0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Temyiz Edilemeyen Kararlar

HMK Madde 362

(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:

a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.

b) Kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz edilebilen alacak davaları ile kira ilişkisinden doğan diğer davalardan üç aylık kira tutarı temyiz sınırının üzerinde olanlar hariç olmak üzere 4 üncü maddede gösterilen davalar ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan doğup taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç) özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararlar.

c) (Değişik:22/7/2020-7251/39 md.) Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında verilen kararlar ile yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar.

ç) Çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar.

d) Soybağına ilişkin sonuçlar doğuran davalar hariç olmak üzere, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarla ilgili kararlar.

e) Yargı çevresi içindeki ilk derece mahkemeleri hâkimlerinin davayı görmeye hukuki veya fiilî engellerinin çıkması hâlinde, davanın o yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye nakline ilişkin kararlar.

f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar.

g) (Ek:22/7/2020-7251/39md.) 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar.

(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.



HMK Madde 362 Gerekçesi

Maddede dava konusu olayın iki dereceli yargılamadan geçmiş bulunduğu göz önüne alınarak, bölge adliye mahkemesinin bazı kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemeyeceği öngörülmüş ve böylece Yargıtayın iş yükünün hafifletilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda miktar sınırlaması onbin (“yirmi beş bin” olarak yasalaşmıştır) Türk Lirası olarak tespit edilmiştir. Öte yandan, genel olarak sulh hukuk mahkemesi kararları da temyiz edilemeyen kararlar olarak kabul edilmiştir. Keza çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar ve geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar bakımından da, iki dereceli yargılamanın yeterli güvence teşkil ettiği mülahazasıyla, bu işlerde verilen kararlara karşı temyiz yolu kapatılmıştır. Aynı şekilde, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalar yönünden de iki dereceli bir yargılamanın yapılmış olması yeterli görülmüş, ancak önemine binaen soybağına ilişkin sonuçlar doğuran davalarda temyiz yoluna gidilebilmesine olanak tanınmıştır.


HMK 362 (Temyiz Edilemeyen Kararlar) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/3121 Karar : 2018/11925 Tarih : 10.07.2018

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, davacının istinaf başvurusu üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusu 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddedilmiş istinaf başvurusunun reddine ilişkin karar süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 362. maddesinde bölge adliye mahkemelerinin temyiz olunamayan kararları düzenlenmiş aynı maddenin 1/a bendinde de miktar veya değeri kırkbin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar “ hükmüne yerverilmiş, 2018 yılı itibarıyla HMK’ nın 362/1-a bendinde belirtilen 40.000.00.TL` lik kesinlik sınırı 47.530.00. TL olarak uygulanmaya başlamıştır.

Somut olayda, dava değerinin (10.000-TL) 2018 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 47.530,00 TL’nin altında kaldığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, temyiz kesinlik sınırı içinde kalması nedeniyle temyiz kabiliyeti olmayan kararlara karşı temyiz isteği yönünden mahkemece bir karar verilebileceği gibi 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından davacının temyiz isteminin değerden REDDİNE, 10.07.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/3331 Karar : 2018/5345 Tarih : 5.07.2018

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

HMK 362/1-a ve 362/2. maddeleri gereğince temyiz edenin sıfatına göre, hükmedilen ya da mahkemece kabul edilmeyen bölümünün miktar veya değeri 47.530,00 TL`yi geçmeyen davalara ilişkin bölge adliye mahkeme kararlarının temyizi kabil değildir.

Bu nedenle, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin HMK 362/1-a maddesi gereğince REDDİNE, dosyanın ilk derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine gönderilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 05/07/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/3738 Karar : 2018/8266 Tarih : 27.06.2018

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

1-Davacı- karşı davalının birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Davacı- karşı davalı annenin birleşen davası, ortak velayetin kaldırılarak velayetin anneye verilmesi, buna bağlı olarak baba ile ortak çocuklar arasında kişisel ilişki kurulması ve çocuklar için nafaka isteğine ilişkin olup, dava çekişmesiz yargı işidir (HMK m.362/2-b-13). Bölge Adliye Mahkemesince çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar kesin nitelikte olup, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz (HMK m.362/1-ç). Davalı-davacının birleşen davaya yönelik temyiz talebinin bu sebeple reddine, karar verilmesi gerekmiştir.

2-Davacı- karşı davalının asıl davasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeple davalı-davacının birleşen davaya yönelik temyiz talebinin REDDİNE, yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple asıl davasına yönelik hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 176.60 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi. 27.06.2018 (Çrş.)


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/1710 Karar : 2018/8968 Tarih : 10.04.2018

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, davacının istinaf başvurusu üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiş, istinaf başvurusunun reddine ilişkin karar süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 362. maddesinde bölge adliye mahkemelerinin temyiz olunamayan kararları düzenlenmiş aynı maddenin 1/a bendinde de miktar veya değeri kırkbin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar “ hükmüne yerverilmiş, 2017 yılı itibarıyla HMK’ nın 362/1-a bendinde belirtilen 40.000.00.TL’ lik kesinlik sınırı 41.530.00.TL olarak uygulanmaya başlamıştır.

Somut olayda, dava değerinin (5.000-TL) 2017 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 41.530,00 TL’nin altında kaldığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, temyiz kesinlik sınırı içinde kalması nedeniyle temyiz kabiliyeti olmayan kararlara karşı temyiz isteği yönünden mahkemece bir karar verilebileceği gibi 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından davacının temyiz isteminin değerden REDDİNE, alınan peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine,10/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/1739 Karar : 2018/4720 Tarih : 9.04.2018

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

1-Davalı-davacının velayetin değiştirilmesi davasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Velayetin değiştirilmesine ilişkin dava, çekişmesiz yargı işidir (HMK m.362/2-b-13). Bölge Adliye Mahkemesince çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar kesin nitelikte olup, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz (HMK m. 362/1-ç). Bu sebeple davalı-davacının bu yöne ilişkin temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

2-Tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

a-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalının tüm, davalı-davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

b-Yargılama giderleri haksız çıkan taraftan alınır (HMK m.326). Vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir (HMK m.323). Davacı-davalının davasının reddine karar verildiğine göre bu dava sebebiyle yargılamada kendisini vekille temsil ettiren davalı-davacı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen maktu vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, bu dava sebebiyle de davacı-davalı lehine vekalet ücretine karar verilmesi doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeple davalı-davacının duruşmalı temyiz talebinin, 2. bentte gösterilen sebeple ise velayetin değiştirilmesi davasına yönelik temyiz talebinin REDDİNE, yukarıda 2/b bentte gösterilen sebeple İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin 22.11.2017 tarih E.2017/1422-K.20171437 sayılı kararının vekalet ücretine yönelik istinaf isteğinin esastan reddine ilişkin bölümünün KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi olan Çatalca 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 11.11.2016 tarih E.2016/348-K.2016/431 sayılı kararının vekalet ücreti yönünden BOZULMASINA, dosyanın adı geçen ilk derece mahkemesine kararın bir örneğinin ise adı geçen bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı harcın Deniz’e yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 176.60 TL temyiz başvuru harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran Erkan’a geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi. 09.04.2018 (Pzt.)


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/4785 Karar : 2017/7772 Tarih : 23.10.2017

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

6100 sayılı HMK`nın 341. maddesinde istinaf yoluna başvurulabilen kararlar, 361 ve 362. maddelerinde de temyiz edilebilen ve temyiz edilmeyen kararlar belirlenmiştir.

Dava inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilince istinaf talebinde bulunulması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir.

Bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğine göre, dava değeri 40.000 TL olarak gösterilmiş ve bu miktar üzerinden harçlandırılarak karar verilmiştir. Dava değeri ve hükme esas alınan miktar karar tarihi itibariyle geçerli olan 41.530 TL’lık temyiz kesinlik sınırının altında kaldığından davacı tarafın temyiz hakkının bulunmadığı anlaşılmış, bu nedenle temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle HMK`nın 362/1-a ve 362/2 maddeleri uyarınca davacı vekilinin temyiz talebinin REDDİNE, dosyanın mahalli mahkemeye İADESİNE, 23.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/237 Karar : 2017/5380 Tarih : 14.06.2017

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

Davacı vekili 02/02/2015 havale tarihli dilekçesiyle, dilekçesinde sınırlarını bildirdiği taşınmazın yörede 23 nolu … Kadastro Komisyonu tarafından yapılan … kadastrosunda … dışında bırakıldığını, genel arazi kadastrosunda tescil harici yerlerden olup, … kadastrosunun kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği şartlarının oluştuğunu, taşınmazın dava tarihinden önce ihdasen … adına 546 ada 7 parsel sayısı ile tapuya kayıt edildiğini ileri sürerek taşınmaz hakkında işlem yapılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve … adına olan tapunun iptali ile müvekkili adına tescilini istemiştir.

Mahkemece 03/02/2015 tarihli ara kararı ile ihtiyati tedbir talebinin kabulüne, davacının 15000 TL nakdi teminatı mahkeme veznesine depo etmesine karar verilmiş, davalı hazinenin itirazı üzerine 31/03/2015 tarihli ara kararı ile ihtiyati tedbir talep eden tarafın teminatı yatırmadığı ve uygulanmasını talep etmediği gerekçesiyle itirazın kabulüne ve ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verilmiş, karar ihtiyati tedbir talep eden davacı tarafından temyiz edilmiş, mahkemece 08/05/2015 tarihli ara kararıyla ihtiyati tedbir talebinin reddi veya kabulü halinde itiraz üzerine verilen kararlara karşı temyiz yolunun kapalı olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmiş, ret kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye göre; 6100 sayılı HMK’nın “Temyiz edilmeyen kararlar” başlıklı 362. maddesinde hangi kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir. Aynı Kanunun 362. maddesinin (F) bendi gereğince geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar da temyiz edilemeyen kararlar arasında sayılmaktadır. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 21.02.2014 tarihli ve 2013/1 E. 2014/1 K. sayılı kararı ile de ilk derece mahkemelerince verilen ihtiyati tedbir taleplerinin reddi veya bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilen kararların temyiz yoluyla incelenemeyeceğine karar verildiğinden, temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE 14/06/2017 günü oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/19187 Karar : 2017/9906 Tarih : 6.06.2017

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinin 3. fıkrasına göre karar tarihi itibariyle Bölge Adliye Mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri beş bin Türk lirasını geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama giderleri hesaba katılmaz.

Birleştirilen davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.

İhtiyari dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirlenir.

Karşılık davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.

Tespit davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının miktar ve değerine göre belirlenir.

Temyiz sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak kesinlik belirlenir.

Alacağın bir kısmının dava edilmesi halinde, kısmi davada kesinlik sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8 sayılı içtihadında, “ 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte, bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.nun 427 maddesindeki kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için kesinlik sınırına bakılması gerektiği” açıkça belirtilmiştir.

01.12.2016 tarihi itibarıyla iş mahkemelerinde verilen kararların 6763 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle yapılan değişiklikle temyiz parasal sınırı 5.000 TL.’den 40.000 TL.’ye çıkarılmıştır.

Dosya içeriğine göre Bölge Adliye Mahkemesinin temyize konu edilen ilave tediye alacağının miktarı brüt 9.844,41 TL olup, karar tarihi itibariyle 40.000,00 TL kesinlik sınırı kapsamında kaldığından davalının temyiz isteminin H.M.K.’nun 362/1-a ve 362/2 maddeleri, uyarınca REDDİNE, dosyanın İlk Derece Mahkemesi’ne, kararının bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, 06.06.2017 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/28178 Karar : 2017/5869 Tarih : 23.03.2017

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/…-(a) maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.

Davacı fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak ….000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.

Hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir.

Dosya içeriğine göre; reddedilen ve temyize konu edilen miktar karar tarihi itibari ile kesinlik sınırı kapsamında kaldığından davacı vekilinin temyiz isteminin, 6100 sayılı Kanun’un 362/…-(a), 366. ve 352. maddeleri uyarınca REDDİNE, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, ….03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/16913 Karar : 2016/19575 Tarih : 26.10.2016

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

Davacı, davalı bankadan tüketici kredisi kullandığını beyanla birlikte masraf adı altında haksız olarak kesilen miktarın tahsili için başlattığı icra takibine itirazın iptali ile takibin devamını, %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini istemiştir.

14.7.2004 günlü ve 5219 sayılı yasa ile HMK.nun 362. maddesindeki temyiz ile ilgili parasal sınır 1.000.000.000 TL, 5236 sayılı yasanın 19. maddesi uyarınca 1.1.2015 tarihinden itibaren 2.080,00 TL.ye çıkarılmıştır. Anılan yasada derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü bulunmamakta ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.2.2005 gün ve esas 2005/13-32, karar 2005/85 sayılı kararı uyarınca yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay daireleri ya da Hukuk Genel Kurulunca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesi durumunda temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise, o karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmünün esas alınacağı belirtilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de davalı tarafından temyiz edilen miktar 1.400,00 TL lik erken ödeme ücretine ilişkin olup, 2.080,00 TL.yi geçmediğinden HMK.nın 362.maddesi gereğince davalının temyiz hakkı bulunmamaktadır. O nedenle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle temyiz dilekçesinin REDDİNE, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/19846 Karar : 2015/21085 Tarih : 24.11.2015

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

Davacı vekili, evlilik birliği içerisinde edinilen taşınmaz üzerinden fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 50.000 TL katılma alacağın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, 26.08.2015 tarihli tensip kararının 8. bendinde açıklanan nedenlerle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesi üzerine; ara karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

6100 sayılı HMK’nun 391/3. ve 394/5. fıkralarında ihtiyati tedbir ile ilgili olarak mülga 1086 sayılı HUMK’nda yer almayan yeni bir hak arama yolu öngörülmüş ve HMK’nun 341. maddesinde “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar”, HMK’nun 362. maddesinde ise “Temyiz edilemeyen kararlar” başlığı altında yer alan düzenlemelerden sözü edilen kanun yolundan maksadın “istinaf” olduğu hususu açıkça hüküm altına alınmıştır.

Ne var ki, HMK’da öngörülen kanun yollarından istinaf başvurularının inceleneceği merciler olan Bölge Adliye Mahkemelerinin henüz kurulmaması nedeniyle HMK’na daha sonra eklenen Geçici 3. maddeyle istinaf hükümlerinin uygulanması Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar ertelenmiş ve bu amaçla birtakım genel geçiş hükümleri öngörülmüştür.

Bilindiği üzere, ihtiyati tedbir, HMK’da “Geçici Hukuki Korumalar” üst başlığı altında taraflar arasındaki ihtilafın çözümüne katkı sağlayan ve asıl yargılamada verilen hükmün gerçekleştirilmesini temin eden ve hakların korunması bağlamında aynı zamanda hukuk devleti ilkesinin ayrılmaz bir parçası olarak hak arama hürriyeti kapsamında değerlendirilebilecek bir usul hukuku müessesesi olduğunda kuşku yoktur.

Temyiz yolu da, açık bir şekilde hatalı veya kanuna aykırı biçimde ortaya çıkmış kararların düzeltilmesini amaçlayan olağan bir kanun yoludur.

Bu anlamda temyiz “hukukun hiç uygulanmaması veya yanlış uygulanması” sebebine dayanır. Zira temyiz, hem kararın daha üst seviyedeki bir mahkeme tarafından denetlenmesini sağlaması, hem de şekli bakımdan kesinleşmesini ertelemesi itibariyle tam bir kanun yoludur. Oysa istinaf, yukarıda belirtildiği gibi hukuki denetim yanında yerindelik denetimi yapan bir kanun yoludur.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 6. maddesine göre:” Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisini kullanamaz”. Yine Anayasanın 142. maddesine göre de: “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi kanunla düzenlenir”. Nitekim bu husus, 6100 sayılı HMK’nun 1. maddesinde: “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” Şeklinde düzenlenmiştir. Aynı ilkeye Yargıtay’ın“ Mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgilidir; kıyas veya yorum yolu ile genişletilemez” şeklindeki kararında (YİBK.1977/4-4) de yer verilmiştir. Bu bakımdan mahkemelerin görev ve yetkilerinin kıyas ve yorum yoluyla genişletilmesinin olanaklı bulunmamaktadır.

Bu itibarla; HMK’nun 391. ve 394. maddelerinde geçen “kanun yolu” ibaresi ile kastedilenin istinaf yolu olduğu, Geçici 3. madde yollamasının sadece HUMK’nun temyize ilişkin hükümlerini kapsadığı ve ihtiyati tedbire ilişkin kararların nihai nitelikte kararlardan olmadığı, ayrıca bu konuda özel bir düzenlemenin de bulunmadığı gözetildiğinde, bu tür kararların temyiz yolu kapsamında incelenebilmesi mümkün değildir (YİBK. 21.02.2014 tarih 2013/… E.-2014/… K.).

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu`nun 21.02.2014 tarihli ve Esas: 2013/…, Karar: 2014/… sayılı kararı ile; ilk derece mahkemelerince verilen ihtiyati tedbir taleplerinin reddi veya kabulüne ilişkin kararlara karşı temyiz yolunun kapalı olduğuna karar verildiğinden, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin ( REDDİNE), HUMK.nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/10437 Karar : 2013/10837 Tarih : 28.06.2013

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK. İle yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK.nun 101. ve takip eden maddelerindeki düzenlemelerde ihtiyati tedbire ilişkin yerel mahkemelerce tesis edilen kararlara karşı ancak itiraz edilebilmekte temyiz yolu kapalı iken 6100 sayılı HMK.nun 389. ve devamı maddelerinde değişik ve yeni bazı düzenlemelere yer verilmiştir.

Şöyle ki, 6100 sayılı HMK.nun 391/3. maddesinde ihtiyati tedbir talebinin reddi halinde kanun yoluna başvurabileceği, 394/5. maddesinde de ihtiyati tedbirle ilgili yerel mahkemece itiraz üzerine tesis edilen karara karşı da yine kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş, aynı yasanın “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar” başlıklı 341. maddesinin birinci fıkrasında da, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulacağı hükme bağlanmıştır.

Ayrıca, 361. maddesinde temyiz edilebilen kararlar, 362. maddesinde ise temyiz edilemeyen kararlar duraksamaya yer bırakmayacak şekilde tek tek sayılmıştır. 361. maddede, ihtiyati tedbire ilişkin verilen kararların temyize konu edileceğine dair bir düzenlemeye yer verilmezken 362. maddenin birinci fıkrasının (f) bendinde geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararların açıkça temyiz edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Hemen belirtilmelidir ki, kanun yolundan maksadın istinaf, ihtiyati tedbir kararının da geçici hukuki koruma niteliğinde olduğu tartışmasızdır.

Öte yandan, 6217 sayılı Kanunla 6100 sayılı Yasaya eklenen Geçici 3. maddenin birinci fıkrasındaki; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” şeklindeki düzenlemeyle bölge adliye mahkemeleri kuruluncaya kadar 1086 sayılı Yasanın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam edileceği öngörülmektedir.

Bu durumda, temyiz incelemesinin yönteminin belirlenmesinde olduğu gibi temyize tâbi kararların kapsamının belirlenmesinde de anılan kanun hükümlerinin gözetilmesi gerektiği açıktır. 1086 sayılı Yasanın temyize ilişkin hükümlerinin yer aldığı 427. ilâ 454. maddesi hükümleri gözetildiğinde; “ihtiyati tedbir kararlarına karşı yapılan itirazların reddine” ilişkin kararların temyize tâbi olmadığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca, bu tür kararların aleyhine temyiz yoluna başvurabileceğinin kabul edilmesi durumunda ise Yargıtay’ın yapacağı temyiz incelemesinin yönteminin ve vereceği karar sonucunun ne olacağı konusu açıkta kalacaktır. Çünkü, temyiz incelemesi sonucunda verilecek karar sonucu ile istinaf incelemesi sonucunda verilecek kararların nitelikleri farklılık arzetmektedir.

Diğer bir ifadeyle, temyiz incelemesinin kapsamının tayininde 6100 sayılı Yasanın hükümlerinin dikkate alınması, temyiz incelemesinin yönteminin ve sonucunda verilecek kararların niteliğinin belirlenmesinde ise 1086 sayılı Yasa hükümlerinin gözetilmesi gibi aynı müessesenin uygulanmasında farklı yasa uygulanması gibi hukuka uygun olmayan bir sonuç ortaya çıkacaktır.

Geçici 3. maddenin üçüncü fıkrasındaki; “Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” şeklindeki hükmün dayanak gösterilerek 6100 sayılı Yasada Bölge Adliye Mahkemelerine verilen görevlerin Yargıtay tarafından tamamen yerine getirilmesi gibi bir sonucun çıkarılması da doğru olmayacaktır. Çünkü, anılan fıkra metninde de ifade edildiği gibi bölge adliye mahkemelerine verilen görevlerden sadece 1086 sayılı Kanunda belirtilen ve yine bu Kanuna aykırı olmayan kısımlarının uygulanması öngörülmektedir. Bu maddenin birinci fıkrasında da belirtildiği gibi 1086 sayılı Kanunun sadece temyize ilişkin hükümlerinin geçici olarak uygulama olanağı bulunmakta olup; ayrıca 6100 sayılı Yasaya göre de, bir geçici hukuki koruma müessesesi olan “ihtiyati tedbir kararları” hakkında bölge adliye mahkemeleri için öngörülen Kanun yolunun, yasal bir dayanak olmadan temyiz yolu şeklinde yorumlanması yasanın amacına ve müessesenin getiriliş gerekçelerine uygun bir sonuç olmayacaktır. Kaldı ki Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı HUMK’nun 6100 sayılı HMK.na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı ön görüldüğünden, oysa 1086 sayılı Yasada da ihtiyati tedbir kararlarına karşı temyiz yolu kapalı bulunduğuna göre bu kararların temyizen incelenmesinin yasal dayanağının bulunmadığı izahtan varestedir.

O halde, davalılar vekilleri’nin temyiz isteği yerinde değildir ( REDDİNE ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas: 2017/4070 Karar: 2017/4897 Tarih: 03.10.2017

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

Dava, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine dair olup, ilk derece mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne dair karar, davalı tarafın istinafı üzerine bölge adliye mahkemesince 6100 Sayılı HMK.’nun 353/1.b.2. maddesi uyarınca ortadan kaldırılarak; el atmanın önlenmesi istemi yönünden davanın açılmamış sayılmasına, ecrimisil yönünden ise isteğin kısmen kabulüyle 17.250.00-TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiş hüküm süresi içerisinde davalı vekili tarafından ecrimisil yönünden temyiz edilmiştir.

Bilindiği üzere; 6100 Sayılı HMK’nın 362.maddesinde bölge adliye mahkemelerinin temyiz olunamayan kararları düzenlenmiş, 1/a bendinde de miktar veya değeri kırk bin Türk lirasını ( bu tutar dahil ) geçmeyen davalara dair kararlar” hükmüne yer verilmiş, 2017 yılı itibarıyla HMK.’ nın 362/1-a bendinde belirtilen 40.000.00-TL’lik kesinlik sınırı 41.530.00-TL olarak uygulanmaya başlamıştır.

Somut olayda, kabul edilen ecrimisil miktarı ( 17.250.00 TL ) 2017 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 41.530.00-TL’ nin altında kalmaktadır.

Öte yandan, temyiz kesinlik sınırı içinde kalması sebebiyle temyiz kabiliyeti olmayan kararlara karşı temyiz istemi yönünden mahkemece bir karar verilebileceği gibi 01.06.1990 gün ve 3/4 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtayda da bir karar verilebilir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından ( 6100 Sayılı Kanun’un 3.maddesi yollamasıyla ) davalı vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, peşin alınan harcın istenmesi halinde yatırana iadesine, 03.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/4768 Karar: 2014/5956 Tarih: 17.04.2014

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

Davacı vekili, davalı borçlu T. O.’un alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla Ankara 32.İcra Müdürlüğünün 2012/5476 sayılı takip dosyasındaki 5.300.346,15 TL alacağını 26.7.2012 tarihinde davalı C. B.’e temlik ettiğini belirterek temlik tasarrufunun muvazaalı olması nedeniyle iptalini ve temlik bedeli üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir.

Davalı C. B., dava sebebinin açıklanması gerektiğini, dava 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası ise iptal koşullarının oluşmadığını dava konusu temlikin karşılıksız olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı borçlu savunma yapmamıştır.

Mahkemece 26.7.2013 tarihli ara karar ile davacının ihtiyati tedbir isteminin yargılamayı gerektirmesi nedeniyle usul ve yasaya uygun bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş; ara karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “ihtiyati tedbir” kenar başlıklı (3) numaralı fıkrasında “İhtiyati tedbir talebinin reddi hâlinde, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır” hükmüne yer verilmiştir.

HMK’nin “İhtiyati tedbir kararına karşı itiraz” başlıklı (5) numaralı fıkrası ise “İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz” şeklindedir.

HMK’nin “Kanun Yolları” başlıklı sekizinci kısmının birinci bölümünde “istinaf” kanun yolu düzenlenmiş ve (1) numaralı fıkrasında “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmünü içermektedir.

HMK’nin 391/3. ve ihtiyati tedbire dair belirtilen (ilk derece) mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş; bu kanun yolunun ne anlama geldiği ise HMK’nın 341/1. maddesinde “ilk derece mahkemelerinden verilen … ihtiyati tedbir … taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmü ile istinaf olarak açıkça belirtilmiştir.

HMK’nin geçici 3. maddesinde, “(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli vc 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi geçici 3. maddeyle, 5235 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar istinafa ilişkin hükümler ve dolayısıyla 341. madde de henüz yürürlüğe girmemiştir.

Burada çözümü gereken sorun, 391. ve 394. maddelerindeki ihtiyati tedbire dair verilen ara kararı ve buna itiraz sonucu verilen karara karşı getirilen kanun yolunun, temyiz kanun yolu olarak anlaşılıp anlaşılmayacağıdır.

HMK’nin geçici 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında istinaf mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar “1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı” vurgulandıktan sonra, (2) numaralı fıkrada “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” denilerek HUMK’nın uygulanmasına devam edilecek hükümlerine açıklık getirilmiştir.

HUMK’nın uygulanmaya devam edilecek hükümleri, 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. maddelerdir. Buna göre, HUMK’nın 5236 sayılı Kanunla istinafa başvurma imkânı getiren 426/A ve devamı maddeleri, “1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki” ibaresi ile açıkça kapsam dışı bırakılmıştır. Burada uygulanacağı söylenen HUMK’nın anılan 427 ilâ 454. maddeleri, temyiz incelemesinin usulü ve temyize tâbi kararların kapsamını belirlemektedir ve bu kapsam içerisinde, ihtiyati tedbire ilişkin kararlar yoktur. Başka bir ifadeyle, yollama yapılan ihtiyati tedbir kararlarına yönelik temyiz yolu öngörülmemiştir.

Ayrıca Geçici 3. maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan “Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” hükmü gereğince ihtiyati tedbir kararına karşı kanun yolunu temyiz yolu olarak kabul etmekte her iki kanun yolunun mahiyetleri ve yaptıkları denetimin farklılığı nedeniyle mümkün değildir. İstinaf kanun yolunda, “yerindelik” ve “hukukilik” denetimi yapılırken; temyiz kanun yolunda ise sadece “hukukilik” denetimi yapılmaktadır. İstinafta yeniden inceleme yapıldığından, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden bir karar verilebilir; temyizde ise, hukukî denetim yapıldığından yeni bir karar verilmeyip, alt derece mahkemesinin kararı bozulur veya onanır. Bu bakımdan ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara kararına yapılan kanun yolu incelemesinde istinaf mahkemesi, başvuruyu yerinde görürse, sadece kanun yolu başvurusunun kabulüne karar vermeyecek, işin esası olan ihtiyati tedbir kararının kabulüne de karar verecektir. Oysa temyiz yolunda, başvuru yerinde ise yalnızca kararın bozulmasına karar verilebilecektir. Nitekim yukarıda belirtilen 341. maddesinin gerekçesinde de istinaf kanun yolu ile ihtiyati tedbir kararına yönelik yerindelik ve hukukilik denetiminin yapılmasını gerektiren nedenler belirtilmektedir.

Diğer yandan, HUMK’nın temyize ilişkin hükümleri, ihtiyati tedbire dair öngörülen kanun yolunda istinaf mahkemelerine getirilen göreve uymadığı gibi, de aykırılık taşımaktadır.

HMK’nin “Temyiz edilemeyen kararlar” kenar başlıklı 362. maddesindeki, “(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz: … f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar…” şeklindeki hükümde, ihtiyati tedbire ilişkin istinaf mahkemesine yapılacak kanun yolu başvurusunda verilecek kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacaktır.

HMK’nin 362. maddesinin konuyla ilgili gerekçesinde, “Maddede dava konusu olayın iki dereceli yargılamadan geçmiş bulunduğu göz önüne alınarak, bölge adliye mahkemesinin bazı kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemeyeceği öngörülmüş ve böylece Yargıtayın iş yükünün hafifletilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda … ve geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar bakımından da, iki dereceli yargılamanın yeterli güvence teşkil ettiği mülahazasıyla, bu işlerde verilen kararlara karşı temyiz yolu kapatılmıştır” denilmiştir.

Belirtelim ki, ile ihtiyati tedbir konusunda öngörülen kanun yolu, “iki dereceli yargılama”dır. Başka bir ifadeyle “ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesinden oluşan iki dereceli yargılamadır. Bunun sonucu olarak, ihtiyati tedbirle ilgili getirilen kanun yolunun, temyiz olarak anlaşılması, işin mahiyetine, esasına ve amacına uymamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin ilk derece mahkemesinin ara kararına yönelik temyiz başvurusunun, söz konusu karara temyiz başvuru imkânı bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

(Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 21.02.2014 tarih, E:2013/1 K:2014/1 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.)

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin reddine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 17.04.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/5808 Karar: 2014/8797 Tarih: 02.06.2014

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “ihtiyati tedbir” kenar başlıklı (3) numaralı fıkrasında “İhtiyati tedbir talebinin reddi hâlinde, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır” hükmüne yer verilmiştir.

HMK’nin “İhtiyati tedbir kararına karşı itiraz” başlıklı (5) numaralı fıkrası ise “İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz” şeklindedir.

HMK’nin “Kanun Yolları” başlıklı sekizinci kısmının birinci bölümünde “istinaf” kanun yolu düzenlenmiş ve (1) numaralı fıkrasında “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmünü içermektedir.

HMK’nin 391/3. ve ihtiyati tedbire dair belirtilen (ilk derece) mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş; bu kanun yolunun ne anlama geldiği ise HMK’nın 341/1. maddesinde “ilk derece mahkemelerinden verilen … ihtiyati tedbir …taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmü ile istinaf olarak açıkça belirtilmiştir.

HMK’nin geçici 3. maddesinde, “(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi geçici 3. madde ile, 5235 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar istinafa ilişkin hükümler ve dolayısıyla 341. madde de henüz yürürlüğe girmemiştir.

Burada çözümü gereken sorun, 391. ve 394. maddelerindeki ihtiyati tedbire dair verilen ara kararı ve buna itiraz sonucu verilen karara karşı getirilen kanun yolunun, temyiz kanun yolu olarak anlaşılıp anlaşılmayacağıdır.

HMK’nin geçici 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında istinaf mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar “1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı” vurgulandıktan sonra, (2) numaralı fıkrada “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” denilerek HUMK’nın uygulanmasına devam edilecek hükümlerine açıklık getirilmiştir.

HUMK’nın uygulanmaya devam edilecek hükümleri, 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. maddelerdir. Buna göre, HUMK’nın 5236 sayılı Kanunla istinafa başvurma imkânı getiren 426/A ve devamı maddeleri, “1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki” ibaresi ile açıkça kapsam dışı bırakılmıştır. Burada uygulanacağı söylenen HUMK’nın anılan 427 ila 454. maddeleri, temyiz incelemesinin usulü ve temyize tâbi kararların kapsamını belirlemektedir ve bu kapsam içerisinde, ihtiyati tedbire ilişkin kararlar yoktur. Başka bir ifadeyle, yollama yapılan ihtiyati tedbir kararlarına yönelik temyiz yolu öngörülmemiştir.

Ayrıca geçici 3. maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan “Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” hükmü gereğince ihtiyati tedbir kararına karşı kanun yolunu temyiz yolu olarak kabul etmekte her iki kanun yolunun mahiyetleri ve yaptıkları denetimin farklılığı nedeniyle mümkün değildir. İstinaf kanun yolunda, “yerindelik” ve “hukukilik” denetimi yapılırken; temyiz kanun yolunda ise sadece “hukukilik” denetimi yapılmaktadır. İstinafta yeniden inceleme yapıldığından, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden bir karar verilebilir; temyizde ise, hukukî denetim yapıldığından yeni bir karar verilmeyip, alt derece mahkemesinin kararı bozulur veya onanır. Bu bakımdan ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara kararına yapılan kanun yolu incelemesinde istinaf mahkemesi, başvuruyu yerinde görürse, sadece kanun yolu başvurusunun kabulüne karar vermeyecek, işin esası olan ihtiyati tedbir kararının kabulüne de karar verecektir. Oysa temyiz yolunda, başvuru yerinde ise yalnızca kararın bozulmasına karar verilebilecektir. Nitekim yukarıda belirtilen 341. maddesinin gerekçesinde de istinaf kanun yolu ile ihtiyati tedbir kararına yönelik yerindelik ve hukukilik denetiminin yapılmasını gerektiren nedenler belirtilmektedir.

Diğer yandan, HUMK’nın temyize ilişkin hükümleri, ihtiyati tedbire dair öngörülen kanun yolunda istinaf mahkemelerine getirilen göreve uymadığı gibi, de aykırılık taşımaktadır.

HMK’nin “Temyiz edilemeyen kararlar” kenar başlıklı 362. maddesindeki, “(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz: … f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar…” şeklindeki hükümde, ihtiyati tedbire ilişkin istinaf mahkemesine yapılacak kanun yolu başvurusunda verilecek kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacaktır.

HMK’nin 362. maddesinin konuyla ilgili gerekçesinde, “Maddede dava konusu olayın iki dereceli yargılamadan geçmiş bulunduğu göz önüne alınarak, bölge adliye mahkemesinin bazı kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemeyeceği öngörülmüş ve böylece Yargıtay’ın iş yükünün hafifletilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda …ve geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar bakımından da, iki dereceli yargılamanın yeterli güvence teşkil ettiği mülahazasıyla, bu işlerde verilen kararlara karşı temyiz yolu kapatılmıştır” denilmiştir.

Belirtelim ki, ile ihtiyati tedbir konusunda öngörülen kanun yolu, “iki dereceli yargılama”dır. Başka bir ifadeyle “ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesinden oluşan iki dereceli yargılamadır. Bunun sonucu olarak, ihtiyati tedbirle ilgili getirilen kanun yolunun, temyiz olarak anlaşılması, işin mahiyetine, esasına ve amacına uymamaktadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21/02/2014 tarih 2013/1 Esas 2014/1 Karar sayılı içtihatı birleştirme kararı)

Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin ilk derece mahkemesinin ara kararına yönelik temyiz başvurusunun, söz konusu karara temyiz başvuru imkânı bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 02.06.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/12523 Karar: 2014/16815 Tarih: 25.11.2014

  • HMK 362. Madde

  • Temyiz Edilemeyen Kararlar

Davacı vekili, davalı borçlu S. G.’un aleyhine açılan boşanma, nafaka, katkı payı davası sonucu hükmedilmesi muhtemel alacakların tahsilini imkansız hale getirmek amacıyla adına kayıtlı ve mahkeme kararı ile müvekkiline tahsis edilen taşınmazı 14.2.2013 tarihinde eniştesi ve boşanma davasında tanığı olan davalı N. S.’a sattığını belirterek davalılar arasındaki satış işleminin iptali ile taşınmazın davalı Savaş adına tesciline, taşınmazın devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.

Davalı S. G. vekili, davacı ile müvekkilinin 30.4.2013 tarihli kararla boşandıklarını, anılan karar gereğince davacı lehine 400 TL tedbir ve 400 TL yoksulluk nafasına hükmedildiğini, bunun dışında davacı lehine hükmedilen tazminat bulunmadığını, müvekkili hakkında yapılmış icra takibi bulunmadığı gibi aciz halinde olmadığını, dava konusu satışın muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı N. S., davacının kesinleşmiş alacağı bulunmadığı gibi, borçlu hakkında yapılmış bir icra takibinin de olmadığını, davalı borçlunun adına kayıtlı üç taşınmaz olduğundan aciz halinde olmadığını, satım işleminin muvazaalı olmadığını belirterek ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını veya teminata bağlanmasını, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda 27.5.2013 tarihli kararla; tedbire konu davanın tasarrufun iptali yoluyla tapu iptali ve tescil davası olduğu, dava neticelendiği takdirde herhangi bir hak kaybına sebebiyet verilmesi için davalı N. S. tarafından 10.5.2013 tarihli dilekçe ile ihtiyati tedbire yapılan itirazın reddine, 15.4.2013 tarihli ihtiyati tedbir kararının aynen devamına karar verilmiş; 27.5.2013 tarihli red kararı davalı N. S. tarafından temyiz edilmiştir.

Dava 19 maddesi gereğince muvazaa hukusal nedenine dayalı iptal istemine ilişkindir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “ihtiyati tedbir” kenar başlıklı (3) numaralı fıkrasında “İhtiyati tedbir talebinin reddi halinde, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır” hükmüne yer verilmiştir.

HMK’nin “İhtiyati tedbir kararına karşı itiraz” başlıklı (5) numaralı fıkrası ise “İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz” şeklindedir.

HMK’nin “Kanun Yolları” başlıklı sekizinci kısmının birinci bölümünde “istinaf” kanun yolu düzenlenmiş ve (1) numaralı fıkrasında “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmünü içermektedir.

HMK’nin 391/3. ve ihtiyati tedbire dair belirtilen (ilk derece) mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş; bu kanun yolunun ne anlama geldiği ise HMK’nın 341/1. maddesinde “ilk derece mahkemelerinden verilen … ihtiyati tedbir … taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmü ile istinaf olarak açıkça belirtilmiştir.

HMK’nin geçici 3. maddesinde, “(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi geçici 3. maddeyle, 5235 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar istinafa ilişkin hükümler ve dolayısıyla 341. madde de henüz yürürlüğe girmemiştir.

Burada çözümü gereken sorun, 391. ve 394. maddelerindeki ihtiyati tedbire dair verilen ara kararı ve buna itiraz sonucu verilen karara karşı getirilen kanun yolunun, temyiz kanun yolu olarak anlaşılıp anlaşılmayacağıdır.

HMK’nin geçici 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında istinaf mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar “1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı” vurgulandıktan sonra, (2) numaralı fıkrada “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” denilerek HUMK’nın uygulanmasına devam edilecek hükümlerine açıklık getirilmiştir.

HUMK’nın uygulanmaya devam edilecek hükümleri, 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. maddelerdir. Buna göre, HUMK’nın 5236 sayılı Kanunla istinafa başvurma imkanı getiren 426/A ve devamı maddeleri, “1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki” ibaresi ile açıkça kapsam dışı bırakılmıştır. Burada uygulanacağı söylenen HUMK’nın anılan 427 ila 454. maddeleri, temyiz incelemesinin usulü ve temyize tabi kararların kapsamını belirlemektedir ve bu kapsam içerisinde, ihtiyati tedbire ilişkin kararlar yoktur. Başka bir ifadeyle, yollama yapılan ihtiyati tedbir kararlarına yönelik temyiz yolu öngörülmemiştir.

Ayrıca Geçici 3. maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan “Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” hükmü gereğince ihtiyati tedbir kararına karşı kanun yolunu temyiz yolu olarak kabul etmekte her iki kanun yolunun mahiyetleri ve yaptıkları denetimin farklılığı nedeniyle mümkün değildir. İstinaf kanun yolunda, “yerindelik” ve “hukukilik” denetimi yapılırken; temyiz kanun yolunda ise sadece “hukukilik” denetimi yapılmaktadır. İstinafta yeniden inceleme yapıldığından, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden bir karar verilebilir; temyizde ise, hukuki denetim yapıldığından yeni bir karar verilmeyip, alt derece mahkemesinin kararı bozulur veya onanır. Bu bakımdan ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara kararına yapılan kanun yolu incelemesinde istinaf mahkemesi, başvuruyu yerinde görürse, sadece kanun yolu başvurusunun kabulüne karar vermeyecek, işin esası olan ihtiyati tedbir kararının kabulüne de karar verecektir. Oysa temyiz yolunda, başvuru yerinde ise yalnızca kararın bozulmasına karar verilebilecektir. Nitekim yukarıda belirtilen 341. maddesinin gerekçesinde de istinaf kanun yolu ile ihtiyati tedbir kararına yönelik yerindelik ve hukukilik denetiminin yapılmasını gerektiren nedenler belirtilmektedir.

Diğer yandan, HUMK’nın temyize ilişkin hükümleri, ihtiyati tedbire dair öngörülen kanun yolunda istinaf mahkemelerine getirilen göreve uymadığı gibi, de aykırılık taşımaktadır.

HMK’nin “Temyiz edilemeyen kararlar” kenar başlıklı 362. maddesindeki, “(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz: … f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar…” şeklindeki hükümde, ihtiyati tedbire ilişkin istinaf mahkemesine yapılacak kanun yolu başvurusunda verilecek kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacaktır.

HMK’nin 362. maddesinin konuyla ilgili gerekçesinde, “Maddede dava konusu olayın iki dereceli yargılamadan geçmiş bulunduğu göz önüne alınarak, bölge adliye mahkemesinin bazı kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemeyeceği öngörülmüş ve böylece Yargıtay’ın iş yükünün hafifletilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda … ve geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar bakımından da, iki dereceli yargılamanın yeterli güvence teşkil ettiği mülahazasıyla, bu işlerde verilen kararlara karşı temyiz yolu kapatılmıştır” denilmiştir.

Belirtelim ki, ile ihtiyati tedbir konusunda öngörülen kanun yolu, “iki dereceli yargılama”dır. Başka bir ifadeyle “ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesinden oluşan iki dereceli yargılamadır. Bunun sonucu olarak, ihtiyati tedbirle ilgili getirilen kanun yolunun, temyiz olarak anlaşılması, işin mahiyetine, esasına ve amacına uymamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı N. S.’un ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına ilişkin talebinin reddine ilişkin ilk derece mahkemesinin ara kararına yönelik temyiz başvurusunun, söz konusu karara temyiz başvuru imkanı bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.(Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 21.02.2014 tarih, E:2013/1 K:2014/1 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.)

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı N. S.’un temyiz isteminin REDDİNE, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı N. S.’a geri verilmesine 25.11.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS