Temyiz İncelemesi ve Duruşma
HMK Madde 369
(1) Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.
(2) Yargıtay temyiz incelemesini dosya üzerinde yapar. Ancak, tüzel kişiliğin feshine veya genel kurul kararlarının iptaline, evlenmenin butlanına veya iptaline, boşanma veya ayrılığa, velayete, soybağına ve kısıtlamaya ilişkin davalarla miktar veya değeri altmışbin Türk Lirasını aşan alacak ve ayın davalarında taraflardan biri temyiz veya cevap dilekçesinde duruşma yapılmasını talep etmiş ise Yargıtayca bir gün belli edilerek taraflara usulen davetiye gönderilir. Tebliğ tarihi ile duruşma günü arasında en az iki hafta bulunması gerekir; taraflar gelmişlerse bu süreye bakılmaz. Tebligat gideri verilmemişse duruşma talebi dikkate alınmaz. Duruşma giderinin eksik ödenmiş olduğu anlaşılırsa, dairenin başkanı tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi hâlde duruşma talebinden vazgeçilmiş sayılacağı, duruşma isteyene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde giderler tamamlanmadığı takdirde, Yargıtay incelemesini dosya üzerinde yapar.
(3) Altmışbin Türk Liralık duruşma sınırının belirlenmesinde 362 nci maddenin ikinci fıkrası kıyas yoluyla uygulanır.
(4) Yargıtay, ikinci fıkra hükmü ile bağlı olmaksızın, bilgi almak üzere resen de duruşma yapılmasına karar verebilir.
(5) Duruşma günü belli edilen hâllerde Yargıtay, tarafları veya gelen tarafı dinledikten sonra, taraflardan hiçbiri gelmemiş ise dosya üzerinde inceleme yaparak kararını verir.
(6) Duruşma günü kararı verilemeyen işlerin en geç bir ay içinde karara bağlanması zorunludur.
(7) Kanunda ivedi olduğu bildirilen dava ve işlere ait temyiz incelemesi öncelikle yapılır.
HMK Madde 369 Gerekçesi
Maddede, temyiz incelemesinin kapsamı belirtilmekte, ayrıca bu incelemenin kural olarak dosya üzerinden yapılacağı vurgulandıktan sonra, hangi hâllerde duruşmalı olarak yapılabileceği hükme bağlanmaktadır.
Diğer taraftan maddede, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması durumunda, tarafların duruşmaya nasıl çağrılacakları, duruşmanın yöntemi ile kararın nasıl verileceği konuları da düzenlenmektedir.
HMK 369 (Temyiz İncelemesi ve Duruşma) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/4519 Karar : 2018/8283 Tarih : 27.06.2018
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilecek karar aşağıdaki hususları içermelidir;
a)Kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları, sicil numaraları.
b)Tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde müdahil olarak katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri.
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özeti.
ç)İlk derece mahkemesi kararının özeti.
d)İleri sürülen istinaf sebepleri.
e)Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep.
f)Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi.
g)Kararın verildiği tarih, başkan ve üyeler ile zabıt kâtibinin imzaları.
ğ)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir (HMK m. 359).
İncelemeye konu kararın, karar başlığında başkan, üyeler ve zabıt katibinin ad, soyad ile sicil yer almadığı, bu suretle kanunun açık hükmüne, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/a-b-g maddesine aykırı davranıldığı anlaşıldığından, hükmün münhasıran bu sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir (HMK m. 369/1).
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi. 27.06.2018(Çrş.)
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/6192 Karar : 2017/12622 Tarih : 13.11.2017
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilecek karar aşağıdaki hususları içermelidir;
a)Kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları, sicil numaraları. b)Tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde müdahil olarak katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri. c)Tarafların iddia ve savunmalarının özeti. ç)İlk derece mahkemesi kararının özeti. d)İleri sürülen istinaf sebepleri. e)Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep. f)Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi. g)Kararın verildiği tarih, başkan ve üyeler ile zabıt kâtibinin imzaları. ğ)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir (HMK m. 359).
İncelemeye konu kararın, karar başlığında başkan, üyeler ve zabıt katibinin ad, soyad ile sicillerinin yer almadığı, taraflar ve vekillerinin kimlikleri, T.C kimlik numaraları, adresleri ile zabıt katibinin imzasının bulunmadığı, bu suretle kanunun açık hükmüne, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/a-b-g maddesine aykırı davranıldığı anlaşıldığından, hükmün münhasıran bu sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir (HMK m. 369/1).
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/2793 Karar : 2017/8560 Tarih : 3.10.2017
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Davacı Hazine vekili, davalı …( …) AŞ nin davacı mükellefi olduğunu ve 2009-2010 dönemine ilişkin 81.460.923,44 TL vergi borcu bulunduğunu, davalıya 6183 sayılı kanun hükümleri gereğince 12.03.2010 tarihinde ödeme emrinin tebliğ edildiğini, takibin itiraz olmadan kesinleştiğini, davalı … A.Ş’ye yapılan üçüncü şahıs haciz bildirimi üzerine, davalı … (…) Alkollü İçkiler San ve Tic. A.Ş’nin davalı…A.Ş’den alacaklı olduğu ve 6.000.000,00 TL’lik alacağın …‘e temlik edildiğini öğrendiklerini, alacak temlikinin muvazaalı olup kamu alacağının bir kısmına engel olmak macı taşıdığını, davalı …‘in … (…) Alkollü İçkiler San ve Tic. A.Ş`nin en büyük ortağı olduğunu, bu nedenlerle 17.01.2011 tarihli 2015 yevmiye numaralı alacağın temliki şeklinde yapılan tasarrufun iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; davanın kabulüne, 17.01.2011 tarihli 2015 yevmiye numaralı …Anonim Şirketinin …`e alacağın temliki şeklinde yapılan tasarrufun iptaline, karar verilmiş; hüküm,davalı … A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
1-HUMK’nun 388.maddesinin 3-5 bentleri (HMK’nın 297/1-c) hükümlerine göre, mahkeme kararlarının asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini mahkemece incelenen maddi ve hukuki olay ve meselelerin özüne mahkemeyi sonuca götüren gerçeklerin ne olduğu hususlarını içermesi zorunludur.
Yine Anayasanın 141/3 maddesi hükmü de tüm mahkeme kararlarının gerekçeli olması gereğini düzenlemektedir.
Kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde taraflar hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığı anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da HUMK’nun 428. (HMK’nın 369.) maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanır. Diğer bir ifadeyle Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir.
Somut olayda mahkemenin davanın kabulüne yönelik vermiş olduğu hükmünün gerekçesi, davalı …A.Ş. yönünden davanın hangi nedenlerle kabul edildiği ve anılan davalının sorumluluğunun hangi sebeplerden ibaret olduğu hususunu da içermediğinden Anayasa’nın 141/3,HUMK`nun 388/3-5 (HMK’nın 297/1-c) maddelerine aykırı olduğu gibi HUMK’nun 428. (HMK’nın 369.) maddesi gereğince Yargıtay denetimi olanağını da ortadan kaldırdığından hükmün bozulması gerekir.
2-Bozma neden ve şekline göre davalı …A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı… A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle bozma neden ve şekline göre davalı… A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/2748 Karar : 2017/6825 Tarih : 5.06.2017
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilecek karar yasada belirlenen sıralamaya uyulmak kaydıyla aşağıdaki hususları içermelidir; (1)Karar aşağıdaki hususları içerir: a-)Kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları, sicil numaraları. b-)Tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde müdahil olarak katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri. c-)Tarafların iddia ve savunmalarının özeti. ç)İlk derece mahkemesi kararının özeti. d-)İleri sürülen istinaf sebepleri. e-)Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara dair delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep. f-)Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi. g-)Kararın verildiği tarih, başkan ve üyeler ile zabıt kâtibinin imzaları. ğ)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi. (2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir (HMK m. 359)
İncelemeye konu kararın, karar başlığında başkan, üyeler ve zabıt katibinin ad, soyad ları ve sicil numaralarının yer almadığı, bu suretle yasada öngörülen sıralamaya uyulmayarak kanunun açık hükmüne, Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 359/a maddesine aykırı davranıldığı anlaşıldığından, hükmün münhasıran bu sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir (HMK m. 369/1).
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istenmesi halinde yatırana iadesine, oy birliğiyle karar verildi. 05.06.2017
YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/19175 Karar : 2017/3207 Tarih : 18.04.2017
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Dava, sigortalının iş kazası sonucunda vefatı nedeniyle nişanlısının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat istemi açısından davalı … Müessese Müdürlüğü hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar açısından manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden, ruhsat sahibi Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü olan …..yer altı sahasındaki kömür üretim işinin davalı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından 22/07/2006 tarih ve 24046 yevmiye sayılı noter onaylı hizmet alım sözleşmesi ile ….. Elk. Mad. Tur. San. ve Tic. AŞ.’ne verildiği ancak 30/10/2009 tarihinde davalı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü’nün muvafakati ile kömür üretim işinin aynı şartlar altında ….’ne devredildiği anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin eki konumundaki Teknik Şartname’nin 2. maddesinde işin konusunun “1. maddede cins, mevkii ve sınır koordinatları belirtilen sahadan, idare tarafından bir kısmı yüklenicinin kullanımına bedelsiz olarak verilecek bina, tesis, makine, teçhizat, ve yeraltı galerileri ile yüklenicinin temin edeceği ilave makine, teçhizat, tesis ve personel ile bütün masraflar yükleniciye ait olmak üzere yeraltı işletme yöntemi ile kömür üretme işi” olarak tanımlandığı, bu kapsamda sahada mevcut bulunan şalt tesisleri, jeneratör, karo sahası, vantilatör tesisi, kompresör tesisi, tertip binası, işçi banyoları, lambahane, teshin merkezi, atölye, pres, kül tesisi, kriblaj tesisi, nefeslik vb. gibi tesislerle, Teknik Şartname’nin EK-2 listesinde tanımlanan makine ve teçhizat yüklenicinin kullanımına bedelsiz olarak bırakıldığı, EK-12 olarak tanımlanan listede işin yapılacağı yeraltı maden ocağında idareye ait zincirli ve bant konveyörler bulunduğu görülmektedir. Teknik Şartname’de yüklenici tarafından yapılacak iş programının ve işletme projesinin davalı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü’ne sunulacağı, programın veya projenin yeterli bulunmaması halinde tespit edilen noksanlıkların idarece verilen süre içerisinde giderileceği, idarece onaylanan uygulama projesine yüklenicinin aynen uymak zorunda olduğu, uygulama projesinde ancak idarenin onayı ile revizyon yapılabileceği, sözleşmenin eki olan İdari Şartname’nin 7.3.2 maddesinde yüklenicinin çalıştıracağı işletme müdürü, proje mühendisi, vardiya daimi nezaretçisi, teknik nezaretçinin en az sayısı ve meslek kıdeminin davalı idare tarafından belirlendiği, Sözleşmenin eki olan Hizmet İşleri Genel Şartnamesi’nin 11. maddesinde ise, idarenin, uygunsuz davrandığı, görevlerini yerine getirmekte yetersiz olduğu kanısında olduğu veya işyerinde çalıştırılmasında sakınca gördüğü her kademe ve nitelikteki elemanların iş başından ve işyerinden uzaklaştırılmasını isteyebileceği, yüklenicinin buna uymak zorunda olduğu kurallar getirilmiştir.
Dosya kapsamından meydana gelen iş kazası dolayısı ile alınan bilirkişi kusur raporlarının tamamında ölen veya yaralanan sigortalılara kusur izafe edilmemiştir.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “İşverenin Genel Yükümlülüğü” kenar başlıklı 4. maddesine göre;
“(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
(4) İşveren , iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.”.
Aynı kanunun “ Risklerden Korunma İlkeleri “ kenar başlıklı 5. maddesine göre,
“(1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.”
Yine 6331 sayılı Kanun “ Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma” karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
“(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç) Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2)İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3) İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.”
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “ Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği koruma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar )
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; “İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü” olacağı belirtilerek, İş Kanununun mülga 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; “İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi” olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun mülga 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddeleri işverenin yükümlülüklerini, 19. madde de çalışanların yükümlülüklerini çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümlerini işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
İşvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet bağının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Yargılamaya konu ihtilafın sağlıklı biçimde çözülmesi için asıl işveren-alt işveren kavramlarının da açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
4857 sayılı Kanun’un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu’nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
4857 sayılı Kanun’un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu’ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kurtulmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu “müteselsil sorumluluktur”. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları bağlamaz.
Somut olayda, üretim aşamalarında davalı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından bedelsiz olarak yükleniciye bırakılan makine ve teçhizatların da kullanılması, davalı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü’nün kendisine sunulan iş programını veya projeyi yeterli bulunmaması halinde tespit edilen noksanlıkların davalı tarafından verilen süre içerisinde giderilmesi zorunluluğu, yüklenicinin çalıştıracağı işletme müdürü, proje mühendisi, vardiya daimi nezaretçisi, teknik nezaretçinin en az sayısı ve meslek kıdeminin davalı idare tarafından belirlenmesi, idarenin, uygunsuz davrandığı, görevlerini yerine getirmekte yetersiz olduğu kanısında olduğu veya işyerinde çalıştırılmasında sakınca gördüğü her kademe ve nitelikteki elemanların iş başından ve işyerinden uzaklaştırılmasını isteyebilmesi gibi tespitler karşısında anahtar teslimi olarak kabul edilemeyecek bir sözleşme ile kendisine olağan denetim sınırlarını aşacak şekilde yetkiler tanınmış olan davalı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü’nün 4857 sayılı yasa’nın 2. maddesi gereğince asıl işveren, diğer davalı … AŞ.’nin ise alt işveren olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bunun yanında, gerek mülga BK’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin manevi zarar adı ile zarar görene veya ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir.
Manevi tazminat davalarında, gelişmiş ülkelerde artık eski kalıplardan çıkılarak caydırıcılık unsuruna da ağırlık verilmektedir. Gelişen hukukta bu yaklaşım, kişilerin bedenine ve ruhuna karşı yöneltilen haksız eylemlerde veya taksirli davranışlarda tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranlarda manevi tazminat takdir edilmesi gereğini ortaya koymakta; kişi haklarının her şeyin önünde geldiğini önemle vurgulamaktadır.
Bu ilkeler gözetildiğinde; aslolan insan yaşamıdır ve bu yaşamın yitirilmesinin yakınlarında açtığı derin ızdırabı hiçbir değerin telafi etmesi olanaklı değildir. Burada amaçlanan sadece bir nebze olsun rahatlama duygusu vermek; öte yandan da zarar veren yanı da dikkat ve özen göstermek konusunda etkileyecek bir yaptırımla, caydırıcı olabilmektir.(HGK 23.6.2004, 13/291-370)… ili …. ilçesinde bulunan … yeraltı maden ocağında 13/05/2014 tarihinde meydana gelen yargılamaya konu iş kazasının 301 kişinin ölümüne ve 486 kişinin yaralanmasına yol açtığı, son yüz yılın en büyük iş kazalarından birisi olan bu iş kazasının yalnızca iş kazasına uğrayanlarda veya kazalıların yakınlarında değil toplumun tamamında derin bir üzüntü meydana getirdiği, bu kapsamda Soma maden kazası gibi toplumu derinden etkileyen facialarda hüküm altına alınan manevi tazminat tutarları değerlendirilirken manevi tazminatın caydırıcılık unsurunun öne çıkması gerektiği kabul edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle ölenin olayda hiç kusurunun bulunmadığının anlaşılıp iş kazasının meydana gelmesinde kusuru bulunanlar arasındaki kusur dağılımının ilerde kendi aralarında açılabilecek rücu davasında yeniden değerlendirilmesinin mümkün bulunmasına göre, taraf vekillerinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine,
18/04/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/5939 Karar : 2017/4652 Tarih : 6.03.2017
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Davacı vekili müvekkilinin iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız nedenle sona erdirildiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti, ücret, yıllık izin ve asgari geçim indirimi alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının iş sözleşmesinin devamsızlık sebebi ile haklı sebeple feshedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
…-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
…-Taraflar arasındaki uyuşmazlık işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi gerekip gerekmediği konusundadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı sebeplerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Somut olayda, dava kısmi alacak davası olarak kabul edilmiş ve sonuçlandırılmıştır. Davalı vekili, davacının ….02.2014 tarihli ıslah dilekçesine karşı kanuni süre içerisinde zaman aşımı def’inde bulunmuştur. Bu durumda, davacının hak kazandığı alacaklarının miktarının yöntemine uygun biçimde ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı def’i değerlendirilerek belirlenmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/3980 Karar : 2014/5162 Tarih : 10.07.2014
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi’nin 21.04.2014 tarih ve 199972225-940-9449 sayılı yazılarıyla, bir adet tebligat giderinin 8,00 TL iken 9,00 TL`ye çıkartıldığı,
Yine Aynı Kurumun, Yargıtay tarafından yazıya verilen 30.05.2014 tarih 19972225-940-1175 sayılı cevabi yazılarıyla da tebligat hizmetine ait yeni tarifenin 05.05.2014 tarihinden itibaren uygulanmaya başladığı ve ertelenmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir.
Bu nedenle;
Tebligat Kanunu’nun 5. maddesi ve HUMK’nın 435. - HMK`nın 369. maddesi gereğince duruşma giderinin eksik ödenmiş olması halinde verilen 7 günlük kesin süre içerisinde eksik duruşma giderinin tamamlanması, aksi halde duruşma isteminden vazgeçilmiş sayılıp dosya üzerinde inceleme yapılacağından,
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması talebiyle Dairemize gönderilen dava dosyasında tebligat giderinin 9,00 TL`ye çıkartılmış olması karşısında gönderilen posta pulunun taraflara duruşma günü tebliği için yetersiz olduğu anlaşıldığından, ek 2,00 TL posta pulunun daha dosyaya eklenerek gönderilmesi için dosyanın geri çevrilmesi gerekmiştir.
Duruşma pulu noksanının ikmali için mahalline (GERİ ÇEVRİLMESİNE), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/4138 Karar : 2014/5056 Tarih : 30.06.2014
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi’nin 21.04.2014 tarih ve 199972225-940-9449 sayılı yazılarıyla, bir adet tebligat giderinin 8.00 TL iken 9.00 TL`ye çıkartıldığı,
Yine Aynı Kurumun, Yargıtay tarafından gönderilen yazıya verilen 30.05.2014 tarih 19972225-940-1175 sayılı cevabi yazılarıyla da tebligat hizmetine ait yeni tarifenin 05.05.2014 tarihinden itibaren uygulanmaya başladığı ve ertelenmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir. Bu nedenle;
Tebligat Kanunu’nun 5. maddesi ve HUMK’nın 435.- HMK`nın 369. maddesi gereğince duruşma giderinin eksik ödenmiş olması halinde verilen 7 günlük kesin süre içerisinde eksik duruşma giderinin tamamlanması, aksi halde duruşma isteminden vazgeçilmiş sayılıp dosya üzerinde inceleme yapılacağından,
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması talebiyle Dairemize gönderilen dava dosyasında tebligat giderinin 9.00 TL`ye çıkartılmış olması karşısında gönderilen posta pulunun taraflara duruşma günü tebliği için yetersiz olduğu anlaşıldığından, ek 2,00 TL posta pulunun daha dosyaya eklenerek gönderilmesi için dosyanın geri çevrilmesi gerekmiştir.
Duruşma pulu noksanının ikmali için mahalline (GERİ ÇEVRİLMESİNE), oybirliğiyle karar verildi.f
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/20638 Karar: 2015/6341 Tarih: 04.05.2015
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Davacılar vekili, 10.8.2011 tarihinde dava dışı M. K.’ un sevk ve idaresindeki araç ile tek taraflı yaptığı kaza sonucu araç içinde yolcu olarak bulunan destek M. K.’un hayatını kaybettiğini, müteveffanın ölümünden sonra müvekkilinin destekten yoksun kaldığını, müvekkilinin murisinin ölümüne neden olan araca ait ve kaza tarihini kapsayan geçerli bir ZMMS trafik sigorta poliçesi bulunmadığından 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu ve Karayolları Trafik Garanti Sigortası Hesabı Yönetmeliği gereği davayı ilgili kuruma yöneltme zaruriyetinin hasıl olduğunu, davanın kabulüyle her bir müvekkili için 2.000,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL maddi ( destekten yoksun kalma ) tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiş, 14.2.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile de taleplerini yükseltmiştir.
Davalı vekili, davaya konu olayda hatır taşıması söz konusu olduğundan davanın müvekkili kuruma yöneltilmesinin yasal olarak mümkün olmadığını, bilirkişi hesaplamasında kusur ve hatır taşıması sebebiyle gerekli indirimlerin de yapılarak geride kalanların yaşı, müteveffanın geride kalanlara hukuken destek niteliğinde olup olmadığı, resmi geliri vs özelliklerin dikkate alınmasını, davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, temerrüt oluşmadığından faiz talebinin reddi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davanın kabulüne, davacı D. K. için 126.409,91 TL’, H. K. için 8.976,85 TL, S. K. için 7.181,48 TL, İslim K. için 19.749,08 TL’ ve A. K. için 16.158,34 TL olmak üzere toplam 178.475,66 TL’nin davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- )Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir.
Tazminat talebi kabul edilmiş olmasına rağmen bu tazminatın niteliği, kaynağı ve gerekçesi açıklanmış değildir.
H.U.M.K.nun 388. maddesinin 3-5 bentleri ( H.M.K.nın 297/1-c ) hükümlerine göre mahkeme kararlarının asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini mahkemece incelenen maddi ve hukuki olay ve meselelerin özüne mahkemeyi sonuca götüren gerçeklerin ne olduğu hususlarını içermesi zorunludur. Yine Anayasanın 141/3 maddesi hükmü de tüm mahkeme kararlarının gerekçeli olması gereğini düzenlemektedir. Kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde taraflar hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığı anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da 428. ( H.M.K.nın 369. ) maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanır. Diğer bir ifadeyle Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Somut olayda Mahkeme hükmünde tazminata dair gerekçe yazılmamıştır. Böyle bir karar, davanın tazminatın hangi nedene dayalı olarak karara bağlandığı hususunu da içermediğinden Anayasa’nın 141/3, 388/3-5 ( H.M.K.nın 297/1-c ) maddelerine aykırı olduğu gibi 428. ( H.M.K.nın 369. ) maddesi gereğince Yargıtay denetimi olanağını da ortadan kaldırmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş davacının tazminat isteminin niteliği, kaynağı ve kapsamı üzerinde durularak hasıl olacak duruma göre gerekçeli olarak bir karar vermek iken yazılı olduğu gibi tazminata dair gerekçesiz olarak hüküm tesisi doğru değildir.
2- )Kabule göre de;
a- )Dava, kabul edildiğine göre, mahkemece, kendisini vekille temsil ettiren davacılar lehine A.A.Ü.T. uyarınca, kabul edilen miktarlar üzerinden nispi vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru değildir.
b- )Davacılar vekili, dava dilekçesinde dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz talebiyle tazminat isteminde bulunmuş olmasına göre, taleple bağlı kalınarak hükmedilen tazminata dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekirken mahkemece yazılı olduğu şekilde dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmemiş olması isabetsizdir.
c- )Mahkemece yargılama giderlerinin nelerden ibaret olduğu kalem kalem yazılıp dökümü gösterilerek ( denetime elverişli şekilde ) davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde toplam 790,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine şeklinde hüküm kurularak yargılama giderleri miktar ve kalemlerinin açıkça belirtilmemiş olması isabetlİ görülmemiştir.
3- )Yine kabule göre;
a- )Davalı vekili yargılama aşamasındaki savunmasında, davacıların desteğinin, kazaya karışan araçta hatır için taşındığını ileri sürerek belirlenecek zarardan indirim yapılması gerektiğini bildirmiştir. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda 818 Sayılı B.K.nun 43. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hakim, tazminattan mutlaka indirme yapmak zorunda değilse de, bunun dahi gerekçesini kararında tartışması ve nedenlerini göstermesi gerekir. O halde mahkemece, bu savunma üzerinde durularak, Halfeti Asliye Ceza Mahkemesi 2011/132 E. sayılı ceza yargılama dosyası da getirtilerek taşımanın hatır için olup olmadığı, tarafların yakınlığı, varsa hatır için taşımanın kimin arzusu ve ne amaçla yapıldığı gibi olayın özel şartları göz önüne alınarak araştırma ve inceleme yapılması gerekmekte olup davalının savunmasına itibar edilmeyerek ve karar yerinde tartışılmayarak hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
b- )Dosya kapsamına göre; bilirkişi tarafından cso 1980 yaşam tablosu dikkate alınarak desteğin kaza tarihinden sonraki muhtemel yaşam süresi belirlenmiş ve hesaplama yapılmış olup mahkemece bu rapor hükme esas alınmıştır.
Ancak karara esas alınan hesaplama, H.G.K.’nun 21.3.1990 gün, 1989/4-586 esas, 1990/199 Sayılı kararı ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına uygun değildir. Bu itibarla, Yargıtay kriterlerine uygun olarak Population Masculine Et-Feminine ( pmf 1931 ) Tablosu esas alınarak muhtemel yaşam süresinin belirlenmesiyle destek tazminatının hesaplanması gerekirken tazminat esaslarına uygun olmayan yaşam süresine göre hesaplama yapılan bilirkişi raporunun hükme esas alınarak yazılı olduğu biçimde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
c- )Davalının sair temyiz itirazının bozma neden ve şekline göre incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle hükmün BOZULMASINA, ( 3 ) numaralı bent c fıkrası sebebiyle davalının sair temyiz itirazının bozma neden ve şekline göre incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz eden davacılar ve davalıya iadesine, 04.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/4499 Karar: 2014/4983 Tarih: 27.06.2014
-
HMK 369. Madde
-
Temyiz İncelemesi ve Duruşma
Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi’nin 21.04.2014 tarih ve 199972225-940-9449 sayılı yazılarıyla, bir adet tebligat giderinin 8.00 TL iken 9.00 TL’ye çıkartıldığı,
Yine Aynı Kurumun, Yargıtay tarafından yazıya verilen 30.05.2014 tarih 19972225-940-1175 sayılı cevabi yazılarıyla da tebligat hizmetine ait yeni tarifenin 05.05.2014 tarihinden itibaren uygulanmaya başladığı ve ertelenmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir.
Bu nedenle;
Tebligat Kanunu’nun ve HUMK’nın 435.-HMK’nın 369.maddesi gereğince duruşma giderinin eksik ödenmiş olması halinde verilen 7 günlük kesin süre içerisinde eksik duruşma giderinin tamamlanması, aksi halde duruşma isteminden vazgeçilmiş sayılıp dosya üzerinde inceleme yapılacağından,
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması talebiyle Dairemize gönderilen dava dosyasında tebligat giderinin 9.00 TL’ye çıkartılmış olması karşısında gönderilen posta pulunun taraflara duruşma günü tebliği için yetersiz olduğu anlaşıldığından, ek 11,00 TL post pulunun daha dosyaya eklenerek gönderilmesi için dosyanın geri çevrilmesi gerekmiştir.
Sonuç: Duruşma pulu noksanının ikmali için mahalline GERİ ÇEVRİLMESİNE, 27.06.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.