Hükmün Yazılması
HMK Madde 298
(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.
(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.
(4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.
HMK Madde 298 Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrası, 1086 sayılı Kanunun 387 nci maddesini karşılamaktadır.
Buna göre hükmün, hükmü veren hâkim tarafından yazılması esastır. Hükmün, toplu mahkemelerde başkan veya onun tarafından seçilen ve hükme katılmış olan hâkimlerden biri tarafından yazılması esası getirilmiştir.
İkinci fıkrada, duruşma tutanağına geçirilmiş hüküm sonucu ile gerekçeli hükümde yer alan hüküm sonucu arasında farklılık yaratılamayacağı kuralı kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada, çoğunluk görüşüne katılmayan hâkimin karşı oy yazısına, gerekçesiyle birlikte, hükümde yer verileceği belirtilmiştir.
Son fıkra, 1086 sayılı Kanunun 390 ıncı maddesinde yer alan hükmün günümüz Türkçesine uyarlanmış şeklidir. Böylece hükümde güven sağlanmış olmaktadır.
HMK 298 (Hükmün Yazılması) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/22755 Karar : 2018/9244 Tarih : 17.09.2018
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Mahkemece kısa kararda davacı kadının manevi tazminat talebinin reddine karar verildiği halde, gerekçeli kararda bu konuda olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmayarak gerekçeli karar ve kısa karar arasında çelişki yaratılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294/3. maddesi uyarınca, hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz (HMK m.298/2). Buna göre, tefhim edilen hüküm sonucu yanlış da olsa, gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz/kanun yoluna başvurulması ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen ve duruşma tutanağına geçirilen hüküm sonucu ile gerekçeli karar arasındaki aykırılık diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur.
O halde mahkemece yapılacak iş, 10.04.1992 tarihli 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek yeniden karar oluşturmaktan ibarettir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 17.09.2018(Pzt.)
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/13024 Karar : 2018/15770 Tarih : 17.09.2018
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı üçüncü kişi vekili, 10.08.2012 tarihinde haczedilen menkullerden …… Ltd. Şti’ne ait olduğunu, diğer ikisinin ise başka firmalardan fatura ile satın alındığını belirterek istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasına ve …… yönünden davanın … Makine Ltd. Şti’ne ihbarına karar verilmesini talep etmiştir.
Müdahale talebinde bulunan vekili, istihkak davasının kendilerine ihbar edildiğini, dava konusu ……un mülkiyetinin müvekkiline ait olduğunu, üçüncü kişinin ise işlevsel hale getirmek için mahcuzu elinde bulundurduğunu belirterek istihkak iddialarının kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı alacaklı vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; İİK gereğince istihkak davalarının açılma prosedürünün belirli olup yasal süre içinde müdahale talebinde bulunan şirket tarafından dava açılmadığı, HMK’de düzenlenen asli müdahalenin İİK’de uygulanamayacağı, davacı 3. kişi şirket yönünden ise; borçlu şirket ile 3. kişi şirketin ortaklarının aynı kişilerden oluştuğu, faaliyet alanlarının aynı olduğu, mülkiyet karinesinin borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olduğu, karinenin aksi 3. kişi şirketçe ispatlanamadığı gibi her iki şirket arasında alacaklıdan mal kaçırmaya yönelik danışıklı işlemler yapıldığı gerekçesiyle 3. kişi tarafından açılan davanın reddine, asli müdahil talebinin reddine karar verilmiş, karar davacı 3. kişi vekili ve müdahale talep eden vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
1-Mahkemece verilen kısa kararda; “Davacı ………… Ltd. Şti’nin istihkak iddiası ispat edilemediğinden davanın reddine, sair hususların gerekçeli kararda değerlendirilmesine” denildiği halde, gerekçeli kararda; “Davacı ………… Ltd. Şti’nin istihkak iddiası ispat edilemediğinden davanın reddine, asli müdahil talebinin reddine,” karar verilmiş ve asli müdahale talebi yönünden kısa kararda yer almayan ret sonucuna gerekçeli kararda yer verilmiş, bu şekilde, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulmuştur.
T.C. Anayasası’nın 141. maddesi hükmü uyarınca, duruşmaların aleniyeti kuralı gereği, tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli kararın birbirine aykırı ve çelişik olmaması gerekir. Buna göre, yargılama açık olarak yapılacak ve HMK’nin 297/2. maddesi hükmü gereğince de yargılama sonunda verilen kararda taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde açıkça gösterilir. Aynı Kanun’un 298/2. maddesi hükmü ise, sonradan yazılacak gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını amirdir. Bu nedenle Mahkeme hükmü tek olduğundan ve kısa kararla aynı sonuçları taşıyacağından kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişki halinde ortada yasaya uygun bir hükmün varlığından söz edilemez. Nitekim Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 tarih ve 7/4 sayılı kararında, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiş olup, Mahkemece yapılacak iş; önceki karar ile bağlı olmaksızın çelişki giderilmek suretiyle yeni bir karar vermekten ibarettir.
Hüküm, bu nedenle Kanuna, tarih ve numarası anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na aykırı olarak tesis edildiğinden bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı 3. kişi vekilinin ve müdahale talep eden vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı 3. kişi vekilinin ve müdahale talep eden vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK’nin 366 ve 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nin 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenle davacı 3. kişi vekilinin ve müdahale talep eden vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, taraflarca İİK’nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 17.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/22003 Karar : 2018/9148 Tarih : 13.09.2018
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Mahkemece kısa kararda “ Velayeti anneye verilen çocuk için aylık 300,00 TL tedbir nafakasının dava tarihinden itibaren davalıdan alınarak velayeten davacıya verilmesine, hükmün kesinleşmesinden itibaren iştirak nafakası olarak sürdürülmesine” karar verilmesine rağmen, gerekçeli kararın hüküm kısmında “ Dava tarihinden itibaren aylık 300,00 TL tedbir nafakasının davalı …‘den alınarak davacı …`e verilmesine, hükmün kesinleşmesinden itibaren yoksulluk nafakası olarak sürdürülmesine” karar verilmiş ve kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294/3. maddesi uyarınca, hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz (HMK m. 298/2). Buna göre, tefhim edilen hüküm sonucu yanlış da olsa, gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz/kanun yoluna başvurulması ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen ve duruşma tutanağına geçirilen hüküm sonucu ile gerekçeli karar arasındaki aykırılık diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur. O halde mahkemece yapılacak iş, 10.04.1992 tarihli 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gözetilerek yeniden karar oluşturmaktan ibarettir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterileni sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer bölümlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 13.09.2018 (Per.)
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/25861 Karar : 2018/15337 Tarih : 10.09.2018
- HMK 298. Madde
- Hükmün Yazılması
HMK.nın 297. maddesinde hükmün nasıl oluşturulacağı, yine HMK.nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen karara aykırı olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
HMK.nın 445. maddesi ile HMK.nın uygulanmasına ilişkin yönetmeliğe göre elektronik ortamda saklanan UYAP kayıtları asıldır.
Yukarıda Mahkemesi ve esas/karar sayıları yazılı dava dosyasının uyap kayıtlarındaki gerekçeli kararı yazıya dökülerek incelendiğinde;
Duruşmada tefhim edilen hüküm özetinin aynen;
“ Davanın kısmen kabul ile,
9.305,03 TL fm nin temrrüt tarihi olan 29/06/2013 den işleyecek mevduat fazi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kıdem tazti talebi ile fazlaya ilişkin talebin reddine” şeklinde oluşturulduğu,
Fiziki dosyadaki ıslak imzalı gerekçeli kararın hüküm fıkrasının tefhim edilen hüküm özetine uygun olduğu,
Ancak UYAP ortamında elektronik olarak oluşturulan ve HMK.nın 445. maddesi ile HMK. nın uygulanmasına ilişkin yönetmeliğe göre asıl olan kararın gerekçesinde ıslak imzalı karardaki 5 paragrafın eksik olduğu ve asıl önemlisi hüküm sonucunun aynen;
“ HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Davanın *** Kabulüyle,
.. TL net kıdem tazminatı alacağının fesih tarihi olan .. tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte,
.. TL net ihbar tazminatının TL’sinin dava tarihi olan .. tarihinden ve geri kalan .. TL`sinin ıslah tarihi olan .. tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte,
.. TL net fazla mesai ücretinin TL’sinin dava tarihi olan .. tarihinden ve geri kalan .. TL`sinin ıslah tarihi olan .. tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevudat faizi ile birlikte,
.. TL net genel tatil ücretinin TL’sinin dava tarihi olan .. tarihinden ve geri kalan .. TL`sinin ıslah tarihi olan .. tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevudat faizi ile birlikte,
.. TL net ücret alacağının TL’sinin dava tarihi olan .. tarihinden ve geri kalan .. TL`sinin ıslah tarihi olan .. tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevudat faizi ile birlikte,
.. TL net yıllık izin ücretinin TL’sinin dava tarihi olan .. tarihinden ve geri kalan .. TL`sinin ıslah tarihi olan .. tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte,
Davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Alınması gereken ** TL Nispi karar ve ilam harcından peşin alınan **TL`nin mahsubundan sonra kalan *** TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
Hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan ***TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan masrafların davanın kabul ve reddedilen kısımları dikkate alınarak hesaplanan kısmına peşin alınan ** TL harcın ilavesiyle bulunan **TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Tarifenin aynı hükmü uyarınca davanın reddolunan kısmı için hesaplanan ***TL red vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3,75 TL
Gider avansından kalan kısmın karar kesinleşince taraflara iadesine,
Dair 8 gün içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar **** açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/07/2015 “ şeklinde oluşturulduğu görülmüştür.
Öncelikle asıl olan UYAP kayıtlarındaki gerekçeli karar ile fiziki dosyadaki ıslak imzalı kararın gerekçesi birbirine uymamakta, uyaptaki kararda 5 paragraf eksik bulunmaktadır.
Uyaptaki gerekçeli kararın hüküm fıkrası ise boş bir şablon olarak hazırlanmıştır.
Mahkemenin fiziki dosyasındaki gerekçeli kararın hüküm sonucunu içermesine rağmen, UYAP kayıtlarında bulunan gerekçeli kararda hüküm sonucunun yazılmaması ve fiziki dosyadaki gerekçeli karar ile uyap ortamındaki kararın gerekçesinin birbirini tutmaması HMK.nın 298/2 ve HMK.nın 445. maddesi ile HMK. nın uygulanmasına ilişkin yönetmeliğe aykırı olup, belgelendirmeyi bozucu nitelikte olduğundan kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre esasa ilişkin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde ilgililere iadesine, 10.09.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/21147 Karar : 2018/8467 Tarih : 3.07.2018
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Mahkemece tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmalarına hükmedilmiş ise de yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davacı-davalı erkeğin evi ve eşiyle ilgilenmediği; davalı-davacı kadının ise birden fazla kez hırsızlık suçunu işlediği ve ceza aldığı, bir başka erkekle günün farklı saatlerinde sık sık mesaj laşmak suretiyle güven sarsıcı davranış içine girdiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-davacı kadın ağır kusurludur. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucunda tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
3-Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (TMK m. 175)
O halde boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olan davalı-davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
4-Davacı-davalı erkeğin boşanma davası kabul edildiği halde, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre lehine vekalet ücreti takdir edilmemesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
5-Yargılama gideri haksız çıkan taraftan alınır (HMK m. 326). Davacı-davalı erkeğin boşanma davası kabul edildiğine göre, davacı-davalı erkeğin boşanma davasında yaptığı yargılama giderlerinin davalı-davacı kadından alınrak davacı-davalı erkeğe verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davacı-davalı erkek üzerinde bırakılmasına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
6- Mahkemece iadesine hükmedilen ziynetlerin ayrı ayrı ayar, gram ve bedellerinin hükümde yazılmadığı anlaşılmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin (2). fıkrasında; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında: açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği, aynı Yasanın 298. maddesinin (2.) fıkrasında da, gerekçeli kararın, tefhim edilen hükme aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre; dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kumlamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3., 4., 5. ve 6 bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, 6. bentteki bozma sebebine göre ziynet alacağının esasına yönelik temyiz itirazının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 03.07.2018 (Salı)
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/17023 Karar : 2018/10330 Tarih : 17.05.2018
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Dava, tapu kaydında yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere;tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin HMK.’nun 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nun 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada HMK’nun 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
Öte yandan,HMK.’nun 297. maddesinde hükmün kapsamının hangi hususları içereceği düzenlenmiş olup, aynı maddenin (c) fıkrasında ‘’ Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerini’’ içermesi gerektiği belirtilmiş olup;bu bölüm,hükmün gerekçe kısmıdır.
Nitekim ,Anayasa’nın 141/3. maddesinde de;’’ Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.’’ hükmüne yer verilmiştir.
./..
Diğer taraftan, HMK.’nun elektronik işlemleri düzenleyen 445. maddesinin 1. fıkrasında, dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hallerde verilerin … kullanılarak kaydedilip saklanacağı ifade edilmiş;aynı maddenin 2. fıkrasında ise;bu Kanun kapsamında fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgelerin güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabileceği ve gönderilebileceği hükme bağlanmıştır.
Yine, Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 5/1. maddesinde de ‘‘İş süreçlerindeki her türlü veri, bilgi ve belge akışı ile dokümantasyon işlemleri, bu işlemlere ilişkin her türlü kayıt, dosyalama, saklama ve arşivleme işlemleri ile uyum ve işbirliği sağlanmış dış birimlerle yapılacak her türlü işlemler … ortamında gerçekleştirilir.’’ hükmüne yer verilmiş, aynı maddenin 7. fıkrasında ise, “Tutanak, belge ve kararlar elektronik ortamda düzenlenir ve gerekli olanlar ilgilileri tarafından güvenli elektronik imza ile imzalanır. Elektronik ortamda düzenlenen ve güvenli elektronik imza ile imzalanan evrak UYAP kapsamındaki birimlere elektronik ortamda gönderilir. Ayrıca fizikî olarak gönderilmez.” hükmü yer almıştır.
Anılan Yönetmeliği’n 214. maddesinde ise; “Elektronik ortamda hazırlanan hüküm, hükme katılan başkan ve hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından güvenli elektronik imza ile imzalanarak … veri tabanında saklanır. Ayrıca hükmün çıktısı hükme katılan başkan ve hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanıp mahkeme mührüyle mühürlenerek karar kartonunda muhafaza edilir” hükmü öngörülmüştür.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; dava dosyasında fiziken mevcut ıslak imzalı kararda “davacının mahkemeye müracaat etmeden önce ilgili tapu müdürlüğüne başvurmadığı” gerekçe gösterilmek suretiyle hüküm kurulduğu halde … sisteminde kayıtlı elektronik imzalı kararın gerekçesinin “davacının mahkemeye müracaat etmeden önce ilgili tapu müdürlüğüne ve bölge müdürlüğüne başvurduğu ,ancak Genel Müdürlüğe başvurmadığı “ şeklinde açıklandığı ,böylece,dosya kapsamında gerekçeleri birbirinden farklı ve çelişkili iki kararın mevcut olduğu anlaşılmakta olup;mahkemelere güven ilkesini de zedeleyen bu durum karşısında ;anılan yasal düzenlemelere göre kararın bozulması gerekmiştir.
Davacılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/7974 Karar : 2018/1656 Tarih : 6.02.2018
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin işçilik alacaklarının belirlenebilir olmadığını, bu nedenle davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını, müvekkilinin 20.12.2011 - 10.07.2013 tarihleri arasında kesintisiz bir biçimde sekreter olarak çalıştığını, sorunsuz şekilde çalışmasına devam ederken son 2 aylık dönem içinde davalı şirket yetkilisi ve sahibi işveren…’ın müvekkilin çalışma saatleri içerisinde yalnız bulunduğu her zaman yanma gelerek hamile eşiyle problemler yaşadığını, ondan boşanmak istediğini, eşini sevmediğini, müvekkilini çok beğendiğini, aklını karıştırdığını, hatta ona aşık olduğunu dile getirerek defalarca yemeğe gitme, birlikte tatile çıkma gibi tekliflerde bulunduğunu, müvekkilin bu teklifleri geri çevirmesi üzerine sinirlenen işverenin “O zaman çık git buradan, seni kovuyorum. Bir daha sakın buraya gelme.” diyerek iş akdini sözlü olarak feshettiğini iddia ederek iddia ederek bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacı iddialarının asılsız olduğunu, davacının işe başladığı tarihten itibaren santral memuresi olarak görev yaptığını, ilk dönemler görevini gerektiği gibi yerine getirirken, son 6 aylık dönemde defalarca işe geç geldiğini, görevini yerine getirirken sürekli ihmallerinin olduğunu, önemli notları almayı unuttuğunu, defalarca uyarılmasına rağmen davacının ailevi sorunları olduğunu, bu yüzden işe konsantre olamadığını, işe ihtiyacı olduğunu söyleyerek işverenin vicdani duygularını istismar ettiğini, davalı şirket yetkilisinin firma dışında olduğu zamanlarda bilgisayarda oyun oynadığını, diğer çalışanlarla sürekli sohbet ettiğini, diğer çalışanların da motivasyonunu bozduğunu, bu durumun personel sorumlusu tarafından tespit edildiğini, son olarak 10.07.2013 tarihinde şirket personel sorumlusu tarafından benzer davranışları sebebiyle uyarılan davacıya “Ben gidiyorum, göstereceğim size gününüzü” diyerek tehditler ve hakaretler savurarak iş yerinden izinsiz olarak ayrıldığını, bu durumun tutanakla tespit edildiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1- Anayasanın 141 inci maddesi uyarınca, yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 297 nci maddesinde de hüküm altına alınmıştır. Anılan anayasal ve yasal düzenlemeler gereğince; yargıcın, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kararda göstermesi zorunludur.
Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 26.05.2008 gün ve 2007/20517 Esas, 2008/12483 Karar sayılı ilamı).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 297 nci maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının; a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini, b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini, c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri, ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini, d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını, e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi, içermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve Kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir (Hukuk Genel Kurulu - 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı).
10.04.1992 gün ve 1991/7 esas 1992/4 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve 6100 sayılı HMK`nın 298. maddesi uyarınca hüküm fıkrası ile gerekçe arasında veya tefhim edilen kısa karar ile gerekçe arasında çelişki olması bozma sebebidir.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece gerekçe kısmında davacının iddia ettiği gibi 850 TL. net ücretle çalıştığı kabul edilmesine rağmen hüküm fıkrasında, bilirkişi tarafından savunmayı da dikkate alarak asgari ücret üzerinden seçenekli olarak yapılan hesaba göre alacakların hüküm altına alınması gerekçeli karar ile hükmü fıkrasının çelişkiye sebep olmuştur. Mahkemenin gerekçeli kararı Anayasa ve yasanın aradığı anlamda gerekçe içermeyip, çelişkiler mevcuttur. Kararın salt bu nedenle bozulması gerekmiştir.
F) SONUÇ:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06.02.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5621 Karar : 2018/347 Tarih : 30.01.2018
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı …, Mahallesi kadastro çalışma alanında bulunan ve tespit harici bırakılan dilekçe ekinde sundukları kroki de gösterilen 40.000,00 metrekare yüzölçümündeki sınırlarını belirttikleri taşınmazın imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak adına tapuya tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda 13.08.2014 tarihli fen bilirkişi krokili raporunda (B) ve (D) harfleri ile gösterilen kısımlar yönünden davanın usulden reddine, aynı raporda (A) ve (C) harfleri ile gösterilen kısımlar hakkındaki davanın esastan reddine, bu kısımların dahili davalı … Belediyesi adına tapuya tesciline, aynı raporda (A) ve (A1) harfleri ile gösterilen kısımlar hakkındaki davanın esastan reddine, bu kısımların dahili davalı … Belediyesi adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemelerce tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli kararın birbiriyle uyumlu olması zorunludur. Bu zorunluluk; açık, adil ve güvenli yargılanma ilkelerinin gereğidir. Mahkemece; kısa kararda 13.08.2014 tarihli fen bilirkişi krokili raporunda (B) ve (D) harfleri ile gösterilen kısımlar yönünden davanın usulden reddine, aynı raporda (A) ve (C) harfleri ile gösterilen kısımlar hakkındaki davanın esastan reddine ve bu kısımların dahili davalı … Belediyesi adına tapuya tesciline karar verilmiş iken; gerekçeli kararın hüküm kısmında ise kısa karara ilaveten aynı raporda (A) ve (A1) harfleri ile gösterilen kısımlar hakkındaki davanın esastan reddine, bu kısımların dahili davalı … Belediyesi adına tapuya tesciline karar verilmiş olması nedeniyle, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki ve aykırılık oluşmuştur. Kısa kararın gerekçeli karara aykırı olması, mahkemelere olan güveni zedeleyebileceği gibi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 298/2. maddesine de aykırılık oluşturmaktadır. Bu durum; 10.04.1992 tarihli ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca da bozma nedeni olup davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacıya iadesine, 30.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/24677 Karar : 2018/1230 Tarih : 25.01.2018
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalı şirkette 18/06/2005-04/02/2013 arasında iş geliştirme ve anlaşmalı kurumlar sorumlusu olarak çalıştığını, ücreti bordrolardaki miktarlarla gerçek ücreti arasında fark olduğunu, net maaşı 2100 TL olup ayrıca yemek hizmeti işverence karşılandığını, bordroda gözüken ücretini bankadan diğer ücretlerini ise elden aldığını, çalıştığı işi de dahil olmak üzere asıl işveren bir kısım hizmetleri de taşeron şirkete devrettiğini, bu sebeple işi aynı kaldığını, fakat … kayıtları alt işverence yatırıldığını, asıl işveren-alt işveren ilişkisinde işçilerin hakları kanun gereği güvence altında olduğunu, fazla çalışma ücreti ödenmediğini, resmi ve genel tatillerde iş olduğu zaman çalıştığı ve parasını alamadığını, 2013/Ocak ayının asgari ücret kısmını alıp geri kalan kısmını almadığını, ayrıca 2013/Şubat ayından dört günlük ücret alacağı olduğunu, 04/02/2013 tarihli ihtarnameyle iş akdini … ya ücretlerin eksik ödenmesi ve fazla çalışma ücreti ve genel tatil ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle feshettiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ile fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti ve ücret alacaklarının davalılardan tahsilini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı … vekili, davalılar arasında alt-üst işveren ilişkisi olmadığını, hastanenin hizmet alım sözleşmesi ile diğer davalıdan hizmet aldığını, çalışma şartlarını hizmet alımı yapan şirket kendisi belirlediğini, bu açıdan alt-üst işveren ilişkisi olmadığını, ücreti ücret bordrolarında gösterilmiş olup bunları bizzat imzaladığını, asgari ücretle çalıştığını ve her türlü hakkını aldığını, fesih gerekçesi olarak bir haklı neden sunmadığını, kıdem tazminatı oluşmadığı iş akdini kendi isteğiyle sonlandırmış olup gelmediği günlere ilişkin diğer davalının tutanaklar tuttuğunu, yıllık izin ücreti ve fazla mesai ücretinden müvekkilin sorumluluğu olmadığını, çalıştığı sürece hak kazandığı alacakların tamamını aldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı …, cevap dilekçesi sunmamıştır.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, ispat yükü üzerinde bulunan davalıların, iş akdini haklı nedenle feshettiklerinin somut delillerle ispat edemediklerinden, davacının kıdem ve ihbar tazminatı hakkının doğduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davacı vekili ile davalı … … Hastanesi vekili tarafından temyiz edilmiş ve Dairemizce bozulmuştur.
Bozma ilamında özetle;
“1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Ödeme belgeleri hakkı ortadan kaldıran belge olma özelliği ile yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereken belgedir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı işveren … … Hastanesi vekili temyiz aşamasında verdiği 05/08/2015 havale tarihli dilekçe ekinde yangın nedeni ile yargılama aşamasında sunamadığını belirttiği fazla mesai çizelgeleri ve ödeme belgeleri sunmuştur. Bu belgelerin geçerliliğinin ve davacıya, ileri sürdüğü alacaklara karşılık yapılan ödemeler olduğunun anlaşılması halinde hakkı ortadan kaldırma özellikleri vardır. Açıklanan sebeple bu belgelerin değerlendirilmesi gerekir.
Bu belgelere karşı davacıya diyecekleri sorulmalı, davacıya talep ettiği alacaklar açısından bu belgeler ile ödeme yapılıp yapılmadığı, fazla mesai alacağından bu belgelerdeki miktarın mahsubunun gerekip gerekmediği irdelenmelidir.
3-Davacının iş akdini haklı nedenle kendisinin feshettiği, ihbar tazminat talebinin bulunmadığı ve yerinde olarak da kısa kararda ihbar tazminatına hükmedilmediği halde, karar gerekçesinde davacının ihbar tazminatı hakkının doğduğunun belirtilmesi ile gerekçe-hüküm çelişkisi yaratılmış olup, bu durum HMK’nın 298/2. maddesine aykırıdır.
4-Haklarında dava açılan ve sorumlulukları müteselsil olan her iki davalıya müştereken ve müteselsilen sorumluluk yüklenmesi gerekirken, hangi davalının sorumlu olduğu da belirtilmeden “davalıdan tahsiline” şeklinde hüküm kurulması hatalıdır.
5-Hükmedilen fazla mesai ücreti ve genel tatil ücretinden yapılan takdiri indirim dışında reddedilen bir miktar bulunmamasına karşın, davalı … lehine red vekalet ücretine hükmedilmesi de isabetsizdir.” gerekçeleri belirtilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulmuş ve yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Bozmadan sonra verilen karar davacı vekili ile davalı … … Hastanesi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dava tarihinin 20.02.2013 olmasına karşın gerekçeli karar başlığında bozma sonrası bir tarih olan 02.08.2016 tarihinin yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edilmiştir.
2-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
3-Vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay`ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmünün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da farklı bir karar vermeden yeniden hükümde karar vermek zorundadır.
Somut uyuşmazlıkta, Yerel Mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamının 4. ve 5. bentlerinde açıkça belirtildiği halde haklarında dava açılan ve sorumlulukları müteselsil olan her iki davalıya müştereken ve müteselsilen sorumluluk yüklenmesi gerekirken, hangi davalının sorumlu olduğu da belirtilmeden “davalıdan tahsiline” denilerek hüküm kurulmasının infazda tereddüde yol açacağının düşünülmemesi ve ayrıca hükmedilen fazla mesai ücreti ile genel tatil ücretinden yapılan takdiri indirim haricinde reddedilen bir miktar bulunmamasına karşın davalı … lehine red vekalet ücretine hükmedilmesi hatalı olup, bozma sebebi ise de, bu yanlışlıkların düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün HMK.nun geçici 3/2. maddesi yollaması ile HUMK.nun 438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
F) Sonuç:
Hüküm fıkrasının 5, 8, 9 ve 10. paragraflarındaki “…davalıdan..” sözcüklerinin silinerek, yerlerine ayrı ayrı “…davalılardan müştereken ve müteselsilen..” sözcüklerinin yazılmasına,
Hüküm fıkrasının davalı … lehine hükmedilen vekalet ücretine ilişkin 11. paragrafının hükümden çıkarılmasına, hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden davacı ve davalılardan …ye yükletilmesine, 25/01/2018 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/12030 Karar : 2017/18344 Tarih : 28.12.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı; davalı ile aralarında bir abonelik sözleşmesi olmamasına rağmen aleyhine … İcra Müdürlüğünün 2012/5118 E. sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalıya herhangi bir elektrik borcu veya kaçak elektrik borcunun bulunmadığını,
1989 yılından beri Avusturalya’da yaşadığını, konutunu kiraya veya oturması için kimseye vermediğini, abonelik işlemleri için kimseye vekaletname göndermediğini belirterek davalıya borçlu olmadığının tespitine, takip konusu alacağın %20`sinden aşağı olmamak üzere tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; elektrik sarfiyatının olduğunu, alacaklarının kaçak elektrik kullanımından kaynaklandığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; Kısa kararda; davanın kabulüne, davacının … İcra Dairesine, 2012/5118 sayılı takip dosyasında borçlu olmadığını tespitine, karar verilmiş, gerekçeli kararda ise; kısa kararda tefhim edilen hükme ek olarak “asıl alacak miktarı olan 3.001,39 TL’nin %20`si oranı olan 600,27 TL kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Gerekçeli kararda, kötüniyet tazminatı talebi hakkında da karar verildiği halde, kısa kararda bu hususta bir karar verilmediği anlaşılmıştır. Bu suretle, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkraları arasında çelişki oluşturulduğu anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nun “Hüküm, hükmün verilmesi ve tefhimi” başlıklı 294. maddesinde açıklandığı üzere, mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür. Hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada verilir ve tefhim olunur.
Aynı yasanın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
“Hükmün yazılması” başlıklı 298. maddesi gereğince de, gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
Somut uyuşmazlıkta da; temyiz edilen gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir .
2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK`nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, ikinci bendde açıklanan nedenle davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28/12/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/4453 Karar : 2017/17550 Tarih : 25.12.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Dava itirazın kaldırılması ve tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı alacaklı vekili tarafından 10.11.2015 tarihinde tahliye talepli başlatılan icra takibi ile 01.04.2008-01.11.2015 tarihleri arası aylık 200,00 TL`den olmak üzere 92 aylık birikmiş kira alacağı toplamının tahsili istenmiştir.
Örnek 13 sayılı ödeme emri 12.11.2015 tarihinde davalı borçluya tebliğ edilmiş, borçlu 16.11.2015 tarihli dilekçe ile takip alacaklısına herhangi bir kira borcu olmadığından bahisle itiraz etmiştir.
Davacı vekili borçlunun itirazının kaldırılarak kiralananın tahliyesi istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece kısa karar ile davanın kabulüne, itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye yönelik hüküm kurulmasına rağmen gerekçeli kararda davacının talebi kesinleşen takip sebebiyle açılan tahliye davası olarak nitelendirilip davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bu durumda kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki oluşmuştur. HMK`nun 298/2.maddesi ve 10.4.1992 gün, 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni oluşturur.
Kabulü göre de borçlu itiraz etmekle takip durmuş olacağından kesinleşmiş bir takipten söz edilemez. Bu durumda itirazın kaldırılmasına karar verilmeden, kiralananın tahliyesine karar verilemez. Mahkemece bu yön gözetilmeksizin doğrudan kiralananın tahliyesine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek H.U….nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, taraflarca İİK`nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine,
25.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/43275 Karar : 2017/8054 Tarih : 4.07.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı, davalı borçlunun annesi … … … hissedarı bulunduğu … ilçesi … Mahallesi 247 ada, 81 parselde kayıtlı arsası üzerine yüklenici sıfatıyla inşaat yaptığını, inşaatın yapımı esnasında veraset ve intikal vergisi, vakıf şerhinin terkini, … vergisi ve sözleşme ile tarafına yüklenmemiş olan inşaatın yapımı sırasındaki mal sahiplerinin kira gelirlerinin karşılanması için davalıya borç olarak toplam 143.500,00 TL verdiğini, kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan tüm edimlerini yerine getirerek arsa maliklerine binayı teslim ettiğini, ancak davalı tarafından borcun ödenmediğini ileri sürerek; alacağın tahsili amacıyla başlattığı takibe vaki itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne, … 37. İcra Müdürlüğünün 2012/19762 Esas sayılı takip dosyasına ilişkin olarak 143.500,00 TL asıl alacak üzerinden takibin devamına, takip tarihinden itibaren asıl alacağa yasal faiz uygulanmasına, ssıl alacağın % 20`si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-6100 sayılı HMK’nun 294. maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK’nun 297/2. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Yine HMK’nun 298/2. maddesi gereğince de, gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün de birbirine uyumlu olması gerekir. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir görevdir.
Somut olayda; mahkemece kararın gerekçe kısmında davacının davalıya belirtilen kalemlerle ilgili olarak 142.059,00 TL ödeme yaptığı kabul edilirken, hüküm kurulurken davanın kabulüne, takibin 143.500,00 TL asıl alacak üzerinden devamına karar verilerek hüküm ile gerekçe arasında çelişki oluşturulması usul ve yasaya aykırı olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 297. maddesi gereğince hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte yazılı nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 1480,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/07/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1297 Karar : 2017/4049 Tarih : 3.07.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacılar vekili, müvekkilinin ve çocuklarının iş yerinde tüp gaz sızmasından kaynaklanan patlama sonucu ağır şekilde yaralandığını, uzun süre tedavi gördüklerini ve psikolojik tedavilerinin devam ettiğini, müvekkili iş yerinde davalı şirkete ait tüpün kullanıldığını, davalı şirketin de diğer davalı … şirketi nezdinde tüpgaz mali mesuliyet sigortası ile sigortalı olduğunu, olay nedeniyle müvekkillerinin maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak ve manevi tazminat istemi yönüyle davalı … şirketinin sorumlu tutulmaması kaydıyla, şimdilik … için 60.000,00 TL, … için 20.000,00 TL, … için 20.000,00 TL manevi tazminatın davalı ….’den, … için yüzünde sabit eser nedeniyle ekonomik geleceğinin sarsıldığını bu nedenle hayatta kazanma gücü kaybı için şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın ve … için 1.000,00 TL maddi tazminat ile … için 1.000,00 TL maddi tazminatın ayrıca iş yerinde oluşan maddi hasar için şimdilik 9.542,00 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen 18/08/2010 olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. vekili, davacıya ait iş yerinde birçok firmaya ait muhtelif LPG tüplerinin bulunduğunu, sızıntının diğer firmaların tüplerinden ya da bodrumda bulunduğu belirtilen davacıya ait mini yemek ocağının açma/kapatma düğmesinin bozuk veya davacılarca açık unutulmasından yahut mini yemek ocağının arızalı olması sonucu gaz sızıntısından meydana gelmiş olup, sigortalının tüplerinden kaynaklanmadığını ve bu tüplerde herhangi bir sızıntı ve imalat hatasının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … A.Ş. vekili, davacı iş yerinde değişik markalı 14 adet tüp bulunduğunu, bu durumun yasal mevzuata aykırı olması nedeniyle meydana gelen olayın sorumluğunun davacıya ait olduğunu, patlamaya müvekkili şirkete ait tüpün sebebiyet vermediğini, davacı iddialarının yersiz olup, ispatı gerektiğini, tazminat taleplerinin de fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, 10/03/2014 tarihli uzman bilirkişi kurulu raporu dosya kapsamına uygun düşmekle, bilirkişi kurulu raporu ve Dairemizin 26/03/2013 tarih, 2010/13384 E-2013/5909 K. sayılı tarihli kararı nazara alınarak, bilirkişi kurulu raporunda belirtildiği üzere … yönünden maddi tazminata hak kazanması nedeniyle, manevi tazminatın da bu davacı açısından kısmen kabulüne karar vermek gerektiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile, davacılar … ve … tarafından açılan davanın sübut bulmadığından reddine, diğer davacı …‘in davasının kabulü ile dava ve ıslah dilekçesi dikkate alınarak davalı … şirketi poliçe limiti dahilinde sorumlu olmak kaydıyla toplam 13.500,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ayrıca, talep edilen 6.902,36 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olmasına, manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile, davacı … için 19.000,00 TL manevi tazminatın davalı … A.Ş.’den 18.08.2010 tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava, tüp gaz patlamasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı şekilde karar verilmiştir.
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut olayda mahkemece, 10/03/2014 tarihli bilirkişi raporunun benimsendiği belirtilerek herhangi bir gerekçe de belirtilmeksizin “davanın kısmen kabulü ile davacılar … ve … tarafından açılan davanın sübut bulmadığından reddine, diğer davacı …’in davasının kabulü ile dava ve ıslah dilekçesi dikkate alınarak davalı … şirketi poliçe limiti dahilinde sorumlu olmak kaydıyla toplam 13.500,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ayrıca, dava dilekçesinde talep edilen 6.902,36 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen, manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile davacı … için 19.000,00 TL manevi tazminatın davalı … A.Ş.’den tahsiline” şeklinde hüküm tesisi cihetine gidilmiş ise de, hükme esas alındığı belirtilen 10/03/2014 tarihli bilirkişi raporunda, davalı … A.Ş.’nin meydana gelen olayda bir kusuru bulunmadığı ve bu nedenle talep edilebilecek tazminatın davalı … şirketinden tahsili gerektiği belirtilmesine rağmen, hükmedilen maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen, manevi tazminatın ise, davalı … A.Ş.’den tahsiline karar verilmesi, gerekçe ile hüküm arasında çelişki yarattığı gibi, … ve … tarafından açılan davanın sübut bulmadığından reddine karar verildiği de anlaşılmakla, denetime elverişli şekilde, karar gerekçesi belirtilmeksizin yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve ayrıca patlamanın meydana geldiği iş yerinde çalışmakta olan baba ve oğul olan davacılar tarafından açılan işbu davada, dava dilekçesi ile maddi ve manevi tazminat talep edildiği, 05/04/2011 tarihli dilekçe ile de maddi tazminat taleplerinin açıklandığı, maddi tazminat kalemleri arasında iş yerinde oluşan maddi hasarların da bulunduğu ve mahkemece de bu maddi hasarlar yönünden 6.902,36 TL’nin davalılardan tahsiline karar verildiği görülmekle, hem … dışındaki davacıların davalarının sübut bulmadığından reddine karar verilmesi hem de davacılarca talep edilen iş yerinde meydana gelen maddi hasarın tahsili hükmü kurulması da çelişkili olduğundan, yukarıda da açıklandığı üzere, denetime elverişli bir gerekçe belirtilmeden, yazılı olan gerekçe ile de hüküm ve aynı zamanda hükmün kendi içerisinde dahi çelişki yaratır şekilde karar verilmesi doğru olmadığından, tarafların iddia ve savunmaları, davacı tarafın 05/04/2011 tarihli dilekçesi ile belirtilen tazminat isteminin mahiyet, kapsam ve tutarları değerlendirilmek ve Yargıtay denetimine elverişli ve infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde gerekçeli bir karar verilmek üzere hükmün re’sen bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 03.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/155 Karar : 2017/5587 Tarih : 19.06.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği 8000 m2 yüzölçümündeki taşınmazın 1981 tarih ve 10 sıra numaralı tapuya istinaden kendisine ait olmasına rağmen kadastro sırasında tespit harici bırakıldığını belirterek adına tapuya tescilini talep etmiş, mahkemece açılan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalılar … Yönetimi, … ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1940 yılında 3116 sayılı Kanuna göre yapılıp kesinleşen … kadastrosu ile 03.03.1993 tarihinde askı ilanı yapılarak 04.09.1993 tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2/B madde uygulama çalışmaları bulunmaktadır. Genel arazi kadastrosu çalışmaları 1984 tarihinde yapılmış olup taşınmaz bu çalışmalarda tespit harici bırakılmıştır.
Mahkemece, 15/01/2015 tarihli duruşmada “davacının davasının reddine, … ili, … ilçesi, … mahallesi, … mevkiinde bulunan dava konusu parselin fen bilirkişisinin 10/07/2014 havale tarihli raporuna ekli krokisinde (A) ve (B) harfi ile gösterilen kısımlarının … vasfı ile … adına tesciline, (C) ve (D) harfi ile gösterilen kısımlarının ise aynı adanın son parsel numarasından sonra gelmek üzere kamu malı vasfı ile … adına tesciline” karar verilmiş, gerekçeli kararda ise “açılan davanın reddine” karar verilmiş ve bu şekilde kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmuştur.
6100 sayılı HMK`nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Asıl olan duruşma tutanağına yazılıp taraflara tefhim olunan karardır, tefhim ile birlikte yargılamadan elini çekmiş olan hakimin tefhim ettiği kararı taraflara tebliğ etmek durumunda olduğu, sonradan yazılan gerekçeli kararın kısa karara uygun olmasının zorunlu olduğu ve tefhim edilen kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasının gerektiği 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas - 1992/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülmüştür. Asıl talepler bakımından kısa kararda hükmedilmeyen bir hak ve yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmış olması veya tersi bir durumun çelişki teşkil etmediğini söylemek olanaklı değildir. Mezkur İçtihadı Birleştirme Kararında; çelişkinin varlığı tesbit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu sebeple bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Bu sebeple, hüküm bu haliyle kendi içinde çelişkili olup kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalılar … Yönetimi, … ve davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu aşamada sair hususların incelenmesine yer olmadığına,temyiz harcının istek halinde iadesine 19/06/2017 günü oy birliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/12919 Karar : 2017/3839 Tarih : 19.06.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette 30.000,00 TL değerinde % 6 oranında hissesinin bulunduğunu, müvekkili tarafından … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/587 Esas sayılı dosyasıyla şirketten haklı nedenle çıkış ve ayrılma payının tespiti konulu dava açıldığını; davacının şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesine, çıkma payı olan 11.000,00 TL’nin davalı şirketten tahsiline karar verildiğini, ancak davacının sermaye payının 30/09/2008 tarihli bilirkişi raporunda 747.245,15 TL olarak tespit edildiğini, 05/05/2009 tarihli gerekçeli kararda bilirkişilerin alternatif hesap tarzına itibar edilmediğini, bilançoya göre tespit edilen 747.245,15 TL’nin esas alındığının belirtildiğini, dava ıslah edilmediğinden 11.000,00 TL üzerinden karara çıktığını ve kararın davacının haklı nedenle çıkışı bakımından onandığını beyan ederek her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla davalı şirket mal varlığının tespitini, müvekkiline ait sermaye payından kalan 737.245,15 TL’nin davalı şirketten tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacının toplamda davalı şirketten 100.815,49 TL ayrılma payı isteyebileceği, ayrılma payının 10.000,00 TL’lik kısmının … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/550 Esas, 2012/950 Karar sayılı ilamında hüküm altına alınmış ve kesinleşmiş olmakla bakiye 90,815,49 TL yönünden davanın kabulüne karar vermek gerekirken sehven 10.000,00 TL’lik kısım mahsup edilmediği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 100.815,49 TL ayrılma payının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut olayda mahkemece, 27.05.2015 tarihli celsede verilen kısa kararda “davanın kısmen kabulü ile 100.815,49 TL ayrılma payının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine ” karar verilmiş, karar gerekçesinde ise davacının toplamda davalı şirketten 100.815,49 TL ayrılma payı isteyebileceği, ayrılma payının 10.000,00 TL’lik kısmının … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/550 Esas, 2012/950 Karar sayılı ilamında hüküm altına alınmış ve kesinleşmiş olmakla bakiye 90,815,49 TL yönünden davanın kabulüne karar vermek gerekirken sehven 10.000,00 TL’lik kısım mahsup edilmediği belirtildikten sonra hüküm fıkrasında yine “davanın kısmen kabulü ile 100.815,49 TL ayrılma payının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine ” dair hüküm tesis edilmiştir. Bu durumda gerekçe ile hüküm arasında çelişki meydana getirilmiş olup, gerekçeye uygun şekilde hüküm kurulması gerekirken gerekçe ile çelişen nitelikte kurulan hüküm yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere aykırı olduğundan, kararın re’sen bozulmasını gerektirmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 19/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/17049 Karar : 2017/6915 Tarih : 6.06.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı, … 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/878 Esas ve 2012/874 Karar sayılı davasında, davalıların vekili olduğunu ve kararın kesinleştiğini, davalılarla yaptıkları sözlü anlaşma gereği tahsil edilecek bedelin %12+KDV olarak vekalet ücreti verileceği hususunda anlaştıklarını, davalı …‘dan 290.000,00 TL, …, …, …‘tan 48.000,00’er TL olmak üzere toplam 434.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davalı …‘dan 154.982,98.TL, davalılar …, … ve …‘dan 25.830,50’şer TL olmak üzere toplam 232.474,48.-TL vekalet ücreti alacağının, dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan alınıp, davacıya verilmesine, fazla talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-6100 sayılı HMK.nun 294. maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK.nun 297/2 maddesi gereğince hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK.nun 298/2 maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir görevdir. Somut olayda dava, davacının davalılar vekili olarak takip ettiği … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/878 Esas sayılı davasının karara bağlanması neticesinde hakkettiği vekalet ücretinin davalılardan tahsil edilmesi gerektiği sebebine dayanılarak açılmıştır. Davalılar davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Ancak mahkemece verilen kararın gerekçe kısmında bu davada davacı … ve onun vekili olarak belirtilen …‘un her ikisinin … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/878 Esas sayılı davasında davalılar vekilleri olduğu, dolayısıyla talep edilen vekalet ücretinin her ikisine ait vekalet ücreti olduğundan, davacı lehine vekalet ücreti hükmedilemeyeceği denilmiş olmasına rağmen hüküm kısmında davanın kısmen kabulü ile, davalı …‘dan 154.982,98.TL, davalılar …, … ve …‘dan 25.830,50’şer TL olmak üzere toplam 232.474,48.-TL vekalet ücreti alacağının, dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan alınıp, davacıya verilmesine karar verilerek hüküm ile gerekçe arasında çelişki oluşturulmuştur. Bu husus, az yukarıda açıklanan gerekçeli karar ve hüküm fıkrasının birbirine uygun olması gerektiğine ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırı olduğu gibi, 10.4.1992 gün ve 1991/7 esas ve 1992/4 sayılı İBK.nada aykırıdır. Mahkemenin değinilen bu yönü gözardı ederek, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturacak şekilde karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1482 Karar : 2017/5455 Tarih : 6.04.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Mahkemenin temyize konu kararında, borçlunun yaptığı imzaya itiraz ile ilgili olarak tefhim edilen 09.06.2016 tarihli kısa kararda davanın kabulü ile takibin borçlu yönünden durdurulmasına karar verildiği, gerekçeli kararda ise, kısa kararda belirtilmediği halde alacaklı aleyhine asıl alacağın %20`si oranında tazminata ve % 10 oranında para cezasına hükmedildiği, alacaklının gerekçeli kararın tebliği üzerine süresinde yapmış olduğu temyiz talebinin mahkemece süre aşımı sebebiyle reddine dair kararının Dairemizce onandığı görülmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere, kısa kararda hükmedilmeyen tazminata gerekçeli kararda hükmedilmesi durumunda, tazminat yönünden temyiz süresi kararın tebliğinden itibaren başlar. Buna göre alacaklının kötüniyet tazminatı ve para cezasına ilişkin temyizi, kararın tebliğ edildiği 11.07.2016 tarihinden itibaren 10 günlük süre içinde (19.07.2016 tarihinde) yapıldığından temyiz isteminin süresinde olduğunun kabulü gerekir.
Mahkemenin ek kararının onanmasına ilişkin kararının maddi hataya dayalı olarak verildiği anlaşıldığından, Dairemizin 25/11/2016 tarih ve 2016/31587 E. - 24558 K. sayılı kararının kaldırılmasına oy birliği ile karar verilerek alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesine geçildi;
6100 sayılı HMK’nun 294. maddesi gereğince, hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Aynı Kanun`un 297/2. maddesine göre; hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Yine aynı Kanun’un 298/2. maddesinde; gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin, artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması, yargılamanın aleniyeti ve kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HMK’nun yukarıda değinilen emredici nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, re`sen gözetilmesi yasa ile hakime yüklenmiş bir görevdir.
Somut olayda; mahkemece yüze karşı verilen kısa kararda; “takibin durdurulmasına” karar verilmesine karşın, gerekçeli kararda, “takibin durdurulmasına” karar verildikten sonra kısa kararda yer almadığı halde alacaklı aleyhine tazminat ve para cezasına hükmedildiği, böylece kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirildiği görülmektedir.
10/04/1992 tarih ve 1991/7 E. - 1992/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni olup, bu durumda mahkemece, anılan İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, bozmadan önce verilen kararla bağlı olmaksızın aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
Kaldı ki, takibe dayanak çekin lehtarı konumunda olan borçlunun cirosundan sonra 3. bir kişinin cirosunun bulunduğu, ardından çekin bu kişi tarafından takip alacaklısına cirolandığı görülmekle, çeki takibe koymakta ağır kusuru veya kötüniyeti ispatlanamayan alacaklı aleyhine de tazminat ve para cezasına hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ:
Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/13727 Karar : 2017/2356 Tarih : 23.03.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı, Kurum tarafından gönderilen ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 297 ve 298.maddelerine göre yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Somut olayda; kararın gerekçe bölümünde, dava konusu 24.04.2014 tarih 2013/0511963, 2013/0511964, 2013/052348, 2013/052347, 2013/052346 takip numaralı ödeme emirlerinin iptali gerekeceği sonuç ve kanaatine karar verilmesi gerektiği belirtildiği halde, hüküm fıkrasında 24/04/2014 tarih 2013/51963, 2013/51964 takip numaralı ödeme emirlerinin iptaline yazılarak gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki bulunduğu anlaşılmıştır.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazların kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,23.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2656 Karar : 2017/1041 Tarih : 9.03.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Uyuşmazlık, eser sözleşmesinden kaynaklanan fazla iş bedelinin iadesi, işlemiş faiz ve kira kaybı istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen hüküm taraf vekillerinin temyizi üzerine Dairemizce 20.01.2016 gün 2015/4668 Esas ve 2016/316 Karar sayılı ilam ile düzeltilerek onanmış, bu kez davacı vekili tarafından süresi içersinde karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Mahkemece dava kabul edilmiş ve tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm kısmında iade alacağıyla ilgili olarak 229.619,00 TL’nin tahsiline karar verilmiş ise de kararın gerekçe kısmında davacının 299.619,00 TL talep etmekte haklı olduğu belirtilmiş olduğundan hüküm ile gerekçe arasında çelişki meydana gelmiştir.
Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK’nın 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.”
Kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki yaratılması; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.
Somut olayda mahkemenin gerekçeli kararında davacının iade alacağı yönünden gerekçede 299.619,00 TL’nin istenebileceği belirtilmesine rağmen hüküm kısmında 229.619,00 TL’ye hükmedilmek suretiyle gerekçe ve hüküm kısmında çelişki yaratılmış olduğundan yasal gerekçeyi taşıyan hüküm kurulduğundan söz edilemez. Yerel mahkemece yapılması gereken iş, kararın gerekçesi ile hüküm kısmı arasındaki çelişkiyi ortadan kaldıracak şekilde yeniden karar vermektir.
Mahkeme kararının bu gerekçeyle bozulması gerekirken düzeltilerek onandığı bu kez yapılan incelemede anlaşıldığından karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin düzeltilerek onama ilamının kaldırılması ve işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak mahkeme kararının bozulması uygun görülmüştür.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulüyle Dairemizin 20.01.2016 gün 2015/4668 Esas ve 2016/316 Karar sayılı düzeltilerek onama ilamının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin davacı yararına BOZULMASINA, ödediği karar düzeltme peşin harcının istek halinde karar düzeltme isteyen davacıya geri verilmesine, 09.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/8182 Karar : 2017/1761 Tarih : 7.03.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava; davacının 09/10/2014 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, yargılamanın 25/02/2016 günlü oturumunda tefhim edilen kısa karar ile “Davanın kısmen kabulü ile, 3.000,00 TL manevi tazminatın 17/11/2015 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair taleplerin reddine, “ karar verilmiş ise de gerekçeli kararda “ 3.000,00 TL manevi tazminatın 17/11/2015 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan ( … ) müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair taleplerin reddine, davalı … aleyhine açılan davanın husumetten reddine “ karar verildiği anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HMK’nun 294/3. maddesi gereğince hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Anılan Kanun’un 297/2. maddesine göre hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Başka bir anlatımla, yargılamanın açık bir şekilde yapılması, tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi esastır. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır, infaz edilebilir şekilde tesis edilmesi ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın, HMK.nun 298/2. maddesi uyarınca tefhim edilen hüküm özetine (kısa karara) uygun olması gerekmektedir. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Aksi halde - kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması durumunda - yargılamanın aleniyeti ve kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HMK’nun yukarıda değinilen emredici nitelikteki maddelerine aykırı bir durum yaratılmış, kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına güven sarsılmış olacaktır. Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10/04/1992 tarih ve 1991/7 E., 1992/4 K. sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir. … İçtihadı Birleştirme Kararında; çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu sebeple bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Somut olayda; kısa kararda tazminat miktarlarından her üç davalı müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmuşken; gerekçeli kararda davalılardan sadece Teknomega ve Teskon Dizayn’nin sorumlu tutulması ve davalı … aleyhine açılan davanın husumetten reddilmesi kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratmıştır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 07/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/13587 Karar : 2017/921 Tarih : 31.01.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Mahkemece yüze karşı verilen kısa kararda, kesin mehil içerisinde talep edilen belgeler sunulmadığından HMK’nun 119/2. maddesi uyarınca şikayetin usulden reddine karar verilmiş gerekçeli kararda ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi üzerine; hüküm, alacaklı ve borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Alacaklı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
İİK’nun 4949 sayılı Kanun’la Değiştirilen 363/1. maddesinin son cümlesindeki kesinlik sınırının aynı Kanun’un Ek 1. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 01.01.2015 tarihinden itibaren artırılan miktarı dikkate alındığında temyize konu değerin 5.980,00 TL’yi geçmediği anlaşıldığından mahkeme kararının temyiz kabiliyeti yoktur. Bu nedenle temyiz dilekçesinin reddine,
2-Borçlu vekilinin temyiz itirazları yönünden;
T.C. Anayasası yargılamanın aleniyeti ilkesini benimsemiştir. Bunun anlamı; yargılama açık olarak yapılacak ve yargılamanın sonunda verilen karar da açıkça belirtilecektir. HMK’nun 298/2. maddesi gereğince, sonradan yazılacak gerekçeli kararın da bu kısa karara uygun olması gerekir. Aksi halde, yargılamanın aleniyeti ilkesi zedelenmiş ve mahkeme kararına da güven sarsılmış olacaktır. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 tarih, 7/4 sayılı kararında, kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki bulunmasının bozma nedeni olacağı içtihat edilmiş bulunmasına göre, Mahkemece yapılacak iş; bozmadan sonra kısa karar ile bağlı olmaksızın çelişkiyi gidermek kaydıyla vicdani kanaate göre yeni bir karar vermekten ibarettir.
Kabule göre borçlu vekilinin İcra Mahkemesi’ne başvuru dilekçesindeki iddialar haczedilmezlik şikayeti niteliğindedir. İİK’nun 18/3. maddesi “Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi şikayet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılması uygun görüldüğü takdirde ilgilileri en yakın zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir” hükmünü içermektedir. Şikayet niteliğindeki haczedilmezlik başvurusunun icra dosyası kapsamı da gözönünde bulundurularak, İcra Mahkemesi’nce mevcut delil durumuna göre sonuçlandırılması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle borçlu vekilinin temyiz itirazının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK`nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle alacaklı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE ve peşin harcın temyiz edene iadesine, 31.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/4473 Karar : 2016/6524 Tarih : 8.11.2016
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Asıl dava, kiracı tarafından açılan taşınmazın erken tahliyesi sebebi ile dava konusu işyeri için yapılan masrafların tahsili , karşı dava, kiralayan tarafından açılan ödenmeyen 2011 yılı haziran ayı kira bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, kısa kararda “ davanın reddine, Bilirkişi heyet raporunda belirtilen 24.900 TL nin davalı - karşı davacı tarafça 3.000 EURO karşılığı olan 6.864,00 TL nin takas ve mahsubu ile 18.036,00 TL nin davalı-karşı davacıdan alınarak davacıya verilmesine,…” karar verildiği halde gerekçeli hükümde” davanın kısmen kabulüne, bilirkişi heyet raporunda belirtilen 24.900,00 TL nin davalı-karşı davacı tarafından 01/06/2011 tarihli kira alacağı 3.000,00 EURO karşılığı olan 6.864,00 TL nin takas ve mahsubu ile 18.036,00 TL nin davalı-karşı davacıdan alınarak davacıya verilmesine…” karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda kısa karar ile gerekçeli karar çelişkili bulunmaktadır. HMK` nın 298/2 maddesi ve 10.4.1992 gün, 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni oluşturur. Bu durumda mahkemece yapılacak iş önceki kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile yeni bir karar vermekten ibarettir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek H.U.M.K.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına takdir olunan 1.350.-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine keza kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına takdir olunan 1.350.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 08.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/29293 Karar : 2016/18805 Tarih : 19.10.2016
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı, davalı kurum ile ilaç teminine ilişkin sözleşme imzalandığını, davalının protokolün 6.3.3 maddesiyle 6.3.24 maddelerinin ihlal edildiği gerekçesi ile 329,60 TL cezai şart ve 1 yıl süreli fesih işlemi uyguladığını, ayrıca 2009 ve 2012 yılı protokollerinin 4.3.6 maddesi kapsamında 19.978,94 TL kurum zararının ödenmesinin bildirildiğini, anılan hususlara dayanak olarak denetim raporunun gösterildiğini, denetim raporunun kurum tarafından tek taraflı düzenlendiğini ileri sürerek, davalı kurumun 24/02/2014 tarihli yazısı ile uygulanan cezai işlem nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile sözleşmenin feshine ilişkin kararın iptalini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Yine, 6100 sayılı HMK.nun 294.maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK.nun 297/2 maddesi gereğince hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK.nun 298/2 maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün de birbirine uyumlu olması gerekir. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir görevdir.
Somut olayda; mahkemece kararın gerekçe kısmında davalının uygulamış olduğu 329,60TL’lik miktardan dolayı davacının borçlu olmadığının kabul edildiği ifade edilirken, hüküm kurulurken “davanın kısmen kabulü ile, davacının feshin iptaline dair talebinin reddine, davacının kuruma 19.978,74 TL borçlu olmadığının tespitine, davacının 329,60 TL cezai şarta ilişkin borçlu olunmadığına dair talebinin reddine,” denilerek hüküm ile gerekçe arasında çelişki oluşturulması usul ve yasaya aykırı olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 297. maddesi gereğince hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte yazılı nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/10/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/11826 Karar : 2016/5138 Tarih : 5.09.2016
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Dava, kira alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın kaldırılması ve tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece itirazın kaldırılması davasının kısmen kabulüne ve tahliyeye karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, kısa kararda davalının … adresinden tahliyesine karar verildiği halde gerekçeli hükümde yine dava konusu taşınmaz adresi olan ...adresi yanında dava dışı başka bir taşınmaza ait olan ...
` adresindeki taşınmazdan tahliyeye ve 2 kez icra inkar tazminatına karar verildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda kısa karar ile gerekçeli karar çelişkili bulunmaktadır.
HMK.nun 298/2. maddesi ve 10.4.1992 gün, 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni oluşturur. Bu durumda mahkemece yapılacak iş önceki kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile yeni bir karar vermekten ibarettir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek H.U.M.K.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 05/09/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/27571 Karar : 2016/10130 Tarih : 9.06.2016
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Davacı … vekili, tarafların düğününde takılıp davalıda kalan ziynet eşyaları ile evlilik birliği içerisinde edinilen davalı adına kayıtlı mesken yönünden alacağın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı … vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kısa kararda; “1-Dava konusu taşınmazda davacının kişisel mal varlığı karşılığına isabet eden 97.350,00 TL ile edinilmiş maldan ortaya çıkan değer artış dahil tutarı olan 86.737,50 TL’ nin yarısından isabet eden 43.368,75 TL olmak üzere toplam 140.718,75 TL alacağın kararın kesinleştiği tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine”, hüküm fıkrasında ise “1-Dava konusu taşınmazda davacının kişisel mal varlığı karşılığına isabet eden 97.350,00 TL ile, edinilmiş maldan ortaya çıkan değer artış dahil tutarı olan 86.737,50 TL` nin yarısından isabet eden 43.368,75 TL olmak üzere toplam 140.718,75 TL alacağın kararın kesinleştiği tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2- Dava konusu olan ve davalınında beyanından, düğünden bir gün sonra davalı tarafından bozdurulan ve düğün masrafları için harcandığı anlaşılan, kadın eşe ait takıların bilirkişi raporunda belirtilen 5.696,00 TL alacağın dava tarihi itibarı ile yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine.” şeklinde karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Görüldüğü üzere; kısa kararla gerekçeli karar arasında aykırılık oluşturulmuştur.
6100 sayılı HMK`nun 298/2. maddesine göre “ gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. “
Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki uyumsuzluk mahkemelere olan güveni sarsar. Hükümlerin kurulmasında esas olan kısa karardır. Gerekçeli karar ile kısa kararın uyumlu olması gerekir. Bu konuya ilişkin 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; “1-Kısa kararla gerekçeli kararın aykırı olması bozma nedenidir. 2-Yerel mahkeme bozmadan sonra önceki kısa karara bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydıyla hakimin vicdani kanaatine göre karar verebilir.” denilmiştir. Hüküm, bu nedenle HMK`nun 298/2. maddesine, tarih ve numarası anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına aykırı olarak tesis edilmiştir. Mahkemece yapılacak iş; önceki karar ile bağlı olmaksızın çelişki giderilmek suretiyle yeni bir karar vermekten ibarettir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla ve HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 2.500,40 TL`nin temyiz eden davalıya iadesine, 09.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/8477 Karar : 2016/13813 Tarih : 10.05.2016
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
6100 sayılı HMK’nun 294. maddesi gereğince hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Aynı Kanun`un 297/2. maddesine göre hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Yine aynı Kanun’un 298/2. maddesinde; gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması, yargılamanın aleniyeti ve kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HMK’nun yukarıda değinilen emredici nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, re`sen gözetilmesi yasa ile hakime yüklenmiş bir görevdir.
Somut olayda; mahkemece yüze karşı verilen kısa kararda, davanın reddine karar verilmesine karşın, gerekçeli kararda, davanın reddi ile birlikte şikayetçinin para cezası ile cezalandırılmasına da karar verilerek, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirilmiştir.
10.04.1992 tarih ve 1991/7 E. - 1992/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni olup, bu durumda mahkemece, anılan İçtihadı Birleştirme Kararı`nda da belirtildiği üzere, bozmadan önce verilen kararla bağlı olmaksızın aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:
Şikayetçi borçlunun temyiz isteminin kabulü ile ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2017/19-909 Karar: 2017/622 Tarih: 05.04.2017
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya (Kapatılan) 5.Asliye Ticaret Mahkemesince davalı … yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalı … yönünden hukuki yarar yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine dair verilen 07.05.2013 gün ve 2012/28 E., 2013/154 K. sayılı kararın temyiz incelemesinin davalılardan … vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 07.11.2013 gün ve 2013/13809 E., 2013/17485 K. sayılı kararı ile;
(… Dava, takibe konu bono sebebiyle borçlu olmadığının tespiti ve senede karşılık ödenen toplam 27.700 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen istirdadı istemine ilişkindir.
Davalı …‘e vesayeten annesi Nesibe B. cevap dilekçesinde, kızının ruh sağlığının bozuk olup, mahkeme kararı ile velayeti altına alındığını, kendisinin hukuki ehliyeti bulunmadığını, yaptığı hukuki işlem ve verdiği senetlerin geçerli olmadığını, kızının diğer davalı ve davacı tarafından kullanıldığını, davaya konu senetle borçlandırıldığını durumdan dava dilekçesinin tebliği ile haberdar olduklarını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili cevabında, davacının müvekkilinin tanımadığı … adında bir bayanla gelip, otomobil almak istediğini, davaya konu senedin otomobil alım satımı karşılığı düzenlendiğini, davacının toplam 10.500 TL senede mahsuben ödeme yaptığını, bakiye 10.500 TL için icra takibine girişildiğini, davacının borçlu olduğunu savunarak davanın reddi ile lehlerine tazminata karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davaya konu senedin ihdas nedeni olarak nakden kaydının bulunduğu ancak tarafların senedin, araç alım satımı sebebiyle verildiği konusunda uyuştukları, satıma konu aracın devri davacı üzerinde olmadığından aracın, davacının istemi üzerine devrinin üçüncü bir kişiye yapıldığını ispat yükümlülüğünün satıcı ve senet alacaklısı davalı … üzerinde olduğu, adı geçen davalının, senet karşılığı davacıya araç satıp, mülkiyetini davacıya devrettiğini veya davacının istemi üzerine bir başka kişiye devrettiğini ispatlayamadığı, davacının toplam ödemesinin 19.700,00 TL olduğu, davacının müşterek ve müteselsil borçlu durumda olan senet borçlusu …‘e karşı açtığı davada hukuki yarar koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle davalı … hakkında açılan davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine, davanın diğer davalı … yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu senedin ihdas (düzenleme) nedeni bölümünde “nakden” kaydı bulunmaktadır. Davacı ve davalı … senedin otomobil satışı nedeni ile yani mal karşılığı düzenlendiği konusunda hem fikirdirler. Bu durumda senedin ihdas nedeni her iki tarafça talil edilmiş bulunmaktadır. Başka bir anlatımla somut olayda çift taraflı talil söz konusudur. Çift taraflı talilde ispat külfeti yer değiştirmez. Bu durumda mahkemece olay bakımından ispat külfetinin davacıda olduğu gözetilmeden ispat külfeti davalıya yüklenerek eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir …),
Gerekçesi ile hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti ve icra baskısı altında ödenen bedelin istirdadı istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı …‘in diğer davalı … ile Peugeot marka araç satışı konusunda anlaştığını, müvekkilinin bu satışta kefil olarak yer aldığını ve davaya konu takip dayanağı 21.000,00-TL bedelli senedi imzaladığını, davalı …‘ın anlaşmada kararlaştırılandan farklı bir aracı anahtarını göndermek suretiyle teslim etmek istediğini, Opel marka bu aracın kabul edilmediğini, bu aracın daha sonra dava dışı kişiye devredildiğinin öğrenildiğini, takibe konu senede mahsuben 1.000,00-TL kaparo ile birlikte toplamda 14.000,00-TL ödeme yaptığını, senet borcu bakiyesinin dava dışı Nusret Akdeniz tarafından takibe konulması üzerine icra dosyasına 13.700,00-TL daha ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek senet yönünden borçlu olmadığının tespiti ile senet sebebiyle ödenen toplam 27.700,00-TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili ve davalı …‘e velayeten annesi Nesibe B. vekili davanın reddinin gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece davalı … yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalı … yönünden ise davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Davalı … vekilinin temyiz itirazları üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklananın gerekçeler ile bozulmuştur.
Bozma kararına karşı yerel mahkemece davacının davalı … hakkında açtığı davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle reddine dair hüküm davacı tarafça temyiz edilmeksizin kesinleştiğinden bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği belirtilerek diğer davalı … yönünden verilen kararda önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; senet metninde nakden olarak düzenlenen ihdas nedeninin alacaklı ve borçlu tarafça mal karşılığı düzenlenme yönünde talil edildiği çekişmesiz olan bono yönünden kambiyo senetlerine dair ispat kurallarının mı yoksa tarafların iddia ve savunmalarına göre temel ilişkiye dayalı genel ispat kurallarının mı uygulanacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce Yerel Mahkemenin direnme kararında “…Davacının davalı … hakkında açtığı davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle reddine dair hüküm davacı tarafça temyiz edilmeksizin kesinleştiğinden bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına …” şeklinde verdiği kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bu noktada tartışılması gereken husus bozma kararı ile bozma kapsamı dışında kalan hususlar da dahil ilk hükmün tamamen ortadan kalkıp kalkmadığı, varılacak sonuca göre direnme kararında bozma kapsamı dışında kalan konularda da karar verilmesinin gerekip gerekmediğidir.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesine6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesine göre; “(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a-) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b-) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c-) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d-) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e-) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
şeklinde düzenlenmiştir.
“Hükmün Yazılması” başlıklı 298.maddesi ise:
“(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.
(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.
(4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.” hükmü yer almaktadır.
Açıklanan hükümlerin ortaya koyduğu bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Yerel mahkeme kararı, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkıp hukuki geçerliliğini yitirmekte olup, bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde değildir. Bu sebeple bozma kararına uyulduktan sonra kurulacak yeni hüküm 6100 Sayılı Kanun’un 297. maddesine uygun olarak oluşturulmalıdır.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.05.2014 gün ve 2013/9-1989 E., 2014/657K., 05.10.2011 gün ve 2011/20-607 E.-604 K.; 10.10.2012 gün 2012/9-851 E., 2012/705 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
Bu nedenle, mahkemenin, direnme kararı verilmesi sırasında, kararın hüküm fıkrasında yer alan ve bozmaya konu yapılmayan kısım yönüyle de ilk hükümdeki gibi karar verilmesi gerekmektedir.
Hal böyle olunca mahkemenin 6100 Sayılı Kanun’un 297. maddesi gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden direnme kararının, sair temyiz itirazları incelenmeksizin, usule dair bu sebeple bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatıranlara iadesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2015/2971 Karar : 2018/253 Tarih : 21.02.2018
-
HMK 298. Madde
-
Hükmün Yazılması
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK`nın 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili kâğıt üstünde girdi-çıktı işlemine tabi tutulduğunu, toplu iş sözleşmesi ile getirilen ücret zamlarından yararlandırılmadığı gibi almakta olduğu yevmiyesinden dahi mahrum bırakıldığını, ücretinin işyerine yeni girmiş bir işçi gibi asgari ücret seviyesine indirildiğini, davanın belirsiz alacak davası olduğunu belirterek fark işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın belirsiz alacak davası olduğu belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece Önceki gerekçelerle ve Yargıtay kararlarına atıf yapılarak, Yargıtay uygulamasına göre işçinin iddia ettiği temel ücret miktarı işverence kabul edilmediğinde meslek kuruluşlarından ücret yönünden araştırmaya gidildiği ve çoğunlukla meslek odasının bildirdiği ücretin hesaplamaya esas alındığı, bu ihtimalde işçinin iddia ettiği ücreti kanıtlayamamış olduğu, zira ücretle ilgili tüm delillerin işverenin uhdesinde olduğu ve işçinin çoğu kez bu delillere ulaşmasına imkân tanınmadığı, bu yönüyle temel ücretin tespitindeki ve ispatındaki ülkemize has güçlükler sebebiyle kısmi davanın açılmasında işçinin hukuki menfaatinin olduğunun kabul edilmesi gerektiği, davacının istenilen alacağın türü ve hukuki niteliği belli olmasına rağmen, miktarını dava açarken tam olarak saptamasının, belirlemesinin olanaklı olmayabileceği, hesap raporu alınmasını, yargılama yapılmasını gerektiren bu durumda davacı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava yoluna başvurabileceği, kısmi dava olarak açılan bu davada yargılama sırasında belirlenen bakiye alacağı için davalının muvafakat etmemesi hâlinde ek dava yolu ile ayrı bir davada isteyebileceği gibi, aynı davada ıslah sureti ile dava ettiği miktarları arttırarak talepte bulunabileceği, dosyada da davacı vekilinin alınan bilirkişi raporu doğrultusunda talebini ıslah ettiği, tazminat ve alacakların tartışmalı ve açıkça belirli olmadığı, yargılama sırasında hesap raporu alınmasını, tazminat ve alacaklara esas hizmet süresi ile ücretin tespit edilmesini gerektirdiği, kısmi dava açılmasında yasanın aradığı unsurlar ve hukuki yarar şartı gerçekleştiğinden davanın görülmesi gerektiği, davanın usulden reddinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda toplu iş sözleşmesi hükümleri uyarınca talep edilen fark alacakların belirsiz alacak olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemece bozma kararı sonrası verilen kısa kararda, davalı aleyhine harca hükmedilmesine rağmen gerekçeli kararda “harç alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına” karar verilmesinin kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturup oluşturmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 298’inci maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2’nci maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1991/7 E. ve 1992/4 K. sayılı ve 10.4.1992 günlü kararı).
Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294 ve 298’inci maddeleriyle varlık kazandırmıştır.
Gerçekten de anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasamızın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297’inci maddesinde belirtilmiştir.
Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294’üncü maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hâllerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara, daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur.
Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur.
Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141’inci maddesi ile HMK`nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Mahkemece bozma sonrası verilen, kısa kararda, davalı aleyhine harca hükmedilmesine rağmen, gerekçeli kararda “harç alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına” karar verilmesinin kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturduğu tartışmasızdır.
Açıklanan nedenlerle mahkemece yapılacak iş tefhim edilen kısa karara uygun gerekçeli karar ve buna uygun hüküm oluşturmak olup buna aykırı direnme kararı usul yönünden bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.02.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.