Hükmün Tavzihi
HMK Madde 305
(1) Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
(2) Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.
Hükmün Tamamlanması
MADDE 305/A- (Ek:22/7/2020-7251/27 md.)
(1) Taraflardan her biri, nihaî kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde, yargılamada ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya kısmen karar verilmeyen hususlarda, ek karar verilmesini isteyebilir. Bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir.
HMK Madde 305 Gerekçesi
1086 sayılı Kanunun 455 inci maddesindeki düzenlemeye karşılık gelen bu madde ile hükmün tavzihi konusu yeniden düzenlenmiştir. Maddeye göre, bir hükmün cebrî icra yoluyla yerine getirilmesinde veya uygulanmasında tereddüt doğurabilecek diğer hâllerde; icraya konu olan hüküm bir eda davasına ait ise icrası tamamlanıncaya kadar, diğer durumlarda, yani tespit hükümlerinde veya inşaî hükümlerde ise uygulanması söz konusu olduğu sürece tavzih yoluna başvurulabilmesi öngörülmüştür. Maddenin ikinci fıkrası ile tavzihin sınırları belirtilmiştir.
HMK 305 (Hükmün Tavzihi) ve HMK 305/A (Hükmün Tamamlanması) Yargıtay Kararları
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/4140 E. , 2021/6079 K.
- HMK 305 , HMK 305/A
- Hükmün Tamamlanması ve tavzih
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 305-306. maddeleri bir hükmün yeterince açık olmaması veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içermesi halinde icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her birinin hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebileceklerini düzenlenmiştir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.
Zira tashihte, hükümdeki yazı ve hesap hataları ile benzeri açık hatalar düzeltilebilir (HMK m.304).
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 305/A maddesinde ise “(1) Taraflardan her biri, nihaî kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde, yargılamada ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya kısmen karar verilmeyen hususlarda, ek karar verilmesini isteyebilir. Bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir.” hükmü düzenlenmiştir.
Davacı kadın tarafından bozma sonrası verilen kararda davalı erkek yararına vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğu, kendilerine duruşma vekalet ücreti verilmesi gerektiğinden bahisle tavzih talebinde bulunulmuş, bölge adliye mahkemesi tarafından 08.03.2021 tarihli tavzih kararı ile davacı kadının tavzih talebinin HMK 305/A maddesi uyarınca kabulü ile istinaf incelemesi sonucu duruşma açıldığından bahisle davalı erkek yararına vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin 4 nolu bendin kaldırılmasına, yeniden hüküm tesisi ile istinaf talebi duruşmalı incelendiğinden bahisle davacı kadın yararına duruşma vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Somut olayda HMK 305/A. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmamaktadır. Aynı yasanın 305/2. maddesi doğrultusunda tavzih kurumu ile de hüküm fıkrasının sınırlandırılması veya genişletilmesi ya da değiştirilmesi mümkün değildir. Ayrıca bölge adliye mahkemesi tarafından zorunlu açılan ve alt derece hüküm mahkemesi sıfatıyla yapılan duruşma nedeniyle taraflara yeni bir vekâlet ücretine hükmedilemez (HGK’nın 04.03.2021 tarih ve 2021/2-96 esas-2021/205 karar sayılı ilamı), Bölge adliye mahkemesi tarafından bozma sonrası duruşma açılması nedeniyle erkek lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi doğru değildir. Ne var ki bu husus kadın tarafından temyiz edilmemiştir. Hal böyle iken bölge adliye mahkemesince tavzih kararı ile erkek lehine hükmedilen vekâlet ücretine yönelik 4 nolu bendin kaldırılarak yerine kadın lehine vekâlet ücretine hükmolunması doğru görülmemiş, tavzih kararının bozularak kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2021/9097 E. , 2021/13892 K.
- HMK 305
- Hükmün tavzihinin şartları ve usulü
Hâkim karar verdikten sonra kanun yollarına başvurulup bozulmadığı sürece kendiliğinden kararını değiştiremez. Bu kural, ilk derece mahkemeleri kadar üst derece mahkemeleri için de geçerlidir. Ancak bazı hâllerde hüküm açık olmayabilir, hükmün uygulanması aşamasında tereddütler ortaya çıkabilir ya da birbirine aykırı fıkralar içerebilir. İşte Kanun, açık olmayan, uygulama aşamasında tereddüt yaratan ya da çelişkili olan hükmün açıklanması, tereddüt ve çelişkilerin giderilmesi için “hükümlerin tavzihi” müessesini düzenlemiştir. Hükmün tavzihi kararı veren mahkemeden talep edilir; bu kapsamda hüküm ilk derece mahkemesince verilmiş ise ilk derece mahkemesinden; bölge adliye mahkemesi ya da Yargıtay tarafından verilmiş ise bu mahkemelerden hükmün tavzihi (açıklanması) talep edilir. Tavzih bir kanun yolu değildir. Zira tavzih hükmün kesinleşmesini önlemediği gibi, tavzih talebi bir üst mahkeme tarafından değil bizzat hükmü veren mahkemece incelenir. (HGK, 25.11.2020 tarihli ve 2017(21)10-1590 Esas, 2020/941 Karar sayılı kararı)
Tavzih usulü 6100 sayılı Kanun’un 306. maddesinde açıklanmış olup anılan düzenleme gereği gibi mahkemece tavzih talep dilekçesinin bir nüshası, cevap süresi tanınarak karşı tarafa tebliğ edilmeden tavzih talebi hakkında karar verilmesi doğru değildir. Ayrıca hükmün icrası tamamlanmış ise tavzih kararı verilemeyeceğinden, hükmün icrasının tamamlanıp tamamlanmadığı da açıklığa kavuşturulmalıdır.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/20821 Karar : 2018/8232 Tarih : 27.06.2018
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Kendisi yoksul olan eş yoksulluk nafakası ödemekle sorumlu tutulamaz. Toplanan delillerden davalı erkeğin malulen emekli olduğu ve üç ayda bir 850 TL maaş aldığı, aldığı bu maaşın kendisini yoksulluktan kurtaracak düzeyde bulunmadığı anlaşılmaktadar. Bu haliyle kadına yoksulluk nafakası ödemekle yükümlü tutulamayacağı açıktır. Gerçekleşen duruma göre kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru bulunmamış ve hükmün bozulması gerekmiştir.
3- Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya tarafların birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hakim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir (HMK m. 304-1).
Tavzih ise yeterince açık olmayan veya icrasında duraksama uyandıran yahut birbirine aykırı fıkralar ihtiva eden hükümlerin, açıklanması, tereddüt veya aykırılığın giderilmesi için kararı veren mahkemeye tanınan bir yoldur. Hükümde unutulan veya gösterilmemiş olan bir hususun tavzih (HMK m. 305) yoluyla hükme ilave edilmesi mümkün değildir. Taraflara tanınan hakları yüklenen borçlar tavzih yoluyla sınırlandırılıp, genişletilemez(HMK m. 305/2).
Somut olayda, davacının boşanma davası kabul edilmiş, kısa karar ve gerekçeli kararda yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verildiği, davacı vekilinin düzeltim talebi üzerine, 25.05.2016 tarihli şerh ile gerekçeli kararın arka sayfasına “tavzih kararı” başlığı altında “1.800,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, “ŞEKLİNDEKİ BENDİN EKLENMEK SURETİYLE TAVZİHEN DÜZELTİLMESİNE,” şeklinde yeni bir hüküm eklendiği anlaşılmaktadır. Kararın hüküm fıkrasında vekalet ücretine yer verilmemiş olması, maddi hata niteliğinde olmayıp, bu eksiklik hükmün tashihi (HMK m. 304) yoluyla giderilemez.
Hükmün tavzihi (HMK m. 305) yoluyla da taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. Bu husus ancak temyiz konusu yapılabilir. Bu sebeple mahkemece talebin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüyle maddi hatanın düzeltilmesine ilişkin tavzih kararı şeklinde yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3.bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 27.06.2018 (Çrş.)
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/195 Karar : 2018/10242 Tarih : 16.05.2018
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı … ’in, 1359, 1619, 1482, 2092, 2111, 2128, 118, 119, 791, 505, 566, 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazlarını satış sureti ile davalılara temlik ettiğini, devirlerin kendisinden mal kaçırmak amacıyla yapıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir.
Davalılar, mirasbırakanları … ’in çocukları arasında mal paylaşımı yaptığını, davacıya ise para ödemesi yapıldığını beyan ederek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacının miras payını aldığı, diğer davalılara da buna karşılık taşınmazların devredildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karar Dairece 16.10.2017 tarihinde onanmıştır.
Davacı vekili, delillerin takdirinde hataya düşüldüğünü ve davalılar lehine hükmedilen vekalet ücretinin tashih kararı ile artırılmasının hatalı olduğunu belirterek karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.
Yerel mahkemenin 30.12.2014 günlü Dairece onanan kararında davalı lehine 11.251.08-TL. vekalet ücretine hükmedilmiştir. Davalılar vekili tarafından sunulan 16.01.2015 tarihli dilekçe ile davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin düzeltilmesi istenmiş mahkemece de 30.12.2014 tarihli gerekçeli kararda davalılar lehine 11.251,08-TL vekalet ücretine hükmedilmesine rağmen, 19.01.2015 tarihinde kararın alt kısmında “tashih şerhi” başlığı altında davalılar lehine hükmedilen vekalet ücreti artırılmak suretiyle 24.851,08-TL olarak değiştirilmiştir.
../..
Ancak, bilindiği ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 304.maddesinin 1.bendinde düzenlendiği üzere “ hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir.Hüküm tebliğ edilmişse, hakim tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez.Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir.”
Öte yandan bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk muhakemeleri Kanunu 305/2. maddesinde ise, “ Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez” hükmüne yer verilmiştir.
Her ne kadar mahkemece tashih kararı verilmiş ise de , düzeltilen husus yukarıda bahsedilen 304.madde kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi bir an için tavzih kabul edilse bile HKM.’ nun 305/2.maddesinin uygulanamayacağı da açıktır.Zira yapılan tashih hükmün değiştirilmesi niteliğindedir.
Bu durumda, mahkemece verilen tashih kararının doğru olduğu söylenemez.
Anılan hususlar davacının karar düzeltme isteği üzerine yeniden yapılan inceleme ile saptandığından, karar düzeltme isteğinin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kabulüyle, mahkemenin 30.12.2014 tarihli gerekçeli kararının altındaki 19.01.2015 tarihli ‘’tashih şerhi’’nin ORTADAN KALDIRILMASINA, davacı vekilinin karar düzeltme dilekçesinde yazılı diğer nedenler HUMK’nun 440. maddesinde gösterilen dört halden hiçbirine uymadığından 6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollamasıyla diğer karar düzeltme isteğinin REDDİNE, HUMK’nun 442/3. maddesi ve 4421 sayılı Yasa gereğince takdiren 310,00.-TL para cezası ve 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca bakiye 9.40.-TL karar düzeltme harcının davacıdan alınmasına, 16.05.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
…
Dava, muris muvazaası nedeniyle açılmış tapu iptal ve tescil davasıdır.
Davacının talebi esastan reddedilmiş, davalı lehine düşük vekalet ücreti takdir edilmiştir.
Davalının talebi üzerine yanlış takdir edilen vekalet ücreti tashih suretiyle düzeltilmiştir.
Davacı kararı hem esas hem de tashih açısından temyiz etmiş, davalı ise tashih açısından temyize cevap vermemiştir.
Dairece bu karar onanmış, karar düzeltme talebi üzerine; tashihe ilişkin karar kaldırılarak diğer karar düzeltme talepleri reddedilmiştir.
Daire çoğunluğu, tashihin yanlış olması nedeniyle bu düzeltme kararının kaldırılarak, yanlış kararın da davalı vekili tarafından temyiz edilmemesi nedeniyle karar düzeltme talebi reddedilmiştir.
Hükmün tashihi ve tavzihi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 304 v.d. Maddelerinde düzenlenmiştir. Eğer bir karar buna göre düzeltilmişse, düzeltme kaldırılmadığı veya bozulmadığı sürece kararın eki sayılır. Bir başka ifadeyle yanlışlığın yerine artık düzeltme şerhi geçerlidir.
Taraflardan, lehine olan kararın temyizini beklemek usul kurallarının temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Diğer yandan lehe kararın temyizinde tarafın hukuki menfaati de bulunmamaktadır. “Bu yanlışlığın tavzih veya tashih ile düzeltilemeyeceğini bilmeliydi. Bu nedenle de her ihtimale binaen yanlış olan hükmün tashihini istemekle birlikte temyiz de etmeliydi” diyemeyiz. Taraflardan biri temyiz süresini geçirmişse, bundan sonra karardaki hatayı tashih veya tavzih adı altında düzeltme yoluna gitmişse bu ek kararın bozulması veya ortadan kaldırılması üzerine ilgili tarafın asıl karar açısından yeniden temyiz hakkı doğmayacaktır. Temyiz süresi içinde düzeltme talebinin yapılması ve bu talebin kabul görmesi halinde bu ek kararın bozulması veya ortadan kaldırılması durumunda ilgili tarafa asıl karar tebliğ edilerek temyiz imkanı verilmelidir.
Kararın aleyhine olan tarafça temyizi halinde yanlışlık düzeltilmek suretiyle temyiz etmeyen tarafın aleyhine olacak şekilde hüküm oluşturamayız. Bunun istisnası yeniden yargılamayı gerektirmeyen bir hata söz konusu ise “düzelterek onama” dır.
Somut olayda düzeltme talebi temyiz süresi içinde yapılmıştır. Mahkeme davalının usule uygun olmayan bu talebini reddetmeli, bu karar taraflara tebliğ edilmeli ve süresinde temyiz edilmemişse asıl karar olduğu gibi kesinleşmelidir. Karar düzeltildikten sonra asıl kararın lehine olan tarafından temyiz edilmesi beklenmemelidir.
Diğer yandan HMK nın 294.maddesi gereği hakim tefhim ettiği karara uygun gerekçeli hüküm oluşturmalıdır. Her ne kadar duruşmanın bittiğine ilişkin tutanakta sadece “davanın reddine” yazılmak suretiyle açıkça vekalet ücreti miktarı yazılmamışsa da tefhim edilen hükmün oluşturulan ilk kararın hükmü olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda düzeltme ile tefhim edilen kısa karardan farklı bir hüküm oluşturulduğu sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle de karar bozulmalıdır.
Sonuç itibariyle, tavzih ile hükmün yasaya aykırı bir şekilde değiştirilmesi mümkün değildir. Ne var ki bu durumda yapılması gereken kararın düzeltilerek onanması değil, tavzih kararının ve buna bağlı olarak asıl kararın bozulması yoluna gidilmesi gerekmektedir.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/9630 Karar : 2018/9074 Tarih : 12.04.2018
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Dava, tavzih isteğine ilişkindir.
Davacılar, tapu iptali ve tescil istemiyle açtıkları davanın kabul edilerek, kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiğini, ancak dava konusu tüm taşınmazlarda davalıya ait 2/12 payın tapusu iptal edilip, 1/12 payın davacı … ‘, 1/12 payın ise diğer davacılar adına tesciline karar verildiğini, diğer davacılara dağıtılan paylar toplandığında 1/96 payın açıkta kaldığını yanlışlık olması nedeniyle hükmün tapuda infaz edilemediğini ileri sürerek, hükmün tavzihine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, yasal koşulların oluşmadığı gerekçesi ile tavzih talebinin reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK. nun 305. maddesinde “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.” Ayrıca 306. maddesinde “Tavzih, dilekçeye tarafların sayısı kadar nüsha eklenmek suretiyle hükmü veren mahkemeden istenebilir. Dilekçenin bir nüshası, cevap süresi mahkemece belirlenerek karşı tarafa tebliğ edilir. Cevap, tavzih talebinde bulunan tarafa tebliğ olunur. Mahkeme, cevap verilmemiş olsa bile dosya üzerinde inceleme yaparak karar verir; ancak gerekli görürse iki tarafı sözlü açıklamalarını yapabilmeleri için davet edebilir. Mahkeme tavzih talebini yerinde gördüğü takdirde 304 üncü madde uyarınca işlem yapar.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Somut olayda, kesinleşen kararda davalı adına olan 2/12 pay iptal edilmiş, bundan 1/12 payın davacı … adına tesciline, kalan ½ payın ise diğer davacıların mirasbırakanı olan Vedat’ın davayı açan mirasçıları adına tesciline karar verilmiş, hükümle 1/96 pay açıkta kalmıştır. Bu hususun tavzih yoluyla düzeltilmesi gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca HMK’nın 306. maddesinde yer alan prosedür izlendikten sonra tavzih isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1042 Karar : 2018/373 Tarih : 18.01.2018
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Tavzih talep eden davalı, 22.03.2016 tarihli dilekçesi ile, dosyada yer alan bütün bilirkişi raporlarındaki değerlerin dava tarihi nazara alınarak yani yeni Türk lirasından altı adet sıfır atılma işlemi dikkate alınmadan yapıldığını, mahkemenin gerekçeli kararına da söz konusu rakamların aynen geçirildiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun üçüncü sayfasında terekenin net değeri hesaplanırken defin gideri olarak 1.000.000 TL, bir aylık iaşe gideri olarak ise 2.000.000 TL hesaplandığını, söz konusu miktardan 6 sıfır atılması halinde dava tarihi itibari ile defin giderinin 1.00 TL, bir aylık iaşe giderinin ise 2.00 TL olarak hesaplandığını, her ne kadar günümüz koşullarında söz konusu rakamlar küçük görünse de dava tarihi itibari ile asgari ücretin 2.497.500 TL yani 2,49 TL olduğu göz önüne alındığında hesaplamanın Türk lirasından 6 sıfır atılmadan yapıldığının açık olduğunu, bu durumun hükmün infazı sırasında çeşitli mağduriyetlere yol açacağını ileri sürerek davacılara ödenmesi gereken söz konusu miktarların günümüz koşullarına uyarlanmasını tavzihen istemiştir.
Mahkemece, davalı vekilinin tavzih talebinin; 01/10/2015 tarihli gerekçeli kararın hüküm kısmının değiştirilmesi olarak değerlendirildiği gerekçesi ile HMK 305.maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararın,Yargıtay 2.Hukuk Dairesince, “….Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409. madde hükmü dikkate alındığında davacılar … ve … yönünden dava 10.09.1999 tarihi itibari ile HUMK 409/5 mad. Gereğince açılmamış sayılır hale gelmiştir. Şu halde davacılar … ve … yönünden HUMK 409/5 maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır. Muris tarafından 21.12.1992 tarihinde 4/8 oranında malik bulunduğu dava konusu olan 63 ada 6 parselin 1/8 payı ile tam olarak malik bulunduğu 64 ada 1 ve 2 parsellerin ¼ payı davalıya satılmıştır. Bu işlem hakkında davacılar tarafından … Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/269 E sayılı muris muvazaasına dayalı tapu iptali davası açılmıştır. Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen bu dava satışların gerçek olduğu kabul edilerek red ile sonuçlanmıştır. Bu ilam taraflar arasında kesin delil teşkil eder.TMK 507.maddesinde sağlar arası yapılan temliki işlemlerden hangilerinin tenkise tabi olacağı düzenlenmiştir. Kesinleşen ilamla “satış” olduğu kabul edilen davalıya yapılan temlikler hakkındaki davanın reddi gerekirken yazılı şekilde tenkise karar verilmesi doğru değildir.Vasiyetnameler her halde tenkise tabidir. Mahkemece sadece 12.08.1993 tarihli vasiyetname ile yapılan tasarruf yönünden tenkis hükümlerinin uygulanması gerekirken bu husus nazara alınmadan satışa konu taşınmazların da tenkise tabi tutularak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesi ile bozulması üzerine mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verildiği, verilen kararın taraflarca temyiz edilmeksizin 07.01.2016 tarihinde kesinleştiği, davalının da anılan hükme karşı tavzih talebinde bulunduğu, tavzih talebi üzerine dosyanın bilirkişiye tevdii edilerek hükme esas alınan 05.05.2014 tarihli raporda belirtilen tenkis değerlerinin yeni Türk lirasına çevrilerek ek rapor tanzim edilmesinin istendiği, bilirkişi tarafından hazırlanan raporda; 05.05.2014 tarihli esas raporda miras paylarının ve saklı payların hesaplanması hususundaki değerlemelerin dosya ve eklerindeki belgelere dayalı olarak kontrol edildiğinin,ancak mirasçı … haricindeki diğer mirasçıların tenkis miktarlarından son 6 rakamın anaparaya dahilmiş gibi ayrılmadan netice bölümünde (10.sayfada) virgül hatası yapılmak suretiyle raporun kaleme alındığının, bunun da dosyanın ve eklerinin bir hayli yüklü olmasından kaynaklandığının, son altı haneyi ayırması gerekirken ayırmamış olduğunun, yeni rakamlara göre yapılan hesaplamalar neticesinde mirasçıların tenkis miktarlarının …’in = 283,06 TL, …’ın =70,76 TL, …’ın =70,76 TL, …’ün =70,76 TL,…’in =70,76 TL şeklinde olması gerektiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK. nun 305. maddesinde tavzih müessesesi düzenlenmiş olup, bu maddenin birinci fıkrasında ‘‘hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir’’ hükmüne, 2. fıkrada ise, ‘‘hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez’’ hükmü öngörülmüştür.
Somut olayda; davalı tarafça, mahkemece verilen hükmün infaza ve icraya elverişli olmadığı, infazı sırasında mağduriyetlerin yaşanacağı gerekçesi ile tavzih talebinde bulunulduğu ve tavzih talebi sonrasında dosyaya sunulan dosya kapsamına uygun bilirkişi raporu ile de tavzih talebinin kabul edilmesi gerektiği anlaşıldığına göre, mahkemece yazılı gerekçe ile tavzih talebinin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/5168 Karar : 2017/7325 Tarih : 14.12.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Dava, tapu kaydında düzeltim istemine ilişkindir.
Davacı, 240, 410, 492, 493,619, 624 ve 625 parsel sayılı taşınmazların kayıt maliki olduğunu, ancak dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarında isminin … Bilhan olarak yazıldığını, oysaki isminin … olduğunu ileri sürüp, söz konusu kayıtların düzeltilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne ilişkin verilen karar 26.12.2001 tarihinde kesinleşmiş, davacının hüküm kısmında yer alan … isminin nüfus kaydına uygun olarak … … Bilhan olarak tavzih edilmesine ilişkin talebi doğrultusunda 02.07.2003 tarihli ek karar ile hüküm fıkrasında yer alan malik ismi düzeltilmiştir.
Bu kez davacının mirasçısı … tarafından mahkemeye sunulan 10.07.2017 havale tarihli dilekçe ile 410 parsel sayılı taşınmazın hüküm fıkrasında belirtilmediği gerekçesiyle yeni bir tavzih talebinde bulunulmuş, mahkemece söz konusu talep 22.09.2017 tarihli karar ile kabul edilerek 410 parsel sayılı taşınmaz hüküm fıkrasına eklenmiştir.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 305. (1086 sayılı HUMK.`nın 455. md.) maddesi hükmü uyarınca tavzih ile ancak, hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa hükmün icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını ya da tereddüt veya aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
Öte yandan, hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar tavzih yoluyla sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.
Oysa, mahkemece karar verildikten sonra davacı tarafın isteği üzerine dosya tekrar ele alınarak, aynı esas ve karar sayısıyla 22.09.2017 tarihli kararla “… ve 410 parsel” şeklinde ilave yapılarak hüküm fıkrası değiştirilmiş olup, bu hususun yasal olduğu söylenemez.
Eldeki isteğin, hükmün sonucunu değiştirici nitelikte olduğu, HMK.nun 305/1.maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı …‘nün bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK`un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/5903 Karar : 2017/12487 Tarih : 9.11.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
1-Dosyadaki yazılara, bozmaya uygun işlem ve araştırma yapılmış olmasına, delillerin takdirinde bir yanlışlık bulunmamasına göre, davalının asıl karara karşı temyiz itirazları yersizdir.
2-Davalının 15.05.2017 tarihli tavzih kararı yönünden temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece re`sen veya tarafların birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hakim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir (HMK m. 304-1).
Tavzih ise yeterince açık olmayan veya icrasında duraksama uyandıran yahut birbirine aykırı fıkralar ihtiva eden hükümlerin, açıklanması, tereddüt veya aykırılığın giderilmesi için kararı veren mahkemeye tanınan bir yoldur. Hükümde unutulan veya gösterilmemiş olan bir hususun tavzih (HMK m. 305) yoluyla hükme ilave edilmesi mümkün değildir. Taraflara tanınan haklar, yüklenen borçlar tavzih yoluyla sınırlandırılıp, genişletilemez (HMK m. 305/2).
Somut olayda, davacının çocuk ile kişisel ilişki kurulması talebi kabul edilmiş, gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “Davalı tarafça temyiz aşamasında yapılan toplam 143,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, davalı dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesap edilen 1.980,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” şeklinde karar verilmiştir. Davacı vekilinin 12.05.2017 tarihli tavzih talebi üzerine, mahkemece 15.05.2017 tarihli şerh ile gerekçeli kararın arka sayfasına “tashih şerhi“ başlığı altında “Davalı tarafça temyiz aşamasında yapılan toplam 143,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” olarak yazılmış olan hükmün “Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına” ve 4`üncü maddesinde “Davalı, dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesap edilen 1.980,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” olarak yazılmış olan hükmün “Davacı, dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesap edilen 1980,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine” olarak tashihine karar verildiği belirtilmiştir.
Kararın hüküm fıkrasıyla ilgili taraflar arasındaki yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkin uyuşmazlık, maddi hata niteliğinde olmayıp, bu eksiklik hükmün tashihi (HMK m. 304) yoluyla giderilemez.
Hükmün tavzihi (HMK m. 305) yoluyla da taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. Bu husus ancak temyiz konusu yapılabilir. ,
Bu sebeple mahkemenin, talebin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüyle tashih şerhi şeklinde yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen 15.05.2017 tarihli tavzih kararının yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/222 Karar : 2017/5682 Tarih : 20.06.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
2004 yılında yapılan kadastro sırasında … ili, … ilçesi, … köyü 273 ada 80 sayılı 26.477,55 m2 yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle fındık bahçesi niteliği ile … adına tesbit edilmiştir.
Davacılardan …; 273 ada 80 ve dava dışı taşınmazların ırsen intikal ettiği, miras payının bulunduğu iddiasıyla kadastro mahkemesinde 2004/37 Esas sayılı davayı açmıştır. Daha sonra 273 ada 80 sayılı parsele ilişkin dava ayrılarak yukardaki esasa kaydedilmiştir. …; 273 ada 80 sayılı taşınmazın eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında … olarak gözüktüğü, eylemli … niteliğinde bulunduğu, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu iddiasıyla kadastro mahkemesinde 2004/58 Esas sayılı davayı açmıştır. Mahkemece … açtığı dava temyize konu dosya ile birleştirildikten sonra …’ın davasının reddine, … davasının kısmen kabulüne, dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin iptal edilerek … ve fen bilirkişi tarafından düzenlenen 06.10.2010 tarihli krokili raporda (A) harfi ile işaretlenen 13289,83 m2 ve (B2) ile işaretlenen 3696,08 m2 bölümlerinin … niteliği ile … adına, (B1) ile işaretlenen 9491,64 m2 kesiminin davalı adına tapuya tesciline karar verilmiş, hükmün davacılardan … tarafından (B1) ile işaretlenen bölüm yönünden temyiz edilmesi üzerine hüküm Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 13.10.2011 tarih ve 2011/8504-11491 K. sayılı kararı ile onanmış, davacı … karar düzeltme talebi üzerine ise Dairenin 13.02.2012 tarih ve 2012/166-1722 karar sayılı kararı ile karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir.
… Kadastro Müdürlüğünce verilen 29.01.2013 tarihli dilekçede; karar gereği ifraz işlemi yapılacakken fen mühendisi tarafından ibraz edilen 19.07.2010 tarihli raporda Düzköy mahallesi 273 ada 80 sayılı parselde (B2) olarak belirtilen miktarın 3696.08 m2, (A) harfi ile belirtilen yerin 13289.83 m2 ve (B1) ile belirtilen yerin 9491.64 m2 olarak hesaplandığı, koordinatlar üzerinden hesaplama yapıldığında toplam yüzölçüm 80 sayılı parselin yüzölçümü olan 26477,55 m2 olduğu, ancak, (B2, B1 ve A) olarak belirtilen yüzölçümlerin farklı olduğu sehven hatalı yazıldığı maddi hata oluştuğu, koordinatlarda bir değişiklik olmadan (B2) olarak belirtilen yerin miktarının 3687.29 m2 ve (A) harfi ile belirtilen yerin miktarının 13289.83 m2 (B) harfi ile belirtilen yerin miktarı 9491.64 m2 olarak hesaplandığı belirtilerek hükmün düzeltilmesi gerektiği, infazın ancak bu şekilde mümkün olduğu bilirilmiştir.
Mahkemece taraflara tebligat yapılıp duruşma açıldıktan sonra kadastro müdürlüğünün tavzih talebinin kabulüne; mahkemenin 2007/6 Esas ve 2010/290 Karar sayılı 13/02/2012 kesinleşme tarihli kararın l nolu fıkranın (A) bendinde Harita Mühendisi … …
06/10/2010 havale tarihli teknik raporundaki (A) harfi ile işaretli 13289,83 m2’lik kısmın tashihen 13299,82 m2 olarak düzeltilmesine, teknik raporun (B2) ile gösterilen 3696.08 m2’lik kısmın tashihen 3687,29 m2 olarak düzeltilmesine, teknik raporda (B1) raporla işaretli 9491,64 m2`lik kısmın tashihen 9490,44 m2 olarak düzeltilmesine karar verilmiş hüküm, davacı … vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dairenin 30/10/2014 tarih ve 2014/5238 - 8935 E. K. sayılı kararıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Her ne kadar; mahkemece, tavzih talebinin kabulüne karar verilmiş ise de dosya incelendiğinde; kadastro müdürlüğünün 29.01.2013 tarihli yazısı üzerine, mahkemece talebin kabul edilerek, hükmün tavzihi yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.
Hükmün tavzihinin hangi şartlarda ve nasıl yapılacağı HMK`nın 305 ve 306. maddelerinde (HUMK m.455 - 457) düzenlenmiştir. Buna göre, hükmün tavzihini, ancak, davanın tarafları isteyebilir. O halde, somut olayda olduğu gibi, davanın taraflarınca yapılmış bir tavzih talebi bulunmadığından, uyuşmazlığı çözümlemekle yükümlü olduğu tartışmasız olan mahkeme hakiminin, hükmü kendiliğinden tavzih etmesi olanaksızdır. Doktrinde de kabul edildiği üzere, ilgili kurumlarca, hükmün tavzihini gerektiren hususların tesbit edilmesi halinde, bu kurumlarca, hükmün tavzihi için talep hakkı bulunan taraflara bildirimde bulunulması gerekir. Hal böyle olunca; mahkemece, davanın tarafı olmayan kadastro müdürlüğünün tavzih talebinin aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir” denilmektedir.
Mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra tavzih talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya ve dosya kapsamına göre dava, kesinleşen mahkeme kararının tavzih yoluyla düzeltilmesine ilişkindir.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince harç alınmasına yer olmadığına 20/06/2017 gününde oy birliği ile karar verildi.
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1048 Karar : 2017/9907 Tarih : 6.06.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Hükümlerin tavzihi; hükmün müphem olması veya birbirine aykırı (çelişik) fıkralar ihtiva etmesi halinde, hükmün gerçek anlamının meydana çıkarılması için başvurulan bir yoldur. HUMK. madde 455’te; “hüküm müphem ve gayrivazıh olur veya mütenakız fıkralar ihtiva ederse icrasına kadar iki taraftan her biri ilamın tavzihini ve tenakuzun ref’ini isteyebilir” denmektedir. HUMK. madde 455’te belirtildiği gibi, açık olmayan veya çelişik fıkraları kapsayan hükümlerin açıklanması istenebilir. Yargılamanın iadesine karar verilmedikçe veya hüküm temyiz edilip bozulmadıkça verilen hükmün değiştirilmesi mümkün değildir. Hükümlerin tavzihi de bunun bir istisnası olarak kabul edilemez. Hakim burada hükmün başka türlü anlaşılmasını önlemek için gerçeği ortaya koymakla ödevlidir.
Tavzih, kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur. Hükmün gerekçesinin açıklanması için, tavzih yoluna başvurulamaz. Ancak, hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişki varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir. (YHGK’nın 14.06.1967 gün ve 1967/9-462 E. 300 K. sayılı ilamı). Bunun gibi Yargıtay kararları hakkında da tavzih yoluna başvurulabilir. Tavzih kararı ile hükmün değiştirildiğini iddia eden temyiz yoluna başvurabilirse de, Yargıtay Dairesi’nin kendi kararlarının tavzihi ile ilgili verdiği kararlara karşı Hukuk Genel Kurulu’na temyiz yoluna başvurulamaz. (YHGK’nın 15.03.1969 gün ve 1969/2-466 E. 178 K. sayılı ilamı)
Tavzih yoluna başvurabilmek için hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek yoktur. Kesinleşmemiş olan kararlar hakkında da hükmün icrasına (yerine getirilmesine) kadar tavzih istenebilir. Fakat tavzih talebinde bulunulmakla temyiz süresi durmaz. İlamın icraya konmasından sonra da, ilam tamamen icra edilinceye kadar hükmün tavzihinin istenilmesi mümkündür. İcra Müdürünün hükmü yorumlamak (tavzih etmek) yetkisi yoktur. Hüküm ancak onu vermiş olan mahkemece tavzih edilir.
Hakim tavzih yolu ile hükümde unuttuğu talepler hakkında karar verip bunu hükmüne ekleyemez. Bunun gibi hüküm verirken unutulan vekalet ücreti veya faiz hakkında tavzih yolu ile bir karar verip bunu hükmüne dahil edemez. Aynı şekilde kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki de tavzih yolu ile giderilemez. Bütün bu anlatımlardan çıkan netice, tavzih yolu ile kesinleşen hüküm sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. (Prof.Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, 2001, cilt 5, sayfa 5270 vd.) Öte yandan, Yargıtay’ın istikrar kazanmış görüşüne göre maddi hata kazanılmış hak oluşturmaz.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 305/2 maddesi de “Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.” hükmü ile de taraflara tanınan hakların ve yüklenen borçların tavzih yolu ile değiştirilemeyeceğini işaret etmektedir.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, kanunî gerektirici sebeplerde ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine ve özellikle tavzih yolu ile taraflara yüklenecek yargılama giderinin değiştirilemeyeceğinin anlaşılmasına göre; davalının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile Mahkemece verilen 22.07.2016 tarihli tavzih talebinin reddine ilişkin ek kararın bu gerekçe ile ONANMASINA, 06.06.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1003 Karar : 2017/5798 Tarih : 11.05.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Davacı, fide alım satımı ile ilgilendiğini, davalıya da fide sattığını ve davalının satış bedelini ödememesi üzerine davalı hakkında başlattığı icra takibinin davalının haksız itirazı ile durduğunu ileri sürerek itirazın iptaline ve inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davalıya borcu olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının davasının yetkili icra dairesinin Manavgat icra daireleri olduğu anlaşılmakla reddine, Serik 1. İcra Dairesinin 2016/20 sayılı dosyasının iki haftalık kesin süre içerisinde talep halinde Manavgat İcra Dairesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temiz edilmiştir.
Tavzih hususu HMUK ve HMK`da ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup bu düzenlemelere göre mahkemece, hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyorsa yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa tavzih kararı verilebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. Asıl hükmü değiştirerek, hüküm sonucunu bertaraf edecek tavzih kararı verilemez. (H.M.K 305/2) Mahkemece, davacı tarafından verilen ve tavzih talebini içerir 13.06.2016 tarihli dilekçe dikkate alınıp, hüküm altına alınan davalı lehine verilen vekalet ücreti değiştirilmek suretiyle, tavzih kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 29,20 TL harcın istek halinde iadesine, 11/05/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/18877 Karar : 2017/2612 Tarih : 30.03.20177
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Davacı, mahkmenin 26/04/2013 tarihli kararının hüküm kısmının 4. bendindeki 01/02/2009 tarihinin 01/072008tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1)Davacı vekili 26/07/2016 tarihli dilekçesi ile Dairemiz denetiminden geçmek suretiyle 03/03/2016 gün, 2016/4658 - 2016/3324 E.K. no lu onama kararı ile kesinleşen …İş Mahkemesi’ne ait 26/04/2013 tarih ve 2013/112 Esas, 2013/215 Karar sayılı ilamının tavzihini talep etmiştir.
Mahkemece tavzih talebinin kabulüyle 09/08/2016 tarihli ek karar ile “…maddi hata yapıldığı anlaşılmakla hüküm kısmının 4.bendindeki 01/02/2009 tarihinin 01/07/2008 tarihi olarak düzeltilmesine” karar verilmiştir.
Mahkemece verilen 09/08/2016 tarihli ek tavzih kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan 6100 sayılı HMK’nun 305. maddesi gereğince; “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.” Buna göre tavzihle kesin hüküm bozulmaz. Mahkeme tavzih yaparak gerçek anlamı açıklamaktan başka bir şey yapamayacağı için hükme bir şey eklemesi, hükümden bir şey çıkarması veya hükmü değiştirmesi söz konusu olamaz. ( Alangoya/Yıldırım/Yıldırım : Usul (2004), s.598 )
Somut olayda, tavzih hükmü ile kesin hüküm bozulamayacağından Mahkemece verilen ek karar usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazları yerinde bulunduğundan …İş Mahkemesi’ne ait 2013/112 Esas, 2013/215 Karar ve 09/08/2016 ek tavzih kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2- İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. maddesi gereğince İş Mahkemelerinden verilen kararlara ve buna bağlı Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalıdır. Ancak; Yargıtay onama ya da bozma kararlarında açıkça maddi hatanın bulunduğu hallerde, dosyanın yeniden incelenmesi mümkündür. Zira maddi yanılgıya dayalı olarak verilmiş onama ya da bozma kararları ile hatalı biçimde hak sahibi olmak, evrensel hukukun temel ilkelerine ters düştüğünden karşı taraf yararına sonuç doğurmamalıdır. Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri de bu doğrultudadır.
Maddi yanılgı kavramından amaç; Hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa, inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin Kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılanma sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar edilmesi ve maddi gerçeğin göz ardı yapılması, yargıya duyulan güven ve saygınlığı sarsacağı gibi, Adalete olan inancı ortadan kaldırır ve yok eder.
Bu nedenledir ki, Yargıtay bu güne değin maddi yanılgının belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltmesini kabul etmiştir. Kaldı ki kimi açık maddi yanılgıya dayalı ve yanlışlığı son derece belirgin haksız ve adaletsiz sonuçların giderilmesi kamu düzeni açısından zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2002/10-895E ve 2002/838K, 2003/21-425E ve 2003/441K sayılı kararları da bu doğrultudadır.
İncelenen dosya ve belgelerden, …İş Mahkemesi’ne ait 26/04/2013 tarih ve 2013/112 Esas, 2013/215 Karar sayılı ilamının davalı ve davacı taraf vekillerine tebliğ edildiği, davalı Kurum ve davacı vekilince süresinde temyiz isteminde bulunulduğu, Dairemiz tarafından davalılardan taraf Kurum vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verildiği, ne var ki davacı vekilince sunulan 06/05/2013 tarihli temyiz dilekçesi ile “davacının 01/07/2008 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespit edilmesine rağmen hüküm fıkrasında bu hususunun 01.02.2009 tarihi olarak belirtildiği, bu nedenle yapılan bu maddi hatanın düzeltilerek onanmasına dair hüküm kurulması” talep olunmuş ise de davacı vekilinin temyiz dilekçesinin dikkate alınmayarak yerel Mahkemenin “davanın kabulüne” dair kararının onanmasına ilişkin Dairemizin 03/03/2016 gün, 2016/4658 Esas ve 2016/3324 Karar no lu kararında maddi hatanın söz konusu bulunduğu anlaşılmakla maddi hatanın giderilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Dairemizin maddi hataya dayalı olarak vermiş olduğu 03/03/2016 gün, 2016/4658 Esas ve 2016/3324 Karar no lu ONAMA kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
3 - … İş Mahkemesi’ne ait 26/04/2013 tarih ve 2013/112 Esas, 2013/215 Karar sayılı ilamının incelenmesine gelince;
a) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurum vekilinin tüm ve davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
b) Dava, davacının 20/04/1982-10/01/1984 tarihleri arasında … … sigortalısı olduğunun tespiti ile davacıya yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kabulü ile “4-Davacının 01.02.2009 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespitine ” de karar verilmiştir.
Somut olayda; Mahkemece verilen karar yerinde ise de; davacının tahsis talep dilekçesinin davalı Kurum’a 30/06/2008 tarihinde ulaştığı anlaşılmakla; 1479 sayılı Yasa kapsamında yaşlılık aylığı koşullarını taşıyan davacıya tahsis talebini takip eden aybaşından itibaren, yani 01/07/2008 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine dair karar verilmesi gerekirken sehven 01/02/2009 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine şeklinde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 Sayılı HMK’nun 370/2 maddesi gereğince hüküm bozulmamalı, düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü hüküm fıkrasının 4. numaralı bendinde yer alan “01.02.2009” tarihinin silinerek yerine gelmek üzere “01.07.2008” tarihinin yazılmasına ve hükmün bu düzeltilmiş şekli ile ONANMASINA, 30.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/2648 Karar : 2017/5702 Tarih : 21.03.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalı … ve ona bağlı … Genel Müdürlüğü’nün ihtiyacı olan personelin davalı … A.Ş. tarafından karşılandığını, müvekkilinin de uzun süre önce bu şekilde işe alınıp kadrosu … A.Ş.’de görülmesine rağmen gerçekte … Genel Müdürlüğü’nün ulaşım araçlarında hat şoförü olarak çalıştığını, işe alınırken, alındıktan sonra meslek içi eğitimde ve işin gördürülmesi sırasında her türlü amir ve talimatı … Genel Müdürlüğü yetkililerinden aldığını, toplu taşım ve ulaşım hizmetlerinin Belediyelerinin asli görevleri arasında yer aldığını, tüm bu nedenlerle … A.Ş. ile … Genel Müdürlüğü arasında yapılan hizmet alım sözleşmesinin muvazaalı olduğunu iddia ederek … A.Ş. ile diğer davalılar … ve … Genel Müdürlüğü arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunun tespiti ile müvekkilinin baştan itibaren … ve … Genel Müdürlüğü’nün işçisi sayılmasını, müvekkilinin işe başlama tarihinden itibaren … Genel Müdürlüğünün işçilerine ödediği ücret ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklı fark alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalılar Cevabının Özeti:
Davalı … Genel Müdürlüğü vekili özetle; davacının bir kısım taleplerinin zamanaşımına uğradığını, idareleri ile idarelerine ait işleri ihale yoluyla alan şirketler arasında hukuki ilişkinin muvazaalı olmadığını, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu uyarınca hizmet alım ihalesi açarak ihtiyacını giderdiğini, işe alınacak ve işten çıkarılacak personelin İdareleri tarafından belirlenmediğini, ayrıca sendika üyesi olmayan, sendika üyesi olmanın gerektirdiği yükümlülüğü yerine getirmeden herhangi bir külfete katlanmadan sadece toplu iş sözleşmesi avantajlarından yararlanılmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
Davalı … A.Ş. vekili özetle; kanunun kendisine vermiş olduğu sınırlayıcı yetki ile ve çok az sayıda personelle kamu hizmetini yerine getiremeyen … Genel Müdürlüğünün zorunlu olarak dışarıdan hizmet alımı suretiyle kanun gereği üstlendiği kamu hizmetlerini yerine getirebildiğini, bu amaçla 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu uyarınca ihale açtığını ve açılan bu ihaleleri kazanan kuruluşlarla hizmet alım sözleşmesi yaptığını, müvekkili şirketin de aynı şekilde açılan ihalelerle katılarak … Genel Müdürlüğünün bir kısım hizmetlerini üstlendiğini, Kanun ve usul hükümlerine uygun olarak açılan ihalelerle hizmet verilmesini üstlenen müvekkili … A.Ş. ile … Genel Müdürlüğü arasında herhangi bir muvazaa ilişkisinin bulunmadığını, muvazaa olgusunun aksine … A.Ş. tarafından … Genel Müdürlüğü aleyhine son açılan ihale ile ilgili olarak idari işlemin iptali yönünde dava açıldığını ve bu davanın … …. İdare Mahkemesinin 2013/315 esas sayılı dosyasında derdest bulunduğunu, … Genel Müdürlüğü araçlarında çalışan … A.Ş.’nin işçilerinin izin, tatil, çalışma saatleri, disiplin hükümleri ve benzeri işin yürütümüne ilişkin her türlü hak ve yetkilerinin … A.Ş. tarafından kullanıldığını, … Genel Müdürlüğü ve yetkililerin bu konulara herhangi bir müdahalelerinin olmadığını, açılan bir kısım emsal davalarda … Genel Müdürlüğü ile … A.Ş. arasındaki hukuki ilişkinin geçici (ödünç) iş ilişkisi niteliğinde olduğunun karara bağlandığını, … A.Ş. işçilerinin kullandıkları otobüslerde meydana gelen kaza ve hasar tespitleri ile ilgili hususların … Genel Müdürlüğü tarafından yapılmasının işin yürütümü ve işin yürütümüne müdahale şeklinde değerlendirilemeyeceğini, sonuç itibariyle muvazaa iddiasının doğru olmadığını ,iddia ve taleplerinin yerinde olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili özetle; … Genel Müdürlüğü’nün Kanun ile kurulmuş … Büyükşehir Belediyesine bağlı ancak ayrı kamu tüzel kişiliğine ait müstakil bütçeli kamu kuruluşu olduğunu, 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun …, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun …. maddeleri kapsamında ve … sınırları dahlinde şehir içi toplu taşım hizmetlerinin … Genel Müdürlüğü tarafından yürütüldüğünü, Özel Kanunla kurulmuş olan … Genel Müdürlüğü ile … arasında alt-üst işveren ilişkisinin bulunmadığını, husumetin yöneltilemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, muvazaalı ilişki nedeniyle davacının baştan itibaren … ve … Genel Müdürlüğü işçisi sayıldığının tespitine, farklı sendikaya üye olunması nedeniyle fark alacak talebinin reddine, ilave tediye alacağının tahsiline karar verilmiştir.
Yargıtay (Kapatılan) …. Hukuk Dairesinin ……..2015 tarihli kararı ile; davacının her döneme ait ücretlerinin tespiti için tüm dönem bordrolarının getirilmesi ve buna göre hesaplama yapılması, söz konusu talepler için yasal faize hükmedilmesi ile davalı belediye açısından husumetten reddi gerektiği gerekçeleri ile bozma kararı verdiği görüldü.
Mahkemece, bozma kararına uyulduğu, davalı belediye açısından husumetten reddedildiği ve dava konusu ilave tediye alacaklarının da kabulüne karar verildiği görülmüştür.
Temyiz:
Kararı davalılar ve davacı taraf temyiz etmiştir.
Gerekçe:
…-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre; davacının tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
…-Dosya içeriğine göre davacı işçi ile davalı işverenler arasında ilave tediye alacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki Kanun ile düzenlenmiştir. Kanunun … inci maddesinde, Devlet ve ona bağlı kurumların hangileri olduğu, ayrıca yararlanacak kişiler açıkça belirtilmiştir.
Buna göre;
A. İşveren kapsamı yönünden Devlete ve ona bağlı olmak üzere,
…. Genel, katma ve özel bütçeli daireler,
…. Sermayesi değişen kurumlar,
…. Sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlar ve bunlara bağlı kuruluşlar,
…. Belediyeler ve belediyelere bağlı kuruluşlar,
…. 3460 ve 3659 sayılı Kanun kapsamına giren, sermayesinin tamamı Devlete ait olan veya bu sermeye ile kurulan iktisadi Devlet kuruluşları,
3460 sayılı Kanun bugün itibari ile yürürlükte olan bir kanun değildir. 3659 sayılı Kanun ise, banka ve Devlet kurumlarında çalışan memurların aylıkları ile ilgili düzenleme getirmiş ve halen yürürlüktedir. Bu Kanun’un …. maddesinde, kapsama dahil kurumlar daha ayrıntılı açıklanmıştır.
Yukarıda belirtilen kurumlarca, sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları ve borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseseler de Kanun kapsamına alınmıştır.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve … Kanunu’nda, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvellerde sayılmıştır. Bu cetvellerde Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu idareleri, Özel Bütçeli İdareler, Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar ve Sosyal Güvenlik Kurumlarında çalışanların kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekir.
Sonuç itibari ile kapsam bakımından, Devlet tarafından kanun ve kanunun verdiği yetki ile idari işlemle kurulan ve kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ve bunlara bağlı kuruşlarda iş sözleşmesi ile çalışanlara uygulanacağı görülmektedir.
04.07.1956 tarih 6772 sayılı Kanun’a 2448 saylı Kanun ile eklenen 6772/Ek-l maddesi ile ilave tediyelerin toplu iş sözleşmesi ile kararlaştırılması halinde buna sınır getirilmiş ve “Bu Kanun uyarınca işçilere yapılan ilave tediyelerden ayrı olarak, her yıl için her biri bir aylık istihkakları tutarını (hafta ve genel tatil ücretleri dahil) geçmemek şartıyla toplu iş sözleşmeleri ile en çok iki ikramiye daha verilebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu durumda Toplu İş Sözleşmesi ile yukarıda belirtilen kurumlarda çalışan işçilere en çok iki ay daha ilave tediye ödeneceğinin kararlaştırılabileceği, bu miktar üzerinde ödeme yapılacağı şeklindeki düzenlemenin yasal sınırı aşan miktarda geçersiz olacağını kabul etmek gerekir.
Davalı … ile … Genel İş Sendikası arasında yapılan Toplu İş Sözleşmesinin 40. maddesindeki hükümlerine göre, sendika üyesi işçilere sözleşmenin yürürlük tarihinden itibaren 112 günlük ücretleri tutarında ikramiye ödeneceği ve 01.04.2011 tarihinden sonra işe girmiş olan sendika üyesi işçilere ise 56 günlük ücretleri tutarında ikramiye ödeneceği düzenlenmiştir.
Somut olayda, 6772 sayılı Kanun kapsamında belirlenmiş olan 52 günlük ilave tediye dışında, söz konusu sendikanın üyesi olan işçilere toplu iş sözleşmesinin ilgili hükmü gereği, en çok iki aylık yani 60 günlük ücreti tutarında ilave tediye daha ödeneceği, 6772 sayılı Kanun’a göre de (26 X …=52 günlük) olmak üzere toplam 112 günlük ikramiye verilebileceği, şeklideki düzenleme ile kurumca en fazla ödenecek ikramiye miktarına sınırlama getirilmiştir. Buna göre; yasal sınırı aşan düzenlemeler, aşılan miktar oranınca geçersiz sayılacaktır. Bu durumda, davalının toplu iş sözleşmesinde öngörülen, 112 günlük ikramiye ve ilave tediye ödeneceğine ilişkin hükmün, 52 günlük kısmının, 6772 sayılı yasa gereği ödenmesi gereken ilave tediye alacağı olduğunun kabulü gerekmektedir.
Dosya kapsamına göre; davacıya toplu iş sözleşmesinin ilgili maddesi gereği yılda toplam 112 yevmiye tutarında ikramiye ödendiği görülmektedir. Davacının söz konusu; yılda 112 yevmiyeyi aşan taleplerinin artık, 6772 sayılı Kanun’un, 2448 sayılı Kanun ile eklenen Ek-… maddesine aykırı olarak mükerrer talep niteliğinde sayılacağı, ancak 112 günlük ücret tutarından daha az ikramiye verilmiş ise; bunun, 112 günlük ücrete tamamlanacak şekilde ilave tediye talebinde bulunabileceği sonucuna varılmıştır. Yazılı sebeplerle; mahkemece, davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
…-Kabule göre de; mahkemece dava konusu ilave tediye alacakları için, dava açılan miktara dava tarihinden itibaren, ıslah edilerek arttırılan miktara ise ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır.
…-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün tavzihi” başlıklı 305. maddesinin birinci fıkrasına göre “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.” Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ise “Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.”
Mahkemece, bozma kararına uyularak davalı belediye açısından husumetten red kararı verilmesi gerektiği belirtilmesine rağmen hem kısa kararda hem gerekçeli kararda “davacının baştan itibaren … ve … Genel Müdürlüğü işçisi olarak kabul edilmesi gerektiğinin tespitine,” ilişkin hüküm kurulduğu görülmüştür. Mahkemece her ne kadar tavzih yolu ile ilgili hüküm fıkrasındaki “ve” kelimesinin kaldırılmasına karar verilmiş ise de; söz konusu değişiklik tavzih yolu ile değiştirilemeyecek bir hak ve borç içermektedir. Ayrıca bu durumda gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluştuğu için yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozma sebebidir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının isteği halinde ilgilisine iadesine, ….03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1004 Karar : 2017/2294 Tarih : 20.03.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından, vekalet ücretine ilişkin kısmın tavzihi, Mahkeme’den istenmiş olup, Mahkemece, tavzih talebinin reddine dair verilen ek karar davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Hükmün 5 no’lu bendinde yer alan, davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinin, davacıya verilmesine denilmesi gerekirken hazineye gelir olarak kaydına denilerek hüküm tesis edilmiş ise de, bu hususun düzeltilmesi davacı vekili tarafından, Mahkeme’den istenmiş olup Mahkemece, 12.12.2016 tarihli kararla tavzih talebinin reddedildiği bunun üzerine ek kararın süresinde davacı vekili tarafından temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
6100 sayılı Kanunun “Hükmün tavzihi” başlığını taşıyan 305. maddesinin 1. fıkrasında, hüküm yeterince açık değilse veya yerine getirilmesinde duraksama uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, yerine getirilmesi tamamlanıncaya kadar taraflardan her birinin hükmün açıklanmasını veya duraksama ya da aykırılığın giderilmesini isteyebileceği denilmektedir.
Yargılama giderleri (hüküm tarihinde yürürlükte bulunan) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 323. maddesinde sayılarak, (ğ) bendinde vekâlet ücretine de yer verilmiştir. 29.05.1957 gün ve 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, karşı tarafa yüklenmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekâlet ücretine, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden (resen) hükmedilmesi gerekir. Avukatlık Kanununa göre de, vekalet ücreti taraflara aittir.
Mahkemece, tavzih talebinin kabul edilerek, davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinin davacıya verilmesine şeklinde hükmün düzeltilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle EK KARARIN BOZULMASINA, 20.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2448 Karar : 2017/3532 Tarih : 14.03.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Davacı … vekili, evlilik birliği içinde edinilen taşınmaz ve fırın işletmesi yönünden fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 50.000,00 TL alacağın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı … vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, evlilik birliği içinde edinilmiş olan taşınmazın satış tarihindeki değeri olan 55.000,00TL nin 1/2’si 27.500,00 TL katılma alacağının davalıdan tahsiline, evlilik birliği içinde açılmış olan fırın işletmesine yönelik değer artış payı davasının reddine karar verilmiştir.
Mahkeme 29/12/2015 tarihli tavzih kararı ile hükmün davalı Avukatlık Ücreti kısmı olan 9. Paragrafına “davacıdan alınarak davalıya verilmesine” ibaresinin eklenerek, hüküm kısmının ; “Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Av. Asg. Ücr. Tarifesine göre takdiren 20.400,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,” şeklinde karar verilmiştir. Hüküm, reddedilen kısım ve tavzih yönünden süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HMK’nun 305/1 maddesi uyarınca, hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Tavzih, dilekçeye tarafların sayısı kadar nüsha eklenmek suretiyle hükmü veren mahkemeden istenebilir. Dilekçenin bir nüshası, cevap süresi Mahkemece belirlenerek karşı tarafa tebliğ edilir. Cevap, tavzih talebinde bulunan tarafa tebliğ olunur. (HMK md. 306/1)
Somut uyuşmazlık incelendiğinde, davalı vekili tarafından, 29.12.2015 havale tarihli dilekçe ile gerekçeli kararın hüküm kısmında davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Av. Asg. Ücr. Tarifesine göre takdiren 20.400,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine denilmesi gerekirken sehven “davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” denilerek maddi hataya düşüldüğü belirtilerek maddi hatanın düzeltilmesi istenmiştir. Mahkemece, bu tavzih dilekçesi karşı tarafa tebliğ edilmeden ve savunma hakkı tanınmadan yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan tavzih kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.480,00 TL Avukatlık Ücreti’nin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın temyiz edene iadesine, 14.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/3695 Karar : 2017/998 Tarih : 8.03.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Dava, eser sözleşmesi uyarınca yapılan ödemenin istirdatı için yapılan icra takibine itirazın iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne ve ayrıca ek karar ile davacı yararına icra inkar tazminatına, tavzih kararı ile de maktu vekalet ücretinin nispi olarak düzeltilmesine dair verilen kararın icra inkar tazminatına ilişkin ek kararı ile itirazın iptaline ilişkin asıl kararının davalı vekilince temyizi üzerine “Davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, ek kararla icra inkar tazminatının kabul edilerek hükmün düzeltilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle bu yönden temyiz itirazları kabul edilerek 13.11.2014 tarihli ek kararın kaldırılmasına ve mahkeme kararının bozulmasına” dair, Dairemizden verilen 17.02.2016 gün 2015/3465 Esas 2016/1033 Karar sayılı ilama karşı taraf vekillerince süresinde karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
1-Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici nedenler karşısında ve özellikle vekalet ücreti ile ilgili 08.12.2014 tarihli ek tavzih kararının temyize getirilmemiş olması sebebi ile bozma kapsamı dışında bırakıldığının anlaşılmasına göre, davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme talepleri yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Dairemizin 17.02.2016 gün 2015/3465 Esas 2016/1033 Karar sayılı ilamının 1. bendinde diğer temyiz itirazları da incelenerek yerinde görülmemiş ve reddedilmiştir. 2. bentte asıl hükmü değiştirici nitelikte ve taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar HMK’nın 305/2. maddesine aykırı olarak değiştirilerek genişlemeyeceği ve sınırlanamayacağından ek kararla icra inkar tazminatının kabul edilerek hükmü düzeltmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Bu durumda Dairemizce davalının diğer temyiz itirazlarının reddine karar verildiğine göre yerel mahkemenin temyiz edilen 13.11.2014 tarihli ek kararının bozularak kaldırılmasına karar verildikten sonra usul ve yasaya uygun olan yerel mahkemenin temyiz edilen asıl kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken asıl kararın da bozulduğu, bu kez yapılan incelemede anlaşıldığından davacının karar düzeltme talebinin kısmen kabulü gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalının tüm, davacının diğer karar düzeltme taleplerinin reddine, 2. bent uyarınca Dairemizin 17.02.2016 gün 2015/3465 Esas 2016/1033 Karar sayılı ilamının sonuç bölümünün bozma ilamından çıkartılarak yerine “yerel mahkemenin 13.11.2014 tarihli icra inkar tazminatını kabul ederek hükmü düzeltmesine dair ek kararın bozularak kaldırılmasına ve davalının yerel mahkemenin 21.10.2014 tarihli asıl kararına yönelik temyiz itirazlarının reddi ile ONANMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilmediğinden davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına” kelimeleri ve tarihlerinin yazılmasına, ödediği karar düzeltme peşin harcının istek halinde karar düzeltme isteyen davacıya geri verilmesine, HUMK’nın 442. maddesi hükmünce 261,00 TL para cezası ile bakiye 4,60 TL red harcı ile 1.428,91 TL temyiz ilam harcının karar düzeltme isteyen davalıdan alınmasına 08.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1217 Karar : 2017/1105 Tarih : 6.02.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin, ücretlerinin ödenmemesi ve yıllık izinlerinin kullandırılmaması sebebiyle iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiğini ve ayrıca fazla çalışmalarının karşılığının ödenmediğini ileri sürerek ve davalarının belirsiz alacak davası olduğunu belirterek kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti ve fazla mesai ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin yedinci maddesinin ikinci fıkrasına göre “Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur.”
Somut olayda, mahkemece, kıdem tazminatı alacağı yönünden hukuki yarar yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesine göre, davacı aleyhine maktu miktarı geçmeyecek şekilde vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde verilen karar isabetsiz ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın hüküm fıkrasında yer alan “8.885,79 TL nispi vekalet ücretinin de davacıdan alınarak davalıya verilmesine” rakam ve sözcüklerinin hükümden çıkarılarak yerine “1.800,00 TL vekalet ücretinin de davacıdan alınarak davalıya verilmesine” rakam ve sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 06.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5925 Karar : 2017/286 Tarih : 27.01.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Davacı …, … Köyü çalışma alanında bulunan ve kadastro sırasında tespit harici bırakılan, doğusunda yol, batısında …, kuzeyinde … ve güneyinde … tarlası ile çevrili taşınmaz hakkında irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, 12.02.2013 tarihli fen bilirkişi raporunda (B) harfi ile gösterilen 3.618,48 metrekarelik taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm, onanarak 09.09.2015 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı …, 19.11.2015 tarihli dilekçesi ile “hüküm fıkrasında taşınmazın niteliği gösterilmediğinden infaz edilemediğini” ileri sürerek hükmün tavzihen düzeltilmesini talep etmiştir. Mahkemece 13.01.2016 tarihli ek karar ile talebin reddine karar verilmiş, ek karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece 20.11.2013 tarihinde verilen kararın yeterince açık olduğu icrasında tereddüt uyandıran ya da birbirine aykırı fıkralar içeren bir durumun olmadığı, talep edilen tavzih talebinin HMK’nın 305. maddesi kapsamında kalmadığı gerekçesi ile tavzih talebinin reddine karar verilmiştir. 12.02.2013 tarihli karar ile … İli … İlçesi … Köyünde bulunan fen bilirkişisinin 12.02.2013 tarihli raporunda kırmızı kalemle boyalı (B) harfi ile gösterilen 3.618,48 metrekare yerin davacı adına en son parsel numarası verilerek tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, karar Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Dava tescil davası olduğundan taşınmaz hakkında ilk kez tapu kütüğü sayfası açılacak olup bu sayfaya taşınmazın bulunduğu mahal, malik, yüzölçümü ve cinsinin yazılması zorunludur. Ne var ki, Mahkemenin 20.11.2013 tarihli gerekçeli kararına esas alınan ve hüküm fıkrasında atıf yapılan 12.02.2013 tarihli fen bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazın “nar bahçesi” vasfında olduğu bildirilmiş olduğu halde hüküm fıkrasına taşınmazın niteliği yazılmayarak hükmün infazında tereddüte sebebiyet verilmiştir. Hal böyle olunca, tavzih talebinin kabulü ile taşınmazın “nar bahçesi” vasfında olduğunun hükme dercine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile talebin reddine karar verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazının açıklanan sebeple kabulü ile 13.01.2016 tarihli ek kararın BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacıya iadesine,
27.01.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/15632 Karar : 2016/23291 Tarih : 14.12.2016
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Davacı, davalının kendisinden ödünç olarak 2.040,00 TL aldığını ancak ödemediğini, davalının kendisine borçlu olduğunun telefon konuşmaları ile sabit olduğunu, aleyhine başlatılan icra takibine haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, vaki itirazın iptaline, takibin devamına, davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, temyiz eden davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Tavzih hususu HMUK ve HMK`da ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup bu düzenlemelere göre mahkemece, hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyorsa yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa tavzih kararı verilebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. Asıl hükmü değiştirerek, hüküm sonucunu bertaraf edecek tavzih kararı verilemez. (H.M.K 305/2) (HUMK 455. md) Mahkemece, davalı tarafından verilen ve tavzih talebini içerir 21.11.2014 tarihli dilekçe dikkate alınıp, hüküm altına alınan davalı lehine verilen vekalet ücreti değiştirilmek suretiyle, tavzih kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: (1) nolu bentte belirtilen nedenle kararı temyiz eden davacının sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 25,20 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/10671 Karar : 2016/4711 Tarih : 15.06.2016
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Dava, işyeri ihtiyacı nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece Dairemizin bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş, davacı vekilinin 12.05.2015 günlü kararda, eksik hesaplanan yargılama giderlerinin düzeltilmesi isteğini içeren tavzih dilekçesi üzerine, mahkemece 20.08.2015 günlü Ek Karar ile hükmün tavzihine karar verilmiş her iki kararda davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HMK.nın 304. maddesinde tavzih “Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir. Tashih kararı verildiği takdirde, düzeltilen hususlarla ilgili karar, mahkemede bulunan nüshalar ile verilmiş olan suretlerin altına veya bunlara eklenecek ayrı bir kâğıda yazılır, imzalanır ve mühürlenir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu halde hükmün taraflara tebliğinden sonra verilen tavzih talepleri hakkında mahkemece taraflar dinlenilmeden karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olacaktır.
Olayımızda; Mahkemece, yukarıda açıklanan HMK.nın 304.maddesi gereğince, hüküm taraflara tebliğ edildikten sonra tavzih dilekçesi karşı tarafa tebliğ edilmeden ve karşı tarafın itirazları dinlenmeden dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde karar verilmiştir. Bu nedenle usulü işlemler tamamlanarak ve HMK 305/2 maddesi de dikkate alınmak sureti ile karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile talebin kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 15.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/18144 Karar : 2016/7676 Tarih : 28.04.2016
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Dava, kredi kartı sözleşmesine dayanan banka alacağın tahsili için başlatılan takibe yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalının davacı bankaya olan kredi kartı borcunun aksaması nedeni ile borcun yapılandırılarak ödemelerin taksitlendirildiği, hesabın kat edildiği ancak davalıya tebliğ edilmeden davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, takip tarihi itibariyle muacceliyet şartının gerçekleşmediği, takibin icra tarihine kadar vadesi gelmiş borçlar üzerinden devam etmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyize konu edilen kararın 3 nolu bendinde “6. İcra müdürlüğünün kararının tazminat talebinin reddine” şeklinde hüküm kurulmuş, daha sonra tashih şerhi`` başlıklı tutanak ile bir kısım eklenerek kısa hüküm fıkrasının 3. Bendinin alacak yargılamayı gerektirdiğinden icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına yazılması gerekirken hata yapıldığı ve “ 3. Bendinde
“6. İcra müdürlüğünün kararının tazminat talebinin reddine” şeklinde yazıldığı anlaşıldığından kısa hüküm fıkrasının “3. Bendinde alacak yargılamayı gerektirdiğinden icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına” şeklinde tashihine karar verildiği 04/06/2015 tarihinde belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun hükmün tashihi başlıklı 304.maddesinde “Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece re`sen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir. Tashih kararı verildiği takdirde, düzeltilen hususlarla ilgili karar, mahkemede bulunan nüshalar ile verilmiş olan suretlerin altına veya bunlara eklenecek ayrı bir kâğıda yazılır, imzalanır ve mühürlenir.“, hükmün tavzihi başlıklı 305.maddesinde “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. “, tavzih talebi ve usulü başlıklı 306.maddesinde “Tavzih, dilekçeye tarafların sayısı kadar nüsha eklenmek suretiyle hükmü veren mahkemeden istenebilir. Dilekçenin bir nüshası, cevap süresi mahkemece belirlenerek karşı tarafa tebliğ edilir. Cevap, tavzih talebinde bulunan tarafa tebliğ olunur.Mahkeme, cevap verilmemiş olsa bile dosya üzerinde inceleme yaparak karar verir; ancak gerekli görürse iki tarafı sözlü açıklamalarını yapabilmeleri için davet edebilir. Mahkeme tavzih talebini yerinde gördüğü takdirde 304 üncü madde uyarınca işlem yapar.“ hükmü bulunmaktadır.
Yukarıda anılan 6100 sayılı HMK’nun ilgili maddelerine göre gerek tashih yoluyla ile gerekse tavzih yolu ile hüküm fıkrası sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. Bu durum 6100 sayılı HMK`nun 304-305-306 maddelerine aykırılık teşkil etmektedir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 28.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/49 Karar : 2016/629 Tarih : 8.02.2016
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Dava, kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hükme dayanak yapılan 01.08.2008 başlangıç tarihli ve 3 yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede kiralanan halı saha olarak gösterilmiş parsel numarası belirtilmemiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde … mahallesinde kain 939 ada 17 parselden davalının tahliyesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilerek davalının 939 ada 17 parselden tahliyesine karar verilmiş, bu karar Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 16.09.2013 tarih ve 2013/10168-12300 E.K sayılı ilamı ile onanmış karar düzeltme istemi de 14.05.2014 tarihinde reddedilerek hüküm kesinleşmiştir. Davacı vekili 22.09.2014 tarihli dilekçesi ile tapu kayıtlarında değişme olması nedeniyle kararda sehven taşınmazın parsel numarası 15 yazılması gerekirken 17 olarak yazıldığını bu durumun ilamın infazı sırasında ortaya çıktığını belirterek, tahliyesine karar verilen taşınmazın parsel numarasının kararda 15 parsel olarak tavzihen düzeltilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda tavzih talebinin kabulü ile 07.03.2013 tarih, 2013/1027 esas ve 2013/340 karar sayılı ilamının hüküm bölümünün 1 nolu bendinin “”davanın kabulü ile; davalının davaya konu… Mahallesinde bulunan ve kira sözleşmesinde halı saha işletmesi olarak belirtilen yerin bilirkişiler … tarafından düzenlenen rapor ve krokinin A, B ve C harfi ile işaretli 17 parsel ve 15 parsel üzerine isabet eden yerden tahliyesine, bu krokide belirtilen ve 15-17 parsel üzerine isabet eden yerin boş olarak davacıya teslimine,” şeklinde tavzihine, karar verilmiştir”.
HMK. 305 maddesinde “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut bir birine aykırı fıkralar içeriyorsa icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanması veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz. genişletilemez ve değiştirilemez” hükmüne yer verilmiştir.
Uyuşmazlık: Önceden verilip kesinleşen hükmün tavzihine ilişkindir. Ne var ki tavzih bir hükmün anlaşılamayacak biçimde bulunması veya açıklıkla anlaşılamaz ve çelişik fıkralar taşıması durumunda, hükümdeki gerçek anlamı meydana çıkarmak amacıyla başvurulan yasal bir yoldur. Hükmün açıklanması (tavzihi) yoluyla HMK 305/2 (HUMK 455) maddesi gereğince kesinleşmiş hüküm sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. O nedenle ileri sürülen isteğin hükme yeni bir unsur ilave edilmesi niteliğinde olduğu ve bunun da tavzih yoluyla karşılanmasına yasal olanak bulunmadığı gözetilerek tavzih isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yukarıda değenilen ilkeler dikkate alınmadan yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 08.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/17387 Karar : 2016/1436 Tarih : 28.01.2016
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Talep, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkin olarak açılan davanın kabulüne dair verilen ve kesinleşen hüküm, dava konusu taşınmazın imar uygulaması görerek ad ve parsel numarası değiştiğinden, kararın infaz edilememesi nedeniyle, bu yönden tavzihi istemine ilişkindir. Mahkemece, tavzih isteminin reddine karar verilmiş; hüküm, tavzih isteyen davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Yapılan incelemede; davacı tarafından davalı idare aleyhine kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açıldığı, taşınmaza fiilen el atılarak yol geçirildiği, alınan rapor uyarınca taşınmaza değer biçilerek el atılan bölümün belirlendiği, tespit edilen bedelin ödenmesine ve yol olarak el atılan bölümün fen bilirkişi raporu uyarınca terkinine dair kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dava konusu taşınmazın 25/03/2010 tarihinde imar düzenlemesi sonucu ad ve parsel numarasının değiştiği, imar uygulamasının mahkeme kararından sonra yapıldığından, tavzih isteminin reddine karar verilmiştir.
HMK`nın 305. maddesinde “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.” hükmü gözetildiğinde; fen bilirkişisi kadastro teknisyeni Ahmet B…ın 29/06/2015 tarihli krokili raporunda, dava konusu ekli 1893 ad 98 parselin imar uygulaması görerek, 16590 da 123 parsel sayılı taşınmaz olduğu ve taşınmazın sınırları ve yüzölçümünün değişmediği, sadece ada ve parsel numarasının değiştiğini belirttiği de gözetlenerek, hükmün talep doğrultusunda tavzih edilmesi gerektiğinden, tavzih isteminin reddine ilişkin ek kararın kaldırılmasına karar verildikten sonra yapılan incelemede;
Dava konusu taşınmazın yeni ada ve parsel numarası yazılarak, fen bilirkişi raporunda gösterilen bölümün terkinine karar verilmesi,
Doğru değilse de; bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, Mahkemenin gerekçeli kararının hüküm fıkrasının terkinine ilişkin 2.bendindeki (1893 ada 98 parsel) kelimelerinin çıkartılmasına, yerine (16590 ada 123 parsel) kelimelerinin yazılmasına,
Hükmün böylece DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/18203 Karar: 2017/11645 Tarih: 28.09.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı, borçlunun, mirası reddettiğini bildirerek muristen intikal eden taşınmaz hisselerine konulan hacizlerin kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin reddi yönünde gerekçe yazılmasına rağmen hüküm kısmında, “Şikayetin kabulüne” karar verildiği, alacaklı vekilinin tashih talebi üzerine, mahkemenin 11.02.2016 tarihli ek kararı ile; “Mahkememizin 03.12.2015 tarih 2015/120 esas 2015/1232 karar sayılı kararın hüküm kısmının birinci bendinde “Şikayetin Kabulüne” kısmının kaldırılarak “Şikayetin Reddine şeklinde tashihine,” karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hükmün tashihini düzenleyen 6100 Sayılı HMK’nun 304/1. maddesinde; “Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir” şeklinde düzenleme mevcuttur.
Öte yandan aynı Kanun’un 305. maddesinde ise; “ ( l ) Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. ( 2 ) Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre ancak, açık olmayan veya çelişkili fıkraları kapsayan hükümlerin tavzihi istenebilir. Hakim verdiği hüküm ile bağlıdır. Hakimin, sonradan hükmün yanlış olduğu veya kararda eksik hususlar bulunduğu kanaatine ulaşsa bile, hüküm temyiz edilip bozulmadıkça veya yargılamanın iadesine karar verilmedikçe, verdiği kararı değiştiremeyeceği gibi, unutulan bir husus hakkında karara sonradan ekleme yapması veya bu konuda ek bir karar vermesi de mümkün değildir.
O halde, mahkemece, alacaklının, hükmün tashihine dair talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, bu konudaki isteminin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun, mahkemenin 11.02.2016 tarihli ek kararına ( tashih kararına ) yönelik temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarıda yazılı sebeplerle 366. ve 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/4420 Karar: 2017/6180 Tarih: 12.09.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Dava tapudaki şerhin terkini istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hükmün gerekçe kısmında 6100 Sayılı nın uyarınca davanın esastan sonuçlanmadığı ve davacının terkin talebinin davalı kurum tarafından kabul edilmemesi sebebiyle davanın açılmasına sebebiyet verdiği ve davacı tarafın haklı olduğu anlaşıldığından davalı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmediği belirtilmesine rağmen hüküm sonucunda “Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükteki Avukatlık asgari ücret tarifesine göre 1.500,00-TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine” karar verilmek suretiyle kararda çelişkiye düşülmüştür.
Davacı vekili tarafından davalı taraf yararına hükmedilen vekalet ücretinin gerekçede belirtildiği şekliyle düzeltilerek hüküm kısmındaki davalı taraf lehine yazılmış vekalet ücretinin çıkarılmasına karar verilmesi için tavzih talebinde bulunulmuştur.
Mahkemece 23.12.2014 tarihinde tavzih talebinin kabulüne karar verilerek “sehven yazılmış olan davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükteki Avukatlık asgari ücret tarifesine göre 1.500,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine” dair ara karar hükümden çıkarılmıştır.
Davalı vekili tarafından 23.12.2014 tarihli tavzih kararının usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle bozulması talebi ile hüküm temyiz edilmiştir.
6100 Sayılı HMK’nın 304. maddesi6100 Sayılı HMK’nın 304. maddesi gereğince sadece hükümdeki yazı ve hesap hataları mahkemece re’sen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. nın 305. maddesinde de hüküm fıkrasında taraflara tanınan hakların ve yüklenen borçların tavzih yoluyla sınırlandırılamayacağı, genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bir başka anlatımla hükmü değiştirici nitelikte, taraflara tanınan hakları ve yüklenen borçlar değiştirir mahiyette hüküm genişletilemez ve sınırlanamaz ( m. 305/2).
Yukarıda açıklanan sebeplerle tavzihin yasal koşullarının oluşmadığı gözetilmeksizin HMK’nın 305/2 maddesine aykırı biçimde hüküm sonucu değiştirilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istenmesi halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.09.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/21982 Karar: 2017/11800 Tarih: 12.09.2017
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Davacı vekili 13.06.2008 tarihli dava dilekçesinde; davacıya ait … 176 parsel sayılı taşınmazın, içlerinde … 1. ( eski ) Noter Başkatibi davalı …‘ın da bulunduğu çete tarafından, 1.Noterlikde düzenlenen sahte vekaletname ile dava dışı 3.kişiye satıldığını, davacının durumu öğrenince 2.Asliye Hukuk Mahkemesinde 2004/381 Esas ile yolsuz tescil nedeni ile tapu iptali ve tescil davası açtığını, yolsuz tescilin yapıldığı 2002 tarihinden bu yana davacının gayrimenkulden faydalanıp gelir elde edemediğini, gelir kaybına uğradığı için 10.000 TL ( birleşen 07.05.2010 tarihli dava ile 1.000.000 TL ) maddi tazminat ve yargılama devam ederken davacının şahsına feragat için tehdit ve silahlı saldırılar yapılması sebebiyle 25.000 TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı ( Noter Başkatibi … ) vekili cevabında, iddiaların yersiz olduğunu, davalının ilgili servisteki memurların düzenlediği belgeyi imzaladığını, davalının çabasıyla tapunun gerçek sahibi adına tescil edildiğini, Noterlik Kanunu göre Noterin sorumlu olduğunu savunmuştur.
Davalı ( Noter … ) vekili Cevabında, davacı talebinin zamanaşımına uğradığını, başkatibin hatasından değil cürmünden dolayı Noterin sorumluluğunun düşünülemeyeceğini, manevi tazminat talebi ile davalının ilgisi bulunmadığını, faydalanmama iddiasının yersiz olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
İhbar olunan ve birleşen davalı … vekili cevabında; zamanaşımı ve esastan davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, asıl dosyada davalı … aleyhine açılmış bir ceza davası mevcut olmadığından, … ve birleşen dosya davalısı … hakkındaki davanın zamanaşımı sebebiyle reddine, manevi tazminat talebinin davacının şahsı ile ilgili haksız fiil ikası dosyaya yansımadığından reddine, davalı … aleyhine açılan iş bu dosyada ve birleşen dosyada 1.000.000 TL kira zararı olduğu, kira ile ilgili herhangi bir belge sunulmadığı, bilirkişi raporlarının belgesiz hali ile düzenlendiği, bu sebeple %80 oranında indirim yapılması gerektiği gerekçe gösterilerek, 202.000 TL’nin 06.06.2002 tarihinden itibaren faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiş, hükmün davacı vekili ve davalı … vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 18.04.2013 gün ve 2013/1402 Esas- 2013/6660 Karar sayılı ilamı ile “ Davacı vekili davada ve birleşen davada davalıların sorumlu olduğu sahte vekaletnamenin düzenlenmesi ve 176 parselde kayıtlı taşınmazının sahte vekaletname ile elinden alınması neticesinde mahkeme kararının kesinleştiği tarihe kadar ( 21.05.2009 ) geçen süre içerisinde mahrum kaldığı kira geliri sebebiyle maddi tazminatın tahsilini istemiştir.
TMK 6.maddesine göre, herkes iddiasını dayandırdığı maddi olguları ispatla yükümlüdür. Davacı anılan olaylar sebebiyle taşınmazın kiralanamaması sebebiyle gelirden mahrum kaldığı miktarını ispat etmekle yükümlü olup, bilirkişi raporu ispat için tek başına yeterli kabul edilemez. Kaldı ki, mahkemece 3 kez ayrı ayrı bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmış ise de; bilirkişi raporlarında davacı talebi ecrimisil gibi değerlendirilerek ( son raporda taşınmaz değerinin %5’ini esas alınmak suretiyle ) görüş bildirilmiş, ayrıca dosyada mevcut emsal kira sözleşmeleri incelenmediği gibi, raporla soyut rakamsal değerlere göre hazırlanmıştır. Oysa, bilirkişiler raporlarını hazırlarken, raporun dayanağı olan özel ve somut nedenlerini belirtmek zorundadırlar. Ayrıca, raporun denetime elverişli olması da gerekir.
Bilirkişi raporları mahkemece de denetlenemediğinden soyut ve afaki bulunup, mahkemece yasal dayanağı gösterilmeden, davacının toplam talebi üzerinden % 80 oranında indirim yapılmıştır.
Bu sebeple mahkemece yapılacak iş; soyut bilirkişi raporları somutlaştırılmak üzere dosyada mevcut kira sözleşmeleri, davacının dayandığı diğer emsaller daha önce davacı tarafından bu yer kiralanmış ise, buna dair kira sözleşmeleri, dosyaya celp edilmek suretiyle, davacının gelir kaybına dair denetime elverişli bilirkişi raporu almak suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar vermek olmalıdır.
Mahkemece, denetime elverişli rapor alınmaksızın, ayrıca yasal dayanağı gösterilmeden %80 indirim yapılarak ve yukarıda açıklanan hususlar gözönünde bulundurulmaksızın karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bundan ayrı olarak, … somut olay değerlendirildiğinde, davalı noter hakkında da 60/2 madde ve fıkrasındaki ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekip gerekmediğinin tartışılmaması doğru değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş; HGK’nun 10.04.2013 tarih, 2012/4-1161 E-2013/498 K sayılı kararında da açıklandığı üzere davanın ceza zamanaşımı süresinde açılıp açılmadığı tartışılmak suretiyle sonucuna göre karar verilmek olmalıdır. Yanılgılı değerlendime ile 2 yıllık süre dikkte alınıp karar verilmesi doğru değildir.” gerekçeleri ile bozulmuştur.
Bozma ilamına uyan mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda;asıl davada 10.000,00-TL maddi tazminatın 06.06.2002 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan alınıp davacıya verilmesine, manevi tazminat isteminin şartları oluşmamış olduğundan ve ispat edilemediğinden tamamen reddine, birleşen davacının istemiş olduğu maddi tazminatının 1.000.000,00-TL ‘sinin kabulü ile, 06.06.2002 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, davacının bu dosyadaki reeskont faiz talebinin reddine,fazlaya dair talebinin saklı tutulmasına, davalı Sigortanın sorumluluğunun poliçesi ile sınırlı tutulmasına karar verilmiş, davalı … şirketinin tavzih talebi üzerine 18.10.2016 tarihli karar ile tavzih talebinin kabulüyle “ “ …davalı sigortının sorumluluğunun poliçesiyle sınırlı tutulmasına” ibaresinin “ …davalı sigortanın sorumluluğunun 200.00 USD ile sınırlı tutulmasına “ olarak tavzihine karar verilmiş, davalı … şirketinin tekrar tavzih talebinde bulunması sebebiyle talep yerinde görülerek 07.11.2016 tarihli karar ile 18.10.2016 tarihli tavzih kararında “… davalı sigortanın sorumluğunun 200.00 USD ile sınırlı tutulmasına “ olarak yazılmış ise de bunun “… davalı sigortanın sorumluluğunun 200.000 USD ile sınırlı tutulmasına “ olarak tavzihine karar verilmiş, mahkemenin tavzih kararları davacı vekili tarafından, asıl karar davalı … şirketi ve davalı noter tarafından temyiz edilmiştir.
1- ) Kural olarak, bozma kararına uyulmakla; orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda mahkeme için zorunluluk doğar.Öte yandan, bozma kararı dışında kalan yönler ise kesinleşir.
Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir ( 09.05.1960 gün ve 21/9 Sayılı Y.İ.B.K. ).
Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
Somut olayda, mahkemece; bozmaya uyma kararı verilmiş ise de, bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmeden hüküm tesis edilmiştir. Dairemiz bozma ilamında, davanın ceza zamanaşımı süresinde açılıp açılmadığı hususunun tartışılması suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilmesine karşın mahkemece bu hususta bir değerlendirme yapılmaması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2- ) Mahkemece, bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda, davacı tarafından sunulan emsallerin mahal, ada, parsel, yüzölçümü, kira başlangıçları itibariyle davaya konu gayrımenkulle farklılık gösterdiğinden tam emsal olarak alınmadığı, değerler mevzuunda heyete fikir verdiği, mahallinde yapılan incelemede mahallin 2005 yıllarından sonra gelişip değer kazandığı belirtilerek söz konusu gayrımenkulün 06.06.20002 tarihinde kiraya verilmesi halindeki aylık kira parasının o tarihteki emsallerinin bulunmaması durumunda ve mahallinde gelişmediği göz önüne alındığında, bozmadan önce alınan bilirkişi heyet raporunda da baz alınan o günkü satış değerinin %5’inin asgari aylık kira parası olarak hesaplanması neticesi yıllık kira parasının belirleneceği , yıllar itibariyle tefe artırım endeksi oranları tatbik edilerek davacının toplam kira alacağının 1.827.984,61 TL olacağı sonucuna varılmıştır.
Hükme esas alınan raporda, taşınmaz değerinin %5’ini esas alınmak suretiyle kira parası belirlenmiş ise de bu husus doğru görülmemiştir.
Davacı tarafın sunmuş olduğu emsallerin bilirkişilerce emsal olarak alınmadığı somut olayda mahkemece bu hususta resen araştırma yapılmalı, bulunamadığı takdirde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi gereğince zararın belirlenmesi gerekmektedir.
6098 Sayılı TBK’nın 50. ( BK’nın 42. ) maddesinde; “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” hükmü düzenlenmiştir. Zararın varlığını ve tutarını kanıtlamak zorunda olan davacının, zararın gerçek tutarını kanıtlamakta zorlandığı veya kanıtlanmasının davacıdan beklenemeyeceği durumlarda hakim, işlerin olağan gidişi ve zarar görenin aldığı önlemleri gözeterek zarar tutarını kendiliğinden belirler.
Bu durumda, mahkemece davacının zarar miktarı hesaplattırılmalı, söz konusu zarar miktarının tam olarak tespitinin mümkün olmaması halinde, hakim 6098 Sayılı TBK’nın 50. maddesi hükmü gereğince davacının zarar miktarını hakkaniyete uygun olarak takdir etmelidir.
Mahkemece açıklanan olgular ve yasal düzenleme dikkate alınmadan karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3- )6100 Sayılı HMK.nun 305.maddesi gereğince; Hüküm yeterince açık değil ise, veya icrasında tereddüt uyandırıyor ise, yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyor ise, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilirler. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez veya değiştirilemez. Asıl hükmü değiştirerek, hüküm sonucunu bertaraf edecek tavzih kararı verilemez.
Mahkemece, davalı … şirketinin nın talebi üzerine verilen tavzih kararı, dosya içeriği ve karar gerekçesi itibariyle 305. maddesinde tanımlanan tavzih nedenleri arasında yer almamaktadır. Bu itibarla hükmü değiştirecek nitelikte tavzih kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda birinci ve ikinci bendde açıklanan sebeplerle hükmün 428. maddesi gereğince davalı … ve … yararına, üçüncü bendde açıklanan sebeple hükmün 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı için takdir edilen 1.480 TL vekalet ücretinin davalılar … ve …‘den alınıp davacı tarafa verilmesine,davalılar … ve … için takdir edilen 1.480 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılar … ve …‘ye verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 6100 Sayılı Geçici Madde 3 atfıyla 1086 Sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2013/10-1258 Karar: 2014/838 Tarih: 05.11.2014
-
HMK 305. Madde
-
Hükmün Tavzihi
Taraflar arasındaki “2926 sayılı Kanun kapsamında tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti ve 6111 sayılı Kanundan yararlandırılma” istemli davadan dolayı yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne ilişkin Samsun 1. İş Mahkemesi’nin 25.05.2011 gün, 2010/1350 E., 2011/248 K. sayılı kararın davalı SGK vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27.12.2011 gün 2011/10620 E, 2011/20075 K sayılı kararı ile Onanarak kesinleşmesi sonrasında, davacı vekilinin kararın tavzihen düzeltilmesi talebi nedeniyle verilen, Samsun 1. İş Mahkemesi’nin 02.10.2012 gün, 2010/1350 E., 2011/248 K. sayılı Ek Kararının incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 18.12.2012 gün, 2012/24002 E.- 2012/26074 K. sayılı bozma ilamı ile;
( … Bir hükmün yeterince açık olmaması, birbirine aykırı fıkralar içermesi yahut icrasında tereddütler uyandırması halinde, icrası tamamlanıncaya kadar, hükümdeki gerçek anlamın ortaya çıkarılması amacıyla başvurulan yol, hükmün tavzihidir.
Hangi hallerde tavzih istenebileceği 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 305. maddesinde düzenlenmiştir.Buna göre, yeterince açık olmayan veya icrasının nasıl olacağı konusunda tereddüt edilen ya da fıkraları birbirine aykırı ( çelişkili ) hükümlerin tavzihi istenebilir. Bazen hüküm fıkrası ile gerekçe arasındaki çelişki de tavzih yolu ile giderilir.
Hükmün icrasına kadar ve ancak onu vermiş mahkemeye yapılabilen tavzih talebi ( HMK. m. 306 ) sonrası mahkeme hükmü yalnız tavzih edebilir. Tavzih bahanesi ile hükmü değiştiremez. Tavzih talebinin kabul ve reddine ilişkin kararlar kanun yoluna götürülebilir; bu şekilde, sadece tavzih kararı hakkında yapılacak kanun yolu incelemesi sonucu, tavzih bahanesi ile hükmün değiştirilip değiştirilmediği üst derece mahkemesince denetlenmiş olur ( Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı,22.Bası, Ankara, 2011,s.723-728 ).
Somut olayda, davalı Kurumun temyizi üzerine, Dairemizin 27.12.2011 gün ve 2011/10620-20075 sayılı onama ilamı ile kesinleşen davada, ürün bedellerinden yapılan kesintiler nedeniyle, 2926 sayılı Kanuın kapsamında tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti ile 6111 sayılı Kanun’dan yararlanılması talep edilmiş, mahkemece, gerekçesinde talebin 6111 sayılı Kanun’dan yararlanılmasını içerdiği de belirtilmesine rağmen, sadece tarım Bağ -Kur sigortalılık süresi hakkında kısmen kabule karar verilmiştir.
Davacı tarafın temyiz talebinde bulunmaması ve davalı Kurumun temyizi üzerine, Dairemizin yukarıda belirtilen onama ilamı sonrasında, davacı vekili yerel mahkemeden, 02.10.2012 günlü tavzih talebi ile, hüküm fıkrasına yazılmayan 6111 sayılı Kanun’dan yararlanılmasına dair kararın yazılmasını istemiştir. Mahkemece, aynı günlü ek kararında, tavzih talebinin kabulü ile hüküm fıkrasına, “6111 sayılı Yasa kapsamından yararlandırılması gerektiğinin tespitine” kelimelerinin eklenmesine, sair hususta değişiklik yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de;
Belirtilen ek karar ile hükmün açıklanması ile yetinilmeyip değiştirilmiş olduğu, zira salt sigortalılık tespitini içerir ilk hüküm ile karşılaştırıldığında, ek karar sonrası, tespit yanında 6111 sayılı Kanun kapsamından da yararlanılabileceğine hükmedilmiş bulunduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır… ),
Gerekçesi ile bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, davacının 2926 sayılı Kanun kapsamında tarım Bağ-kur sigortalısı olduğunun ve 6111 sayılı Kanun’dan yararlandırılması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili; tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemi ile açtığı davada, ıslah dilekçesi ile talep ettiği 6111 sayılı Kanundan yararlanma istemi hakkında mahkemece hüküm kurulmadığını belirterek, tavzih yoluyla 6111 sayılı Kanundan yararlanması gerektiğinin taspitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, 25.05.2011 tarih ve 2010/1350 esas, 2011/248 sayılı kararın gerekçe kısmında davacının 6111 sayılı Kanun’dan yararlandırılmasına karar verilmiş olduğu ancak sehven maddi hata nedeniyle hüküm fıkrasına yazılmadığı gerekçesiyle davacının tavzih talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle tavzih kararı bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki karardaki gerekçeler tekrarla direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 6111 sayılı Kanundan yararlanması gerektiğinin tespiti talebi hakkında karar verilmemesinin maddi bir hata olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre, kararda yer verilmeyen bir hususun hüküm fıkrasına ilave edilmesi suretiyle hükmü değiştirecek nitelikte tavzih kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; hükümlerin tavzihi, hükmün müphem olması veya birbirine aykırı ( çelişik ) fıkralar ihtiva etmesi halinde, hükmün gerçek anlamının meydana çıkarılması için başvurulan bir yoldur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 305, ( HUMK.m.455 )’te; “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.” denilmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi, açık olmayan veya çelişik fıkraları kapsayan hükümlerin açıklanması istenebilir. Yargılamanın iadesine karar verilmedikçe veya hüküm temyiz edilip bozulmadıkça, verilen hükmün değiştirilmesi mümkün değildir. Hükümlerin tavzihi de bunun bir istisnası olarak kabul edilemez. Hâkim burada hükmün başka türlü anlaşılmasını önlemek için gerçeği ortaya koymakla ödevlidir.
Tavzih, kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur. Hükmün gerekçesinin açıklanması için, tavzih yoluna başvurulamaz. Ancak, hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişki varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir ( YHGK.’nun 14.6.1967 gün ve 1967/9-462 E. 300 K.sayılı ilamı ).
Tavzih yoluna başvurabilmek için hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek yoktur. Kesinleşmemiş olan kararlar hakkında da, hükmün icrasına ( yerine getirilmesine ) kadar tavzih istenebilir. Fakat tavzih talebinde bulunulmakla temyiz süresi durmaz. İlamın icraya konmasından sonra da, ilam tamamen icra edilinceye kadar hükmün tavzihinin istenilmesi mümkündür. Hüküm ancak onu vermiş olan mahkemece tavzih edilir.
Özellikle belirtilmelidir ki, hâkim, tavzih yolu ile hükümde unutmuş olduğu talepler hakkında karar verip, bunu hükmüne ekleyemez. Bunun gibi, hüküm verirken unutmuş olduğu vekâlet ücreti veya faiz hakkında tavzih yolu ile bir karar verip bunu hükmüne dâhil edemez. Aynı şekilde kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki de tavzih yolu ile giderilemez. Bütün bu anlatımlardan çıkan netice; tavzih yolu ile kesinleşmiş olan hüküm sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, cilt 5, Altıncı Baskı şehir 2001 cilt 5, s. 5270 vd. )
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olay irdelendiğinde; yerel mahkemece gerekçeli kararın hüküm fıkrasında yer verilmeyen bir husus, tavzih kararı ile hüküm fıkrasına ilave edilmiştir. Hükmü değiştirecek nitelikte tavzih kararı verilmesi usul ve yasaya uygun değildir.
O halde, Özel Daire bozma kararına uyularak, tavzih isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.11.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.