Hükmün Oylanması ve Yeter Sayı
HMK Madde 296
(1) Toplu mahkemelerde hüküm hakkındaki müzakereyi mahkeme başkanı idare eder. Müzakere yapıldıktan sonra, başkan, müzakereye katılan en kıdemsiz üyeden başlayarak her üyenin ayrı ayrı oyunu alır ve en son kendi oyunu açıklar.
(2) Hüküm, oy çokluğu ile de verilebilir.
HMK Madde 296 Gerekçesi
1086 sayılı Kanunun 385 inci maddesinin birinci fıkrası sadeleştirilerek, bu maddenin birinci fıkrası olarak düzenlenmiş olup, görüşme ve oylama usul ve esasları gösterilmiştir.
Oy toplamada yeter sayının ne olduğunu gösteren ikinci fıkrada, oy birliği deyimine yer verilmemiştir. Oy çokluğu esasen oy birliğini de ifade edeceğinden sadece oy çokluğu denmesi yeterli görülmüştür.
HMK 296 (Hükmün Oylanması ve Yeter Sayı) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/25573 Karar : 2017/3130 Tarih : 21.03.2017
-
HMK 296. Madde
-
Hükmün Oylanması ve Yeter Sayı
1- Dava, 27.04.2012 tarihinde ikame edilmiştir. 11.01.2011 tarihinde 6099 sayılı Kanunun 3. maddesiyle 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine eklenen 2. fıkraya göre; “bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin bilinen adreste tebligat başlıklı 16/2. maddesinde “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır” denilmiştir. Yukarıda açıklanan kanun ve yönetmelik hükümlerine göre öncelikle bildirilen adrese tebligat çıkarılacak, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde ise, bu kez muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre çıkarılacaktır. Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddelerini farklı şekilde yorumlayarak muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine doğrudan doğruya 21/2. maddesine göre tebligat çıkartılması Anayasanın 36. maddesine aykırı olur ve muhatabın savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelir. Mahkemece, davalı … de dava dilekçesi ve ön inceleme duruşma günü doğrudan davalının mernis adresine tebligat zarfının üstüne mernis adresi olduğu belirtilerek Tebligat Kanunun 21/2. maddesi uyarınca tebliğ edilmiştir. Bu durumda dava dilekçesi ve ön inceleme duruşma günü tebliğleri usulsüz olup, davalının savunma hakkı kısıtlanmıştır (Yargıtay HGK. 17.12.2014 tarih. 2013/1372 Esas - 2014/1065 Karar). O halde, mahkemece yapılacak iş; davalıya usulüne uygun şekilde dava dilekçesinin tebliği, cevap dilekçesi sunma hakkı tanınması, dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra ön inceleme duruşma gününün tebliği, bundan sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların tespiti (HMK m. 140) taraflarca üzerinde anlaşılamayan ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar için usulüne uygun şekilde delil gösterildiği taktirde tahkikat aşamasına geçilerek gösterilen delillerin toplanması ile bir sonuca ulaşmaktan ibarettir. Açıklanan bu hususlara riayet edilmeksizin yazılı şekilde davalının yokluğunda hüküm tesisi hukuki dinlenilme hakkının (HMK m. 27) ihlali niteliğinde olup, bozmayı gerektirmiştir.
2- Davacı …, 08.01.2008 doğumlu davalılardan evlilik dışı ilişkisinden doğduğunu ancak diğer davalı eşi çocuğu olarak nüfusa kayıt ettirildiğini, davalı …’in suçlu kişiliği ve ahlak dışı yaşam sürdüğünü iddia ederek velayetin kaldırılması ile kendisine verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın kabulü ile velayetinin değiştirilerek davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir (HMK m.33). Davacının talebi velayetin kaldırılmasına ilişkindir. Davada, davalı anne ve küçük çocuk arasında menfaat çatışması vardır. Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Sözleşmesinin 4. ve 9. maddeleri ve Türk Medeni Kanununun 426/2. maddesi gereğince çocuğu bu davada temsil etmek üzere temsil kayyımı atanması için vesayet makamına ihbarda bulunulması, açılan davanın sonucunun beklenilmesi, çocuğu temsilen kayyımın davaya katılımının sağlanarak, gösterdiği takdirde delillerinin toplanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik hasım ve eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
3- Ana ve babanın evli olmaması halinde, velayet anaya aittir (TMK m.337/1). Çocuk ile baba arasındaki soybağı, ana ile evlilik, tanıma ya da hakim hükmüyle kurulabilmektedir. (TMK m.282/2). Davacı ile davaya konu küçük arasında açıklanan şekillerde bir soybağı ilişkisinin kurulmadığı anlaşılmaktadır. Tanıma, babanın aile mahkemesine yazılı başvurusu ile de yapılabilir (TMK m.295/1). Olayları anlatmak taraflara, hukuki niteleme hakime ait olduğundan; davacının aile mahkemesine yönelik dava dilekçesindeki bu talebinin aynı zamanda tanıma istemini de içerdiği kabul edilmelidir. Türk Medeni Kanununu’nun 296/1. maddesinde mahkemeye yapılan tanıma beyanının babanın ve çocuğun kayıtlı olduğu nüfus memurluğuna bildirilmesi gerektiği düzenlenmiştir. O halde mahkemece kanundaki tanıma koşullarının gerçekleşmiş olup olmadığı da değerlendirilip, tanıma konusunda bir işlem gerçekleştirilmeden (HMK m.295,296), yazılı şekilde hüküm kurulması da usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (1.), (2.) ve (3.) bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 21.03.2017(Salı)
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/11310 Karar: 2014/15081 Tarih: 04.11.2014
-
HMK 296. Madde
-
Hükmün Oylanması ve Yeter Sayı
Davacı vekili; davalıya zorunlu mali sorumluluk sigortalı aracın müvekkilinin yolcu olarak bulunduğu motosiklete çarpması sonucu meydana gelen kazada müvekkilinin yaralandığını belirterek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla beden gücü kaybı ve geçici-sürekli iş göremezlik nedeniyle 1.500 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 08.02.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 45.065,39 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili, dava konusu miktarın hesaplanabilecek durumda olması nedeniyle kısmi dava açmakta davacının hukuki yararı bulunmadığını, müvekkiline sigortalı araç sürücüsünün kusurlu olmadığını, dava açılmadan önce müvekkiline ihbarda bulunulmadığından yargılama giderlerinden ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin davadan önce temerrüde düşürülmediğini öne sürerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının taşındığı motosikletin sürücüsünün kusurlu olmaması nedeniyle Güvence Hesabı’na yönelik davanın reddine, bilirkişi raporu benimsenerek ve ıslah doğrultusunda diğer davalı sigorta şirketine yönelik davanın kabulüne, 45.065,39 TL’nin kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi’nden tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı sigorta şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-1086 sayılı HUMK.’nun 381.- (6100 sayılı HMK m.294-297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK.’nun 388. maddesinde ( m. 297/II); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Somut olayda, mahkemece 14.03.2013 tarihli celsede, kısa kararda sadece “davalı sigorta şirketi yönünden ıslah edilen davanın kabulüne” denilmekle yetinilerek, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklara ilişkin hüküm kurulmaması doğru görülmemiştir.
Kabule göre de;
2-Tazminatın kapsamı ile ilgili olarak hazırlanan ve yerel mahkemece de benimsenen bilirkişi raporunda; davacının 18 yaşında askere gideceği ve 19 yaş 3 aylıkken gelir elde etmeye başlayacağı varsayılarak hesaplama yapılmış olup, askerlik yaşının 20 olduğu gerçeği karşısında hatalı değerlendirme yapılan bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiştir.
3-2918 sayılı KTK.’nun 99/1. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın B.2.b. maddesi uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Sigortacıya başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde ise bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir.
Somut olayda, davalı sigorta şirketi dava açılmadan önce temerrüde düşürülmemiştir. O halde sigorta şirketinin hükmedilen tazminat yönünden dava tarihinden itibaren faizle sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken kaza tarihinden itibaren sorumluluğuna karar verilmesi isabetli değildir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı sigorta şirketine geri verilmesine 04.11.2014 günü oybirliğiyle, karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.