağı ile sübut delillerinin dava dilekçesine eklenmesi zorunlu olduğu halde bu hususunda yerine getirilmediğini, dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmesini istemiştir.
Dairemiz üyelerinden İrfan Doğan tarafından 11.02.2014 tarihinde ön inceleme duruşması yapılmış; davacı tarafın delilleri davalı … vekili ve ihbar olunan vekiline tebliğ edilmiş, taraf vekilleri duruşmalı olarak yapılan ön incelemede sulh olmayacaklarını imzalı olarak beyan etmişlerdir.
Dairemizce yapılan duruşmalarda taraflar ayrıca yazılı beyanlarını tekrar etmişler, son oturumda dinlenen davacı tanıkları … ve … davacıyı yakından tanıdıklarını vekalet vermiş olduğu kişilerin yetkilerini aşarak dava konusu taşınmazlarla ilgili olarak bazı işlemler yaptıklarını ve aleyhine davalar açtıklarını bu davaların yargılaması sırasında duruşma hakimi tarafından dava konusu taşınmazlar üzerine teminatsız olarak konulan ihtiyati tedbir nedeniyle taşınmazları satmak istediği halde satamadığını, sonradan teminat olarak gösterilen taşınmazların da kamu malı niteliğindeki değeri düşük olan taşınmazlar olduğunu, davacının mahkemeye yaptığı itirazların dikkate alınmadığını, ihbar olunan hakimden sonra davalara bakan diğer hakimler tarafından noksanlar giderilerek teminat almak suretiyle taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, davacının bu nedenle mağdur olduğunu belirtmişlerdir.
Dosya içerisindeki Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/259 Esas sayılı dosyasında; davacı …, davalılardan … ile aralarında düzenlenen 29.04 2005 tarihli, 120/78 Y. Numaralı satış vaadi sözleşmesi gereğince dava konusu 101 ada 5 parsel sayılı taşınmazın kendisine satışının vaat edildiğini, zilyetliğinin de devredildiğini, satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerhi için başvurulduğunda 21.04.2005 tarihinde taşınmazın tapudan muvazaalı olarak diğer davalı …’ye devredildiğini öğrendiklerini belirterek yolsuz tescil nedeniyle tapu kaydının iptaliyle davacı adına tescilini, üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için tapu kaydına ihtiyati tedbir konulmasını talep ettiği,
Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/260 Esas sayılı dosyasında açılan ve 2005/259 Esas sayılı dosya ile birleştirilen dosyada ise; davacı …, dava konusu aynı taşınmazın daha önceden 29.05.1990 tarihinde davalı …’dan 20.000 TL bedelle haricen satın alındığını ve bedelinin de kendisine ödendiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 6.000 TL tazminatın davalı …’dan tahsilini istediği,
Yine Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/291 Esas sayılı dosyasında açılan ve Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/259 Esas sayılı dosyası ile birleştirilen dosyada ise; davacı …,1988 yılında davalılardan …’den hisseli olarak 280 dönüm arazi satın aldığını, 29.05.1990 tarihinde ve sonraki tarihlerde davalılara (… ve İbrahim Varlı) ve dava dışı …’ye önce satış işlemlerini gerçekleştirmek üzere vekaletnameler verdiğini, sonra kendilerini vekalet ilişkisinden azlederek arazi işlemlerini yürütmeleri için vekaletname verdiğini ancak işlemlerin gereği gibi yapılmaması üzerine 28.01.2005 tarihinde tekrar azlettiğini, dava konusu taşınmazların 21.04.2005 tarihinde …’ye tapudan devredildiğini öğrenen …’nin diğer vekili olan İbrahim Varlı ile birlikte azledildikleri vekaletnameleri kullanarak dava dilekçesinde parsel numaraları gösterilen 19 adet parselin 1990 yılında kendisine satıldığını iddia ederek 25.04.2005 tarihinde 11608 Y. Numaralı bir satış vaadi sözleşmesi düzenlediklerini, ayrıca 101 ada 5 parsel sayılı parselin satışına ilişkin olarak da 29.04.2005 tarihli, 12078 Y. Numaralı bir satış vaadi sözleşmesi daha yaptıklarını ve bu satış vaatlerine dayanarak tapu iptali ve tescil davaları açtıklarını, davalıların azilnameyi öğrendikten sonra bu satış vaadi sözleşmelerini muvazaalı olarak düzenlediklerini ileri sürerek sözleşmelerin iptaline karar verilmesini istemiş olduğu,
Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/253 Esas sayılı dosyasında davacı … tararfından … aleyhine açılan davada da dava konusu 19 adet taşınmazla ilgili olarak yukarıda belirtilen 25.04.2005 tarihli, 11608 Y. Numaralı satış vaadi sözleşmesine dayanılarak açılan tapu iptali ve tescil davasının yasal koşulları gerçekleşmediği gerekçesiyle reddine karar verildiği, bu dosya ile birleştirilen Bakırköy 4. Asliye Hukuk mahkemesinin 2006/76 Esas sayılı dosyasında ise davacı … tarafından davalılar Ali İsmail Rense ve İbrahim Varlı aleyhine davalıların azledildiklerini öğrenmelerinden sonra muvazaalı olarak düzenlediklerini ileri sürerek 29.04 2005 tarihli, 12078 Y. Numaralı, 25.04.2005 tarihli, 11608 Y. Numaralı satış vaadi sözleşmelerinin iptaline karar verilmesinin istenmiş olduğu, mahkemece verilen süre içerisinde eksik harcın ikmal edilmediği gerekçesiyle HUMK’nın 409. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği görülmüştür.
Hukuk Muhakemeleri Kanununda ihtiyati tedbirin şartları genel olarak düzenlenmiştir. Geçici hukuki korumalardan olan ihtiyati tedbire karar verilebilmesi için ihtiyati tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve ihtiyati tedbirin bir sebebinin mevcut olması gerekir. Yargılama sırasında mevcut durumun değişmesi halinde hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkansız hale gelmesi, gecikme sebebinin bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi söz konusu olan hallerde ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilmelidir. Görüldüğü üzere kanun koyucu bu konuda hakime oldukça geniş bir takdir alanı bırakmıştır. Ancak ihtiyati tedbire karar verilmesi için mutlaka bir tehlikenin veya zararın doğmuş olması veya halen var olması da aranmaz. Dava konusu hak veya şey bakımından ortaya çıkacak tehlike ve zararın önlenmesi için de her türlü tedbire karar verilebilir. İhtiyati tedbir talep eden taraf, tedbire esas olan hakkını, ihtiyati tedbir sebep veya sebeplerini keza davanın esası yönünden de haklılığını ispat etmelidir. Ancak burada tam ispat aranmayıp yaklaşık ispatla yetinilecektir. (HMK m.390/3) Yani ispatı gereken hususların tam olarak değil kuvvetle muhtemel gösterilmesi yeterlidir.
Diğer taraftan, ihtiyati tedbir kararı verilirken tedbir isteyen haksız çıktığı takdirde, ihtiyati tedbirden dolayı karşı tarafın uğrayacağı zarar için bir teminat alınmasına da karar verilir. (HMK m.391/2-ç, 392) Talep, resmi bir belgeye, başkaca bir kesin delile dayanıyor ya da durum ve koşullar gerektiriyorsa mahkeme gerekçesini açıkça belirterek teminat alınmamasına da karar verebilir.
İhtiyati tedbirin uygulanması sonucu, karşı tarafın zarar görme tehlikesi bulunduğundan HMK’nın 392. maddesinde tedbire karar verilirken talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Tedbir talep eden tarafın bu talebinde haksız olduğu anlaşılırsa, tedbirden zarar görenler talepte bulunana karşı tazminat davası açabilirler. Ancak tazminata karar verilebilmesi için ihtiyati tedbirin haksız olması ve haksız ihtiyati tedbir nedeniyle bir zarar doğmuş olmalıdır. Tedbir sebebiyle, karşı taraf zarar görmemişse tedbir talep eden aleyhine tazminat davası açılamaz. Bütün bunların yanında haksız tedbirle ortaya çıkan zarar arasında uygun illiyet bağının da bulunması gerekir. (Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, S.1022 v.d. Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ, Prof. Dr. Oğuz ATALAAY, Prof. Dr. Muhammet ÖZEKES)
HMK’nın “Tazminat” başlıklı 399. maddesi gereğince; lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür. Taraflar arasındaki taşınmaz alım satım ilişkilerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar nedeniyle yukarıda dosya numaraları belirtilen çok sayıda dava görüldüğü, Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/259 Esas sayılı dosyası ve bu dosyada birleştirilerek görülen Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/260 Esas ve Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/291 Esas sayılı dosyalarında ihbar olunan hakim tarafından teminat alınmaksızın ihtiyati tedbir kararı verilmiş ise de lehine ihtiyati tedbir kararı verilen davacı …’nin ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu açıkça anlaşılamamaktadır.
Davacı vekili, dava konusu taşınmazlarla ilgili olarak açılan davalarda teminat alınmadan haksız olarak ihtiyati tedbir konulması nedeniyle müvekkilinin taşınmazlar üzerindeki tasarruf hakkının kısıtlanması sonucu maddi ve manevi zarara uğradığını, başkalarının bakımına muhtaç hale geldiğini, üzüntüsünden hastalandığını ileri sürerek tazminat talebinde bulunmuş ise de yukarıda belirtildiği üzere kanun koyucu bu konuda hakime oldukça geniş bir takdir yetkisi vermiş olup gerekirse mahkemece teminat alınmadan da ihtiyati tedbire karar verilebilir. Davaya konu olayda da dava tarihinde teminat alınmadan ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiş ise de davacı vekillerinin itirazları üzerine sonraki tarihlerde teminat alınmak suretiyle ihtiyati tedbir konulduğu, davacının zarara uğramış olduğu kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamamıştır.
6100 sayılı HMK`nın 46. maddesi uyarınca hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı devlet aleyhine açılacak tazminat davalarının sebepleri altı bent halinde sınırlı olarak sayılmış olup bunlar dışındaki sebeplere dayanılarak tazminat istenmesi mümkün değildir.
Dosya kapsamına, toplanan delillere göre bu davada 6100 sayılı HMK`nın 46. maddesinde düzenlenen hakimin sorumluluğuna ilişkin koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacının 6100 sayılı HMK’nın 49. maddesi gereğince takdiren 1.000,00 TL disiplin para cezasına mahkum edilmesine,
3-Davacı tarafından yatırılan 165,65 TL harçtan alınması gereken 25,20 TL maktu karar ve ilam harcının mahsubu ile fazla yatırılan 140,45 TL`nin istek halinde davacıya iadesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 1.200,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı …`ye verilmesine,
5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 47. maddesi gereğince yargılama gideri için tahsil edilen paranın kullanılmayan kısmının hükmün kesinleşmesinden sonra Dairemizin Yazı İşleri Müdürü tarafından ilgilisine iadesine,”
Dair oybirliği ile verilen 13.05.2014 gün ve 2013/1 E., 2014/2 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava yargısal faaliyet nedeni ile tazminat istemine ilişkindir.
Özel Dairece, davanın esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İşin esasının incelenmesinden önce 6100 sayılı HMK’nın 23/2. maddesinin eldeki davaya etkisi tartışılmıştır.
Sorunun tartışılmasından önce davanın süreci hakkında kısaca bilgi verilmelidir.
Temyiz istemine konu dava önce İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde ihbar olunan hâkim aleyhine açılmıştır.
İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda 07.06.2011 gün ve 2010/371 E., 2011/170 K. sayılı kararı ile mahkemenin görevsizliğine ve talep halinde dosyanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir. Temyiz istemi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 28.12.2011 gün ve 2011/14136 E., 2011/15495 K. sayılı ilamı ile görevsizlik kararı onanmıştır.
Karar düzetme talebinin aynı Daire tarafından reddedilmesi, kararın kesinleşmesi ve süresinde talepte bulunulması üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmiştir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesince (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) 06.06.2013 gün ve 2013/45 E., 2013/42 K. sayılı karar ile dosya üzerinden görevsizlik ve talep halinde dosyanın Yargıtay 14. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir. Bu karar ise temyiz edilmeden kesinleşmiş ve süresinde talepte bulunulması üzerine dosya Yargıtay 14. Hukuk Dairesi başkanlığına gönderilmiştir.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesinde işin esası incelenmiş ve esası hakkında karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “İnceleme usulü ve sonucu” başlıklı 23/2. maddesi;
Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.
Hükmünü içermektedir.
Yukarıda açıklanan süreçte dikkate alındığında İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesine ait Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin görevli olduğuna dair görevsizlik kararı Yargıtay 14. Hukuk Dairesine ait ilam ile onanmış, kanun yolu incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 23/2 maddesi gereğince kesinleşen bu karar davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi yani, ilk derece mahkemesi sıfatı ile yargılama yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanlığını bağlayacaktır.
Bu nedenle ilk derece mahkemesi sıfatı ile yargılama yapan Yargıtay 14. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nın 23/2. maddesi gereğince görevsizlik nedeni ile davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esası incelenerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelemesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
HMK’nun 47.maddesi gereğince “Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hakimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde;” görülür.
İlgili hakim …’nın Küçükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi olarak verdiği bir karardan dolayı açılan dava; dava konusu, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tescil davası sırasında verilen kararlara ilişkin olduğundan, Yargıtay ilgili hukuk dairesi 14.Hukuk Dairesi olup; bu daire tarafından işin esasına ilişkin karar verilmiştir.
İşin esasının Hukuk Genel Kurulu’nda temyizen incelenmesi sırasında, Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin görevli olup olmadığı hususunda ön sorun olduğu ileri sürülmüş ve saygıdeğer çoğunluk tarafından usule ilişkin nedenlerle davaya Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nce bakılması gerektiği gerekçesiyle Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin esasa ilişkin kararı bozulmuştur.
İş bu davanın başlangıçta İstanbul Asliye 1.Hukuk Mahkemesi’nde açıldığı, bu mahkeme tarafından davaya Yargıtay 4.Hukuk Dairesi tarafından bakılması gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği, bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 14.Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği ve usulüne uygun şekilde dava dosyasının Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’ne intikal ettiği, bu daire tarafından da görevsizlik kararı verilerek görevli dairenin (Yargıtay ilgili hukuk dairesinin) Yargıtay 14.Hukuk Dairesi olduğunun gösterildiği, bu kararın temyiz edilmeden kesinleştiği ve dava dosyasının Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’ne intikal ettiği ve bu daire tarafından da dosyanın görev yönünden benimsenerek işin esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
Saygıdeğer çoğunluk HMK’nun 23/2 maddesinde yer alan “…kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve…ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.”hükmüne dayanarak; İstanbul Asliye 1.Hukuk Mahkemesi’nin Yargıtay 14.Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleşen görevsizlik kararının Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’ni bağlayacağı, bu daire tarafından görevsizlik kararı verilemeyeceği, bu bakımdan Yargıtay 14.Hukuk Dairesi tarafından dava benimsenerek işin esasına girilmesinin doğru olmadığı, bu dairenin de Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin görevli olduğu görüşüyle karşı görevsizlik kararı vermek ve olumsuz görev uyuşmazlığı çıkarmak zorunda olduğu kanaatine varmıştır.
Halbuki HMK’nun 23/2.maddesi birbiriyle eşit seviyedeki mahkemeler arasındaki ilişkiyi düzenlemektedir. Bu maddenin Yargıtay’da ilk derece mahkemesi sıfatıyla görev yapan hukuk daireleri bakımından uygulanmasında; görevsizlik kararı veren bir hukuk dairesinin kararı temyiz incelemesi sonunda Hukuk Genel Kurulu tarafından onanırsa bu görevsizlik kararı elbette sonradan davaya bakacak hukuk dairesini bağlayacaktır.
Ancak İstanbul Asliye 1.Hukuk Mahkemesi ve Yargıtay 4.Hukuk Dairesi ilk derece mahkemesi olarak görev yaparken de eşit seviyede değildir. Öte yandan Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi olarak verdiği ve temyiz edilmeden kesinleşen görevsizlik kararı ile bağlı olmayan Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin bu dairenin temyiz mercii olarak verdiği onama kararıyla bağlı olacağını kabul etmek mümkün değildir.
Bu itibarla somut olayda Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin görevsizlik kararı vermesini engelleyen bir muhakeme kuralı bulunmamaktadır.
Neticede dava dosyası ilgili (konusunda uzman) hukuk dairesine intikal ettirilmiş ve işin esası hakkında karar verilmiştir.
Açıkladığım nedenlerle işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı nedenlerle bozma şeklinde gerçekleşen ve böylece istemeden de olsa dolaylı olarak ilgili hakimin doğal mahkemesinden uzaklaşmasına ve adil yargılanma hakkının ihlaline neden olacak saygıdeğer çoğunluğun kararına muhalifim. 22.06.2016
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/6084 Karar : 2015/2645 Tarih : 20.05.2015
-
HMK 392. Madde
-
İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi
Yerel mahkeme tarafından 16.05.2014 gün 2013/174 Esas, 2014/41 Karar sayılı ek kararla muhtıra tebliğine rağmen davacı tarafça 7 günlük süre içinde temyiz harçlarının tamamlanmaması sebebiyle HMK’nın 366 ve 344. maddelerine göre davacı yönünden kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verilmiş ise de; temyiz eden davacı olup, temyizinin tedbirin kaldırılması teminatla ilgili hüküm kurulmaması ve üçüncü kişinin hukuki durumunun tartışılmamasına yönelik olduğu, temyiz olunan kararda aleyhine verilen tahsil hükmü bulunmaması nedeniyle temyizi maktu harca tabi bulunduğu ve davacı tarafça maktu temyiz, temyiz karar harcı ile temyiz yoluna başvurma harcı yatırılmış olması sebebiyle verilen red kararı usul ve yasaya aykırı görüldüğünden bozularak kaldırılmasına karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçildi;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle 6100 sayılı HMK’nın 392/2 ve HMK Yönetmeliği’nin 59. maddesi hükmünde belirtilen prosedür işletilerek teminatın iadesinin talep edilmesinin mümkün olmasına göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,50 TL temyiz ilâm harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 20.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/10392 Karar : 2014/7865 Tarih : 4.12.2014
-
HMK 392. Madde
-
İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi
İhtiyati haciz talep eden davacı vekili, müvekkili ile yüklenici davalı arasında imzalanan 11.07.2012 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine göre müvekkiline 2 ve 5 no’lu bağımsız bölümlerin isabet ettiğini, davalının sözleşmeye aykırı işlemleri nedeniyle Keşan Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan tazminat davası sırasında 2 ve 5 no’lu bağımız bölümlerdeki davalı hissesi üzerine mahkemece “ihtiyati tedbir mahiyetinde davalıdır “ şerhi konulmasına karar verildiğini, ancak bu karar Tapu Müdürlüğü’ne intikal etmeden önce davalı tarafça 2 no’lu bağımsız bölümün dava dışı üçüncü kişiye satıldığını, davalının 5 no’lu bağımsız bölümün tapuda devrine yanaşmadığını ileri sürerek, 2 no’lu bağımsız bölüm için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline, 5 no’lu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline, davalı adına kayıtlı 1 no’lu işyeri başta olmak üzere tapu araştırması yapılarak varsa üzerine kayıtlı başkaca gayrimenkulleri ile araçları dahil menkul mallarının üzerine HMK’nın 392. maddesi gereği mümkünse teminatsız ihtiyati tedbir maksatlı ihtiyati haciz şerhi verilmesine, 5 no’lu meskenin kaydına verilen “davalıdır şerhinin” mümkünse değiştirilerek, “ihtiyati haciz” şerhi konulmasına, şayet mümkün değil ise aynen kalarak bu kez aynı gayrimenkul üzerine ikinci bir ihtiyati haciz kararı verilmesini talep etmiştir.
İhtiyati haciz talep eden davacı vekili, 01.09.2014 tarihli dilekçesi ile numarataj sonucu tedbir talep ettikleri 1 no’lu bağımsız bölümün 10 no’lu bağımsız bölüm olduğunu beyan etmiştir.
Mahkemece, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davalının temerrüde düşürülmediği, alacağın muaccel olmadığı,10 no’lu bağımız bölümün uyuşmazlık konusu olmadığı, İİK’nın 257. vd. maddelerinin koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle, ihtiyati haciz isteminin reddine, ihtiyati tedbir isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, ihtiyati haciz talep eden davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, ihtiyati haciz talep eden davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, ihtiyati haciz talep eden davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, alınması gereken harç peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/6334 Karar : 2014/11071 Tarih : 13.10.2014
-
HMK 392. Madde
-
İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi
Davacı vekili 145 ada 10 no’lu parselde bulunan taşınmazın maliki olduğunu, taşınmazın şuyulandırmaya tabi tutulduğunu, bu kararın iptali istemi ile idare mahkemesinde dava açıldığını, işlemin iptaline karar verildiğini, kararın Danıştay 6. Dairesince onandığını, daha sonra Belediyeye eski hale getirme talebiyle başvurduklarını, davacıya ait olan bu parsel ile ilgili ortaklığın giderilmesine dair kararın kesinleştiğini beyanla idare mahkemesinin iptal kararı çerçevesinde davalıların parseline eklenen kısmın eski hale iade suretiyle iptal ve tescilinden sonra ortaklığın giderilmesine dair yargılamanın yenilenmesini ve Hendek Sulh Hukuk Mahkemesi satış memurluğunun 2012/15 sayılı satış dosyasındaki satışın tedbiren durdurulmasını istemiştir.
Mahkemece, yargılamanın yenilenmesinde HUMK hükümleri uygulanmakta olduğundan ve teminat yatırılması da dava şartı olduğundan, davacı tarafa 2010/795 esas sayılı dosyadaki 11.11.2011 tarihli inşaat bilirkişisi raporunda belirtilen 100.289,00 TL üzerinden %10 teminatın yatırılması için ihtarlı davetiye tebliğ edilmiş ancak belirlenen süre içerisinde teminat yatırılmadığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı, dava dilekçesinde öncelikle imar planının iptali nedeniyle önceki kadastrol parsele dönüşme isteğinde bulunmaktadır. Davacı ortaklığın giderilmesi davası sonucunda 339 ada 11 numaralı imar parselinin satışı işleminin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasını da talep etmiştir.
HMK’nın 392/1. maddesine göre talep resmi belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor, yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıklamak şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Sakarya 1. İdare Mahkemesinin ve Danıştay 6. Dairesinin onama ilamına dayanarak talepte bulunulduğundan HMK’nın 392/1. maddesi uyarınca davacının teminat gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır.
Bu durumda teminat gösterilmeksizin satışın durdurulmasının mümkün olduğu dikkate alınarak işin esasına yönelik inceleme yapılması gerekirken, yazılı şekilde davanın usulden reddi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 13.10.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.