Hükmün Korunması
HMK Madde 300
(1) Hükme katılan hâkimlerle zabıt kâtibinin imzalarını ve mahkeme mührünü taşıyan hüküm arşivde korunur.
HMK Madde 300 Gerekçesi
Bu maddede 1086 sayılı Kanunun 391 inci maddesinin günümüz Türkçesiyle ifadesi aynen korunmuştur. Ancak hükmün saklanması görevi yazı işleri müdürüne değil, adli teşkilat içerisinde arşiv kurulması esası da benimsendiğinden bu amaçla görevli memur tarafından arşivde saklanması esası getirilmiştir.
HMK 300 (Hükmün Korunması) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2457 Karar : 2017/896 Tarih : 22.03.2017
-
HMK 300. Madde
-
Hükmün Korunması
Davacı vekili; 03.09.2015 günü sırası bulunan müvekkilinin …‘dan …‘e götürülecek nakliyesi için 13-3:30 sularında kamyon garajında bulunan kamyonunu almaya geldiği esnada “ senin sıran iptal edildi.” denildiğini, yerine başka bir kooperatif ortağının gönderildiğini, 02.09.2015 tarih ve 2015/542 sayılı yönetim kurulu kararının davacıya 04.09.2015 tarihinde tebliğ edildiğini, 02.09.2015 tarih ve 040 sayılı yönetim kurulu kararının gerçeğe aykırı olduğunu ileri sürerek, yönetim kurulu kararının iptalini ayrıca sırasının iptali nedeniyle uğramış olduğu gelir yoksunluğu karşılığı olarak 650,00 TL’nin 03.09.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı kooperatiften alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; kooperatif sözleşmesi uyarınca yönetim kurulu ve üyelere yönelik küçük düşürücü eylemlerin yaptırıma bağlandığı, bu kararın tebliğ mahiyetinde olmak üzere kooperatifte asılı olduğu, davacının buna rağmen kooperatif yönetim kurulu üyeleri hakkında hakaret içerir sözler sarfetmesi nedeniyle hakkında 1 ay yük yüklememe cezası verildiği, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Ön inceleme duruşmasının HMK’nın 300. maddeye uygun yapılmamış olması doğru değilsede bu hususun sonuca etkisi bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.
Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/22371 Karar : 2014/2879 Tarih : 17.02.2014
-
HMK 300. Madde
-
Hükmün Korunması
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat ve elatmanın önlenmesine isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, taşınmazın gerçek satış sonucu davalı S…`e devredildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden mirasbırakan H… A… Y…‘ın 04.05.1994 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak eşi E… ile çocukları S… ve M…‘in kaldıkları, dava konusu 487 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan tarafından davalı S…‘a satış suretiyle temlik edildiği, davalı S…‘ın da taşınmazı vekil olan mirasçı M… aracılığıyla diğer davalı S…`e satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur. Her ne kadar mahkemece, davalı S…`e yapılan temlikin gerçek satış olduğu kabul edilmişse de kabulün dayandığı olgular yeterince açıklanmamış ve delillerle ilişkilendirilmemiştir.
Bu nedenle, davalı S…‘ın beyanları da dikkate alınarak davalı S…`e yapılan devrin gerçek bir satış olup olmadığı yeterince araştırılmadan, dava konusu taşınmazı kim yada kimlerin kullandığı açıklığa kavuşturulmadan sonuca gidilmesi isabetli değildir.
Diğer taraftan, HMK (Hukuk Muhakemeleri Kanunu)`nun 300 ve 301. maddelerinde belirtiliği üzere mahkeme mührünün de hüküm nüshasında bulunması gerekmektedir.
Hal böyle olunca yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca araştırma yapılması, davalı S…`e yapılan devrin gerçek satış olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, dava konusu taşınmazın temliklerden önce ve sonra kim tarafından kullanıldığının belirlenmesi, ayrıca tarafların gösterdiği ve gösterecekleri delillerin eksiksiz toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK`nun 428.maddesi gereğince (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene (GERİ VERİLMESİNE), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/7459 Karar : 2015/9260 Tarih : 22.06.2015
-
HMK 300. Madde
-
Hükmün Korunması
Dava, tapu kaydına eksik yazılan kimlik bilgilerinin tamamlanması isteğine ilişkindir.
Davacılar mirasbırakanları Esma’nın kayden paydaş olduğu 12 sayılı parselin tapu kaydında soyadının eksik yazıldığını ileri sürerek “Çağlıyor” soyadının eklenmesini istemişlerdir.
Davalı, taşınmazın malikinin tanınıp bilinmediği gerekçesiyle taşınmazın idaresi için kayyım atanması talebiyle dava açıldığını davacıların malikle ilgisi olmadığını savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin adı, soyadı, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme taleplerinin kaynağını oluşturur. Bu tür işlerde kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir.
Bu tür işlerde mahkemece sağlıklı bir inceleme yapılmalı ve kayıt maliki ile ismi düzeltilecek kişinin aynı kişi olduğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Bu saptama yapılırken de aşağıda açıklanan yöntem izlenmelidir:
1-Kimlik bilgilerinde düzeltme yapılması veya tespiti istenen talep konusu taşınmazların tapu kayıtları (ilk tesis ve tedavülleriyle) ve kadastro tutanakları (tespit ve tescile esas alınan tüm dayanak belgeleriyle) ayrıca taşınmazlar kadastrodan sonra edinilmişse buna ilişkin tüm belgeler ile birlikte getirtilmelidir.
2-Nüfus müdürlüğünden, talep konusu taşınmazların tapu kayıtlarında malik olarak görünen kişi ile aynı kimlik bilgilerine sahip bir başka kişi veya kişilerin nüfus kayıtlarında bulunup bulunmadığı araştırılmalı, mevcut ise bu kişi veya kişiler duruşmaya çağrılarak talep konusu taşınmazlarda mülkiyet hakkı iddiaları bulunup bulunmadığı kendilerinden sorulmalı, kaydı düzeltilecek kişilerin nüfus kayıtları, tapu kayıtları ve dayanakları ile bağlantı kurulacak şekilde incelenmelidir. 3-Taşınmazın bulunduğu yerleşim yerinde zabıta aracılığı ile kayıt maliki ile aynı ismi taşıyan başka kişi veya kişilerin bulunup bulunmadığı da araştırılmalıdır.
4-İstem konusunda tanıklar dinlenmelidir.
5-Tüm bu araştırmalar sonucu hâlâ kesin bir kanaat oluşmamış ise mahallinde keşif yapılarak; tanıklar ve varsa tespit bilirkişileri taşınmaz başında dinlenmelidir.
Açıklanan bu hususlar çerçevesinde yapılacak inceleme ve araştırma sonucu, tapu ve nüfus bilgileri arasında bağlantı ve tutarlılık sağlandığında talebin kabulü yoluna gidilmelidir.
Somut olayda; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.Şöyle ki;
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu taşınmazın 02.08.1945 tarihinde tesis kadastrosu ile malikler adına tescil ediliği ancak Tapu Müdürlüğü’nce tapulama tutanağı bulunamamakla beraber gönderilen çap kaydı ve diğer ek belgelerden taşınmazın 1/3’er hisse ile Sait çocukları Esma, Mehlika ve İrfan adına kayıtlı iken Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.07.1965 gün ve 1964/780-478 E.-K sayılı kararına istinaden paydaş Mehlika’nın baba adının Hafız olarak düzeltildiği aynı zamanda Sunay soyadının eklendiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan dosyaya davacı tarafından ibraz edilen el yazımı 15.04.1993 tarihli nüfus kaydına göre kayıt maliki olduğu iddia edilen Esma’nın baba adının “Sait” olduğu, ancak davalı tarafından ibraz edilen ve kayıt malikine ait olduğu iddia edilen bir başka nüfus kaydına göre ise baba adının Hafız olduğu görülmektedir.
Ne var ki mahkemece, tapulama tutanağı bulunamayan davaya konu taşınmazda, kayıt maliki ile birlikte malik olan ve birbirleriyle kardeş olmaları mutemel diğer paydaşlarla ırsi bağı gösterecek şekilde kayıt maliki Esma’ya ilişkin nüfus kayıtları dosyaya getirtilmemiş, dosyada mevcut ve malike ait olduğu iddia edilen iki nüfus kaydı arasındaki baba ismine ilişkin çelişki giderilmediği gibi usulüne uygun bir zabıta araştırması da yapılmamıştır.
Diğer taraftan, 6100 sayılı HMK’nin 300 ve 301. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının mühürlenmesi gerekli olup, gerekçeli kararda mühür bulunmaması da yanlıştır.
Hâl böyle olunca, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılması, kayıt maliki ile davacıların murisinin aynı kişi olduğunun duraksamaya yer vermeyecek biçimde tespiti için mahkemece, davaya konu taşınmazın tapulama tutanakları ile kayıt maliki ve kardeşlerini gösterir nüfus aile kayıt tablosunun getirtilip, Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.07.1965 gün ve 1964/780-478 E.-K sayılı dosyasının da incelenmesi, usulüne uygun bir zabıta araştırması yaptırılarak gerekirse mahallinde keşif yapılıp mahalli bilirkişi ve tanıkların taşınmaz başında dinlenilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere noksan soruşturma ile yetinilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.