0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

HMK Madde 331

(1) Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder.

(2) Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi hâlinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm eder.

(3) Davanın açılmamış sayılmasına karar verilen hâllerde yargılama giderleri davacıya yükletilir.



HMK Madde 331 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrası, 1086 sayılı Kanunun 425 inci maddesinin karşılığı olmakla birlikte, yeni getirilen hüküm kısmen farklıdır. Şöyle ki; 425 inci maddede davanın konusuz kalmasına örnek olarak iki durum sayılmış iken, yeni düzenlenen bu maddenin birinci fıkrasında, davanın konusuz kalması hâli örnekleme yoluyla belirtilmeyip, genel olarak ifade edilmiştir. Davanın konusuz kalmasına; dava sırasında alacağın ödenmesi, tahliye davası devam ederken kiracının kiralananı tahliye etmesi veya boşanma davasının devamı sırasında eşlerden birinin ölmesi durumları örnek olarak gösterilebilir.

1086 sayılı Kanunun 425 inci maddesinde taraflardan birinin ölümü veya davanın terki gibi sebeplerle davanın konusuz kalması durumunda yargılama giderlerinden sorumluluk hususu düzenlenmiş ise de, görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararı üzerine, giderlerden sorumlulukla ilgili, 1086 sayılı Kanunun 425 inci maddesinde açıklık yoktur. Bu hususun Kanunda düzenlenmemiş olması sebebiyle, gerek yerel mahkemeler gerekse Yargıtay birbirinden farklı kararlar vermektedir.

Uygulamada yaşanan bu karmaşıklığın önlenmesi bakımından, bu maddenin ikinci fıkrasında açıkça görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararlarından sonra, dosyanın gönderildiği mahkemede dava görülmeye başlanmış ise yargılama giderlerine davayı gören ikinci mahkemece hükmedileceği belirtilmiştir. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararı üzerine dosya gitmesi gereken mahkemeye gönderilmemiş ve davanın ilk açıldığı mahkemede kalmış ise talep hâlinde mahkemenin, dosya üzerinden vereceği kararla davacıyı yargılama giderlerine mahkum etmesi gerekir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, davanın açılmamış sayılmasına karar verilen tüm durumlarda, yargılama giderlerinden davacının sorumlu olacağı belirtilerek, usule ilişkin nihaî kararlarla ilgili açıkta kalan herhangi bir ihtimalin bulunmaması amaçlanmıştır.


HMK 331 (Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/14923 Karar : 2018/12214 Tarih : 12.09.2018

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Davacı vekili, 1651 ada 1 parsel sayılı taşınmazda 30/05/2002 tarihinde yapılan intikal işleminde paydaşlardan … ’in mevcut 1/8 payının mirasçısı ve manevi evladı … oğlu … adına tescil edilmesi gerekirken paydaşlardan davalı … oğlu … adına tescil edildiğini, 30/05/2002 tarihli işlemle taşınmaz üzerinde kat irtifakı tesis edilmesi üzerine on beş adet bağımsız bölüm oluştuğunu, yanlışlığın düzeltilmesi için … oğlu … ve … oğlu … adlarına ihtar gönderilip davet edildiklerini, ihbar olunan … oğlu … ’in vekili aracılığı ile tapu müdürlüğüne müracaat etmesine rağmen davalı … oğlu … ’in herhangi bir başvuruda bulunmadığını ileri sürerek dava konusu 1651 ada 1 parsel sayılı taşınmazda çekişmeli 1/8 oranındaki payın iptali ile … oğlu … adına tescilini istemiş; 15/06/2015 tarihli dilekçeyle, dava konusu taşınmazda … oğlu … adına düzeltme işleminin yapıldığını ve davanın konusuz kaldığını beyan etmiş, davalı yanın dava açılmasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek vekalet ücreti ve diğer yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasını istemiştir.

Davalılardan … oğlu … aşamalardaki beyanında, dava konusu taşınmazdaki iki adet bağımsız bölümde 20/60’ar payı olduğunu, tapuda yapılan yanlışlık sonucu yeğeni olan … oğlu … ’e ait payın da adına tescil edildiğini, yanlışlığın düzeltilmesi için … oğlu … ’in vekili ile birlikte tapu müdürlüğüne gittiklerinde dava açıldığını öğrendiklerini belirterek yanlışlığın düzeltilmesini istemiştir.

İhbar olunan … oğlu … vekili ve bir kısım davalılar düzeltme işlemine bir itirazlarının olmadığını beyan etmişlerdir.

Mahkemece, her ne kadar dava konusu 1651 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki … oğlu … adına kayıtlı 1/8 oranındaki payın iptali ile … oğlu … adına tescili istenilmiş ise de, yargılamanın seyri sırasında idari yoldan tapu kaydındaki yanlışlığın düzeltilmesi üzerine davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına, davaya konu yanlışlığın davacı idare tarafından yapılan tescil işleminden kaynaklandığı ve davalıların dava açılmasına sebebiyet vermedikleri gerekçesiyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiş olup söz konusu karar davacı tarafından vekalet ücreti ve diğer yargılama giderlerine hasren temyiz edilmiştir.

Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 331. maddesinde; davanın esası hakkında karar verilmeyen hallerde davanın açıldığı tarihte tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği öngörülmüştür. Bu durumda mahkemece yapılması gereken yargılamayı sürdürerek dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunu tespit edip o tarafı yargılama giderlerinden sorumlu tutmaktır.

Somut olaya gelince, davacı … Müdürlüğünün, çekişmeli payın tescili işleminde yapılan yanlışlığın düzeltilmesi için Türk Medeni Kanunu 1027. ve Tapu Sicili Tüzüğü 85. maddeleri uyarınca ilgililere düzeltme ihtarı gönderdiği, lehine düzeltme yapılacak olan … oğlu … ’in vekili aracılığı ile tapu müdürlüğüne başvurduğu ancak davalı … oğlu … ’in herhangi bir müracaatta bulunmaması üzerine tapu müdürlüğü tarafından dava açılmak suretiyle yanlış pay tescilinin düzeltilmesinin istenildiği, bu durumda davalı … oğlu … ’in davanın açılmasına sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır.

O halde, davada kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına HMK 331. ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 6. maddesi uyarınca hükmedilecek vekalet ücretinin ve davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davalı … oğlu … ’den alınmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.

Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK`un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 12.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/3716 Karar : 2018/8050 Tarih : 5.09.2018

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Davacı vekili; davalı … şirketinin, düzenlediği faturalar ile kendisinden hukuka aykırı olarak kayıp-kaçak vs. adı altında fazladan ücret tahsil edildiğini ileri sürerek bu bedellerin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, bu bedellerin tahsilinin yasal zorunluluk olduğunu beyan ederek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacının sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2-) Dava, elektrik abonelerinden tahsil edilen kayıp-kaçak bedelinin istirdatı talebine ilişkindir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 Esas 2014/679 K. Sayılı kararı ve Dairemiz kararları ile Anayasanın Vergi ödevi Başlıklı 73. maddesindeki “… Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır…” şeklindeki düzenlemeye göre; kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli uygulamasının … Kararları ve tebliğleri çerçevesinde uygulama arz eden kanunlar ve ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde … tarafından belirlenerek uygulandığı, bu tarihteki mevcut hukuki düzenlemenin … sınırsız bir fiyatlandırma ve tarife unsuru belirleme hak ve yetkisi vermediği, özellikle kaçak (elektrik enerjisinin hırsızlanması) bedellerinin kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmadığı, bu faturalara yansıtılan diğer kalemlere ilişkin bedel miktarlarının şeffaflık ilkesi ile denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödendiğinin bilinmesininde şeffaf hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olduğu, … kararları ile bu bedellerin mevcut mevzuat kapsamında tüketicilerden alınmasının hukuka uygun olmadığı kabul edilmiştir.

Ne var ki, uyuşmazlıkla ilgili yargılama sırasında 17.06.2016 Tarih 29745 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren geçmişe de etkili 6719 sayılı kanunun 21. maddesi ile 6446 Sayılı kanunun 17. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (a), (ç), (d) ve (f) bentleri değiştirilmiş olup, eldeki davada dava konusu bedellerin alınmasında esas olan ilgili tarifelerin düzenlenmesinde … Kanundaki yetkileri genişletilerek yukarıda sözü edilen bedeller maliyet unsuru kapsamına dahil edilmiştir.

Yine, 6719 sayılı kanunun 26. maddesi ile 6446 sayılı… eklenen; Geçici madde 19; “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, Kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve Kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmünü,

Geçici madde 20; “Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17 nci madde hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.

Her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki sebeplere ilişkin koşullara göre hükme bağlanır. Ne var ki, dava açıldıktan sonra meydana gelen bir olay nedeniyle dava konusunun ortadan kalkması ve tarafların, davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmaması gibi hallerde işin esası hakkında infaz kabiliyeti olan bir hüküm kurulmamaktadır.

Yukarıda açıklanan bu yasa değişiklikleri birlikte değerlendirildiğinde; … kararlarına dayanılarak alınmış olan ve dava konusu yapılan bedeller ile ilgili olarak açılan (ve halen derdest olan) davalar, (açıklanan yasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesiyle birlikte) konusuz kalmıştır.

Buna göre mahkemece, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren 6719 sayılı yeni yasa nedeni ile konusuz kalan dava hakkında, karar verilmesine yer olmadığı yönünde hüküm kurulması gerekirken, davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

3-) Bu noktada bir diğer uyuşmazlık konusu ise, davalının, davanın açılmasına sebebiyet verip vermediği, bu bağlamda davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri” başlıklı 331.maddesinin 1.fıkrasında; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde, hakimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlenmiştir. Bu durumda mahkemenin yargılamaya devam ederek dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunu tespit etmesi ve tutumuyla dava açılmasına sebep olan tarafı yargılama gideri ile mahkum etmesi gerekmektedir.

Bir tarafın, dava açıldığı andaki mevzuata veya içtihat durumuna göre davasında veya savunmasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü veya yeni bir içtihadı birleştirme kararı gereğince davada haksız çıkmış olması halinde, yargılama giderlerine mahkum edilemeyeceği kuşkusuzdur.

Burada önemle vurgulanmalıdır ki, bir kimseye diğer tarafın dava giderlerinin yükletilmesinin nedeni, o kimsenin diğer tarafın gider yapmasına haksız olarak sebebiyet vermiş olmasıdır. İşte bu nedenledir ki, dava açıldığı anda haklı durumda bulunan tarafın, yargılama sırasında meydana gelen mevzuat değişikliği sonucu haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulması olanaklı değildir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 günlü ve 2009/18-421 E.-2009/526 K. sayılı ilamında da aynı ilkeye yer verilmiştir.).

Somut olayda, davacı tarafın dava açıldığı tarihteki mevzuat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 Esas 2014/679 K. Sayılı kararı ve Dairemiz kararları gereği içtihat durumuna göre dava açmakta haklı olduğu, bu kapsamda kayıp kaçak ve diğer bedellerin tahsilini talep edebileceği dikkate alındığında, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren geçmişe etkili yasa değişikliği ya da içtihadı birleştirme kararı gereği davanın kabul edilmemesi nedeniyle haksız çıkmasına rağmen yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı kuşkusuzdur.

Bu durumda; dava açıldıktan sonra hasıl olan yasa değişikliği nedeniyle, davacının dava açmasında haksız sayılamayacağı cihetle; konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, davacı yararına maktu vekalet ücreti takdir edilmesi ve yapmış olduğu diğer yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline dair hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde davacı lehine vekalet ücreti ve yargılama gideri takdir edilmemiş olması da doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/4651 Karar : 2018/8169 Tarih : 5.09.2018

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Davacı vekili; davalı … şirketinin, düzenlediği faturalar ile kendisinden hukuka aykırı olarak kayıp-kaçak vs. adı altında fazladan ücret tahsil edildiğini ileri sürerek bu bedellerin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, bu bedellerin tahsilinin yasal zorunluluk olduğunu beyan ederek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; davanın reddine, davalı vekili için takdir edilen maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, davacının yaptığı giderlerin üzerinde bırakılmasına karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacının sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2-) Dava, elektrik abonelerinden tahsil edilen kayıp-kaçak vs. bedellerin davalıdan tahsili talebine ilişkindir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 Esas 2014/679 K. Sayılı kararı ve Dairemiz kararları ile Anayasanın Vergi ödevi Başlıklı 73. maddesindeki “… Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır…” şeklindeki düzenlemeye göre; kayıp-kaçak, sayaç okuma, dağıtım, perakende hizmet ve iletim bedeli uygulamasının … Kararları ve tebliğleri çerçevesinde uygulama arz eden kanunlar ve ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde … tarafından belirlenerek uygulandığı, bu tarihteki mevcut hukuki düzenlemenin … sınırsız bir fiyatlandırma ve tarife unsuru belirleme hak ve yetkisi vermediği, özellikle kaçak (elektrik enerjisinin hırsızlanması) bedellerinin kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmadığı, bu faturalara yansıtılan diğer kalemlere ilişkin bedel miktarlarının şeffaflık ilkesi ile denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödendiğinin bilinmesininde şeffaf hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olduğu, … kararları ile bu bedellerin mevcut mevzuat kapsamında tüketicilerden alınmasının hukuka uygun olmadığı kabul edilmiştir.

Ne var ki, uyuşmazlıkla ilgili yargılama sırasında 17.06.2016 Tarih 29745 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren geçmişe de etkili 6719 sayılı kanunun 21. maddesi ile 6446 Sayılı kanunun 17. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (a), (ç), (d) ve (f) bentleri değiştirilmiş olup, eldeki davada dava konusu bedellerin alınmasında esas olan ilgili tarifelerin düzenlenmesinde EPDK.nun Kanundaki yetkileri genişletilerek yukarıda sözü edilen bedeller maliyet unsuru kapsamına dahil edilmiştir.

Yine, 6719 sayılı kanunun 26. maddesi ile 6446 sayılı …eklenen; Geçici madde 19; “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, Kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve Kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmünü,

Geçici madde 20; “Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17 nci madde hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.

Her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki sebeplere ilişkin koşullara göre hükme bağlanır. Ne var ki, dava açıldıktan sonra meydana gelen bir olay nedeniyle dava konusunun ortadan kalkması ve tarafların, davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmaması gibi hallerde işin esası hakkında infaz kabiliyeti olan bir hüküm kurulmamaktadır.

Yukarıda açıklanan bu yasa değişiklikleri birlikte değerlendirildiğinde; … kararlarına dayanılarak alınmış olan ve dava konusu yapılan bedeller ile ilgili olarak açılan (ve halen derdest olan) davalar, (açıklanan yasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesiyle birlikte) konusuz kalmıştır.

Buna göre mahkemece, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren 6719 sayılı yeni yasa nedeni ile konusuz kalan dava hakkında, karar verilmesine yer olmadığı yönünde hüküm kurulması gerekirken, davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

3-) Bu noktada bir diğer uyuşmazlık konusu ise, davalının, davanın açılmasına sebebiyet verip vermediği, bu bağlamda davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri” başlıklı 331.maddesinin 1.fıkrasında; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde, hakimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlenmiştir. Bu durumda mahkemenin yargılamaya devam ederek dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunu tespit etmesi ve tutumuyla dava açılmasına sebep olan tarafı yargılama gideri ile mahkum etmesi gerekmektedir.

Bir tarafın, dava açıldığı andaki mevzuata veya içtihat durumuna göre davasında veya savunmasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü veya yeni bir içtihadı birleştirme kararı gereğince davada haksız çıkmış olması halinde, yargılama giderlerine mahkum edilemeyeceği kuşkusuzdur.

Burada önemle vurgulanmalıdır ki, bir kimseye diğer tarafın dava giderlerinin yükletilmesinin nedeni, o kimsenin diğer tarafın gider yapmasına haksız olarak sebebiyet vermiş olmasıdır. İşte bu nedenledir ki, dava açıldığı anda haklı durumda bulunan tarafın, yargılama sırasında meydana gelen mevzuat değişikliği sonucu haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulması olanaklı değildir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 18.11.2009 günlü ve 2009/18-421 E.-2009/526 K. sayılı ilamında da aynı ilkeye yer verilmiştir.).

Somut olayda, davacı tarafın dava açıldığı tarihteki mevzuat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 Esas 2014/679 K. Sayılı kararı ve Dairemiz kararları gereği içtihat durumuna göre dava açmakta haklı olduğu, bu kapsamda kayıp kaçak ve diğer bedellerin tahsilini talep edebileceği dikkate alındığında, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren geçmişe etkili yasa değişikliği ya da içtihadı birleştirme kararı gereği davanın kabul edilmemesi nedeniyle haksız çıkmasına rağmen yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı kuşkusuzdur.

Bu durumda; dava açıldıktan sonra hasıl olan yasa değişikliği nedeniyle, davacının dava açmasında haksız sayılamayacağı cihetle; konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, davacı yararına maktu vekalet ücreti takdir edilmesi ve yapmış olduğu diğer yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline dair hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde davacı lehine vekalet ücreti ve yargılama gideri takdir edilmemiş olması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK`nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/09/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/20881 Karar : 2018/8114 Tarih : 26.06.2018

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

1-Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2 maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Davalı-karşı davacı kadının gerçekleşen ve mahkemece kabul edilen kusurlu davranışları yanında, erkeğin de birlik görevlerini yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Şu hale göre mahkemece kadının da davasının kabulü gerekirken, reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı ise de erkeğin boşanma davası temyizin kapsamı dışında bırakılmak suretiyle kesinleştiğinden, kadının boşanma talebinin konusuz hale geldiği de görülmektedir. Bu durumda kadının boşanma davasının esası hakkında bir karar verilemeyecektir. Ancak, davanın konusuz kalması sebebiyle esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde hakim, davanın açıldığı tarihteki, tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderleri ile vekalet ücreti konusunda bir karar vermesi gerekir (HMK m. 331/1). O halde mahkemece yapılacak iş, kadının boşanma davasının esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, yargılama gideri ve vekalet ücreti konusunda tarafların haklılık durumuna göre bir karar verilmekten ibaret olup, hükmün bu sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

2-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-karşı davalı erkek yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat çoktur. Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.

3-Hükmedilen tazminatlara boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, yazılı şekilde dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 1., 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 26.06.2018 (Salı)


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/2561 Karar : 2018/11027 Tarih : 5.06.2018

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Dava, tapu kaydında düzeltim isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın açılmamış sayılamasına karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından vekalet ücretine hasren temyiz edilmiştir.

Gerçekten de, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 331/3. Ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. Maddeleri de değerlendirilmek suretiyle, kendisini vekille temsil ettiren davalı hakkında vekalet ücreti yönünden olumlu yada olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, bu yönden hüküm kurulmaması doğru değildir.

Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 05/06/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/22365 Karar : 2018/4624 Tarih : 5.04.2018

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Türk Medeni Kanununun 199. maddesinde düzenlenen, eşlerden birinin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması, “evlilik birliğinin korunması” önlemlerinden olup, sınırlandırmaya şartlarının varlığı halinde evlilik birliği devam ediyorsa başvurulur. Evlilik birliğinin sona ermesi durumunda bu hüküm artık uygulanamaz. Tarafların evliliği dava açıldıktan sonra 23.01.2018 tarihinde kesinleşen boşanma kararı ile sona ermiştir. Bu durumda davanın esası konusuz hale gelmiştir. O halde, davanın konusu kalmadığından “talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi ve yargılama giderleri ile vekalet ücreti taleplerinin ise dava tarihi itibarıyla tarafların haklılık durumu nazara alınarak karara bağlanması gerekirken (HMK m. 331/1), bu husus dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 05.04.2018(Prş.)


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/23374 Karar : 2018/4312 Tarih : 2.04.2018

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Dava Türk Medeni Kanununun 194. maddesine dayalı aile konutu şerhi konulmasına ilişkindir. Taraflara ait nüfus kaydından, tarafların karar tarihinden sonra 18.01.2018 tarihinde kesinleşen kararla boşandıkları anlaşılmaktadır. Evlilik boşanma ile sona erdiğine göre dava konusu taşınmaz aile konutu olma niteliğini kaybetmiş, dava konusuz kalmıştır. Davanın konusuz kalması sebebiyle esası hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi halinde, yargılama giderleri ile bunun kapsamına dahil olan vekalet ücreti (HMK m.323/l-ğ) hakkında, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumu nazara alınarak hüküm tesis edilmelidir (HMK m.331/1). Gerçekleşen bu durum karşısında konusuz kalan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” karar vermek ve davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların haklılık durumları tespit edilerek yargılama giderleri ve vekalet ücreti konusunda bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 02.04.2018(Pzt.)


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/13781 Karar : 2017/17624 Tarih : 26.12.2017

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Davacı üçüncü kişi vekili, 16/12/2014 tarihinde gerçekleştirilen haciz esnasında müvekkiline ait menkul malların haczedildiğini, belirterek istihkak iddialarının kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı alacaklı vekili,3. kişi şirket ile borçlu şirket arasında organik bağ olduğunu ileri sürerek davanın reddine ve lehlerine kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, dava tarihinden sonra takibe konu borcun haricen tahsil edildiği, mahcuzların davacı 3. kişi şirket yetkilisine iade edildiği, dolayısıyla hukuken haczin kalktığı, davanın konusuz kaldığı; taraf vekillerinin davaya devam edilmesi isteğinde bulunmadıkları, Mahkemece bütün delillerin toplanmadığı ve bilirkişi incelemesi yapılmadığı, bu sebeplerle bu aşamada hangi tarafın haklı, hangi tarafın haksız olduğunun henüz belirlenemediği, davalı alacaklı tarafın kötüniyetli olmadığı, takip durdurulmadığından davalı alacaklı tarafın kötüniyet tazminatı talebinin yerinde olmadığı gerekçesi ile,

İstihkak davasının konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına,davacı 3. kişinin ve davalı alacaklının kötüniyet tazminatı talebinin reddine, davacı 3. kişi davalı alacaklı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, davacı 3. kişinin yaptığı masrafının kendi üzerinde bırakılmasına karar verilmiş;

hüküm davacı 3.kişi vekili tarafından yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden, davalı alacaklı vekili tarafından ise vekalet ücreti ve tazminat yönünden temyiz edilmiştir.

Dava, 3. kişinin İİK`nun 96. ve devamı maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.

1-Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre, davalı alacaklı vekilinin yerinde bulunmayan, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan kötüniyet tazminatına ilişkin temyiz itirazlarının reddine,

2-Davacı 3.kişi vekili ile alacaklı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 331. maddesinin birinci fıkrası “ Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde hakim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerine takdir ve hükmeder” şeklinde düzenlenmiştir.

Anılan madde doğrultusunda, davanın açıldığı tarihte haksız olduğu tespit edilen taraf yargılama giderlerini ödemekle yükümlü olacaktır.

Dava konusu hacizli taşınır mallar üzerindeki haczin, borcun haricen ödenmesi nedeniyle 20.03.2015 tarihinde kalktığı, icra dosyası içeriğinden anlaşılmıştır.

Bu durumda “Konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi yerindedir.Ancak yargılama giderinin, bu arada avukatlık ücretinin, alacak miktarı ile haczedilen taşınır malın değerinden hangisi az ise onun üzerinden nispi olarak, davanın açılmasına neden olan tarafa yükletilmesi gerekmektedir. Bu ise, tarafların hangisinin haklı olduğu hususunda gerekli araştırmanın yapılarak kanıtların toplanması ve değerlendirilmesi ile mümkündür.

Davanın konusuz kalması halinde, mahkemenin yargılamaya devam ederek, dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunu tespit edip, o tarafı yargılama giderlerine mahkum etmesi gerekirken aksi düşüncelerle davacı üçüncü kişinin yargılama giderlerinden sorumlu tutulması ve vekalet ücreti yönünden yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı alacaklı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı 3. kişi vekilinin ve davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK’nun 366. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK`nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine 26.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/1777 Karar : 2017/3491 Tarih : 18.10.2017

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan, işin süresinde teslim edilmemesi sebebiyle gecikme cezası istemine dair olup, mahkemece davanın reddine dair verilen hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle davaya konu sözleşmenin 7. maddesine göre yapılacak olan imalâtların 30.04.2014 tarihine kadar yapılıp teslim edilmesi gerektiği, aksi halde cezai şart ödemesi gerektiği hususunda taraflarca anlaşıldığı, dava tarihi 11.07.2014 den sonra davacı tarafça davalıya gönderilen … 7. Noterliği 20.08.2014 tarihli ihtarında, davalıya işi tamamlaması için ihtarnamenin tebliğinden itibaren 3 gün süre verdiği, bu sebeple gecikme cezası talep edemeyeceğinden davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-)6100 Sayılı HMK’nın 331/2. maddesi uyarınca görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi hâlinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Mahkemece, davanın reddi sebebiyle davalı lehine nispi vekâlet ücreti taktir edildiği halde ayrıca … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen görevsizik kararına nedeniyle, davalı lehine vekâlet ücreti takdir edilmesi doğru görülmemiş hükmün bu sebeple bozulması gerekmiş ise de yapılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; 6100 Sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK`nın 438/VII. maddesi gereğince hükmün düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur.

SONUÇ : Yukarıda 1. bente açıklanan sebeplerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan sebeplerle hüküm fıkrasının görevsizlik sebebiyle davalı lehine vekâlet ücreti takdirine dair 5. bendin hüküm fıkrasından çıkartılarak, hükmün değiştirilmiş bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacıya iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.10.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/11768 Karar : 2017/2429 Tarih : 23.03.2017

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Dava, ….sigortasına giriş tarihi olan 01.08.1972 tarihinin Türkiye’de sigortalılık başlangıcı olarak tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, yaşlılık aylığı bağlandığı gerekçesiyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Dosyanın incelemesinden, davalı Kurumun cevabı yazısından 01.12.2015 tahsis talebine istinaden 01.01.2016 tarihinden itibaren 4/1-a kapsamında davacıya yaşlılık aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.

Dava açıldıktan sonra meydana gelen bir olay nedeniyle dava konusunun ortadan kalkması; eş söyleyişle tarafların, davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmaması halinde, bu olayın hükümde göz önüne alınması ve Mahkemenin, davanın konusuz kalması nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

Bu çerçevede; davacının talebinin 01.08.1972 tarihi olduğu dikkate alınarak, davacıya yaşlılık aylığı bağlanırken hangi tarihin sigorta başlangıcı olarak kabul edildiğinin davalı Kurumdan sorularak, Kurum’un davacının talebini yerine getirip getirmediği gözetilerek, davanın konusuz kalıp kalmadığı irdelenmeli, talep yerine getirilmemiş ise esasa girilmeli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 331/1. maddesinde, davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan durumlarda, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği hususu gözetilerek sonucuna göre karar verilmelidir.

Mahkemenin, bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davalı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 23.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/16824 Karar : 2017/2105 Tarih : 16.03.2017

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Davacı, muris eşinden dolayı ölüm aylığı almaktayken aynı zamanda müteveffa sigortalı olan babasından dolayı da ölüm aylığına hak kazandığına karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.

Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine,

2-Dava, muris eşinden dolayı ölüm aylığı alan davacının aynı zamanda müteveffa sigortalı olan babasından dolayı da ölüm aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına karşı “uyma” kararı verilmek suretiyle yapılan yargılama neticesi “6100 sayılı HMK 114/1-b maddesine göre davanın usulden reddine, dosyanın kesinleşmesine müteakip, HMK 20. maddesi gereğince iki hafta içinde talepte bulunduğu takdirde yetkili …. İdare Mahkemesine gönderilmesine, yargılama giderlerinin 6100 Sayılı HMK 331 sayılı maddesi gereğince esastan inceleyecek yetkili mahkeme tarafından değerlendirilmesine,” karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre “yargı yolunun caiz olması” dava şartı olup mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.

Somut olayda, dava konusu uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerinde ise de, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilerek dava dosyasının talep halinde yetkili ve görevli … Nöb. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Öte yandan, yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden reddi kararı HMK’nın 331.maddesi anlamında görevsizlik kararı olmadığından yargılama giderlerinin (harç, masraf ve avukatlık ücretinin) Mahkemece hüküm altına alınması gerekmektedir.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği anlaşıldığından hüküm bozulmamalı HMK 370/2. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Hüküm fıkrasının 3. ve 4. paragrafında yer alan “dosyanın kesinleşmesine müteakip, HMK 20. maddesi gereğince iki hafta içinde talepte bulunduğu takdirde yetkili Sakarya Nöb. İdare Mahkemesine gönderilmesine, yargılama giderlerinin 6100 Sayılı HMK 331 sayılı maddesi gereğince esastan inceleyecek yetkili mahkeme tarafından değerlendirilmesine,” rakam ve sözcüklerinin tümüyle silinerek yerine gelmek üzere “Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 1.800,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı Kurum’a ödenmesine,” rakam ve sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu düzeltilmiş şekli ile ONANMASINA, 16/03/2017 gününde oybirliğiyle ile karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2081 Karar : 2017/1355 Tarih : 8.03.2017

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Davacı vekili, davacının kuaför dükkanını içindeki demirbaş malzemeler ile birlikte davalıdan 72.000,00 TL karşılığında 22/03/2012 tarihinde devraldığını, 72.000,00 TL bedelin, mecurun kiracılık haklarının ve işletme haklarının devrine ilişkin hava parasını ve dükkanda bulunan ve dükkan ile birlikte devrolunan demirbaş malzemelerin ve taşınır eşyaların değerini oluşturduğunu, müvekkilinin davalıya her biri 2.000,00 TL bedelli ilki 22/04/2012 ödeme tarihli olmak üzere her ayın 22’sinde ödenecek 36 adet senet verdiğini, anılan dükkanın kiralayanı olan …’in ihtarname çekerek kira sözleşmesine göre kiracı …‘in kiralayanın yazılı onayı olmadan kira sözleşmesini ve kiralananı devretme hakkının bulunmadığını, derhal mecurun boşaltılması gerektiğini bildirdiğini, davalıya verilen senetlerden dükkanda bulunan mallara karşılık gelenler dışında kalan ve kiralananın yani kira sözleşmesinin ve dükkanın işletme hakkının devrine ilişkin olanların bedelsiz kalacağını, müvekkilinin senetlerden toplam 22.000,00 TL bedelli 11 adedini ödeyeceğini, ancak geriye kalan ve bedelsiz kaldığı açık olan toplam 50.000,00 TL bedelli 25 adet senedi ödemesi halinde müvekkilinin büyük zarara uğrayacağını, davalının bu senetleri tahsil etmesi halinde haksız kazanç sağlayacağını ileri sürerek; toplam 36 senetten toplam 50.000,00 TL bedelli olan 25 adedinin iptallerine, bu senetler için müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davalının davacıyı yanıltmadığını, yazılı kira sözleşmesini incelemiş olan davacının, bu sözleşmede kiracılık ilişkisinin devir hakkının olmadığını da gördüğünü, bu işyerinin yazılı kira sözleşmesi varken ve de dükkanın kiralayanı ile görüşmeden devir alma riskinin de kendisine ait olduğunu, davacının kiralanana ait kira bedellerini dahi hiç ödemediğini, bu nedenle kiralayanın işlemiş kira bedellerini müvekkilinden istediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; senet asılları getirtilerek incelendiğinde ihdas nedenlerinin senetlerde yazılı olmadığı, ancak taraflar arasında düzenlenen 22.03.2012 tarihli sözleşme ve eklerinde işletmenin içindeki demirbaş malzemeleri ile birlikte 72.000 TL tutarında devredildiği belirtildiğinden senetlerdeki ihdas nedeninin bu sözleşmeye bağlı olduğu, davacı yazılı sözleşmenin aksini yazılı deliller ile ispat etmekle yükümlü bulunduğundan yemin teklif hakkı hatırlatıldığı, davacı vekili iddialarını ispatladıkları için yemin teklif etmeyeceklerini beyan ettiği, davacı sözleşmenin aksini ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili temyiz etmişlerdir.

1- HMK’nın 331/2. maddesi hükmü, aynı kanunun 326. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, görevsizlik kararı verilmesi ve davaya görevli mahkemede devam edilmesi halinde, görevli mahkemece, yargılama giderlerinin esas yönünden aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına hükmedileceği biçiminde yorumlanmalıdır. Bu itibarla, görevsizlik kararı verilmesi halinde, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin ancak davaya görevli mahkemede devam olunmaması haline münhasır olduğunun kabulü gerekir. O halde, işbu davada, görevli mahkemece, daha önce verilen görevsizlik kararı nedeniyle davalı taraf yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş olmasında usul ve yasaya bir aykırılık söz konusu olmadığından davalı yan vekilinin temyiz itirazı-nın reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz istemine gelince; dava, ticari işletme devir söz-leşmesinden kaynaklanan alacağın bir kısmından borçlu bulunmadığının tespiti (menfi tespit) isteminden ibarettir. Taraflar arasında düzenlenen 22.03.2012 tarihli sözleşmenin, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı için, akdedildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi çerçevesinde, ticari işletmeye dahil tüm unsurların, bu arada, işletmeye dahil taşınır nitelikteki demirbaşlar ile müşteri çevresi ve hatta kiracılık hakkının da devrini içeren nitelikte bir işletme devir sözleşmesi niteliğinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Şu halde, devir için kararlaştırılan bedelin, işletmeye dahil tüm unsurların karşılığı olarak kararlaştırıldığının kabulü gerekir. Bu nedenle, mahkemece, devir için kararlaştırılan ve taksitlerle ödenmesi gereken 72.000 TL tutarındaki bedelin sadece işletmede bulunan demirbaşlara ilişkin olduğu yolundaki kabulü gerek kural olarak ve gerekse de sözleşme metni gözetildiğinde yerinde olmadığı gibi, alınan bilirkişi raporuyla da belirlendiği üzere, işletmeye dahil demirbaşların değerinin toplam 22.000 TL civarında bulunduğu saptanmışken, aksinin kabulünün hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği de tabiidir.

Şu durumda, mahkemece, yukarda belirtilen hukuksal durum, sözleşme ve tahliye tarihi itibariyle yürürlükte bulunan yasal hükümler çerçevesinde somut olay ele alınarak, taraflarca bildirilen deliller ışığında, davacının işletmenin bulunduğu taşınmazdan tahliye edilmesi suretiyle sözleşmenin ifasının gayri mümkün hale gelmiş olmasında taraflardan hangisinin kusuru bulunduğu hususunda gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre dava konusu bonoların bedelsiz hale gelip gelmediği, gelmiş ise ne kadarının bedelsiz kaldığının belirlenmesi suretiyle hüküm kurulması gerekirken olaya uymayan ve yetersiz gerekçeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının kabulüyle yerel mahkeme kararının davacı yan lehine bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarida (1) nolu benttte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle yerel mahkeme kararının davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin, temyiz harcın isteği halinde davacıya iadesine, 08/03/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(M)

KARŞI OY

6100 sayılı HMK 323/ğ maddesinde “vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti”nin yargılama giderleri kapsamında bulunduğu,

Yasanın 331/2 maddesinde “görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkemede hükmedileceği”,

1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168 maddesine istinaden çıkarılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/1 maddesinde de “görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakliye veya davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunacağı, şu kadar ki davanın görüleceği mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücretinin ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemeyeceği” düzenlenmiştir.

Somut uyuşmazlıkta,

Başlangıçta … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada davalı, vekil marifetiyle temsil edilmiş,

Mahkemece “… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına” karar verilmiş,

Görevli … Asliye 4. Ticaret Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonucunda dava ret edilmiş, görevsizlik kararı nedeniyle davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmemiştir.

… 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce, görevsizlik kararı nedeniyle davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmemesi HMK 331/2 maddesi hükümlerine açıkça aykırıdır.

Yerel mahkeme kararının “görevsizlik kararı nedeniyle davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmek üzere” de bozulması gerekirken, 6100 sayılı HMK 331/2 maddesi ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/1 maddesi hükümleri uygulanamaz hale gelmesi sonucunu doğuran davalının temyiz isteminin bu yönden reddine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/25306 Karar : 2016/20478 Tarih : 21.11.2016

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, 07/01/2015 tarihinde işe başladığını, Mart 2015 ayına ilişkin aylık ücretini alamadığını ileri sürerek ücret alacağını talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davanın reddini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:

Mahkemece, davacının alacağı dava açıldıktan sonra ödendiğinden konusu kalmayan davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1)Somut uyuşmazlıkta, davalının ön inceleme duruşmasından önce davacının alacağını ödemesi nedeniyle, kendisini vekil ile temsil ettiren davacı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret” başlıklı 6. maddesi “(1) Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle; ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur. Bu madde yargı mercileri tarafından hesaplanan akdi avukatlık ücreti sözleşmelerinde uygulanmaz.” hükmü uyarınca tarifede belirlenen vekalet ücretinin yarısı kadar vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken vekalet ücretine hükmedilmemesi hatalıdır.

2)6100 sayılı H.M.K.nın 331/1 maddesinde; “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder” düzenlemesi bulunmaktadır. Davacının ücret alacağının ödenmemesi nedeniyle açtığı bu davaya davalının sebebiyet verdiği anlaşıldığından davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına hükmedilmesi de hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 21/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/11629 Karar : 2016/8883 Tarih : 13.10.2016

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Davacı vekili, müvekkili tarafından sigortalı … seyir halinde iken davalı …`a ait büyük baş hayvanların aniden yola çıkması sonucu tek taraflı maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, sigortalı araçta meydana gelen hasar bedelinin sigortacısı müvekkili tarafından ödendiğini, kazanın meydana gelmesinden davalı yanın kusurlu olduğunu, sigortalıya ödenen hasar bedelinin davalıdan tahsili amacıyla … sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalının takibe itiraz ettiğini, itirazın borçtan kurtulmaya yönelik olduğunu belirterek davalının itirazının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, icra takip dosyasında yetki itirazında bulunduklarını, yetki itirazlarını aynen tekrar ettiklerini, kazada araç sürücünün asıl kusurlu olduğunu, yola girmemiş ineğe çarptığını, inek için kendisine 2.000,00 TL ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine dayanan itirazın iptali istemine ilişkindir.

6100 sayılı HMK.’nin genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. “7. maddesinde de,” davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.” denilmektedir. Yine aynı Yasa`nın 16. maddesinde ise, “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu`nun 110. Maddesinde ise “Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” ifadesine yer verilmiştir.

HMK 16. madde hükmü, HUMK.’daki düzenlemeye oranla daha genişletilmiş ve ayrıntılandırılmıştır. Ancak, HMK.`nda kesin yetki halleri açıkça sayılmış olup, haksız fiile ilişkin davalardaki yetki, kesin yetki olmayıp, bir seçimlik yetkidir. ” (…)

Bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman seçme hakkı davalılara geçer. Somut olayda Mahkemece, itirazın iptaline ilişkin açılan davalarda icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yerdeki mahkemelerin olduğu, itirazın iptali davasının dinlenebilmesi için de o mahkemenin bulunduğu yerdeki icra dairesinde usulüne uygun olarak yapılmış bir icra takibinin bulunması gerektiği, davalı aleyhine… Müdürlüğünde icra takibi başlatıldığı, yetkili …başlatılmış icra takibi olmadığı, bu itibarla davalının yetki itirazının yerinde olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.

Dava her ne kadar itirazın iptali şeklinde açılmış ise de uyuşmazlık trafik kazasından kaynaklanmakta olup, trafik kazası netice itibari ile bir haksız fiildir. İİK`nda itirazın iptali davalarında icra takibinin yapıldığı yer mahkemesinin yetkili olduğu hususunda bir düzenleme mevcut değildir. Davacı taraf HMK 6.maddesi gereğince genel yetkili mahkeme olan davacının dava tarihindeki yerleşim yeri olan… dava açmıştır. Bu durumda genel yetkili olan iş bu mahkemece, işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi hatalı, gerekçesiz ve eksik şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.

Kabule göre ise, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmesi halinde yetkili mahkemenin hangisi olduğunun da gerekçelendirilerek kararda gösterilmesi gerektiği halde somut olayda Mahkemece yetkili mahkemenin gösterilmemesi de doğru değildir.(HMK 19/3) Yine dava 6100 sayılı HMK zamanında açılmış olup,6100 sayılı HMK 331/2 maddesinde “yargılamaya başka bir mahkemede devam edilecekse yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceği” hükmünün düzenlenmiş olmasına göre, yetkisizlik kararı veren mahkemece davalı lehine 1.500,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/11520 Karar : 2016/4177 Tarih : 26.05.2016

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Dava, kiralananın tahliyesi ve kira alacağı istemine ilişkindir. Mahkemece, yetkili mahkemenin Ankara Batı Adliyesi Sulh Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından vekalet ücretine hasren temyiz edilmiştir.

Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK.nun 331/2 maddesine göre; görevsizlik, yetkisizlik, gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik, yetkisizlik, gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkemede dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıya yargılama giderlerini ödemeye mahkum eder. Anılan Kanunun 323/ğ fıkrası gereğince vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir. Mahkemece yetkisizlik kararı verilerek dosyanın Ankara Batı Adliyesi Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine ve davacı aleyhine vekalet ücreti verilmesine karar verilmiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK.nun 331/2. maddesi gereğince mahkemece, yetkisizlik kararı verilmesi ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ:Yukarıda yazılı nedenle davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün vekalet ücretine hasren BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 26.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/7818 Karar : 2015/6266 Tarih : 14.05.2015

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava, haksız eylem nedeniyle uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, davalı H… Beton A.Ş. yönünden ispat edilemeyen davanın reddine, davalı DSİ yönünden davanın idari yargının görevine girdiği gerekçesi ile görev nedeniyle reddine karar verilmiş; karar davacı ile davalılardan DSİ tarafından temyiz olunmuştur.

Davacı, dava dışı hazineden kiraladığı Batman çayı yatağında bulunan tescil harici araziyi ıslah ederek piknik alanı olarak işlettiğini, 30.03.2010 gününde gelen su taşkını nedeni ile dört adet çardağı ile ağaçlarının zarar gördüğünü, zararın tespiti isteminde bulunduğunu, bilirkişinin çayın karşı tarafında bulunan tesislerden dökülen atıkların suyun istikametini kendi tesisine yöneltmesi, DSİ tarafından kum şeddelerinin eksik veya hiç yapılmaması nedeni ile taşkının meydana geldiğinin belirlediğini iddia ederek uğradığı zararın davalılardan müştereken ödetilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalı H… Beton A.Ş., çay yatağında kendisi dışında birçok tesis bulunduğunu, kendi tesisinin davacıya oldukça uzak olduğunu, davacının iddiasını ispat edecek nitelikte bir delil bulunmadığını, davacının çay yatağına tesis yaparken koruyucu önlemleri alması gerektiğini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Davalı DSİ, davanın idari yargının görevine girmesi nedeni ile reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, davalı DSİ yönünden davanın idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesi ile reddine, davalı H… Beton A.Ş. yönünden ise davacının söz konusu alanı hazineden kiralamış olmasına karşın kira sözleşmesinin süresinin sona erdiği, üstelik kiralanan alanın 1635 m² olduğu, davacı tarafından kullanılan alanın ise 15.919,55 m² olduğu, davacının söz konusu yere ağaç dikerek ıslah ettiğini, çardak yaptığını iddia ettiği ancak bu hususları ispat edecek delil sunmadığı gerekçesi ile ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya arasında bulunan tüm bilgi ve belgeler ile mahallinde yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi heyeti raporuna göre; su taşkını, dere yatağının gelişigüzel doldurulması nedeni ile meydana gelmiştir. Keşif esnasında şehir merkezindeki inşaat atıklarının dahi çay yatağında olduğunu gördükleri, çevredeki kum çakıl ocaklarının atıklarının ve davalı dahil birçok şirketin dere yatağına döktüğü molozların daralmaya neden olduğu, mevsim itibari ile normalin üzerinde yağışların olmasının taşkına ivme kazandırdığı, buna karşılık davacının tesisinin yumuşak bir zeminde olmasından dolayı dere yatağındaki suyun, zeminin dereye kaymasına neden olduğu, davacının da bu durumu önlemek için bir önlem almadığı, sonuç olarak zararın salt davalının kusurundan kaynaklanmadığı kanaatlerini bildirmişlerdir. Ziraat mühendisi bilirkişi ise davacı tarafından dikilerek ıslah edildiği varsayılan taşlık alandaki ağaçların kendileri veya kökleri mevcut değil ise de söz konusu alanda bulunacak ağaç sayısı hesaplanarak zarar tutarını belirlemiştir.

Davacı, iddiasını ispat için tespit dosyasına ve bilirkişi raporlarına dayanmıştır.

Davacının, su taşkınında ağaçların zarar görmesi nedeni ile talep ettiği zararın, ağaçların arzın mütemmim cüzü olması ve kendisi tarafından dikilerek yetiştirildiğinin ispatlanamamış olması nedeni ile reddi doğru ise de çardakların zarar görmesinde jeoloji ve inşaat mühendisi bilirkişi heyetinin raporuna göre azda olsa davalı şirketin molozlarını çay yatağına dökmesinin etkisi olduğundan bu kalem isteğin tümden reddi doğru olmamıştır.

Şu durumda, 6098 sayılı TBK 50-51 ve 52. maddeleri uyarınca, bilirkişi heyetinin taşkının meydana gelmesinde etken olarak sıraladığı mevsim itibari ile yağışların fazlalığı bu nedenle baraj kapaklarının açılması, davalı dışındaki birçok şirketin kum ve çakıl ocağının çay yatağına moloz dökmesi ve davacının da tesisine zarar gelmemesi için yeterli önlem almadığı gözetilerek çardaklarda meydana gelen zarardan uygun bir tutarının davalıdan ödetilmesine karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulması gerekmiştir.

3- DSİ’nin temyiz itirazlarına gelince, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 331/2 maddesinde; “ Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkum eder.” biçiminde düzenleme yapılmıştır.

Yukarıdaki yasal düzenleme hiç kuşkusuz adli yargı yerinde görülecek davalarda ve adli mahkemeler arasındaki görevsizlik kararlarında uygulanmalıdır. Açıklanan maddede “davaya bir başka mahkemede devam edilmesi” hali düzenlenmiştir. Oysa yargı yolu bakımından görevsizlik kararlarında, davaya başka bir mahkemede devam edilmesi söz konusu olmayıp, kendine has usul kuralları bulunan farklı yargı yerinde yeniden açılan bir dava söz konusudur ve bu dava adli yargı yerindeki davanın devamı niteliğinde değildir.

Buna göre, davacı davasını, yürürlükte bulunan yasal düzenlemelere göre görevsiz yargı yerinde açmış ise “yargı yolu bakımından görevsizliğe” dair verilecek kararla birlikte; vekalet ücreti yönünden de hüküm kurulması gerekir. Davalı DSİ yönünden bu hususun gözetilmemiş olması nedeniyle kararın bozulması gerekmiştir.

Temyiz olunan kararın yukarıda (2) sayılı bentte açıklanan nedenlerle davacı yararına, (3) sayılı bentte açıklanan nedenle davalı DSİ yararına (BOZULMASINA), davacının öteki temyiz itirazlarının (1) sayılı bentteki nedenlerle ( REDDİNE ), oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/3544 Karar : 2015/5132 Tarih : 23.02.2015

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı ile müvekkili firma arasında 25/05/2012 tarihinde hizmet sözleşmesi imzalandığını, davalının pazarlama işlerinde çalıştığını, aralarında imzalanan hizmet sözleşmesinin 8.maddesinde “çalışan işlerinin mevzuat gereği olan özen yükümlülüğüne göre iyiniyet çerçevesinde ve işverene maddi bir zarar vermeksizin ve kendi kusuru ile veya kusuru haricinde maddi bir zarara yol açmaksızın yerine getirecektir. Çalışanın müşterilerle ilgili gerekli araştırmayı yapmakla, müşterilerin piyasa durumun güncel olarak takip ve kontrol etmekle, işverenin ticari itibarına ve ekonomik çıkarlarına zarar vermeyecek müşteriler seçerek ve bu hususta azami çabayı göstererek doğru bir satış politikası izlemekle yükümlüdür. Aksi durumda müşterilerden işverene gelecek zararlardan çalışan sorumla kabul edilecektir.” şartının bulunduğunu, davalının uhdesinde bulunan Gülce Ticaret-G. D. isimli şahısta 14.913,86 TL, Filiz Tük. Mal. Gıda Oto. Teks. San. Tic. Ltd. Şti’nde 11.489,79 TL olmak üzere toplam 26.403,65 TL davacı şirketi zarara uğrattığını belirterek; davalıdan 26.403,65 TL` nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın görevli mahkemede açılmadığını davanın işçi işveren arasında meydana gelen bir uyuşmazlık olduğunu belirterek görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, ayrıca davanın yetkili mahkemede açılmadığını, yetkili mahkemenin davanın açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri olan Ankara` da açılması gerektiğini, esas yönünden ise, davacı yanın davalı müvekkilinin kusuru ile kendisini maddi zarara uğrattığı yönündeki iddialarının yersiz olduğu, haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesi savunmuştur.

HMK’nın 1.maddesine göre göreve ilişkin kurallar, kamu düzenine ilişkin olup HMK`nın 115/1.maddesi uyarınca mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. İş Kanununda işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden kaynaklanan veya iş kanununa dayanan her türlü hukuksal uyuşmazlıkların çözülmesi iş mahkemelerinin görevine gireceği 5521 sayılı Yasanın 1. Maddesinde İş Mahkemelerinin görevleri açıkça gösterilmiştir. Mahkememize açılan işbu davada davalı, davacı işverenin işyerinde çalışan olduğundan, aralarındaki ilişki hizmet sözleşmesine dayanmaktadır. Davacı ile davalı arasında hizmet sözleşmesi vardır ve taraflar arasında hizmet sözleşmesi bulunduğu konusunda çekişme bulunmamaktadır. Bu nevi uyuşmazlıklara bakmaya İş Mahkemeleri yetkili ve görevli olduğundan, Karaman Adalet Dairesinde müstakil İş Mahkemesi bulunduğundan mahkememizin görevsizliğine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1- Taraflar arasındaki uyuşmazlık hizmet (iş) aktinden kaynaklanmakta olup 4857 ve 5521 Sayılı Yasanın 1. maddesi ve HMK 2. maddesi uyarınca mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,

2- HMK`nın 20.maddesine göre işbu kararın kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmesi halinde kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurulması halinde dava dosyasının görevli Karaman İş Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

-Aksi takdirde dosyanın ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar ittihaz edileceğine,

3- HMK`nın 331/2.maddesi gereğince harç, vekalet ücreti ve diğer yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,

-Süresi içerisinde başvurulmaması, dosyanın görevli mahkemeye gönderilmemesi ve talep halinde yargılama harç ve giderlerine ilişkin dosya üzerinden değerlendirme yapılarak karar ittihazına,

Dair, 6100 Sayılı HMK’nın Geçici 3.maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar 1086 Sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağından gerekçeli kararın tebliğinden itibaren mahkememize Yargıtay ilgili Hukuk Dairesi`ne gönderilmek üzere verilecek dilekçe ile 15 günlük süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/2800 Karar : 2014/5193 Tarih : 15.09.2014

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının tahsili istemiyle başlatılan ilâmsız icra takibine davalı borçlu tarafından yapılan itirazın iptâli ile takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece dava dilekçesi ve ekleri davalı tarafa tebliğ edilmeden dosya üzerinde yapılan inceleme ile görevsizlik kararı verilmiş, karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK`nın 114/c maddesi gereğince dava şartı olan “mahkemenin görevli olması” şartı hakkında taraf teşkili sağlanmadan karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Mahkemenin görevli olması dava şartıdır ( HMK. m. 114/1-c ). Dava şartları ve ilk itirazlar ön incelemede sonuca bağlanır. Ön inceleme ise, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra yapılır. ( HMK. m. 137/1, 139/1 ilk cümle. ) Buna göre, görevsizlik kararı verilebilmesi için; dava dilekçesinin davalıya tebliği, cevap süresinin ( HMK. m. 127/1 ) beklenmesi, süresi içinde cevap verilmesi halinde davacıya tebliği, onun cevaba cevap verme süresinin ( HMK. m.136/1 ) beklenmesi, verdiğinde bunun diğer tarafa tebliği ve davalının ikinci cevap süresinin beklenmesi zorunludur. Mahkemenin, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verebileceğini öngören aynı Kanun’un 138. maddesi hükmü, dilekçelerin karşılıklı verilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu hüküm, hakime, belirtilen hususlar hakkında gerekmiyorsa ön inceleme duruşması yapmaksızın karar verebilme yetkisi tanır. Ön inceleme duruşması yapmaksızın dosya üzerinden karar verilebilmesi için de, davanın ön inceleme aşamasına getirilmiş olması gereklidir. Yasanın 137 `nci maddesinin ( 1. ) fıkrasında, ön incelemenin dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra yapılacağının açıkça öngörülmüş olması karşısında, dava şartlarının mevcut olup olmadığının davanın her aşamasında hakim tarafından kendiliğinden gözetileceğine ilişkin 115/1. madde hükmü de, bu hususlarda, davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmeden karar verilebileceğine izin verir tarzda bir yoruma elverişli değildir.

Diğer yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 1086 sayılı Kanundan farklı olarak iddia ve savunmanın genişletilmesi yahut değiştirilmesi yasağını dava ve cevap dilekçesinin verilmesiyle başlatmamış; bu yasağı, dilekçelerin karşılıklı verilmesinin tamamlanmasına, bazı hallerde ön inceleme duruşmasına kadar ileriye ötelemiştir. Tarafların bu haklarını kullanabilmeleri, dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesini veya bunun için kanunda belirlenen sürelerin geçmesini gerekli kılar.

Ayrıca 6100 sayılı Kanun, eskisinden farklı olarak, görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etme hakkını davalıya da tanımıştır ( m. 20/1 ). Görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine davaya bir başka mahkemede devam edilmemesi halinde davalıya kararı veren mahkemeden yargılama giderlerini talep etme hakkı da vermiştir ( m. 331/2 son cümle ). Davalının bu haklarını kullanabilmesi, dava dilekçesinin kendisine tebliğ edilmiş olmasını gerektirir.

6100 sayılı HMK’nın 114. maddesi uyarınca dava şartlarından olan görev konusunda aynı kanunun 138. maddesi uyarınca dosya üzerinden karar verilebilir ise de, ancak bunun için dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilerek savunma hakkı tanınması gerekir. Dava dilekçesi tebliğ edilmeden dosya üzerinden görevsizlik kararı verilmesi HMK`nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına da aykırılık oluşturmaktadır.

Bütün bu hükümlerden, dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından kararın usul yönünden bozulması gerekmiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/16150 Karar: 2014/5 Tarih: 13.01.2014

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, yetkisizlik kararına yönelik temyiz itirazları yersizdir.

2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 331/2. maddesi “Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkum eder” hükmünü taşımaktadır. Mahkemece bu kanun hükmüne aykırı olarak yetkisizlik kararıyla birlikte davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil ise de, bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanması yoluna gidilmiştir ( HUMK.md.438/7 ).

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple gerekçeli kararın hüküm fıkrasının vekalet ücretine ilişkin 5. paragrafının hükümden çıkartılarak hükmün bu bölümünün düzeltilmiş şekliyle temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliğiyle, 13.01.2014 gününde karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2013/10-2277 Karar: 2014/90 Tarih: 12.02.2014

  • HMK 331. Madde

  • Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bartın 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nce mahkemenin görevsizliğine dair verilen 11.4.2012 gün ve 2011/8 E. 2012/195 K. sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 6.9.2012 gün ve 2012/16072 E., 2012/14112 K. sayılı ilamı ile;

(… İş Mahkemeleri, 5521 Sayılı Kanunla kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemeler olup, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun mülga 506 Sayılı Kanunun 134. maddesinde, bu Kanun uygulamasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde görüleceği, 5510 Sayılı Kanun’un 101. maddesinde de, aksine hüküm bulunmayan hallerde, 5510 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir.

Davacı, Kurumun hatalı işlemleri neticesinde uğradığı zararın tazminini talep etmekte olup, uyuşmazlığın çözümünün aynı Kanunun 134. maddesine göre iş mahkemesinin görevinde olduğu gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.’nca incelenerek, direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:

Karar: Davacı, dava dışı B… A.Ş.nin prim borçları sebebiyle yapılan haksız icra takibi sonucunda, kötü niyetli Kurum memurlarının yaptıkları usulsüz takip işlemleri sebebiyle uğradığı 25.500,00 TL tutarındaki maddi ve manevi tazminatın yasal faizleriyle birlikte ödenmesini, bu tazminatın 20.000,00 TL’sının yetki ve sorumlulukları oranında (O. K., H. İ. Ç., M. K., H. S. ve M. S.) ilgililere tebliğ tarihi itibariyle yasal faizleriyle birlikte rücuan tazminat olarak yansıtılmasını, dava ve istemiştir.

Davalı SGK vekili, davacının dava açma ehliyetinin olmadığını, talep hakkının zamanaşımına uğradığını, dava dilekçesinde hizmet ve görev kusurundan bahsedildiğinden görev yönünden de itiraz ettiklerini, bu sebeplerle usul ve yasaya aykırı olarak açılan davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemece; “… Anayasamızın 129/5. maddesi ve 657 Sayılı Kanun’un 13. madde hükümleri gereğince kamu görevlilerinin görev sırasında verdikleri hizmet kusurundan kaynaklanan zarar sebebiyle ancak bağlı bulundukları idareye karşı ve idari yargı yerinde dava açabilecekleri, somut olayda gerçek kişi olarak bildirilen ilgililerin kamu görevlisi olduğu, tazminat istemlerine konu olayın, kamu hizmetinin görüldüğü sırada ve hizmetle ilgili bulunduğu, idarenin veya ajanlarının, hizmet kusuru niteliğindeki eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b. maddesi gereğince İdareye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerektiği…”, gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliği sebebiyle davanın usulden reddine, 6100 Sayılı H.M.K.’nun 20/1. maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkemeye başvurulduğu takdirde, dosyanın yetkili ve görevli Zonguldak İdare Mahkemesine gönderilmesine, süresinde başvurulmadığı takdirde 6100 Sayılı Kanun’un 20/1-son cümlesi uyarınca davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğinin ihtaratına, yargılama giderlerinin görevli ve yetkili mahkemede karara bağlanmasına dair verilen karar, davacının temyizi üzerine Özel Daire’ce yukarda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece, aynı gerekçelerle önceki kararda direnilmiştir.

Hükmü temyize davacı getirmektedir.

Uyuşmazlık, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun hatalı işlemleri sebebiyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemli davanın, adli yargı yerinde mi, yoksa idari yargı yerinde mi görülüp sonuçlandırılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

İş Mahkemeleri, 5521 Sayılı Kanunla kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemeler olup, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106. maddesiyle mülga 1479 Sayılı Kanunun 70. maddesinde ve 506 Sayılı Kanunun 134. maddesinde, bu Kanunların uygulamasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde görüleceği, 5510 Sayılı Kanun’un 101. maddesinde de, aksine hüküm bulunmayan hallerde, 5510 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir.

Bu özel düzenlemeye göre, 5510 Sayılı Kanun (mülga 506 Sayılı Kanun) hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde görevli mahkemenin; iş mahkemesi olduğunun kabulü gerekmektedir.

Kabule göre de, idari davaların açılış biçim ve yöntemi, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3 vd. maddelerinde açıklanmış olup; adli yargı yerinde açılan bir davada, yargı yolu bakımından görevsizlik kararıyla birlikte dosyanın idari yargı yerine gönderilmesine karar verilmesi olanaklı değildir. Bu cümleden olarak, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20., 331/2. maddeleri hükmünün, ancak adli yargı yerleri arasındaki görevsizlik kararları bakımından uygulanması söz konusudur; diğer bir anlatımla, yargı yolu bakımından görevsizlik kararı yanında ayrıca dosyanın idari yargı yerine gönderilmesine de karar verilmesi mümkün olmadığı gibi, yargılama giderleri hakkında görevsizlik kararı üzerine yargılamaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderine o mahkemenin hükmedeceğine karar verilmesi de mümkün değildir.

Nitekim, Yargıtay H.G.K.’nun 23.6.2010 tarih ve 2010/9-314 E. 2010/342 K, sayılı kararında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.

Açıklanan nedenlerle; eldeki dava hukuki nitelikçe iş mahkemesinin görev alanına girdiğinden yerel mahkemece, işin esasına girilerek davanın esas yönünden karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının, Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanun’un 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince belirtilen gerekçeyle BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/son maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.02.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava dilekçesinde, “Sosyal Güvenlik Kurumu görevlilerinin, dava dışı bir şirketin prim borçlarının tahsili için haksız yere maaşına haciz konduğunu, hayali haciz tutanağıyla teslim edilen malların komisyon tarafından ihaleyle satışının yapıldığı, ihaleye gizlice birinin sokularak, başka birinin tellallık yapmış gibi gösterildiği, eşyalarının değerinin düşük belirlenerek, bu düşük değerle satıldığı, telafi edilemeyecek maddi ve manevi zararının oluştuğu, organize şekilde şahsına yöneltilen suç unsuru taşıyan hukuk dışı tasarrufların olduğu, zarar verme amaçlı hileli komplolar kurulduğu, bu haciz işlemleriyle borçlu saydıklarına ceza verme amacı güttüklerini, kamu görevinin ve hizmet ilişkisinin sağladığı nüfusun kötüye kullanılması resmi sıfatlarına dayanılarak, planlı şekilde yapıldığı, hizmet kusuru olan gerçek hasımların görevli kişilerin kendileri olduğu, idari yönden hizmet kusuru ve kamu personeli yönünden ise görev kusuru esaslarına göre değerlendirilmesini talep ediyoruz” denilerek; davalı SGK’dan (kendisine borç çıkarılan tutarın %40’ı oranında) maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulmaktadır.

Anayasanın 125. maddesininAnayasanın 125. maddesinin 1. fıkrası ile, “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”; ve yine Anayasa’nın 37. maddesi ile “hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz”. Anayasanın 125. maddesinde yer verilen kural, yönetimin/idarenin kamu hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm eylem ve işlemlerini kapsamaktadır.

İş mahkemeleri, esas olarak iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasından kaynaklanan bireysel ve toplu hak uyuşmazlıklarını çözmek üzere, 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununa dayanılarak kurulmuştur.

Bu kapsamda, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun prim ve diğer alacaklarının hesaplanması, sigortalı olma hakkının kazanılması ya da kaybedilmesi, işçilik alacaklarının belirlenmesi gibi kendi içinde bütünlük ve uzmanlık gerektiren konular bu mahkemelerin görev alanına girmektedir. Davaya konu somut olayda taraflar arasında, prim ve diğer alacakların tahsiline dair olarak 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında ki Kanundan kaynaklanan türden bir uyuşmazlığın çözülmesi olgusu yoktur, davaya konu uyuşmazlığın sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasıyla çözümlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle, uyuşmazlığın iş mahkemelerinin görev alanına girmediği, bir başka disiplinin konusu olacağı kabul edilmelidir.

İdari yargının görev alanı incelenirken öncelikle davaya konu işlemi veya eylemi yapan kuruluşun niteliğinin saptanması, daha sonra yürütülen faaliyetin hukuki rejiminin belirlenmesi gerekmektedir.

Eğer ortada, gerçek kişiyle idare arasında, idare hukukundan kaynaklanan bir uyuşmazlık saptanırsa, bu uyuşmazlığın çözümü idari yargının; aksi halde adli yargı içerisinde genel mahkemelerin konusunu oluşturacaktır.

Bu durumda da öncelikle davalı Sosyal Güvenlik Kurumunun niteliğinin belirlenmesi gerekmektedir;

Mülga 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 1. maddesiyle, “Kurum bu kanun ve özel hukuk hükümlerine tabidir. Mali ve idari bakımdan muhtardır ve tüzel kişilikte bir devlet kurumudur.”

Yargıtay HGK’nun 2003/21-95-113 Sayılı kararında “Sosyal Sigortalar Kurumu 4792 ve 506 Sayılı Yasalara göre kurulmuş özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur” denilerek bu yöne vurgu yapılmaktadır.

Davalı Kurumun yürürlükteki teşkilat Kanunu durumunda bulunan 5502 Sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 1. maddesinde de benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir.

Anılan maddede, “Bu Kanunla Kuruma görev ve yetki veren diğer kanunların hükümlerini uygulamak üzere; kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali açıdan özerk, bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tabi Sosyal Güvenlik kurumu kurulmuştur.”

Sosyal Güvenlik Kurumunun tanımlanan yapısı göze alındığında tamamen bir gri alan yaratıldığı görülmektedir.

Sosyal Güvenlik Kurumunun yapısı, Anayasa Mahkemesi 2011/169 Sayılı kararında ele alınarak birkaç sonuca ulaşıldığı görülmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin Kararında aynen;”… sosyal sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır:

5510 Sayılı Kanun’un sistematiğinde sosyal sigortalardan yararlanacak kişiler ve sağlanacak haklar, bu haklardan yararlanma koşulları, finansman ve karşılanma yöntemleri belirlenmekte, sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişine dair ilke ve yöntemler yer almaktadır. 5502 Sayılı Kanunda, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, “bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tabi” olduğu belirtilmiştir:

5510 Sayılı Kanunla birlikte sosyal güvenlik tek çatı altında toplanmış, özel hukuk niteliği ağır basan sosyal güvenlik hukuku alanı oluşmuştur.” saptamalarında bulunulmuştur.

Gerek Yargıtay, gerekse Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelerde; sosyal sigortacılık esasına dayalı işlemlerin idare hukuku kapsamında idari işlem niteliğinde sayılamayacağı; Kurumun özel hukuk hükümlerine tabi olduğu; sosyal güvenliğin özel hukuk niteliği ağır basan bir yapısının bulunduğu sonucuna vardıkları görülmektedir.

Yürütülen faaliyetin hukuki rejiminin; davaya konu işlemlerin dayanağının ne olduğuna gelindiğinde;

5510 Sayılı Kanunun 88. maddesi5510 Sayılı Kanunun 88. maddesi uyarınca Kurum, 6183 Sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığıyla diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanmaktadır.

Bu yetkilerin kullanımı sebebiyle doğacak sorumluluğa dair olarak 6183 Sayılı Kanunun 4. maddesinde, “Amme idarelerinin bu kanunu tatbika salahiyetli memurlarının (vazifelerini teşkilat ve vazife kanunları veya bu konuyla ilgili diğer kanun veya nizamname ve talimatnameler,) mesuliyetlerini de; mesuliyeti tesis eden kanunlar tayin eder.” hükmü; benzer nitelikteki uyuşmazlıklara dair olarak da 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun 5. maddesinde “İcra ve İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları, ancak idare aleyhine açılabilir. Devletin, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkı saklıdır. Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır” ifadesi yer almaktadır.

Mülga 506 Sayılı Yasada, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda, nede teşkilat yasası durumunda bulunan 5502 Sayılı Kanunda Kurumun, 6183 Sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun uygulanmasından kaynaklanan ihmal veya özensiz davranışları sebebiyle davacıya verdiği zarardan dolayı sorumluluğuna dair herhangi bir hüküm mevcut değildir.

Uyuşmazlığın çözümünde, yanlar arasındaki hukuki ilişkide öncelikle Borçlar Kanununun adam çalıştıranın mesuliyetine dair hükümleri uygulanabilecektir. Açık kanun hükmü ile iş mahkemesinde görüleceği belirtilmemiş olan bu tür davalar genel mahkemelerde sonuçlandırılmalıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin yukarda ifade ettiğim kararı ve HGK’nın 2003/21-95-113 Sayılı kararında belirtildiği gibi; uyuşmazlığın çözümünde yararlanılacak yasa hükümlerinin dikkate alınması karşısında bu davaların genel mahkemelerde bakılacağı kabul edilmelidir. Bu durumda yerel mahkeme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılmamaktayım.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS