0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Talebin Ön İncelemesi

HMK Madde 379

(1) Yargılamanın iadesi talebi üzerine mahkeme, tarafları davet edip dinledikten sonra;

a) Talebin kanuni süre içinde yapılmış olup olmadığını,

b) Yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenen hükmün kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olup olmadığını,

c) İleri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını, kendiliğinden inceler.

(2) Bu koşullardan biri eksik ise hâkim davayı esasa girmeden reddeder.



HMK Madde 379 Gerekçesi

Bu madde 1086 sayılı Kanunun 450 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan kuralın, mefhumu muhalifinden istihraç edilmiş yeni bir hükümdür.

Yargılamanın iadesi talebi üzerine hâkimin birinci safhada yapacağı işler düzenlenmektedir.

Maddede, yargılamanın iadesi talebi üzerine mahkemenin, tarafları davet edip dinlemesi, yargılamanın iadesi şartlarının oluşup olmadığını kendiliğinden incelemesi ve yargılamanın iadesi koşullarında bir eksiklik mevcut ise davayı, esasa girmeden reddetmesi öngörülmüştür.


HMK 379 (Talebin Ön İncelemesi) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/23717 Karar : 2018/5182 Tarih : 17.04.2018

  • HMK 379. Madde

  • Talebin Ön İncelemesi

Taraflar arasında görülen yargılamanın yenilenmesi davasında verilen hüküm, her iki tarafça temyiz edilmiş, Dairemizin 09.09.2015 tarih 2015/13787 esas ve 2015/15367 karar sayılı ilamıyla, “yargılamanın iadesi talebinin dava şeklinde incelenmesi zorunlu olduğu, önceki bozmadan sonra “velayet” yönünden devam eden dava içinde bu talebin incelenmesinin usule aykırı olduğu, bu bakımdan davacı-karşı davalının, yargılamanın iadesi talebine ilişkin dilekçesinin dosyadan ayrılarak ayrı bir esasa kaydedilmesi ve talebin Hukuk Muhakemeleri Kanununun 379 ve 380’nci maddeleri çerçevesinde incelenip sonucuna göre karar verilmesi” gerektiği belirtilerek erkeğin bu talebi yönünden karar bozulmuş, mahkemece de 26/05/2016 tarihli duruşmada bozma ilamına uyulmasına karar verilerek tefhimle yargılamaya devam olunmuş, ancak yargılamanın yenilenmesi yönünden talep tefrik edilmeyerek davacı-karşı davalı erkeğin yargılamasının yenilenmesi talebinin kabulüyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuştur.

Tüm dosya kapsamından, Dairemizin mahkemece de uyularak benimsenen 09.09.2015 tarih, 2015/13787 esas ve 2015/15367 karar sayılı bozma ilamında belirtildiği üzere davacı-karşı davalı erkeğin yargılamanın yenilenmesi talebinin dava şeklinde incelenmesinin zorunlu olduğu, bu nedenle davacı-karşı davalının yargılamanın yenilenmesi talebini içerir dilekçesinin boşanma davası dosyasından ayrılarak ayrı esasa kaydedilmesi gerektiği dikkate alınmaksızın, bozma ilamının gereğinin yerine getirilmeden, aynı dosya üzerinden yargılamaya devam olunarak davacı-karşı davalı erkeğin yargılamanın yenilenmesi talebi yönünden yeniden işin esasına girilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, duruşma için takdir olunan 1.630 TL vekalet ücretinin …‘dan alınarak, …‘e verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 17.04.2018


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/6339 Karar : 2018/751 Tarih : 5.02.2018

  • HMK 379. Madde

  • Talebin Ön İncelemesi

Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, kayden maliki olduğu 7 parsel sayılı taşınmazdaki binanın davalı tarafından haksız olarak kullanıldığını ileri sürerek davalının el atmasının önlenmesine ve taşınmazı iktisap ettiği tarihten bu yana kullanma bedeli olarak 1.000 TL ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, dava konusu taşınmazda işgalci olmadığını, kendi evi olduğu için bu taşınmazda oturduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca temyiz edilmeksizin 13.01.2012 tarihinde kesinleşmiştir.

Davalı 07.11.2014 havale tarihli dilekçesi ile, 2004 yılından beri dava konusu taşınmazda kendi evi olduğu için oturduğunu, eski eşi …’ın taşıdığı ticari kaygılar nedeni ile söz konusu taşınmazın … üzerine kaydedildiğini ve daha sonra eski eşinin talebi üzerine davacı adına tescil edildiğini, bu hususun Av…. tarafından … .Aile Mahkemesinin 2013/407 Esas sayılı dosyasının 03.10.2013 tarihli celsesinde beyan edildiğini, davacı tarafından açılan bu davada yasaya karşı açıkça hile kullanıldığını ve verilen karar ile mağdur olduğunu, yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeni ile kararı temyiz edemediğini, bu nedenle kararın aleyhine kesinleştiğini ileri sürerek yargılamanın yenilenmesini ve mahkemece verilen kararın ortadan kaldrılmasına karar verilmesini istemiştir.

Davacı, yasal hak düşürücü 3 aylık sürede ileri sürülmeyen ve HMK’nın 375.maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirine dayanmayan talebin reddini savunmuştur.

Mahkemece, ek karar ile HMK’nun 377/c bendi gereğince süresinde yargılamanın iadesi talebinde bulunulmadığından ve HMK’nun 379. maddesi gereğince şartları oluşmadığından esasa girilmeksizin reddine karar verilmiştir.

Ek karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi …’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 8.20 .-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 05/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/9993 Karar : 2017/2678 Tarih : 30.03.2017

  • HMK 379. Madde

  • Talebin Ön İncelemesi

Davacı vekili 04/02/2013 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından açılan tapu sicilinin düzgün tutulmaması nedenine dayalı tazminat davasının yapılan yargılaması sonucunda … 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01/07/2010 tarih ve 2009/335 E. - 2010/237 K. sayılı kararı ile birim fiyat 1.900,00.-TL/m² kabul edilerek davacı payına isabet eden 308,00 m² miktarlı taşınmazın tamamı için 585.200,00.-TL tazminat alacağının tahsilinin hüküm altına alındığını, … 2. İcra Dairesinin 2010/17140 E. sayılı dosyası üzerinden başlatılan ilâmlı icra takibi esnasında 784.278,33.-TL ödeme yapıldığını, ancak karar sonrasında 73/384 oranında paydaş olan … tarafından 09/08/2011 tarihinde davaya konu 1374 parsel sayılı taşınmazın 1980,11 m² miktarlı kısmının birim fiyatı 847,45.-TL/m² itibariyle 319.000,00.-TL bedelle … Büyükşehir Belediye Başkanlığına satıldığının ve 1374/A parsel sayısını aldığının, 1374 parsel sayılı taşınmazın 3.779,89 m² miktarlı kısmının ise İmar Kanunu uyarınca düzenleme ortaklık payı olarak ifraz edilerek bedelsiz olarak yola terk edilmiş olduğunun, bu itibarla taşınmazın arsa büyüklüğünde ve m² birim değerinin tespitinde yanılgı bulunduğunun ortaya çıktığını, karar tarihinden sonra ortaya çıkan bilgi ve belgeler karşısında davacı … Benli’nin taşınmazda … kesintisi uygulanan 308/5760 payı düşüldüğünde (5.760,00 m² - 1.116,83 m² = 4.643,17 m²) alan kaldığından 248,28/4.643,00 pay sahibi olduğunun ve buna göre davacıya fazla ödemede bulunulduğunun belirlendiğini, bu durumun Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen ve Tapu Kadastro Genel Müdürü tarafından 01/11/2012 tarihinde onaylanan inceleme raporunun intikal ettirilmesi sonucu 12/11/2012 tarihinde öğrenildiğini ileri sürülerek; yargılamanın iadesine, … 7.Asliye Hukuk Mahkemesinin 01/07/2010 tarih ve 2009/335 E. - 2010/237 K. sayılı kararının kaldırılmasına, yeniden yapılacak inceleme ve değerlendirmeye göre hak sahibinin gerçek zarar tutarının hesaplanmasına, fazla yapılan ödemelerin iadesine, davalı tarafın hak ve alacakları üzerine tedbir konulmasına, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini vekaleten dava ve talep etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonucu; 6100 sayılı HMK’nın 379 maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (c) bentleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi isteminin usûlden reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir

Dava, yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince harç alınmasına yer olmadığına 30/03/2017 gününde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/29092 Karar : 2016/20480 Tarih : 21.11.2016

  • HMK 379. Madde

  • Talebin Ön İncelemesi

A) Yargılamanın İadesi Talebinde Bulunan (alacak davasının davalısı) İsteminin Özeti:

Alacak davasının davalısı … vekili, davacı … vekili tarafından, müvekkili idare aleyhine …. İş Mahkemesinde alacak davası açıldığını, bu davada 10/06/2014 tarih ve 2013/926 E., 2014/463 K. sayı ile kabul kararı verildiğini ve bu kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 03/09/2014 tarih ve 2014/22084 E., 2014/25089 K. sayılı ilamı ile onandığını, davacı tarafından dava dilekçesinde mahkemeye yanıltıcı bilgiler verildiğini, Mahkemece bu beyana itibar edilerek ve bilirkişi raporu tebliğ edilip edilmediği araştırılmadan karar verildiğini ileri sürerek, yargılamanın iadesi talebinde bulunmuştur

B) Karşı Taraf (alacak davasının davacısı) Cevabının Özeti:

Alacak davasının davacısı …, talebin yasal dayanağının olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:

Mahkemece, şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle 11/12/2015 tarih ve 2013/926 E, 2014/463 K. sayılı ek karar ile yargılamanın iadesi talebinin (davasının) reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Karar, yargılamanın iadesini talep eden … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

E) Gerekçe:

Yargılamanın iadesi müessesesi 6100 sayılı HMK`nun 374 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

Yasanın, yargılamanın iadesi sebepleri başlıklı 375 inci maddesinde;

“(1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesi talep edilebilir:

a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.

b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.

c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.

ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması.

d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmî makam önünde ikrar edilmiş olması.

e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.

f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması.

g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması.

ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması.

h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.

ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.

i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.

(2) Birinci fıkranın (e), (f) ve (g) bentlerindeki hâllerde yargılamanın iadesinin istenebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlıdır. Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanamamış veya mahkûmiyet kararı verilememiş ise ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde dayanılan yargılamanın iadesi sebebinin, yargılamanın iadesi davasında öncelikle ispat edilmesi gerekir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Yasanın, talebin ön incelemesi başlıklı 379 uncu maddesinde;

“(1) Yargılamanın iadesi talebi üzerine mahkeme, tarafları davet edip dinledikten sonra;

a) Talebin kanuni süre içinde yapılmış olup olmadığını,

b) Yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenen hükmün kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olup olmadığını,

c) İleri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını,

kendiliğinden inceler.

(2) Bu koşullardan biri eksik ise hâkim davayı esasa girmeden reddeder.” denmiştir.

Görüldüğü üzere, kanun koyucu yargılamanın iadesi sebeplerini tahdidi olarak saymıştır. Bu sebepler bulunmadığı takdirde yargılamanın iadesi talebinin esasa girilmeden reddine karar verilmesi gerekir.

6100 sayılı HMK`nun 379 uncu maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde açıkça, talep hakkında karar verilebilmesi için duruşma açılıp tarafların dinlenmesi gerektiği belirtilmiştir.

Somut uyuşmazlıkta, duruşma açılıp taraflar dinlenmeden talep hakkında dosya üzerinden karar verilmiş olup bu husus 6100 sayılı HMK`nun 379 uncu maddesine aykırıdır.

Mahkemece yapılması gereken, duruşma açıp tarafları dinledikten sonra bir karar vermektir.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, 21/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/15623 Karar : 2016/14967 Tarih : 3.11.2016

  • HMK 379. Madde

  • Talebin Ön İncelemesi

Davacı alacaklının İİK’nun 99. vd. maddeleri uyarınca açtığı istihkak iddiasının reddi davasında Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dairece, … sayılı karar ile hüküm onanmış bu karara karşı süresi içerisinde karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.

Davacı alacaklı vekili … tarihli dilekçe ile, …. 8.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … sayılı dosyası ile davalı 3.kişi ile borçlu arasındaki organik bağın varlığının tespit edildiğini, anılan kararın Yargıtay incelemesinden geçerek onandığını belirterek, ortaya çıkan bu delil karşısında yargılamanın iadesi talebinde bulunmuştur. Mahkemece 13.6.2016 tarihli karar ile; davacı yanın dilekçesinde açıkça belirtilmemesine karşılık yargılamanın yenilenmesi talebinin HMK 375/1 (ç) veya 375/ 1(ı) maddelerine dayalı olabileceği, ancak söz konusu mahkeme kararının, HMK`nun 375 (ç) maddesinde yargılamanın yenilenmesi için sayılan belgelerden olmadığı gibi, her iki mahkeme kararının farklı dava türlerine ilişkin olduğu, farklı amaçlara yöneldiği, dolayısıyla verilen bu kararın yeni bir delil olarak değerlendirilemeyeceği gerekçesi ile davacının isteminin HMK 379/2. maddesi gereğince reddine karar verilmiş; karar süresinde davacı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

SONUÇ: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere, özellikle davacı alacaklı vekilinin ileri sürdüğü hususların ve mahkeme kararının 6100 sayılı HMK nun 379. maddesinde sınırlı olarak sayılan yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden hiçbirinin kapsamında olmadığına göre yerinde bulunmayan temyiz sebeplerinin reddiyle usul ve kanuna uygun Mahkeme kararının İİK’nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca ONANMASINA, taraflarca İİK’nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 29,20 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 407,80 TL`nin temyiz edene iadesine 03.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/9404 Karar: 2015/1400 Tarih: 10.03.2015

  • HMK 379. Madde

  • Talebin Ön İncelemesi

Davacılar vekili 20.03.2014 hakim havale tarihli dilekçeler ile, U… Köyü 397 parselde 3302 sayılı Kanuna göre yapılan çalışması sonucu, bu parselden müfrez 414 parsel sayılı taşınmazın, orman niteliğiyle tesciline ilişkin Kemer Kadastro Mahkemesi tarafından verilen 17.07.2002 gün ve 1994/1085-16 sayılı kararın 05.05.2006 tarihinde kesinleştiği, ancak, Sulh Ceza Mahkemesi’nin 24.07.1979 gün ve 1978/269-879 sayılı kararında “1744 sayılı Kanuna göre çalışma yapan komisyonun evvelce sınırlama dışında bırakılan sahaları yeniden orman içine alma yetkisinin bulunmadığı ve çalışmanın yok hükmünde olduğuna” karar verildiği. Orman Bölge Şefliği’nin 25.08.1971 tarihli yazısında tapulama dışı kalmış, fakat, orman sayılan yerlerden olan bahis konusu sahaların ölçülmemesinin istendiği belirtilerek, Orman Müfettişi Zekeriya tarafından düzenlenen 03.07.1971 tarihli rapor, Şube 5/B Müdürü Ertuğrul tarafından yazılan 2 Temmuz 1971 tarihli yazısı, Bölge Tapulama Müdürlüğü’nün 22.06.1973 tarihli yazısı, 1957 yılı hava fotoğraflarının hatalı değerlendirildiğine değinilerek kendilerinin isteği sonucu İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim görevlileri Prof. Dr. Kamil, Prof. Dr. Yusuf, Yrd. Doç. Dr. Adil ve Yrd. Doç. Dr. Necmettin tarafından düzenlenen rapora dayanılarak 375/1-b ( 445/1-9 mad.) maddesi gereğince yargılamanın yenilenmesine ve Kemer Kadastro Mahkemesi’nin 17.07.2002 gün ve 1994/1085-16 sayılı kararının kaldırılarak, davalarının kabulüne karar verilmesi istemiyle ayrı ayrı dava açmış, mahkemece tüm davalar birleştirilmiştir.

Mahkemece, yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 445 maddesinin 1. ve 1. ve 5. bentlerine dayalı olarak açılan yargılamanın yenilenmesi davasıdır.

Yörede ilk orman kadastrosu, 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre 1946 yılında yapılıp kesinleşmiş, 1976 yılında yapılan aplikasyon, orman kadastrosu ve 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde uygulaması 14.04.1977 tarihinde ilan edilerek kesinleşmiştir. Daha sonra 1989 yılında aplikasyon ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B madde uygulaması yapılmış ve 18.04.1990 tarihinde ilan edilmiş, 3 numaralı Orman Kadastro Komisyonu tarafından 6831 sayılı Kanunun 4999 sayılı Kanun ile değişik 9. maddesi gereğince yapılan teknik hataların düzeltilmesi çalışması da 07.09.2007 tarihinde ilan edilmiştir. Daha sonra 3402 sayılı Kanuna 5831 sayılı Kanunla eklenen ek madde 4 uyarınca yapılıp, 01.04.2011 ila 02.05.2011 tarihleri arasında ilan edilen sınır ve yüzölçümü düzeltme çalışması vardır.

Taşınmazların bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi, 1981 yılında yapılıp 13.01.1982 ila 15.02.1982 tarihleri arasında ilan edilmiş ve kesinleşmiştir.

Yargılamanın iadesi yolu, kesin hükme bağlanmış olan bir davaya yeniden bakılamayacağına ilişkin kuralın en önemli istisnasıdır. Buna göre, bazı ağır yargılama yanlışlıklarından dolayı, kesin hükmün tekrar gözden geçirilmesine ve aynı dava hakkında yeni bir hüküm verilmesine istisnai olarak müsaade edilmektedir.

Yargılamanın iadesi sebepleri 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 445. maddesinde tahditi olarak sayılmıştır. Bu sebeplerin kıyas yolu ile genişletilmesi söz konusu değildir (Baki Kuru- Hukuk Muhakemeleri Usulü - 6. Baskı - Cilt 5-sayfa 5156-5164,5171).

Yargılamanın iadesi davası üç safhada (aşamada) incelenir.

a) Mahkeme, ilk önce yargılamanın iadesi davasının mesmu (dinlenilebilir) olup olmadığını kendiliğinden (re’sen) araştırır. Mahkeme, burada genel dava şartlarından başka, yargılamanın iadesi davacısının davayı süresi içinde açıp açmadığını, teminat gösterip göstermediğini ve kanunda ( m. 375, mülga 1086 s. m. 445) yazılı bir yargılamanın iadesi sebebine dayanıp dayanmadığını kendiliğinden (re’sen) inceler. Mahkeme, bu şartlardan birinin mevcut olmadığı kanısına varırsa, yargılamanın iadesi davasını (esasa girmeden) mesmu olmadığından dolayı reddeder.

Mahkeme, bu halde, yargılamanın iadesini isteyen tarafı para cezasına mahkum eder.

b) Mahkeme, (birinci aşamada) yargılamanın iadesi davasının mesmu olduğu kanısına varırsa, esasa girerek, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin doğru (varit) olup olmadığını araştırır.

Mahkeme, tarafların ikrar veya kabulü ile bağlı olmaksızın, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin varit olup olmadığını re’sen araştırır. Yargılamanın iadesi sebebinin varlığını ispat yükü, davacıya aittir. Bu araştırma sonucunda, mahkeme, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin doğru (varit) olmadığı kanısına varırsa, yargılamanın iadesi davasını reddeder.

c) Mahkeme, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin doğru olduğu kanısına varırsa, yargılamanın iadesi talebini kabul ederek, asıl dava hakkında yeni bir karar verir (Baki Kuru, a.g.e, sayfa 5254,, 5256, 5257).

Yargılamanın iadesi talebi üzerine mahkeme, ön inceleme yapmak amacıyla tarafları davet edip dinledikten sonra, talebin kanuni süre içerisinde yapılmış olup olmadığını, yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenen hükmün kesin olarak verilip verilmediğini ya da kesinleşip kesinleşmediğini, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını kendiliğinden inceler (6100 sayılı HMK m. 379,1). Bu koşullardan biri eksikse, hakim davayı esasa girmeden reddeder ( m. 379/2). Bu sebeplerin varlığını davacı ispat edemezse dava reddedilir. İnceleme sonunda, dayanılan yargılamanın iadesi sebebi sabit görülürse, yeniden yargılama yapılarak ortaya çıkacak duruma göre verilmiş olan karar onanır veya kısmen yahut tamamen değiştirilir (Baki Kuru- Ramazan Arslan- Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 24. baskı, sayfa 608,609).

Bu itibarla davaya bakan hakimin yargılamanın yenilenmesi davasında her şeyden önce davanın dinlenilebiliriik (mesmu) koşullarının mevcut olup olmadığını kendiliğinden araştırması gerekir. Bu husus kamu düzenine ilişkin olduğundan, davanın her aşamasında hakim tarafından re’sen gözetilmelidir. Hakimin daha önce bu koşulları denetlemeyi ihmal etmesi davacı lehine kazanılmış hak oluşturmaz.

Davacı taraf eldeki davada, HUMK’nın 445. maddesinin 1. bendinde 1. bendinde düzenlenen “Muhakeme esnasında esbabı mücbireye veya lehine hükmolunan tarafın fiiline binaen elde edilemeyen bir senet veya vesikanın hükmün itasından sonra ele geçirilmiş olması” ve 5. bendinde düzenlenen “Ehlihibrenin kasten hilafı hakikat ihbaratta bulunduğunun hükmen tahakkuk etmesi” nedenlerine dayalı olarak yargılamanın yenilenmesini istemiştir.

445.maddenin 1. bendi uyarınca, yeni ele geçirilen senet veya belge davaya bakıldığı sırada mevcut olmalı, hükmü etkileyecek (karara müessir) nitelikte olmalı, hüküm verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmalı, yargılama sırasında (hükümden önce) ya bir mücbir sebepten dolayı ya da lehine hüküm verilen tarafın fiilinden dolayı elde edilememiş olmalıdır.

445.maddenin 5. bendi uyarınca ise, bilirkişinin kasten gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunduğunun (rapor tanzim ettiğinin) bir ceza mahkemesi hükmü ile sabit olması ve bu raporun hükme esas alınmış olması gerekir.

Yukarıda belirtilen hallerde, yargılamanın iadesinin yeni vesaikin elde edildiği ve bilirkişi hakkında yapılan ihbar ve şikayette ilgili olarak ceza mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde talep edilmiş olması gerekir ( m. 447).

Kasten gerçeğe aykırı rapor tanzim ettiği ileri sürülen bilirkişi hakkında, delil yokluğundan başka bir sebeple (örneğin af, ölüm, gaiplik, zamanaşımı gibi) ceza kovuşturmasına başlanamamış veya karar verilememiş ise, ceza mahkemesi kararı aranmadan, doğrudan hukuk mahkemesinde yargılamanın iadesi davası açılabilir. Bu davada öncelikle bilirkişinin gerçeğe aykırı rapor verdiğinin ispatlanması gerekir.

Somut olayda, 397 parsel sayılı taşınmazdan müfrez 414 parsel sayılı 65446 m² yüzölçümlü taşınmazın orman niteliğiyle tesciline ilişkin Kadastro Mahkemesinin 1994/1085 E 2002/16 K sayılı kararının 05.05.2006 tarihinde kesinleştiği, 20.03.2014 hakim havale tarihli dilekçe ile, davacılar tarafından tanzimi istenen ve 6100 sayılı HMK’nın 293. maddesinde düzenlenen bilimsel mütalaa niteliğinde bulunan ve Prof. Dr. Kamil, Prof. Dr. Yusuf, Yrd. Doç. Dr. Adil ve Yrd. Doç. Dr. Necmettin tarafından düzenlenen “A… İli K… İlçesi, U… Köyü, Ç… Mahallesinde Bulunan Taşınmazlar İçin Hazırlanan Hukuksal ve Teknik İnceleme Raporu” adlı rapor ile Orman Yönetiminin kendi iç yazışmaları ve 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 1978/269-897 sayılı kararına dayanarak yargılamanın yenilenmesi istemiyle dava açılmış; aynı rapora dayanılarak Cumhuriyet Başsavcılığına bilirkişiler hakkında suç duyurusunda bulunulmuş ve bilirkişiler hakkında zamanaşımı nedeniyle kamu davası açılmasına yer olmadığına kararı verilmiştir.

Davacılar, Orman Yönetiminin kendi iç yazışmaları ile 2. Sulh Ceza Mahkemesi kararını, 1086 sayılı HUMK’nın 445/1, kendilerinin isteği üzerine düzenlenen raporu ise aynı Kanunun 445/5. maddesiyle ilgili delil mahiyetinde ibraz etmişlerdir.

Yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunulan davada, dava konusu 414 parsel sayılı taşınmazın orman niteliğinde bulunup bulunmadığı araştırılırken, yörede yapılan orman kadastrosu, aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanunla değişik 2. madde ile 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B madde tutanaklarından, eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarından yararlanılmış ve ilgili evraklar dosya arasına getirtilmiştir. Bu evraklar dışında Orman Yönetiminin kendi iç yazışmalarına ilişkin evraklar, yenilenmesi istenen dava yönünden HUMK’nın 445/1. maddesi anlamında yeni delil oluşturmayacaktır.

Davacı tarafça dayanılan 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 1978/269 - 897 sayılı kararı yönünden ise, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, hukukumuzda 6098 sayılı Borçlar Kanununun 74. maddesinde (eski 53. madde) düzenlenmiş olup, hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Ancak, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.

Ceza Mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli konumda bulunmasıdır.

2.Sulh Ceza Mahkemesi’nin anılan kararındaki “evvelce orman sınırı dışında kalan sahaların yeniden orman içine alınmasına komisyonların yetkisinin bulunmadığı” şeklinde belirlemesi, ceza mahkemesinde sanık olan kişi yönünden kesin delil teşkil edecek olup, yargılamanın yenilenmesi istenen davada ise bu kişi taraf olmadığından, anılan ceza mahkemesi kararı 445/1. maddesi anlamında, hükmü etkileyecek bir belge niteliğinde değildir.

Davacıların son olarak dayandığı, kendi istemleri sonucu 293. maddesi anlamında bilimsel mütalaa niteliğinde bulunan rapor ise, bilirkişilerin kasten gerçeğe aykırı rapor düzenlediğine delil olarak kabul edilemez. Şöyle ki, hükme esas alınan raporu tanzim eden bilirkişiler aleyhinde olarak, başka dosyalarda ibraz ettikleri raporlar nedeniyle açılmış bir soruşturma veya açılmış bir dava yahut kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunmadığı gibi, bilirkişiler tarafından kasten gerçeğe aykırı rapor tanzim ettiklerine dair resmî bir kurum veya mahkeme huzurunda söylenmiş bir beyanda bulunmamaktadır. Davacılar, kendilerinin istemi üzerine düzenlenen rapora dayanarak suç duyurusunda bulunmuşlardır. Davacıların bu neviden aldıkları rapor yargılamanın iadesi istenen davada ibraz edilmiş olsa idi, HMK’nın 293. maddesi uyarınca, rapor tanzim eden uzmanların dinlenip dinlenmemesi hususu ile mahkemece değerlendirmeye tabi tutulup tutulmayacağı hususu hakimin takdirine bağlı olacaktı. Bu nitelikteki bir rapor ve bu rapora dayanılarak yapılan suç duyurusu sonucu, bilirkişiler hakkında zamanaşımı nedeniyle verilen kamu davası açılmasına yer olmadığına ilişkin karar nedeniyle, bilirkişilerin kasten gerçeğe aykırı rapor düzenlediklerine ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilerek, yeniden araştırma yapılamaz. Aksi halde, bu durum kötüniyetli kişilerin korunması sonucunu doğurur ki, hukuk, kötüniyeti korumaz.

Sonuç: Tüm dosya kapsamı ve yukarıda anlatılan olgular nazara alınarak, davacıların yargılamanın iadesi için ileri sürdüğü yeni belge ve hükme esas alınan bilirkişi raporunun, kasten gerçeğe aykırı tanzim edildiği hususu, davacılar tarafından ispatlanamadığı ve iade nedeni oluşturmadığından, mahkemece yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olup, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100.- TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı Orman Yönetimi ve Hazineye verilmesine, taraflarca 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 388/4. ( m. 297/ç) ve HUMK’nın 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, onama harcının temyiz edenlere yükletilmesine 10.03.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/18714 Karar: 2014/5718 Tarih: 27.03.2014

  • HMK 379. Madde

  • Talebin Ön İncelemesi

Davacı dava dilekçesinde; İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açtığı 2001/39 Esas sayılı babalığın tespiti davasında verilen red kararının Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle kesinleştiğini, bu dava hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce 07.04.2009 tarihli karar ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin özel hayatın ve aile hayatının korunması başlıklı 8. ve adil yargılanma başlıklı 6. maddelerinin ihlal edildiğine karar verildiğini, bu hususun ise yargılamanın yenilenmesi nedeni olduğunu belirterek; yargılamanın yenilenmesine, babalığın tespitine, olmadığı takdirde davacının Hasan’ın soyundan geldiğinin (doğal bağın) tespitine karar verilmesini istemiştir.

Davacı tarafından İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan babalığın tespiti hakkındaki dava reddedilmiş, Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle 09.05.2002 tarihinde kesinleşmiştir. Bu dava ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce; davacıya Türk Medeni Kanunu’nun 303/son maddesi uyarınca gecikmede haklı nedenleri ileri sürme olanağı verilmemek suretiyle sözleşmenin 8. maddesinin ihlal edildiğinin kabulü gerektiği, davacının davasının babalık davası olarak nitelendirilip zamanaşımı kuralının uygulanmasından dolayı kararın adil olmadığı hakkındaki iddiasının ise 8. madde kapsamında kabul edilebilir olduğu, ayrıca sözleşmenin 6. maddesinin ihlal edilip edilmediğinin incelenmesine gerek bulunmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 375/i (HUMK. 445/11) maddesinde “Kararın İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması” yargılamanın iadesi nedeni kabul edilmiştir. HUMK.nın 447. maddesi gereğince aynı Yasanın 445. maddesinin birinci fıkrasının 2. bendinde yazılı sebepten dolayı iadei muhakeme müddeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl (HMK.nın 377.maddesine göre bu süre kesinleşmiş kararın tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay her halde iade talebine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıl) olduğu buna göre dava davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan hükümlerine uygun olarak süresinde açılmıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 379/1 maddesi uyarınca talebin kanuni süre içinde yapıldığı, yargılamanın iadesi talebinin kesinleşmiş mahkeme kararı hakkında istendiği, talebin kanunda yazılı sebebe dayandığı anlaşılmaktadır. Davacının Türk Medeni Kanunu’nun 282/2, 301. maddeleri uyarınca babalığın tespiti hakkında talebi var ise de, yargılamanın iadesine konu ettiği davada buna ilişkin talebinin olmadığının mahkemece gözetilmesi, davanın esasının incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, dinlenebilir olmadığı gerekçesi ile yazılı şekilde ret hükmü kurulması doğru görülmemiştir.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/9517 Karar: 2014/762 Tarih: 17.01.2014

  • HMK 379. Madde

  • Talebin Ön İncelemesi

Dava, yargılamanın iadesi isteğine ilişkindir.

Davacı vekili, önalım hakkına dayalı tapu iptal ve tescil istemli dava sonucu verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yargılama sırasında elde edilemeyen belgelerin ellerine geçirildiğini ileri sürerek yargılamanın iadesini istemiştir.

Davalı vekili, yargılamanın yenilenmesi şartlarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının bedelde muvazaa iddiasına ilişkin dayandığı delillerin yargılamanın iadesi sebebi olarak yasada öngörülen nitelikte olmadığı ve yargılamanın iadesi talep şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 379. maddesi gereğince yargılamanın iadesi davasının esasa girilmeden reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 374. maddesi6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 374. maddesi gereğince yargılamanın iadesinin, kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan hükümlere karşı istenebileceği, 375. maddesinin ç bendi gereğince yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmasının yargılamanın iadesi nedenlerinden olduğu, bu durumda 377. maddesi gereğince yeni belgenin elde edildiği veya hilenin farkına varıldığı tarihten itibaren üç ay ve her hâlde iade talebine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde yargılamanın iadesi talebinde bulunulabileceği hükme bağlanmıştır.

Anılan Kanunun Anılan Kanunun “Talebin ön incelemesi” başlıklı 379. maddesinde

(1) Yargılamanın iadesi talebi üzerine mahkeme, tarafları davet edip dinledikten sonra;

a) Talebin kanuni süre içinde yapılmış olup olmadığını,

b) Yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenen hükmün kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olup olmadığını,

c) İleri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını, kendiliğinden inceler.

(2) Bu koşullardan biri eksik ise hâkim davayı esasa girmeden reddeder.” hükmü yer almaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olaya gelince; Davacı vekili, önalım hakkına dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davasında iptali istenen pay bedellerinin önalım hakkının kullanılmasını engellemek amacıyla muvazaalı olarak fazla gösterildiğini ancak yargılama sırasında bu iddialarını kanıtlayamadıklarından tapuda gösterilen bedel üzerinden davanın kabulüne karar verildiğini, hükmün kesinleşmesinden sonra elde ettiği belgelerin muvazaa iddiasını ispatlar nitelikte olduğunu ileri sürmüştür. Davacı taraf, yargılamanın iadesi talebine dayanak yaptığı 05.03.2007 tarihli noter satış vaadi belgesi ile 21.12.2006 tarihli emlak alım satım sözleşmesini 02/10/2012 tarihinde ele geçirdiklerini, hükmün 15.03.2012 tarihinde kesinleştiğini, görülmekte olan davayı 04.12.2012 tarihinde açtıklarını ileri sürerek yargılamanın iadesini istemiştir. Bu durumda, HMK’nın 379. maddesinde belirtilen yargılamanın iadesi istemine konu kesinleşmiş bir kararın bulunduğu, yeni belgelerin ele geçirildiğinin ileri sürüldüğü tarihten itibaren süresi içinde yargılamanın iadesinin istendiği anlaşılmaktadır.

Bu itibarla mahkemece işin esasına girilerek tarafların gösterdiği deliller değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 1100 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 17.01.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS