Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
HMK Madde 326
(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.
HMK Madde 326 Gerekçesi
Maddenin birinci ve ikinci fıkraları 1086 sayılı Kanunun 417 nci, üçüncü fıkrası da 419 uncu maddesinin günümüz Türkçesine uyarlanmış şeklidir.
1086 sayılı Kanunun 416 ncı maddesinin düzenlenmesine ihtiyaç duyulmamıştır. Çünkü, istisnaî hâller hariç olmak üzere yargılama giderlerinin haksız çıkan taraftan alınacağı, bu düzenlemenin birinci fıkrasında belirtilmiştir.
Birinci fıkra hukukî korunma isteğinde haklı çıkmanın doğal bir sonucudur. Haksız dava açan veya haksız olarak aleyhine dava açılmasına sebebiyet veren kişi bütün dava masraflarıyla sorumlu olacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, davanın kısmen kabul kısmen reddi hâlinde yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranlarına göre paylaştırılacağı, hüküm altına alınmıştır. 1086 sayılı Kanunun, bu fıkranın karşılığı olan 417 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, davanın kısmen kabul kısmen reddi durumunda yargılama giderlerinin paylaştırılması hususunda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır. Yapılan yeni düzenlemede ise tarafların haklılık oranları dikkate alınarak masrafların paylaştırılması esası benimsenmiştir. Yani bu hüküm gereğince hâkim, tarafların haklılık oranları dışında başka bir kritere göre takdir hakkı kullanamayacaktır.
Aleyhine karar verilen tarafta birden fazla kişi var ise yargılama giderlerinden ne şekilde sorumlu tutulabilecekleri üçüncü fıkrada açık şekilde düzenlenmiştir.
HMK 326 (Yargılama Giderlerinden Sorumluluk) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/24092 Karar : 2018/10547 Tarih : 3.10.2018
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
2-Davalıya dava dilekçesi 23.12.2014 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalı süresinde cevap dilekçesi sunmamıştır. İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi başlıklı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 141. maddesi “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarım genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklindedir.
Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Şüphesiz bu imkan, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur. Bu dilekçelerden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir (Hukuk Genel Kurulu 20.04.2016 tarih, 2014/2-605 esas, 2016/522 karar sayılı ilamı). Bu durumda; dava dilekçesinin davalıya 23.12.2014 tarihinde usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesinden sonra süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediğinden savunmanın dayanağı olarak süresinde ileri sürülen bir delil (HMK m. 129/1-e) bulunmadığından yerel mahkemenin davalıya delil göstermesi için süre vermesine yasal olarak imkan bulunmadığının kabulü gerekir. Hal böyle olunca; süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın iddia ve savunmaları dikkate alınarak davacı kadına kusur yüklenmesi doğru görülmemiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delilerden; mahkemece davalı erkeğe kusur olarak yüklenen “tehdit” vakıasından sonra birlikte yaşamaya devam ettikleri, bu nedenle bu vakıa yönünden kadının erkeği affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığının kabulü gerektiğinden bu vakıa erkeğe kusur olarak yüklenemez. Yukarıda yapılan açıklamalarda dikkate alındığında boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tamamen kusurludur. Hal böyle iken davacı kadının az kusurlu bulunması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
3- Yargılama giderleri haksız çıkan taraftan alınır (HMK m. 326/1). Vekil ücretleri yargılama giderlerindendir (HMK m. 323/ğ). Dava kabul edilmiştir. Dava kabul edildiği halde, davacı kadın yararına karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücreti takdiri gerekirken, davacı kadın lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 03.10.2018
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/19890 Karar : 2018/8373 Tarih : 2.07.2018
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Yargılama gideri davada haksız çıkan taraftan alınır (HMK m.326). Vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir (HMK m.323). Mahkemece, davacının davası kabul edildiği halde kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına davanın boşanma pkotokolünden kaynaklandığı ve maktu harca tabi olduğu gözetilerek karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince maktu vekalet ücreti takdir edilmemesi ve yargılama giderlerinin davalıya yüklenmesi yerine davacı üzerinde bırakılması doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, duruşma için takdir olunan 1.630 TL vekalet ücretinin Turkut’dan alınarak Dilek’e verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 02.07.2018(Pzt.)
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5074 Karar : 2018/11498 Tarih : 26.06.2018
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Dava, hükmüne uyulan bozma ilamında belirtildiği üzere inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalılar ile 13.09.2006 tarihli taşınmaz satış ve finansman sözleşmesini akdettiklerini, sözleşme ile davalıların, kendisinin T.C Garanti Bankası A.Ş’ne olan 1.900.000 dolar olan borcunu ödeyeceğinin ve ayrıca asgari 1.000.000 euro finansman sağlayacağının kararlaştırıldığını, finansmanın karşılığında teminat amacıyla maliki olduğu 1093 parsel sayılı taşınmazının ¾ payını davalılara devrettiğini, kalan ¼ payın da davalıların kredi kullanabilmesi maksadıyla temlik edildiğini, davalılar ile arasındaki işlemin inançlı olduğunu ileri sürerek, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, ¾ payın davacı ile akdettikleri 13.09.2006 tarihli inanç sözleşmesine dayalı olarak tescil olunduğunu, kalan ¼ payın ise 07.07.2009 tarihinde bedeli ödenmek suretiyle davacıdan satın alındığını, davacının inanç sözleşmesinde yüklenen yükümlülüklere aykırı hareket ettiğini, sözleşmeden doğan borçlarını ödemekten kaçınmak maksadıyla kötüniyetli dava açıldığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
İddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; ‘’ … 1) Somut olaya gelince; gerçekten de çekişme konusu … parsel sayılı taşınmazın 3/4 payı ile ilgili temlikin yukarıda sözüedilen davacı şirket ile davalı şirket arasında düzenlenen 13.9.2006 tarihli belge kapsamında bulunduğu, aynı taşınmazın 7.7.2009 tarihinde yapılan temlikinin ise kapsam dışında kaldığı sabittir. Öyle ise, 1/4 pay yönünden yapılan temlikin de teminat mukabili olduğuna ilişkin iddianın 5.2.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında aranan belgeye müstenit bulunmadığı gözetildiğinde sübut bulduğu söylenemez. Buna göre, anılan pay yönünden davanın reddi yönünde kurulan hükümde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildir, reddi ile anılan pay bakımından hükmün ONANMASINA. 2) Diğer taraftan, BK. 81 ( 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 97.md. ) maddesinde de edimini ifa etmeyenin karşı tarafı edimini ifaya zorlayamayacağı öngörülmektedir. Öyle ise, taraflar arasında işleyen alacak-borç ilişkisi gözetilerek gerektiğinde bilirkişi tetkikatı da yaptırılmak suretiyle borcun teminatını teşkil eden 3/4 payın devrinden dolayı davacı tarafın davalı şirkete bir borcunun olup olmadığının mahkemece saptanması, varsa borcun belirlenmesi ve davalı şirkete ödenmesi için mahkeme veznesine yatırılmasının temin edilmesi, ondan sonra iptal-tescil yönünden bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere bu pay bakımından da davanın reddi doğru değildir. ‘’ gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde çekişmeli … parsel sayılı taşınmazdaki ¾ payın iptali ile davacı adına tesciline, ¼ payın davalı uhdesinde bırakılmasına, karar kesinleştiğinde davacı tarafça depo edilen bedelin davalı tarafa ödenmesine karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma ilamında belirtildiği üzere taraflar arasındaki çekişmeli taşınmazın ¾ pay temlikinin inançlı işlemden kaynaklandığı noktasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Asıl uyuşmazlık, taraflar arasında işleyen alacak – borç ilişkisi nedeniyle borcun teminatını teşkil eden 3/4 payın devrinden dolayı davacı tarafın davalı şirkete ne kadar borcunun bulunduğu, bir başka deyişle inançlı işlem nedeniyle davalılar tarafından davacıya ne kadar ödeme yapıldığı, davacının bu ödemelerden ne kadarını iade ettiği, hangi ödemelerin dikkate alınacağı, öte yandan çekişmeli taşınmaz üzerine davalı şirket adına kayıtlı iken Türk Ekonomi Bankası A.Ş lehine 15.07.2008 tarihinde tesis edilen 9.060.000,00TL’lik 1. derece %75 değişken faizli ipoteğin, iptal ve tescile karar verilirken kaldırılıp kaldırılmayacağı, kaldırılmayacak ise anılan takyidat bedelinin davacının depo edeceği miktardan mahsup edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle taraflar arasında yapılan ödemelerin incelenmesinde;
1- Türkiye Garanti Bankası A.Ş’nin 17.02.2012 tarihli cevabi yazısında; davacı … ve dava dışı … ’ın, dava dışı bir şirkete kefil olmaları nedeniyle davacı … isimli şirketin maliki olduğu dava konusu … sayılı parsel, inanç sözleşmesinde bahsedilen … ada … sayılı parseldeki 1, 3, 4, 6 ve 8 no’lu
bağımsız bölümler ile dava dışı … sayılı parsel hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip sırasında, bankanın 1.944.350,00 dolar bakiye alacağının; 1.395.000,00 dolarlık kısmının davalı … Grup Komünikasyon Ofis ve Haberleşme Ürünleri San. Tic. Ltd. Şti tarafından, kalan 549.350,00 dolarlık kısmının da diğer davalı … tarafından ödendiği, anılan taşınmazlar üzerindeki ipoteklerin kaldırıldığı ve borçluların ibra edildiği anlaşılmıştır. O halde, davalılar tarafından davacı tarafa 13.09.2006 tarihli protokol gereğince toplam 1.944.350,00 dolar ödendiği kayden sabit olup, bu husus tarafların da kabulündedir.
2- Gerek davacı tarafın 20.01.2014 havale tarihli gerekse davalıların 23.12.2013 tarihli beyan dilekçelerinde tabloda gösterilmek suretiyle belirttikleri üzere; davalılar tarafından davacı tarafa 10.07.2006 tarihinde 50.000,00 TL, 28.07.2006 tarihinde 50.000,00 TL, 18.08.2006 tarihinde 50.000,00 TL, 12.10.2006 tarihinde 462.500,00 TL ve tarih konusunda uyuşmamakla birlikte ( bu hususun açıklığa kavuşturulması gerektiği ) 22.313,80 TL ödeme yapıldığı, davacı tarafından da davalılara 19.12.2006 tarihinde 150.000,00 TL, 19.12.2006 tarihinde 606.269,00 TL ve 27.08.2008 tarihinde 12.680,00 TL ödeme yapıldığı tarafların kabulündedir. Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nun 188/1. maddesinde aynen; ‘’ Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez ‘’ düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan düzenleme karşısında belirtilen bedellerin 13.09.2006 tarihli protokol gereğince ödemeler dengesine dahil edilecekleri muhakkaktır.
Ne var ki, davalılar; dava dışı … aracılığıyla davacı tarafa 28.09.2006 tarihinde 462.500,00 TL daha gönderildiğini iddia etmişler, davacı taraf ise; bu ödemeyi kabul etmemiş, farklı bir hukuki ilişkiden kaynaklandığını savunmuştur. Bahse konu bedelin gönderilme yöntemi incelendiğinde; … ’nin ( davalı şirket temsilcisi ) 28.09.2006 tarihinde saat 12:00’de Türkiye Garanti Bankası hesabından 462.500,00 TL çektiği, aynı gün saat 12:01’de dava dışı … ’ın hesabına 462.500,00 TL’nin yatırıldığı ( açıklamasız, elden ), aynı gün saat 12:05’de … tarafından … ( davacı şirket temsilcisi ) hesabına 462.500,00 TL’nin havale edildiği dosya içine sunulan ve itiraza uğramayan dekontlardan tespit edilmiştir. Uyuşmazlık konusu 462.500,00 TL’nin kısa bir zaman aralığında birbirini takip eden işlemler neticesinde davacı uhdesine geçtiği gözetildiğinde, anılan bedelin 13.09.2006 tarihli protokol gereğince davalılar tarafından davacı tarafa ödenen meblağ kaleminde dikkate alınması gerektiğinde kuşku yoktur. Kaldı ki, davacı taraf 01.12.2014 havale tarihli dilekçesi ile Yadigar Yıldırım tarafından gönderilen bedelin sözleşme kapsamında sayılmasının hukuka aykırı olduğunu belirtmiş, ancak dilekçesinde yer verdiği tabloda bu bedeli davalılar tarafından yapılan ödemeler kapsamında gösterdikten sonra davalılara euro cinsinden borcunu hesapladığı dikkate alınmıştır.
3- Taraflar arasındaki bir başka uyuşmazlık, davacı tarafından davalılara 07.07.2009 tarihinde 2.640.600,00 TL ödenip ödenmediği hususudur. Davacı taraf, 13.09.2006 tarihli protokolde geçen … ili … ilçesinde kain … ada … sayılı parseldeki 1, 3, 4, 6 ve 8 no’lu bağımsız bölümler üzerinde 30.04.2008 tarihinde davalı … lehine 2.000.000,00 TL üzerinden tesis edilen ipoteğin kaldırılması için davalılara 2.640.600,00 TL ödeme yaptığını ve bu nedenle … ’nin 07.07.2009 tarihinde ipoteğin bedelini aldığından bahisle ipoteği kaldırdığını iddia etmiş, davalılar ise; nasıl hesaplandığı anlaşılmayan 2.640.600,00 TL’nin gerçek bir ödeme olmadığını, herhangi bir kayda dayanmadığını, çekişmeli taşınmazdaki ¼ payın temlik alınması nedeniyle bağımsız bölümler üzerindeki ipoteğin bila bedel kaldırıldığını savunmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki, 30.04.2008 tarihinde davalı … lehine 2.000.000,00 TL üzerinden tesis edilen ipotek yönünden yeterli inceleme ve araştırma yapılmaksızın salt davacı beyanı dikkate alınarak 2.640.000,00 TL’nin davacı tarafından davalılara ödendiğinin kabul edilmesi doğru değildir.
Öte yandan, hükme esas alınan 10.11.2014 tarihli bilirkişi raporunda davacının ödediğini iddia ettiği 2.640.000,00 TL yönünden salt bağımsız bölümler üzerindeki ipoteğin kaldırılmasının ödemeyi ispata yetmeyeceği belirtildikten sonra, davalılar vekilinin 18.07.2012 tarihli celsede ‘’ Davacı vekilinin son beyanı doğrudur ‘’ beyanı 2.640.000,00 TL’nin ödenmesine ilişkin mahkeme içi ikrar olarak kabul edilmiştir. Ne var ki, bağımsız bölümler üzerine tesis edilen ipoteğin 13.09.2006 tarihli protokol gereğince tarafların alacak – borç ilişkisinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve kaynaklanıyor ise davacı tarafın ipoteğin kaldırılması için davalılara ne kadar ödeme yaptığı açıklığa kavuşturulmadan salt davacı beyanına üstünlük tanınarak hesaplama kapsamına dahil edilmesi yerinde değildir.
Çekişmeli taşınmaz üzerine davalı şirket adına kayıtlı iken Türk Ekonomi Bankası A.Ş lehine 15.07.2008 tarihinde tesis edilen 9.060.000,00TL’lik 1. derece %75 değişken faizli ipoteğe gelince;
Mahkemece, mevcut hali ile çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ve davacı adına tesciline karar verildiğinde, davacının zararının oluşup oluşmayacağı ve oluşacak ise nasıl giderileceğinin saptanması gerekmektedir.
O halde izlenecek yol, 15.07.2008 tarihinde çekişmeli taşınmaz üzerine davalıların borcu nedeniyle tesis edilen ipotek kayıtlarının ilgili bankadan celp edilmesi, 9.060.000,00 TL’lik ipoteğin dava konu taşınmazın tamamının üzerine mi yoksa çekişme konusu ¾ payın üzerine mi konulduğunun ve kalan ¼ payın ( reddedilip, kesinleşen ) dava tarihindeki değerinin anılan ipotek bedelini karşılayıp karşılamadığının saptanması, karşılamıyor ise; ¾ payın dava tarihinde üzerinde çekişmeli ipotek yokmuş gibi rayiç değeri ve üzerindeki çekişmeli ipotekle birlikte rayiç değerinin keşfen ayrı ayrı saptanması, takyidatsız değerden takyidatlı değerin çıkarılması, ortaya çıkan farkın davacının zararı olduğunun tespiti, daha sonra inançlı işlem ve 6098 sayılı TBK’nun 97. maddesi uyarınca davacı tarafın yatırması gereken bedelden belirtildiği üzere tespit edilen farkın ( davacının zararı ) çıkarılması ile ortaya artı bir bedel ( pozitif ) çıkması halinde mahkemece bu bedelin mahkeme veznesine depo edilmesi için davacı tarafa usulüne uygun süre verilmesi ( yatırmaması halinde hukuki sonuçları da hatırlatılmak suretiyle ) ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken anılan husus üzerinde hiç durulmadan karar verilmesi yerinde değildir.
Hükmün fer’ilerine yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Eldeki dava, taşınmazın aynına ilişkin olup, ¼ pay yönünden davanın reddine ilişkin karar Dairenin 13.11.2012 tarihli ve 2012/12089 E 2012/12865 K sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiğine göre; reddedilen ¼ payın dava tarihindeki değeri üzerinden davalı lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken taşınmazın ¾ payının dava tarihindeki değeri üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.
Öte yandan, çekişmeli ¾ pay yönünden dava kabul edilerek iptal ve tescile hükmedilmiş, ancak davacı tarafın dava açmadan önce kendi edimini yerine getirmeyerek dava açılmasına sebebiyet verdiğinden bahisle harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK’nun 323. maddesinde yargılama giderlerinin kapsamı düzenlendikten sonra, 326. maddesinde ‘’ Yargılama giderlerinden sorumluluk ‘’ başlığı altında aynen; ‘’ (1) Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. (2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. … ‘’ ve 327/1. maddesinde; ‘’ Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir. ‘’ düzenlemelerine yer verilmiştir.
Somut olayda, davacı taraf inançlı işlem nedenine dayanarak eldeki davayı açmış, davalılar ise açılan davaya karşı çıkmıştır. O halde, davacının dava açmadan önce hakkını elde edebileceğinden bahsedebilme olanağı yoktur. Davacı taraf, dava açtıktan sonra 6098 sayılı TBK’nun 97. maddesi gereğince edimini yargılama sırasında ifa edebilecektir.
Ayrıca, yukarıda yer verildiği üzere HMK’nun 326/1. maddesinde kanunda yazılı haller ayrıksı tutulmak suretiyle yargılama giderlerinden aleyhine hüküm verilen tarafın sorumlu tutulacağı kararlaştırılmıştır. Eldeki davada, davacının 327/1. maddesindeki düzenleme uyarınca gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermediği, o halde, HMK’nun 326/2. maddesi gözetilerek tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderleri yönünden bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Hal böyle olunca, yukarıda yer verilen tespitler ışığında bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı ile davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraflar vekilleri için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 26/06/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/1739 Karar : 2018/4720 Tarih : 9.04.2018
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
1-Davalı-davacının velayetin değiştirilmesi davasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Velayetin değiştirilmesine ilişkin dava, çekişmesiz yargı işidir (HMK m.362/2-b-13). Bölge Adliye Mahkemesince çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar kesin nitelikte olup, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz (HMK m. 362/1-ç). Bu sebeple davalı-davacının bu yöne ilişkin temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2-Tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
a-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalının tüm, davalı-davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
b-Yargılama giderleri haksız çıkan taraftan alınır (HMK m.326). Vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir (HMK m.323). Davacı-davalının davasının reddine karar verildiğine göre bu dava sebebiyle yargılamada kendisini vekille temsil ettiren davalı-davacı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen maktu vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, bu dava sebebiyle de davacı-davalı lehine vekalet ücretine karar verilmesi doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeple davalı-davacının duruşmalı temyiz talebinin, 2. bentte gösterilen sebeple ise velayetin değiştirilmesi davasına yönelik temyiz talebinin REDDİNE, yukarıda 2/b bentte gösterilen sebeple İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin 22.11.2017 tarih E.2017/1422-K.20171437 sayılı kararının vekalet ücretine yönelik istinaf isteğinin esastan reddine ilişkin bölümünün KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi olan Çatalca 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 11.11.2016 tarih E.2016/348-K.2016/431 sayılı kararının vekalet ücreti yönünden BOZULMASINA, dosyanın adı geçen ilk derece mahkemesine kararın bir örneğinin ise adı geçen bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı harcın Deniz’e yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 176.60 TL temyiz başvuru harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran Erkan’a geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi. 09.04.2018 (Pzt.)
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/13046 Karar : 2018/1698 Tarih : 6.02.2018
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Davacılar vekili, vekil edenleri ile davalıların kardeş olduklarını, davaya konu eski 466 parsel, yeni 411 ada 5 parsel sayılı taşınmazın maliki muris …‘in tarafların babası olduğunu, davaya konu taşınmazın 1975 yılında davacılar ve davalıların murisi olan … tarafından satın alındığını, dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan zemin (dükkan) üstünde 3 normal kattan ibaret yapının vekil edenleri tarafından inşa edildiğini belirterek, dükkan ve üstü normal katın davacılara aidiyetine, 2. normal katın davacılar İsmail ve Hasan’a aidiyetine, 3. ve son katın ise davacı …`e aidiyetine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, davaya konu edilen binanın muris tarafından yaptırıldığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalılar, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davacının davasını kanıtlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu taşınmazın tarafların murisi adına 06/08/2002 tarihinde imar yolu ile tapuya tescil edildiği, dava konusu taşınmaz üzerinde, zemin+3 katlı binanın bulunduğu, davacılar tarafından bahsi geçen binanın kendileri tarafından meydana getirildiğinin tespitinin istendiği, davacı ve davalı tanıklarının dinlendiği ve mahkemece davacının somut bir olguya dayanmadığı ve soyut iddia niteliğindeki bir tanık beyanı dışında hiçbir delil ibraz etmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, az yukarıda bahsedilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de; yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli bulunmamaktadır. Davacı vekili 01/11/2013 tarihli dava dilekçesinin ekinde yer alan delil listesinde yemin deliline açıkça dayanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesine göre, herkes meşru vasıta ve yollarla mahkemelerde iddia ve savunma hakkına sahiptir. Yine TMK’nun 6. maddesine göre iddia eden iddiasını ispatla mükelleftir. Davacıların dava konusu taşınmazdaki muhdesatların kendilerine ait bulunduğu iddiasının ispatı bakımından yemin deliline dayandığı ve yemin hakkının mahkemece hatırlatılmamış olması temyiz konusu yapıldığına göre, öncelikle davacı tarafa yemin teklif hakkı bulunduğu hatırlatılarak yemin teklifi hakkını kullanmak isteyip istemediğinin sorulması, kullanmak istediği takdirde usulüne uygun bir biçimde davalının 6100 sayılı HMK`nun 228 ve devamı maddeleri gereğince davet edilip yeminli beyana başvurulması ve toplanmış ve toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucunda sübut bulmayan davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kabule göre de; muhdesatın aidiyetinin tespiti davalarında, davanın konusu (müddeabih) davalıların paylarına isabet eden muhdesat değeridir (zemin bedeli hariç). Buna göre, yargılama sonucunda hüküm altına alınan nispi karar ve ilam harcından, aynı şekilde 6100 s.lı HMK`nun 326/2. mad. uyarınca yargılama giderinden ve davacı yararına takdir edilen vekalet ücretinden her bir davalının tapu payları / miras payları gözönünde bulundurularak sorumlu tutulmaları gerekir. Mahkemece, bu hususlar gözetilmeden davalılar aleyhine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK`un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 06.02.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/3064 Karar : 2017/18394 Tarih : 28.12.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Davacı; davalının davacıya ait toplam 8.650 m2 kapalı alanlı depolama tesisini 01/01/2010 tarihinde imzalanan sözleşme ile aylık 37.368 USD+KDV bedelle kiraladığını, davalının Şubat 2012 tarihinden 15 gün önceden bildirilmesi halinde deponun boş olarak teslim edileceğinin bildirdiğini, kiralananın ihtarnamede belirtilen tarihte tahliye edilmediğini, kiralananın önceki şekliyle kullanılmaya ve kira bedelinin de bilinen miktar üzerinden ödenmeye devam edildiğini, bu nedenle davacı şirketin de her ay başında kira alacağına ilişkin fatura düzenleyip davalıya gönderdiğini,
kira ilişkisi süresinde tüm kira bedellerini ödeyen davalının 02/07/2012 tarih ve 79.334.36 TL miktarlı yine 01/08/2012 tarih ve 78.374,67 TL miktarlı fatura bedellerini ödemediğini, Ağustos 2012 ayına ait faturaya itiraz süresi geçtikten sonra 24/08/2012 tarihinde itiraz edildiğini, ödeme yapılmaması üzerine … İcra Müdürlüğünün 2012/3720 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, borçlu/davalının Temmuz 2012 ayına ait fatura bedeli ve ferilerini ödediğini, buna karşılık Ağustos ayı faturası yönünden böyle bir borcun bulunmadığı şeklinde itiraz ettiğini ileri sürerek icra takibine yapılan itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı taşınmazı 31.07.2012 itibarıyla tahliye ettiklerini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; … İcra Müdürlüğünün 2012/3720 E sayılı dosyasında davalı-borçlunun Ağustos 2012 kirası olan 78,734.67 TL’lik alacak ve ferilerine yönelik itirazın iptaline, asıl alacağın %20` si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalı vekiline 5.377,38 TL ücreti vekalet takdirine karar verilmiş,
hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davacının, vekalet ücretine ve yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazı yönünden ise;
6100 sayılı HMK’nun 326/1. maddesinde; “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. (2)Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.”
Aynı yasanın 332/1. maddesine göre; “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedilir” ve
323/ğ.maddesine göre ise; “vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti” yargılama giderleri kapsamındadır.
Yargılama giderleri arasında bulunan avukatlık ücreti, haklılık durumuna göre vekille temsil edilen taraf yararına hesap ve takdir edilir. Tazminat isteminin kısmen kabul edilmesi durumunda, istemin kabul edilen kısmı yönünden davacı lehine, istemin reddedilen kısmı yönünden de davalı lehine nispi vekâlet ücretine karar verilmesi gerekir.
Somut olayda davacı iki ayrı icra tabibi için ayrı ayrı dava değeri göstererek ve harcını yatırarak itirazın iptalini istemiş, mahkemece davanın konusu olmayan diğer takip dosyası yönünden dava tefrik edilerek ayrı esasa kaydedilmiştir.
Eldeki davaya konu takip yönünden davacı 79.334 TL dava değeri göstermiş, mahkemece 78.734 TL`lik alacak ve ferilerine yönelik itirazın iptaline karar verildiği ve reddedilen miktar 600 TL olduğu halde, tefrik edilen dosya unutularak davalı lehine fazladan vekalet ücretine ve yargılama giderine hükmedilmesi doğru değildir.
Ancak, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği ve “hakimin takdir yetkisi kapsamında” kalmadığından; hükmün, HUMK 438/7, C2 hükmü ve 6100 sayılı HMK 370/2 ek 3/1 maddesi gereğince düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının tüm, davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm fıkrasından “6-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekiline 5.377,38 TL ücreti vekalet takdirine, davacıdan alınarak, davalı tarafa verilmesine” ibaresinin çıkarılarak, yerine; “6-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekiline 600 TL ücreti vekalet takdirine, davacıdan alınarak, davalı tarafa verilmesine, “ibaresinin eklenmesine,
hüküm fıkrasından “toplam 1.379,65 TL masrafın takdiren kısmen kabule göre 869,75 TL’sinin davalı üzerinde, 509,80 TL’sinin davacı üzerinde bırakılmasına,” ibaresinin çıkarılarak; yerine “toplam 1.379,65 TL masrafın takdiren kısmen kabule göre 1.365,65 TL’sinin davalı üzerinde, 14 TL’sinin davacı üzerinde bırakılmasına,” ifadesinin yazılması suretiyle hükmün düzeltilmesine ve düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK`nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/5908 Karar : 2017/8279 Tarih : 9.11.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Davacı vekili, davalı yüklenici … ile arsa sahibi diğer davalılar arasında haricen düzenlenmiş olan tarihsiz kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca, 1088 ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yapılmakta olan binada 2. kat 6 no’lu bağımsız bölümü 15.03.2012 tarihli satış senedi ile yüklenicinin davacıya sattığını, satış bedelinin ödendiğini, davalılar arasındaki sözleşmenin yüklenicinin edimini yerine getirmemesi nedeniyle feshedildiğini, davalılar arasında yapılan 07.07.2013 tarihli fesih protokolüne göre kat karşılığı inşaat sözleşmesi yürürlükte iken yüklenici tarafından 3. kişilere satılan bağımsız bölümlerin hak sahiplerine devredileceğinin kabul ve taahhüt edildiğini belirterek, dava konusu 6 no`lu dairenin tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Bir kısım arsa sahibi davalılar vekili davanın reddini savunmuş, davalı yüklenici vekili duruşmada alınan beyanında aleyhe olan beyanları kabul etmediğini bildirmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü arsa sahibi davalılar vekili ve davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve dosya içeriğine göre, davalı arsa sahipleri vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Öncelikle dava … sıfatı ile açılmış ve bu sıfatla görülüp sonuçlandırılmıştır. Gerekçeli karar başlığında davanın Tüketici Mahkemesi sıfatı ile görüldüğünün yazılmamış olması mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olarak görülmekle bu husus bir bozma nedeni yapılmamıştır.
Yargılama giderleri HMK`nın 326. maddesi gereğince davada haksız çıkan yani aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir. Bu yargılama giderleri, hem davayı kazanan tarafça daha önce peşin olarak ödenen hem de dava sonunda ödenmesi gereken harç ve masraflar ile yargılama gideri olan vekalet ücretidir. Kural olarak, davada haklı çıkan taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise, vekalet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir.
Somut olayda, dava dilekçesinde dava değeri 120.000,00 TL olarak gösterilmiştir. Yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verildiğine göre, davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi gerekirken, yargılama giderlerinin davalılardan tahsil edilerek hazineye irat kaydına ve yine dava değeri üzerinden davada kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına nispi vekalet ücreti takdiri gerekirken, 750 TL maktu vekalet ücretine hükmedilmiş olması doğru görülmemiş ise de, bu husus kararın bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm sonucunun aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1.) bentte açıklanan nedenlerle davalı arsa sahipleri vekilinin temyiz itirazlarının reddine, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm fıkrasının üçüncü bendinin ikinci satırında yer alan “Hazineye irat kaydına” sözlerinin hükümden çıkarılmasına, yerine “davacıya verilmesine” sözlerinin yazılmasına, hüküm fıkrasının dördüncü bendinin ikinci satırında yer alan 750,00 TL” rakamının hükümden çıkarılmasına, yerine “12.000 TL nispi” rakam ve sözlerinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş ve değiştirilmiş bu şekli ile ONANMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.11.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1357 Karar : 2017/4130 Tarih : 17.07.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Davacı vekili; davalı ile imzaladığı ticari kredi sözleşmesinin imzası sırasında 695,00 TL komisyon masrafı alındığını, davalının kendisinden masraf adı altında haksız para alındığı iddiasıyla ve bu bedelin iadesi istemiyle Tüketici Hakem Heyeti`ne başvurduğu ve Hakem Heyeti tarafından davalı lehine karar verildiğini, davalının tüketici olmadığı ve kullandığı kredinin de ticari ve mesleki kredi olduğu iddiasıyla Hakem Heyeti kararının iptaline ve ödenen meblağın iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı davaya cevap vermemiştir.
İlkderece mahkemesince; kullanılan kredinin ticari kredi niteliğinde olması, tüketici hakem heyetinin bu nitelikli krediler yönünden alınan masraf ve komisyon iadesiyle ilgili istemleri inceleme ve değerlendirme yetkisinin bulunmaması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiş, ancak hakem heyeti nezdinde yapılan inceleme sırasında davacı …`na, ticari nitelikte olduğu ileri sürülen kredi sözleşmesi metinin gönderilmesi için yazı yazılmasına rağmen gönderilmediği için hakem heyeti tarafından tüketici lehine karar verildiği, bu durumuda kusurun tüketiciye yüklenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle HMK 326 uyarınca yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Miktar itibariyle kesin olan kararın kanun yararına bozulması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nca temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
Mahkemece, davalının ticari kart sözleşmesi imzalamış olması nedeniyle tüketici olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile Tüketici Hakem Heyeti kararının iptaline karar verildiği halde, davacı vekili lehine AAÜT uyarınca vekalet ücretine hüküm olunmaması doğru görülmemiş ve hükmün kanun yararına bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Kanun Yararına Temyiz isteminin KABULÜ ile hükmün, yukarıda anılan gerekçeyle KANUN YARARINA BOZULMASINA, gereğinin yapılması için karar örneği ve dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`na gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/2293 Karar : 2017/5548 Tarih : 6.07.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 25 ve devamı maddeleridir. Mahkemece, anılan yasal düzenlemeler kapsamında davacının malulliyet oranının ve malullük aylığına hak kazandığının tespitinde bir isabetsizlik yok ise de;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 323. maddesinde yargılama giderleri sayılmış, (ğ) bendinde vekalet ücretine de yer verilmiştir. Anılan Kanunun 326/2.maddesinde ise “Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır” hükmü düzenlenmiş olup, bu hüküm uyarınca, “davacının davasının kısmen kabul kısmen reddine” dair verilen kararda, davalı Kurumun kabul ret oranına göre yargılama gideri ile sorumlu tutulması ve davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir. Kararın gerekçe bölümünde bu hususa yer verilmiş ve hükümde davalı Kurum yargılama giderlerinden sorumlu tutulmuş ise de hükmün vekalet ücretine ilişkin 10.maddesinde davalı lehine yazılı şekilde vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ne var ki; bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi atfıyla, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ:
Hüküm fıkrasında vekalet ücretinin düzenlendiği 10. maddesinin silinerek, yerine; “Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre tespit ve takdir olunan 1.980,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine” sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu şekliyle ( DÜZELTİLEREK ONANMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1041 Karar : 2017/5649 Tarih : 20.06.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Davacı dava dilekçesi ile davacının yönetimi altındaki bağımsız bölüm olan otoparkın … A.Ş.’nin maliki olduğunu, …`nin de kiracısı olduğunu, 15/09/2011 tarihleri ile 15/06/2012 tarihleri arasında toplam 21.758,34.-TL aidatın ödenmemesi üzerine … 8. İcra Müdürlüğünün 2012/4828 sayılı dosyası ile icra takibine geçtiklerini, davalıların takibe itiraz ettiğini, takibin durduğunu, haksız itiraz sonucu duran takibin devamı ile kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 04.11.2014 tarihli ilamı ile eksik inceleme nedeniyle yerel mahkeme kararı bozulmuş, mahkemece Yargıtay bozma ilamındaki hususlar dikkate alınarak yeniden hüküm tesis edilerek, dava açıldıktan sonra takip konusu borcun ödendiği anlaşıldığından ancak davanın açıldığı tarihte borç ödenmediğinden davacının dava açmakta hukuki yararı olduğu ve buna göre takip konusu borcun ödenmesi nedeni ile konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı ancak borcun dava devam ederken ödenmesi nedeni ile kabul edilen borç miktarı üzerinden davalıların %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, kabul edilen miktar üzerinden davanın açılmasına sebebiyet vermeleri nedeni ile yargılama gideri ve vekalet ücretine mahkum edilmelerine, davalıların ise kabul edilen faiz alacağı dışındaki miktar bakımından itirazlarında haklı oldukları anlaşıldığından bu miktar üzerinden davalılar lehine vekalet ücreti takdir edilerek konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, dava açıldıktan sonra takip konusu borcun ödendiği anlaşıldığından ancak davanın açıldığı tarihte borç ödenmediğinden davacının dava açmakta hukuki yararı olduğu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 326/2 maddesi gereğince davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa mahkeme yargılama giderlerini tarafların haklılık oranlarına göre paylaştırır düzenlemesi karşısında yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usule ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının davacı … Kültür Merkezi Yönetim Kurulu Başkanlığına iadesine 20/06/2017 günü oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/10204 Karar : 2017/9645 Tarih : 5.06.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde 01.02.1997-14.12.2012 tarihleri arasında kapıcı-temizlikçi olarak çalıştığını, sigorta bildiriminin yapılmadığını ve iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız feshedilmesine rağmen tazminat ve bazı işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, hafta tatili, yıllık izin, asgari geçim indirimi, ihtar gideri, ulusal bayram ve genel tatil alacakları istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının 22 daireli apartmanda kapıcı dairesi olmadığından tam gün çalışmadığını, haftada 1 gün merdiven temizliği, sabah servisi yapıp çöpleri aldığını, haftanın 5 günü de sadece sabah servisi yapıp çöpleri aldığını, bu şekilde haftada 6 gün çalıştığını, sabah servisi ve çöp toplamadan ibaret olan günlük işini 1-2 saat içinde bitiren davacının daha sonra aynı apartmanda oturan … ve ablasının ev hizmetlerinde onlardan aldığı ücret karşılığı öğlene kadar …’in ablası ve öğleden sonra …’in yanında gündelikçi olarak çalıştığını, daireler kombili olduğundan sürekli bir kapıcıya ihtiyaç duyulmadığını, davacının fazla mesai ile bayram ve genel tatil çalışmalarının olmadığını, yıllık izinlerini kullandığını savunarak, kıdem ve ihbar tazminatları talebini kabul ettiklerini diğer yönlerden ise davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davacının davalı işyerinde kısmi süreli olarak çalıştığı gerekçesiyle fazla çalışma ve hafta tatili taleplerinin reddine, diğer talepler bakımından ise toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında davacının yıllık izin ücretlerinin ödenip ödenmediği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, davalının yemin teklifi davacı tarafından kabul edilmiş ve davacı asil 24/09/2014 tarihli celsedeki yeminli beyanında, “… tüm çalıştığım sürece kullanmadığım yıllık izinlerimin ücreti son 1 yıl hariç apartman yönetimi ödedi, davalılardan yıllık izin ücreti olarak 1 yıllık izin ücreti alacağım kaldı, …” yönünde açıklama yapmıştır. Bu açıklama karşısında, davacının çalışmasının son yılı için kullanmaya hak kazandığı 20 günlük izin ücretinin karşılığı hesaplanıp hüküm altına alınması gerekirken, tüm çalışma dönemine göre hak kazandığı 258 gün üzerinden hesaplanan yıllık ücretli izin alacağına karar verilmesi hatalıdır.
3- Davaya ve kabule konu ihbar tazminatı ile yıllık izin ve asgari geçim indirimi alacaklarının zamanında ödenmemesi durumunda faiz başlangıç tarihleri temerrüt tarihidir.
Somut uyuşmazlıkta, dava tarihinden önce davacı tarafından davalı tarafa anılan işçilik alacaklarının ödenmesi için 26/12/2012 tarihinde noter kanalıyla ihtarname gönderilmiş ve bu ihtarname 28/12/2012 tarihinde davalı tarafından tebellüğ edilmiştir. Bu durum karşısında, yukarıda anılan alacaklara temerrüt tarihi olan 28/12/2012 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken dava-ıslah ayrımına gidilerek dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi isabetsizdir.
4- İhtarname gideri, yargılama giderlerindendir. (HMK m.323/1-ç) Bu itibarla, davacının 26/12/2012 tarihli noter ihtarname giderinin HMK’nın 323/1-ç. maddesi uyarınca yargılama giderlerine katılarak ve davanın kısmen kabul edildiği de gözetilerek HMK’nın 326. maddesi uyarınca kabul ve ret oranına göre paylaştırılması gerekirken, ihtarname giderinin ayrı bir alacak kalemi olarak hüküm altına alınması da isabetsizdir.
F) SONUÇ:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 05/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2411 Karar : 2017/2066 Tarih : 16.05.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Dava, eser sözleşmesi nedeniyle alacak istemine ilişkin olup; mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar,
davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
…-Davalı şirket yönünden yapılan incelemede; mahkemece akdî ilişkinin kanıtlandığı kabul edilerek dava kısmen kabul edilmiştir.
Kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için yazılı şekil şartı yok ise de davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkar edildiği takdirde yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan davalının veya O’nun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan teslim belgesi, irsaliyeli fatura ya da başka iş nedeniyle yapıldığı ispatlanmayan ödemenin varlığının kanıtlanması ile de sözleşme ilişkisinin ispatı mümkündür.
Delil olarak dayanılmış ise ticari defter kayıtları da incelenerek sözleşme ilişkisi ispatlanabilir.
Yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ikrar, yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir.
Tüm bu delillerle de sözleşme ilişkisi ispatlanmış değilse HMK’nın 200. maddedeki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispatlanamaz. Bunun da istisnası olan HMK`nın 202. maddeye göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.
Somut olayda davacı yasal delillerle, davalı şirket ile arasında akdî ilişki bulunduğunu kanıtlayamamış olup bu davalı hakkında davanın husumet nedeniyle reddi gerekirken davanın kabulü doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
…-Diğer davalı … yönünden yapılan incelemede ise; dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı … vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
…-Davalı … vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedilir (HMK 332/…). Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir (HMK 326/…). Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır (HMK 326/…).
Somut olayda davalı tarafından yatırılan 350,00 TL bilirkişi ücretinin davacı tarafından yatırılmış gibi yargılama gideri hesabı yapılması ve tarafların yaptığı yargılama giderlerinin yanlış hesaplanıp sonuç olarak da haklılık oranına göre paylaştırılmamış olması doğru olmadığından kararın temyiz eden davalı … yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda …. bentte yazılı nedenlerle davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne, …. bentte yazılı nedenlerle davalı … vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, …. bent uyarınca davalı … vekilinin diğer temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalılar yararına BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/15792 Karar : 2017/2748 Tarih : 4.04.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, davacının 01/09/2001-05/02/2003 ve 01/01/2004-30/06/2004 tarihleri arasında davalı … Sitesine ait işyerinde geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Dairemizin 08/03/2012 tarihli, 2010/7624 E. 2012/3211 K. Sayılı bozma ilamı üzerine, Mahkemece davanın yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 326.maddesine göre Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir. Ancak iki tarafın kısmen haklı çıkması halinde yargılama giderlerinin paylaştırılacağına ilişkin HMK’nun 326/1-2 maddesindeki düzenleme yargılama harçları için uygulanmaz, davanın reddi hariç harçlar daima davalıya yüklenir.
Somut olayda, Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmesi nedeniyle davacının yaptığı yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranına göre paylaştırılması gerekirken yargılama giderinin tamamının davalılardan tahsiline karar verilmesi hatalı olduğu gibi, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun 36. maddesine göre davalı Kurumun harçtan muaf olduğu gözetilmeden davacı tarafından yatırılan başvurma harcı ile vekalet harcının yargılama giderine dahil edilerek davalı Kurumdan tahsiline karar verilmesi usul ve Yasa’ya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapmayı gerektirmediğinden hüküm bozulmamalı, HMK’nın geçici 3. maddesi delaletiyle HUMK’nun 438/7. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hüküm fıkrasının 4. bendi tamamen silinerek yerine “ Davacı tarafça yapılan 450,00 TL bilirkişi ücreti, davetiye ve müzekkere giderleri olmak üzere toplam 826,60 TL yargılama giderinin kabul red oranına göre, 250,00 TL sinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına; davacı tarafından yatırılan 13,10 TL başvurma harcı ve 2,30 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 15,40 TL nin davalı … Sitesinden alınarak davacıya verilmesine,” rakam ve sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu düzeltilmiş şekli ile ONANMASINA,aşağıda yazılı temyiz harcının davalılardan …‘ne yükletilmesine, 04/04/2017 gününde oybirliğiyle ile karar verildi.
YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/17747 Karar : 2017/2693 Tarih : 4.04.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.04.2017 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, mirasın hükmen reddin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Tarafların davanın görülmesi ve sonuçlandırılması için ödedikleri paraların tümüne yargılama giderleri denir. Keşif giderleri, tanık ve bilirkişiye ödenen ücret ve giderler, yargılama sırasında yapılan diğer tüm giderler, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti yargılama giderleri kapsamındadır. ( HMK m 323 )
Kural olarak yargılama giderleri davada haksız çıkan yani aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir.( HMK m 326 ) Yargılama giderlerine mahkemece resen hükmedilir. Yargılama gideri tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümü hüküm altında gösterilir.( HMK m 332 / 1,2 )
Davalı, davanın açılmasına kendi hal ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilmez.( HMK m 312/2 )
Davalı vekilleri, davaya verdikleri cevap ve yargılama boyunca davanın reddini talep etmişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verildiğinden, aleyhine hüküm kurulan davalılar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 326. maddesi gereğince yargılama giderlerinden sorumludur.
Bu nedenle hükmün bozulması gerektiğinden sayın çoğunluğun, onama kararına katılamamaktayım.
YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/12931 Karar : 2017/5127 Tarih : 30.03.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323/1-ğ maddesi uyarınca; yargılama giderlerinden olan vekalet ücretinin, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi, mahkemece talep şartı aranmaksızın re`sen karara bağlanması gerekir (17.11.1948 gün, 5/8 ve 29.05.1957 gün, 4/16 sayılı İBK kararları).
Borçlu isteminin bir bölümünün reddi nedeniyle, kendisini yargılamada vekil ile temsil ettiren alacaklı lehine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 323/1-ğ ve 326/2. maddeleri uyarınca vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi isabetsizdir.
SONUÇ:
Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1263 Karar : 2017/2446 Tarih : 23.03.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 326’ncı maddesinde belirtildiği üzere, vekâlet ücreti de dâhil yargılama giderlerinin davada haksız çıkan, yani aleyhe hüküm verilen tarafa yükletileceği, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi ve temyiz eden davalı Kurum kendisini vekil ile temsil ettirdiği nazara alınarak davalı Kurum lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin yasal bir zorunluluk olduğu gözetilmeksizin, buna ilişkin karar verilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ne var ki; bu aykırılıkların giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Hüküm fıkrasına “davalı Kurum vekil ile temsil olunduğundan hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre 1.500,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Kuruma verilmesine” cümlesinin yazılmasına yazılarak, hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 23.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/2932 Karar : 2017/3923 Tarih : 20.03.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Davacı vekili; dava konusu … ada … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan bodrum +2 normal kattan müteşekkil binanın davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan … ve … davanın reddini savunmuştur.
Davalılar …, …, …, …, …, …, …, … ve … davayı kabul etmişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulüne … ada… parselde bulunan taşınmaz üzerindeki tescilsiz yapılardan tapuda A harfi ile gösterilen bodrum +2 kattan müteşekkil binanın (muhtesatın) davacıya aidiyetinin tespitine, harç ve yargılama giderlerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, vekalet ücretinin davalılardan … ve …‘tan tamamının müştereken ve müteselsilen, diğer davalıların kabulleri dikkate alınarak onlar için belirlenen ücretin yarısının müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalılar …, …, … ve … vekili ile davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
1- Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalı … vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2- Davalılar …, …, … ve … vekilinin temyiz itirazlarına gelince; dava konusu muhdesatın üzerinde bulunduğu… ada… parsel sayılı taşınmaz davacı ile davalılar adına tapuda paylı mülkiyet şeklinde kayıtlıdır. Davanın konusu (müddeabih) ise davalıların paylarına isabet eden muhdesat değeridir (zemin bedeli hariç). Buna göre, yargılama sonucunda hüküm altına alınan nispi karar ve ilam harcından, aynı şekilde 6100 sayılı HMK’nun 326/2. maddesi uyarınca yargılama giderinden ve davacı yararına takdir edilen vekalet ücretinden davayı kabul edenler ve tapu payları oranında sorumlu tutulmaları gerekirken bu husus dikkate alınmaksızın yazılı şekilde belirlenen harç, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar …, …, … ve … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün harç, yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik olarak 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalı … vekilinin temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine, taraflarca HUMK’nun 440/1 maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın temyiz edene iadesine, 20.03. 2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2081 Karar : 2017/1355 Tarih : 8.03.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Davacı vekili, davacının kuaför dükkanını içindeki demirbaş malzemeler ile birlikte davalıdan 72.000,00 TL karşılığında 22/03/2012 tarihinde devraldığını, 72.000,00 TL bedelin, mecurun kiracılık haklarının ve işletme haklarının devrine ilişkin hava parasını ve dükkanda bulunan ve dükkan ile birlikte devrolunan demirbaş malzemelerin ve taşınır eşyaların değerini oluşturduğunu, müvekkilinin davalıya her biri 2.000,00 TL bedelli ilki 22/04/2012 ödeme tarihli olmak üzere her ayın 22’sinde ödenecek 36 adet senet verdiğini, anılan dükkanın kiralayanı olan …’in ihtarname çekerek kira sözleşmesine göre kiracı …‘in kiralayanın yazılı onayı olmadan kira sözleşmesini ve kiralananı devretme hakkının bulunmadığını, derhal mecurun boşaltılması gerektiğini bildirdiğini, davalıya verilen senetlerden dükkanda bulunan mallara karşılık gelenler dışında kalan ve kiralananın yani kira sözleşmesinin ve dükkanın işletme hakkının devrine ilişkin olanların bedelsiz kalacağını, müvekkilinin senetlerden toplam 22.000,00 TL bedelli 11 adedini ödeyeceğini, ancak geriye kalan ve bedelsiz kaldığı açık olan toplam 50.000,00 TL bedelli 25 adet senedi ödemesi halinde müvekkilinin büyük zarara uğrayacağını, davalının bu senetleri tahsil etmesi halinde haksız kazanç sağlayacağını ileri sürerek; toplam 36 senetten toplam 50.000,00 TL bedelli olan 25 adedinin iptallerine, bu senetler için müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davalının davacıyı yanıltmadığını, yazılı kira sözleşmesini incelemiş olan davacının, bu sözleşmede kiracılık ilişkisinin devir hakkının olmadığını da gördüğünü, bu işyerinin yazılı kira sözleşmesi varken ve de dükkanın kiralayanı ile görüşmeden devir alma riskinin de kendisine ait olduğunu, davacının kiralanana ait kira bedellerini dahi hiç ödemediğini, bu nedenle kiralayanın işlemiş kira bedellerini müvekkilinden istediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; senet asılları getirtilerek incelendiğinde ihdas nedenlerinin senetlerde yazılı olmadığı, ancak taraflar arasında düzenlenen 22.03.2012 tarihli sözleşme ve eklerinde işletmenin içindeki demirbaş malzemeleri ile birlikte 72.000 TL tutarında devredildiği belirtildiğinden senetlerdeki ihdas nedeninin bu sözleşmeye bağlı olduğu, davacı yazılı sözleşmenin aksini yazılı deliller ile ispat etmekle yükümlü bulunduğundan yemin teklif hakkı hatırlatıldığı, davacı vekili iddialarını ispatladıkları için yemin teklif etmeyeceklerini beyan ettiği, davacı sözleşmenin aksini ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili temyiz etmişlerdir.
1- HMK’nın 331/2. maddesi hükmü, aynı kanunun 326. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, görevsizlik kararı verilmesi ve davaya görevli mahkemede devam edilmesi halinde, görevli mahkemece, yargılama giderlerinin esas yönünden aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına hükmedileceği biçiminde yorumlanmalıdır. Bu itibarla, görevsizlik kararı verilmesi halinde, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin ancak davaya görevli mahkemede devam olunmaması haline münhasır olduğunun kabulü gerekir. O halde, işbu davada, görevli mahkemece, daha önce verilen görevsizlik kararı nedeniyle davalı taraf yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş olmasında usul ve yasaya bir aykırılık söz konusu olmadığından davalı yan vekilinin temyiz itirazı-nın reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz istemine gelince; dava, ticari işletme devir söz-leşmesinden kaynaklanan alacağın bir kısmından borçlu bulunmadığının tespiti (menfi tespit) isteminden ibarettir. Taraflar arasında düzenlenen 22.03.2012 tarihli sözleşmenin, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı için, akdedildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi çerçevesinde, ticari işletmeye dahil tüm unsurların, bu arada, işletmeye dahil taşınır nitelikteki demirbaşlar ile müşteri çevresi ve hatta kiracılık hakkının da devrini içeren nitelikte bir işletme devir sözleşmesi niteliğinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Şu halde, devir için kararlaştırılan bedelin, işletmeye dahil tüm unsurların karşılığı olarak kararlaştırıldığının kabulü gerekir. Bu nedenle, mahkemece, devir için kararlaştırılan ve taksitlerle ödenmesi gereken 72.000 TL tutarındaki bedelin sadece işletmede bulunan demirbaşlara ilişkin olduğu yolundaki kabulü gerek kural olarak ve gerekse de sözleşme metni gözetildiğinde yerinde olmadığı gibi, alınan bilirkişi raporuyla da belirlendiği üzere, işletmeye dahil demirbaşların değerinin toplam 22.000 TL civarında bulunduğu saptanmışken, aksinin kabulünün hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği de tabiidir.
Şu durumda, mahkemece, yukarda belirtilen hukuksal durum, sözleşme ve tahliye tarihi itibariyle yürürlükte bulunan yasal hükümler çerçevesinde somut olay ele alınarak, taraflarca bildirilen deliller ışığında, davacının işletmenin bulunduğu taşınmazdan tahliye edilmesi suretiyle sözleşmenin ifasının gayri mümkün hale gelmiş olmasında taraflardan hangisinin kusuru bulunduğu hususunda gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre dava konusu bonoların bedelsiz hale gelip gelmediği, gelmiş ise ne kadarının bedelsiz kaldığının belirlenmesi suretiyle hüküm kurulması gerekirken olaya uymayan ve yetersiz gerekçeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının kabulüyle yerel mahkeme kararının davacı yan lehine bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarida (1) nolu benttte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle yerel mahkeme kararının davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin, temyiz harcın isteği halinde davacıya iadesine, 08/03/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞI OY
6100 sayılı HMK 323/ğ maddesinde “vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti”nin yargılama giderleri kapsamında bulunduğu,
Yasanın 331/2 maddesinde “görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkemede hükmedileceği”,
1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168 maddesine istinaden çıkarılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/1 maddesinde de “görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakliye veya davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunacağı, şu kadar ki davanın görüleceği mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücretinin ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemeyeceği” düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta,
Başlangıçta … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada davalı, vekil marifetiyle temsil edilmiş,
Mahkemece “… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına” karar verilmiş,
Görevli … Asliye 4. Ticaret Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonucunda dava ret edilmiş, görevsizlik kararı nedeniyle davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmemiştir.
… 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce, görevsizlik kararı nedeniyle davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmemesi HMK 331/2 maddesi hükümlerine açıkça aykırıdır.
Yerel mahkeme kararının “görevsizlik kararı nedeniyle davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmek üzere” de bozulması gerekirken, 6100 sayılı HMK 331/2 maddesi ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/1 maddesi hükümleri uygulanamaz hale gelmesi sonucunu doğuran davalının temyiz isteminin bu yönden reddine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.
YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/522 Karar : 2017/1062 Tarih : 26.01.2017
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenmesini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, işyerinde ekonomik kriz sebebiyle işletmesel karar alındığı, bu doğrultuda tüm bölümlerde işçi azaltımı yoluna gidildiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davacının feshi kabul ettiği ve bu nedenle davayı açmakta hukuki yararının olmadığı ve davacının görev yaptığı bölüm bazında işletmesel kararda ve tatbikinde ölçülük, hukukilik, tutarlılık ilkelerine aykırı surette harekete edilmediği gerekçesi ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Temyiz:
Hüküm davacı ve davalı tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
…-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-21.12.2015 tarihli ve 29569 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin ikinci kısmının ikinci bölümünde “Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret” başlığı altında maktu vekalet ücretleri düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun’nun “yargılama giderlerinin kapsamı” başlığını taşıyan 323. maddesinde yargılama giderlerinin hangi kalemleri kapsadığı tek tek sayılmış, “yargılama giderlerinden sorumluluk” başlığını taşıyan 326. maddede “kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği,” “yargılama giderlerine hükmedilmesi” başlığını taşıyan 332. maddesinde ise “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği, yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümün hüküm altında gösterileceği,” hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda, yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde mahkemece davalı tarafından ödenen bilirkişi ücret hakkında karar verilmemesi ve davalı lehine anılan tarife gereği ….800,00 TL maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi hatalı olup bozma nedeni ise de, söz konusu hataların giderilmesinin yargılamayı gerektirmediğinin anlaşıldığı, ayrıca fesih bildirimdeki davacıya ait olan yazılı kaydın tebellüğe ilişkin olduğu, söz konu kaydın davacının feshi kabul ettiğini göstermeyeceği bu nedenle mahkemece bu hususun davanın reddine gerekçe olarak gösterilmesinin hatalı olduğu ancak bu yanlışlık yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438/7. maddesi uyarınca aşağıda belirtilen şekilde düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur.
Sonuç:
Hüküm fıkrasının 3 ve 4 numaralı bentlerinin çıkarılarak yerine “3-Davalı tarafça yapılan 640,00 TL TL bilirkişi ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine ve davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalının kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşılmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince ….800,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,” rakam ve sözcükleri yazılmak suretiyle hükmün bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, davalıdan peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenlerden davacıya yükletilmesine, 26.01.2017 gününde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/1287 Karar : 2016/20471 Tarih : 21.11.2016
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, 16/02/2011 tarihinde maden mühendisi olarak işe başladığını, 25/07/2012 tarihine kadar aralıksız olarak çalıştığını, son aylarda ücretlerinin ödenmemesi üzerine işten ayrıldığını, aylık maaşının 4.000,00 TL. olduğunu, bu maaşın 1.300,00 TL.sinin bordroda gösterilip banka hesabına yatırıldığını, kalan 2.700,00 TL. ise müvekkiline elden imza karşılığında ya da başka hesaplardan ödendiğini, işe başladığı ilk yıllarda maaşının düzenli olarak ödendiğini, ancak son aylarda aksatıldığını, bankaya yatırılması gereken 1.300,00 TL. 2012 yılı Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz ayları ücretlerin tamamının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, ücret alacağını talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı … vekili, davacının müvekkil kurumun işçisi olmadığını, davacının asıl işvereninin yüklenici firma olan diğer davalı … olduğunu, müvekkil kurum ile diğer davalı arasında 12/11/2010 tarihli dekapaj yapım işi sözleşmesinin imzalandığını, bu şirket çalışan işçilerinin puantaj listesi, bordroları ve ödeme makbuzlarının şirket tarafından tutulduğunu, davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini talep ettiğini, ücret alacağı olan işçilerin her hakediş dönemi için olan ücret alacaklarının üç aylık tutarından fazlası hakkında idarelere bir sorumluluk düşmediğini, aradan bir yıldan fazla bir zamandan sonra davacının alacak iddiasıyla dava açmasının kötü niyetli olduğunu gösterdiğini, davacının 2012 yılı ocak ayında 9 gün çalıştığını, 2012 Şubat, Mart, Nisan aylarında bir çalışmasının olmadığı, 2012 Mayıs Haziran aylarında firmada çalıştığını, diğer davalı şirketin yönetim kurulu kararıyla 11/03/2011 tarihinde işinin durdurulduğu ve 05/04/2011 tarihinde işe tekrar başlatıldığını, yani 2012 Ocak, Şubat ve Mart aylarında firmanın çalışmadığını, davacının da bu aylara ait ücret alacağını isteyemeyeceğini, yine 2012 yılı Nisan ayında da firmanın çalışmadığını, dolayısıyla davacının da çalışmayıp ücretini isteyemeyeceğini, davacının alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı …. vekili, davacının davaya konu ettiği alacakların belirsiz alacak olduğunu ve alacak miktarını tam ve kesin olarak belirlemediğini, davanın kısmi dava olarak açılmasına itiraz ettiklerini ve davanın usulden reddilmesi gerektiğini, işçilerin arazide çalıştığını ve havanın yağışlı olması durumunda çalışmanın olmadığını, yine diğer davalı … ile imzalanan sözleşmede Ocak Şubat Mart aylarında ESAS NO : 2016/1287
çalışılmayacağının belirtildiğini, davacının ücretinin bir kısmının bankaya yatırıldığını, bir kısmının ise elden ödendiğini beyan etmiş ise de bunun doğru olmadığını, davacının alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının şantiye şefi olması ve şantiye şefinin çalışma düzenini kendisinin belirlenmesi, üzerinde çalışma koşullarını düzenleyen amirinin olmaması nedeniyle fazla mesai ücreti talep edemeyeceği gerekçesiyle fazla mesai ücreti talebinin reddine, diğer işçilik alacaklarının kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı avukatı ve davalılardan … avukatı tarafından temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğundan her iki davalının da sorumluluğuna karar verildiğinde gerekçede ayrıca …`nün ihale makamı olarak son üç aylık ücretten sorumlu olduğunun belirtilmesi hatalı ise de, sonuç itibariyle sorumluluk doğru tespit edildiğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
2-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların tüm ve davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
3-Mahkemece davalıların hüküm altına alınan alacaklardan müteselsilen sorumlu olmaları, red gerekçesinin tek ve aynı olması nedeniyle karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.nin 3. maddesinin ikinci fıkrasına göre davalılar lehine tek vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken, davalılar lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi hatalı olup bozma sebebi ise de; bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün HMK. nun geçici 3/2. maddesi yollaması ile HUMK. nun 438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
F) SONUÇ:
Hüküm fıkrasının 5 ve 6 numaralı bentlerinin çıkartılarak, yerine;
“ 5-Davalılar ….. ve … vekille temsil edildiğinden 6100 sayılı HMK’nun 323/1.ğ ve 326. maddesi gereğince ve karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 2.332,11 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine” bendinin yazılmasına, hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden davacı ve davalı …`ne yükletilmesine, 21.11.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/11843 Karar : 2016/5145 Tarih : 6.09.2016
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Dava, itirazın kaldırılması ve tahliye istemlerine ilişkindir. Mahkemece, tahliye davasının reddine, itirazın kaldırılması talebinin kısmen kabulü ile üç aylık kira bedeli ve işleyen faizi ile birlikte 12.058,17.-TL üzerinden itirazın kaldırılmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre davalı vekilinin, kararın esasına yönelik temyiz itirazlarının reddine,
2-Davalı vekilinin, vekalet ücreti ve yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
Dava tahliye ve itirazın kaldırılması istemlerine ilişkin olduğuna ve mahkemece tahliye davasının reddine, itirazın kaldırılması talebinin kısmen kabulüne karar verildiğine göre, HMK.nun 326.maddesi gereğince; yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması, davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa yargılama giderinin tarafların haklılık oranına göre paylaştırılması gerekmesine göre, mahkemece kendisini vekil ile temsil ettiren davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmemesi ve yapılan yargılama giderlerinin tümünün davalıdan tahsiline karar verilmesi doğru değildir.
Karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda (2) No`lu bentte açıklanan nedenle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428 ve İİK.nın 366.maddesi uyarınca kararın vekalet ücreti ve yargılama giderlerine yönelik olarak BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 06/09/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/11545 Karar : 2015/12514 Tarih : 5.11.2015
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Dava, kişilik haklarına saldırı iddiasıyla açılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmiş, karar davalılardan T.. B.. tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olmasına rağmen, yargılama giderlerinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, davalılar lehine de ücreti vekalet takdirine yer olmadığına ilişkin karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK`nın yargılama giderlerinden sorumluluk başlıklı 326. maddesi uyarınca yargılama giderleri aleyhinde hüküm verilen taraftan alınır. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. Vekalet ücreti de yargılama giderleri arasında olup davada haklı çıkan taraf yararına kendisini vekil ile temsil ettirmiş bulunması halinde vekalet ücretine de hükmedilmesi gereklidir.
Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi`nin 7/2. maddesinde “Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısmında yazılı avukatlık ücretine hükmolunur” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Mahkemece, davanın husumetten reddine karar verilmiş olmasına rağmen yargılama giderlerinin davalılar üzerine bırakması ve temyiz eden davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/2. maddesi uyarınca maktu vekalet ücreti takdir edilmemiş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekli ise de, bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HUMK`un 438/7. maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle, hüküm fıkrasının 3 ve 4 nolu bentlerinin tümden silinmesine, yerlerine “3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı T.. B.. kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca .. TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine…” sözcük ve rakamlarının eklenmesine, kararın düzeltilen bu biçimi ile ( ONANMASINA )ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2014/2-1233 Karar: 2016/1006 Tarih: 02.11.2016
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. Aile Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 20.02.2013 gün ve 2012/894 E., 2013/141 K. sayılı karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 03.10.2013 gün ve 2013/9341 E., 2013/22697 K. sayılı ilamı ile;
(… Yargılama gideri haksız çıkan taraftan alınır (HUMK. HMK. madde 326). Davacı koca vekil ile temsil edilmiş ve boşanma davası kabul edilmiştir. Kocanın kabul edilen boşanma davasında vekalet ücreti ve yargılama giderinin davalı kadından alınarak davacı kocaya verilmesi gerekirken yazılı şekilde yargılama gideri ve vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesinde yer alan eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davasıdır.
Davacı, daha önceden açtığı boşanma davasının reddedildiğini, ret kararının kesinleştiğini ve tarafların 3 yıldan fazla bir suredir bir araya gelmediklerini belirterek boşanmak istediğini beyan etmiştir.
Davalı davada aleyhine hiçbir dava masrafı ve vekalet ücreti yüklenmemesi ve önceki davada hükmedilen vekalet ücretinin tarafına ödenmesi şartıyla davayı kabul edeceğini bildirmiştir.
Mahkemece, İzmir 2. Aile Mahkemesi’nin 2007/902 E., 2008/284 K. sayılı kararı ile davacı … tarafından açılan boşanma davasının reddine karar verildiği, kararın 05.11.2009 tarihinde kesinleştiği ve karar kesinleştikten sonra tarafların 3 yılı aşkın süredir bir araya gelmedikleri gerekçesiyle TMK’nın 166/4 maddesi gereğince boşanmalarına, boşanmada davalının bir kusurunun bulunmadığı ve davayı kabul etmesi sebebiyle yargılama gideri ve vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair verilen karar, davacı vekilinin “yargılama giderleri ve vekalet ücreti” yönünden temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuş; Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir
Direnme hükmü davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık davacı yararına vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Konuya dair olarak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK’nın) “Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinde “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu kuralın istisnası, 6100 Sayılı HMK’nın “Dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 327. maddesinde; “(1) Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir.
(2) Bir kişi davada sıfatı olmadığı hâlde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu sebebiyle reddi hâlinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yukarıda belirtilen düzenlemeler uyarınca, yargılama giderleri kural olarak, davada haksız çıkan yani aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir ( m. 417, m. 326).
Bu yargılama giderleri hem davayı kazanan tarafça daha önce peşin olarak ödenen hem de dava sonunda ödenmesi gereken harç ve masraflar ile yargılama gideri olan vekalet ücretidir. Mahkemenin, davayı kaybeden tarafı yargılama giderlerine mahkum etmesi için mutlaka karşı tarafça bir talepte bulunulmuş olması gerekmez; bu konudaki karar mahkemece kendiliğinden verilir (Pekcanıtez, H., Atalay, O., Özekes, M.; Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, Ankara 2011, s:700 vd.).
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, vekalet ücreti de bir yargılama gideridir. ( m. 423/6, m. 323/ğ). Bu sebeple 29.05.1957 gün ve 4/6 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu şekilde, yargılama giderlerinden olan avukatlık parası, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden hükme bağlanır. Kural olarak, davada haklı çıkan taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise, vekalet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir (YHGK’nın 25.02.2004 gün ve 2004/18-92 E. 2004/107 K. sayılı kararı).
Bundan başka davayı kazanan taraf davasını bir vekil vasıtasıyla takip etmiş ise haksız çıkan (davayı kaybeden taraf) yargılama gideri olarak vekalet ücretine de mahkum edilir.
Öte yandan, yargılama harç ve giderlerinin davada haksız çıkmış olan tarafa yükletilmesine dair ana kuralın bazı istisnaları vardır.
Davada haklı çıkmış (lehine hüküm verilmiş olan) taraf için, aşağıdaki hallerden biri söz konusu ise, (davayı kazanmış olmasına rağmen) karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir ( m. 327):
a-)Gereksiz yere davanın uzamasına sebep olmak,
b-)Gereksiz yere gider yapılmasına sebebiyet vermiş olmak (Kuru, B;, Arslan, R.;, Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 22. Bası, Ankara 2011, s:733, 734).
Görüldüğü üzere, bazı kötüniyetli ve yanıltıcı davranışların gerçekleşmesi durumunda davayı kazanan tarafın yargılama giderlerinin tümü veya bir bölümünden sorumlu tutulması da mümkündür. Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, lehine karar verilmiş olsa dahi, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkum edilir (Pekcanıtez\ Atalay\ Özekes, s:702).
Bu hüküm, davanın sürümcemede bırakılmasına karşı verilecek mücadele bakımından önemli bir vasıta teşkil edecektir (Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, 6. Bası, İstanbul 1997, s:773).
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacı tarafından 2007 yılında İzmir 2. Aile Mahkemesi’ nin 2007/902 Esas sayılı dosyasında boşanma davası açıldığı, bu davanın reddedilerek kararın 05.11.2009 tarihinde kesinleştiği, kesinleşme tarihinden itibaren 3 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen tarafların ortak hayatın yeniden kurulması amacıyla biraraya gelmedikleri, davacı tarafın TMK’nın 166/4. maddesine dayalı olarak eldeki bu davayı açtığı ve mahkemece gerekli şartların oluştuğu kabul edilerek boşanma kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ilkelerin ışığında davacı tarafın açtığı davanın kabul edildiği, bu anlamda haklılığının ortaya konduğu, davacı veya vekilinin gereksiz yere davayı uzattığı veya gider yapılmasına sebebiyet vermesi hususunun söz konusu olmadığı açıktır.
O halde, yargılama giderlerine dair olarak Hukuk Genel Kurulu’ nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, bu yöne dair olarak önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu sebeple yerel mahkemenin yargılama giderlerine dair direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine 1086 Sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.11.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
DANIŞTAY 2. DAİRE Esas: 2014/8783 Karar: 2016/1276 Tarih: 22.03.2016
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Dava, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B maddesi kapsamında sözleşmek statüde öğretmen olarak görev yapmakta iken KPSS puanı üstünlüğüne göre kadroya atanan davacının, 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince verilen haklardan yararlandırılması talebiyle yaptığı başvurunun zorunlu hizmet yükümlülüğünden muaf tutulması talebi yönünden zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Samsun 1. İdare Mahkemesi’nin 30.01.2013 günlü, E:2012/595, K2013/73 sayılı kararıyla; 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli öğretmen olarak görev yapmakta iken KPSS puanı üstünlüğüne göre kadroya atanan davacının, zorunlu hizmet yükümlülüğünün kaldırılması talebinin reddine dair işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiş; andan karar, Danıştay İkinci Dairesi’nin 27.12.2013 günlü, E:2013/7062, K2013/12358 sayılı kararıyla; davacının zorunlu hizmet yükümlülüğünden muaf tutulmasına olanak tanıyan bir düzenleme olmadığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.
Bunun üzerine, Samsun 1. İdare Mahkemesi’nin 16.07.2014 günlü, E:2014/963, K2014/976 sayılı kararıyla; davacının doğrudan zorunlu hizmet uygulamasından muaf tutulmasına olanak tanıyan hukuken geçerli bir düzenleme bulunmaması nedeniyle dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Davacı; Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun temyize konu kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte olan haliyle 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkün olup; davacı tarafından ileri sürülen hususlar mahkeme kararının esasa ilişkin ret hükmünün bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmamıştır.
Temyize konu kararın vekalet ücretine ilişkin kısmına gelince;
2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 31. maddesinin2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 31. maddesinin göndermede bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326. maddesinde, yargılama giderlerinin, davayı kaybeden tarafa yükleneceği; 330. maddesinde, vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre takdir olunacak vekalet ücretinin, taraf lehine hükmedileceği; 323. maddesinde, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu hükme bağlanmıştır.
Diğer taraftan; 02.11.2011 günlü, 28103 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerin Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 14. maddesinde, “Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Kararın verildiği tarihte yürürlükte olan ve 28.12.2013 günlü, 28865 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ nin 2. maddesinde, tarifelerde yazılı avukatlık ücretinin kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemlerin karşılığı olduğu; 3. maddesinde, yargı yerlerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin, tarifelerde yazılı miktardan az ve üç katından çok olamayacağı, bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi ve niteliğinin göz önünde tutulacağı, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunacağı; 20. maddesinde ise avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı kurak getirilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmek öğretmen olarak görev yapmakta iken KPSS puanı üstünlüğüne göre kadroya atanan davacının, zorunlu hizmet yükümlülüğünün kaldırılması talebinin reddine dair işlemin iptali istemiyle açtığı davanın; “zorunlu hizmet uygulamasından muaf tutulmasına olanak tanıyan hukuken geçerli bir düzenleme bulunmadığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği” gerekçesiyle her iki davalı idare için ortak bir sebeple reddedildiği, ancak davalı idareler lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda; yukarıda yer verilen usul kuralları uyarınca, birden fazla davalı idare aleyhine açılan, davalı idarelerce vekille takip edilen ve ortak bir sebebe dayalı olarak reddine karar verilen davada, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hükmedilmesi gereken tutar üzerinden davalı idareler lehine tek vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, İdare Mahkemesi’nce her bir idare için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; davacının temyiz isteminin kısmen reddiyle, Samsun 1. İdare Mahkemesi’nce verilen 16.07.2014 günlü, E:2014/963, K2014/976 sayılı kararın davanın reddine ilişkin kısmının oyçokluğuyla onanmasına, temyiz isteminin kısmen kabulüyle anılan kararın vekâlet ücretine ilişkin kısmının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun temyize konu kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte olan haliyle 49. maddesinin l/b fıkrası uyarınca oybirliğiyle bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay’a kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 22.03.2016 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY :
Uyuşmazlık, sözleşmek statüde öğretmen olarak görev yapmakta iken KPSS puanıyla kadroya atanan davacının, 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kadroya atanan ve/veya 06.05.2010 günlü, 27573 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinden önce kadroya atanan öğretmenlere tanınan zorunlu hizmetten muafiyet hakkının kendisine de tanınması isteminin reddine ilişkin işlemden kaynaklanmaktadır.
06.05.2010 tarih ve 27573 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Millİ Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin;
“Zorunlu çalışma yükümlülüğü süreleri” başlıklı 27. maddesinde; (1) Türkiye üç hizmet bölgesine ve altı hizmet alanına ayrılmıştır. Bunlardan 4,, 5 ve 6’ncı hizmet alanları öğretmenlerin zorunlu çalışma yükümlülüklerini yerine getirecekleri hizmet alanlarıdır.
(2) Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden sonra Bakanlık öğretmen kadrolarında göreve başlayanlar; … çalışmakla yükümlüdürler.”
“Hizmet puanının hesabında dikkate alınacak hususlar” başlıklı 48’inci maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında; “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi kapsamında sözleşmek öğretmen olarak geçen süreler … görevin geçirildiği hizmet alanındaki eğitim kurumları için öngörülen hizmet puanından değerlendirilir.”
“Yürürlükten kaldırılan yönetmelik” başlıklı 56’ncı maddesinde; “04.03.2006 tarihli ve 26098 sayılı Resmİ Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.” hükümleri yer almışta.
Yukarıda yer verilen Yönetmeliğin 27’nci maddesine göre zorunlu hizmeti, 06.05.2010 tarihinden sonra göreve başlayan öğretmenlerin yerine getirmesi gerekmekte olup, bu tarihten önce göreve başlayanların zorunlu hizmet yükümlülüğü yoktur. Önceki Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış olup herhangi bir geçiş hükmü de getirilmemiştir.
Her ne kadar, davalı idarece davacının, 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında kadroya atanmadığından bahisle bu KHK ile tanınan haklardan yararlandırılamayacağı öne sürülmekte ise de, sözleşmek statüde öğretmen olarak çalıştırıldığı süre içerisinde temel, hazırlayıcı ve uygulamak eğitimlerle denetime tabi olduğu anlaşılan davacının, yukarıda aktarılan Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten önce aynı görevi yürütmesi nedeniyle zorunlu hizmet yükümlülüğünün bulunduğundan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Kaldı ki, Anılan Yönetmelikle hizmet süresinin hesabında sözleşmek statüde geçen öğretmenlik süresinin dikkate alınacağı yönünde düzenleme yapıldığı da açık olup, dava konusu işlemin zorunlu hizmet yükümlülüğünün kaldırılması talebinin reddine ilişkin kısmında hukuka uyarlık bulunmadığından, Mahkeme kararının davanın reddine ilişkin kısmının bozulması gerektiği görüşü ile çoğunluk kararına katılmıyorum.
DANIŞTAY 8. DAİRE Esas: 2015/8923 Karar: 2016/1701 Tarih: 26.02.2016
-
HMK 326. Madde
-
Yargılama Giderlerinden Sorumluluk
Dava, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı profesörlük kadrosunda görev yapmakta iken istifa eden davacının, tekrar aynı kadroya atanma istemiyle yaptığı başvurunun reddine dair Rektörlük işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, davanın açılmasından sonra posta ücretindeki eksikliğin yapılan tebligatlara rağmen davacı tarafından giderilmemesi üzerine, 2577 Sayılı Yasa’nın 6. Maddesi’nin 5. fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Davalı idare vekili tarafından, Mahkeme kararının vekalet ücretine dair kısmının bozulması istenilmektedir.
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin gönderme yaptığı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326. maddesinde, yargılama giderlerinin, davayı kaybeden tarafa yükletileceği, 330. maddesinde ise, vekil ile takip edilen davalarda mahkemece kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücretinin, taraf lehine hükmedileceği; 323. maddesinde de, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu hükme bağlanmıştır.
Kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan 31.12.2014 gün ve 29222 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin, “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet sebebiyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunacağı kurala bağlanmıştır.
Yukarıda alıntısı yapılan yasal düzenlemeler ile Tarifenin 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası birlikte dikkate alındığında, vekalet ücretinin yargılama giderleri arasında yer aldığı ve avukatlık ücretine hak kazanabilmek için avukatın hukuki yardımda bulunmuş olması gerektiği kuşkusuzdur.
Bu itibarla, davalı idarenin vekil ile temsil edildiği hallerde davanın açılmamış sayılmasına dair kararlarda, yukarıda anılan Tarife uyarınca vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir. Ancak, dosyanın incelenmesinden, davalı idare vekilince dava dilekçesine cevap süresi içerisinde usulüne uygun savunma dilekçesi verilmediği görüldüğünden, vekalet ücretinin tamamına hükmedilip hükmedilemeyeceğinin açıklığa kavuşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu durumda, davalı idare vekilince usulüne uygun savunmanın yapılmamış olması nedeniyle, kararın ilk inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar verilmiş gibi değerlendirilerek vekalet ücretinin yarısına hükmedilmesi hakkaniyetin gereğidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nin temyize konu kararının vekalet ücretine dair kısmının bozulmasına, dosyanın bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 26.02.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.