0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Uygulanacak Hükümler

HMK Madde 322

(1) Bu Kanun ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır.

(2) Paylaştırma ve ortaklığın giderilmesi için satış yapılması gereken hâllerde, hâkim satış için bir memur görevlendirir. Taşınır ve taşınmaz malların satışı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılır.



HMK Madde 322 Gerekçesi

Maddede, basit yargılama usulünde uygulanacak hükümler arasındaki ilişki düzenlenmiştir.

Birinci fıkrada, basit yargılama usulüne tâbi dava ve işlere, öncelikle, varsa kendi özel hükümleri ve bu Kısımda yer alan hükümlerin uygulanacağı vurgulanmıştır. Ayrıca, basit yargılama usulüne ilişkin özel hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği belirtilerek, bu konuda ortaya çıkacak tereddütler de giderilmiştir.

Basit yargılama usulünün uygulanacağı dava ve işler arasında, sulh hukuk mahkemesinin görevine giren dava ve işler en başta yer almaktadır. Sulh hukuk mahkemesinin görevlerinden biri de, taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları görmektir. Paylaştırma ve ortaklığın giderilmesi gereken hâllerde, uygulamada çoğunlukla karşılaşıldığı üzere, satış yapılması söz konusu olabilir.

İkinci fıkrada, bu satışın nasıl yapılacağı belirtilmiştir. Satış gereken hâllerde, sulh hukuk hâkimi bu konuda bir memuru görevlendirecek, satışa ilişkin olarak da İcra ve İflâs Kanununun bu konudaki hükümleri uygulanacaktır. Bu fıkra, 1086 sayılı Kanundaki hükümlere paralel bir düzenlemedir. Bu hüküm dışında, 1086 sayılı Kanunun paylaştırma ve ortaklığın giderilmesine ilişkin diğer hükümlerine yeni düzenlemede yer verilmemiştir. Yeni düzenleme ile, paylaştırma veya ortaklığın giderilmesine ilişkin davalarda, sulh hukuk mahkemesinin tam olarak görevli olduğu ve basit yargılama usulünün uygulanacağı ilkesi benimsenmiştir. Sadece satış için ayrıca bir memurun görevlendirilmesi ve İcra ve İflâs Kanununun bu konudaki hükümlerinin uygulanacağı özel olarak kabul edilmiştir.


HMK 322 (Uygulanacak Hükümler) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/27458 Karar : 2017/17244 Tarih : 2.11.2017

  • HMK 322. Madde

  • Uygulanacak Hükümler

Davacı vekili müvekkilinin davalıya ait işyerinde 13/12/2010 tarihinden 14/12/2015 tarihine kadar çalıştığını, iş akdinin davalı tarafından haksız ve ihbarsız olarak feshedildiğini beyan ederek, müvekkilinin işe iadesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacının işine gerekli özeni göstermediğini ve değişik bahaneler ile işe gelmediğinin tutanaklar ile sabit olduğundan iş akdinin feshe yetkili son makam olan Genel Müdür onayı ile feshedildiğini, yapılan tüm işlemlerin usul ve yasaya uygun olduğunu, feshin geçerli nedene dayandığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece davacının 14.10.2014-14.10.2015 tarihleri arası 38 gün rapor aldığı bu raporların önemli bir kısmının free öncesi ve sonrasına denk getirdiği, bu durumun işverenin işinin aksamasına iş akışının zarar görmesine yeni plan yapmasına neden olacağının ortada olduğundan feshin geçerli nedene dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Somut uyuşmazlıkta davacının feshin geçersizliğinin tespiti istemli dava dilekçesi davalıya 26.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı cevap dilekçesi ile birlikte delillerini 24.02.2016 havale tarihli dilekçesiyle sunmuştur.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 317/2. maddesine göre basit yargılama usulünde cevap süresi dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içerisinde hazırlanması çok zor veya imkansız olduğu durumlarda başvuran davalıya mahkemece iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilecektir. Aynı Kanun`un “Delillerin İkamesi” başlıklı 318. maddesinde ise tarafların dilekçeleriyle birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda oldukları hükme bağlanmıştır.

Davalı dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde cevap dilekçesini sunmadığı gibi delillerini de bildirmemiştir. Ayrıca davalının cevap süresinin uzatılması noktasında bir talebi de bulunmamaktadır. Davalı cevap dilekçesi ve delillerini iki haftalık süre geçtikten sonra 24.02.2016 tarihinde bildirmiştir. Davacının süresinde sunulmayan delillere karşı açık bir muvafakati bulunmamaktadır. Süresinde cevap verilmemesinin hükmü 6100 Sayılı HMK`nın 322/1 ve 128. maddeleri uyarınca davanın reddinin talep edildiği anlamına gelmekle birlikte hakkı ortadan kaldırır nitelikte ödeme belgeleri dışında süresinde verilmeyen ve davacı tarafın açık muvafakati bulunmayan delillerin dikkate alınmaması gerekir.

4857 Sayılı İş Kanunu`nun 20/2. maddesi uyarınca feshin haklı/geçerli nedene dayandığını, davacının davranışının işyerinde olumsuzluklarına yol açtığını ispat yükü altında olan davalının bu yükümünü yerine getirmediği anlaşıldığından davanın kabulü yerine yazılı gerekçelerle reddi hatalıdır.

4857 Sayılı İş Yasasının 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

SONUÇ : Yukarda açıklanan gerekçe ile;

1.Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2.Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının İŞE İADESİNE,

3.Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacının 5 aylık brüt ücreti tutarında BELİRLENMESİNE,

4.Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin GEREKTİĞİNE,

5.Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6.Davacının yaptığı 523,45 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

7.Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre belirlenen 1.980,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

8.Peşin alınan temyiz harcının istemi halinde ilgilisine iadesine,

Kesin olarak oybirliği ile, 02.11.2017 günü karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1542 Karar : 2017/3492 Tarih : 19.04.2017

  • HMK 322. Madde

  • Uygulanacak Hükümler

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece ilamında belirtildiği şekilde karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere hükmün dayandığı gerektirici sebeplere davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-) 6100 sayılı HMK nun “yargılama giderlerinin kapsamı” başlığını taşıyan 323. maddesinde yargılama giderlerinin hangi kalemleri kapsadığı tek tek sayılmış, “yargılama giderlerinden sorumluluk” başlığını taşıyan 326. maddede “kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği,” “yargılama giderlerine hükmedilmesi” başlığını taşıyan 332. maddesinde ise “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği, yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümün hüküm altında gösterileceği,” hüküm altına alınmıştır. Mahkemenin davanın esasıyla ilgili kabulünde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, davacının dava sırasında herhangi bir vekille temsil edilmemesine karşın lehine vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Ne var ki, bu yanlışlıkların giderilmesi, yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hüküm bozulmamalı, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ: Hükmün 3. fıkrasında bulunan davacıya vekalet ücreti verilmesine dair bölümün silinerek hükümden çıkarılmasına ve kararın bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/10286 Karar : 2017/2551 Tarih : 30.03.2017

  • HMK 322. Madde

  • Uygulanacak Hükümler

Dava, ortaklığın giderilmesi isteğine ilişkindir.

Mahkemece, ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiştir.

Hükmü, davalı … temyiz etmiştir.

1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davalı …`un aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2- Satış memurunun kararda ismen belirtilmesi doğru değil ise de bu husus kararın bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HUMK’nın 438/7 maddesi gereğince hüküm sonucunun aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı …`un sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca hüküm fıkrasının altı numaralı bendinnin çıkarılarak yerine “HMK.nun 322/2 maddesi uyarınca satış memuru olarak … Sulh Hukuk Mahkemesi Yazı İşleri Müdürünün atanmasına” ibaresinin eklenmek suretiyle düzeltilmesine, hükmün DÜZELTİLMİŞ ve değiştirilmiş bu şekli ile ONANMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 30.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/27503 Karar : 2017/4491 Tarih : 23.03.2017

  • HMK 322. Madde

  • Uygulanacak Hükümler

Şikayetçi tarafından, … 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin ortaklığın giderilmesi ilamına istinaden satış memurluğunca yapılan ihalenin feshi istemi ile icra mahkemesine başvurulduğu, mahkemece, ihalenin, süresinde fesih davası açılmadığından kesinleştiği ve davanın bu hali ile yolsuz tescil nedeniyle tapu iptali ve tescil davası olduğu gerekçesiyle … Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğunun tespitine karar verildiği anlaşılmıştır.

İİK’nun 134/2. maddesi gereğince, ihaleden itibaren yedi gün içinde ihalenin feshi istenebilir. Aynı Kanun’un 134/6-a maddesinde ise; “Satış ilanı tebliğ edilmemiş veya satılan malın esaslı vasıflarındaki hataya veya ihalede fesada bilahare vakıf olunmuşsa şikayet müddeti ıttıla tarihinden başlar. Şu kadar ki, bu müddet ihaleden itibaren bir seneyi geçemez” hükmüne yer verilmiştir.

6100 sayılı HMK’nun 322/2. maddesinde ise; paylaştırma ve ortaklığın giderilmesi için satış yapılması halinde hakimin satış için bir memur görevlendireceği, satışın ise İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu maddeye göre, satış memuru davaya bakan sulh hukuk mahkemesince tayin edildiğinden, onun işlemlerine karşı şikayetleri inceleme görevi de sulh hukuk mahkemesine aittir.

Somut olayda, şikayetçi hissedar 21.4.2016 tarihinde mahkemeye yaptığı başvurusunda, ihaleden 15.4.2016 tarihinde haberdar olduğunu ve fesih iddialarını ileri sürerek 787 ve 788 Parsel numaralı taşınmazlara ilişkin 25.01.2016 tarihli ihalelerin feshini ve ihale alıcısı adına kaydedilen tapu kaydının iptali ile eski hale iadesini talep etmiş olup, istem bu hali ile ihalenin feshine ilişkin olduğundan mahkemenin davayı tapu iptal ve tescil olarak nitelendirmesi isabetsizdir. Nitekim, dava dilekçesinde, ihalenin feshi ile birlikte tapu iptali ve tescilin de talep edilmiş olması, HMK’nun 33. maddesinde yer alan hukuki nitelendirmenin hakime ait olduğu kuralı karşısında sonuca etkili değildir.

O halde mahkemece, davanın ihalenin feshi olarak kabulü ile davanın süresinde olup olmadığı, süresinde ise işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki tavsifte hata yapılmak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/15647 Karar : 2016/13688 Tarih : 13.10.2016

  • HMK 322. Madde

  • Uygulanacak Hükümler

Borçlu vekili icra emrinde fazla faiz talep edildiğini açıklayarak takibin iptalini talep etmiştir.

Alacaklı vekili, şikayet dilekçesinin HMK`nun 322/1. maddesine atfen 119/1-ç-f-g-ğ bentlerine aykırı hazırlandığını bu nedenle şikayetin esasa girilmeden usulden reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, şikayet dilekçesinde davalının tebligata yarar açık adresinin yazılı olmaması ve takip dosyasında davalının vekil ile temsil edilmiş olmasına rağmen davanın doğrudan davalıya yöneltilerek vekilinin adının yazılmaması nedeniyle şikayetin kabulüne karar verilmiştir.

Nihai karar, hüküm ve gerekçenin çelişkili olduğu gerekçesi ile alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkeme hükmünün neleri kapsayacağı; yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesi ile bunun karşılığı olarak düzenlenen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 297/2. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre hüküm, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsar. Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Hüküm gerekçesi dosya içeriğine uygun olmak zorundadır. Ayrıca, hükmün gerekçesi ile sonuç kısmı birbiri ile çelişmemelidir.

Somut olayda; Mahkeme’ce, hükmün gerekçesinde, davalının takip dosyasında vekil ile temsil edilmesine rağmen, dava dilekçesinin asile tebliğ edilmesinin usulsüz olduğu ve şikayet dilekçesinin HMK’nun 322/1. maddesine atfen 119/1-b-ç-f-g-ğ bentlerine aykırı hazırlandığı yönündeki alacaklının savunmasının tartışıldığı ve kısmen haklı bulunduğu halde hüküm fıkrasında şikayetin kabulüne karar verildiği görülmektedir. Anılan durum HMK’nun 298. maddesi hükmüne aykırı olup Mahkeme`ce, Yasa hükmüne uygun karar verilmesi için hükmün bozulması yoluna gidilmiştir.

SONUÇ: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle, İİK’nun 366 ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK`nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 29,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 13.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/4143 Karar : 2016/1384 Tarih : 25.02.2016

  • HMK 322. Madde

  • Uygulanacak Hükümler

Dava, İİK 257. maddesi uyarınca ihtiyati haciz kararının kaldırılması isteminin reddine dair kararın temyizi istemine ilişkindir.

Davacı dava dilekçesinde; davalı kiraya veren …Şirketi ile aralarında mermer ocağı işletilmesine yönelik 14.09.2012 tarihli rödevans sözleşmesi imzalandığını, davalı kiraya veren tarafından sözleşme gereğince alınması gereken … raporu ile maden ruhsatı ve işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının alınmadığı, ruhsat alınmadan faaliyette bulunulması nedeniyle kesilen idari para cezası ile ruhsat harçlarına yönelik ödemenin kendileri tarafından yatırıldığını, yatırılan bedellerin tahsili amacıyla davalı tarafından talep edilen ihtiyati haciz isteminin mahkemece İİK 257. maddesi uyarınca 14.02.2014 tarihli karar ile kabul edildiğini belirterek, hukuka aykırı olan bu kararın kaldırılmasını istemiştir. Davalı kiraya veren cevap dilekçesinde, haksız ve yersiz istemin reddini savunmuştur. Mahkemece, ihtiyati hacze yapılacak itirazın İİK 265. maddede sınırlı olduğunu, yapılan itirazın işin esasına yönelik bulunduğu gerekçesiyle 17.12.2014 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı kiracı tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık, İİK 257. maddesine dayalı olarak asıl alacaktan bağımsız olarak talep edilen ihtiyati haciz isteminde hangi mahkemenin görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.

01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’ nın 1-4. maddelerinde mahkemelerin görevi düzenlenmiş olup aynı kanunun 4. maddesinde; Sulh Hukuk Mahkemesinin görev alanına giren dava ve işler sayılmış, 4/1-Ç bendinde de bu kanun ve diğer kanunların sulh hukuk mahkemesi ve hakimini görevlendirdiği davalar şeklinde ifadeye yer verilmiştir.

Basit yargılama usulü 6100 sayılı HMK’nın 316-322 maddelerinde düzenlenmiş olup, 316/1-a maddesinde; Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanına giren tüm dava ve işlerin basit yargılama usulüne göre yapılacağı, 316/1-c maddesinde de ihtiyati haciz isteminin basit yargılama usulüne tabi işlerden olduğu belirtilmiştir.

Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerden; İhtiyati haciz isteminin basit yargılamaya tabi işlerden olduğu açıktır. Öte yandan taraflar arasında 14.09.2012 tarihli rödevans sözleşmesi ilişkisi olduğu, ihtiyati hacze konu alacak isteminin de sözleşme

ilişkisinden kaynaklandığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Görev hususunun mahkemesince re’sen yargılamanın her aşamasında öncelikle gözetilmesi gerekir. Davanın 12.02.2014 tarihinde 6100 sayılı HMK ‘nun yürürlüğünden sonra açılmış olması da gözetildiğinde asıl uyuşmazlığa bakmakla görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır. İhtiyati haciz istemi asıl uyuşmazlığa bağlı bir istem olup Sulh Hukuk Mahkemesince karara bağlanması gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 25.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/16668 Karar : 2014/13473 Tarih : 2.06.2014

  • HMK 322. Madde

  • Uygulanacak Hükümler

Dava, ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi M… A… tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda; yazılı, sözlü, basit ve seri olmak üzere dört yargılama usulü düzenlenmiş iken 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nda yazılı ve basit yargılama usulleri düzenlenmiştir.

Bir davada hangi yargılama usulünün uygulanacağı uyuşmazlığın niteliği veya davanın görüleceği mahkemeye göre belirlenmektedir.

Bu bağlamda;
5510 sayılı Kanunun 101’inci maddesinde, anılan Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde İş Mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu`nun 7’nci maddesinde ise, İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 447’nci maddesindeki diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağına ilişkin hüküm karşısında; artık, iş mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanması gerekecektir.

Yazılı yargılama usulü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nda ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleriyle kaleme alınmış, 322/1’inci maddesinde basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanacağı belirtilmiştir. (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekeş, Medeni Usul Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2011, s.586)

Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 320’nci maddesinin birinci fıkrasında “mümkün olan hallerde” mahkemenin tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verebileceği öngörülmüş, ancak “mümkün olan haller”in neler olduğu madde metninde sayılmamıştır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun “Hukuki Dinlenilme” başlıklı 27’nci maddesi, T.C. Anayasası’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36’ncı maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6’ncı maddesi nazara alındığında “bir dava hakkında karar verilirken duruşma yapılması esastır.” Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve gerekse Yargıtay ve doktrinin kabulü de bu yöndedir.

Duruşma yapılmasında amaç, tarafların iddia ve savunmalarını yazılı beyanlar dışında bir kez de sözlü olarak hâkime aktarmalarına imkan tanıyarak, hâkime de bu iddia ve savunmalarda açık olmayan, tereddüt oluşturan konularda soru sormasını sağlamaktır.

Tecrübeler bu uygulamanın uyuşmazlıkların sağlıklı çözümü için büyük önem taşıdığını, taraflar ve hâkimin yüz yüze gelmesinin gerçeğe erişimi kolaylaştırdığını göstermektedir. (Ejder Yılmaz, Geçici Hukuki Himaye Tedbirleri, C1, Ankara 2001, s. 888) (Cenk Akil, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Kasım 2012, s.17).

Ayrıca, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini içeren bu hakkın ve yargılamanın aleniliği ilkelerinin gerçekleşmesinin en önemli aracı duruşma yapılmasıdır.

Duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden karar verilmesi ise istisna olup, ancak bu konuda kanuni dayanak bulunması halinde mümkündür.

Eş deyişle;
Ancak hukukun izin verdiği “ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, delil tespiti, İcra ve İflas Kanunu`nun 17 ve 18’inci maddelerinde öngörülen şikâyet davaları” gibi durumlarda dosya üzerinden karar verilebilir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 320/1’inci maddesi hükmünün de bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Öte yandan; Hukuk Muhakemeleri Kanunu, hukuk yargılama usulüne önemli bir yenilik olarak “ön inceleme” müessesesini getirmiştir. Kanun gerekçesinden “…yargılamanın gecikme sebebi olarak gösterilen, mahkemelerce tam hazırlık yapılmadan tahkikata başlanılmasını” engellemek amacına yönelik olduğu anlaşılan bu müessese ile; tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin dilekçelerin verilmesinin ardından,

Ancak tahkikat aşamasına geçilmeden önce, ama bu aşamaya hazırlık niteliğinde tarafların sulhe teşviki, delillerin toplanması ve sunulması için gerekli işlemlerin yapılması, tarafların anlaştıkları ya da uyuşmadıkları konuların tespiti ve dava şartları ile ilk itirazların değerlendirilerek sonuca bağlanması ön incelemenin kapsamını oluşturmaktadır. Bu nedenle mahkeme ön inceleme için bir gün tespit ederek taraflara tebliğ edecektir.

Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulduğunda; eldeki davada, ön inceleme ve tahkikata ilişkin duruşma açılmaksızın dosya üzerinde karar verilmiş olması isabetsizdir.

O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/670 Karar: 2014/1013 Tarih: 22.01.2014

  • HMK 322. Madde

  • Uygulanacak Hükümler

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yazılı, sözlü, basit ve seri olmak üzere dört yargılama yöntemi öngörülmesine karşın 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girerek ilga eden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda yazılı ve basit yargılama usulleri düzenlenmiş olup bir davada hangi yargılama yönteminin uygulanacağı, uyuşmazlığın niteliği veya görevli mahkemeye göre belirlenmektedir. 5510 sayılı Kanunun 101. maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği belirtilmiş, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7. maddesinde de iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı açıklanmıştır. 6100 sayılı Kanunun 447. maddesinde, diğer kanunların sözlü veya seri yargılama yöntemine yollamada bulunduğu durumlarda, bu Kanununun basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağı açıklanmış olmakla, şu durumda iş mahkemelerinde basit yargılama yönteminin izlenmesi gerekmektedir.

6100 sayılı Kanunda yazılı yargılama usulü ayrıntılı olarak düzenlenmiş iken anılan Kanunun 316 - 322. maddelerinde basit yargılama yöntemi temel özellikleriyle ele alınmış, 320/1. maddede, mahkemenin, olanaklı olan durumlarda tarafları duruşmaya çağırmadan dosya üzerinden karar verebileceği öngörülmüş olmasına karşın bu gibi durumların neler olduğu açıklanmamış, 322/1. maddede de bu Kanun ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan durumlarda, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı bildirilmiştir.

Diğer taraftan, 6100 sayılı Kanunun “Hukuki dinlenilme hakkı” başlığını taşıyan 27. maddesinde, davanın taraflarının, müdahillerin ve yargılamanın diğer ilgililerinin, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olduklarının belirtilmesi, Anayasa’nın ”Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru araç ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı makamları önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağının açıklanması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesi dikkate alındığında, yargı önüne getirilen uyuşmazlıklarda mahkemelerce duruşma yapılmasının esas olduğu açıktır. Bundan amaç, taraflara iddia ve savunmalarını yazılı beyanlar dışında bir kez de sözlü olarak hâkime aktarmalarına olanak tanınması, bu iddia ve savunmalarda açık olmayan, kuşku ve duraksamanın söz konusu olduğu konularda da hakimin soru sormasının sağlanmasıdır. Anılan 27. maddede düzenlenen, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve kanıtlama hakkını, mahkemenin açıklamaları gözeterek değerlendirme yapmasını içeren bu hakkın ve yargılamanın aleniliği ilkelerinin gerçekleşmesinin en önemli aracı duruşma yapılmasıdır. Duruşma açılmaksızın dosya üzerinden karar verilmesi yöntemi ancak bu konuda yasal dayanak bulunması halinde başvurulabilen istisnai uygulama niteliğinde olup 320/1. maddenin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun, hukuk yargılama usulüne önemli bir yenilik ve yargılama aşaması olarak “ön inceleme” kurumunu getirmiş olup kanunun gerekçesinden, yargılamanın gecikme sebebi olarak gösterilen, mahkemelerce tam hazırlık yapılmadan tahkikata başlanılmasının önüne geçilmesi amacına yönelik olduğu anlaşılan bu kurumla tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin dilekçelerin verilmesinin ardından, ancak tahkikat aşamasına geçilmeden önce, bu aşamaya hazırlık niteliğinde tarafların sulha teşviki, kanıtların toplanması ve sunulması için gerekli işlemlerin yapılması, tarafların anlaştıkları veya uyuşamadıkları konuların belirlenmesi ve dava koşulları ile ilk itirazların değerlendirilerek sonuca bağlanması ön incelemenin kapsamını oluşturmaktadır. Bu nedenle mahkemece ön inceleme için bir gün saptanarak taraflara tebliğ edilmesi de zorunludur.

Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ön inceleme ve tahkikata ilişkin duruşma açılıp işin esasına girilerek çözümlenmesi gerektiği belirgindir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu, değinilen 320/1. maddeye yanlış anlam yüklenerek taraflar duruşmaya çağrılmadan dosya üzerinden esasa ilişkin karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına, temyiz harcının isteği durumunda davalıya geri verilmesine, 22.01.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS