0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hüküm

HMK Madde 321

(1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.

(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.



HMK Madde 321 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrası uyarınca basit yargılama usulünde tahkikatın tamamlandığı duruşmada, hâkim, tarafların son beyanlarını alıp yargılamanın bittiğini bildirerek, kararını tefhim edecektir. Bunun dışında taraflara beyanda bulunmak için ayrıca süre verilmeyecektir. Dolayısıyla hâkimin ve tarafların yargılamanın seyrini iyi takip etmeleri gereklidir. Basit yargılama usulünde, tahkikat işlemlerinin arka arkaya yapıldığı ve duruşma aralıklarının birbirine yakın olduğu düşünülürse, son duruşmada karar vermenin zor olmayacağı da açıktır.

İkinci fıkrada, basit yargılama usulünde, tefhimin mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesiyle birlikte açıklanmasıyla gerçekleşeceği hususu belirlenmiştir. Böylece, kararın tefhimi ve gerekçeli kararın tebliği için ayrıca zaman kaybedilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Sadece zorunlu hâllerde, hâkim, sebebini de tutanağa geçirerek, hüküm özetini yazdırıp kararı tefhim edebilir.

Bu durumda da, gerekçeli kararın yazılması için kısa bir süre öngörülmüştür.


HMK 321 (Hüküm) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/33666 Karar : 2017/12649 Tarih : 30.05.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Davacı İsteminin Özeti: Davacı, iş sözleşmesinin davalı tarafından herhangi bir sebep gösterilmeden ve yazılı bildirim yapılmadan feshedildiğini ileri sürerek, feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti: Davalı, davacıyı işe davet ettiğini, ancak davacının kötüniyetli olarak işe başlamadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne, feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmiştir.

İstinaf Başvurusu : İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti : Bölge adliye mahkemesince, gerekçeli istinaf dilekçesinin yasal süre içinde verilmemesi ve süre tutum dilekçesinde istinaf başvuru sebepleri ile gerekçelerinin bildirilmemesi gerekçesiyle istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmiştir.

Temyiz Başvurusu : Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe: Taraflar arasındaki uyuşmazlık, gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde verilmemesi durumunda, süretutum dilekçesinde bildirilen sebeplerin istinaf incelemesi sırasında dikkate alınıp alınmayacağı noktasındadır.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinde ise; “İş mahkemelerince verilen nihaî kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. … kadar ki, para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararlar hariç, miktar veya değeri üç bin Türk lirasını geçmeyen davalar hakkındaki nihaî kararlar kesindir.

İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.

Bölge Adliye Mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri kırk bin Türk lirasını geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca iki ay içinde karara bağlanır.

(Değişik beşinci fıkra: 24/11/2016-6763/5 md.) Birinci ve üçüncü fıkralardaki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca … Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz. Parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” hükmü yer almaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 321. maddesinin 2. fıkrasında ise , “Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu sebeplerle basit yargılamada 6100 sayılı Kanun’un 297/2. maddesindeki unsurları taşıyan hükmün, 6100 sayılı Kanun`un 321. maddesi uyarınca gerekçeli olarak açıklanması zorunludur.

6100 sayılı Kanun’un 321. maddesindeki “hükme ilişkin tüm hususlar”dan kastedilen 6100 sayılı Kanun`un 297. maddesindeki unsurlardır. Taraflarca süre tutum dilekçesinin verilmesi, gerekçeli kararın 6100 sayılı Kanunun 321/2 maddesine uygun olarak açıklanamamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, hükmün Kanunun öngördüğü şekilde açıklanmasının, tebliğ ile gerçekleştiğinin kabulü gerekir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinde, “Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; A) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir: 1)Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması. 2)İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması. 3)Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması veyahut mahkemenin bölge adliye mahkemesinin yargı çevresi dışında kalması. 4)Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması. 5)Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, merci tayinine karar verilmiş olması. 6)Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine, 2)Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, 3)Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir.” hükmü yer alırken, 355.maddesinde ise, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” hükmü yer almaktadır.

Somut olayda; davalının istinaf başvurusu, ilk derece mahkemesi tarafından verilen hükmün 18/01/2017 tarihinde taraflara tefhim edildiği; tefhim edilen hükmün 6100 sayılı Kanunu’nun 321. maddesindeki şartları taşımadığı, davalının bu karara karşı 31/01/2017 tarihli süretutum dilekçesi ile istinaf yoluna başvurduğunu açıkladığı; gerekçeli kararın davalıya 30/01/2017 tarihinde tebliğ edildi ve davalının 10/02/2017 tarihinde gerekçeli istinaf dilekçesi sunduğu anlaşılmaktadır. Davalının istinaf başvurusu, süresinden sonra sunulan gerekçeli istinaf dilekçesine itibar edilemeyeceği, süretutum dilekçesi olarak adlandırılan dilekçede ise, istinaf başvuru sebepleri ve gerekçesinin bildirilmemesi, ayrıca 355. madde gereğince kamu düzenine aykırılık da bulunmadığı gerekçesiyle usulden reddedilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin, gerekçeli istinaf dilekçesinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren sekiz günlük süre içinde verilmesi gerektiğine yönelik tespitleri yerinde olup, davalının gerekçeli istinaf dilekçesini yasal süre geçtikten sonra verdiği sabittir. Bu nedenle süresinden sonra verilen gerekçeli istinaf dilekçesinde bildirilen gerekçelerin istinaf incelemesi sırasında dikkate alınması söz konusu değildir. Diğer taraftan, her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi kararında, süretutum dilekçesi olarak verilen dilekçede istinaf yoluna başvuru sebeplerinin bildirilmediği belirtilerek, başvurunun gerekçe ve başvuru sebebi gösterilmemesi sebebiyle reddedildiği belirtilmiş ise de; davalı taraf, süre tutum dilekçesinde “mahkeme kararının hukuka uygun olmaması ve herhangi bir araştırma yapılmaması nedeniyle” istinaf yoluna başvurduğunu açıklamaktadır. Davalı süre tutum dilekçesi olarak adlandırılan dilekçesinde, kısa da olsa, istinaf sebeplerini bildirmiştir. Bu nedenle, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesinin 1. fıkrasına göre, davalının dilekçesinde bildirdiği sebepler ile sınırlı olarak başvurunun esasına yönelik inceleme yapılması gerekirken, istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık, gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde verilmemesi durumunda, sadece süre tutum dilekçesi üzerinden istinaf incelemesi yapıldığı takdirde, istinaf başvurusunun esastan mı, yoksa usulden mi reddi gerekeceği noktasındadır.

Ayrıca, Bölge Adliye Mahkemesi maddi vakıa denetimi bakımından istinaf sebepleri ile bağlıdır. Ancak, bölge adliye mahkemesi aynı zamanda hukukilik denetimi de yapmak durumundadır. Hukukilik denetimi bakımından ise istinaf sebepleri ile bağlı değildir.

Her ne kadar ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararına karşı gerekçeli istinaf dilekçesi süresinde verilmemiş ise de, süresinde süre tutum dilekçesi verilmekle artık hukukilik denetimi yapılması gerekmektedir. Nitekim temyize konu bölge adliye mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususunun incelendiği görülmekte, bu yöndeki bir inceleme de hukukilik denetiminin yapıldığını göstermektedir.

Bu nedenle, açıkça işin esastan reddine karar verildiği belirtilmesi gerekirken, istinaf başvurusunun usulden reddine dair karar verilmesi de hatalı olup, ayrı bir bozma sebebidir.

Sonuç: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 30.05.2017 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/20501 Karar : 2017/8964 Tarih : 25.05.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

1- Gerekçeli karar başlığında dava tarihinin “26.07.2013” yerine “12.10.2015 “ olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edilmiştir.

2- Mahkemece yapılan yargılama sonunda oluşturulan gerekçeli kararda davalı Bakanlığa harç yükletilmiş, davacı vekilinin talebi üzerine 17.01.2017 tarihli “ TASHİH ŞERHİ “ başlıklı yazı ile;

” Mahkememizce yapılan resen inceleme sonucunda;

Her ne kadar gerekçeli kararın hüküm kısmında “ davacı tarafından yatırılan 92,65 TL. harcın davacıdan alınarak davacıya verilmesine “ yazılmış ise de;

Davalının … olması ve harçtan muaf olması sebebiyle hükmün bu kısmının;

” Davalı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına;

Olarak düzeltilmesine dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda karar verildi. “ denilerek tashih kararı şeklinde bir karar verilmiştir.

Davacı vekilinin 01.02.2017 tarihli “ harçların iadesine karar verilmesi talebini “ içeren tashih şerhinin düzeltilmesine ilişkin dilekçesi üzerine 20.02.2017 tarihli “ TASHİH ŞERHİ “ başlıklı yazı ile bu kez;

” 17.01.2017 tarihli tashih şerhinde hata yapıldığı anlaşıldığından 17.01.2017 tarihli tahsis şerhinin iptal edilerek;

Her ne kadar gerekçeli kararın hüküm kısmında “ Alınması gerekli 273,24 TL. karar ve ilam harcının peşin alınan 68,35 TL. harçtan mahsubu ile bakiye 204,89 TL. nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına “ yazılmış ise de;

Davalının … olması ve harçtan muaf olması sebebiyle hükmün bu kısmının;

” Davalı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına; olarak düzeltilmesine dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda karar verildi. “ denilerek tashih kararı şeklinde bir karar verilmiştir.” Şeklindeki karar ile tashih şerhi düzeltilmiştir.

Mahkemenin bu kararları HMK. nun 304, 305 ve 306. Maddelerine aykırıdır.

Basit yargılama usulünde hükmün nasıl tefhim edileceği HMK. nun 321. maddesinde, hükmün unsurlarının neler olduğu HMK. nun 297. Maddesinde detaylıca açıklanmıştır.

6100 Sayılı HMK. na göre Mahkemece karar verildikten sonra kararda değişiklik yapılabilmesi iki halde kabul edilmiştir.

Bu hallerden ilki 304. maddede düzenlenen “ hükmün tashihi, diğeri 305. maddede düzenlenen “ hükmün tavzihi “ dir.

Mahkemece “TASHİH ŞERHİ” adı altında karar verilirken HMK. nun 306. maddesindeki usullere uyulmamıştır.

Mahkemenin “tashih şerhi” adı altında yaptığı düzeltme “ davalıya yüklenen borçların değiştirilmesidir”

Hüküm altına alınan karar ilam harcı ile harç masrafının tashih yolu ile düzeltilmesi mümkün değildir.

Hüküm altına alınan karar ilam harcı ile harç masrafına ilişkin yapılan hatanın HMK. nun 305. Maddesinde belirtilen “ hükmün tavzihi “ yoluyla düzeltilmesi de mümkün değildir.

Hükmün tavzihinin sınırı HMK. nun 305/2. maddesinde özellikle belirtilmiştir.

HMK. nun 305/2. maddesine göre “Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.”

Mahkemenin “tashih şerhi” adı altında yaptığı düzeltme “ davalıya yüklenen borçların değiştirilmesidir” Davacının kabulü ile de olsa hükümde bu anlamda hiçbir değişiklik yapılamaz. Bu husus tashih yolu ile düzeltilebilecek bir hal değildir.

Mahkemenin 17.01.2017 ve 20.02.2017 tarihli tashih şerhi adı altında yaptığı düzeltmeler HMK. nun 305/2. maddesine açıkça aykırıdır.

Bu düzeltmelerin yapılabileceği kabul edilse bile yapılan düzeltmeler şekil itibarı ile de usule uygun olmayıp, yetersizdir. Hükmü düzeltmemektedir.

Açılan davada davalının/davalıların tamamının harçtan muaf olduğu hallerde davanın kabul yada kısmen kabulüne karar verildiğinde karar ilam harcı ile davacının yaptığı harç masraflarına ilişkin olarak;

“– Davalı/davalılar harçtan muaf olduğundan davalı/davalılar aleyhine harca hükmedilmesine yer olmadığına,

-Davacının yatırdığı başvuru harcı, peşin harç ( ve varsa ) ıslah harcının karar kesinleştiğinde ve isteği halinde davacıya iadesine” şeklinde karar verilmelidir.

Davada harçtan muaf olan davalının yanında harçtan muaf olmayan davalı/davalılar var ise karar ilam harcı ile davacının yaptığı harç masrafları harç masrafının kabul redde göre oranlanmayacağı gözden kaçırılmadan harçtan muaf olmayan davalı/davalılara yükletilmelidir.

Mahkemece her iki tashih şerhinde de davacının yatırdığı harçların ne olacağına ilişkin bir karar verilmemiştir.

Sonuç olarak Mahkemenin HMK. nun 304, 305 ve 306. maddelerine aykırı olan “17.01.2017 ve 20.02.2017 tarihli tashih şerhi adı altında yaptığı düzeltmelerin yok hükmünde sayılmasına,

492 Sayılı Harçlar Kanunu’ nun 13/j maddesi uyarınca harçtan muaf olan davalı Bakanlığa harç yükletilmesi hatalı olup, bozma sebebi ise de, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün HMK. nun geçici 3/2. maddesi yollaması ile HUMK. nun 438/7. Maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Sonuç:

Hüküm fıkrasının harca ve harç masrafına ilişkin paragraflarının tamamen çıkartılarak yerine;

“- Davalı Bakanlık harçtan muaf olduğundan Bakanlık aleyhine harca hükmedilmesine yer olmadığına,

-Davacının yatırdığı başvuru harcı ile peşin harcın karar kesinleştiğinde ve isteği halinde davacıya iadesine “ paragraflarının yazılmasına, hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 25.05.2017 oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/19421 Karar : 2017/4009 Tarih : 15.05.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

1-01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321. maddesinin 2. fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ikinci Bölümünün 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).

Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun`un 8. maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal” olarak anlaşılması zorunludur.

Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veya gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.

Davanın tümden kabulü ya da reddi söz konusu olsa bile tarafların kararın gerekçesini temyiz etmekte hukuki yararları bulunabileceğinden, bu gibi durumlarda bile gerekçeli kararın yöntemince taraflara tebliği zorunludur.

A-Gerekçeli kararın taraflara yöntemince tebliğ edilerek temyiz süresi geçtikten sonra ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla ( 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesinde yer alan 1086 sayılı Yasa’nın temyize ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğine ilişkin düzenleme ) gerektiğinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 432. maddesindeki prosedür işletildikten sonra,

B-Şayet davanın taraflarınca temyiz dilekçesi sunulması halinde, sunulan temyiz dilekçesinin, yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. Maddesi yollamasıyla, HUMK`nun 433. Maddesi gereğince taraflara karşılıklı olarak tebliğ edilerek, tebligat parçası eklendikten sonra gönderilmek üzere,

2-Nisbi harca tabi davalarda, 10.5.1965 gün ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince hükmü temyiz eden davalı tarafın, temyiz başvuru harcı ve ilam harcının 1/4`ünü (nispi temyiz karar harcı) peşin olarak yatırması gerekir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla (1086 sayılı Yasa’nın temyize ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğine ilişkin düzenleme) gerektiğinde 1086 sayılı HUMK`un 434/III madde ve fıkrasındaki prosedürün işletilmesi gerekir.

Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerinin ödenmesi gerekir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren hakim veya mahkeme başkanı tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilmelidir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme kararın ilgili tarafça temyiz edilmemiş sayılmasına karar verilir ve ek karar ilgili tarafa tebliğ edilir.

Mahkemece verilen gerekçeli kararın ve temyiz talebinde bulunanların temyiz dilekçelerinin, aleyhine hüküm tesis edilenlerden davalı …‘a (vekili yok) tebliğ edilmediği; yine temyiz talebinde bulunan davalılardan …`ın süre tutum dilekçesi vermesine rağmen Temyiz Başvuru hacını ve Temyiz Nispi harcını yatırmadığına ilişkin makbuzun veya temyiz harçlarının ikmali hususunda muhtıra evrakının dosyada bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece yapılması gereken işler, gerekçeli karar ile dosyadaki temyiz dilekçelerinin, vekil ile temsil edilmeyen davalılardan …`a tebliğ edilmesi; davalı … adına varsa temyiz harç makbuzunun dosyaya eklenmesi, harcın yatırılmamış olması durumunda ilgiliye 7 günlük kesin süre verilmesi, süresi içinde harç ikmal edildiği takdirde dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere geri gönderilmesi, süresi içinde harç yatırılmadığı takdirde ise kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verilmesi, ek kararın adı geçen şahsa tebliğ edilmesi suretiyle,

Dosyanın mahalline GERİ ÇEVRİLMESİNE, 15.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/31840 Karar : 2017/10015 Tarih : 27.04.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

A)5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz olunabilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesinin 1. fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, mülga 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” 2. fıkrasında ise; “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar mülga 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” denmiştir.

6100 sayılı Kanun’un hükmü düzenleyen 294. maddesinde de;

(1)Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür.

(2)Hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada verilir ve tefhim olunur.

(3)Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur.

(4)Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hâllerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir.

(5)Hükmün tefhimini, duruşmada bulunanlar ayakta dinler.

(6)Hükme ilişkin hususlar, niteliğine aykırı düşmedikçe, usule ilişkin nihai kararlar hakkında da uygulanır.” denmiştir.

Yukarıda yazılı kanun hükümleri kapsamında, Mahkemece duruşmada tefhim edilen hüküm gerekçe taşımayıp sadece hüküm sonucunu (kısa kararı) içeriyorsa gerekçeli kararın her halükarda davanın taraflarına (taraflar kendilerini vekille temsil ettiriyorlar ise vekillerine) tebliğ edilmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla, sadece hüküm sonucunun (kısa kararın) tefhim edildiği durumlarda, taraflar (ya da vekilleri) duruşmada hazır olsalar dahi gerekçeli kararın taraflara veya vekillerine tebliğ edilmesi gerekir.

Öte yandan, 6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 433. madde hükmü gereğince tarafların kararın temyiz edildiğinden haberdar edilmeleri ve katılma yoluyla temyiz talebinde bulunma haklarını kullanmaları için temyiz dilekçelerinin de diğer tarafa tebliğ edilmesi gerekir.

Somut olay açısından yapılan tespit ve değerlendirmede, gerekçeli kararın taraflara tebliğ edilip edilmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.

Bu sebeple;

1-Taraflara gerekçeli karar tebliğ edilmişse tebliğe ilişkin evrakın dosyaya eklenmesi,

2-Tebliğ edilmemişse gerekçeli kararın taraflara tebliği ile buna ilişkin evrakın dosya içine alınması ve temyiz süresinin beklenmesi,

3-Davalı Bakanlık ile davacı tarafın da hükmü temyiz etmesi halinde, temyiz dilekçesinin hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından karşı tarafa tebliğ edilmesi ;

B)6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 321. maddesinin 2. fıkrasında, “Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu sebeplerle basit yargılamada 6100 sayılı Kanun’un 297/2. maddesindeki unsurları taşıyan hükmün, 6100 sayılı Kanun’un 321. maddesi uyarınca gerekçeli olarak açıklanması zorunludur.

6100 sayılı Kanun’un 321. maddesindeki “hükme ilişkin tüm hususlar”dan kastedilen 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesindeki unsurlardır. Taraflarca süre tutum dilekçesinin verilmesi gerekçeli kararın tebliğ edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Gerekçeli karar tebliğ edildiğinde taraflar gerekçeli temyiz dilekçesi ile temyiz haklarını kullanabileceklerdir. 6100 sayılı Kanun’un “hukuki dinlenilme” başlıklı 27. maddesi, Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesi nazara alındığında gerekçeli kararın taraflara tebliğ edilmesi gerektiği açıktır.

Öte yandan, 6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 433. madde hükmü gereğince tarafların kararın temyiz edildiğinden haberdar edilmeleri ve katılma yoluyla temyiz talebinde bulunma haklarını kullanmaları için temyiz dilekçelerinin de diğer tarafa tebliğ edilmesi gerekir.

Dosya içeriğine göre; davalı temyizinin davacıya tebliğ edildiğine ilişkin tebliğ belgesinin bulunmadığı anlaşılmakla, tebliğ edilmiş ise tebliğ belgesinin eklenmesi, tebliğ edilmemiş ise yöntemince tebliğ edildikten ve temyiz süresi beklendikten sonra gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 27.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/3567 Karar : 2017/6751 Tarih : 18.04.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, sendikaya üye olduktan sonra ücretinin düşürüldüğünü ve iş sözleşmesinin işverence feshedildiğini ileri sürerek eşit davranma borcundan kaynaklanan tazminatı ile eksik ödenen alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının;

a ) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,

b ) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,

c ) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,

ç ) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,

d ) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,

e ) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,

İçermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur.

Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK.’un “Hüküm” başlıklı 321. maddesinde aynen;

( 1 ) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.

( 2 ) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir” hükmü düzenlenmiştir.

321.maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar”dan kastedilen HMK.’un 297. maddesindeki unsurlardır. Madde gerekçesinde tefhimin hüküm özetinin yazdırılması olduğu açıklanmıştır.

Bu nedenlerle basit yargılamada da tefhim edilecek hüküm HMK.’un 297/2. maddesindeki unsurları taşımakla birlikte HMK.’un 321. maddesi uyarınca gerekçeli olmak zorundadır. Ancak Mahkemelerin iş yoğunluğu ve buna bağlı olarak duruşma dosyalarının çokluğu nedeni ile gerekçenin duruşmada yazdırılamaması halinde gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.

Bu yasal şekil yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir ( Hukuk Genel Kurulu – 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı ).

Halen yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8 inci maddesine göre, iş mahkemelerince verilen nihai kararlara karşı kanun yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihai kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.

Taraflar hükmün tefhiminin HMK.’un 297/2. maddesinde sayılan unsurları taşımaması halinde hak ve borçlarını bilemeyeceklerinden temyiz süresini kaçırmamak, hak kaybına uğramamak için kararı gereksiz yere temyiz etmek zorunda kaldıkları bir gerçektir.

Bu nedenlerle hükmün tefhimi sırasında HMK.’un 297/2. maddesinde belirtildiği üzere “taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli ve zorunludur.

HMK.’un 298/2 maddesi gereğince sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun olması, tefhim edilen kısa karara aykırı olmaması gerekir. Aksi halde, yargılamanın aleniyeti ilkesi zedelenmiş ve mahkeme kararına güven sarsılmış olacaktır. Asıl olan tefhim edilen kısa karardır. Gerekçeli kararın kısa karara uygun olmaması, çelişki yaratır ve gerekçeli kararın yok hükmünde olduğu anlamına gelir. Belirtmek gerekir ki, kısa karar ile gerekçeli karar çelişkisi, … İçtihadı Büyük Genel Kurulu’nun 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Kararı gereğince bozma nedenidir.

Somut uyuşmazlıkta mahkemece tefhim edilen kısa kararda “2.805,71 TL. net ücret alacağın, 3.924,57 TL net sosyal yardım farkı alacağının kabulüne “ şeklinde hüküm kurulmuş ise de, mahkemenin gerekçeli kararında “sosyal yardım farkı alacağının reddine” karar verildiği hükümde belirtilmiştir. Mahkemece bu şekilde HMK.’un 297, 298 ve 321. maddelerine aykırı davranılmış kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmıştır. Kararın salt bu nedenle sair yönleri incelenmeksizin bozulması gerekmiştir.

F) SONUÇ:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/3298 Karar : 2017/4737 Tarih : 7.03.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı özetle; davalı işveren bünyesinde harita teknikeri olarak çalışmaya başladığını, çalışması devam ederken … tarafından 5393 sayılı Belediye Kanunu 49/…’e göre …. bünyesinde sözleşmeli personel olarak çalıştırılacağı kararının verildiğini, yetkililerce işçilere …’daki sözleşmelerini feshetmeleri halinde ….’da düz işçi olarak çalışabilecekleri aksi takdirde hizmet sözleşmelerinin feshedileceğinin ve Kurumla ilgili hiçbir yerde çalışamayacaklarının bildirildiğini, işsiz kalmaktan korkan işçilerin kendilerine dayatılan istifa dilekçelerini imzalamak zorunda kaldıklarını, zorla alınan istifa dilekçesi ile davacının … Şirketindeki çalışmasına ….02.2013 tarihinde son verildiğini, devamında …. bünyesinde tam zamanlı sözleşmeli personel olarak çalışmaya başladığını, Türkiye Belediyeler ve Genel Hizmetler Sendikasının … ile yapmış olduğu toplu iş sözleşmesi olduğunu, bu sebeple sendikal haklarından vazgeçerek istifa etmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, beyan etmiş, fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla kıdem tazminatının ödenmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının bir başka kurumda çalışmaya başlamasının kendi istek ve iradesi ile gerçekleşmiş olduğunu, şirketin işçiyi istifaya zorlaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davacının ….’ya geçiş yaparak fiilen başka bir işyerine gitmediğini, halen şirkette aynı yerde çalışmaya devam ettiğini, bu nedenle yapılan işyeri değişikliğinin işyeri devri niteliğinde olduğunu, henüz sona ermemiş bir sözleşmeye dayanarak kıdem tazminatı talep etmesinin mümkün olmadığını, davacının çalışması devam ederken yeni bir kadro fırsatı tanınarak devlet memuru olarak çalışabileceği veya aynı koşullarla davalı şirkette çalışmasını sürdürebileceği yönünde seçimlik hak tanındığını, davacının bu hakkını ….’ya geçmek şeklinde kullandığını, hiçbir baskı ve zorlamanın olmadığını, davalının fesih iradesinin bulunmadığını, daha iyi şartlarda çalışmaya başladığını, bu doğrultuda davacının çalışması devam ettiğinden kıdem tazminatı talebinin reddinin gerektiğini, iş akdinin istifa ile sona erdiği kabul edilse dahi davacının kendi iradesiyle istifa ettiğini, kıdem tazminatı koşullarının gerçekleşmediğini beyan etmiş, davanın reddini talep etmiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın reddine karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Mahkeme kararında yazılacak hususlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Maddeye göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, 294/…. maddesinde “hükmün tefhimi hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur.” 298/… maddesinde ise “gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.” hükümlerine yer verilmiştir. Yine Kanunun 321/… maddesinde; “Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.” hükmü düzenlenmiştir.

321.maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar” dan kastedilen Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesindeki unsurlardır. Madde gerekçesinde tefhimin hüküm özetinin yazdırılması olduğu açıklanmıştır.

Davanın reddine veya kabulüne dair karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni ve bundan farklı bir hüküm kurulamayacağı gibi, gerekçeli kararın kısa karara uygun yazılması ve kısa kararla çelişik olmaması da gerekir. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı gibi Anayasa ve kanunlarda yer alan kurallara açıkça aykırılık oluşturur.

Somut olayda, mahkeme kısa kararda; …. hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine, kararı verildiği, oysa …. adlı şirketin davada taraf olmadığı, hakkında feragat edilen davalının … Büyükşehir Belediyesi olduğu, gerekçeli kararda ise; … Büyükşehir Belediyesi hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine kararı verilmiştir. Her ne kadar bu durumun şablon kalıntısı olarak, seri dosya kopyalamasından kaynaklandığı belirtilmiş ise de, kısa karar ve gerekçeli karar arasında arasında çelişki oluşturulduğu açıktır. Kısa karar ile gerekçeli karar çelişkisi, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun ….04.1992 tarihli ve 1991/… esas, 1992/… karar sayılı ilamı gereğince bozma sebebidir. Bu nedenlerle,; 6100 sayılı Kanun’un 297, 298/… ve 321. maddelerinde belirtilen zorunlu unsurların hiç birisini taşımadığı anlaşılan hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının isteği halinde ilgilisine iadesine, 07.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6374 Karar : 2017/1729 Tarih : 7.03.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.

Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

1- Temyiz olunan 05.01.2015 tarihli ek karar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 432. maddesi gereğince kanuni temyiz süresinin geçirilmesi nedeniyle, temyiz isteminin yerel mahkemece reddine ilişkindir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).

Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal” olarak anlaşılması zorunludur.

Bu açıklamalar doğrultusunda 30.09.2014 tarihinde tefhim edilen kısa kararda kararın gerekçesinin tefhim edilmemesi nedeniyle, temyiz süresinin tebliğden itibaren başladığının kabulünün gerektiği, gerekçeli kararın davacı vekiline 01.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin 09.12.2014 tarihinde kararı temyiz ettiği, 15.01.2015 tarihinde temyiz isteminin süreden reddine karar verildiği davacı vekilinin iş bu ek kararı da süresi içerisinde 30.01.2015 tarihinde temyiz ettiği anlaşılmıştır.

Bu durumada, Yerel Mahkemenin davacı vekilinin temyiz isteminin reddine dair 15.01.2015 tarihli ek kararının BOZULARAK KALDIRILMASI ve davacı vekilinin asıl karara karşı temyiz itirazlarının incelenmesi gerekmiştir.

2- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici sebeplere, temyiz edenin sıfatına, temyiz kapsam ve nedenlerine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,

3- Dava, iş kazası nedeniyle sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre, davacının, davalı işveren nezdinde çalışırken 11.03.2006 tarihinde iş kazası geçirdiği, iş kazası nedeniyle davacıya geçici iş göremezlik ödeneği ödendiği ve maluliyet oranının … Kocatepe … … Merkezi ile Yüksek Sağlık Kurulu tarafından %0 olarak tespit edildiği anlaşılmıştır.

Gerek mülga B.K’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların … ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez.

Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayda, % 0 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan davacının sürekli iş göremez duruma gelmese dahi, üzüntü ve elem duyacağı, ruh bütünlüğünün ihlali, sinir bozukluğunun da bedensel zarar kavramına dahil bulunduğu gözetilerek, tedavi gördüğü süre dikkate alınarak uygun bir miktar manevi tazminata karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 07.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/7145 Karar : 2017/668 Tarih : 2.03.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Dairemizin 08.06.2016 tarihli geri çevirme kararı ile, mahkemece yargılama sonunda şikayetin reddine şeklinde verilen kısa kararın, asıl dosyada şikayetçi … vekilinin yüzüne karşı 23.12.2014 tarihinde tefhim edildiği ve gerekçeli kararın daha sonra yazıldığı, asıl dosyada şikayetçi … vekiline tebliğ edilip edilmediğinin anlaşılamadığı, tefhim edilen kısa kararda hükmün yasal unsurlarının tümüyle yer almadığı gibi, gerekçenin dahi tefhim edilmediği, İİK’nın 363. maddesi uyarınca tefhimden itibaren temyiz süresinin başlamasının hükmün HMK’nın 321/2. maddesi uyarınca yazılıp, gerekçesi ile birlikte tefhimine bağlı olduğu belirtilerek, mahkemece, gerekçeli karar asıl dosyada şikayetçi … vekiline tebliğ edilmiş ise, tebliğ parçasının dosya içerisine konulması, temin edilemezse tebliğ tarihinin saptanması için mahkeme kayıtları ve posta idaresi kayıtları üzerinde gerekli incelemenin yapılarak tebliğ tarihinin bildirilmesi, şayet henüz tebliğ yapılmamış ise, gerekçeli kararın asıl dosyada şikayetçi … vekiline tebliği ile temyiz süresinin beklenmesi, asıl dosyada şikayetçi … vekili tarafından temyiz dilekçesinin sunulması halinde bu dilekçenin asıl dosyada şikayet olunanlar vekillerine Tebligat Kanunu ve ilgili yönetmelik hükümlerine uygun olarak tebliği ve dosya içerisine konularak temyiz incelemesi yapılmak üzere gönderilmesi için geri çevrilmiş ise de, geri çevirme gerekleri yerine getirilmeksizin dosyanın gönderildiği anlaşılmıştır.

Geri çevirme kararının gereklerinin yerine getirilmemesi, dosyanın sürümcemede kalmasına ve adaletin gecikmesine neden olduğundan bu kez geri çevirme gereklerinin yerine getirilmesi hususunda daha dikkatli ve itinalı davranılması, aksi halin sorumluluk doğuracağının bilinmesi gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, dosyanın yerel mahkemesine İKİNCİ KEZ GERİ ÇEVRİLMESİNE, 02.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/10656 Karar : 2017/1718 Tarih : 9.02.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 321. maddesinin 2. fıkrasında, “Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir.Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu sebeplerle basit yargılamada 6100 sayılı Kanun’un 297/2. maddesindeki unsurları taşıyan hükmün, 6100 sayılı Kanun’un 321. maddesi uyarınca gerekçeli olarak açıklanması zorunludur.

6100 sayılı Kanun’un 321. maddesindeki “hükme ilişkin tüm hususlar”dan kastedilen 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesindeki unsurlardır. Taraflarca süre tutum dilekçesinin verilmesi gerekçeli kararın tebliğ edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Gerekçeli karar tebliğ edildiğinde taraflar gerekçeli temyiz dilekçesi ile temyiz haklarını kullanabileceklerdir. 6100 sayılı Kanun’un “hukuki dinlenilme” başlıklı 27. maddesi, Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesi nazara alındığında gerekçeli kararın taraflara tebliğ edilmesi gerektiği açıktır.

Öte yandan, 6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki 433. madde hükmü gereğince tarafların kararın temyiz edildiğinden haberdar edilmeleri ve katılma yoluyla temyiz talebinde bulunma haklarını kullanmaları için temyiz dilekçelerinin de diğer tarafa tebliğ edilmesi gerekir.

Dosya içeriğine göre; davalı temyizinin davacıya tebliğ edildiğine ilişkin tebliğ belgesinin bulunmadığı anlaşılmakla, tebliğ edilmiş ise tebliğ belgesinin eklenmesi, tebliğ edilmemiş ise yöntemince tebliğ edilerek temyiz süresi geçtikten sonra gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 09.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/24158 Karar : 2016/21636 Tarih : 6.12.2016

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, iş sözleşmesinin işverence haksız feshedildiğini ileri sürerek … 7.İş Mahkemesinin 2014/317 Esas 2014/494 Karar sayılı işe iade davası açtığını ve işe iadesi yönünde karar verildiğini ancak işe başlatılmadığını ileri sürerek işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücretin tahsili için başlatılan icra takibine karşı ileri sürülen itirazın iptali ve icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davalı temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının;

a ) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,

b ) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,

c ) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,

ç ) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,

d ) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,

e ) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,

İçermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur.

Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK.’un “Hüküm” başlıklı 321. maddesinde aynen;

( 1 ) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.

( 2 ) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir” hükmü düzenlenmiştir.

321.maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar”dan kastedilen HMK.’un 297. maddesindeki unsurlardır. Madde gerekçesinde tefhimin hüküm özetinin yazdırılması olduğu açıklanmıştır.

Bu nedenlerle basit yargılamada da tefhim edilecek hüküm HMK.’un 297/2. maddesindeki unsurları taşımakla birlikte HMK.’un 321. maddesi uyarınca gerekçeli olmak zorundadır. Ancak Mahkemelerin iş yoğunluğu ve buna bağlı olarak duruşma dosyalarının çokluğu nedeni ile gerekçenin duruşmada yazdırılamaması halinde gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.

Bu yasal şekil yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir ( Hukuk Genel Kurulu – 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı ).

Halen yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8 inci maddesine göre, iş mahkemelerince verilen nihai kararlara karşı kanun yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihai kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.

Taraflar hükmün tefhiminin HMK.’un 297/2. maddesinde sayılan unsurları taşımaması halinde hak ve borçlarını bilemeyeceklerinden temyiz süresini kaçırmamak, hak kaybına uğramamak için kararı gereksiz yere temyiz etmek zorunda kaldıkları bir gerçektir.

Bu nedenlerle hükmün tefhimi sırasında HMK.’un 297/2. maddesinde belirtildiği üzere “taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli ve zorunludur.

Somut uyuşmazlıkta mahkeme kararının hüküm kısmında “davanın kısmen kabulüne” denilerek “itirazın kısmen iptaline” karar verilmiştir. Mahkeme dava kısmen kabul edilmiş isede takibin iptal edilen kısmı açıklanmamıştır. Hüküm bu hali ile infazda tereddütlere yol açacak niteliktedir. Kararın salt bu nedenle sair yönleri incelenmeksizin bozulması gerekmiştir.

Mahkemece yapılacak iş icra takibinin hangi kalemde, kaç lira üzerinden devamına, hangi kalem talebin ise reddine karar verildiğini açıkça hüküm altına almaktır.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06.12.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/21797 Karar : 2016/10498 Tarih : 15.06.2016

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Davacı 3. kişi vekili, haciz yapılan adreste müvekkilinin ticari faaliyette bulunduğunu, müvekkili şirketin 21/01/2013 tarihinde kurulduğunu, borçlu şirket ile bir ilgilerinin olmadığını, bir bilgisayar haricinde borçlu şirketten satın aldıkları mal bulunmadığını, haczedilen diğer menkullerin faturalı olduğunu iddia ederek davanın kabulü ile haczin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı alacaklı vekili, davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, haciz sırasında davacı şirket yetkilisinin haciz yapılan işyerini içeresinde menkullerle beraber borçlu şirketten satın aldığını beyan ettiği, haciz sırasında ofiste kullanılan bilgisayarın içerisinde borçlu firmaya ait SGK belgeleri, vergi levhası ve bordro çıktılarının bulunduğu, ispat yükünün davacıda olduğu, davacı 3. kişi şirketin defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede, davacı tarafından borçlu şirketten malzeme ve demirbaş satın alımının yapıldığı, ancak ödemelerin kasa hesabı üzerinden yapıldığının anlaşıldığı, bu sebeple ödemelerin gerçekliğinin denetlenemediği, sunulan faturaların her zaman temin edilmesi mümkün belgelerden olduğu, davacının 3 adet Samsung laptop bilgisiyar haricinde menkullerin kendilerine ait olduğunu ispat edemediği gerekçesiyle davanın kısmen kabul, kısmen reddi ile davanın haczedilen 3 adet laptop Samsung bilgisayar yönünden kabulüne, diğer mallara ilişkin davanın reddine karar verilmiştir.

Hüküm, davacı 3. kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, 01.09.2014 tarihli ek karar ile, temyiz başvurusunun süresinde olmadığından bahisle reddine karar verilmiş, bu kez ek karar davacı 3. kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, üçüncü kişinin İİK’nun 96. vd. maddeleri uyarınca açtığı istihkak davası niteliğinde olup, anılan Kanun`un 97. maddesinin 11. fıkrası uyarınca basit yargılama usulune tabidir.

Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK.nun “Hüküm” başlıklı 321. maddesinde aynen;

(1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.

(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.”hükmü düzenlenmiştir.

321.maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar” dan kastedilen HMK.nun 297. maddesindeki unsurlardır.

Buna göre; mahkeme, tahkikatın tamamlanmasından sonra, tarafların son beyanlarını almalı ve yargılamanın sona erdiğini bildirdikten sonra hükmü tefhim etmelidir. Kural olarak, mahkemece kararın tefhiminde hükme ilişkin tüm hususlar açıklanmalıdır.

HMK 322. maddesi atfı ile uygulanmakta olan HMK.nun 297. maddesinde hükmün kapsamı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre; mahkeme, gerekçesi ile birlikte tefhim ettiği hükümde taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gereklidir. Bu kanunun getirdiği bir zorunluluktur. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli karar en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılmalıdır. Bir diğer deyişle HMK.nun 321. maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hallerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gereklidir.

2004 sayılı İcra İflas Kanun’un 363/1. maddesi uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilecek kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gündür. Maddedeki “tefhim” kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal” olarak anlaşılması zorunludur. Bu nedenle, yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulun`un konuyla ilgili içtihatı da bu yöndedir. (21.01.2015 tarih, 2014/9-1438 Esas, 2015/580 K. sayılı karar) Usul hukukunda yer almamakla birlikte uygulamada, tefhimden sonra temyiz süre tutum dilekçesi veya kararın tebliğinden sonra gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararın temyiz edildiği hallerde, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanılması mümkün olduğundan, gerekçeli kararın bu hallerde de taraflara tebliği gerekir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi de gerekçeli kararın tebliğinin temyiz hakkının etkili şekilde kullanılması bakımından gerekli olduğunu, bu yükümlülük getirilmeden kararın kesinleştirilmesini hak ihlali olarak kabul etmiştir (Anayasa Mahkemesi (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru).

Temyize konu olayda, 08.07.2014 tarihli tefhimin yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim olduğundan bahsedilemez. Ayrıca gerekçeli kararın temyiz edene tebliğinin de yapılmadığı dikkate alındığında temyiz isteminin reddine dair ek kararın usul ve yasaya uygun olduğu söylenemez. Bu sebeple, … İcra Hukuk Mahkemesi`nin 01.09.2014 tarih ve 2013/882 Esas, 2014/572 Karar sayılı temyiz isteminin reddine dair verilen ek kararın kaldırılmasına karar verilerek; davacı 3. kişinin asıl karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine geçildi.

2-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı 3. kişi vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1 nolu) bentte açıklanan nedenlerle temyiz talebinin reddine ilişkin yerel mahkemenin 01.09.2014 tarih 2013/882 esas, 2014/572 sayılı ek kararının kaldırılmasına, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının (2 nolu) bentte açıklanan nedenlerle reddiyle hükmün esasının ONANMASINA, taraflarca İİK’nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 29,20 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile artan 563,00 TL`nin temyiz edene iadesine 15.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/19172 Karar : 2016/14309 Tarih : 14.06.2016

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı Bakanlık tarafından yapılan tespitte davacı şirkete ait sadece 12 işyerinin dikkate alındığını, davalı şirketin merkezi ………….da olup. ……………. ve ……………….taki işyerleri de dahil başvuru tarihinde 554 işçinin çalıştığını, oysa davalı Bakanlığın 04.02.2015 tarihli tespit yazısında toplam çalışan sayısını 461 olarak hatalı hesapladığını, davalı sendikanın yasanın aradığı % 40 çoğunluğu sağlayamadığını, sundukları rakamlarda açılan işe iade davaları ile askıdaki iş sözleşmelerinin dikkate alınmadığını, davacı şirketin işçi sayısının tespitinde belirsizlik olduğu bir dönemde böyle bir talepte bulunması ile davalı sendikanın oldu bittiye getirerek dürüstlük kurallarına aykırı davrandığını, işçilerin kendi hür iradeleri ile sendikaya üye olmadıklarını, sendikaya zorla üye yaptırıldıklarını, keza başvuru tarihinde kaç İşçinin sendikaya üye olup olmadıklarını bilmediklerini, davalı sendikanın yetki tespitinde bulunma ve sözleşme yapma konusunda yetkisinin bulunmadığını, açıklanan bu nedenlerle itirazlarının kabulü davalı Bakanlığın 04.02.2015 tarihli olumlu yetki tespitinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davacı vekili ……………..İş Mahkemesinin 2015/532 E. 2015/701 K. sayılı birleşen dava dilekçesinde ise, müvekkil şirketin 1245468.016 sicil nolu Debedelen Mevkii Krom 4 Fabrika Orhaneli/ Bursa adresinde kurulu ve faaliyet konusu “krom konsantre maden imalatı” olan işyerinin işkolunun, İşkolları Yönetmeliğinin 12 nolu “metal” işkolu olarak tespitinin iptali ile diğer işyerlerindeki işkolu gibi 03 nolu “madencilik ve taşocakları” işkolu olarak tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalılar Cevabının Özeti:

Davalı Bakanlık vekili cevap dilekçesinde, davanın süresinde açılıp açılmadığının tespit edilmesi gerektiğini, 6356/42. ve 34/2. maddeleri hükümleri gereği aynı işverene ait birden fazla işyeri bulunması halinde, aynı işkolunda yer alan işyerleri için işletme düzeyinde toplam işçi ve üye sayılarının dikkate alınarak çoğunluğun belirlendiğini, başvuru tarihi olan 30.01.2015 tarihinde davacı şirkete ait işyerlerinde (işletmede) 461 işçinin çalıştığı vc 186 işçinin davalı sendikaya üye olduğu tespit edilerek 04.02.2015 tarih ve 2538 sayılı yetki tespit yazısının taraflara tebliğ edildiğini, yetki tespitinde üye fişlerinin işverene verilmeyebileceği yolunda yüksek mahkeme kararlarının olduğunu, dava dilekçesi ekinde belirtilen 1245468.016 sicil no.lu işyerinin “krom konsantre maden imalatı” olarak belirtilmesi ve 12 sıra no.lu ``Metal” İşkolunda tescil edilmesi, 1176701,016 sicil no.lu işyerinin `UÜ. Meslek Yüksek Okulu İnşaatı” olarak belirtilmesi ve 13 sıra no.lu “İnşaat” işkolunda tescil edilmiş olması nedeniyle bu işyerlerinin işletme kapsamına dahil edilmediğini, davacı şirkete ait diğer 12 işyerinin 03 sıra no tespit yazısının “Madencilik ve Taş Ocakları” işkolunda faaliyet gösterdikleri için işletme yetki tespit yazısının taraflara gönderildiğini, davalı Bakanlığın yetki tespit işleminde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığını, açıklanan bu nedenlerle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Davalı …-lş Sendikası vekili cevap dilekçesinde, öncelikle dava dilekçesinin yetkili makama kaydettirilip davanın süresinde açılıp açılmadığının incelenmesi gerektiğini, başvuru tarihi olan 30.01.2015 tarihinde çalışan sayısının tespiti için işyerlerine ilişkin Ocak/2015 tarihli SGK dönemi bordrolarının istenmesinin gerektiğini, toplam çalışan sayısının tespitinde işe iade davaları ile askıdaki iş sözleşmelerinin de dikkate alınması yolundaki iddianın soyut verilere dayandığını ve asıl amacının davayı uzatmak olduğunu, işçilerin zorla sendikaya üye yapıldıkları iddiasının doğru olmadığını, sendikanın üyelerini yetki aşamasında işverene bildirme yükümlülüğünün bulunmadığını, açıklanan bu nedenlerle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlara ve bilirkişi raporuna dayanılarak olumlu yetki tespiti iptali talebinin reddine karar verilmiş, birleşen dava hakkında ise hüküm kurulmamıştır.

D) Temyiz:

Kararı davacı ile davalı Bakanlık vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Dosyadaki bilgi ve belgelere, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre Mahkemece davanın ve birleşen davanın reddi yerindedir.

Ancak, 6100 sayılı HMK`nın 297/1-2.maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir. Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olması gerekli ve zorunludur.

Yargıtay`ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hüküm bulunması gerektiği açıktır.

Somut uyuşmazlıkta, hüküm fıkrasında esasa ilişkin olarak “1-Davacının davasının reddine” ifadesi kullanılmış, birleşen dava hakkında ayrıca bir hüküm kurulmamıştır. Bu durum, birleşen davanın esası hakkında bir karar verilip verilmediği yönünde taraflar açısından şüphe ve tereddüt uyandıracak nitelikte olduğundan ve yukarıda açıklanan yasa maddelerine açık bir aykırılık oluşturduğundan (10.04.1992 gün, 1991/7 Esas-1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararında da belirtildiği üzere), mülga 2821 sayılı Kanun`un 4. maddesi uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-Asıl dava yönünden davanın reddine,

a-Alınması gereken 29,20 TL ret harcından peşin alınan 27,70 TL. nin mahsubu ile bakiye 1,50 TL .harcın davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,

b-Davacı tarafça yapılan masrafın kendi üzerinde bırakılmasına,

c-Davalı … tarafından yapılan toplam 30,00 TL. yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine;

d-Davalı ………………. tarafından yapılan toplam 435,50 TL. yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine;

e-Yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. ne göre belirlenen 1.800,00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine;

3- Birleşen dava yönünden davanın reddine,

a-Alınması gereken 29,20 TL ret harcından peşin alınan 27,70 TL. nin mahsubu ile bakiye 1,50 TL. harcın davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,

b-Davacı tarafça yapılan masrafın kendi üzerinde bırakılmasına,

c-Yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. ne göre belirlenen 1.800,00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …`na verilmesine;

d-Tarafların yatırdığı gider avansından kullanılmayan kısmının, hükmün kesinleşmesinden sonra ilgili taraflara re`sen iadesine, iade giderinin ilgili tarafça yatırılan avanstan karşılanmasına;

e-Kararın HMK 321/2 maddesi gereğince re`sen taraflara tebliğine, tebligat giderinin davacı tarafından yatırılan gider avansından karşılanmasına, 14.06.2016 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5629 Karar : 2016/13886 Tarih : 11.05.2016

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan takipte, borçlu vekili, vekil olarak kendisine tebligat yapılmadığını ve sair iddialarını ileri sürerek taşınmaz ihalesinin feshi istemiyle icra mahkemesine başvurmuş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK`nun 298. maddesi “Hükmün yazılması” başlığını taşımakta olup, anılan maddeye göre;

“(1) Hüküm, hükmü veren hakim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hakimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.

(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.

(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.

(4) Hüküm, hükmü veren hakim veya hakimler ile zabıt katibi tarafından imzalanır.”

6100 sayılı HMK`nun 297, 298 ve 321.maddeleri hukuk güvenliğini sağlamak amacıyla getirilmiş, kamu düzenine ilişkin hükümler olup, emredici niteliktedir.

Somut olayda, davayı sona erdiren kısa kararın, …. sicil numaralı Hakim …. tarafından imzalandığı, gerekçeli kararın ise … sicil numaralı Hakim …. tarafından imzalandığı, bir başka anlatımla, kısa kararı veren hakimle gerekçeli kararı yazan hakimin farklı olduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda mahkemece, önceden verilen kararla bağlı olmaksızın aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerekirken Dairemizce onandığı anlaşılmakla, borçluların karar düzeltme istemlerinin kısmen kabulü gerekmiştir.

SONUÇ:

Borçluların karar düzeltme istemlerinin kısmen kabulü ile ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/4151 Karar : 2015/18806 Tarih : 20.10.2015

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Davacılar murisinin, iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle, davalı gerçek kişiler aleyhine açılan davaların takipsiz bırakılması nedeniyle açılmamış sayılmasına, 142.510,05TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan… ile …den müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacılar vekilince duruşmalı, davalılardan … Müdürlüğü vekilince de duruşmasız olarak istenilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 20/10/2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacılar vekili Avukat … ile davalılardan…vekili Avukat … …, …, …, … ve … vekilleri Avukat … geldiler. Diğer davalı ve ihbar olunan adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıda karar tesbit edildi.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı H.M.K.`nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (… Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).

Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün H.M.K.’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.

Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanması mümkün olduğundan, gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.

Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir.

Öte yandan 6100 sayılı H.M.K.`nın Geçici 3.maddesi yollamasıyla temyize ilişkin hükümleri uygulanmakta olan 1086 sayılı H.U.M.K.’nın 433.maddesinin 2.fıkrasına göre İş Mahkemesinde katılma yoluyla temyiz mümkün olup gerekçeli temyiz dilekçesinin (veya sunulmadığı takdirde kısa temyiz dilekçesinin) kararı temyiz etmeyen karşı tarafa tebliği zorunludur. Taraflar, temyiz dilekçesinin tebliğinden sonra süresinde temyiz talebinde bulunabilirler.

Ne var ki, davanın tümden kabulü veya tümden reddi halinde karar yararına olan ve bu nedenle ilke olarak kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmadığı kabul edilen taraf, gerekçeli karar tebliğine rağmen kararı temyiz etmediği takdirde temyiz dilekçesinin bu tarafa tebliğine gerek yoktur.

Gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmiş ve taraflar temyiz haklarını kullanmışlarsa; temyiz dilekçesinin diğer tarafa tebliğine veya katılma yoluyla temyiz dilekçesinin karşı tarafa tebliğine gerek yoktur.

Dosya kapsamından ise, işbu davaya sonradan dahil edilen davacılar …, …, Nejdet Arslan, …, …, … ve …`e 25.11.2014 tarihli kararın tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.

SONUÇ:Yukarıda yer alan açıklamalar doğrultusunda; 25.11.2014 tarihli kararın davacılar …, …, …, …, …, … ve …‘e H.U.M.K.’nın 433. maddesi gereğince yöntemince tebliğ edilerek yasada öngörülen süre geçtikten sonra ve gerektiğinde H.U.M.K.`nın 432. maddesindeki prosedür işletilerek Dairemize gere gönderilmesi için dosyanın mahalline mahalline geri çevrilmesine, 20.10.2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/25361 Karar : 2014/13916 Tarih : 4.06.2014

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununda; yazılı, sözlü, basit ve seri olmak üzere dört yargılama usulü düzenlenmiş iken 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yazılı ve basit yargılama usulleri düzenlenmiştir.

Bir davada hangi yargılama usulünün uygulanacağı uyuşmazlığın niteliği veya davanın görüleceği mahkemeye göre belirlenmektedir.

Bu bağlamda; 5510 sayılı Kanununun 101’inci maddesinde, anılan Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde İş Mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7’nci maddesinde ise, İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 447’nci maddesindeki diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde bu Kanununun basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağına ilişkin hüküm karşısında; artık, iş mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanması gerekeceği açıktır.

6100 sayılı Yasanın “Basit Yargılama Usulünü” düzenleyen altıncı kısımda yer alan 321. madde hükmü ise; kararın tefhiminin, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanmasıyla gerçekleşeceğini, sadece zorunlu hallerde ve sebebinin tutanağa geçirilmesi suretiyle, hüküm özetinin yazılıp, kararın tefhim edilebileceğini düzenlemiştir.

Somut olayda, hükmün tefhiminin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 321. maddesindeki unsurları içerir biçimde yapılmadığı gibi, tebliğ de edilmediği anlaşıldığından, gerekçeli kararın davacı tarafa yöntemince tebliğ edilerek, temyiz süresi geçtikten ve gerektiğinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununu Geçici 3. maddesi gereğince, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 432. maddesindeki prosedür işletildikten sonra gönderilmek üzere, dosyanın mahalline ( GERİ ÇEVRİLMESİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/17381 Karar: 2017/5807 Tarih: 18.09.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

İnceleme konusu davada; 14.10.2012 tarihinde geçirdiği trafik kazasında yaralanan sigortalıya ödenen geçici iş göremezlik ödeneğinin tahsilinin talep edildiği, mahkemece 28.04.2015 tarihli kısa karar ile davanın reddine kesin olarak karar verilmiş ise de gerekçeli kararda temyiz yolu açık olmak üzere hüküm kurulduğu, gerekçeli kararın Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na 16.06.2015 tarihinde tebliğ edildiği, kararın 24.06.2015 tarihinde davacı tarafından temyiz edildiği, davacı Kurum vekilinin temyiz talebinin mahkemenin 2014/21 Esas, 2015/232 Karar sayılı 03.07.2015 tarihli kararı ile süre aşımı sebebiyle reddine karar verildiği, bunun üzerine red kararının süresinde temyiz edildiği anlaşılmaktadır.

1-) 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nın 321 .maddesinin ına göre; kararın tefhimi için hükme dair tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu sebeple zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme dair tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).

Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 Sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme dair tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal” olarak anlaşılması zorunludur.

Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veya gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.

Davanın tümden kabulü yada reddi söz konusu olsa bile tarafların kararın gerekçesini temyiz etmekte hukuki yararları bulunabileceğinden, bu gibi durumlarda bile gerekçeli kararın yöntemince taraflara tebliği zorunludur.

SONUÇ : 1-)Yukarıda yer alan açıklamalar doğrultusunda; Mahkemece, her ne kadar 24.06.2015 tarihli temyiz dilekçesinin süresinde olmadığından bahisle reddine karar verilmiş ise de, gerekçeli kararın 16.06.2015 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmakla, temyiz talebi süresinde olduğundan, Mahkemenin, 03.07.2015 tarih 2014/21 Esas 2015/232 Karar sayılı Ek kararının KALDIRILMASINA,

2-)Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usûl ve kanuna uygun olan hükmünün ONANMASINA, 18.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas: 2017/38995 Karar: 2017/17121 Tarih: 07.09.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Davacı vekili, müvekkili işçinin ihbar tazminatı, fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri ile ödenmemiş ücret alacağının hüküm altına alınmasını istemiştir.

Mahkemece, 29.01.2014 tarihli nihai kararla, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın, davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine, Mahkemece, 18.04.2017 tarihli ek kararla, kararın kesin olması sebebiyle davacı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

Temyiz isteminin reddine dair 18.04.2017 tarihli ek karar da, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Somut uyuşmazlıkta; davacı vekili, fazlaya dair haklarını saklı tutarak işçilik alacaklarının tahsili talebi ile kısmi dava açmıştır. Alacağın bir kısmının dava edilmesi halinde, kesinlik sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir. Bu durumda, dava değerinin kesinlik sınırı altında kaldığından bahsedilemeyeceğinden, temyiz isteminin kesinlik sebebi ile reddedilmesi isabetsizdir. Anılan sebeple, davacı vekilinin temyiz isteminin reddine dair tesis edilen 18.04.2017 tarihli ek karar usul ve kanuna aykırı olduğundan, davacı vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin kabulüyle 18.04.2017 tarihli ek kararın BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi. Dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 321. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında, “Kararın tefhimi, mahkemece hükme dair tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu sebeplerle basit yargılamada 6100 Sayılı Kanun’un 297 /2. maddesindeki unsurları taşıyan hükmün, 6100 Sayılı Kanun’un 321. maddesi uyarınca gerekçeli olarak açıklanması zorunludur.

6100 Sayılı Kanun’un 321. maddesindeki6100 Sayılı Kanun’un 321. maddesindeki “hükme dair tüm hususlar”dan kastedilen 6100 Sayılı Kanun’un 297. maddesindeki unsurlardır. Taraflarca süre tutum dilekçesinin verilmesi gerekçeli kararın tebliğ edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Gerekçeli karar tebliğ edildiğinde taraflar gerekçeli temyiz dilekçesi ile temyiz haklarını kullanabileceklerdir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun “hukuki dinlenilme” başlıklı 27’nci maddesi, T.C. Anayasası’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36’ncı maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına dair 6’ncı maddesi nazara alındığında gerekçeli kararın taraflara tebliğ edilmesi gerektiği açıktır.

Öte yandan, 6100 Sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun, 26.09.2014 tarih ve 5236 Sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki 433. madde hükmü gereğince tarafların kararın temyiz edildiğinden haberdar edilmeleri ve katılma yoluyla temyiz talebinde bulunma haklarını kullanmaları için temyiz dilekçelerinin de diğer tarafa tebliğ edilmesi gerekir.

Dosya içeriğine göre, 29.01.2014 tarihli gerekçeli kararın taraflar vekillerine tebliğ edilmediği, davacı vekilinin nihai karara yönelik 17.04.2017 tarihli temyiz dilekçesinin de davalı vekiline tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.

Anılan sebeplerle;

SONUÇ : 1-)29.01.2014 tarihli gerekçeli kararın taraflar vekillerine tebliğ edilerek, buna dair tebliğ belgelerinin dosyaya eklenmesi,

2-)Davacı vekilinin nihai karara yönelik 17.04.2017 tarihli temyiz dilekçesinin de davalı vekiline tebliğ edilmesi,

3-)Davalı tarafın da hükmü temyiz etmesi halinde ise, temyiz dilekçesinin hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından karşı tarafa tebliğ edilmesi ile belirtilen usuli işlemler tamamlandıktan sonra dosyanın tekrar Dairemize gönderilmesi için Mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 07.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2015/9-1843 Karar: 2017/431 Tarih: 08.03.2017

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 18. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 05.07.2012 gün ve 2010/1070 E., 2012/505 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 25.09.2012 gün ve 2012/31860 E., 2012/31687 K. sayılı kararı ile;

(… A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haksız olarak feshedildiğini bildirerek kıdem ve ihbar tazminatı ile ulusal bayram genel tatil ve fazla çalışma ücretleri alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

B-) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davanın reddini istemiştir.

C-) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

D-) Temyiz:

Kararı davalı temyiz etmiştir.

E-) Gerekçe:

Mahkemece yapılan yargılama sonunda 05.07.2012 tarihli son duruşmada kısa karar

“Davanın KABULÜNE” şeklinde açıklanmıştır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesi6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının;

a-) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,

b-) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,

c-) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,

d-) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,

e-) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi, içermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur.

Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara dair olarak 6100 Sayılı HMK.nun “Hüküm” başlıklı 321. maddesinde aynen;

“Hüküm

MADDE 321- (1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.

(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme dair tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.” hükmü düzenlenmiştir.

  1. maddedeki “hükme dair tüm hususlar” dan kastedilen 297. maddesindeki unsurlardır. Madde gerekçesinde tefhimin hüküm özetinin yazdırılması olduğu açıklanmıştır.

Bu sebeplerle basit yargılamada da tefhim edilecek hüküm 297/2. maddesindeki unsurları taşımakla birlikte 321. maddesi uyarınca gerekçeli olmak zorundadır. Ancak Mahkemelerin iş yoğunluğu ve buna bağlı olarak duruşma dosyalarının çokluğu nedeni ile gerekçenin duruşmada yazdırılamaması halinde gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.

Bu yasal şekil yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir (Hukuk Genel Kurulu - 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı).

Halen yürürlükte olan 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesine göre, iş mahkemelerince verilen nihai kararlara karşı kanun yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihai kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.

Taraflar hükmün tefhiminin 297/2. maddesinde sayılan unsurları taşımaması halinde hak ve borçlarını bilemeyeceklerinden temyiz süresini kaçırmamak, hak kaybına uğramamak için kararı gereksiz yere temyiz etmek zorunda kaldıkları bir gerçektir.

Bu sebeplerle hükmün tefhimi sırasında 297/2. maddesinde belirtildiği üzere “taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

Somut olayda, davacının birden fazla talebi olduğu halde hüküm “Davanın KABULÜNE” şeklinde açıklanmıştır.

Bu şekilde kurulan ve açıklanan hükümde taraflara yüklenen hak ve borçların açık ve şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde belirtilmediği ortadadır.

Açıklanan hüküm sonucunda davacının hangi taleplerinin reddedildiği, yargılama giderlerinin (masraf ve vekalet ücretleri) ne şekilde hüküm altına alındığı, kanun yoluna başvurma süresinin ne kadar olduğu Kanun’un emredici hükmüne rağmen açıkça belirtilmemiştir.

6100 Sayılı HMK.nun 298/2. maddesine6100 Sayılı HMK.nun 298/2. maddesine göre “Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.”

Yukarıda belirtildiği üzere duruşmada açıklanan hüküm sonucu ile gerekçeli kararın hüküm sonucunun da aynı olduğu söylenemez.

Bu sebeplerle 6100 Sayılı Kanun’un 297,, 298/2, 321. maddelerinde belirtilen zorunlu unsurların hiç birisini içermeyen hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir…),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkili davacının iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili ise davacı işçinin devamsızlık yapması sebebiyle iki kez mazeretini bildirmesi için ihtarname keşide edildiği halde bu ihtarnamelere cevap vermediği gibi mazeret de bildirmediğini, yapılan araştırmada davacının bir başka işyerinde işe başladığının anlaşıldığını, ortada davalı işveren tarafından yapılan bir fesih işleminin de bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece davacı işçinin iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haklı sebeple feshedildiğinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün davalı işveren vekilince temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.

Mahkemece davaya konu yapılan alacakların davacı tarafından ıslah sonucunda oluşan talebi üzerinden aynen kabul edildiği, yani reddedilen alacak kalemi veya miktarı söz konusu olmadığı, dolayısıyla kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki olduğunun da söylenemeyeceği, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 321/2 fıkrasına uygun tefhim edildiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme hükmü davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda mahkemece “davanın kabulüne” dair kısa karar oluşturulduğu, oluşturulan bu kararda davaya konu alacaklar ve miktarlarının açıkça belirtilmediği gibi temyiz süresinin ne zaman başlayacağının da yer almadığı, buna karşılık gerekçeli kararın hüküm fıkrasında talep konusu alacaklar ve miktarları ile faiz başlangıçları (vekalet ücreti ve yargılama giderleri dahil) tek tek belirtilerek gerekçeli kararın oluşturulduğu görülmekle; mahkemece oluşturulan kısa kararın 6100 Sayılı HMK’nın 294,, 297,, 298/2, 321. maddelerinde belirtilen zorunlu unsurları taşıyıp taşımadığı, burada varılacak sonuca göre de kısa karar ile gerekçeli kararın çelişip çelişmediği noktalarında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.

Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1991/7 E. ve 1992/4 K. sayılı ve 10.04.1992 tarihli kararı).

Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294., 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır.

Gerçekten de anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasanın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.

Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu sebeplerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine dair Anayasanın 141. maddesiyle HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.

Diğer taraftan; iş yargılamasında uygulanmakta olan basit yargılama usulünü düzenleyen 6100 Sayılı HMK’nın 321/2. fıkrasında; kararın tefhimi, mahkemece hükme dair tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hallerde, hakim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 05.07.2012 tarihli kararın Özel Dairece yukarıda belirtilen sebeplerle bozulması üzerine Mahkemece 24.12.2012 tarihli direnmeye dair kısa kararda, “ Mahkememizce verilen 05.07.2012 tarih 2010/1070 karar sayılı önceki kararda direnilmesi ile davanın kabulüne dair ekli gerekçeli karar yanlar vekillerinin yüzlerine karşı tefhim ve tebliğden itibaren 8 günlük süre içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı” şeklinde hüküm kurulduğu, buna karşılık gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise davaya konu alacaklar yönünden miktar ve faizlerini gösterir şekilde, ayrıca vekalet ücreti ile yargılama giderleri de belirtilmek suretiyle hüküm kurulduğu görülmüştür.

Bununla birlikte, direnmeye konu 24.12.2012 tarihli kısa kararda “…davanın kabulüne dair ekli gerekçeli karar…” denilmesine rağmen gerekçeli kararın hükmün tefhiminden sonra 14.01.2013 tarihinde yazıldığı dosya içeriğinden anlaşılmıştır.

Hal böyle olunca, dava yığılmasının etkin olduğu iş yargılamasında davacının birden fazla talebi olduğu halde “davanın kabulüne” şeklinde açıklanmayla yetinilmekle hükümde taraflara yüklenen hak ve borçların açık olarak şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde belirtilmediği, bu hali ile de gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna uygun olduğunun söylenemeyeceği anlaşılmakla mahkemece 6100 Sayılı HMK’nın 294,, 297,, 298/2, 321. maddelerinin açık hükümleri gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.

Direnme kararı sair temyiz itirazları incelenmeksizin bu sebeple usulden bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2013/22-1441 Karar: 2014/1000 Tarih: 03.12.2014

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 15. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.01.2012 tarih 2008/340 E., 2012/21 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 13.11.2012 gün ve 2012/4069 E., 2012/25204 K. sayılı ilamıyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: İstek, iş akdinin feshi nedenine dayalı ücret alacağı ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemenin, davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, Özel Daire’ce bozulmuş; yerel mahkeme önceki kararında direnmiştir.

Hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme kararı ve ekleri temyiz incelemesi için gönderilmiş ise de yapılan incelemede; direnmeye ilişkin gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğ edildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanamamıştır.

Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmede işin esasının incelenmesine geçilmeden önce taraflara tefhim edilen kısa kararda ( hüküm özeti ) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayıp başlamayacağı, burada varılacak sonuca göre, hüküm özeti tefhim edilen davacı vekiline gerekçeli kararın tebliğinin gerekip gerekmediği; dolayısıyla tebliğ işleminin yapılabilmesi için dosyanın geri çevrilmesi gerekip gerekmediği önsorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

İlkin, konuyla ilgili kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkras 2.fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).

Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal” olarak anlaşılması zorunludur.

Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veya gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanması mümkün olduğundan, gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.

Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir.

Mahkemece oluşturulan direnmeye ilişkin gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğ edildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanamamıştır.

O halde, mahkemece yapılacak iş; öncelikle direnmeye ilişkin gerekçeli kararın, davacı vekiline yöntemine uygun olarak tebliği ile temyiz süresinin geçmesinin beklenmesi; direnme kararının temyiz edilmemesi halinde bu şekliyle, temyizi halinde ise devamı işlemler de tamamlanarak ondan sonra dosyanın son kontrolünün yapılıp, eksiksiz olmak üzere temyiz incelemesi yapılmak üzere Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmesi olmalıdır.

Açıklanan nedenle; dosyanın, belirtilen eksiklik giderilerek temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay’a gönderilmesi için, Yerel Mahkemeye geri çevrilmesi gerekir.

Sonuç: Yukarıda açıklandığı üzere işlem yapılarak, anılan eksiklik tamamlandıktan sonra temyiz incelemesi için Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmek üzere dosyanın yerel mahkemeye GERİ ÇEVRİLMESİNE, 03.12.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/15711 Karar: 2014/17682 Tarih: 22.09.2014

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette 25.12.2003 tarihinde çalışmaya başladığını, iş akdinin 17/12/2012 tarihinde işverence davacıyla çalışmayacaklarını söyleyerek istifa dilekçesi almak suretiyle iş akdinin haksız feshedildiğini belirterek feshin geçersizliğine, müvekkilinin işe iadesine, işe iade yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren yasal sürede başvuru halinde ödenecek çalıştırılmayan 4 aylık ücret ve diğer haklarının ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine, yasal sürede başvurusuna rağmen işe başlatılmaması halinde ödenecek iş güvencesi tazminatının 8 aylık ücret olarak belirlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece dosyanın Adana 5. İş Mahkemesinin 21/11/2013 tarih ve 2013/16 Esas, 2013/892 Karar sayılı yetkisizlik kararıyla gönderildiği, yapılan incelemede Adana 5. İş Mahkemesinin 2013/16 esas, 2013/892 karar sayılı dosyasının 21/11/2013 tarihli duruşmasında verilen kararının taraf vekillerinin yüzlerine karşı tefhim edildiği ve tefhimden itibaren 8 gün içerisinde Yargıtay temyiz yolunun açık olduğunun belirtildiği taraflar vekilleri tarafından 8 günlük süre içerisinde temyiz yoluna müracaat edilmediği ve dosyanın 29/11/2013 tarihinde kesinleştiği, davacı vekilinin 15/01/2014 tarihinde yetkisizlik kararını veren Adana 5. İş Mahkemesine müracaat ederek dosyanın kararda yetkili olduğu bildirilen Ceyhan Nöbetçi İş Mahkemesine gönderilmesine ilişkin talepte bulunduğu, ancak 15/01/2014 tarihi itibariyle 20. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinin üzerinden 2 haftalık sürenin geçmiş olduğu, davacı vekilinin talebi üzerine Adana 5. İş Mahkemesi tarafından dosyanın sehven 07.02.2013 tarihinde kesinleştirildiği, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken dosyanın Mahkemelerine gönderilemeyeceği gerekçesiyle dosyanın iadesine karar verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 321/2. maddesine göre basit yargılama usulüne tabi davalarda kararın tefhimi hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir.

Somut olayda 21.11.2013 tarihli son celsede karar gerekçesi ile birlikte tefhim edilmemiştir. Temyiz süresinin tefhimden değil gerekçeli kararın tebliğ tarihinden başlatılması ve kesinleşme tarihinin de buna göre belirlenmesi gerekir.

Davacıya gerekçeli karar 31.01.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı tebliğden önce 14.01.2014 tarihinde ve süresi içinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmiştir. Tarafın gerekçeli karar kendisine tebliğ edilmeden de talepte bulunması mümkündür. Bu durumda yetkili mahkemeye süresi içerisinde başvuru yapıldığından işin esasına girilerek inceleme yapılması gerekirken davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 22.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/23004 Karar: 2014/24898 Tarih: 03.09.2014

  • HMK 321. Madde

  • Hüküm

A ) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haksız olarak feshedildiğini bildirerek kıdem ve ihbar tazminatları, izin, ulusal bayram genel tatil, hafta tatili ve fazla çalışma ücretleri alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

B ) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

D ) Temyiz:

Kararı davalı temyiz etmiştir.

E ) Gerekçe:

Mahkemece yapılan yargılama sonunda 10.04.2014 tarihli son duruşmada kısa karar

“Nedenleri gerekçeli kararda açıklanmak üzere;

1- Davanın ıslah dilekçesi uyarınca KABULÜNE,

2- Sair hususların gerekçeli kararda açıklanmasına,” şeklinde açıklanmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297 nci maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının;

a ) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,

b ) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,

c ) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,

ç ) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,

d ) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,

e ) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,

içermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur.

Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK.nun “Hüküm” başlıklı 321. maddesinde aynen;

“Hüküm

MADDE 321- ( 1 ) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.

( 2 ) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.” hükmü düzenlenmiştir.

321.maddedeki 321. maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar” dan kastedilen 297. maddesindeki unsurlardır. Madde gerekçesinde tefhimin hüküm özetinin yazdırılması olduğu açıklanmıştır.

Bu nedenlerle basit yargılamada da tefhim edilecek hüküm 297/2. maddesindeki unsurları taşımakla birlikte 321. maddesi uyarınca gerekçeli olmak zorundadır. Ancak Mahkemelerin iş yoğunluğu ve buna bağlı olarak duruşma dosyalarının çokluğu nedeni ile gerekçenin duruşmada yazdırılamaması halinde gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.

Bu yasal şekil yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir ( Hukuk Genel Kurulu - 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı ).

Halen yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8 inci maddesine göre, iş mahkemelerince verilen nihaî kararlara karşı kanun yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.

Taraflar hükmün tefhiminin 297/2. maddesinde sayılan unsurları taşımaması halinde hak ve borçlarını bilemeyeceklerinden temyiz süresini kaçırmamak, hak kaybına uğramamak için kararı gereksiz yere temyiz etmek zorunda kaldıkları bir gerçektir.

Bu nedenlerle hükmün tefhimi sırasında 297/2. maddesinde belirtildiği üzere “taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

Somut olayda, davacının birden fazla talebi olduğu halde hüküm “Nedenleri gerekçeli kararda açıklanmak üzere;

1- Davanın ıslah dilekçesi uyarınca KABULÜNE,

2- Sair hususların gerekçeli kararda açıklanmasına,” şeklinde açıklanmıştır.

Halbuki gerekçeli kararın hüküm fıkrası ise; “HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davanın ıslah dilekçesi uyarınca KABULÜ ile 768,83 TL kıdem tazminatı alacağının iş akdinin fesih tarihi olan 05/09/2010 tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

-Yıllık ücretli izin alacağına ilişkin istemin KABULÜ ile 354,90 TL alacağın 100 TL’lik kısmı için dava tarihinden itibaren, geri kalan kısım için ıslah tarihi olan 25/12/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak ile davacıya verilmesine,

-Fazla mesai ücreti alacağına ilişkin istemin KABULÜ ile 2.580,88 TL alacağın 300,00 TL’lik kısmı için dava tarihinden, geri kalan kısım için ıslah tarihi olan 25/12/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak ile davacıya verilmesine,

-Ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağına ilişkin istemin KABULÜ ile 149,73 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak ile davacıya verilmesine,

-Hafta tatil ücreti alacağına ilişkin istemin KABULÜ ile 725,45 TL alacağın 200 TL’Lik kısmı için dava tarihinden itibaren, geri kalan kısım için ıslah tarihi olan 25/12/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak ile davacıya verilmesine,” şeklindedir.

Bu şekilde kurulan ve açıklanan hükümde taraflara yüklenen hak ve borçların açık ve şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde belirtilmediği ortadadır.

Açıklanan hüküm sonucunda davacının hangi taleplerinin reddedildiği, yargılama giderlerinin ( masraf ve vekalet ücretleri ) ne şekilde hüküm altına alındığı, kanun yoluna başvurma süresinin ne kadar olduğu Yasanın emredici hükmüne rağmen açıkça belirtilmemiştir.

6100 sayılı HMK.nun 298/2. maddesine göre “Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.”

Yukarıda belirtildiği üzere duruşmada açıklanan hüküm sonucu ile gerekçeli kararın hüküm sonucunun da aynı olduğu söylenemez.

Bu nedenlerle 6100 sayılı yasanın 297,, 298/2, 321. maddelerinde belirtilen zorunlu unsurları taşımadığı anlaşılan hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 03.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS