0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hükmün Kapsamı

HMK Madde 297

(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.

b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.

c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.

d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.

e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.

(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.



HMK Madde 297 Gerekçesi

Madde “Hükmün kapsamı” başlığını taşımaktadır. Bu madde 1086 sayılı Kanunun 388 inci maddesinin karşılığıdır.

Buna göre birinci fıkrada, hükmün Türk Milleti adına verileceği belirtildikten başka, 1086 sayılı Kanun hükmü muhafaza edilmiştir. Beş bent hâlinde ifade edilen unsurları taşıyan ve mahkeme tarafından hazırlanan metin, hükmü oluşturmaktadır. Bu unsurların dosyadaki kayıtlarla doğrulanmasının gerekli olduğu tabiîdir.

Maddenin birinci fıkrasının (b) bendindeki hükümle, “Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası” yazılması mecburiyeti getirilmiş, (ç) bendinde ise “taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi” yeni bir hüküm olarak öngörülmüştür.

Maddenin ikinci fıkrası, 1086 sayılı Kanunun 388 inci maddesinin ikinci fıkrası karşılığıdır. Bu kuralla hükümlerin açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde yazılması öngörülmüştür.


HMK 297 (Hükmün Kapsamı) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/3409 Karar : 2018/5808 Tarih : 20.09.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava konusu ana taşınmaz üzerindeki mülkiyeti davalı …‘na ait 1 nolu dairenin tapu kayıtlarında mesken olarak kayıtlı olmasına rağmen davalı tarafından işyeri olarak kullanıldığını, bundan başka davalının, binanın giriş katındaki 1 nolu bağımsız bölümdeki meskenini, işyerine dönüştürmek için mimari projeye aykırı olarak tadilat ve inşaat da yaparak, ön cephedeki açık terası daireye kattığını, pencereleri değiştirdiğini, önden giriş kapısı yaptığını, binanın dış duvarlarını yıkarak doğramaları söküp vitrin(camekan) yaptığını, daire içindeki ara duvarları da yıkarak salon ve odayı birleştirdiğini beyan ederek; ana gayrimenkulün mimari ve estetik yapısına aykırı tüm değişikliklerin mimari projesine uygun eski hale getirilmesine, projeye aykırı yapıların kal`i ile yıkılarak eski hale getirilmesine ve iş yeri olarak kullanılan dava konusu bağımsız bölümün projede ve tapu kütüğünde yazılı kullanma biçimine dönüştürülerek mesken olarak kullanılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; dava konusu bağımsız bölümün ön cephedeki kısmı ile ilgili davanın kabülüne, davalının teras ve boşluğun bir kısmını cam vitrin yaparak daire içine katması şeklindeki müdahalesinin menine, bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde eski hale getirilmesine, bu hususta davalı tarafa 1 ay süre verilmesine, diğer talepler ile ilgili davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca projeye aykırı yapıldığı bildirilen tadilat ve eklentilerin eski hale getirilmesi istemine ilişkindir.

1- Dosya kapsamındaki bilirkişi raporunda; dava konusu anataşınmazın 6306 sayılı Kanuna göre riskli yapı olduğu tespit edilmiş olmakla ve anataşınmazdaki diğer bağımsız bölümler ile birlikte dava konusu 1 nolu bağımsız bölümün tapu kaydındaki “beyanlar” hanesine de, “6306 sayılı Kanun gereğince riskli yapıdır.” şeklinde şerh koyulduğu anlaşılmakla, bu yönde davalı tarafça da binanın yıkıldığı iddia edilmekle, öncelikle; bina yıkılmış ise, “konusuz kalan davada esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı” yönünde hüküm kurulması gerekmektedir.

2-Bina ayakta ve tapu kaydına göre kat mülkiyeti devam ediyor ise, özellikle 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 24. maddesi uyarınca, tapuda “mesken” olarak kayıtlı olan bağımsız bölümün “iş yeri” olarak kullanılabilmesine yönelik olarak, “iş yerinin” niteliği de incelenerek, ana taşınmazdaki diğer bağımsız bölüm maliklerinin muvafakatları olup olmadığı yönünde araştırma yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik ve yetersiz inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ………

3- Mahkemece davanın kısmen kabulü yönünde hüküm verilmiş ise de yapılan inceleme yetersiz ve verilen hüküm de infaza elverişli değildir. 6100 sayılı Hukuk Mahakemeleri Kanununun 297/2. maddesi; “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünü amir olup, buna göre hüküm fıkrasının tarafların taleplerini karşılayacak, infazda tereddüt yaratmayacak şekilde, açık ve maddeler halinde oluşturulması gerekirken, anılan kanun hükmüne aykırı olacak şekilde; fiilen “iş yeri” olarak kullanılan dava konusu bağımsız bölümün projede ve tapu kütüğünde belirtilen kullanma biçimine dönüştürülmesi istemine ilişkin olarak yukarıda anılan yasa hükmüne uygun biçimde olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmaması; diğer taraftan, dava konusu taşınmazın tam olarak hangi bölümlerine, ne şekilde bir müdahalede bulunulduğu ve bu müdahalenin ne suretle giderilebileceği hususunda somut ve gerekçeli rapor alınarak varsa projeye aykırılıkların giderilmesi ve eski hale getirilmeleri yönünde açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hüküm kurulması gerekirken, somut belirlemeler yapılmaksızın özellikle “hüküm” fıkrasının (1) nolu bendinde; “Dava konusu bağımsız bölümün ön cephedeki kısmı ile ilgili davanın kabülüne, davalının teras ve boşluğun bir kısmını cam vitrin yaparak daire içine katması şeklindeki müdahalesinin menine, bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde eski hale getirilmesine,” şeklindeki genel ve soyut ifadelerle bilirkişi raporuna atıf yapılması ile yetinilerek hüküm kurulması, hüküm fıkrasının açık, şeffaf, uygulanabilir ve gerekçe ile uyumlu olma, talepleri tek tek karşılama ilkesine aykırı olması nedeniyle bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 20/09/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/17451 Karar : 2018/8125 Tarih : 19.09.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Davacı, davalı kardeş olduklarını, diğer davalı şirketlerin ise davalıya ait olduğunu, kendisi adına kayıtlı taşınmazına davalıların dava dışı … Bira ve … Pazarlama A.Ş’ye doğmuş ve doğacak borçlarına karşılık olarak davalılar lehine ipotek tesis edildiğini, davacının 3.şahıs şirkete borcu bulunmadığını, davalıların dava dışı … Bira ve … Pazarlama A.Ş.`ye olan borçlarını ödememeleri nedeniyle taşınmazının satışa çıkarıldığını ileri sürerek; taşınmazın keşif tarihindeki rayiç bedelinin tespiti ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, mahkemece bu konuda karar verilmediği takdirde taşınmazın İcradan satış yapılan tarihteki rayiç bedelinin satış tarihinden itibaren en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacı ile birlikte çalıştığı dönemde iş yerinde çalışan bir işçinin alacağı sebebiyle açılan iş davası sonucunda mahkemece tazminata hükmedildiğini ve bu kararla tazminatın büyük bölümünden davacının sorumlu tutulmasına rağmen çeşitli tarihlerde 31.000,00 ve 42.186,00 TL ödeme yaptığını, ayrıca 52.500,00 TL bedelli senet verdiğini, davacı adına yapılan bu ödemeler için takas mahsup talebinde bulunduğunu, davaya esas teşkil eden İcra ve talimat dosyalarının borçlusunun diğer davalı … Restoran şirketi olduğunu savunarak davanın reddini dilemiş, ıslah dilekçesinde alacağın zaman aşımına uğradığı itirazında bulunmuştur.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 176.000,00 TL`nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı … tarafından temyiz edilmiştir.

1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun (HMK) hükmün kapsamı başlıklı 297/2. maddesinde; “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. “ düzenlenmesine yer verilmiştir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalının takas mahsup talebi bakımından hüküm kısmında bir değerlendirme yapılmadığı, böylelilikle az yukarıda değinilen düzenlemelere aykırılılık oluşturulduğu görülmektedir. Karar bu yönüyle usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davacı ve davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz eden davacı ve davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 29,20 harcın istek halinde davacıya, 3.005,64 TL harcın davalı …`e iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/21686 Karar : 2018/9343 Tarih : 18.09.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Anayasanın 141/3. maddesi “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” buyurucu hükmünü içermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde de, kararın kapsayacağı hususlar ayrıntılı biçimde belirtilmiş olup, bu maddenin 1. fıkrasının 3. bendine göre; mahkeme kararlarında iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma nedenleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin açıkça gösterilmesi zorunludur. Kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının da bir gereğidir (HMK m. 27-(l)-c).

Yukarıda açıklananlar ışığında somut olaya gelince; mahkemece, davacı-davalı kadının boşanma davası ile davalı-davacı erkeğin birleşen boşanma davaları bakımından kurulan hükmün gerekçesinde; “davacı-davalı kadına, davalı-davacı erkek ve annesinin şiddet uyguladığı onun da evden ayrılıp ailesinin yanma gittiği, kadının boşanma davası esnasında eşini sevdiğini ve hata yaptığını beyan ettiği bir mektup gönderdiği, bu nedenle eşini affetmiş sayılmasının gerektiği”, belirtildikten sonra; “davalı karşı davacının ise beş yıl önce yaşanan bir olayı gündeme getirdiği, annesi ile birlikte eşine şiddet uyguladığı bu nedenle tamamen kusurlu olduğu, kadına izafe edilecek bir kusurun bulunmadığı, kişinin kendi kusuruna dayanarak hak elde etmesi mümkün olmadığından tarafların karşılıklı davalarının reddine karar verildiği”, belirtilmiştir.

Öyleyse mahkemenin, hem davacı-davalı kadının, davalı-davacı erkeğin kusurlarını affettiği gereçesiyle kadının davasını hem de erkeğin birleşen davası yönünden; davalı-davacı erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle erkeğin davasını reddetmesi hükmün gerekçesi bakımından çelişki yaratmıştır. Bu bakımdan, gerekçe kendi içinde çelişkili olup, gerekçe bölümünde yaratılan bu çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 18.09.2018 (Salı)


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2987 Karar : 2018/7995 Tarih : 17.09.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Davacı, banka ile davalı … arasında imzalanan sözleşmeye istinaden davalıya konut kredisi kullandırıldığını, kredi teminatı olmak üzere …‘e ait olan taşınmaz üzerinde banka lehine ipotek tesis edildiğini, banka lehine ipotek tesis edilen taşınmazın 30.06.2009 tarihinde diğer davalı …‘e satıldığını, taksitlerin zamanında ödenmemesi sebebiyle … Noterliğinden 08.07.2014 tarihinde davalılara ihtarname keşide edildiğini ve ihtarnamenin tebliğ edildiğini,ihtara rağmen ödenmeyen borç için ... İcra Müdürlüğünün 2014/1809 E. sayılı dosyasında 26.08.2014 tarihinde toplam 127.245,13 TL üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla İcra takibi` başlatıldığını, davalıların takibe itiraz ettiğini beyan ederek itirazların haksız ve kötü niyetli olması sebebiyle itirazların iptali ve davalılar hakkında %20 oranında İcra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davanın kabulü ile; davalıların … İcra Müdürlüğü’nün 2014/1809 esas sayılı İcra takip dosyasına yapmış oldukları itirazın iptali ile 72.429,54 TL asıl alacağa İcra takip tarihine kadar %17,16 faiz olan 1.705,75 TL faiz, %5 BSMV ve 299,28 TL ihtarname masrafının uygulanması, İcra takibinden sonra asıl alacağın %17,16 temerrüt faizi uygulanmak sureti ile takibin devamına, Alacak likit olduğundan asıl alacak 72.429,54 TL `nin %20 İcra inkar tazminatının davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalılarca temyiz edilmiştir.

1-HMK’nun 297 ve devamı maddeleri gereğince bir davada istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

Dava, davacının davalılar hakkında başlattığı İcra takibine davalıların itirazı üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. Davacı davalılar hakkında … İcra Müdürlüğünün 2014/1809 sayılı dosyasında “72.429,54 TL TL asıl alacak, 2.822,41 TL işlemiş akdi faiz (% 13,20), 49.232,29 TL. işlemiş temerrüt faizi (%17,16) 2.461,61 TL. % 5 bsmv, 299,28 TL ihtar masrafı” olmak üzere toplam 127.245,13 TL değerinde ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip başlatmış, davalılar süresinde sunmuş oldukları borca itirazlarında …‘in bankaya yapmış olduğu 20.489,15 TL’nin mahsup edilmediğini beyan etmişler ve aynı zamanda işlemiş temerrüt faizine de itiraz etmişler, İcra dairesince davalıların bu kısmi itirazları dikkate alınarak takibin 20.489,15 TL asıl alacak bölümü ile 49.232,29 TL takip öncesi işlemiş temerrüt faizi olmak üzere toplam 69.721,44 TL’lik kısmının durdurulmasına karar verilmiştir. Mahkemece; davanın kabulü ile; davalıların … İcra Müdürlüğü’nün 2014/1809 esas sayılı İcra takip dosyasına yapmış oldukları itirazın iptali ile 72.429,54 TL asıl alacağa İcra takip tarihine kadar %17,16 Faiz olan 1.705,75 TL faiz, %5 BSMV ve 299,28 TL ihtarname masrafının uygulanması, İcra takibinden sonra asıl alacağın %17,16 temerrüt faizi uygulanmak sureti ile takibin devamına`` karar verilmiştir. davalılarca temerrüt faizine itiraz edilen kısım 49.232,29 TL olup, mahkemece itirazın kısmen iptaline karar verilmesine ve İcra takip tarihine kadar %17,16 faiz olan 1.705,75 TL faiz uygulanması şeklinde hüküm kurulmasına rağmen davalıların itiraz ettiği ve takibin durduğu kalan işlemiş temerrüt faizi yönünden olumlu-olumsuz herhangi bir hüküm kurulmamıştır. Taleplerin tümü ve taraflara yüklenen borçlar konusunda HMK`nın 297.maddesinde belirtildiği şekilde olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmamış olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davalıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle davalıların temyiz itirazının kabulü ile kararın BOZULMASINA, 2.bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdlik yer olmadığına, peşin alınan 27,70 TL harcın istek halinde davalılara iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/09/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/13200 Karar : 2018/15774 Tarih : 17.09.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Davacı üçüncü kişi vekili, 16.07.2014 tarihinde haczedilen menkullerden bir adet forkliftin mülkiyetinin müvekkiline ait olup borçluya kiraya verildiğini öne sürerek istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı alacaklı vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece; hükme esas alınan bilirkişi raporu uyarınca mahcuzun mülkiyetinin davacı 3. kişi şirkete ait olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, üçüncü kişinin İİK’nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.

1-Mahkemece verilen kısa kararda; “Davanın kabulüne,Bursa 12. İcra Müdürlüğü’nün 2014/6841 Esas sayılı dosyası üzerinden 16.07.2014 tarihinde haczedilen 18.000,00 TL değerinde …… 3 tonluk …… seri nolu forkliftin davacıya ait olduğunun tespiti ile karar kesinleştiğinde üzerindeki haczin kaldırılarak davacıya teslimine, şartları oluşmayan tazminat talebinin reddine,” denildiği halde, davacı 3. kişi şirketin tazminat talebi yönünden kısa kararda yer alan ret sonucuna gerekçeli kararda yer verilmemiş, bu şekilde, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulmuştur.

T.C. Anayasası’nın 141. maddesi hükmü uyarınca, duruşmaların aleniyeti kuralı gereği, tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli kararın birbirine aykırı ve çelişik olmaması gerekir. Buna göre, yargılama açık olarak yapılacak ve HMK’nin 297/2. maddesi hükmü gereğince de yargılama sonunda verilen kararda taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde açıkça gösterilir. Aynı Kanun’un 298/2. maddesi hükmü ise, sonradan yazılacak gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını amirdir. Bu nedenle Mahkeme hükmü tek olduğundan ve kısa kararla aynı sonuçları taşıyacağından kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişki halinde ortada yasaya uygun bir hükmün varlığından söz edilemez. Nitekim Yargıtay…… Genel Kurulu’nun 10.04.1992 tarih ve 7/4 sayılı kararında, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiş olup, Mahkemece yapılacak iş; önceki karar ile bağlı olmaksızın çelişki giderilmek suretiyle yeni bir karar vermekten ibarettir.

Hüküm, bu nedenle Kanuna, tarih ve numarası anılan Yargıtay………… Kararı’na aykırı olarak tesis edildiğinden bozulması gerekmiştir.

2-Bozma sebep ve şekline göre, davalı alacaklı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK’nin 366 ve 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nin 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenle davalı alacaklı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, taraflarca İİK’nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 17.09.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/8624 Karar : 2018/15528 Tarih : 11.09.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır.

Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK.’un 27. Maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasanın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şekli ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukuki dinlenilme hakkının) ihlalidir.

HMK.’un 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.

Somut uyuşmazlıkta, gerekçeli kararda davacının iddiaları soyut bir şekilde yazılmış, hangi alacak kalemlerinin ne miktarda talep ettiği belirtilmemiştir.

Deliller ve gerekçe kısmında ise aynen;

“Dosya içerisindeki tüm belge, bilgi ve beyanlar birlikte değerlendirildiğinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı ve görüldüğü, davacının davalı işveren yanında belirsiz ve tam süreli iş akdiyle çalıştığı, dosyada mevcut … 1.İş Mahkemesinin 2012/812 Esas sayılı Yargıtay onaması neticesi kesinleşen dosyası ile işe iadesine karar verildiği, davacının süresinde başvurusuna rağmen işe başlatılmadığı böylece davacının kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, boşta geçen süre tazminatı ve işe başlatmama tazminatlarına hak kazandığı, Mahkememizce itibar edilen denetime elverişli bilirkişi raporuyla davacının alacak ve tazminatlarının ortaya konduğu görülmekle davanın kabulü yönünde aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” şeklinde gerekçe oluşturulmuştur.

Mahkemenin gerekçesinde delilerin ne olduğu belirtilmemiş, işe başlatılmama sürecine ilişkin açıklama yapılmamış, hüküm altına alınan alacakların hangisinin hangi sebeple kabul edildiği belirtilmemiş, en önemlisi davacının hangi tarihte işe başlatılmadığı açıklanmamış, soyut bir gerekçe yazılmıştır.

Mahkemece Anayasa’ nın ve HMK. nın anladığı anlamda gerekçe oluşturulmadan karar verilmiştir. Mahkeme kararı gerekçesiz olup, bu nedenle kararın salt bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Kabule göre de, fesih tarihi olarak işe iade kararı ile geçersiz hale gelen feshin yapıldığı 28.08.2012 tarihi kabul edilmiştir.

Yapılan feshin kesinleşen işe iade kararı geçersiz hale gelmesi durumunda ilk fesih ortadan kalkar. İşçinin usulüne uygun işe başlatılma talebinde bulunması ve fakat işe başlatılmaması halinde fesih tarihi işçinin işe başlatılmadığı tarih olacaktır.

Bu durumda kıdem tazminatı bakımından faiz başlangıcı da, işçinin işe alınmayacağının açıklandığı tarih ya da bir aylık işe başlatma süresinin sonu olacağından kıdem tazminatı faizinin davacının işe başlatılmadığı tarih yerine ilk fesih tarihi olarak belirlenmesi de hatalıdır.

SONUÇ:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepden dolayı BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 11.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/20193 Karar : 2018/8759 Tarih : 10.09.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Boşanma veya evliliğin iptaline ilişkin kararlarda; tarafların Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, ad, soyadı, doğum yeri ve tarihi, baba ve ana adları, nüfusa kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy veya mahalle adı, cilt, aile ve birey sıra numarası ile kadının evlenmeden önceki soyadı ve evlilik içinde doğmuş çocuklar ve bunların kimlik bilgilerine yer verilmesi zorunludur (5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu m.27 ve 7/1-b ile HMK m.297/1-b). Mahkemece bu yasal zorunluluk yerine getirilmeden yazılı şekilde hükmün kurulması doğru olmayıp, hükmün münhasıran bu sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 1.630 TL vekalet ücretinin,….dan alınarak Metin’e verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 10.09.2018(Pzt.)


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/28161 Karar : 2018/15217 Tarih : 4.09.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

A) Davacı İsteminin Özeti:Davacı vekili, davacının 15/11/2011 tarihinden bu yana davalı ….’de üretilen ekmekleri bayilere dağıtma işinde muavin olarak çalıştığını ve halen çalışmaya devam ettiğini, aylık net ücretinin 1.100,00 TL olduğunu, müvekkilinin haftanın 5 günü akşam 20.00 de işyerine geldiğini ve sabah 08.00 de işyerinden ayrıldığını, haftanın 2 günü ise gece çalışmasının akabinde gündüz çalışmaya devam ederek 14.00`a kadar dağıtımı yapılan ekmeklerin para toplama işlerini yaptığını, dolayısıyla haftalık 72 saat çalıştığını, çalışma sırasında yemek ve çay molası verilmediğini, müvekkilinin fazla çalışma ücretlerinin ödenmesi amacıyla … …. Noterliğinin 08.10.2014 tarih ve 26080 nolu ihtarnamesiyle işverene ihtar gönderdiğini, ihtarnamenin 10.10.2014 tarihinde tebliğ edildiğini ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını, üstelik davalılardan ….’nin işten çıkarma tehdidi içeren cevap gönderdiğini iddia ederek, fazla mesai ücreti alacaklarının tahsilini istemiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı …. vekili, davacının vardiyalı olarak çalıştığını, diğer davalı … Turizm … İnş. Tic. A.Ş. ile aralarında akdedilen sözleşme ile müvekkil şirketlerince üretilen ekmeklerin dağıtım işinin günde 3 vardiya şekline gerçekleştirileceği ve işin bu şekilde yürütüleceğinin sabit olduğunu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığınca 15.07.2014 ve 16.07.2014 tarihlerinde yapılan denetim sonucunda düzenlenen raporda; idari personel olarak çalışanların haftanın 6 günü 09.00-17.00 arası yarım saat ara dinlenmesi vererek çalıştığı, gece döneminde çalışan şoför ve muavinlerin haftanın 6 günü 22.00-06.00 arası yarım saat ara dinlenme vererek çalıştığı, gündüz döneminde çalışan şoför ve muavinlerin ortalama 05.00-17.00 arası çalıştıkları, bu süre içinde 3-4 servis yaptıkları ve servisler arasında ortalama 2 saat dinlendikleri, tüm çalışanların haftanın 1 günü izin kullandıklarının tespit edildiğini, hal böyle olunca davacının iddia ettiği fazla mesainin olmadığını, ortalama servisler arası 2 saat dinlenme bulunduğunu, davacının aldığı ücretin ihale şartnamesinde belirtilen ücret olup bunun haricinde bir ücret ödenmediğini, ücretin bordro ve banka kayıtları ile sabit olduğunu, bordroların ihtirazı kayıt olmaksızın imzalandığını, yapılan işin niteliği gereği fazla çalışma olmadığını, davacıya istisnai hallerde yaptığı bütün fazla mesai ücretlerinin ödendiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalı … Turizm … İnş. Tic. A.Ş. vekili, yetki ve zamanaşımı itirazlarında bulunarak, davacının diğer davalı …. ile aralarında imzalanan “… Fabrikası Normal Ekmek ve Çeşit Ekmek Dağıtım Hizmeti Alımına İlişkin İhale Sözleşmesi” çerçevesinde muavin olarak çalıştığını, müvekkil şirketleri ile diğer davalı …. arasında 4857 sayılı Yasanın 2/6. maddesi uyarınca asıl-alt işveren ilişkisi kurulduğunu, davacının asıl işvereninin …. olduğunu, asıl işverenin alt işverenle birlikte işçinin kanundan ve sözleşmeden doğan haklarından sorumlu olduğunu, işin niteliği ile ihale şartnamesi ve sözleşmesi gereği her türlü kontrol, gözetim ve yaptırım yetkisinin asıl işveren olan diğer davalıya ait olduğunu, davacının aldığı aylık ücretin iş sözleşmesi, bordro ve banka kayıtları ile sabit olduğunu, işin nasıl yapılacağının, işçi ücretlerinin ve çalışma saatlerinin ihale sözleşmesi ve şartnamede belirlendiğini, ihale sözleşmesi ve eklerinde fazla mesai öngörülmediğini, fazla mesaiye gerek kalmayacak şekilde ihale sözleşmesi oluşturulduğunu, işçilerin günlük iş süreleri içinde ara vermeksizin çalışmalarının mümkün olmadığını, davacının antraklı çalıştığını, ara dinlenmeler için ücret ödenmesinin söz konusu olmadığını, davacının müvekkili şirkette haftada 5 günü 22.00-06.00 saatleri arasında çalıştığını ve iki ara dinlenmede toplam 1 saat dinlendiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı, yasal süresi içinde taraf vekilleri temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1-Usul bakımından;

Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır.

Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK.’un 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şekli ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukuki dinlenilme hakkının) ihlalidir.

HMK.’un 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.

Somut uyuşmazlıkta, Mahkemenin gerekçeli kararında bu dava ile ilgisi olmayan muhtemelen başka bir dava dosyasına ilişkin dava ve cevap dilekçesi ile bilirkişi raporu özetlenmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar karşısında, bir bütün ve dosyaya özgü olması gereken gerekçeli karar başka bir dosya ile karıştırılmıştır. Bu husus aynı zamanda belgelendirmeyi de bozucu nitelikte olup, HMK.nun 297. maddesine aykırıdır.

2-Esas bakımından;

A-Davacı vekili davalı işverenlere gönderdiği 08.10.2014 tarihli ihtarname ile davacının ödenmeyen fazla mesailerinin 7 gün içinde ödenmesini talep etmiş, bu ihtarname davalılara 10.10.2014 tarihinde tebliğ olmuştur. Buna göre davalı işverenler fazla mesai alacağı bakımından 18.10.2014 tarihi itibariyle temerrüde düşürüldüğünden faiz başlangıcının temerrüt tarihi olması gerekirken dava-ıslah ayrımı yapılarak faize hükmedilmesi hatalıdır.

B-Davacı dava dilekçesinde haftada 5 gün 20.00-08.00 saatleri arasında çalıştığını, haftada 2 gün ise saat 14.00 e kadar tahsilat işlerini yaptığını söyleyerek fazla mesai talep etmiştir.

Davacı tanığının açıklamasına göre gece vardiyasından sonra tahsilat işlerine çıkılmadan önce 2-3 saat ara dinlenmesi verildiği anlaşılmakla, davacının tahsilat işlerine çıkmadığı günlerde 1,5 saatlik ara dinlenmesiyle 31,5 saat çalıştığı, tahsilat işine çıktığı kalan 2 günde ise 4,5 saatlik ara dinlenmesiyle 27 saat çalıştığı, sonuç itibariyle haftada 5 gün toplam 58,5 saat çalıştığı ve haftalık fazla mesaisinin 13,5 saat olduğu anlaşılmaktadır.

Davacının haftada 13,5 saat fazla mesai yaptığının kabulü ile sonuca gidilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle fazla mesainin 18 saat olarak kabulü hatalıdır.

C-6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine göre, tarafların yargılama sebebiyle yaptıkları masrafın ne kadar olduğu, bunun ne kadarının harç ne kadarının diğer masraflar olduğu, masraflardan kimin ne kadarından sorumlu olacağı hükümde tek tek açıklanmalı ve aynı Kanunun 332. maddesi uyarınca hükümde yargılama giderlerinin dökümü yapılmalıdır.

Mahkemece, yargılama giderine ilişkin kurulan hükümde taraflarca ne tür ve toplamda ne kadar yargılama gideri yapıldığının denetime elverişli şekilde açıklanmaması ve dökümünün yapılmaması usul ve yasaya aykırıdır.

Ç) SONUÇ:

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 04/09/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/43240 Karar : 2018/7752 Tarih : 5.07.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Davacı, davalılar ile imzalanan 15.12.2005 tarihli sözleşme ile davalılardan daire satın aldığını, 40.000 USD peşin ödediğini ve bakiyesinin banka kredisi ile ödenmesinin kararlaştırıldığını, davalıların sonradan projenin mevcut hali ile yapı ruhsatı alınamadığı için yapı ruhsatı alacak şekle göre yeniden düzenlendiği ve dairenin metrekaresinin arttırıldığı gerekçesi ile 35.000 USD fark istediklerini, bunun üzerine ek bir sözleşme yapılarak bu hususların düzenlendiğini, satış bedelinin davalılara tamamen ödenmesine rağmen sözleşme uyarınca dairenin 31.12.2007 tarihinde teslimi gerekirken inşaatın tamamlanamadığını ve teslim edilemediğini, ek sözleşme ile dairenin 40 metrekare daha büyük olacağı taahhüt edilmesine karşın ancak 16 metrekare büyüme yapıldığını, ayrıca bina dışı donanımda ve dairede eksiklikler bulunduğunu ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile eksik ve ayıplı işler nedeni ile ayıp oranında indirim tutarının ihtar tarihinden işleyecek en yüksek faiziyle ve 31/12/2007 tarihinden itibaren dava tarihine kadar hesaplanacak kira alacağının uygulanacak en yüksek faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.

davalılar, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 10.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren değişken yasal faiz oranı uygulanmak sureti ile hesaplanacak işlemiş faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya yönelik istemin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Davacı eldeki dava ile davalılardan satın aldığı dairenin ayıplı ve geç teslim edildiğini ileri sürerek ayıp oranında bedelde indirim ve kira tazminatı talep etmiştir. davalılar davanın reddini dilemiş; Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki; dava dilekçesinde dava değeri 10.000,00 TL olarak gösterilmesine rağmen ne kadarının kira tazminatı ne kadarının ayıp oranında bedel indirimi karşılığı olarak istenildiği gösterilmediği gibi mahkemece, davacıya bu yönde bir açıklama da yaptırılmamıştır. HMK’nın 26/1. maddesinde “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” ve yine Hakimin davayı aydınlatma ödevi başlıklı HMK’nın 31/1. maddesinde “Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” düzenlemesi mevcuttur. HMK 119/ğ. maddesinde de talep sonucunun açık bir şekilde yazılması gerektiğine değinilmiştir. Söz konusu düzenlemelere göre, hakim tarafından öncelikle davacının talep sonucu açıklattırılmalıdır. Mahkemece, 10.000,00 TL’lik dava değerinin hangi talep için ne miktarda olduğu açıklatılmaksızın hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır.

Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Ayrıca 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun 297. maddesinde hüküm fıkrasında nelerin yer alacağı açıklanmış; 297. maddenin 2. fıkrası ile “Hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hükmü getirilmiştir.

Somut uyuşmazlıkta, davacı kira tazminatı ve ayıp oranında bedel indirimi talep etmiş, bilahare talebini 39.242,00 TL olarak ıslah etmiştir. Mahkemece, gerekçe kısmında davacının kira tazminatının reddine, davacının mahkemece tayin edilen 2 haftalık kesin süreden sonra ıslah dilekçesi sunduğundan ıslah işlemi yapma hakkının ortadan kalktığı, dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden ve istemle bağlı kalınarak 10.000,00 TL maddi tazminatın faizi ile davalılardan müteselsilen davalılardan tahsiline karar verildiği belirtilmesine rağmen hüküm fıkrasında davanın kısmen kabulü ile 10.000,00 TL maddi tazminatın faizi ile davalardan müteselsilen tahsiline, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilerek gerekçe ile hüküm fırkası arasında çelişki oluşturulmuştur. Mahkemece, açıklanan yasal düzenleme gözetilmeyerek gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

3-Bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 ve 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, 3 nolu bentte açıklanan nedenlerle tarafların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 170,78 TL harcın istek halinde davalı … Tekstil San. Tic. Ltd. Şti’ne, 171,00 TL harcın davalı … … Teks. Tic. Ltd. Şti’ne, 170,78 TL harcın davalı …-…Teşebbüsü’ne, 171,00 TL harcın davalı … İnş. Yat. San. Tic. A.Ş.’ye iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/07/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/3849 Karar : 2018/8530 Tarih : 4.07.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.

2-Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için, tazminat talep eden tarafın kusursuz veya az kusurlu olması yanında, boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması da gerekir (TMK m.174/2). Boşanmaya sebep olan olaylar bu nitelikte değilse manevi tazminata hükmedilemez. Davalı-karşı davacı erkeğin boşanmaya neden olan kusurlu davranışları davacı-karşı davalı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde değildir. Öyleyse davacı-karşı davalı kadının manevi tazminat talebinin reddi gerekir. Bu husus nazara alınmadan davacı-karşı davalı kadın yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

3-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin (2). fıkrasında: hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyunadırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği, aynı Yasanın 298. maddesinin (2.) fıkrasında da, gerekçeli kararın, tefhim edilen hükme aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre; dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde ziynetlerin değerleri ayrı ayrı gösterilmeden hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerinde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 04.07.2018 (Çrş.)


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/5088 Karar : 2018/5263 Tarih : 4.07.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre

davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlar reddedilmelidir.

2-Davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde; Dava, haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

a-Davacı, taşınmazına komşu dere yatağının, davalı şirket tarafından yapılan çalışma sırasında yönünün değiştirildiğini ve dere yatağından gelen sel sularının aktarılmasını sağlayan menfezin davalı şirket tarafından kapatıldığını, taşınmazının kullanılamaz hale geldiğini belirterek, ecrimisil ve eski hale getirme bedelinin davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporları doğrultusunda istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Somut olayda davacının talep edebileceği tazminat miktarı taşınmazın eski hale getirilmesi nedeniyle hesaplanacak zarar miktarı kadardır. Haksız fiildeki tazminat sorumluluğunun kapsamı, gerçek zarar ile sınırlı olup; zarar da, haksız eylemden önceki ve sonraki durum arasındaki farktan ibarettir. Gerçek zararın giderilmesi ilkesi çerçevesinde eski hale getirme bedeli istenebilir. Dava konusu olayda, taşınmazın fiziki yapısına zarar verilmiştir. Haksız eylem nedeniyle taşınmaza fiziki olarak zarar verilmesi durumunda, zarar miktarı, taşınmazın zarar gören kısmının değerini de geçemeyeceğinden, dava konusu taşınmazın haksız fiil tarihindeki sürüm (rayiç) değeri belirlenmeli ve taşınmazın değerini geçmeyecek biçimde tespit edilecek tazminata karar verilmelidir. Yerel Mahkemece, açıklanan ilkeler kapsamında değerlendirme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

b-6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesi uyarınca; (1086 sayılı HUMK 388. maddesi) hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

Mahkemece, ecrimisil bedelinin her dönem için dönem sonu itibariyle işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir. HMK 297/2. maddesine aykırı şekilde çelişki yaratacak ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde faiz başlangıcının, her dönem sonu olarak gösterilmesi ve açıkça belirtilmemesi doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda 2 (a ve b) bentlerinde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının (1) no’lu bentte açıklanan nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 04/07/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/1114 Karar : 2018/6091 Tarih : 26.06.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Dava, …… …. sigortasına giriş tarihinin …..’de sigortalılık başlangıç tarihi olduğunun tespiti istemine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine,……. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiştir.

…… Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

I-İSTEM

Dava, ….. rant sigortasına giriş tarihinin ……’de sigortalılık başlangıç tarihi olduğunun tespiti istemine ilişkindir.

II-CEVAP Davalı Kurum vekili, Davalı Kurum vekili, Kurum işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davacının davasının reddine karar verilmesini istemiştir.

III-MAHKEME KARARI

A-İLK DERECE MAHKEME KARARI Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davacının ……… rant sigortasında görünen ve 18 yaşının ikmal edildiği 11/10/1992 tarihinin Türkiye sigortalılık başlangıç tarihi olarak tespitine, davacının yurtdışı borçlanma hakkının olduğu yönündeki talebinin ise konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiştir.

İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili, istinaf yolu ile mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine dair karar verilmesini talep etmiştir.

B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI:

……. Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 19.12.2017 günlü ilamı ile mahkemece ayrılmasına karar verilen borçlanma istemi hakkında ana dava dosyasında kabul kararı verildiği ve bu kararın kesinleştiği gözden kaçırılarak eldeki dava dosyasında “Davacının yurtdışı borçlanma hakkının olduğu yönündeki talebinin ise konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi, davacının 01.08.1992 tarihinin sigortalılık başlangıç tarihini talep etmesine karşın mahkemece “davanın kısmen kabulü ile davacının ….. rant sigortasında görünen ve 18 yaşının ikmal edildiği 11/10/1992 tarihinin Türkiye sigortalılık başlangıç tarihi olarak tespitine” karar verilmesi nedeniyle Kurum yararına avukatlık ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırı olduğu için, HMK`nın 353/1-b maddesinin 2. alt bendi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ile davanın kısmen kabulüne, karar verilmiştir.

IV-TEMYİZ EDEN:

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı davalı avukatı tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

V-TEMYİZ NEDENLERİ:

…… Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar, davalı avukatı tarafından, davacı hakkında Kurumca yapılan işlemlerin doğru ve yerinde olduğu gerekçeleri ile temyiz edilmiştir.

V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE ESASIN İNCELEMESİ

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesinde, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiği açıklanmıştır.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde ise:

“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar: a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini. b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini. c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri. ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini. d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını. e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.

(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.

Eldeki davada, Bölge Adliye Mahkemesince davalı kuruma kısmen kabul kararının varlığı nedeniyle vekâlet ücreti verilmesi gerektiğine dair yaklaşım yerinde ve isabetli ise de, kararın infazda tereddüt yaratacak nitelikte fazla istemin reddine dair yeniden karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

Ne var ki; bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 370/2. maddesi gereğince verilen karar, düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Dairesi kararının 3. bendinin son kısmında yer alan “fazla istemin reddine” ibaresinin silinmesi ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, dosyanın kararı veren Antalya Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 26.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/11662 Karar : 2018/11509 Tarih : 26.06.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, ortak mirasbırakanları … ‘ın kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … , … ve … parsel sayılı taşınmazlarını tek oğlu olan davalı … ve onun da erkek çocukları olan diğer davalılara mal etmek amacıyla, bir kısım taşınmazlarını doğrudan … ‘a, bir kısmını ise emanetçilere satış göstererek temlik ettiğini, daha sonra bu taşınmazların … ‘ın oğulları olan davalılar … , … , … , … ve … ‘a muvazaalı şekilde devredildiğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişler, yargılama sırasında … ve … sayılı parseller yönünden davalarını atiye terk ettiklerini bildirmişlerdir.

Davalılar, … adına kayıtlı tüm taşınmazların 3. şahıslardan satın alma yoluyla edinildiğini, miras bırakan … ‘den … ‘a intikal etmiş taşınmaz bulunmadığını, iddiaların yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece,temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mirasbırakan … ’ın 12.10.1988 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak kızları … , … ve … ( … ) ile davalı oğlu … ’ı bıraktığı, davacıların mirasbırakanın kızı … ’ın ( ölüm: 2004 ) bir kısım mirasçıları olduğu, diğer davalıların da davalı … ’ın erkek çocukları olduğu kayden sabittir.

Mirasbırakanın dava konusu taşınmazlar yönünden yaptığı aynı temlikler nedeniyle diğer mirasçı … tarafından açılan davada verilen hükmün, en son Dairenin 17.10.2017 tarihli ve 2016/9844 E 2017/5471 K sayılı ilamı ile bozulduğu anılan davada birden fazla yapılan Yargıtay denetimi sırasında mirasbırakanın davalılara yaptığı temliklerde muvazaa olgusunun sabit görüldüğü gözetildiğinde davanın kabul edilmiş olması kural olarak doğrudur.

Ancak mirasbırakandan dava konusu taşınmazlarda davalılara geçen pay/payların ne olduğu, davalıların 3. kişilerden edindikleri pay/payların ne olduğu, hükmün infaza elverişli olup olmadığı ve her bir talep ve taraf hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulup kurulmadığı noktasında uyuşmazlık bulunduğu açıktır, şöyle ki;

1- Davalılardan … ’ın dava konusu taşınmazlarda değişik tarihlerde 3. kişilerden pay satın alma suretiyle paydaş olduğu, en son 15.09.1987 tarihli ve 530 yevmiye no’lu işlem ile paylarının tevhit edilerek adına tescil edildiği, mahkemece mirasbırakan tarafından davalı … ’a dava konusu taşınmazlarda yapılan bir pay temliki olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulmadığı, bu kapsamda 22.08.2014 tarihli kadastro bilirkişisi raporunda aynen; ‘’ Dava konusu parsellerde … ’dan direkt veya dolaylı yoldan davalı … ’a geçmiş hissenin bulunmadığı ‘’ değerlendirilmesi yönünden de daha sonra alınan bilirkişi raporlarında bir tespit bulunmadığı anlaşılmaktadır.

2- Davacılar vekili 25.02.2011 tarihli celsede; dava konusu … ve … parsel sayılı taşınmazlar yönünden taleplerini atiye bıraktıklarını belirtmiştir. Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK’nun 123. maddesinde; “ Davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızasıyla davasını geri alabilir” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Ne var ki, davacılar vekilinin atiye bırakma talebi yönünden davalılar vekilinin beyanı alınmadan sonuca gidilmiştir. Öte yandan, mahkemece … ve … parsel sayılı taşınmazlar bakımından gerekçe bölümünde feragat edildiğinden bahisle davanın reddine karar verildiği yazılmış ise de; hüküm kısmında 6100 sayılı HMK’nun 297/2. maddesine aykırı olarak anılan taşınmazlar yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamıştır. Kaldı ki, davacılar vekilinin anılan taşınmazlar yönünden feragat beyanı bulunmamakta, atiye terk beyanı bulunmaktadır. Feragat ve atiye bırakma müesseselerinin hukuki sonuçları bakımından farklı olduğu gözetilmemiştir.

3- Dava konusu … parsel sayılı taşınmaz yönünden 6100 sayılı HMK’nun 297/2. maddesine aykırı olarak olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı gibi, dava konusu … parsel sayılı taşınmazdaki bir kısım payın dava dışı … tarafından 25.08.1982 tarih ve 404 yevmiye no’lu akit ile davalılar … , … , … , … ve … ’a devredildiği, ancak anılan payın mirasbırakandan geçip geçmediği, geçmemiş ise hüküm kurulurken dahil edilip edilmediği hususları üzerinde durulmadan sonuca gidilmiştir. 25.08.1982 tarih ve 404 yevmiye no’lu akit tablosunun okunaklı bir suretinin de dosya arasına celp edilmesi gerektiği muhakkaktır.

4- Mirasbırakanın torunu … ’in eşi … tarafından da dava açılmıştır. Ancak … ’in, annesi … ’tan ( murisin kızı ) önce ölmesi nedeniyle … ‘ın mirasbırakan … ’ın mirasçısı olmadığı açıktır. Dosya içinde mevcut mirasbırakan … ’a ait veraset ilamında da … olarak gösterilmemiştir. O halde, aktif dava ehliyetinin bulunduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Ne var ki, … hakkında 6100 sayılı HMK’nun 297/2. maddesine aykırı olarak olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamıştır.

5- Mahkemece hüküm kurulurken davalılara muristen geçenler dışında üçüncü kişilerden edinilen paylar çıkarılarak hesaplama yapıldığının belirtildiği ve davalılar adına kayıtlı payların iptali ile tespit edilen payların davacılar adına tescili şeklinde hüküm kurulmuş ise de; diğer mirasçı … ’ın açtığı davanın da devam ettiği, o davada verilecek hüküm ile eldeki davada verilecek hükmün infazı sırasında tereddüt oluşmaması bakımından, mirasbırakandan davalılara geçen payların kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilerek iptali ile mirasbırakan … ’ın veraset ilamındaki payları oranında davacılar adına tesciline, kalan payların davalılar uhdesinde bırakılmasına şeklinde hüküm kurulması gerekirken infaz sırasında tereddüt uyandıracak şekilde hüküm kurulduğu açıktır.

6- Eldeki dava, taşınmazın aynına ilişkin olup, muris muvazaası nedenine dayalı iptal ve miras payları oranında tescil istemli açıldığına göre, davanın kabul edilmesi halinde dava konusu taşınmazların keşfen saptanan değerlerinin davacıların miras paylarına isabet eden değeri üzerinden nispi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekirken, hangi dava değeri üzerinden 825.452,90TL karar ve ilam harcına hükmedildiğinin açıklığa kavuşturulmadan karar verilmiştir.

Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan nedenler dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

Davalılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/3432 Karar : 2018/6852 Tarih : 20.06.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Davacı; davalı tarafından davacı aleyhine … 10.İcra Müdürlüğünün 2013/12358 sayılı dosyası ile iştirak nafakası, aynı dairenin 2013/1259 sayılı dosyası ile tedbir nafakası için icra takibi yapıldığını, borca itiraz ettiğini, davalıya borcunun bulunmadığını, müşterek çocuğun Eylül 2011-Eylül 2013 yılları arasında kendisinde kaldığını ve bu dönem için nafaka talep edilmemesi gerektiği, adı geçen icra dosyalarında borçlu olmadığının tespiti ile icra takiplerinin iptaline, haksız ve kötü niyetli icra takibi yapan davalıdan en az %20 oranında inkar tazminatı alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, boşanma davası ile birlikte müvekkili için yoksulluk nafakası çocuk için de iştirak nafakası olarak aylık 400 TL ödemesi gerekirken bu nafaka borçlarını ödemediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece; 10.06.2014 tarih ve E:2013/833 K:2014/411 sayılı ilamı ile, davanın kısmen kabul ve kısmen reddi ile; … 10. İcra md. 13/12359 esas sayılı takip dosyasında davacının 949 TL lik asıl alacak borcunun olmadığının tespitine takibin 2.251 TL’lik asıl alacak ve işlemiş faizi ile takip sonrası işileyecek faizi üzerinden devam edilmesine, davacının 10. İcra müd. 13/12358 esas sayılı takip dosyasında 17.200 TL asıl alacak ve 2.737 TL lik işlemiş faiz yönünden borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine, Darimizin E: 2014/15870 K: 2015/9717 sayılı ilamı ile davacı tarafından ilgili hesaba yatırılan ödemelerin bir kısmında müşterek çocuk M.Bilal Kaplan’a şeklinde açıklamanın yer aldığı, diğer bir kısım ödemelerde herhangi bir açıklamanın yapılmadığı, Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının nafaka olarak yatırdığı paralar hesaplanırken sadece M.Bilal Kaplan`a şeklinde açıklama yapanlar dikkate alınması gerekirken, yerel mahkeme davacının bilezikler için yatırdığını kabul ettiği miktarlar dışında tüm yatırılan meblağı nafaka borcuna mahsuben yatırdığını kabul ettiğini ve menfi tespit davasında ispat yükü kural olarak davacı alacaklıya ait olduğu ancak davacı borçlu aralarında hukuki ilişkiyi ve bundan kaynaklanan borcu kabul edip herhangi bir şekilde son bulduğunu ileri sürerse ispat yükünün davacı borçluya geçeceği, aksi halde nafaka borcuna karşılık yapıldığı kanıtlanmayan nafakaların mahsup edilmemesi gerektiği yönünde bozmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak, E: 2015/666 K-2016/112 sayılı ilam ile, taraflar arasındaki … 10. İcra Müdürlüğünün 2013/12358 ve 2013/12359 Esas sayılı takip dosyaları itibariyle davacının …‘ın davalı …`e 2.774,00-TL asıl alacak miktarıyla borçlu olmadığının tespitine, bu miktar icra takibinin iptaline, kalan miktar 17.626,00-TL asıl alacak ile işlemiş faiz miktarları ve takip sonrası işleyecek faizleri üzerinden icra takiplerinin devamına karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin , 28.05.2015 tarih ve E: 2017/11814 K: 2017/10231 sayılı ilamı ile davacının hangi takip dosyasında ne kadar borçlu olmadığının, hangi takip dosyasının hangi miktarda iptaline karar verildiği ve hangi takip dosyasının hangi miktarda devamına karar verildiği, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmemiş olup, hüküm bu haliyle infaza elverişli olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece, davanın kısmen kabulüne, … 10.İcra Müdürlüğünün 2013/12358 esas sayılı dosyası yönünden davacı borçlunun davalı alacaklıya 2.640,00-TL borçlu olmadığının tespitine, … 10.İcra Müdürlüğünün 2013/12359 esas sayılı dosyası yönünden davacı borçlunun davalı alacaklıya borçlu olmadığının tespitine yönelik davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Bu aşamada usulü kazanılmış hak müessesinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Usulü kazanılmış hak olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).

Mahkemenin bozmaya uymasından, eş söyleyişle usulü kazanılmış hakkın doğmasından sonra o konuda yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak, hukukça değer taşımayacaktır. Bir başka ifadeyle, sonradan çıkan yeni kanunun, mahkemelerde ve Yargıtay’da görülmekte olan bütün dava ve işlere uygulanması, dolayısıyla usulü kazanılmış hakkın gerektirdiği yönde değil, yeni kanun kapsamında inceleme yapılarak hüküm verilmesi gerekecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.10.2010 günlü 2007/5-11 E. 2010/541 K., 27.10.2010 günlü 2008/5-13 E. 2010/545 K. sayılı ilamları da aynı yöndedir).

Somut olayda; yerel mahkemenin 10.06.2014 tarih ve E:2013/833 K:2014/411 sayılı kararında davalı taraf temyiz yoluna başvurmuş ve Dairemizin 01.10.2014 tarih, 2014/14962 E., 2014/12857 K. sayılı ilamı ile; davacının borcundan yapılan mahsup işleminde, davacının nafaka açıklaması yapılanların esas alınması gerektiği belirtilerek bozma kararı verilmiş, mahkemece bozma kararına uyulmuş, müşterek çocuğun davacının yanında kaldığı dönemlere ait nafakaya ilişkin davacı lehine usuli müktesep hak oluşmuştur.

Ne var ki mahkemece; bozma ilamına uyulma kararı verilmiş olmasına rağmen, davalı lehine oluşan usuli müktesep hakka aykırı olarak, müşterek çocuğun davacı yanında kaldığı döneme ait nafaka alacağının mahsubu yapılmadan kararverilmiştir.

Ayrıca bir mahkeme kararının gerekçesi, davaya konu maddi olguların mahkemece ne şekilde nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hangi hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay`ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla ortaya koyan, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa`nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK. nun 297. maddesi (HUMK. nun 388. maddesi), işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden, taraflar arasında görülen boşanma davasında velayeti davalı anneye verilen müşterek çocuk için 14.08.2009 dan itibaren aylık 200 TL iştirak nafakasına hükmedildiği ve daha sonra nafaka artırım davası ile iştirak nafakasının 05.04.2010 tarihinden itibaren aylık 400 TL olduğu, davacı ve davalı tanıklarının beyanlarından çocuğun 2011 Eylül-2013 Eylül arasında davacı baba yanında kaldığı, davalı tarafından 22.10.2013 tarihinde davacı aleyhine ilk karar tarihinden takip tarihine kadar olan iştirak nafakası alacağı için toplam 17.200 TL asıl alacak ve 2.737,07 TL işlemiş faiz üzerinden icra takibi yapıldığı, davacı tarafından davalı adına açılan hesaba toplam 8.415,00 TL ödendiği ancak sadece 2.640,00 TL lik kısmının nafaka borcuna ilişkin olduğunun banka havalelerinde belirtildiği, mahkemece alınan bilirkişi raporlarında çocuğun davacı baba yanında kaldığı döneme ilişkin nafaka miktarının 9.600,00 TL olarak hesaplandığı, Mahkemece 10.06.2014 tarih ve E:2013/833 K:2014/411 sayılı ilamı ile davacının iştirak nafakasının tamamından borçlu olmadığının tespitine karar vermesi üzerine davalının sadece ödemelere ilişkin temyiz ettiği ve çocuğun davacının yanında kaldığı döneme ilişkin temyizi bulunmadığı anlaşılmaktadır

Kural olarak; iştirak nafakası velayetin eylemli olarak kullanılmasına bağlı bir alacak olup, velayet hakkını eylemli olarak kullanmayan ana veya baba diğerinden hükmedilen iştirak nafakasını isteyemez.

Lehine nafakaya hükmedilen tarafların müşterek çocuğunun, 2011 Eylül-2013 Eylül arasında davacı borçlunun yanında kaldığı ortak tanık beyanları ile doğrulandığı gibi davalının bu hususta bir itirazı bulunmamaktadır. Bu durumda, müşterek çocuğun baba yanında kaldığı sürelerdeki nafaka alacağının, toplam borçtan düşürülerek karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklana nedenlerle, davacının sair temyiz itirazlarının reddine, temyiz olunan kararın ikinci bentte belirtilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK`nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/13734 Karar : 2018/11252 Tarih : 18.06.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Dava, gaiplik ile tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacı Hazine, … ve … parsel sayılı taşınmazların paydaşlarından … , … , … , … , … , … , … , … , … kızı … ‘ın sağ olup olmadığı belli olmadığından … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 22/10/1996 tarih ve 1996/414 esas, 1996/824 sayılı kararı ile … Mal Müdürünün kayyım tayin edildiğini ve 10 yıllık kayyımla idare süresinin dolduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazların anılan maliklerinin gaipliğine ve çekişme konusu taşınmazlardaki payların tapu kayıtlarının iptali ile hazine adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında talebini bedel isteğine dönüştürmüştür.

Davalı … , takdiri mahkemeye bırakmıştır.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu … ve … parsel sayılı taşınmaz malikleri … , … , … , … , … , … , … , … ve … kızı … ’ın hayat ve memati belli olmadığından … Sulh Hukuk Mahkemesinin 22.10.1996 tarih, 1996/414-824 E-K sayılı kararıyla … Mal Müdürünün kayyım olarak atandığı, taşınmazların dava dışı paydaşı … tarafından açılan ortaklığın giderilmesi davası sonucunda … 1. Sulh Hukuk

Mahkemesinin 20.05.1997 tarih, 2009/140-151 E-K sayılı kararıyla ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verildiği, aynı mahkemenin 2009/6 Satış sayılı dosyasında … parsel sayılı taşınmazın 25.02.2010 tarihli ihale ile yapılan satışın 15.03.2010 tarihinde kesinleştiği, … parsel sayılı taşınmaza ilişkin ihalede ise, alıcı çıkmaması nedeniyle satışın düşürülmesine karar verildiği, mahkemece … ve … parsel sayılı taşınmaz malikleri … , … , … , … , … , … , … , … ve … kızı … ’ın gaip olduklarının tespiti ile çekişme konusu … parsel sayılı taşınmazda anılan maliklerin payına düşen cebri satış bedelinin Hazineye irat kaydına karar verildiği ancak satışı düşürülmesine karar verilen … parsel sayılı taşınmaz ile ilgili olumlu olumsuz bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nun 26/1. maddesi; “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmünü içermektedir. Aynı Kanunun 297/2. maddesinde ise; “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” amir hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, mahkemece kurulan hükmün yasaya uygun olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.

Hal böyle olunca, 6100 sayılı HMK’nun 297/2. maddeleri gözetilerek 419 nolu parsel bakımından olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 18.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/16398 Karar : 2018/5653 Tarih : 25.04.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Anayasanın 141/3. maddesi “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” buyurucu hükmünü içermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde de, kararın kapsayacağı hususlar ayrıntılı biçimde belirtilmiş olup, bu maddenin 1. fıkrasının 3. bendine göre; mahkeme kararlarında iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma nedenleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin açıkça gösterilmesi zorunludur. Kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının da bir gereğidir (HMK m. 27). Mahkemece taraflarca karşılıklı açılan evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine (TMK m. 166/1) dayalı boşanma davalarının yapılan yargılaması sonunda, her iki davanın da kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Hükmün gerekçe kısmında, tarafların evlendikten sonra ilk gece herhangi bir birliktelik yaşamadan müşterek konutlarından ayrıldıkları, her iki tarafın da boşanmak istediği, karşılıklı isnat edilen hususların ispatlanamadığı fakat oluşan kanaate göre tarafların evlilik birliğinin sarsılmasında ortak kusurlu olduklarının kabul edilmesinin hakkaniyete uygun olacağı belirtilmiştir. Mahkemece hem tarafların karşılıklı olarak isnat ettikleri vakıaların ispatlanamadığı belirtilmiş, hem de evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda ortak kusurlu olduklarının kabulünün gerektiği belirtilerek kendi içinde çelişki yaratılmıştır. Bu bakımdan gerekçe kendi içinde çelişkili olup gerekçe bölümünde yaratılan bu çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 25.04.2018


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/17476 Karar : 2018/9097 Tarih : 16.04.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Dava, tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkindir.

Davacı, mirasbırakanı … ’in maliki olduğu 283 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazların tapu kaydında “… ” şeklinde yazan kimlik bilgilerinin nüfus kaydına uygun şekilde “… oğlu … ” olarak düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece; “… Tapu Sicili Tüzüğü gereğince öncelikle tapu müdürlüğüne başvurma zorunluluğu getiren yasal prosedür izlenmeden doğrudan dava açıldığından, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir… ” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki; tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten ve 1086 sayılı Hukuk UsulüMuhakemeleri Kanunu’nun(HUMK) 376. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 186.) maddesine göre son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin HUMK’nın 388. (HMK’nın 297.) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HUMK’nın 389. (HMK’nın 297.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.

Ne var ki, uygulamada HUMK’nın 381. maddesinin son fıkrasının (HMK’nın 294/4. maddesi) getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.

İşte bu gibi hallerde HUMK’nın 389. (HMK’nın 297.) maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren, tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur.

Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ve usül kanunlarının yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.

Somut olayda, mahkemece; kısa kararda davanın reddine şeklinde hüküm kurduğu halde gerekçeli kararda davanın kabulüne dair hüküm kurulmak suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmış, yanlışlığın farkedilmesi üzerine usule aykırı şekilde yeniden red kararı yazılmıştır.

Hal böyle olunca, 10.04.1992 günlü ve 1992/7 esas-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde yeniden bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.

Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 16.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/9607 Karar : 2018/309 Tarih : 29.01.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Yargıtay bozma ilamında özetle; “araştırma ve incelemenin yeterli bulunmadığı açıklanarak tespite esas alınan vergi kaydı ile tapu kaydının tüm tedavüllerinin ve taşınmaza komşu parsellerin tutanak ve dayanağı belgelerin getirtilerek dosyanın ikmal edilmesi, bundan sonra mahalli bilirkişiler huzuru ile yeniden keşif yapılması, bu şekilde tapu ve vergi kayıtlarının kapsamının belirlenmesi, kayıt uygulamasında komşu parsel tutanak ve dayanaklarından yararlanılması, fen bilirkişine keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmesi, taşınmazın tamamının ya da bir kısmının tapu kaydı kapsamı dışında kaldığının belirlenmesi halinde davalılar yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde belirtilen zilyetlikle mülk edinme şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi” gereğine değinilmiştir. Yargılama sırasında … ve … tarafından 39 ve 41 parsel sayılı taşınmazlar hakkında açılan davalar da iş bu dosya ile birleştirilmiştir. Mahkemece yukarıda yazılı bozma ilamı ile sonraki tarihli usule ilişkin bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine, çekişmeli 47 parsel sayılı taşınmazın hükümde gösterilen payları oranında davalılar adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı … vekili ve davalı … tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dava konusu taşınmazın payları oranında tespit maliklerinin mirasçıları olan bir kısım davalılar adına tesciline karar verilmiş ise de paylar toplamı 2.788.506.000 iken payda 2.794.176.000 olup payların toplamı paydaya eşit bulunmamaktadır. 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 297/2 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 1. maddeleri gereğince kadastro hakimince verilecek hükmün, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde açık, anlaşılır ve infazı kabil olması gerekmektedir. Mahkemece, pay payda eşitliği sağlanmadan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 1. maddesine aykırı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davacı … vekili ve davalı …‘nin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan hükmün BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davalı …‘ye iadesine,

2- Çekişmeli 39 ve 41 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarına gelince; çekişmeli taşınmazlar, birleşen dava dosyasında davaya konu edildiği halde Mahkemece söz konusu parseller hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmaması isabetsiz olup, davacı … vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, 29.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/4355 Karar : 2017/8510 Tarih : 21.12.2017

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

1-Dava, haksız fiil nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar, malik/hissedarı/kiracısı oldukları Kahramanmaraş İli, … İlçesi’nde bulunan taşınmazlarda ekili ürünlerin, … … Termik Santrali`nin çevreye yaydığı zararlı gazların ve küllerin etkisi ile zarar gördüğünü, verimin düştüğünü iddia ederek, uğradıkları zararın ödetilmesi isteminde bulunmuşlardır.

Davalı, termik santralin işletilmesinden dolayı çevreye herhangi bir zarar verilmediğini, resmi kurumlarca hava kalitesinin sürekli ölçüldüğünü, yönetmeliklerle belirlenen sınır değerlerin aşılmadığını, küllerin toprakla örtüldüğünü düzenli olarak nemlendirme yapıldığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, davalının işlettiği termik santralin çevreye olumsuz etkisinden dolayı, ekilen üründe verim kaybı olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK`nun 297/1. maddesinde; hükmün kapsayacağı hususlar sayılmış olup, b bendinde; tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerinin, hükümde gösterileceği düzenlenmiştir.

Dava, …, …, … …, … ve … tarafından açılmış olmasına karşın, Mahkemece, karar başlığında sadece davacı …‘ın ismi yazılmış, diğer davacılar karar başlığında gösterilmemiştir. Bu husus, HMK`nun 297/1-b maddesine aykırı olduğundan, kararın bozulması gerekmiştir.

2-Davacılar dava dilekçelerinde; toplam 6.940,00 TL tazminat isteminde bulunmuşlardır. Yargılama sırasında alınan ek raporda ise, zarar miktarı daha fazla hesaplanmıştır. Ancak davacılar rapor doğrultusunda bir ıslah dilekçesi vermemişler ve taleplerini arttırmamışlardır.

Mahkemece, bilirkişi ek raporunda hesaplanan tazminat miktarından, kiralanmak suretiyle tasarruf edilen parsellere ilişkin, %30 hakkaniyet indirimi yapılarak 9.161,70 TL`nin tahsiline karar verilmiştir. Davacıların talebi 6.940,00 TL olup, talebi aşar şekilde hüküm kurulmuştur.

HMK’nun 26. maddesi uyarınca hâkim, tarafların talep ve sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Talebi aşar şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya uygun düşmediğinden, kararın bozulması gerekmiştir.

3- Dava, delil tespit dosyasına dayanılarak açılmıştır. Tespit sırasında hazır bulunan ziraat mühendisi bilirkişi; dava konusu taşınmazlarda ekili ürünlerde %15-30 verim azalmasına bağlı zarar bulunduğunu belirterek zarar tutarını hesaplamış, çevre mühendisi bilirkişi ise; A Termik Santrali’nin filtresiz çalışması, B Termik Santrali`nin de külün boşaltılması sırasında ve yer yer filtresiz çalışması nedeniyle var olan emisyonların taşınmazlara zarar verdiğini mütalaa etmiştir. Mahkemece tespit dosyasına sunulan bilirkişi raporları hükme esas alınarak karar verilmiştir. Ancak raporlar uyuşmazlığın çözümü için yeterli değildir.

Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşmak için, öncelikle termik santrallerden kaynaklanan bir zarar olup olmadığı hususu tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir.

Bu nedenle; öncelikle bölgedeki hakim rüzgarları gösterir meteorolojik bulgular getirtilmeli, termik santrallerin çalışma kapasiteleri ve zamanı tespit edilmelidir. Sonrasında gerek eldeki tazminat dosyası, gerekse benzer nitelikteki “ürün zararı” ve “taşınmaz değer kaybı” dosyaları ve tespit dosyalarında rapor hazırlamamış, Ziraat Fakülteleri`nin toprak, bitki ve tarım ekonomisi bölümlerinden seçilen üç akademisyen, bir çevre mühendisi, dava konusu yerlerle ilgili bilgi ve deneyimi bulunan bir ziraat mühendisi ve bir fen bilirkişisinden oluşacak altı kişilik bir bilirkişi kurulu aracılığı ile taşınmazlar üzerinde “hasattan önce” keşif yapılmalıdır. Keşifte davaya konu taşınmazların santrale uzaklıkları ölçülmeli, ayrıca santrale göre konumları belirlenmelidir.

Keşif sırasında, taşınmazlardan yeteri kadar toprak ve bitki örnekleri toplanmalı, ayrıca karşılaştırma yapılabilmesi için santrallerin etki alanı dışındaki taşınmazlardan şahit toprak ve bitki numuneleri ile santrallere komşu taşınmazlardan toprak ve bitki numuneleri alınmalı ve analiz yaptırılmalıdır.

Bilirkişi heyeti tarafından, bitkilerin başak, yaprak ve kökleri yerinde incelenmeli, boyları, gövde kalınlıkları gözlemlenmeli, kökleri çekilerek kök yapılarında çürüklük olup olmadığına bakılmalı, bitki yaprak ayalarının genişliği ve parlaklığı kontrol edilmeli, bitki yüzeylerinde normalin dışında bir toz birikimi ve plaklaşmış baca gazı artığı olup olmadığı denetlenmeli ve edinilen gözlem sonuçları raporda açıklanmalıdır. Ayrıca ürünlerin yakından ve anlaşılır şekilde, yeteri kadar fotoğrafları çekilerek dosyaya alınmalıdır.

Toprak ve bitki analiz sonuçları ile yapılan gözlem sonucu tespit edilen hususlar, taşınmazların santrallere uzaklıkları ve konumları, hakim rüzgar yönüne ilişkin meteoroloji verileri, santrallerin çalışma kapasiteleri ve zamanları değerlendirilerek, toplam metal değerleri ile alınabilir metal değerleri tespit edilip, gerek yasal sınır değerler gerekse literatürde kabul edilen değerler ile kıyaslanarak, toprağın doğal yapısının bu sonuçlara etkileri açıklanarak, davaya konu taşınmazlarda santrallerden kaynaklı bir zarar doğup doğmadığı tereddüte yer vermeyecek şekilde tespit edilmelidir. Mahkemenin ve Yargıtay`ın denetimine elverişli, gerekçeli bir bilirkişi raporu hazırlanmalıdır.

Yapılacak incelemeler sonucunda santral kaynaklı bir zarar doğduğu sonucuna varılması halinde ise; zarar hesaplaması yapılırken, brüt gelirden üretim giderleri çıkartılarak net gelir belirlenmeli ve hangi yıla ilişkin ürün zararı isteniyorsa o yıla ilişkin veriler esas alınmalıdır.

Mahkemece, açıklanan yönler gözetilmeyerek, eksik inceleme ve araştırma ile yetersiz bilirkişi raporuna göre karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (1-2-3) numaralı bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 21/12/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/3068 Karar : 2017/17333 Tarih : 21.12.2017

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Dava dilekçesinde, davalıların vakfın gelir elde etmesine ve vakfın zarara uğramasına sebep oldukları gerekçesi ile fazlaya dair haklar saklı tutularak şimdilik 1.000,00 TL`nin davalılardan tahsiline karar verilmesi istenmiş,

mahkemece davanın reddine dair verilen karar süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece verilen kısa kararda; “Davanın reddine,” denildiği halde, gerekçeli kararda; “1-Davalı … yönünden davanın atiye bırakıldığı ve süresi içerisinde yenilenmediği anlaşılmakla açılmamış sayılmasına, 2- Davalı … aleyhine açılan davanın reddine,” şeklinde hüküm kurulmuştur. Görüldüğü üzere kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası tamamen birbirinden farklı olup her iki hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulmuştur.

T.C. Anayasası`nın 141. maddesi hükmü uyarınca, duruşmaların aleniyeti kuralı gereği tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli kararın birbirine aykırı ve çelişik olmaması gerekir.

Buna göre, yargılama açık olarak yapılacak ve HMK`nun 297/2. maddesi hükmü gereğince de, yargılama sonunda verilen kararda taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde açıkça gösterilecektir.

Aynı Kanun’‘nun 298/2. maddesi hükmü ise, sonradan yazılacak gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını amirdir. Bu nedenle Mahkeme hükmü tek olduğundan ve kısa kararla aynı sonuçları taşıyacağından kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişki halinde ortada yasaya uygun bir hükmün varlığından söz edilemez. Nitekim Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu`nun 10.04.1992 tarih ve 7/4 sayılı kararında, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiş olup, Mahkemece yapılacak iş; önceki karar ile bağlı olmaksızın çelişki giderilmek suretiyle yeni bir karar vermekten ibarettir.

Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki, mahkemelere ve yargıya olan güveni sarsacağı gibi infazda duraksamaya yol açacağı da açıktır. Hükümlerin kurulmasında esas olan kısa karar olup, gerekçeli karar da buna uygun olmalıdır. Hüküm, bu nedenle Kanuna, tarih ve numarası anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı`na aykırı olarak tesis edilmiştir.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle, yerel mahkeme hükmünün, kısa karar gerekçeli karar çelişkisi nedeniyle 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK`nın 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 21.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/22202 Karar : 2017/11420 Tarih : 3.07.2017

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, iş sözleşmesi süresince fazla çalışma, hafta ve genel tatil günü ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek, fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili ücreti ve harcırah alacakları istemiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının 24 saat çalışıp, 48 saat dinlenme tarzında vardiyalı çalıştığını, işyerinde çalışmasına karşılık serbest zaman kullandırıldığını, 24 saatlik çalışmada ise ara dinlenme kullanmaksızın kesintisiz çalışmanın söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

C) Yargılama Süreci ve Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine, hüküm Dairemizin 03/04/2014 tarih ve 2012/6440 Esas, 2014/11264 Karar, sayılı ilamıyla, davacının 24 saat çalışma 24 saat dinlenme sistemiyle çalıştığı, bu nedenle davacının fazla çalışma alacağı olup olmadığı Dairemiz ilke kararı gereğince belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılması bu kısımların bağımsız bir şekilde onandığını göstermez, hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır.

Bozma kararı üzerine önceki hüküm tamamen ortadan kalkar. Bu nedenle bozma kararından sonrada Mahkemece HMK’nun 297. maddesinde belirtilen unsurları taşıyacak şekilde yeni bir karar verilmek zorundadır.

Somut uyuşmazlıkta mahkemece, bozma kapsamı dışında kalan alacak taleplerine ilişkin olarak, gerekçeli kararda kesinleşen kısımlar açısından karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulacağı belirtilmiş ise de, hüküm fıkrasında anılan talepler hakkında doğru bir şekilde ilk karar gibi hüküm kurulmuştur. Ne var ki, bu taleplerle ilgili kurulan hükmün sonuna “… ilişkin kısmı kesinleştiğinden bu hususlarda yeniden karar verilmesine yer olmadığına …” denilerek çelişki yaratılmıştır. Mahkemenin bu uygulaması hatalı olup, bozma sebebi ise de, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün HMK.nun geçici 3/2. maddesi yollaması ile HUMK.nun 438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

F) Sonuç:

Hüküm fıkrasının (A) bendinin altı ve yedinci satırlarında yer alan “… ilişkin kısmı kesinleştiğinden bu hususlarda yeniden karar verilmesine yer olmadığına…” sözcüklerinin hüküm fıkrasından çıkartılmasına ve hükmün bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenlere yükletilmesine, 03/07/2017 günü oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2017/3178 Karar: 2018/10 Tarih: 17.01.2018

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

6100 sayılı HMK’nın 294. maddesinin6100 sayılı HMK’nın 294. maddesinin 3 fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.

Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.

Nitekim Yargıtay’ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.04.2017 gün 1610-668 sayılı; 24.05.2017 gün 1265-1005 sayılı kararları).

Somut olaya gelince; mahkemece aslolan kısa kararda yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış sadece “Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin davacı eş için hükmedilen yoksulluk nafakası talebinin kabulü yönündeki bozma ilamına direnilmesine,” denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar kurulmamıştır.

Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.

Şu durumda mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.

Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa karar usule uygun karar değildir.

Direnme kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir.

S O N U Ç : Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 17.01.2018 gününde, oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2017/7-2236 Karar: 2017/1182 Tarih: 14.06.2017

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Hatay İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.05.2013 gün ve 2013/172 E., 2013/283 K. sayılı kararının davacı ve davalı Elektrik Müh. ve Taah. Hiz. C. D. vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 13.10.2014 gün ve 2013/24382 E., 2014/18667 K. sayılı kararı ile:

(… 1-)Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının tüm, davalı … D.’ın aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine

2-)Davacı, davalı işyerinde elektrik direk dikim işçisi olarak 70 gün çalıştıklarını, fazla çalışma ve tatil ücretlerinin ödenmediğinden bahisle bu işçilik alacaklarının ödetilmesini istemiştir.

Davalı, davacının alt taşeron işçisi olarak elektrik direği dikim işinde çalıştıklarının ve alt işverene tüm alacağını ödediğini davacının kendi işçisi olmadığını, tüm haklarının ödendiğini hiçbir alacağı olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davacının ücret alacaklarının ödenmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

4857 Sayılı İş Kanununda ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.

İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

Somut olayda, davacı günlük 00TL yevmiye ile çalıştığını iddia ederken, davalı …, ücretin götürü olarak kararlaştırıldığını, iddia edilen rakamla çalışmadıklarını savunmuştur. Davacının akrabası olan davalı … ise davacının iddiasını kabul etmiştir. Dosyada emsal ücret araştırması yapılmış ve Ordu Ticaret ve Sanayi Odasının, 12.11.2009-22.01.2010 tarihleri arasında yüksek gerilim hattında çalışan bir montaj ustasının 2009 yılı için 00 TL, 2010 yılı için 00 TL günlük ücret aldığını; Türkiye Enerji, Su ve Gaz işçileri Sendikası Genel Başkanlığı’nın; montaj ustası olarak çalışan bir işçinin 2009 yılında günlük 00 TL ücret alacağını belirtildiği, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası’nın ise; montaj ustası olarak çalışan bir işçinin asgari ücret üzerinden çalışacağını bildirdiği görülmüştür. Mahkemece, Ordu Ticaret ve Sanayi Odası tarafından bildirilen ücretler hesaplamaya esas alınmıştır. Ancak bu kabul yerinde değildir.

Öncelikli olarak dosyaya sunulan sözleşmelerde davacının yüksek gerilim hattında çalıştığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. İkinci olarak, emsal ücret tespitinde işyerinin özellikleri ve yöresel örf ve adetler de dikkate alınmalıdır. Ayrıca da, yapılan işin süresinin 70 gün olmasına göre, iki farklı günlük ücretin belirlenmesi de yerinde değildir. Tüm bu nedenlerle, ücret olarak, olaya uygun olan Türkiye Enerji, Su ve Gaz işçileri Sendikası Genel Başkanlığı’nın; montaj ustası için bildirdiği günlük 00TL nin kabulü gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şeklide hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.

3-) ‘nun göre hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Dava dilekçesinde davacı 70 gün çalıştığını bildirmesine rağmen bilirkişi tarafından 72 gün üzerinden yapılan fazla mesai hesaplamasına itibarla hüküm kurulması da hatalı olup bozma nedenidir.

4-) Davacı tarafından yapılan ıslahın, süresinde olup olmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.

6100 Sayılı 176 vd. maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebilmesi imkânını sağlamaktadır. İki taraf da duruşmada hazır iseler ıslah sözlü olarak yapılabilir. Usule dair işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule dair işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır.

HMK 181.maddesinde kısmi ıslah için, bir haftalık süre verileceği ve süresi içinde yapılmaması durumunda ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edileceği açıkça hükme bağlanmıştır. Ayrıca 90. maddesinde sürelerin kanunda belirtileceği veya hakim tarafından tespit edileceği, kanunda belirtilen istisna durumlar dışında hakimin kanundaki süreleri artırıp eksiltemeyeceği bildirilmiştir. 181.maddesi emredici hüküm olup mahkemece ve Yargıtay tarafından resen nazara alınır.

Somut olayda davacı vekili, bilirkişi raporunun dosyaya sunulmasında sonra 06.03.2013 tarihli duruşmada davasını ıslah etmek üzere mahkemeden talepte bulunmuş, mahkemece kendisine süre verilmiştir. Davacı, kendisine verilen süre içinde ancak yasal bir haftalık süre geçtikten sonra 28.03.2013 tarihinde davasını ıslah etmiş ve harcını da aynı gün yatırmış, mahkemece de ıslah edilen değerler üzerinden hüküm kurulmuştur. Ne var ki süresinde yapılmayan ıslaha değer verilerek hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davalı E… Müh Ve Taah Hizmetleri adına C. D. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır…),

Gerekçesi ile oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava ücret, fazla çalışma ve hafta tatili ücreti alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin davalı … nezdinde davalı Elektrik Müh. ve Taah. Hiz … ve alt taşeron olan davalı …‘nın işçisi olarak çalıştığını ileri sürerek ödenmeyen ücret, fazla çalışma ve hafta tatili alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı E… Müh. ve Taah. Hiz. C. D. vekili davacının alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalı … davacının dava dilekçesinde belirttiği üzere 9.600,00 TL değil, 8.900,00 TL alacağının bulunduğunu, bu miktar üzerinden davayı kabul ettiğini belirtmiştir.

Davalı … cevap dilekçesi vermemiş, yargılama aşamasında davanın reddini istemiştir.

Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı ve davalı E… … vekillerinin temyizi üzerine yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur.

Mahkemece Yargıtay bozma kararının 4 numaralı bendinde davacı vekilinin yasal sürede ıslah dilekçesini sunmadığı belirtilmiş ise de, davacı vekiline ıslah dilekçesini vermek üzere 06.03.2013 tarihinde süre verildiği, duruşmanın 29.05.2013 tarihine ertelendiği, davacı vekilinin her iki celse arası ıslah dilekçesini dosyaya sunup 28.03.2013 tarihi itibariyle harçlandırdığı, usul ekonomisi yönünden davanın uzamasına sebebiyet verecek herhangi bir usuli eksikliğin olmadığı, ıslaha yönelik bozma kararına karşı direnme kararı verildiği, mahkemenin 29.05.2013 tarihli kararının davalı Tedaş ve davalı … yönünden kesinleştiği ve bu hususta yeniden karar verilmesine yer olmadığı, uyma kararı verilen işçinin günlük ücretinin tespiti ve 70 günlük fazla çalışmanın hesaplanmasına dair konularda ise yargılamaya devam edilmeyip öncelikle direnme kararının değerlendirilmesi gerektiğinden davalı … D.’ın temyizi ile uyma kararı verilen işçi alacakları hususlarında davalı … Dalkılıç lehine oluşan usuli kazanmış haklar saklı kalmak üzere ıslah dilekçesinin süresinde verilmemesinin yasal sonucuna dair bozma konusunda önceki kararda direnilmesine karar verilmiş; direnme kararı davalı … vekili ve davalı E… Müh. ve Taah. Hizmetleri C. D. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, ıslah dilekçesinin süresinde verilip verilmediği ve burada varılacak sonuca göre hüküm altına alınacak miktarların tespiti noktasında toplanmaktadır.

I-)Davalı … vekilinin temyizi yönünden;

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, mahkemece verilen ilk kararın davacı vekili ve davalı E… Müh. ve Taah. Hiz. … vekili tarafından temyiz edildiği, Özel Dairece davacının tüm ve davalının sair temyiz itirazları reddedilerek bozma kararı verildiği, direnme kararının ise davalılar E… Müh. ve Taah. Hiz. … ve … tarafından temyiz edildiği, şu halde bozma öncesi kararı temyiz etmeyen davalı … Müdürlüğünün direnme kararını temyizinde hukuki yararının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

Bilindiği üzere hukuki yarar dava şartı olduğu kadar temyiz istemi için de aranan bir şarttır.

Mahkemece verilen ilk kararı temyiz etmeyen davalı … hakkındaki hüküm kesinleşmiş ve uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır. Bu sebeple bu davalı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.

O halde davalı … vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

II-)Davalı E… Müh. ve Taah. Hiz. … vekilinin temyizi yönünden;

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce bozma sonrası verilen kısa kararın hüküm kısmında “1-Direnme kararı yönünden kararın temyiz edildiği takdirde Yargıtay 7. Hukuk Dairesine gönderilmesine” şeklinde karar verildiği, davaya konu alacaklar ve sair hususlarda hüküm kurulmadığı halde gerekçeli kararın hüküm kısmında bozma öncesi gibi davaya konu alacaklar ve sair hususlarda hüküm kurulduğu, buna göre kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşup oluşmadığı, ayrıca mahkemece direnme kararının gerekçesinde bozma kararının 3 numaralı bentlerine uyulduğu halde uyulan hususlar yönünden yargılamaya devam edilmeyip ıslah dilekçesinin süresinde verilmediğine dair 4 numaralı bent yönünden direnildiğinin belirtildiği, uyulan hususlar yönünden gereğinin yapılmamasının usulüne uygun bir direnme olup olmadığı hususları önsorun olarak tartışılmıştır.

Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

6100 Sayılı HMK’nın 294. maddesinin6100 Sayılı HMK’nın 294. maddesinin 3 fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.

Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.

Nitekim Yargıtay’ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.1991 gün 323-391 sayılı; 10.09.1991 gün 281-415 sayılı; 25.09.1991 gün 355-440 sayılı; 05.12.2007 gün 981-936 sayılı; 23.01.2008 gün 29-4 sayılı; 05.10.2011 gün 607-604 kararları).

Somut olaya gelince, mahkemece aslolan kısa kararda yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış, sadece “Direnme kararı yönünden kararın temyiz edildiği takdirde Yargıtay 7. Hukuk Dairesine gönderilmesine” denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar kurulmamıştır.

Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.

Şu durumda mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.

Mahkemenin yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa karar usule uygun karar değildir.

Diğer taraftan, mahkemece bozma kararında belirtilen ve uyulmasına karar verilen hususlar yönünden bozma öncesi gibi hüküm kurulması da usulüne uygun bir direnme olarak görülmemiştir.

Direnme kararının açıklanan sebeple bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : 1-) Yukarıda ( I ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı … vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,

2-) Yukarıda ( II ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı Elektrik Müh. ve Taah. Hizmetleri … vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatıranlara iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/21145 Karar: 2017/11940 Tarih: 23.05.2017

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Davacı vekili, müvekkili işçinin kıdem tazminatı, yıllık izin, eksik ödenen ücret ve ilave tediye alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiştir. Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.

1- ) Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- ) Somut olayda, davacının, aylık maktu ücretle değil, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 176. maddesi ve dosya içeriğinde yer alan taahhütnamelere göre, ders saati ücreti ile çalıştığı anlaşılmaktadır.

Dairemizce, usta öğreticiler bakımından uygulanan kriterlere göre; öncelikle davacının bir ayda çalıştığı toplam ders saati süresi, o ayda fiilen çalıştığı toplam gün sayısına bölünerek, günlük ortalama çalışma saat süresi bulunmalıdır. Bulunan günlük ortalama çalışma saat süresinin, ders saati ücreti ile çarpılması neticesinde ulaşılan miktar nazara alınarak, çalışma karşılığı olmayan hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günleri ücretleri hesaplanmalıdır. Bu hesaplama, her ay için ayrı ayrı yapılmalıdır. Örnek vererek açıklamak gerekirse; ilgili ayda, toplam yüzkırk ders saati fiilen çalışan bir usta öğreticinin, o ay için aylık fiilen çalıştığı gün sayısının yirmi gün olduğu ve ders saati ücretinin ise 10,00 TL olduğu kabul edilirse; bu ayda çalışılan toplam ders saatinin ( 140 saat ), fiilen çalıştığı toplam gün sayısına ( 20 gün ) bölünmesi neticesinde, günlük ortalama çalışma saat süresinin yedi saat olduğu sonucuna ulaşılacaktır. Söz konusu günlük ortalama çalışma saat süresinin ( 7 saat ), ders saati ücreti ( 10,00 TL ) ile çarpımı neticesinde ulaşılan, 70,00 TL miktarı, çalışma karşılığı olmayan bir günlük hafta tatili veya ulusal bayram ve genel tatili ücretidir.

Şu husus da belirtilmelidir ki, somut olayda, taraflar arasında, akti tatile dair bir anlaşma olmadığından, usta öğretici olan davacının, 4857 Sayılı İş Kanunu hükümlerine göre, çalışma karşılığı olmadan ücreti ödenmesi gerekli hafta tatili gününün, haftada sadece bir gün olduğu kabul edilmelidir.

Aylık ücret miktarının belirlenmesine gelince; usta öğreticiye ilgili ay için, o ayda fiilen çalıştığı ders saati ile ders saat ücretinin çarpımı neticesinde bulunacak tutara, o ayda çalışma karşılığı olmayan hafta tatili günleri için hesaplanan ücret tutarı eklenmeli ve ulaşılan sonuç aylık ücret miktarı olarak esas alınmalıdır. Örneğin, ilgili ayda, toplam yüzkırk ders saati fiilen çalışan ve ders saati ücreti 10,00 TL olan bir usta öğreticinin, fiili çalışması karşılığı hak kazandığı tutar, 140 x 10,00 TL=1.400,00 TL’dir. Yukarıdaki paragraftaki hesaplamaya göre, çalışma karşılığı olmayan hafta tatili gününün ücretinin 70,00 TL olduğu ve ilgili ay için çalışma karşılığı olmadan toplam dört günlük hafta tatili ücretinin bulunduğu kabul edilirse, bu ay için ödenmesi gerekecek toplam çalışma karşılığı olmayan hafta tatili günü ücreti 70,00 TL x 4 = 280,00 TL olacaktır. 1.400,00 TL ile 280,00 TL’nin toplamı neticesinde ulaşılan 1.680,00 TL miktarı, aylık ücret miktarı olarak tespit edilmelidir.

İşçilik alacaklarının hesaplanmasında esas alınması gereken çalışma süresinin nasıl belirlenmesi gerektiği meselesine gelince; fiilen çalışılan gün sayısı ile çalışma karşılığı olmadan ücrete hak kazanılan hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil gün sayısı toplanmalı ve ulaşılan süre, toplam çalışma süresi olarak esas alınmalıdır.

Mahkemece, davaya konu alacakların hesaplanmasında, yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olguların nazara alınmadan sonuca gidilmesi hatalı olmuştur. Açıklanan hususlar nazara alınarak, davaya konu tüm alacaklar yeniden hesaplanmalıdır.

3- ) Mahkemece, yıllık izin ücreti alacağında hükme esas alınan 17.03.2015 tarihli ek bilirkişi raporunda, davacının tüm çalışma süresi üzerinden ikiyüzkırk gün izne hak kazandığı ve bu iznin elliiki gününün kullandırıldığı kabul edilerek, bakiye yüzyirmisekiz gün üzerinden hesaplama yapılmış ise de, ikiyüzkırk sayısından elliiki sayısının çıkartılması neticesinde sonuç yüzseksensekiz gün olmasına rağmen maddi hesap hatası yapılarak yüzyirmisekiz sayısına ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, belirtilen hesap hatasının dikkate alınmaması yerinde değildir.

4- ) 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesi uyarınca, hükmün sonuç kısmında, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

Mahkemece, kıdem tazminatına iş sözleşmesinin feshi tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yerinde ise de, hüküm sonucunda faiz başlangıcı bakımından açık tarihin ( gün, ay ve yıl olmak üzere ) yazılmaması hatalıdır.

Kıdem tazminatı dışındaki alacaklar yönünden ise, mahkemece hüküm altına alman miktarlara temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmiş ise de, açık temerrüt tarihinin ( gün, ay ve yıl olmak üzere ) hüküm sonucuna yazılmaması hatalı olmuştur. Diğer taraftan, temerrüt ihtarnamesinin dava tarihinden sonra muhataba tebliğ edildiği, davacının talebinin de dava ve temerrüt tarihlerine göre faiz işletilmesi olduğu gözetildiğinde, mahkemece söz konusu alacaklar bakımından faiz başlangıç tarihlerinde dava ve temerrüt tarihi ayrımı yapılmaması da isabetsizdir. Bu yönlere ve ayrıca temerrüdün ihtarnamede yazılı miktarlarla sınırlı gerçekleştiğine dikkat edilerek faiz başlangıç tarihleri belirlenmelidir.

5- )Davalı vekilince ileri sürülen, ıslaha karşı zamanaşımı savunmasının değerlendirilmemesi bir diğer hatalı yöndür.

Yukarıda yazılı sebeplerden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, davacı yararına takdir edilen 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine, 23.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas: 2017/20346 Karar: 2017/8002 Tarih: 08.05.2017

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

A-) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili; müvekkilinin davalının sahibi olduğu …‘da bulunan kundura satış mağazasına 2006 yılının 2. ayında tezgahtar olarak girdiğini, başarılı olarak görülmesi üzerine işverence mağaza anahtarının verilerek mağaza müdürü seviyesine yükseltildiğini, iş akdinin haksız feshedildiğini, alacaklarının ödenmediğini, müvekkili tarafından alacaklarının işverenden çeşitli kez talep edildiğinde müvekkilinin işe girerken kendisinden alınmış olan boş senedin kullanılabileceği yollu imalarla korkutulmaya çalışıldığını iddia ederek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, yıllık izin ve ücret alacaklarının davalı …‘den tahsilini talep etmiş, birleşen dosyada davalılara karşı açtığı davada ise, işe girerken işveren tarafından kendisinden boşa imza atılmak suretiyle alınan senet sebebiyle borçlu olmadığının tespiti ile senedin iptalini, senet sebebiyle yapılan takibin haksız olması sebebiyle manevi tazminat istemiştir. Ayrıca dosyaların birleşmesinden sonra sunduğu ıslah dilekçesi ile davalıların giriştiği icra takibi sebebiyle ayakkabı haczine dayanan maddi tazminatın davalılardan tahsilini istemiştir.

B-) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı … vekili; davalının yanında çalışmakta olan davacının ilk olarak … mağazasında çalışmaya başladığını, …‘daki şubenin kapatılması zorunluluğu sebebiyle davacının …‘deki şubeye aldığını, ilk zamanlar hiç problem olmadan çalıştığını, ama son zamanlarda sürekli çalışmakta bulunduğu mağazada huzursuzluk çıkardığını, mağazanın cirolarını düşürdüğünü, müşterilerle sürekli dalga geçtiğini, işinin gereklerini yerine getirmediğini, buna istinaden davalının yine de iyi niyetle davacıyı kendisinin daha çok bulunduğu Mimarsinan mağazasına çekmek istediğini, amacının onu tekrar kazanmak olduğunu, kendisinden uzakta aynı mağazada olmadıklarından dolayı davacının işini iyice aksatmaya başladığını, bu sebeple davacıyı çağırıp konuştuğunu, davacının burada çalışmak istemediğini söyleyerek işten ayrıldığını, boş senede imza atma olayının gerçek dışı olduğunu, davacının çalıştığı süre boyunca son zamanları hariç davalının davacıdan gayet memnun olduğunu, çıkardığı huzursuzlukların sebebinin kendisini işten attırıp mağazasının karşısına mağaza açmak olduğunu sonradan öğrendiğini, mağazasının karşısına mağaza açtığını ve hala ticari faaliyette olduğunu, davacının herhangi bir alacağının olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalı … vekili; 3. İcra Müdürlüğü’nün 2010/3470 esas sayılı takip dosyası alacaklısının müvekkili … olduğunu, müvekkilinin davalılardan senet lehdarı … ile davacı … ve diğer davalı … arasındaki iç ilişkiyi bilmesinin mümkün olmadığını, davalılardan …‘ye teslim edilen davaya konu senedin müvekkiline ciro edildiğini ve senet yasal süresinde ödenmeyince de icra takibinin başladığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Davalı … ve yargılama sırasında vefatı üzerine davaya dahil edilen mirasçıları cevap vermemiştir.

C-) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece ilk kararda asıl davanın kısmen kabulüyle kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, yıllık izin ve ücret alacaklarının davalı …‘den tahsiline, maddi tazminat isteminin reddine, menfi tespit ve manevi tazminat talepli birleşen davanın ise, davalı …‘nün, davacı tarafından düzenlenip imza edilen senedi, davalı …‘a ciro etttiği, senet süresinde ödenmeyince icra takibi yapıldığı, senede karşı davacının herhangi bir yazılı belge sunmadığı, senedin tazminat senedi olduğunun davacı tarafından yazılı delillerle de ispatlanamadığı, bu konuda yapılan soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verildiği gerekçesiyle reddine hükmedilmiş,

Mahkemenin ilk kararı davacının temyizi üzerine Dairemizin 2012/17188 E. 2014/19594 K. ve 16.06.2014 tarihli kararı ile özetle “ … fazla çalışma alacağından yapılan ½ indirim hakkın özünü etkileyecek yüksekliktedir. Daha makul bir oranda indirim yapılması” ve “Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının takip konusu bonodan kaynaklanan bir borcunun bulunup bulunmadığının tespiti ve söz konusu senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulup doldurulmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Dava konusu senede dair menfi tespit talebine dair olarak, senedin teminat senedi olduğunun davacı tarafından yazılı delille kanıtlanmadığı gerekçesiyle yerel mahkemece bu talebin reddine karar verilmiş ise de, … Mahkemece senedi ciro yoluyla elinde bulunduran ve icra takibi yapan davalı …‘ın, davalı işveren …‘in faaliyet gösterdiği dükkanın sahibinin oğlu olup olmadığı yönünde alınacak tanık beyanlarından elde edilecek sonuca göre karar verilmesi” gerekçeleriyle bozulmuştur.

Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, asıl davanın kısmen kabulüyle kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, yıllık izin, ücret ve maddi tazminat istemlerinin davalı …‘den tahsiline, menfi tespit ve manevi tazminat talepli birleşen dava yönünden ise, istirdat davası olarak icra dosyasına yapılan ödemelerin davalı …‘dan tahsiline, ayrıca manevi tazminat isteminin de kısmen kabulüne hükmedilmiştir.

Mahkemenin bu ikinci kararı da temyiz edilmiş ve Dairemizce özetle; “… 2-)Mahkemece temyiz incelemesinden geçen ilk kararda davacının manevi talebi reddedilmiş ve bu husus bozma nedeni yapılmadığından bu konuda davalı taraf lehine usulü kazanılmış hak meydana gelmiştir.

Mahkemece bu husus gözden kaçırılarak bozma sonrası manevi tazminat isteminin kabul edilmesi usulü kazanılmış hakkın ihlali olup, hatalıdır. Manevi tazminat talebi reddedilmelidir.

3-)Davacı tarafından icra dosyasına yapılan toplam ödeme miktarı (davacının dükkanından haczedilen ayakkabılara biçilen değer 9.050.00 TL. olup, ayakkabılar 4.160.00 TL.’ye satılmıştır.) maaş kesintisi ve satılan ayakkabılar toplamı olarak 14.834.95 TL. olup, mahkemece bu miktarın istirdatına karar verildikten sonra tekrar 9.050.00 TL. ayakkabı değerinin maddi tazminat olarak tahsiline karar verilmesi mükerrer tahsil niteliğindedir. Ayakkabılara biçilen değer ile ayakkabıların satışından elde edilen değer farkının maddi tazminat olarak kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

Bu ikinci bozma kararı üzerine mahkemece bozma ilamına uyularak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D-) Temyiz:

Kararı davacı ile davalılar … ve … temyiz etmiştir.

E-) Gerekçe:

1-)Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-)Dairemizce ikinci kez bozulan kararda mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildiği halde, Dairemizin maddi tazminat istemine yönelik olarak ikinci bozma ilamının yer alan bozma sebebi gözden kaçırılarak ve kendi içinde de çelişki oluşturacak şekilde davacının maddi tazminat istemi hakkında gerekçesi dahi açıklanmadan “ Davacının işyerindeki ayakkabıların haczedilip satışından elde edilen değer kaybına dair maddi tazminat konusunda karar verilmesine yer olmadığına, bu konudaki talebinin reddine, “ şeklinde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

3-)Somut uyuşmazlıkta; mahkemece asıl ve birleşen dava yönünden taktir edilen vekalet ücreti ile yargılama masraflarının usul hükümlerine uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Davalar birleşse bile iki ayrı dava vardır.

6100 Sayılı HMK’nın 297. maddesine6100 Sayılı HMK’nın 297. maddesine göre, tarafların yargılama sebebiyle yaptıkları masrafın ne kadar olduğu, bunun ne kadarının harç ne kadarının diğer masraflar olduğu, masraflardan kimin ne kadarından sorumlu olacağı hükümde tek tek açıklanmalı ve aynı Kanun’un 332. maddesi uyarınca hükümde yargılama giderlerinin dökümü yapılmalıdır.

Mahkemece hüküm kurulurken asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı hüküm kurularak, ayrı ayrı yargılama gideri ve vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken, 6100 Sayılı HMK’nun 297. maddesine aykırı karar verilmesi de hatalıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgilisine iadesine, 08.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2017/12-709 Karar: 2017/854 Tarih: 26.04.2017

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Taraflar arasındaki “icra memuru işleminin iptali” istemli şikayetten dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin reddine dair verilen 23.09.2013 gün ve 2013/975 E., 2013/903 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi karşı taraf - alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 20.12.2014 gün ve 2014/1636 E., 2014/4759 K. sayılı ilamı ile;

( … Alacaklı tarafından borçlu aleyhine ilamsız icra yolu ile yapılan takipte, borçlunun ödeme emri tebliğinden sonra 20.08.2013 tarihinde dosyaya yatırdığı 650.000 TL’nin iadesini talep ettiği, talebinin icra müdürlüğünce reddi üzerine işlemin iptali için şikayette bulunulduğu, mahkemece şikayetin kabulüne karar verilerek icra müdürlüğüne yatırılan paranın 425.000 TL’sinin borçluya iadesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

İİK’nun 12. maddesi gereğince icra dairesi, takip edilmekte olan bir para alacağına mahsuben borçlu veya 3.şahıs tarafından ödenen paraları kabule mecburdur. Bununla borçlu bu miktar borcundan kurtulur.

Yine 361. maddesi “İcra dairelerince borçludan fazla para tahsil olunarak alacaklıya verildiği yahut yanlışlıkla bir tarafa para tediye olunduğu hesap neticesinde anlaşılırsa verilen para ayrıca hükme hacet kalmaksızın o kimseden geri alınır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre 361. maddesinde, dosyaya yatırılan paranın ilgilisine geri verilebilmesi için, borçludan ( fazla para alınması ) veya ( taraflardan birine yanlışlıkla ödeme yapılması ) durumlarından birinin oluşması gerekir.

Alacaklı tarafından, Antalya 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01.08.2013 tarihli 2013/425 D. İş esas, 2013/425 karar sayılı ihtiyati haciz kararı alınarak, borçlu aleyhine genel haciz yolu ile icra takibine başlandığı, ödeme emri tebliği üzerine de borçlunun takibe süresinde 20.08.2013 tarihinde itiraz ederek takibi durdurduğu ve aynı gün icra dosyasına dosya borcunu itirazı kayıtla ödediği, borçlunun itirazı üzerine Antalya 2. Tüketici Mahkemesi’nin 19.09.2013 tarih 2013-263 esas kararı ile ihtiyati haciz kararının 425.000,00 TL lik kısmının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Takip dosyasına borçlu tarafından, kendisine ödeme emri tebliğinden sonra borcun yatırıldığı, yanlışlıkla yapılan bir ödemenin söz konusu olmadığı anlaşılmakla 361.maddesinin olayda uygulama yeri yoktur. Öte yandan borçlunun icra dosyasına dosya borcunu ihtirazi kayıtla ödemesi de iade talebine dayanak olamayacağından, borçlu ancak genel mahkemede açacağı istirdat davası sonucuna göre ödediği parayı geri alabilir.

O halde mahkemece şikayetin tümünün reddi gerekir iken icra müdürlüğüne yatırılan paranın 425.000 TL’sinin borçluya iadesine karar verilmesi isabetsizdir.

Öte yandan hüküm fıkrasının şikayetin reddine karar verildikten sonra devamında 2. bentte şikayetin kabulü sonucunu doğuracak mahiyette yatırılan paranın iadesi şeklinde hüküm tesis edilmiş olması infazda tereddüde sebebiyet verecek mahiyette çelişki oluşturup 297 .maddesi hükmü karşısında doğru görülmemiştir… ),

Gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve HUMK. nın 2494 Sayılı Kanun ile değişik ı hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından duruşma isteğinin reddine karar verilip, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Talep, icra memuru işleminin iptali istemine ilişkindir.

Şikayetçi-borçlu vekili, Antalya 6. Asliye Ticaret Mahkemesince müvekkili şirket aleyhine 01.08.2013 tarihinde 650.000,00 TL üzerinden ihtiyati haciz kararı verilmesi üzerine kararın infazı için Antalya 15. İcra Dairesinin 2013/7288 Sayılı dosyasından ilamsız icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin bütün malvarlığının ihtiyaten haczedildiğini, ihtiyati haciz bedelinin tamamının müvekkili şirket tarafından icra dosyasına depo edilmesi sebebiyle hacizlerin kaldırıldığını, icra takibinin ise itiraz üzerine durduğunu, alacaklı tarafça Antalya 2. Tüketici Mahkemesinde itirazın iptali davası açıldığını, müvekkilinin de ihtiyati haczin kaldırılması talebinde bulunduğunu, Antalya 2. Tüketici Mahkemesi’nin 19.09.2013 gün ve 2013/263 değişik iş sayılı kararı ile ihtiyati haczin 425.000,00 TL’lik kısım yönünden kaldırıldığını, bunun üzerine icra dosyasına yatırılan paranın bu kısmının müvekkiline iadesini talep ettiklerini, ancak icra müdürlüğünce söz talebin reddine karar verildiğini, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek 20.09.2013 tarihli icra memuru kararının kaldırılmasına ve 425.000,00 TL’nin müvekkiline iadesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel Mahkemece, İİK’nın 66/1 maddesine göre itirazın yapılan takibi durduracağı, icra memurunun itiraz usulünce iptal edilmedikçe veya itirazın kaldırılması kararı verilmedikçe icra dosyasında hiçbir işlem yapamayacağı, bu sebeple icra memurluğunun 20.09.2013 tarihli kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve karara dair şikayetin reddi gerektiği, ancak davacının aynı zamanda iptal edilen ihtiyati haciz miktarı olan teminatın iadesini de talep ettiği, ihtiyati haciz kararı mahkemesince iptal edildiğinden dayanaksız kalan teminatın İİK’nın 266. maddesi gereğince iadesi gerektiği gerekçesi ile hüküm fıkrasının birinci maddesinde şikayetin reddine, ikinci fıkrasında ise talebin kabulüyle mahkemesince kaldırılan ihtiyati haciz miktarı kadar icra dosyasına yatırılan 425.000,00 TL’nin yatırana iadesine karar verilmiştir.

Karşı taraf-alacaklı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan sebeplerle bozulmuştur.

Mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle ilk hükümde direnilmiştir.

Direnme kararı alacaklı vekilince temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmalık; somut olayda borçlu tarafından icra dosyasına ihtirazi kayıtla yatırılan 650.000,00 TL paranın, 425.000,00 TL’lik bölümünün iadesi için borçlunun genel mahkemede istirdat davası açmasının gerekip gerekmediği, varılacak sonuca şikayetin tümden reddinin gerekip gerekmediği, ayrıca mahkemece oluşturulan hüküm fıkrasının Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesine uygun olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, genel haciz yoluyla yapılan icra takibinde borca itirazın doğuracağı sonuç; İcra ve İflas Kanununun 66. maddesinde düzenlenmiş olup, süresi içerisinde yapılan itiraz takibi durdurur. Takibin durmasından sonra alacaklı takibin devamını ancak genel mahkemeden alacağı “itirazın iptali” ya da “tahsil” kararı ile yahut icra mahkemesinden alacağı “itirazın kaldırılması” konusundaki olumlu karar ile sağlayabilir.

Diğer taraftan, para alacağına dair olarak yapılan takiplerde, icra dairesinin borçlu ya da üçüncü bir kişi tarafından yapılan ödemeyi kabul zorunluluğu vardır. Yapılan bu ödeme esasen dosya borcunun ödenmesi niteliğinde olup, borçlu ödediği miktar kadar borcundan kurtulur. Borçlunun borcundan kurtulabilmesi için ödemenin kayıtsız ve şartsız olarak yapılması gerekmektedir. Ancak, ödemenin ihtirazi kayıtla, diğer bir deyişle koşullu olarak yapılması halinde de ödemenin dosya borcu karşılığında yapıldığı sonucu değişmez. Böyle bir durumda, koşul gerçekleşmediği sürece, yani alacak kesinleşmediği sürece para alacaklıya ödenmez.

Bu arada belirtmek gerekir ki, borçlunun genel haciz yoluyla yapılan takibe itirazı ile takibin durmuş olması, alacağın temini için takipten önce konulmuş olan ihtiyati hacizleri kaldırmaz. İhiyati haczin ne şekilde kaldırılacağı İcra ve İflas Kanununun 266. maddesinde düzenlenmiş olup, anılan madde hükmünde “ Borçlu, para veya mahkemece kabul edilecek rehin veya esham yahut tahvilat depo etmek veya taşınmaz rehin yahut muteber bir banka kefaleti göstermek şartı ile ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir. Takibe başlandıktan sonra bu yetki, icra mahkemesine geçer.” denilmiştir.

Görüleceği üzere, borçlu haczedilen malların kıymeti ya da takip konusu alacağın miktarı kadar teminat göstermek suretiyle ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir. İcra takibine başlandıktan sonra bu yetkinin icra mahkemesine geçeceği de kanun maddesinde açıkça düzenlenmiştir.

Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya bakıldığında, alacaklının toplam alacağının 650.000,00 TL olduğundan bahisle Antalya 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nden alınan 01.08.2013 gün ve 2013/425 E. ve 2013/425 K. sayılı ihtiyati haciz kararının infazı için borçlu aleyhine 06.08.2013 tarihinde genel haciz yolu ile icra takibi başlattığı, borçlunun bir kısım mallarının ihtiyaten haczedildiği, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu şirket vekilince süresi içerisinde borca itiraz edildiği ve takibin durduğu, borçlu vekilince haciz tehdidi altında ve ihtirazi kayıtla yapıldığı belirtilmek suretiyle aynı gün dosya borcunun icra dosyasına ödendiği, alacaklının ise takibin devamını temin için Antalya 2. Tüketici Mahkemesi’nde itirazın iptali istemi ile dava açtığı, anılan dava sırasında borçlunun ihtiyati haciz kararının kaldırılması isteminde bulunması üzerine de mahkemenin 19.09.2013 tarihli ek-kararı ile ihtiyati haciz kararının 425.000,00 TL’lik kısmının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmakta olup, borçlu tarafından icra dosyasına yatırılan bedelin dosya borcu dışında, ihtiyati haczin kaldırılması için İcra ve İflas Kanununun 66. maddesi uyarınca yatırılan bir teminat bedeli olarak kabulü mümkün değildir. Teminat bedeli olmaması sebebiyle iadesi de ancak itirazın iptali davası sonucunda verilecek karara göre söz konusu olabilecektir.

Kaldı ki, somut olayda İcra ve iflas Kanununun 361. maddesi uyarınca borçludan fazla para tahsil edilmesi veya taraflardan birine yanlışlıkla para ödenmesi durumu da bulunmamaktadır.

Ayrıca, mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ( )’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

HMK’nun 294. maddesinin 3. fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.

Hükme dair bu şekli düzenlemeler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.

Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği oldukça açıktır.

Eldeki şikayette, dosyaya yatırılan paranın 425.000,00 TL’lik bölümünün iadesi talebinin reddine dair olarak icra memurluğunca verilen ret kararının kaldırılmasına ve bu tutarın iadesine karar verilmesi istenilmiş, mahkemece birbirinden farklı iki ayrı istem varmış gibi değerlendirilerek, hüküm fıkrasının birinci bendinde “şikayetin reddine” karar verildikten sonra, ikinci bendinde ise “talebin kabulüyle mahkemesince kaldırılan ihtiyati haciz miktarı kadar icra dosyasına yatırılan 425.000 TL’nin yatırana iadesine” karar verilmiştir. Oysa ki, yapılan şikayette nihai olarak borçlu tarafından icra dosyasına yatırılan 425.000,00 TL iadesi istenilmiş olup, yazılı şekilde kurulan hüküm fıkraları birbiri ile çelişkilidir.

Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Karşı taraf- alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas: 2017/31892 Karar: 2017/8389 Tarih: 13.04.2017

  • HMK 297. Madde

  • Hükmün Kapsamı

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, müvekkilinin davalı … A.Ş.’de diğer davalının şantiyesinde çalıştığını, iş sözleşmesinin gerekçe gösterilmeden feshedildiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı … A.Ş. vekili, davacının müvekkili şirketin çalışanı olmadığını, müvekkili şirket ile diğer davalı arasında imzalanan sözleşmeye göre davacının işçilik alacaklarından diğer davalının sorumlu olduğunu, müvekkili şirket ile diğer davalı arasındaki sözleşmeye göre işin anahtar teslimi suretiyle yapıldığını, davacının fazla çalışma ücreti alacağının da bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalı … İnşaat ve Tic. A.Ş. vekili, müvekkili şirketin iflas erteleme sürecinde olduğunu, davacının ileri sürdüğü tüm alacak kalemleri bakımından zamanaşımı def’inde bulunduklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı ve davalı … A.Ş. tarafından temyizi üzerine Dairemizce sair temyiz itirazlarının reddi ile ücret alacağı hakkında olumlu ya da olumsuz hüküm kurulmaması sebebi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Mahkemece ücret alacağı hakkında hüküm kurulmuş, ancak bozma dışı kalan alacaklar hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davacı ve davalı … A.Ş. vekilleri temyiz etmiştir.

Gerekçe :

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının;

a- )Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,

b- )Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,

c- )Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,

ç )Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,

d- )Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,

e- )Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,

İçermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir ( Hukuk Genel Kurulu - 2007/14-778 esas, 2007/611 karar, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 esas, 2008/7142 karar sayılı ilamı ).

Somut olayda, bozma sonrası Mahkemece “Dosyanın önceki esas 2015/13 üzerinden kıdem tazminatı ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, UBGT ücreti alacağına dair karar verildiğinden ve de Yargıtayca bozma konusu olmadığından bu taleplere dair KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, “ şeklinde hüküm oluşturulmuştur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.02.2012 tarih, 2012/13-747 esas, 2012/84 karar sayılı ilamında ve Dairemizin emsal kararlarında belirtildiği gibi, Yargıtayca bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde değildir. Bozma ile birlikte önceki hüküm ortadan kalkarak hukukî geçerliliğini yitirir. Mahkemece bozulan karara atıf yapılarak yeni hüküm oluşturulamaz. Bozmadan önceki ve bozmadan sonraki kararlar 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesine uygun olmalıdır.

Mahkemece yukarıdaki kanuni düzenlemeler ve ilkeler dikkate alınmaksızın, bozma sebebi yapılmayan alacak kalemleri hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm oluşturulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgililere iadesine, 13.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS