0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Bilirkişilik Görevini Kabulle Yükümlü Olanlar

HMK Madde 270

(1) Aşağıda sayılmış olan kişi ya da kuruluşlar, bilirkişilik görevini kabulle yükümlüdürler:

a) Resmî bilirkişiler ile 268 inci maddede belirtilmiş bulunan listelerde yer almış olanlar.

b) Bilgisine başvurulacak konuyu bilmeksizin, meslek veya zanaatlarını icra etmesine olanak bulunmayanlar.

c) Bilgisine başvurulacak konu hakkında, meslek veya sanat icrasına resmen yetkili kılınmış olanlar.

(2) Bu kişiler, ancak tanıklıktan çekinme sebeplerine veya mahkemece kabul edilebilir diğer bir sebebe dayanarak, bilirkişilikten çekinebilirler.



HMK Madde 270 Gerekçesi

Bu maddede, bilirkişilik görevini kabulle yükümlü olanlar hüküm altına alınmıştır.

Kural, hiç kimsenin bilirkişilik görevini kabulle yükümlü tutulamamasıdır. Ancak, bu kurala, çok spesifik bilgiyi yahut özel bir uzmanlığı gerektiren alanlarda bilirkişi temininde karşılaşılabilecek güçlüğü aşmak amacıyla, bazı istisnalar konulmuştur.

Bu istisnalar, anılan hukukî düzenlemede, şu şekilde sıralanmıştır: -Resmî bilirkişiler ile bilirkişi listesinde yer alanlar,

-Bilgisine başvurulacak hususu bilmeksizin meslek veya zanaatlarını icra etmesine olanak bulunmayanlar,

-Bilgisine başvurulacak husus hakkında meslek veya sanat icrasına resmen yetkili kılınmış olanlar (Örneğin; doktorlar, ebeler, mühendisler, muhasebeciler, mali müşavirler, mimarlar gibi.).

Bu hüküm kapsamında, hukuk fakültesi öğretim elemanlarının düşünülmesi mümkün değildir. Çünkü bu Tasarı ile her türlü hukukî sorun açısından bilirkişiye başvurulması açık ve kesin dille yasaklanmıştır. Benimsenen sistem, hukukî sorunların en yetkin bilirkişisinin, hâkimin kendisi olduğu esası üzerine bina edilmiştir. Bu durum karşısında hukukî sorunlarda bilirkişiye başvurulamayacağına göre, hukuk fakültesi öğretim elemanlarının bilirkişi olarak görevlendirilmesinin ve görev yapmaya zorlanmasının bu bağlamda düşünülmesi zaten mümkün olamayacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında ise birinci fıkrada sayılmış bulunan kişilerin bilirkişilik görevini kabul yükümlülüğünden, ancak tanıklıktan çekinme sebeplerine yahut mahkemece muteber olarak değerlendirilebilecek diğer bir nedene dayanarak çekinme iradesini açıklamak suretiyle kurtulabilecekleri hüküm altına alınmıştır.


HMK 270 (Bilirkişilik Görevini Kabulle Yükümlü Olanlar) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/9874 Karar : 2015/3098 Tarih : 26.02.2015

  • HMK 270. Madde

  • Bilirkişilik Görevini Kabulle Yükümlü Olanlar

Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıya ait demir ve boru direkli alpek iletkenli özel hattın kısa devre yapması sonucu, müvekkiline ait depoda yangın çıktığını, yangın sonucunda depo içerisinde bulunan araç ile 2 ton yoncanın yandığını yapılan tespit ile araca yönelik zararın 15.000 TL depoda oluşan zararın 10.290 TL ve 2 ton yoncanın bedelinin 1000 TL olduğunun tespit edildiğini belirterek, toplam 26.290 TL zararın olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; yangının çıkış sebebi olarak gösterilen alpek iletkenli hattın özel hat olup işletme bakım onarım ve yenileme işlemlerinin sorumluğunun kullanıcıya ait olduğunu, söz konusu hattın dava dışı M… A…`in talebi doğrultusunda Tedaş tarafından beton direkten enerji verildiğini, yangın sonrası tutulan tutanakla yangının alpek hattından kaynaklanmış olduğunun imza altına alındığını bu bakımdan müvekkili açısından kusursuz sorumluluktan bahsedilemeyeceğini ileri sürerek, davanın reddini istemiştir.

Fer`i müdahil M… A… vekili: yangının çıkış nedeninin hiçbir somut delile dayanmadığını, sulama yapılmayan dönemde elektriğin kullanılmadığını, kısa devre anında sigortaların atacağı ve elektriği keseceği, müvekkiline ait alpek iletkenli hattın erimesi sonucu hattın tamiri ve bakım masraflarının müvekkili tarafından yapıldığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; alınan rapor doğrultusunda yangın sebebinin kablodan kaynaklanmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava; davalıya ait elektrik tesisinden kaynaklanan yangın nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Somut olayda davacı taraf zarara neden olan yangının davalıya ait elektrik hattından çıktığını iddia etmiştir.

Uyuşmazlık, yangının davalıya ait elektrik tesisinden çıkıp-çıkmadığı noktasında toplanmaktadır.

Dosyaya sunulan 02.07.2012 tarihli itfaiye yangın raporunda; “ot deposunun üstünden geçen su sondaj elektrik kablolarının kısa devre yaparak ot deposunun etrafında bulunan kuru otların yanarak ot deposu içerisine sirayet etmesi sonucu yangın çıktığının tahmin edildiği” belirtilmiştir. Davalı A… ekip şefi, iş güvenliği sorumlusu ve muhtar tarafından tutulan 30.06.2012 tarihli tutanakta ise; “özel müşteri olan M… A…‘e ait kapalı alpek hattın yanarak H… K…`e ait ot damının tutuşmasına sebep olduğu, ayrıca dam içerisinde bulunan aracın da yandığı” belirtilmiştir.

14.07.2012 tarihli jandarma tutanağında “…yangının çıkış sebebi ile ilgi yapılan araştırmada deponun üzerinden geçen elektrik telinden bir adetinin kopmuş vaziyette olduğu görüldü itfaiye ekibinin ve A.. yetkililerinin yangının çıkış sebebi ile ilgili tanzim ettiği raporda da bahse konu elektrik hattından kaynaklandığı değerlendirilmiştir” şeklinde belirtilmiştir.

Nazilli Cumhuriyet Savcılığı`nın 19.07.2012 tarih ve 2012/7213 sayılı kararı ile “olayın demir ve boru direkli alpek iletkenli özel hattın kısa devre yapması nedeniyle meydana geldiği anlaşıldığından” kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

Bilahare davalı A… tarafından dava dosyasına ibraz edilen 05.03.2013 tarihli yazı ile; “ellerine daha sonra ulaşan fotoğrafların incelenmesinden Alpek iletkende kısa devre olmuş olması halinde iletkenin tamamen kopup yere düşmesi gerektiğini, ancak iletkenin tamamen kopmadığını, yangından dolayı iletkenin alevler nedeniyle erimiş olabileceği, bu sebeple tutanaktaki kanaatin yanlış olabileceğinin düşünüldüğü” belirtilmiştir.

Nazilli 2.Asliye Hukuk mahkemesi`nin 2012/96 D.İş sayılı dosyası ile; yangında hasar gören aracın değerinin 15.000 TL olduğu yine yangın sebebiyle depoda meydana gelen hasar bedelinin toplam 10.290 TL olduğu tespit edilmiştir.

Yargılama sırasında düzenlenen ve hükme esas alınan elektrik ve makine bilirkişisi raporu ile; “… depo üzerinden geçen hattın sulama amacıyla kurulan M… A… adlı şahsın projelendirilmiş pompaj özel hattı olduğu, olay sonrası çekilen fotoğraflarda bulunan kablonun yangından sonraki haline bakılacak olursa kablonun taşıyıcı hattı dışındaki 3 adet faz hattının eridiği, hattın özel hat olması dolayısıyla bakım ve onarımının hat sahine ait olduğu ancak hattı oluşturan alpek kablonun durduk yerde kısa devre ederek şerare çıkaracak ve yangına sebebiyet verebilecek kablo olmadığını, alpek kablonun izalasyonlu olması sebebiyle yangın sebebinin elektrik tellerinden kaynaklanmadığının” belirtilmiş olduğu ve bu rapor ile yangın sonrası (yangının çıkış sebebine yönelik olarak) tanzim olunan tutanaklar arasında çelişki olduğu; yine davacı tarafından bilirkişi raporuna itiraz edildiği halde mahkemece çelişkiyi ve itirazı giderecek rapor alınmadan hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.

HUMK`nun 275. ve devamı maddelerinde; “bilirkişilik” müessesesi düzenlenmiş olup, anılan maddede mahkemenin çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği düzenlendikten sonra 286.maddede de bilirkişinin oy ve görüşünün hakimi bağlamayacağı düzenlenmiş ise de, işin çözümünde teknik bilgi ve birikimin gerekliliğine inanılarak bilirkişi incelemesi yaptırıldığına göre verilen raporlar çelişkili ise mahkeme, HUMK.nun 283.maddesi hükmüne dayalı olarak, bilirkişiden açıklama ya da ek rapor isteyebileceği gibi 284.maddesi hükmüne dayalı olarak yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak yeni bir rapor alabilir.

Aynı ilkeler 6100 sayılı HMK beşinci bölümünde “bilirkişi incelemesi” ismi altında ve 266-287.maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Bilirkişi raporu kural olarak hakimi bağlamaz. Hakim, raporu serbestçe takdir eder. Hakim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir.

Bu durumda; mahkemece, önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulundan, davacı itirazları, itfaiye raporu ve yangın sonrası tanzim olunan tutanaklar gözönünde bulundurularak, yangının çıkış sebebinin tereddüte mahal bırakmayacak şekilde, tarafların kusur oranlarını ve davacının zarar miktarını tespit edecek nitelikte rapor alınarak, hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/310 Karar : 2014/928 Tarih : 23.01.2014

  • HMK 270. Madde

  • Bilirkişilik Görevini Kabulle Yükümlü Olanlar

Dava; ecrimisil isteğine ilişkin olup mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; elbirliği mülkiyetine tabi, kerpiç ev vasıflı, 150 m² yüzölçümlü, 9918 parsel sayılı taşınmazın davacılara miras yoluyla intikal ettiği, davalı Belediyenin ise kayıttan ve mülkiyetten kaynaklı bir hakkının bulunmadığı, Acıpayam Asliye Hukuk mahkemesinin 14.3.2013 tarih, 2011/552 Esas, 2013/83 sayılı kararı ile 24.750,00 TL kamulaştırma bedelinin tespitine ve tapu kaydının iptali ile Belediye adına tesciline karar verildiği, anılan kararın taraflarca temyiz edilmeksizin 07.05.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Davacılar dava dilekçesinde; çekişmeli taşınmazın 20 yılı aşkın bir süredir çevre taşınmazlarla birlikte “pazar yeri” olarak kullanıldığını ancak gerek murise gerekse kendilerine kullanım bedeli ödenmediğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlar, davalı Belediye ise; zamanaşımı definde bulunmuş, ayrıca imar planında pazar yeri olarak ayrılan taşınmazın hali arazi olduğunu, gelir elde edilmediğini ve ihtarname keşide de edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Hemen belirtilmelidir ki; gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere; ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan olumlu zarar ile kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir (YHGK`nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı).

Açıklanan olgu ve ilkeler çerçevesinde; mahkemece taşınmazın kamulaştırma işlemi ve hukuken korunmaya değer üstün hakkı bulunmaksızın 2012 yılı, Haziran ayına kadar her hafta Cuma günleri “pazar yeri”, Haziran ayı sonrasında da “park yeri” olarak kullanıldığı saptanarak ecrimsil isteğinin kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir.

Ancak, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık olmalı ve değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere uygun şekilde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 266 ve devamı maddelerine uygun olarak açıklanması gereklidir.

Bu nedenle, özellikle tarım arazilerin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi veriler getirtilmeli, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu tarım il veya ilçe müdürlüğünden sorulmalı, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için birim fiyatlar getirtilmeli, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilmelidir.

Arsa ve binalarda ise kira esasına göre talep varsa, taraflardan emsal kira sözleşmeleri istenmeli, gerekirse benzer nitelikli yerlerin işgal tarihindeki kira paraları araştırılıp, varsa emsal kira sözleşmeleri de getirtilerek resen emsal araştırılmalı, dava konusu taşınmaz ile emsalin somut karşılaştırması yapılmalı, üstün veya eksik tarafları belirlenmelidir.

İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil hesabında, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenmeli, sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilmelidir.

Ne var ki, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde belirlendiğini söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki; uzman bilirkişi tarafından ecrimisil belirlenirken taşınmazın gerek pazar yeri gerekse halen otopark olarak kullanıldığı gözetilerek taşınmazın çevre özellikleri ve emsal kira sözleşmeleri de karşılaştırılmak suretiyle dava tarihinden geriye dönük 5 yıllık ecrimisilin belirlenmediği, bilirkişi raporunun denetime elverişli olmadığı görülmektedir.

Hal böyle olunca; mahallinde yeniden konusunda uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılması, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle kira esasına göre, emsaller de incelenerek dava tarihinden geriye dönük 5 yıllık süre için hüküm vermeye elverişli, ayrıntılı, denetlenebilir rapor alınması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; hükme yeterli olmayan rapora itibar edilerek haftada bir gün kullanıldığı gerekçesine dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.

Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK`nun 428.maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine oybirliğiyle, karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/18528 Karar : 2014/2412 Tarih : 18.02.2014

  • HMK 270. Madde

  • Bilirkişilik Görevini Kabulle Yükümlü Olanlar

Davacı vekili dilekçesinde; davalının İkitelli Organize Sanayi Bölgesindeki Ticarethanesi için abone olduğunu, burada faaliyet gösterirken 1.4.2004 tarihinde kaçak elektrik kullandığının idare elemanlarınca tespiti üzerine gerekli tahakkuk işlemleri yapılarak davalı hakkında 2.119.376,20 TL tutarında fatura tanzim edildiğini, fatura bedelinin davalı tarafından ödenmediğini, tutanağa göre “gizli hattan kaçak elektrik kullanıldığı” tespitinin mevcut olduğunu, tespitten sonra yapılan teknik kontrollerde de durumun doğrulandığını belirterek. 2.119.376,20 TL alacağın gecikme zammı ve yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.

Davalı vekili cevabında: abone olan davalının tüketim bedellerini düzenli olarak ödediğini, idare elemanlarınca davalının kaçak elektrik kullandığından bahisle fatura tanzim edilerek elektriğinin kesildiğini, açtıkları menfi tespit davasında (hukuki yarar yokluğundan reddedilen) alınan tüm raporlarda müvekkilinin lehine görüş bildirildiğini, tutanağın varsayıma dayalı ve yönetmeliğe aykırı olduğunu, kaçak hesabının yanlış yapıldığını, ceza davasının beraatle sonuçlandığını, iddiaların tümüyle yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, hükme esas alınan 9.5.2012 tarihli bilirkişi raporunda `Tüm dosya kapsamı itibariyle davalının yer altından gizli hat çekmek suretiyle kaçak elektrik kullanmadığı sonucuna varıldığı”nın bildirildiği, kaçak elektrik kullanıldığının ispat edilemediği gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü davacı vekili temyiz etmektedir.

Dava, kaçak elektrik tüketimden doğan alacağın tahsiline ilişkindir.

H.U.M.K.nun 275 vd. maddelerinde “bilirkişilik” müessesesi düzenlenmiş olup, anılan maddede mahkemenin çözümü özel ve teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği düzenlenmiş olup, bilirkişinin kendisinden sorulan husus hakkında özel ve teknik bilgiye sahip olması gerekir.

Bilirkişinin oy ve görüşü hakimi bağlamaz ise de (H.U.M.K. 286. maddesi) itiraz edilmeyen hususlar nazara alınarak buna göre karar verilir. Adli tahkikat için gerek görülürse tahkikat için, gerek görülürse tahkikat hakimi seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme yapabilecektir. H.U.M.K.nun 283. maddesine dayalı olarak bilirkişiden açıklama ya da ek rapor isteyebileceği gibi, 284. maddesi hükmüne dayalı olarak yeni bir bilirkişi heyeti oluşturarak yeni bir rapor alabilir.

Aynı ilkeler, 6100 Sayılı H.M.K.nun 266-287. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Somut olayda, davacı vekili hükme esas alınan bilirkişi raporuna 5.6.2012 havale tarihli dilekçesiyle gerekçelerini de göstermek suretiyle ayrıntılı şekilde itiraz etmiştir. Bu durumda mahkemece, önceki bilirkişiler dışında elektrik konusunda uzman (üniversiteden seçilecek) üç kişilik bilirkişi kurulu marifetiyle davacının önceki rapora itirazlarına ilişkin, kanun ve yönetmelikler çerçevesinde rapor alınarak deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün ( BOZULMASINA ), Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS