0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hukuki Dinlenilme Hakkı

HMK Madde 27

(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

(2) Bu hak;

a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,

b) Açıklama ve ispat hakkını,

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.



HMK Madde 27 Gerekçesi

Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasanın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Zira, insan onurunun yargılamadaki zorunlu bir sonucu olarak, yargılama süjelerinin, yargılamada şeklen yer almaları dışında, tam olarak bilgi sahibi olmaları, kendilerini ilgilendiren yargılama konusunda açıklama ve ispat haklarını tam ve eşit olarak kullanmaları ve yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermesi gereklidir. Hukukî dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla “iddia ve savunma hakkı” olarak bilinmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.

Bu hak, yargılamanın tarafları dışında, müdahiller ve yargılama konusu ile ilgili olanları da kapsamına almaktadır. Ancak, her yargılama süjesi kendi hakkıyla bağlantılı ve orantılı olarak bu hakka sahiptir. Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.

Bu hakkın ikinci unsuru, açıklama ve ispat hakkıdır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum “silahların eşitliği ilkesi” olarak da ifade edilmektedir.

Bu hakkın üçüncü unsuru, tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin de, kararların gerekçesinde yapılması gerekir. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması, bu hakkın ihlâli sonucunu doğuracaktır. Yargı organları, her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delillerini değerlendirip, hangi maddî ve hukukî sebeplerle karar verdiklerini gerekçelerine yansıtmalıdırlar. Ortaya çıkacak karar, hukukun genel ilkelerine, mevzuata ve yerleşik içtihatlara tamamen aykırı ve sürpriz sayılacak nitelikte olmamalıdır. Bu durum “sürpriz karar yasağı” olarak da ifade edilmektedir.

Yargı organları özellikle yerleşik içtihatların dışında yeni bir karar verebilirler. Ancak bu konuda gerekçelerini tam ortaya koymalı ve tarafların açıklamalarını da değerlendirmelidirler.

Maddede yapılan düzenlemeyle, en temel yargısal hak olarak kabul edilen ve uluslararası sözleşmelerle anayasalarda yerini bulan hukukî dinlenilme hakkı, tüm unsurlarıyla ortaya konulmuştur.


HMK 27 (Hukuki Dinlenilme Hakkı) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/21686 Karar : 2018/9343 Tarih : 18.09.2018

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Anayasanın 141/3. maddesi “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” buyurucu hükmünü içermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde de, kararın kapsayacağı hususlar ayrıntılı biçimde belirtilmiş olup, bu maddenin 1. fıkrasının 3. bendine göre; mahkeme kararlarında iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma nedenleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin açıkça gösterilmesi zorunludur. Kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının da bir gereğidir (HMK m. 27-(l)-c).

Yukarıda açıklananlar ışığında somut olaya gelince; mahkemece, davacı-davalı kadının boşanma davası ile davalı-davacı erkeğin birleşen boşanma davaları bakımından kurulan hükmün gerekçesinde; “davacı-davalı kadına, davalı-davacı erkek ve annesinin şiddet uyguladığı onun da evden ayrılıp ailesinin yanma gittiği, kadının boşanma davası esnasında eşini sevdiğini ve hata yaptığını beyan ettiği bir mektup gönderdiği, bu nedenle eşini affetmiş sayılmasının gerektiği”, belirtildikten sonra; “davalı karşı davacının ise beş yıl önce yaşanan bir olayı gündeme getirdiği, annesi ile birlikte eşine şiddet uyguladığı bu nedenle tamamen kusurlu olduğu, kadına izafe edilecek bir kusurun bulunmadığı, kişinin kendi kusuruna dayanarak hak elde etmesi mümkün olmadığından tarafların karşılıklı davalarının reddine karar verildiği”, belirtilmiştir.

Öyleyse mahkemenin, hem davacı-davalı kadının, davalı-davacı erkeğin kusurlarını affettiği gereçesiyle kadının davasını hem de erkeğin birleşen davası yönünden; davalı-davacı erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle erkeğin davasını reddetmesi hükmün gerekçesi bakımından çelişki yaratmıştır. Bu bakımdan, gerekçe kendi içinde çelişkili olup, gerekçe bölümünde yaratılan bu çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 18.09.2018 (Salı)


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/21776 Karar : 2018/8970 Tarih : 11.09.2018

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Davacı erkek dava dilekçesinde; davalı eşinin adresi olarak “…….” adresini göstermiştir. Mahkemece, aynı zamanda davacı erkeğin de ikamet ettiği bu adrese dava dilekçesi tebliğe çıkarılmış ve komşu …beyanına göre erkeğin işte olduğu belirtilerek, Tebligat Kanununun 21/1. maddesine göre tebliğ işlemi yapılmıştır. Davacı, davada hasım konumunda olduğundan, davalıya aynı zamanda davacının ikamet ettiği adreste yapılan tebligatlar, tebligat kanunun 39. maddesine göre usulsüzdür. O halde mahkemece yapılacak iş; dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun şekilde tebliği, davalıya cevap dilekçesi sunma hakkı tanınması, dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamaları tamamlandıktan sonra ön inceleme duruşma gününün tebliği, bundan sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların tespiti (HMK m. 140) taraflarca üzerinde anlaşılamayan ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar için usulüne uygun şekilde delil gösterildiği takdirde tahkikat aşamasına geçilerek gösterilen deliller toplanıp, birlikte değerlendirilerek bir sonuca ulaşmaktan ibarettir. Davalıya usulüne uygun şekilde tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanmadan, davalının yokluğunda yargılamaya devam ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuki dinlenilme hakkına da, (HMK m.27) aykırı olup, bu sebeplerle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.11.09.2018 (Salı)


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/8624 Karar : 2018/15528 Tarih : 11.09.2018

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır.

Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK.’un 27. Maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasanın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şekli ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukuki dinlenilme hakkının) ihlalidir.

HMK.’un 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.

Somut uyuşmazlıkta, gerekçeli kararda davacının iddiaları soyut bir şekilde yazılmış, hangi alacak kalemlerinin ne miktarda talep ettiği belirtilmemiştir.

Deliller ve gerekçe kısmında ise aynen;

“Dosya içerisindeki tüm belge, bilgi ve beyanlar birlikte değerlendirildiğinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı ve görüldüğü, davacının davalı işveren yanında belirsiz ve tam süreli iş akdiyle çalıştığı, dosyada mevcut … 1.İş Mahkemesinin 2012/812 Esas sayılı Yargıtay onaması neticesi kesinleşen dosyası ile işe iadesine karar verildiği, davacının süresinde başvurusuna rağmen işe başlatılmadığı böylece davacının kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, boşta geçen süre tazminatı ve işe başlatmama tazminatlarına hak kazandığı, Mahkememizce itibar edilen denetime elverişli bilirkişi raporuyla davacının alacak ve tazminatlarının ortaya konduğu görülmekle davanın kabulü yönünde aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” şeklinde gerekçe oluşturulmuştur.

Mahkemenin gerekçesinde delilerin ne olduğu belirtilmemiş, işe başlatılmama sürecine ilişkin açıklama yapılmamış, hüküm altına alınan alacakların hangisinin hangi sebeple kabul edildiği belirtilmemiş, en önemlisi davacının hangi tarihte işe başlatılmadığı açıklanmamış, soyut bir gerekçe yazılmıştır.

Mahkemece Anayasa’ nın ve HMK. nın anladığı anlamda gerekçe oluşturulmadan karar verilmiştir. Mahkeme kararı gerekçesiz olup, bu nedenle kararın salt bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Kabule göre de, fesih tarihi olarak işe iade kararı ile geçersiz hale gelen feshin yapıldığı 28.08.2012 tarihi kabul edilmiştir.

Yapılan feshin kesinleşen işe iade kararı geçersiz hale gelmesi durumunda ilk fesih ortadan kalkar. İşçinin usulüne uygun işe başlatılma talebinde bulunması ve fakat işe başlatılmaması halinde fesih tarihi işçinin işe başlatılmadığı tarih olacaktır.

Bu durumda kıdem tazminatı bakımından faiz başlangıcı da, işçinin işe alınmayacağının açıklandığı tarih ya da bir aylık işe başlatma süresinin sonu olacağından kıdem tazminatı faizinin davacının işe başlatılmadığı tarih yerine ilk fesih tarihi olarak belirlenmesi de hatalıdır.

SONUÇ:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepden dolayı BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 11.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/471 Karar : 2018/11730 Tarih : 3.07.2018

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Davacı … vasisi, … ’nın eşi mirasbırakan … ’in maliki olduğu 501 ve 870 parsel sayılı taşınmazlarını yeğeni olan davalı … ’e ölünceye kadar bakım akdi ile devrettiğini, yapılan devrin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, daha önce aynı nedenle açılan davada davalı … ’in 05/05/2009 tarihli protokol ile muvazaayı kabul ettiğini, ancak davalının, akıl hastası olan … ’nın bu durumundan yararlanarak davadan feragat etmesini sağladığını, bu feragatin geçersiz olduğunu, feragatten hemen sonra davalı … ’in çekişmeli 501 sayılı parseli diğer davalı … ’a muvazaalı olarak devrettiğini ileri sürerek, çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında … adına tescilini, mümkün olmazsa tazminini istemiş, yargılama sırasında … ’nın ölümü ile davaya mirasçıları tarafından devam olunmuştur.

Davalı … , kanser hastası olan mirasbırakan ile ilgilendiğini, akdin yükümlülüklerini yerine getirdiğini, aynı nedenle açılan davanın feragat nedeniyle reddedildiğini, 05/05/2009 tarihli protokolü içeriğini bilmeden davacı yanın hileli hareketi neticesinde imzaladığını bildirip davanın reddini savunmuştur.

Diğer davalı … , çekişmeli 501 sayılı parseli dava dışı … ’dan tapu kaydına güvenerek ve iyi niyetli olarak temlik aldığını, 4721 sayılı TMK’nun 1023. maddesi uyarınca kazanımının korunması gerektiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, akdin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, çekişmeli 870 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile davacıların miras payı oranında adlarına tesciline, 501 sayılı parsel yönünden; iptal ve tescil talebinin reddine, tazminat talebinin kabulü ile 63.750,00 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalı … ’ten tahsiline karar verilmiş, anılan karar, davacılar vekili ile davalı … vekili tarafından süresinde, davalı … tarafından ise süresinde duruşma istemli olarak temyiz edilmiş; duruşma günü olarak saptanan 08.11.2016 Salı günü saat 10.15’de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmediklerinden bahisle inceleme dosya üzerinde yapılarak Dairenin 08.11.2016 tarihli ve 2014/14972 E 2016/10152 K sayılı ilamı ile hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiş, karara karşı davalı … tarafından Yargıtay duruşma gününün kendisine tebliğ edilmediğinden ve savunma hakkının kısıtlandığından bahisle karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.

Eldeki davada, Yargıtay duruşma gün ve saatini bildirir tebligatın usulüne uygun davalı … ’a tebliğ edilmediği tespit edilmiştir.

Hal böyle olunca, 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 36. maddesi gereği adil yargılanma hakkının ihlâli ve 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesi gereği de adil yargılanma hakkının doğal uzantısı olan hukuki dinlenilme hakkı kapsamındaki savunma hakkını zedeleyen önemli bir usul hatası yapıldığı anlaşılmakla, davalı … ’e savunma imkanı verilmeden tesis edilen Daire kararının ortadan kaldırılması gerekmiştir.

Anılan bu husus karar düzeltme isteği üzerine yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından davalı … ’ın karar düzeltme isteğinin HUMK’un 440. maddesi gereğince KABULÜNE,

Dairenin 08.11.2016 tarihli ve 2014/14972 E 2016/10152 K sayılı ilamının ORTADAN KALDIRILMASINA, ortadan kaldırma sebebine göre dosyanın temyiz incelemesinin yapılması amacıyla duruşma sırasına alınmasına karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekili ile davalı … vekili tarafından süresinde, davalı … tarafından ise süresinde duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla; yeni duruşma günü olarak saptanan 03.07.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı … geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı … vekili ile davacılar vekili gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra Tetkik Hakimi … ‘ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteklerine ilişkindir.

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, ölünceye kadar bakım akdinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanarak ve davalı … ’ın çekişmeli 501 sayılı parseli iyiniyetli olarak edinen 3. kişi konumunda olduğu gözetilerek yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacılar vekili ile davalı … ’ın temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde değildir, Reddine.

Ancak, davalı … ’a yönelik tapu iptal ve tescil isteği reddedildiğine ve dava, taşınmaz malın aynına ilişkin olduğuna göre çekişme konusu 501 sayılı parselin harçlandırılan değeri üzerinden ( 63.750,00 TL – davacının miras payına karşılık ) Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/1. maddesi de gözetilerek davalı … yararına nispi vekalet ücretine ( 7.312,50 TL ) hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile maktu vekalet ücretine hükmedilmesi hatalıdır

Ne var ki bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; hükmün ( 7. ) bendinde yazılı ‘’ 1.500,00 TL ‘’ ibaresinin çıkarılarak yerine ‘’ 7.312,50 TL ‘’ ibaresinin yazılmasına, davalı … ‘un temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.07.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2017/767 Karar : 2018/1262 Tarih : 27.06.2018

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Dava, tazminat istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece, davacının taraf sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekili ve müdahil vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda esas ve karar numarası yazılı karar ile bozulmuş mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili ve müdahil vekilince temyize getirilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Davacı vekili ve müdahil vekilinin temyiz dilekçelerinin davalı …. Merkezi A.Ş. adına Av. …’ın düzenlediği yetki belgesine istinaden vekili Av. …’a tebliğ edildiği, yetki belgesini düzenleyen Av. …’ın 19.02.2014 tarihli dilekçe ile vekillikten çekildiği gözetildiğinde,

yapılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı, davacı ve müdahil vekilinin temyiz dilekçelerinin davalı …. Merkezi A.Ş.’ye tebliği için dosyanın mahkemesine geri çevrilmesinin gerekip gerekmediği ön sorun olarak incelenmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.

Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukuki dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir.

Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukuki dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.

Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar.

Bilgilenme/bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.

Hâl böyle olunca, davacı vekili ve müdahil vekilinin temyiz dilekçelerinin usulüne uygun tebliğ edilmemesi bilgilenme/bilgilendirme hakkının bir başka deyişle adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir.

Somut olayda ise, direnme kararı davalılardan …Tic. Merkezi A.Ş.’yi 31.12.2015 tarihine kadar geçerli vekâletnameye istinaden temsil eden Av. …’a 05.11.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, ne var ki direnme kararını temyiz eden davacı vekili ile müdahil vekilinin temyiz dilekçeleri ise yukarıda adı geçen vekile değil, Av. …’ın düzenlediği yetki belgesine istinaden Av. …’a 08.12.2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Yetki belgesini düzenleyen Av. …’ın 19.02.2014 tarihli dilekçe ile vekillikten çekildiği gözetildiğinde, temyiz dilekçelerinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici madde 3” atfiyla uygulanmakta olan HUMK’nın 433. maddesi gereğince davalı …. Merkezi A.Ş.’ye 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve ilgili mevzuat dikkate alınarak tebliğ edilmeli ve yasal süre beklenildikten sonra Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmelidir.

Açıklanan nedenlerle eksiklik giderildikten sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine geri çevrilmesi gerekmiştir.

S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE 27.06.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/6750 Karar : 2018/7697 Tarih : 20.06.2018

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

1- Mahkemece verilen hüküm; davalı kadın tarafından 19.09.2017 tarihinde temyiz edilmiş, temyizin süresinde yapılmadığından bahisle 27.10.2017 tarihli ek kararla kadının temyiz talebi reddedilmiştir.

Davacı erkeğin davalı kadının adresi olarak dosyaya bildirdiği ‘… Mah. … Sok. No:8 D:6 … …/… adresinde gerekçeli kararı nüfus kayıtlarından davacı erkeğin kız kardeşi olduğu anlaşılan… ‘aynı konutta daimi ikamet eden’ sıfatıyla tebliğ almıştır. Bu haliyle davalı kadına yapılan tebligat geçersiz olup, temyizin süresinde olduğunun kabulü ile 27.10.2017 tarihli ek kararın bozularak kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Davalının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yukarıda belirtildiği üzere dava dilekçesi de davacı erkeğin, kız kardeşi olan … tarafından ‘aynı konutta ikamet eden’ sıfatıyla tebliğ alınmış, davalı kadının yokluğunda yargılama yapılarak hüküm kurulmuş ve davalının savunma hakkı kısıtlanmıştır. O halde mahkemece yapılacak iş; davalı kadına dava dilekçesinin usule uygun şekilde tebliği ile cevap dilekçesi sunma hakkı tanınması, dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamaları tamamlandıktan sonra ön inceleme aşaması geçilmesi, ön inceleme aşaması tamamlandıktan sonra tahkikat aşamasına geçilerek gösterilen deliller toplanıp, birlikte değerlendirerek bir sonuca ulaşmaktan ibarettir. Açıklanan bu hususlara riayet edilmeksizin yazılı şekilde hüküm tesisi hukuki dinlenilme hakkının (HMK m. 27) ihlali niteliğinde olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple 27.10.2017 tarihli ek kararın kaldırılmasına ve hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 20.06.2018 (Çrş.)


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/14435 Karar : 2018/4079 Tarih : 28.03.2018

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesi uyarınca hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve aşağıdaki hususları kapsar;

a-Hükmü veren mahkeme ile hakim veya hakimlerin ve zabıt katibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiği.

b-Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.

c-Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.

ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.

d)Hükmün verildiği tarih ve hakim veya hakimlerin ve zabıt katibinin imzalarını.

e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.

Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

Yukarıdaki düzenleme ile hükmün hangi hususları kapsayacağı ve hükümde nelerin yer alacağı açık bir şekilde emredici olarak belirlenmiş olup, söz konusu maddede yer almayan hususlara (simge, amblem, şekil, fotoğraf, yabancı dili içeren yazı ve benzeri) hükümde yer verilmesi mümkün değildir. Somut olayda, mahkemece gerekçeli karar başlığına simge konulmak sureti ile HMK’nun “Hükmün kapsamı” başlıklı 297’nci maddesine muhalafet edilerek, usul ve kanuna aykırı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir.

2-Dava, 22.10.2015 tarihinde ikame edilmiştir. 11.01.2011 tarihinde 6099 sayılı Kanunun 3. maddesiyle 7201 sayılı Tebligat Kanununun 10. maddesine eklenen 2. fıkraya göre; “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır”. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin bilinen adreste tebligat başlıklı 16/2. maddesinde “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” denilmiştir. Mahkemece dava dilekçesi ile ilgili tebligat Tebligat Kanunu 10. maddesi uyarınca bilinen adrese göre yapılmış, yapılan bu tebligat tarafın tanınmaması sebebiyle bila ikmal iade edildikten sonra bu kez mernis adresine Tebligat Kanunu 21/2. maddesine göre doğrudan tebligat yapılmıştır. Davalının bilinen adresi ile mernis adresi farklıdır.Mernis adresine de öncelikle mernis kaydı düşülmeden normal tebligat çıkarılması gerekir. O halde mernis adresine mernis şerhi yazılmadan tebliğ edilmesi, bu şekilde tebliğin gerçekleşmemesi halinde, mernis adresine Tebligat Kanunu 21/2. maddesine göre tebligatın çıkarılması gerekirken bu usule uyulmadan işlem yapılması doğru olmamıştır. Açıklanan bu hususlara riayet edilmeksizin yazılı şekilde davalının yokluğunda hüküm tesisi hukuki dinlenilme hakkının (HMK m.27) ihlali niteliğinde olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 1. ve 2. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalının sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 28.03.2018(Çrş.)


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/9410 Karar : 2018/1417 Tarih : 25.01.2018

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Davada, … eşi … …‘nin kısıtlanarak kendisinin vasi olarak atanmasını istemiştir. Mahkemece, vesayet altına alınma talebinin reddine … …‘ye eşi …‘nin yasal danışman atanmasına karar verilmiş, karar 11.07.2016 tarihinde kesinleşmiştir. … 07.10.2016 tarihli dilekçesi ile…`nin yasal danışmanlığının kaldırılmasını talep etmiş,mahkemece taraflar çağrılıp beyanları alınmadan dosya üzerinden talebin reddine karar verilmiştir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; duruşma yapmadan karar verilebilmesi için, hukuken bunun mümkün olması gerekir. Başka bir anlatımla, ancak hukukun cevaz verdiği hallerde (ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları gibi) veya Kanunun duruşma açılmadan dosya üzerinden karar verilmesinde hakime takdir hakkı tanındığı hallerde dosya üzerinden karar verilebilir (İİK.nun 17-18. maddelerinde öngörülen şikayet davası gibi). Kanunun açıkça duruşma açılarak yargılama yapılmasını emrettiği hallerde dosya üzerinden karar verilemez.

Bilindiği üzere HMK`nun hukuki dinlenme hakkı başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir.

Hukuki dinlenme hakkının gereği olarak, taraflar duruşmaya çağrılmadan karar verilememesi, Anayasa’nın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının da en önemli unsurudur.

Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası’nın 36. maddesi ile 6100 sayılı HMK`nun 27. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, mahkemece taraflar dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe karar verilmesi mümkün bulunmadığından; mahkemece, duruşma açılmak suretiyle inceleme yapılıp karar verilmesi gerekirken, dosya üzerinden talebin reddi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, HUMK`nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 25.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/17059 Karar : 2017/18241 Tarih : 26.12.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Davacı; davalı şirketin elektrik abonesi olduğunu, davalının faturalarda haksız olarak kayıp kaçak, PSH sayaç okuma bedeli, iletim bedeli ve dağıtım bedeli tahsil ettiğini beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL`nin yasal faizi ile birlikte iadesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, kayıp kaçak bedellerinin tahsilinin yasal zorunluluk olduğunu beyan ederek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; 6719 sayılı kanunun 21 .maddesi ile 6446 sayılı yasanın 17. maddesinde yapılan değişiklikle kayıp kaçak bedelinin alınabileceği yasal hale getirilmiş olup, 6719 sayılı yasanın Geçici 20. maddesi uyarınca yasanın açılmış olan davalara da uygulanacağı belirtildiğinden yasa değişikliği nedeni ile davacının davasının reddine karar verilmiş;

hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, elektrik abonelerinden tahsil edilen kayıp-kaçak vb. bedellerin istirdadı istemine ilişkindir.

1-Savunma hakkı Anayasada güvence altına alınmış haklardandır. Buna göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. (1982 Anayasası m. 36)

Karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK`nın 27. maddesi hükmüne göre, davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının tarafların açıklamalarını dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda hakim, tarafları dinlemeden, açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için onları kanuna uygun biçimde duruşmaya davet etmeden karar veremez.

Her ne kadar HMK`nın 320/1.maddesinde, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden karar vereceği belirtilmiş ise de; bunun ancak ön inceleme aşamasında ve mümkün olan hallerde olduğu belirtilerek uygulama alanı dar bir çerçeve ile belirlenmiştir.

HMK`nın 137. maddesinde; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, ön incelemede dava şartlarının ve ilk itirazların inceleneceği,
uyuşmazlık konularını tam olarak belirlenip, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemlerin yapılacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onların sulhe veya arabuluculuğa teşvik edileceği düzenlenmiştir.

Bu bağlamda, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez.

Dosya üzerinden karar verilmesi mümkün olan ön inceleme işlemleri, dava şartları ve ilk itirazlardır.

Dava şartları ve ilk itirazlarda eksiklik yoksa diğer ön inceleme işlemleri için duruşma açılmalıdır. Dava şartları ve ilk itirazlar dışında ön inceleme işlemlerinin duruşmalı olarak incelenmesi, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra gerekli görülmesi halinde tarafların tahkikat için duruşmaya davet edilerek davanın esasına yönelik karar verilmesi gerekir.

Somut uyuşmazlıkta; mahkemece duruşma gününün verilmediği, ön inceleme için taraflara tebligat çıkarılmadığı, dosya üzerinden karar verildiği görülmektedir. Öncelikle ön inceleme için taraflara tebligat çıkarılarak hüküm tesisi gerekirken ; “Davacının davasının reddine” şeklinde karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir .

Hal böyle olunca mahkemece; ön inceleme işlemlerini yapmak üzere tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesi, ön inceleme duruşmasında gerekli usul işlemleri yapıldıktan sonra gerekli görülmesi halinde tahkikat duruşmasına geçilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, tüm bu hususlar göz ardı edilmek suretiyle tarafların hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

2-Bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK`nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/4358 Karar : 2017/17551 Tarih : 25.12.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Dava itirazın kaldırılması ve tahliye istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Bilindiği üzere HMK.nın hukuki dinlenilme başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi haklarıyla bağlantılı olarak hukuki dinlenme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hakim, kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için Kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.

Hukuki dinlenme hakkının gereği olarak, taraflar duruşmaya çağrılmadan hüküm verilememesi, Anayasa’nın 36. maddesiyle düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin, doğal bir sonucudur. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmelerinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası`nın 36. maddesi ile 6100 Sayılı HMK.nın 27.maddesinde açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı taraf, dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmediği için hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Tebligat Yasası’nın 10. maddesine göre “ Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması caizdir. (Ek fıkra:11.01.2011 - 6099 S…/3.mad) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.”

Tebligat Yasasının 12 ve 13, Tebligat Tüzüğünün 17. ve 18. maddeleri tüzel kişilere yapılacak tebligat hususunu düzenlemiş olup, anılan madde hükümlerine göre tebligatın tüzel kişinin selahiyetli mümessillerine yapılması, tebligat yapılacak kimselerin herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğin tüzel kişinin o yerdeki memur ve müstahdemlerinden birine yapılması gerekir.

Olayımıza gelince; dava dilekçesi tüzel kişi davalıya “işyerinde daimi çalıştığını beyan eden sekreter …” şerhiyle tebliğ edilmiş, şirket yetkilisinin bulunup bulunmadığına dair beyan alınmamıştır. Davalıya bu şekilde yapılan dava dilekçesi tebliğ işlemi usulsüzdür. Davalının hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek taraf teşkili sağlanmadan işin esası incelenerek sonuca gidilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428 ve İİK.nın 366.maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca İİK`nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,

peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 25.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/11897 Karar : 2017/4527 Tarih : 5.07.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Asıl dava ve birleşen dava, haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece asıl davanın kabulüne ve birleşen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 27. maddesi (1086 sayılı HUMK 73. maddesi) “ Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” hükmünü düzenlemektedir.

Aynı Kanunun 118-186. maddeleri arasında düzenlenen yazılı yargılama usulünde ilk derece yargılaması beş aşamadan oluşturulmuştur. Bunlar davanın açılması ve karşılıklı dilekçelerin verilmesi, ön inceleme, tahkikat, tahkikatın sona erdirilmesi, sözlü yargılama ile hüküm aşamalarıdır.

Dosya arasındaki bilgi ve belgelere göre, birleşen davada dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmediği, mahkemece usulüne uygun tebliğ sağlanmadan yargılamaya devam olunarak asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Şu durumda, mahkemece, davalıya usulüne uygun olarak birleşen dosyanın dava dilekçesi tebliğ edilerek hakkında açılmış bulunan yargılama ile ilgili bilgi verilmesi, açıklama ve ispat hakkı tanınması gerekirken, iddia ve savunma hakları kısıtlanarak yargılamaya devamla hüküm kurulması doğru olmayıp kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının tüm ve davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/4438 Karar : 2017/6687 Tarih : 21.09.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının kat maliki olduğu numaralı bağımsız bölüme dair tahakkuk eden aidat bedelleri ve Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca uygulanan gecikme tazminatı ile davalının bağımsız bölümüne dair yüklenici tarafından davalı adına yapılan enerji abonmanlık güvence bedelinin davalı/borçlu tarafından ödenmemesi üzerine davalı aleyhine 2013/7955 Sayılı dosyası ile icra takibi yaptıklarını, davalının haksız yere söz konusu takibe itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile takibin devamı ve % 20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece davanın kabulüyle sayılı dosyasına yapılan itirazın iptali ile takibin 7.119.01 TL asıl alacak ve 1.628.40 TL işlemiş gecikme tazminatı olmak üzere toplam 8.747.41 TL üzerinden devamına, %20 icra-inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir.

Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.

Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkının, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir.

Tebligat Kanununun 21. ve Tebligat Tüzüğünün 28. maddeleri uyarınca; yapılacak tebliğ işleminde muhatap adreste bulunmaz ise, adreste bulunmama nedeni araştırılarak komşu, kapıcı veya yönetici beyanının alınması, beyanda bulunan komşunun mutlaka adı ve soyadının ve komşu olduğunun belirtilmesi ayrıca imzasının alınması ya da imzadan imtina durumunda tebligat parçasına yazılması gerekir. Aksi halde yapılan tebliğ işlemi geçersiz olur.

Somut olayda, davalıya çıkarılan dava dilekçesini içerir tebligat “isim ve imzadan imtina eden site güvenlik görevlisinin” beyanına göre davalı çarşıya gittiğinden Barbaros mahallesi muhtarlığına teslim edilmiş ve yine “isim ve imzadan imtina eden site güvenlik görevlisine” haber verilmiştir. Site güvenlik görevlisi yasada sayılan komşu, yönetici ve kapıcı dışında kaldığından davalıya yapılan tebligat usulsüzdür.

Davalının usulüne uygun olarak duruşmalara davet edilmesi hukuki dinlenilme hakkının zorunlu bir sonucu olup, aksi hâl savunma hakkının kısıtlanmasına neden olur. Bir başka anlatımla, mahkeme davalıyı savunma hakkı tanımak amacıyla usulüne uygun olarak cevap vermeye ve duruşmalara katılmaya davet etmedikçe yargılamaya devam edip hükmünü veremez.

Hal böyle olunca; davalıya usulüne uygun olarak dava dilekçesinin tebliğ edilmesi, taraf teşkili sağlandıktan sonra tarafların gösterecekleri delillerin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken usulsüz tebligat ile yetinilip yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine 21/09/2017 günü oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/813 Karar : 2017/5505 Tarih : 6.07.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle, tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. Anayasanın 36. ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. (HUMK`nun 73.) maddelerinde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre; mahkeme, tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile, mutlaka dava ve duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi, ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanarak işin esasına girildikten sonra, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Bu nedenle, tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri tamamen şeklidir. Kanunun amacı, tebliğin muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, kanun hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur.

Bazı maddeleri dışında 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 3. maddesi ile değişik 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.”; Yönetmeliğin 16. maddesinde, “Tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre “Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” şeklinde düzenlenmiştir.Aile efradı kavramı geniş anlamda aileyi kapsamaktadır.(M.K.m.367) Buna göre, karı-koca, hısım ve evlatlık gibi birlikte oturan kimseler aile efradı sayılır. Buna sıhri hısımlık da dahildir. Bütün bunların yanında tebligatın geçerliliği için, tebliği alacak kişinin o aile ile birlikte oturmuş, orayı adres olarak seçmiş olması da zorunludur.

Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde, kendisine tebliğ yapılan davacının kardeşi “…`nın” tebliğ tarihi olan 28.10.2014 tarihinde kayıtlı yerleşim yeri adreslerinin aynı olmadığı anlaşılmaktadır. Eldeki davayla ilgili olarak cevap dilekçesi ve duruşma gününün davacı ile aynı konutta oturma ilişkisi bulunmayan kardeşine tebliğinin yasal olmadığı belirgin olup, duruşma günü yöntemince tebliğ edilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Mahkemece, yöntemince duruşma günü tebliğ edilerek, işin esasına girilerek karar verilmesi gerekir.

O halde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ:

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/31611 Karar : 2017/11314 Tarih : 3.07.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, … Anadolu 6.İş Mahkemesinin 2012/65 Esas 2013/102 Karar sayılı 07/03/2013 tarihli kararı ile davacı …‘ün işe iadesine edilmediği takdirde 4 aylık boşta geçen süre ücretinin kendisine ödenmesine ve işe başlatılmama tazminatının 5 aylık brüt ücreti tutarında tespitine karar verildiğini, kararın Yargıtay tarafından onanarak … 10.Noterliğinin 08/10/2013 ve 30094 nolu ihtarnamesi ile işe başlatılması için davalıya başvuru yapıldığını buna rağmen davacının işe başlatılmayarak kendisine 4 aylık boşta geçen süre ve 5 aylık işe başlatılmama tazminatı olarak toplam 18.849,14TL ödendiğini, ancak tazminat ve alacakların eksik ödendiğini, fark kıdem tazminatı, yıllık ücretli izin, işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücret alacakları için … 30.İcra Müdürlüğünün 2013/27446 Esas sayılı dosyasında yapılan borca itirazın davalıdan 11.913,64 TL alacaklı olduğunun tespit edilerek iptali ile takibin devamına, davalı borçlunun%20 ‘den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının şirkete 01/04/2005 tarihinde çalışmaya başladığını ve iş akdinin feshedildiği 04/01/2012 tarihine kadar çalışmaya devam ettiğini, davacının işe iade istemiyle açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda, … Anadolu 6.İş Mahkemesinin 07/03/2013 tarih 2012/65 Esas ve 2013/102 Karar sayılı kararı ile işe iadesine, boşta geçen süreye ilişkin 4 aylık ücret ve işe başlatılmama halinde 5 aylık ücret tutarında tazminat ödenmesine karar verildiğini, mahkeme kararının Yargıtay’ca onanarak kesinleştiğini, davacının şirkete işe iade başvurusunda bulunduğunu, bunun üzerine mahkeme ilamı uyarınca, davacının tüm kıdem ,ihbar tazminatı ve izin ücret ödemelerinin eksiksiz olarak tüm sosyal hakları da dahil edilmek suretiyle mahkeme içtihatlarına ve kanuna uygun olarak yapıldığını, davacının dava dilekçesinde belirttiği 18.849,14 TL ‘lik tutarın belirtilenin aksine boşta geçen süre ve 5 aylık tazminat ödemesi olmayıp, ilk ödenen kıdem tazminatı ödemesi olduğunu, kıdem tazminatı tavanın değişmesinden dolayı fark ortaya çıkmasıyla 804.03 TL’lik fark kıdem tazminatı da davacının hesabına ödendiğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, kısa kararın başka hakim tarafından verildiği, geçici yetki nedeni ile gerekçeli karar yazıldığı belirtilerek, icra takibi yapılan alacakların kısmen kabulü ile tahsili yönünde hüküm kurulmuştur.

D) Temyiz:

Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır.

Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK.’un 27. Maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasanın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukukî dinlenilme hakkının), ihlâlidir.

HMK.’un 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden sözedilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.

Ayrıca hüküm fıkrasında taraflara tanınan hakların ve yükümlülüklerin gerekçeye uygun olarak açıkça belirtilmesi, alacak kalemlerinin talep doğrultusunda açık ve net olarak belirlenmesi gerekir. Aksi durum infazda tereddüte yol açacaktır.

Diğer taraftan dava, İcra İflas Kanununun 67. maddesinde düzenlenen “itirazın iptali” istemine ilişkindir. itirazın iptali davası, müddeabihi, alacaklının takip konusu yaptığı alacağın, itiraza uğrayan kısmı olan normal bir eda davasıdır. Eda davalarında olduğu gibi, mahkemenin “davanın reddi” ya da “kabulü” yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi; davanın kabulü halinde de borçlu, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır. (Bkz.HGK.T.18.4.2007, E.2007/19-159; K.2007/220 sayılı kararı) Bu nedenledir ki mahkeme, itirazın iptali davasında; tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır. Öte yandan İtirazın iptali davası açılmasındaki amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Bu nedenle itirazın iptali davası açıldıktan sonra yapılan ödemeler, takip dosyasının infazı sırasında göz önünde bulundurulacağından, icra takibi ile talep edilen asıl alacak, faiz, faiz oranı, faizin başlangıç tarihi ve diğer tüm taleplerle ilgili açık ve tereddüte yer vermeyecek şekilde hüküm kurulması zorunludur. İtirazın iptali ve alacak davası nitelikleri ve sonuçları itibarıyla birbirinden farklı dava türleridir. Talep itirazın iptali ise ıslah ile eda davasına çevrilmediği sürece tahsil hükmü kurulamaz.

Mahkemece kararın HMK.’un 297. maddesine aykırı olarak gerekçesiz verilmesi usule aykırı olduğu gibi dava dilekçesinde sadece itirazın iptali istendiği halde infazda tereddüde yol açacak şekilde farklı dava türü olan eda davasına ait tahsil hükmü kurulması hatalıdır.

Diğer taraftan davacının boşta geçen süre ücreti hesap raporuna göre 1.960,01 TL olduğu halde 610,00 TL ye hükmedilmesi de isabetsizdir.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 03/07/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/13665 Karar : 2017/2633 Tarih : 3.04.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne, ortaklığın satış sureti ile giderilmesine karar verilmiştir.

Hükmü, davalı … vekili temyiz etmiştir.

I- Paydaşlığın (ortaklığın) giderilmesi davaları, paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyetine konu taşınır veya taşınmaz mallarda paydaşlar (ortaklar) arasında mevcut birlikte mülkiyet ilişkisini sona erdirip ferdi mülkiyete geçmeyi sağlayan, iki taraflı, tarafları için benzer sonuçlar doğuran davalardır.

Paydaşlığın giderilmesi davasını paydaşlardan biri veya birkaçı diğer paydaşlara karşı açar. HMK`nın 27. maddesi uyarınca davada bütün paydaşların yer alması zorunludur. Paydaşlardan veya ortaklardan birinin ölümü halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekir.

II- 7201 sayılı Tebligat Kanununun;

1- “Bilinen Adreste Tebligat” kenar başlıklı 10. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.

Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.”,

2- “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” kenar başlıklı 21. maddesinde, “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.

Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.

Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.”,

III- Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin;

“Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi” kenar başlıklı 29. maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında, “(1) 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar.

(2) Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır.”,

Hükümlerine yer verilmiştir.

Tebligat Kanunu, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla değiştirildikten sonra, gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsenmiştir. Bu değişikliğe göre, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine, Kanunun 21. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca doğrudan tebligat yapılması mümkün değildir. Muhataba çıkarılan ilk tebligat, bilinen veya gösterilen adresine yapılacaktır. Buna göre, ilk defa bildirilen adresin muhatabın (davalının) adres kayıt sistemindeki adresi veya başka bir adres olması arasında fark yoktur. Her iki adres de Tebligat Kanununun 10/1. maddesi kapsamında bilinen adrestir. Bildirilen adrese çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi de nazara alınarak muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre tebligat çıkarılacaktır.

Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddeleri farklı şekilde yorumlanarak, başka adresi bilinmediği gerekçesiyle muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine doğrudan doğruya 21/2. maddesine göre tebligat çıkartılması muhatabın savunma hakkını kısıtlayacağından, Anayasanın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesine ve Tebligat Kanununun yukarıda bahsi geçen hükümlerine aykırı olacaktır.

IV- Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 38. maddesi, “ Yabancı ülkelerde bulunanlara tebliğ olunacak evrak, tebligatı çıkaran merciin bağlı bulunduğu bakanlık aracılığıyla Dışişleri Bakanlığına, oradan da o yerdeki Türkiye Büyükelçiliğine veya başkonsolosluğuna gönderilir. Dışişleri Bakanlığının aracılığına gerek görülmeyen hallerde, tebligat evrakı bakanlıklarca doğrudan o yerdeki Türkiye Büyükelçiliğine veya başkonsolosluğuna gönderilebilir. Dışişleri Bakanlığı ve tebliği çıkaran merciin bağlı olduğu bakanlık tebliğ evrakını, 39, 40, 41, 43 ve 47 nci madde hükümlerine göre düzenlenip düzenlenmediği yönünden inceler, varsa yanlışlık ve eksiklikleri düzelttirir veya tamamlattırır.” şeklindedir.

Dava konusu olaya gelince, gerekçeli kararın, davalılar …’ya adres kayıt sisteminde yurt dışında kayıtlı adresi olmasına karşın Tebligat Kanunu madde 35’e göre tebliğ edildiği, davalı …’e gerekçeli kararın tebliğ edilmediği ve …’ya gerekçeli kararın yabancı ülkelerde bulunanlara yapılacak tebligat usullerine uyulmaksızın tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar … vekilinin vekaletnamesinden … ve …’in de vekili olduğu anlaşılmakta ise de temyiz dilekçesi içeriğinden vekilin işbu davada … ve …’i de temsil edip etmediği anlaşılamamaktadır. Öte yandan, vekile gerekçeli karar tebliğ edilmemiştir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde adı geçenlere gerekçeli kararın tebliğ edilerek Dairemize gönderilmesi için dosyanın MAHALLİNE İADESİNE, 03.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5712 Karar : 2017/1498 Tarih : 3.04.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin iadesi istemine ilişkin olup, davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir.

Davacı vekili, taraflar arasındaki eser sözleşmesi gereğince, davacının davalıya 2339 parça kumaş ürünü; aksesuar, kalıp ve etiketleri ile birlikte teslim ederek, davalıdan bunların örnek ürün gereğince dikimini istediği, bu amaçla davalıya 04/11/2011 tarihinde 7.000,00 TL para havale ettiği, ancak davalının edimini yerine getirmediği iddiasıyla iş bu davayı açarak, teslim ettiği ürün bedeli ile havale ettiği paranın iadesini talep ettiği, davalının ise davaya cevap vermediği anlaşılmış, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından yasal sürenin içerisinde temyiz edilmiştir.

Yargılama safahatı incelendiğinde; davalının adresi dava dilekçesinde “…. Mah. … Cad. … Sokak 3/A .. …” belirtilerek bu adrese dava dilekçesi tebliğ edilmiş, tebligatı 12.11.2013 tarihinde “adreste birlikte daimi yetkili …‘a tebliğ edildi” denilmek sureti ile imzasının alındığını sonraki tebligatta ise tebligatın muhatap tanınmadığından bila tebliğ edildiği anlaşılmış, akabinde mahkeme tensip zaptını Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ ettirmiş ve gerekçeli karar dahil diğer tebligatlar da Tebligat Kanunu 35. maddesine göre yapılmıştır.

Davalı vekili temyiz dilekçesinde, davalı şirketin 27.09.2012 tarihli … sayılı ticaret sicil gazetesinde … Ticaret Sicil Müdürlüğü’nce adresi” … … … Mah. … Cad. … Sokak No:3 Kat:3” olarak kaydedildiğini, ancak şirketin 01/06/2013 tarihinde yaptığı genel kurul ile karar alarak adres değişikliği yaptığını ve şirketin merkezinin 18.06.2013 tarihli ticaret sicil gazetesi ile değiştirilerek “… … … Mah. … yolu Cad. … Sok. No:9 “ olarak ilan edildiğini, dava dilekçesinin eski adrese tebliğ edildiğini tebligatı alan şahsın şirket yetkililerince tanınmadığını, şirkette çalışmadığını, şirket ortaklarının…ve … Kondu olduğunu, gerekçeli kararın usulüne uygun tebliğ edilmediğini ileri sürmüş, temyiz dilekçesi ekinde şirketin

kayıtlarında… isimli bir çalışanın bulunmadığı, ayrıca dava dilekçesinin tebliğ tarihinde şirketin ticaret sicilindeki kayıtlı adresinin “… … … Mah. … yolu Cad. … Sok. No:9” olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece duruşma gününe ilişkin gönderilen tebligat bila tebliğ döndükten sonra Tebligat Kanunu gereği ticaret sicile adres araştırması için yazı yazılmadan doğrudan Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebligat çıkarıldığı anlaşılmıştır.

6100 sayılı HMK’nın “Hukukî Dinlenme Hakkı” başlığını taşıyan 27. maddesinde “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” hükmü bulunmaktadır. Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenme hakkı; davalının, usulüne uygun olarak duruşmalara davet edilmesini zorunlu kılar. Bir başka deyişle; mahkeme, davalıyı, savunma hakkı tanımak için usulüne uygun davet etmedikçe yargılamaya devam edip hükmünü veremez. Davalıya, savunma hakkını kullanma imkanı verilmesi, davalıya, usulüne uygun olarak dava dilekçesinin tebliğ edilmesi ile olur. Usulüne uygun tebligatın amacı, davalıya savunma hakkının sağlanmasıdır.

Somut olaya gelince; 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesince düzenlenen hukuki dinlenme hakkı kapsamında davalıya, bila tebliğ dönen tebligattan sonra Tebligat Kanunu 35/4. maddesi gereğince Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne kayıtlı olan adresi sorulmak sureti ile tespit edilerek bu adresine tebligat yapılması ve usulüne uygun savunma hakkı tanınarak delillerinin toplanıp değerlendirilmesinden sonra karar verilmesi gerektiği halde, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. madde hükmüne aykırı şekilde tebligat yapılmak suretiyle, taraf teşkili tamamlanmış gibi usulüne uygun taraf teşkili sağlanmaksızın karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenlerle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilmediğinden davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 03.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/16222 Karar : 2017/1928 Tarih : 13.03.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Davacı, 01/12/2008-03/09/2012 tarihleri arasında 2926 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olduğunun ve yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Dava; davacının 01.12.2008 – 03.09.2012 tarihleri arasında 2926 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olduğunun ve yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.

1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda; yazılı, sözlü, basit ve seri olmak üzere dört yargılama usulü düzenlenmiş iken 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yazılı ve basit yargılama usulleri düzenlenmiş ve 5510 sayılı Kanun’un 101. maddesinde; anılan Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde ise; iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447. maddesindeki diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde bu Kanun’un basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağına ilişkin hüküm karşısında artık, iş mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanması gerekecektir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 320/1 maddesine göre; “basit yargılama usulüne” tabi davalarda mahkeme, mümkün olan hallerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verebilir ise de bunun “ mümkün olan hallerde ” olduğu belirtilmek suretiyle sınırlı bir alan gösterilmiş ancak “ mümkün olan haller ”in neler olduğu madde metninde sayılmamıştır.

Dosya üzerinden karar verilebilecek “mümkün olan haller” belirlenirken HMK’nın 27. maddesinde yer alan ve hukuk yargılamasında temel ilke olarak kabul edilen “ hukuki dinlenilme hakkı” kavramının da gözönünde tutulması zorunludur. Taraflara hukuki dinlenilme hakkı verilmesi Anayasa’nın 36. maddesinde tanımını bulan “ hak arama hürriyetinin ” gereğidir. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerdiğinden, dosya üzerinden karar verilebilecek hallerin hukuki dinlenilme hakkını ihlal etmeyecek haller ile sınırlı tutulması doğru olacaktır.

Somut olayda; mahkemece, davacının … … sigortalılığının yeniden 01.12.2008 tarihinden itibaren başladığının kabulü doğru ise de; davalı Kurum; davacının 12.08.2008 tarihinde yaptığı 1.155 TL ödemenin 01.12.1988 – 14.09.1993 tarihleri arasını kapsadığını, diğer ödemelerin 20.04.2011 – 03.09.2011 tarihleri arasını kapsadığını, davacının 6552 sayılı Yasa kapsamında müracaatı olmadığını bildirmiştir. Öte yandan; dosyada mevcut 25.09.2012 tarihli ekstrede davacının; 01.12.1988 – 14.09.1993, 01.12.2008 – 03.09.2012 tarihleri arasında sigortalı göründüğü ve 30.09.2012 tarihi itibari ile 2.798,45 TL prim borcunun bulunduğu, davacının 30.05.2011 tarihinde 6111 sayılı Yasa’dan faydalanma talebinde ve 07.12.2015 tarihinde de ihya talebinde bulunduğu, davacının talebinin davalı Kurum tarafından kabul edildiği ve davacının bildirilen 5.187,35 TL’lik borcu 03.02.2016 tarihinde ödediği, bu ödemeden sonra davacının 01.12.1988 – 14.09.1993 ve 01.12.2008 – 30.04.2011 tarihleri arasında sigortalı kabul edildiğinde 99,46 TL fazla ödemesi bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla mahkemece; tarafların açıklamaları dinlendikten, iddia ve savunmaları çerçevesinde deliller toplandıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davacının tahsis talep tarihinde prim ödemelerine göre hangi tarihler arasında sigortalı kabul edilmesi gerektiği ve yaşlılık aylığı koşullarından olan prim borcu bulunmaması şartını sağlayıp sağlamadığı açıklığa kavuşturulmadan sonuca gidilmesi isabetsiz olmuştur.

Mahkemece yapılacak iş; … … sigortalılığının yeniden 01.12.2008 tarihinden itibaren başladığının kabulü ile davalı Kurum’dan davacının yaptığı prim ödemelerinin hangi tarihler arasını kapsadığını sorarak sigortalılık süresini, tahsis talep tarihi itibari ile prim borcu bulunup bulunmadığını belirlemek ve gelen yazı cevabı gereğince de davacının yaşlılık aylığı koşullarını değerlendirerek sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir.

Mahkemece yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/5936 Karar : 2017/3297 Tarih : 9.03.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Davacı dilekçesinde…, … ve …‘ın TMK’nun 405. maddesi gereği kısıtlanarak vasi tayini istemiş; Mahkemece, duruşma yapılmadan dosya üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Vesayete ilişkin hükümler kamu düzenine ilişkindir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 382/2b-19. maddesinde vesayet işlerinin çekişmesiz yargı işi olduğu, 385. maddesinde niteliğine uygun düştüğü ölçüde basit yargılama usulünün uygulanacağı, 317. maddesinde ise, davalıya tebligat yapılması gerektiği, 320-1 maddesinde de mahkemenin mümkün olan hallerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar vereceği hükme bağlanmış olup Mahkemece, 320/1 maddesi gözetilerek, dosya üzerinden karar verilmiş ise de, varılan sonucun maddenin yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; anılan maddeye göre, duruşma yapmadan karar verilebilmesi için, hukuken bunun mümkün olması ve hukukun cevaz verdiği hallerinde (Örneğin ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları gibi) veya Kanunun duruşma açılmadan dosya üzerinden karar verilmesinde hakime takdir hakkı tanındığı durumlarda dosya üzerinden karar verilebilir. (Örneğin İİK.nun 17-18. maddelerinde öngörülen şikayet davası gibi) Kanunun açıkça duruşma açılarak yargılama yapılmasını emrettiği hallerde dosya üzerinden karar verilemez.

Bilindiği üzere HMK’nun hukuki dinlenme hakkı başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir.

Hukuki dinlenme hakkının gereği olarak, taraflar duruşmaya çağrılmadan hüküm verilememesi, Anayasa’nın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının da en önemli unsurudur.

Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasa’nın 36. maddesi ile 6100 Sayılı HMK.nun 27. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı taraf, dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Bu nedenlerle, mahkemece duruşma açılması gerekirken, dosya üzerinden inceleme yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, HUMK’nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 09.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/750 Karar : 2017/2944 Tarih : 8.03.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Davacı, davalıya daire sattığını ve devrettiğini, davalının daire bedelinin bir kısmını ödediğini ancak geri kalanını ödememesi nedeniyle icra takibi başlatıldığını, davalının icra takibine haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, vaki itirazın iptaline, takibin devamına, davalı aleyhine icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, duruşma açılmaksızın dosya üzerinden yapılan inceleme ile görevsizlik karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Savunma hakkı Anayasanın 36.maddesinde güvence altına alındığı gibi, karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK.nun 27.maddesi hükmüne göre de, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, başka bir anlatımla, davalıya savunma hakkını kullanma olanağı verilmeden hüküm kurulamaz. HMK.’nın 320/1.maddesinde “mahkeme mümkün olan hallerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar vereceği” belirtilmişse de bunun ancak ön inceleme aşamasında ve “mümkün olan hallerde” olduğu belirtilmek suretiyle yasanın uygulama alanı dar bir çerçeve ile belirlenmiştir. HMK`nın 27.maddesinde belirtildiği üzere davanın taraflarının, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakları mevcut olup, bu hak çerçevesinde tarafların açıklama ve ispat hakkını kullanabilmeleri gerekmektedir. Hukuki dinlenilme hakkının usul hukukundaki bir diğer yansıması ise, HMK madde 297/ 1-c bendinde yer almış olup buna göre, mahkemelerin gerekçeli kararlarında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi ile sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin belirtilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Hal böyle olunca, tarafların hukuki dinlenilme hakkı bağlamında ilk derece mahkemesince duruşma yapılması kural olup, mahkemece tarafların iddia ve savunmalarının toplanarak duruşma açılması ve tarafların açıklamaları dinlenildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken dosya üzerinde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre, davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle kararın BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenle, davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 29,20 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-3 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/8912 Karar : 2017/1745 Tarih : 7.03.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili, dava konusu 42 parsel sayılı taşınmazdaki ortaklığın satış suretiyle giderilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, davanın kabulü ile ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiştir.

Hükmü, davalı …, …, … ve … vekili vekili temyiz etmiştir.

I-Paydaşlığın (ortaklığın) giderilmesi davaları, paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyetine konu taşınır veya taşınmaz mallarda paydaşlar (ortaklar) arasında mevcut birlikte mülkiyet ilişkisini sona erdirip ferdi mülkiyete geçmeyi sağlayan, iki taraflı, tarafları için benzer sonuçlar doğuran davalardır.

Paydaşlığın giderilmesi davasını paydaşlardan biri veya birkaçı diğer paydaşlara karşı açar. HMK’nın 27. maddesi uyarınca davada bütün paydaşların yer alması zorunludur. Paydaşlardan veya ortaklardan birinin ölümü halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekir.

II- 7201 sayılı Tebligat Kanununun;

1- “Bilinen Adreste Tebligat” kenar başlıklı 10. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.

Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.”,

2- “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” kenar başlıklı 21. maddesinde, “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.

Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.

Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.”,

III- Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin;

“Bilinen adreste tebligat” kenar başlıklı 16. maddesinde; “(1) Tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır.

(2) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. 79 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir.” Hükümlerine yer verilmiştir.

Tebligat Kanunu, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla değiştirildikten sonra, gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsenmiştir. Bu değişikliğe göre, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine, Kanunun 21. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca

Doğrudan tebligat yapılması mümkün değildir. Muhataba çıkarılan ilk tebligat, bilinen veya gösterilen adresine yapılacaktır. Buna göre, ilk defa bildirilen adresin muhatabın (davalının) adres kayıt sistemindeki adresi veya başka bir adres olması arasında fark yoktur. Her iki adres de Tebligat Kanununun 10/1. maddesi kapsamında bilinen adrestir. Bildirilen adrese çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi de nazara alınarak muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre tebligat çıkarılacaktır.

Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddeleri farklı şekilde yorumlanarak, başka adresi bilinmediği gerekçesiyle muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine doğrudan doğruya 21/2. maddesine göre tebligat çıkartılması muhatabın savunma hakkını kısıtlayacağından, Anayasanın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesine ve Tebligat Kanununun yukarıda bahsi geçen hükümlerine aykırı olacaktır.

Tebligat Kanununda değişiklik öngören maddelerin gerekçelerine göre, tebliğ işleminin iki veya üç tebligatla yapılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Tebligat Kanununda yapılan değişiklikten sonraki hükümlerde ve bu değişikliğe uygun olarak çıkarılan uygulama yönetmeliği hükümlerinde, muhatabın sadece adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bilinen adres olarak bildirilmesi halinde ilk tebliğin 21/2’ye göre yapılacağına imkan tanınmamış, aksine bildirilen adres, adres kayıt sistemindeki adres olsa dahi tebligatın 10/1 ve 21/1 maddelere göre yapılacağı, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, ikinci tebliğin 21/2’ye göre yapılabileceği belirtilmiştir.

Ayrıca Yönetmeliğin 16 ve 79. maddelerinde, Kanunun 21/2. maddesine göre çıkarılacak tebligatların açık mavi renkli zarflarla yapılacağı belirtilerek, bu usulün hemen başvurulacak bir yol olmadığına, istisna olarak ve belirli şartların oluşması halinde başvurulacak bir tebligat şekli olduğuna da işaret etmektedir. İlk defa bildirilen adres, adres kayıt sistemindeki adres olsa dahi, tebliğ evrakının Kanunun 10. maddesine göre normal bir şekilde çıkarılması, Kanunun 20 ve 21. maddesinin birinci fıkrası ile Tebligat Yönetmeliğinin 29. maddesince muhatap lehine olan araştırmalar yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işlemlerinin yerine getirilmesi gerekir.

Somut olaya gelince; davalılardan …’e yapılan tebligatların, yukarıda açıklanan ilke ve kurallara aykırı olarak TK’nun 10/2. maddesi gözardı edilmek suretiyle, davalı adına önceden hiçbir tebligat çıkarılmadan ve yasal şartları oluşmadan doğrudan doğruya TK’nun 21/2. maddesine göre yapıldığı ve usulsüz olduğu görülmüştür. Davalının usulüne uygun olarak davada yer

almasının sağlanması ve taraf teşkili tamamlandıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken anılan husus gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Bu durumda mahkemece, anılan davalının davada yer alması sağlanarak taraf teşkilinin tamamlanması, savunmalarını ve delillerini sunma olanağının tanınması, toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirmek suretiyle işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmaksızın ve 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesi uyarınca hukuki dinlenme hakkı ihlal edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 07.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2016/2317 Karar: 2018/61 Tarih: 24.01.2018

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Direnme kararı taraflarca temyiz edilmiş olup davacı vekilinin temyiz dilekçesinin davalı vekiline tebliğ edildiğine dair tebligat parçası dosya arasında bulunmamaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir.

Anayasanın 36. maddesindeAnayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.

Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin ( tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.

Hâl böyle olunca, taraf vekillerinin temyiz dilekçelerinin karşılıklı olarak tebliğ edilmemesi bilgilenme/bilgilendirme hakkının bir başka deyişle adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.

Yapılan açıklamalar karşısında, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin HUMK’nın 433. maddesi gereğince davalı vekiline Tebligat Kanunu ve ilgili mevzuat dikkate alınarak tebliğ edilmeli ve yasal süre beklenildikten sonra Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmelidir.

Açıklanan nedenlerle eksiklik giderildikten sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine geri çevrilmesi gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 24.01.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2017/17-1091 Karar: 2017/777 Tarih: 19.04.2017

  • HMK 27. Madde

  • Hukuki Dinlenilme Hakkı

Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yetkisiz olduğuna ve dosyanın yetkili mahkemesine gönderilmesine dair verilen 05.10.2012 gün ve 2012/258 E., 2012/305 K. sayılı kararın davacı vekili ve davalı … tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 19.11.2013 gün ve 2013/10946 E., 2013/16071 K. sayılı kararı ile;

( … Davacı vekili, müvekkilinin kullandığı bisiklete, davalıların sürücüsü ve zorunlu mali mesuliyet sigortacısı oldukları aracın çarpması sonucu müvekkilinin yaralanarak daimi maluliyete uğradığını, davalı … şirketi tarafından müvekkiline 110.094,83 TL ödeme yapıldığını, ancak yapılan ödemenin müvekkilinin zararını karşılamaktan uzak olduğunu ileri sürerek 50.000 TL iş göremezlik zararının tüm davalılardan, 50.000 TL manevi tazminatın davalı …‘dan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı … vekili, süresinde yetki itirazında bulunarak davanın reddini savunmuştur.

Davalı … şirketi vekili, müvekkili tarafından davacıya ödeme yapıldığını ve davacının bakiye zararının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; kazanın olduğu yer olan Gelibolu mahkemelerinin tüm davalılar yönünden ortak yetkili mahkeme olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- )Dava, trafik kazasından kaynaklanan sürekli iş göremezlik ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Kural olarak, bir davada, davalı sayısı birden fazla ise, dava tarihinde yürürlükte bulunan göre, dava bunlardan birisinin ikametgâhı mahkemesinde açılabileceği gibi 21.maddesi uyarınca haksız fiilin vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir. Bunların yanında ve öncelikle 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110.maddesi uyarınca, motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa dair davalar, zorunlu ve ihtiyari sorumluluk sigortası yapan şirketler aleyhine de işleten ve sürücü ile birlikte açılması halinde, hem bu kanun hem de 9. maddesi uyarınca bu davalılardan birinin ikametgâhı mahkemesinde de dava açılabilir. 2918 Sayılı Kanun’un 110.maddesinin son cümlesinde yer alan “kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de, dava açılabileceği” kuralı kesin yetki kuralı olmayıp, davacıya tanınan seçimlik haktır.

Bir davada, birden fazla ( genel ve özel ) yetkili mahkeme varsa, davacı, bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakkına sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açar ise, o zaman seçme hakkı davalılara geçer.

Somut olayda, davalı sigorta şirketinin merkezi, mahkemenin yetki çevresinde olup, davacı davada seçimlik hakkını kullanmıştır. Bu durumda mahkemece, davalı … vekilinin yetki itirazının reddi ile işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.

2- )Bozma kapsam ve nedenine göre davalı … vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir… ),

Gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Yerel Mahkemece, mahkemenin yetkisizliğine, karar kesinleştiğinde ve yasal 2 haftalık süre içinde başvurulduğunda dosyanın yetkili Nöbetçi Gelibolu Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Davacı vekili ile davalı … vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur. Bozma kararı taraflara tebliğ edilmiş; davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuş ise de dosya inceleme yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmeyerek, yerel mahkemece 24.03.2014 gün 2012/258 E., 2012/305 K. sayılı ek karar ile “Yargıtay’ın görevsizlik, yetkisizlik, hakimin reddi, dava veya karşılık davanın açılmamış sayılması, davaların birleştirilmesi, ve merci belirtilmesi kararları aleyhine karar düzeltme yoluna başvurulamayacağı” gerekçesiyle karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiş, yargılamaya devam edilerek önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasına geçilmeden önce Yerel Mahkemece davalılar vekilinin karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiş olması nedeniyle, 6217 Sayılı Kanun’un 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ( )’nun 442. vd. maddeleri uyarınca karar düzeltme isteminin incelenebilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak ele alınmıştır.

Hemen belirtmek gerekir ki karar düzeltme, hukukumuzda istinaf yolunun bulunmadığı dönemde kabul edilmiş bulunan bir kanun yoludur. 5235 Sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, Hukuk Muhakemeleri Kanununda karar düzeltme ile ilgili hükümlere ( m.440-444 ) yer verilmemiştir. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçiçi 3. maddesi düzenlemesinde bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar 1086 Sayılı Kanun’un temyize dair yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı düzenlemesi bulunduğu için 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun temyize dair hükümleri ( m.427-444 ) ile karar düzeltmeye dair hükümleri ( m.440-442 ) uygulanmaya devam edilecektir.

Karar düzeltme Yargıtay’ın temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu kararlarına karşı tanınmış olağan bir kanun yoludur. Kanun yolu denince kural olarak, bir kararın üst mahkeme tarafından incelenmesi anlaşılır; temyiz yolunda olduğu gibi. Oysa karar düzeltme yolunda karar düzeltme talebi, bu kararı vermiş olan Yargıtay dairesinde incelenip karara bağlanır. Bu sebeple karar düzeltme yolu, Yargıtay’ın temyiz incelemesi sırasında yapmış olduğu hatalardan dönmesini sağlayan, temyiz yolunun devamı niteliğinde kendine özgü bir kanun yoludur.

Yargıtay hukuk dairesine karar düzeltme incelemesi için gelen dosyalar öncelikle karar düzeltme talebinin süresi içinde olup olmadığı, Yargıtay kararının düzeltilmesi istenebilecek kararlardan olup olmadığı ve diğer usul eksiklikleri yönlerinden ( ön ) incelemeye tabi tutulur. Ön inceleme yetkisi, her halde Yargıtay’a ( kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulan Hukuk Dairesine ) aittir.

Somut olayda; davalı … vekili 10.03.2014 tarihinde verdiği dilekçeyle karar düzeltme isteminde bulunması üzerine Yerel Mahkemece Yargıtay’ın görevsizlik, yetkisizlik , hakimin reddi, dava veya karşılık davanın açılmamış sayılması, davaların birleştirilmesi ve merci belirtilmesi kararları aleyhine karar düzeltme yoluna başvurulamayacağından bahisle karar düzeltme dilekçesinin reddine karar verilmiştir.

Görüldüğü üzere, Yerel Mahkemece karar düzeltme aşamasında ilgili dilekçenin reddine karar verildiği ve karar düzeltme yolunun usulüne uygun bir şekilde kullandırılmadığı açıktır. Davalı tarafça yasaya uygun olarak başvurulan bir kanun yolunun kullandırılmamış olması 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde ( Mülga 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 73. maddesinde ) düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına, buradan hareketle Anayasa’nın 36. maddesindeki adil yargılanma hakkına aykırıdır.

Hal böyle olunca, 440 vd. maddelerinde belirtilen kanun yolu tamamlanmadan direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı kaldırılarak, davalılar vekilinin karar düzeltme isteminin incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmiş; bu sebeple temyiz itirazları bu aşamada inceleme konusu yapılmamıştır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle, Yerel Mahkemenin 24.03.2013 tarihli davalı vekilinin karar düzeltme isteminin reddine dair kararı ile 06.05.2014 gün ve 2014/65 E., 2014/161 K. sayılı direnme kararının KALDIRILMASINA, davalı … vekilinin karar düzeltme isteminin incelenmesi için dosyanın 17. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 19.04.2017 gününde yapılan oylamada oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS