0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hükmün İmza Edilememesi

HMK Madde 299

(1) Hüküm sonucu tefhim edildikten sonra gerekçeli karar imzalanmadan, hâkim ölür veya herhangi bir sebeple imzalayamayacak hâle düşerse, yeni hâkim, tefhim edilen hükme uygun olarak gerekçeli kararı bizzat yazarak imzalar. Toplu mahkemelerde böyle bir durumun gerçekleşmesi hâlinde, hüküm diğer hâkimler tarafından imzalanır ve başkan veya en kıdemli hâkim tarafından, hükmün altına diğer hâkimin imza edememesinin sebebi yazılarak imza olunur.



HMK Madde 299 Gerekçesi

Madde “Hükmün imza edilememesi” başlığını taşımaktadır. Bu yeni bir düzenlemedir. Yargılamanın duraklamadan yürümesini sağlamak amacıyla, hüküm sonucunun duruşma tutanağına yazılıp tefhim edilmesinden sonra hakim ölür veya gerekçeli kararı yazamayacak veya imza edemeyecek duruma düşerse, onun yerine gelen hâkim tarafından hükmün imzalanacağı kuralı getirilmiştir. Toplu mahkemelerde hakimlerden birisi aynı durumda olursa, bu durumun başkan veya en kıdemli hâkim tarafından hükmün altına yazılacağı kabul edilmiştir.


HMK 299 (Hükmün İmza Edilememesi) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/3988 Karar : 2018/11818 Tarih : 4.07.2018

  • HMK 299. Madde

  • Hükmün İmza Edilememesi

Karar düzeltme dilekçesinde yazılı nedenler HUMK’nun 440. maddesinde gösterilen dört halden hiçbirine uymamaktadır. Bu nedenle, 6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollamasıyla karar düzeltme isteklerinin REDDİNE, HUMK’nun 442/3. maddesi ve 4421 sayılı Yasa gereğince takdiren 310,00.-TL para cezası ve 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca bakiye 9.40.-TL karar düzeltme harcının davalı … ‘dan alınmasına, 04.07.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-K A R Ş I O Y Y A Z I S I-

Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davanın kabulüne ilişkin karar, yargıtay denetiminden geçerek 22.03.2010 tarihinde kesinleşmiştir.

Keşinleşen hükmün tavzihi talebi, 20.06.2011 tarihinde kabul edilmiş, davacıların temyizi üzerine, “tavzih talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle bozulması üzerine, bu kez mahkemece , “tavzih talebinin reddine,… tarafların yokluğunda verilen kararın tebliğinden itibaren 1 ay içinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi” yönündeki 04.10.2016 günlü ek karar davalıya 17.02.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, 17.03.2017 tarihinde davalı tarafça ek karar temyiz edilmiştir.

Ek kararın temyizi üzerine, Dairece, “ Hüküm davalı … vekiline 17.02.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, temyiz dilekçesi ise 17.03.2017 tarihinde verilmiştir. Bu durumda, 15 günlük temyiz süresi geçmiş bulunduğundan 6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 432/4 maddesi ve Yüksek Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 01.06.1990 tarih ve 3/4 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca davalı vekilinin temyiz dilekçesinin süreden reddine” karar verilmiştir.

Dairenin 25.04.2017 gün, 2017/1866 Esas, 2017/2142 karar sayılı, “Temyiz dilekçesinin süreden reddine” ilişkin kararı davalı tarafça, “ Anayasanın 40/2, HMK’nun 292,, 298, 299, 301, 302 maddelerine aykırı olarak, kararda, tarafların TC numaralarının yazılmadığı, temyiz süresi 1(bir) ay olarak belirtilerek tarafların yanıltıldığı, kanun yoluna başvurulma şekli ve başvurulmadığında hükmün kesinleşeceği hususlarının gösterilmediği” gerekçeleriyle daire kararının kaldırılarak esas yönünden mahkamenin ek kararının temyizen incelenerek bozulması talep edilmiştir.

Uyuşmazlık, davalıların temyizinin süresinde olup olmadığına ilişkindir.

Bilindiği üzere; 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi, “ 1- Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici, 2nci maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki uygulanmasına devam olunur. 2- Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kununun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454’üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olnur. 3- Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir

1086 sayılı HUMK’nun, temyiz süresi, usulü ve tebliğ şeklini düzenleyen 432. maddesine göre, asliye mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi onbeş gündür. Bu süre usulen taraflardan herbirine tebliğ ile başlar.

Yine, anılan kanunun, kararın kapsadığı hususları düzenleyen, 388/4 maddesi ile aynı yönde düzeleme getiren 6100 sayılı HMK’nun 297/1-ç maddesinde , “… varsa kanun yolları ve süresini” demek suretiyle, hakime kanun yolu ve süresini taraflara bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi 26.06.2014 gün, 2012/855 sayılı kararında; usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm kısmında, kanun yolu ve süresinin belirtilmesi gerekliliğini, davada uygulanan yargılama usulü ile verilen karara karşı kanun yolları bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, tarafların kararlara karşı temyiz haklarını zamanında ve usulüne uyguın olarak kullanmalarına hizmet ettiği belirtilmiştir.

Somut olayda, davanın kabulüne ilişkin Yargıtay denetiminden geçerek 22.03.2010 tarihinde keşinleşen hükmün tavzihi talebi, 20.06.2011 tarihinde kabul edilmiş, davacıların temyizi üzerine, Dairece, “tavzih talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle bozulması üzerine, bu kez mahkemece , “tavzih talebinin reddine,… tarafların yokluğunda verilen kararın tebliğinden itibaren 1 ay içinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi” yönündeki 04.10.2016 günlü ek karar, davalıya 17.02.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, 17.03.2017 tarihinde davalı tarafça ek karar temyiz edilmiştir.

Açıklanan olgular ve anılan yasal düzenlemelere göre, temyiz incelemesinde 1086 sayılı HUMK’nun uygulanması gerektiği, asliye mahkemesi kararlarının temyiz süresinin tebliğden itibaren onbeş (15) gün olduğu açıktır.

Ne varki; asliye hukuk mahkemesi, kararında, temyiz süresi “ 15 gün “ olmasına rağmen

“1 ay” olarak belirlemiş, bu hüküm kararı temyiz eden davalılar vekiline 17.02.2017 tebliğ edilmiş, mahkemenin belirlediği 1 aylık süre içinde 17.03.2017 tarihinde karar temyiz edilmiştir.

Somut uyuşmazlıkta, kanun yolu başvurusunda, mahkemece hatalı belirlenen sürenin mi, kanunda belirlenen sürenin mi uygulanması gerektiği, mahkeme kararında belirtilen sürenin kabul edilmemesi halinde adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediğinin incelenmesi gerekir.

Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, yine taraf olduğumuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de, herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmış olup, bu madde kapsamında, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, adil yargılanma hakkı kapsamındadır.

Yasal düzenlemeler ve belirtilen olgular ışığında değerlendirildiğinde; davalı, mahkemenin kararında belirtilen süreye uyarak, bu süre içinde temyiz başvurusunda bulunmuştur. Hakim, uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünü tespit edip uygulamakla yükülüdür (1086 sayılı HUMK.m.76, 6100 sayılı HMK 33. maddesi). Mahkemenin, kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü göz önüne alındığında, mahkeme tarafından kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi sonucu davanın taraflarının kanun yolu başvuru talebinin süreden reddedilmesi, hatanın tüm sonuçlarının davanın taraflarına yüklenmesi, adil yargılanma hakkı kapsamında adalete erişim hakkının sınırlandırılmasıdır.

Bu gibi hallerde, usul kurallarının mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde katı uygulanmaması, mahkemenin kanun yolu ve süresini hatalı belirlemesi halinde, kararda belirtilen süreye uyularak yapılan kanun yolu başvurusunun, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında süresinde yapıldığının kabül edilmesi gerektiği ve karar düzeltme talebinin kabulüyle, temyiz başvurusu süresinde kabul edilerek, temyiz incelemesinin yapılması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, çoğunluğun kararına katılamıyoruz.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/4674 Karar : 2017/8059 Tarih : 4.07.2017

  • HMK 299. Madde

  • Hükmün İmza Edilememesi

Davacı, davalının vekili olarak davalı aleyhine açılan tazminat davasında hukuki hizmet verdiğini, uzun süren yargılama sonucunda davanın reddedilerek kesinleştiğini ancak vekalet ücretinin ödenmediğini, taraflar arasında yazılı bir ücret sözleşmesinin de bulunmadığını, ücretin ödenmemesi nedeniyle haklı olarak istifa ettiğini ileri sürerek, şimdilik 20.000 TL.ücretin yasal faizi ile tahsilini istemiş, 06.10.2011 tarihli ıslah ile dilekçesi ile talebini 250.000 TL yükseltmiştir.

Davalı, davacıya vekalet ücretinin elden ve banka havalesi ile ödendiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, davanın ıslah edilmiş hali ile kabulüne, 250.000.00-TL nin 20.000.00.-TL sına dava tarihinden, bakiyesine, ıslah tarihi 06.10.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, karar verilmiş; hüküm, taraflarça temyiz edilmiştir.

1-HMK’nun 297 ve devamı maddeleri gereğince bir davada istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, davaların birleştirilmesi durumunda da, asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olması nedeniyle, hüküm kısmında her bir dava hakkında o davaya ilişkin vekalet ücretleri ve mahkeme masraflarıyla birlikte ayrı ayrı hüküm kurulması zorunludur. Somut olayda, 11.12.2014 tarihinde … 19. Asliye Hukuk Mahkemesince 2012/459 Esas sayılı dava dosyasının temyize konu dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş ve bu karar aynı tarihte mahkeye yazı ile bildirilmiş olmasına rağmen mahkemece birleştirilen dava dosyası yönünden hüküm kurulmamış olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma şekil ve sebebine göre davacı ve davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 2.bent gereğince davacı ve davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 1480,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/07/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/24405 Karar : 2017/1176 Tarih : 2.02.2017

  • HMK 299. Madde

  • Hükmün İmza Edilememesi

Davacı, davalı TOKİ’nin, dava dışı müteahhit …‘ne inşa ettireceği “… … Toplu Konut Projesi”` den … sitesi … ada … nolu parselde … blok … nolu daireyi 13.7.2006 tarihli sözleşme ile satın aldığını, 8.9.2008 tarihinde teslim edildiğini, reklam, tanıtım ve broşürlerde yüksek inşaat kalitesi vaadinde bulunulduğunu ancak teslimden sonra gerek kendi konutu gerekse blok ve site ortak yerleri ile ilgili ayıp ve eksiklikler bulunduğununun ortaya çıktığını ve bu hususta davalılara ihbarlarda bulunulduğunu ileri sürerek eksik ve ayıplı işlerden dolayı ortaya çıkan bedel farkının (semen tenzili) tespit edilerek fazla hakları saklı kalarak 10.000 TL.nin sözleşme tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırmıştır.

Davalı, davacının dairesini …‘e devir ettiğini bu nedenle dava açma hakkının bulunmadığını, tam ve eksiksiz olarak dairesinin teslim edildiğini, ayıp ve eksik bulunmadığını, kaldı ki ayıp ihbar mükellefiyetinin de süresinde yerine getirilmediğini savunarak davanın reddini dilemiş, davalı yanında fer`i müdahil olan … AŞ. da davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, açık ayıplar yönünden süresinde ihbar yapılmadığından reddine, eksik ifa ve gizli ayıp bedeli olarak 10.000 TL.nin dava ,10.770 TL.nin ıslah tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı, davalı ve fer`i müdahil tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir.

Davacı … ile davalı Toki Başkanlığı arasında 17.7.2006 tarihinde satış sözleşmesinin yapıldığı, 8.9.2008 tarihli teslim tutanağının da davacı … tarafından imzalandığı, davacının 9.8.2011 tarihli devir tutanağı ile dava konusu daireyi …‘e devir ettiği, 12.8.2011 tarihinde de tapunun …‘e devrinin yapıldığı, eldeki davanın da 26.2.2013 tarihinde açıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Davacı … tarafından 19.4.2013 tarihli dilekçe ile devralan …`in davacı olarak değiştirilmesine karar verilmesini talep ettiği ancak karar tarihine kadar … tarafından davanın takip edilmediği anlaşılmaktadır.

Mahkemece, karar başlığında davacı ismi olarak hem … hem de …`in ismine yer verildiği halde, gerekçe ve hükümde “davacıya verilmesine” denilerek hangi davacının davada taraf olduğu , hangisi hakkında hüküm verildiği anlaşılamamaktadır. HMK’nun 297 ve devamı maddeleri gereğince bir davada istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur. Mahkemece, davada davacı olarak kimin kabul edildiği ve hangisi hakkında hüküm kurulduğu , hangisinin davada dava ehliyetinin bulunduğu hususları da gözetilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir. Mahkemece, eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir .

2-Bozma nedenlerine göre, tarafların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın BOZULMASINA 2. bent gereğince tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 355,00 TL harcın davalı-Toki ile ihbar olunan …`a iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02/02/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/13202 Karar : 2016/23436 Tarih : 15.12.2016

  • HMK 298. Madde

  • Hükmün İmza Edilememesi

Davacı, davalı ile noter tarafından düzenleme şeklinde hazırlanan Gayrimenkul Satış Vaadi ve İnşaat Yapımı Sözleşmesi’ni 28.04.2010 tarihinde karşılıklı imzaladığını, davacıya gayrimenkulün en geç 30.04.2012 tarihinde teslimi yapılacağının kararlaştırıldığını, gayrimenkul satış bedelinin 1.400.000,00 USD olduğunu, taşınmazın vaat edilen sürede teslim edilmediğini, geç teslimden dolayı da davalı şirketler tarafından 31.500 USD’lik cezai şart ödenmesi konusunda mutabakat yapıldığını, cezai şartın ödemesinin ödemenin yapıldığı gündeki kur üzerinden yapılması gerektiğini, ancak aradaki kur farkından dolayı alacağının bulunduğunu, 8.580,87 TL`nin tahsili için yapmış olduğu icra takibine haksız olarak davalı tarafça itiraz edildiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve % 20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı, öncelikle davanın reddini dilemiş; süresinde verdiği ve harçlandırdığı karşı dava dilekçesiyle, gecikme cezası olarak 5.354,41 TL ödenmesi gerekirken sehven 42.835,24 TL fazla cezai şart ödendiğini belirterek fazladan yapılan 42.835,24 TL`nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, Davanın KISMEN KABULÜ ile, davalı borçlunun İst. 6. İcra Müdürlüğü`nün 2013/627 sayılı takibe yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 8.713,37.-TL üzerinden devamına, Asıl alacak 8.580,87 TL’ye takip tarihinden itibaren % 17,75 ve değişen oranlarda ticari temerrüt faizi işletilmesine, Asıl alacak üzerinde hesap edilen % 20 icra inkar tazminatı 1.716,17 TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazla istemin reddine karar verilmiş; karşı dava hakkında hüküm kurulmamış; hüküm, davacı ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-HMK’nun 297 ve devamı maddeleri gereğince bir davada istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, asıl ve karşı davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olması nedeniyle, hüküm kısmında her bir dava hakkında o davaya ilişkin vekalet ücretleri ve mahkeme masraflarıyla birlikte ayrı ayrı hüküm kurulması zorunludur. Somut olayda, davalı karşı dava ile ayrı bir talepte bulunduğuna göre, bu hususta mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekir. Mahkemece, bu hususta olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi, ayrıca asıl ve karşı davalar yönünden HMK’nun 297 ve devamı maddelerinde belirtildiği şekilde ayrı ayrı hüküm kurulmamış olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davacı ve davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 2. bent gereğince davacı ve davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan 147,00 TL harcın istek halinde davalılara iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS