Sulh
HMK Madde 313
(1) Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir.
(2) Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir.
(3) Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir.
(4) Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir.
HMK Madde 313 Gerekçesi
Birinci fıkrada, 1086 sayılı Kanunda bulunmayan, ancak caiziyeti konusunda da bir tartışma olmayan sulh sözleşmesi tanımlanmıştır. Dava konusu olan bir hak üzerinde, davanın tarafları arasında yapılacak bir sözleşme ile uyuşmazlığın giderilmesi her zaman mümkündür. Tarafların mahkeme dışında yapacakları sulh, kuruluş ve etkileri bakımından kural olarak bir maddî hukuk işlemidir. Mahkeme dışı sulh borçlar hukukunun konusu olduğundan, bu maddede düzenleme dışı bırakılmıştır. Taraflardan birinin, mahkeme dışı sulh sözleşmesinin yapıldığı ve bu sözleşmeye uygun olarak mahkemece bir karar verilmesi gerektiği yolundaki iddia ve talebi, diğer tarafça kabul edilmediği takdirde, onun varlığının ve kapsamının iddia eden tarafça ispatlanması gerekecektir. Maddede, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan hak üzerindeki anlaşmanın yargılamaya etkisi olduğundan, sadece mahkeme içi sulh düzenlenmiştir.
Tarafların, dava konusu hak üzerindeki kısmî kabul ve kısmî feragatleri yoluyla meydana gelen sulh, ancak üzerinde serbestçe tasarruf edilebilecek davalarda, davayı sona erdiren bir etkiye sahiptir.
Sulh sözleşmesi, her ne kadar mahkeme içi sulhe ilişkin ise de, tarafların, görülmekte olan davaya konu hak üzerinde uzlaşabilmelerinin şartı olarak, dava konusu olmayan hususlar üzerinde de uzlaşmaya vararak, bunu, mahkeme içi sulh sözleşmesine dahil etmelerinde bir sakınca yoktur. Zira dava sulh ile sona erdiğinden, mahkeme dava konusu olmayan bir husus hakkında karar vermiş de olmayacaktır.
Sulhün, sözleşmesel niteliği gereği, şarta bağlı olarak da yapılabileceği kabul edilmektedir. Ancak bu düzenleme, mahkeme tarafından, şarta bağlı bir hüküm verilebileceği anlamına gelmez. Zira sulh, mahkemenin bir hükmüne gerek kalmaksızın davaya son veren usulî bir sözleşme olduğundan, şarta bağlı sulh ile dava kendiliğinden sona erecek ve mahkeme de sulh sebebiyle, karar verilmesine yer olmadığını tespit ile yargılamayı sona erdirecektir.
Ancak “Cumhuriyet savcısının davada yer alması” başlıklı 75 inci maddenin üçüncü fıkrasında gösterildiği üzere, Cumhuriyet savcısının yer aldığı dava ve işler üzerinde taraflar serbestçe tasarruf edemeyeceklerinden, bu nevi davalarda tarafların sulh olmaları sonuç doğurmaz.
HMK 313 (Sulh) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/13463 Karar : 2018/11775 Tarih : 4.07.2018
-
HMK 313. Madde
-
Sulh
Mahkemece,asıl ve birleşen davaların kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece, “Hal böyle olunca, taraflar arasında düzenlenen sözleşme değerlendirilip, sözleşme doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak ve doğru veraset ilamındaki paylara göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme, soruşturma ve yanlış değerlendirme sonucu karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde konusuz kaldığından bahisle dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar Dairece, bu kez “ Hemen belirtilmelidir ki; bozmaya uyan mahkemenin bozma kararında belirtildiği şekilde işlem yapma ve orada gösterilen doğrultuda hareket etme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, imzaları inkar edilmeyen sözleşme doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılarak, doğru veraset ilamındaki paylara göre karar vermekten ibaret olup, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesi ile bozulması üzerine mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra tapu müdürlüğünden 06.01.2010 günlü sözleşmedeki taşınmazların hali hazır durumu sorulmuş, gönderilen kayıtlardan taşınmazlarda bir değişiklik olmadığı hususunun anlaşılması üzerine temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davaların kabulüne karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, taraflar arasında tüm mirasçıların katılımı ile düzenlenen 06.01.2010 tarihli sözleşme Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 313. maddesinde düzenlenen sulh sözleşmesidir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu 315. maddesinde sulhün davayı sona erdireceği, kesin hüküm gibi sonuç doğuracağı düzenlenmiş olup, yine aynı maddede “Mahkeme taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse karar verilmesine yer olmadığına karar verir.” hükmü yer almaktadır.
Ne var ki, mahkemece Hukuk Muhakemeleri Kanunu 315. maddesi uyarınca işlem yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, taraflardan sulhe göre karar verilmesini isteyip istemediklerinin sorulması ve bildirecekleri irade beyanına göre dosyaya ibraz edilen doğru veraset ilamı da gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, hükmüne uyulan bozma ilamlarına aykırı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.07.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/15329 Karar : 2017/8918 Tarih : 11.10.2017
-
HMK 313. Madde
-
Sulh
Davacı vekili, müvekkilinin, …‘ün sevk ve idaresinde, … Firması tarafından işletilen … plakalı otobüste yolcu olarak bulunduğu 27.05.2009 tarihinde …‘ın sevk ve idaresindeki…plaka sayılı otobüsle çarpışması sonucunda yaralandığını, kaza sonucunda boynunun sol tarafı kırılan ve sağ el bileğinde meydana gelen kesikle yaralanan müvekkilinin … Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi ve … Devlet Hastanesi’nde tedavi gördüğünü, ağrılarının artması ve elini kullanamaz hale gelmesi üzerine … Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilerek burada Plastik Cerrahi Kliniği’nde bir dizi tetkikten geçirildiğini, klinik kontrolleri ve ilaç tedavisinin halen devam ettiğini, sağ bileğinde açılan yara ve sinir kesiği nedeniyle sağ elinde his kaybı oluştuğunu ve elini kullanamaz hale geldiğini, tedavi nedeniyle yüksek hastane ve masraflarına katlanmak zorunda bırakıldığını, müvekkilinin ve ailesinin maddi ve manevi yönden çöküntüye uğradığını, şuana kadar uğradığı ve halen devam eden zararlarını davalılardan talep etmek istemişse de kendisini ciddi anlamda tatmin edici bir cevap alamadığını, en basit işlerinde bile başkalarının yardımına ihtiyaç duyar hale geldiğini, bu nedenlerle fazlaya dair her türlü hak ve talepleri saklı kalmak kaydıyla maddi tazminata ilişkin taleplerinin tamamında fazlaya ilişkin hakları mahfuz kalmak kaydıyla ve davalı sigorta şirketleri için poliçe limitleri ile sınırlı kalmak şartı ile hastane tedavi ve ilaç giderleri için yasal faizi ile birlikte şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen, manevi zararları için kazaya karışan otobüs sürücüsü … ve karşı araç sürücüsü … ile … plaka sayılı aracın maliki …‘dan müştereken ve müteselsilen 10.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 11.000,00 TL`nin olay tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi uygulanarak davalılardan tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin müştereken ve müteselsilen davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiş, 13.04.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle tedavi gideri talebini 276,00 TL, maluliyet tazminatı talebini 724,00 TL olarak ayırarak, maluliyet tazminatı talebini 27.198,91 TL olarak belirlemiştir.
Davacı vekili 26.05.2015 tarihli duruşmadaki beyanında;maddi tazminat taleplerini … ve … sigorta şirketleri yönünden devam ettirdiklerini,diğer davalılar yönünden maddi tazminat taleplerini atiye bıraktıklarını,yine manevi tazminat taleplerini de … ve … mirasçıları yönünden atiye bıraktıklarını,… yönünden manevi tazminat taleplerinin olduğunu beyan etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili, kazaya karışan… plaka sayılı aracın müvekkili şirkete zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı … (…) Sigorta A.Ş. vekili, otobüsün zorunlu taşımacılık sigortacısı olduğunu, davacının tedavi giderleri ile ilgili tazminattan müvekkili şirketi sorumlu olmadığını, otobüs içinde zarar gören şahıslar açısından öncelikli olarak başvurulacak poliçenin karayolu yolcu taşımacılığı zorunlu koltuk ferdi kaza sigorta poliçesi olduğunu, bu poliçenin de davalılardan …Sigorta A.Ş.`ye ait olduğunu, poliçede teminat limitinin gösterilmesinin bu rakamın mutlak ve otomatikman ödeneceği anlamına gelmediği, bu nedenlerle müvekkili hakkındaki davanın reddine, masraf ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … temsilcisi …, duruşmadaki beyanında açılan davanın kendileri ile bir alakasının olmadığını, aracın sigortasının olduğunu ve aracın kendi üzerine kayıtlı olmadığını, aracı …`dan kiraladıklarını beyan etmiştir.
Diğer davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; kazanın meydana gelmesinde karşı araç sürücüsü …‘ın %75 nispetinde kusurlu, otobüs sürücüsü …‘ün %25 nispetinde kusurlu, davacı …‘ın kusursuz, tedavi giderinin 276,01 TL, davacının çalışma gücünde %11 eksilme meydana gelmesi ve 4 aylık tıbbi şifa bulma süresi nedeniyle uğradığı maddi zararın 27.198,91 TL olduğu belirtilerek, maddi tazminat ve tedavi gideri talebinin davalılar … Sigorta A.Ş. ve … Sigorta A. Ş. yönünden kabulü ile 276,00 TL’nin 207,00 TL’sinin davalı … Sigorta A.Ş.’den, 69,00 TL’sinin davalı … Sigorta A.Ş.’den ve 27.198,52 TL’nin 20.398,89 TL’sinin … Sigorta A.Ş.’den, 6.799,63 TL’sinin … Sigorta A.Ş.’den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 3.000,00 TL manevi tazminatın 27.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …`dan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı vekili davalılar …, …, …, … Sigorta A.Ş.,… Sigorta A.Ş. ve … mirasçıları yönünden maddi tazminat taleplerini ve davalılar … ve … mirasçıları yönünden manevi tazminat taleplerini atiye bıraktıklarını beyan ettiklerinden bu hususlarda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm davalı … Sigorta A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tedavi gideri ve maluliyet nedeniyle maddi tazminat talebine ilişkindir.
Dairemize hükmün temyizinden sonra davalı vekili tarafından yerel mahkeme aracılığıyla 21.06.2017 tarihli “Sulh Protokolü-İbraname” başlıklı ibranamenin sunulduğu görülmüştür.
6100 Sayılı HMK’nın 313.madde hükmüne göre “(1)Sulh görülmekte olan bir davada, tarafların aralarında ki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. (2)Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir. (3) Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulh kapsamına dahil edilebilir. (4) Sulh şarta bağlı olarak da yapılabilir. Madde 314-(1) Sulh hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. Madde 315-(1) Sulh ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir. (2) İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hallerinde sulhun iptali istenebilir. Mahkemece 21.06.2017 tarihli “sulh protokol ibraname” başlıklı belge incelenip değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiğinden hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı … Sigorta AŞ vekilinin temyiz itirazının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma şekline göre davalı … Sigorta AŞ vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı … Sigorta AŞ`ne geri verilmesine 11/10/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/741 Karar : 2017/2486 Tarih : 26.04.2017
-
HMK 313. Madde
-
Sulh
1- Feragat, HMK’nın 307. maddesi uyarınca istemde bulunanın talep sonucundan vazgeçmesidir. Dava dosyası yerel mahkemeye geri çevrildikten sonra dosyaya ibraz edildiği anlaşılan mümeyyiz davacı asile ait 23.01.2017 tarihli dilekçe, temyiz talebinden vazgeçme mahiyetinde bulunup usulen tevsik olunmakla sonuç doğurucu niteliktedir. Bu itibarla, davacı yanın temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Sulh, HMK’nın 313. maddesine göre görülmekte olan bir davada, davanın tüm taraflarının aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla mahkeme huzuruna yapılan bir sözleşme niteliğinde olup HMK’nın 315. maddesi uyarınca kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Bu itibarla, hakkındaki davanın reddine karar verilen davalı … dışında kalan davanın tarafları arasında yapılan ve dosyaya ibraz edilen 26.10.2016 tarihli sözleşmenin, yukarda belirtilen yasa maddelerine uygun bir sulh anlaşması niteliğinde olup olmadığı hususu da dahil olmak üzere yasa gereğinin takdir ve ifası ile taraf beyanları doğrultusunda bir karar verilmek üzere yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı yanın temyiz isteminin feragat nedeniyle REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 26/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/15056 Karar : 2017/7312 Tarih : 2.03.2017
-
HMK 313. Madde
-
Sulh
Dava, tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece uyulan bozma kararı gereğince inceleme ve işlem yapılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyada bulunan bilgi ve belgelere göre, mahkemece karar verildikten sonra davalı tarafça uyuşmazlığın sulh yoluyla çözümlenmesi için 25.01.2017 tarihinde davacı idareden talepte bulunulduğu, bu talebin … Büyükşehir Belediye Meclisinin 12.01.2017 tarih ve 50 sayılı meclis kararı ile kabul edildiği anlaşılmıştır.
Sulh, HMK’nın 313.vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Sulh görülmekte olan bir davada tarafların arasındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşme olup, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. Karar kesinleşinceye kadar yapılan her türlü sulh anlaşması mahkeme huzurunda yapılmış sulh olarak kabul edilir. Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur.
Bu itibarla, taraflar arasında sulh sözleşmesi yapıldığı da gözetilerek, mahkemece HMK’nın 315.maddesi uyarınca işlem yapılıp sonucuna göre karar verilmek üzere hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, 02/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/8264 Karar : 2017/285 Tarih : 8.02.2017
-
HMK 313. Madde
-
Sulh
Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirket arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalı yüklenici şirketin sözleşmede üzerine düşen edimlerini gereği gibi yerine getirmediğini, müvekkili arsa sahibine teslim edilmediğini, eksik ve ayıplı ifa ve kira kaybından doğan alacaktan dolayı … İcra Müdürlüğü’nün 2011/4470 sayılı icra takip dosyası ile davalı şirket aleyhine icra takibi yapıldığını, davalı şirket yetkililerinin sözleşme konusu taşınmazları şirket ortaklarına 2011 yılında tapu müdürlüğünde muvazaalı şekilde satış yoluyla devrettiğini, borçlu şirket yetkililerince yapılan bu devir işleminin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, davalılara ait … blok … kat … ve … no’lu iş yeri niteliğine haiz taşınmaz ile … blok … . Kat … ve … no’lu taşınmaz ve … Blok … kat … no’lu bağımsız bölüm sayılı taşınmazların İİK’nın 283/1. maddesi gereğince … İcra Müdürlüğü’nün 2011/4470 sayılı takip dosyasından haciz ve satışlarına izin verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamından; davalı şirketin sözleşmeye konu gayrimenkul üzerine inşa ettiği taşınmazları şirket ortaklarına satış göstererek muvazaalı olarak devrettiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile davaya konu bağımsız bölümlerin haciz ve satışına izin verilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ile bir kısım davalılar vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası temyiz aşamasında iken, davacı vekilince dosyaya sunulan, 20.12.2016 havale tarihli dilekçe ve eki protokolden davacı ve davalılardan … … Ltd. Şti. ile bila tarihli sulh protokolü imzalandığı anlaşılmıştır. Sulh, 6100 sayılı HMK’nın 313. maddesi uyarınca, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşme olup, aynı Yasa’nın 315. madde hükmü uyarınca, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm sonuçlarını doğurur. Aynı Kanun’un 314. maddesi uyarınca sulh, karar kesinleşinceye kadar her aşamada mümkündür. Bu itibarla, davacı ile davalılardan … … Ltd. Şti. arasında yapılan bila tarihli protokolün mahkemece değerlendirilmesi ve bir karar verilmesi gerektiğinden, bunun sağlanabilmesi için hükmün öncelikle bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davacı vekili ile bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekili ile bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harçların istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/11958 Karar : 2016/17195 Tarih : 19.12.2016
-
HMK 313. Madde
-
Sulh
Davacı vekili, ortaklığın giderilmesi davasına konu olan … parsel sayılı taşınmazda vekil edenine ait 1/20 hisseye tekabül eden 9 nolu dairenin mülkiyetinin vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuş, ihbar olunan … davaya katılmamış, savunmada bulunmamıştır.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamından, davalı … vekilinin 08.11.2016 tarihli e-imzalı dilekçesi ile taraflar arasında dilekçe ekinde sunduğu 10.04.2016 tarihli uzlaşma ve ibra tutanağının düzenlendiğini, uzlaşma ve ibra tutanağı doğrultusunda karar verilmesini istediği görülmüştür. Davaya son veren taraf işlemi olarak sulh, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 313 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Sulh bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre karar verir. Bu yasal düzenleme karşısında, Mahkemece tarafların talepleri doğrultusunda sulhe göre bir karar verilmesi zorunludur.
Bu itibarla, Mahkemece anılan sulh sözleşmesinin üzerinde durularak, taraflarca düzenlendiği kaanatine varıldığında, tarafların sulh sözleşmesi ile belirledikleri karşılıklı edimler hüküm altına alınmak suretiyle sulh anlaşması doğrultusunda karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle, davalı … vekili tarafından ibraz edilen sulh sözleşmesi ile ilgili değerlendirme yapılarak, hüküm kurulmak üzere Yerel Mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK`nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 880,00 TL peşin harcın istek halinde davalıya iadesine, 19.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/17607 Karar : 2014/19624 Tarih : 30.06.2014
-
HMK 313. Madde
-
Sulh
Davacı vekili müvekkilinin davalı bünyesinde mevsimlik işçi olarak çalışırken kadrolu işçi statüsüne geçirildiğini belirterek, mevsimlik işçi olarak çalıştığı dönemde geçen süre hesaplanarak derece ve kademe intibakı yapılması gerektiğinin tespiti ile intibakın eksik yapılmasından kaynaklanan fark alacakların hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, bakanlığın yaptığı işlemlerin hukuka uygun olduğunu sanılarak davanın esastan reddini istemiştir.
Mahkemece, dava açıldıktan sonra, davacının üyesi olduğu sendika ile davalı bakanlık arasında imzalanan toplu iş sözleşmesi ile genel yazılı anlaşma sağladığı, bu durumun davayı sona erdiren sulh işlemin niteliğinde olduğu gerekçesi ile sulh nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Karar, süresi içinde davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu dönemin de açılmıştır. Anılan kanun 313. Maddesinde mahkeme içi sulh düzenlenmiş ve görülmekte olan bir davada tarafların arasındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacı ile mahkeme huzurunda yapmış oldukları sözleşme olarak tanımlanmış, şarta bağlı olarak yapılabileceği vurgulanmıştır. Mahkeme dışı sulh ile, borçlar hukukunun konusu olduğundan düzenleme dışı bırakılmıştır. Madde gerekçesinde, taraflardan birinin, mahkeme dışı sulh sözleşmesi yapıldığı ve bu sözleşme uygun mahkemece bir karar verilmesi gerektiği yolundaki iddia ve talebinin diğer tarafın kabulüne bağlı olduğu belirtilmiştir.
6100 sayılı Kanun`un 154/3-ç maddesinde, beyanda bulunana okunmak ve imzası alınmak kaydıyla sulh müzakereleri sonucunun tutanağa yazılmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Kanunun öngördüğü bu şekil sulh için geçerlilik şartıdır.
Taraflar mahkeme dışında yaptıkları sulh sözleşmesinin mahkemeye vererek buna göre davada sulh olduklarını bildirirlerse mahkemece sulh sözleşmesinin mahkemeye verildiğini tutanağa yazıp, sözleşme okunduktan sonra tutanağın taraflara veya vekillerine imza ettirilmesi gerekir, bu şekilde mahkeme dışı sulh mahkeme içi sulh e dönüşür.
Somut olayda, dava açıldıktan sonra 20.09.2013 tarihinde davacının üyesi olduğu sendika ile davalı bakanlık arasında imzalanan 15. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin geçici 4. maddesinde; “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında daha önce mevsimlik işçi statüsünde çalışmış olup 2001 yılında daimi statüye geçirilen işçiler ile Mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde 2005 yılında bakanlığa devredilen işçilerden dava açmamaları veya açılmış dava varsa bu davalardan feragat etmeleri kayıt ve şartı ile köy hizmetlerinde ve bakanlıkta mevsimlik işçilik statüsünde çalıştıkları sürecin derece ve kademe terfiinde dikkate alınması yönündeki Şanlıurfa 2. İş Mahkemesinin 2012/891 esas-2013/226 karar sayılı kararı, emsal alınarak gerekli intibak işlemleri yapılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Ancak davacı vekili duruşmadaki beyanı ile sendikanın yaptığı Toplu İş Sözleşmesinin davacıyı bağlamayacağını, ortada bir sulh sözleşmesi bulunmadığını belirterek yargılamaya devam edilmesini talep etmiştir. Davalı vekili ise, açılmış davalardan vazgeçilmesi veya dava açılamaması koşulu ile ödeme yapılacağının belirtildiğini vurgulayarak davanın reddini istemiştir. Bu durumda, mahkeme dışı sulh sözleşmesi taraflarca, kanunda belirtilen ve yukarıda açıklanan şekil şartlarına uygun olarak mahkeme içi sulh e dönüştürülmemiştir. Anılan şekil şartların uyularak yapılan bir sulh sözleşmesi bulunmamaktadır. Bu nedenle, mahkemece sulh nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Hükmün yukarıda açıklanan sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, oy birliği ile, karar verildi.
YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/19521 Karar: 2016/10700 Tarih: 27.09.2016
-
HMK 313. Madde
-
Sulh
Davacı vekili dava dilekçesinde, davalının maliki olduğu 26 numaralı dairelerden dolayı 13.128,35 TL birikmiş aidat borcu bulunduğunu ileri sürerek 13.128.35 TL nin işleyecek faizi ile birlikte tahsilini istemiş; mahkemece, tarafların aralarında imzaladıkları 15.01.2014 tarihli sözleşmeyle sulh oldukları, davalı tarafça kabul edilmemesine rağmen bu sözleşmenin geçerliliği için herhangi bir şartın koşulmadığı aksine davacıya davalı tarafından yapılacak ödemeleri içerdiği ve davacı tarafından kabul edildiği gerekçesiyle, davanın sulh nedeni ile reddine karar verilmiştir.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 313. maddesi6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 313. maddesi “ ( 1 ) Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir.
( 2 ) Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir.
( 3 ) Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir. ( 4 ) Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir.” hükmünü içermektedir.Bu durumda, mahkemece, taraflar arasında imzalanan 15.01.2014 tarihli sulh sözleşmesinin mahkeme huzurunda yapılmadığı ve davalı vekilinin 27.02.2014 tarihli duruşmada harici yapılan sulh sözleşmesine onay vermediği anlaşıldığından, yukarıda anılan Kanun hükmü uyarınca geçerli bir sulh sözleşmesinin varlığından bahsedilemeyeceği gözardı edilerek sulh nedeni ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 27.09.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.