0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Bilirkişilik Görevinin Kapsamı

HMK Madde 269

(1) Bilirkişilik görevi, mahkemece yapılan davete uyup tayin edilen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmayı, yemin etmeyi ve bilgisine başvurulan konuda süresinde oy ve görüşünü mahkemeye bildirmeyi kapsar.

(2) Geçerli bir özrü olmaksızın mahkemece yapılan davete uyup, tayin edilen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmayan yahut mahkemeye gelip de yemin etmekten veya süresinde oy ve görüş bildirmekten kaçınan bilirkişiler hakkında, tanıklığa ilişkin disiplin hükümleri uygulanır ve durum bilirkişilik bölge kuruluna bildirilir.



HMK Madde 269 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemede, genel çerçevesi itibarıyla, bilirkişilik görevinin, hangi hususları kapsadığına açıkça işaret olunmuştur. Anılan yasal düzenlemeye göre, bilirkişilik görevi, mahkemece yapılan davete icabet etmeyi, yemin etmeyi ve bilgisine başvurulan konuda süresi içinde oy ve görüşünü mahkemeye bildirmeyi kapsar.

Ayrıca bu düzenleme ile, bilirkişi olarak atanacak kimselerin, neleri yapmaları gerektiği hususunda, kendilerinin de bilgilendirilmesi hedeflenmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile, bilirkişilik görevinin kapsamı içerisinde yer alan hususların, geçerli bir özrü bulunmaksızın, bilirkişi olarak atanan kimse tarafından yerine getirilmemesi hâlinde, işlerlik kazanabilecek olan disipliner yaptırımlar, tanıklığa ilişkin hükümlere (Tasarının 248 ve 256 ncı maddeleri) atıf yapılmak suretiyle belirlenmiştir.


HMK 269 (Bilirkişilik Görevinin Kapsamı) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/18087 Karar : 2014/2903 Tarih : 26.02.2014

  • HMK 269. Madde

  • Bilirkişilik Görevinin Kapsamı

Davacı vekili, Cumhuriyet Savcısı Ertan Kurt’un talimatı üzerine Fatih/Sincan Polis Merkezi Amirliğinin müvekkili ASKİ Genel Müdürlüğü’ne yazdığı 26.8.2010 tarih 2010/ADLİ:1175 sayılı yazısı üzerine müvekkili kurum personelleri tarafından, K.K.K. 11’inci İkmal Merkez Komutanlığı Yenikent Hasan Şahan Kışlasında 26.8.2010 tarihinde yapılan kontrol sonucu ASKİ Tarifeler Yönetmeliğine aykırı hareketle kaçak su kullanıldığının tespit edildiğini müvekkili kurum personelleri tarafından 2010/3854 nolu “kaçak su kullanma tutanağı” tanzim edildiğini, davalı bakanlığa bağlı K.K.K. 11’inci İkmal Merkez Komutanlığı müvekkili idarenin A 1074399 nolu tüketim abonesi olduğunu, yapılan kontrolde şebeke hattından A 1074399 abone nolu su sayacının olduğu, güzergah üzerinde aynı menfez içerisinde kuyu suyu hattının da olduğu sayaçtan önce şebeke hattından kuyu hattına bağlantı yapıldığının tespit edildiğini, ASKİ Tarifeler Yönetmeliğinin 55 inci maddesi gereğince 1 ayda 10.000 m3 su sarf edeceği esasından hareketle, 3 aylık 30.000 m3 olarak ölçümlenmiş olup tespit tarihindeki su satış tarifesi üzerinden 3 misli cezalı olarak tahakkuk ettirildiğini ileri sürerek, 554.400,00 TL`nin tutanak tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili idare aleyhine kaçak su kullanıldığını ileri sürerek 554.400,00 TL`lik davanın açıldığını, kışlada birden fazla su abone sayacının mevcut olduğunu, davacının iddiasının yersiz olduğunu, kaçak su kullanımının söz konusu olmadığını, davacının abone kayıtlarını incelendiğinde bu durumun ortaya çıkacağını, davaya konu olayla ilgili olarak müvekkili tarafından Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/210 Esas sayılı dosyada menfi tespit davası açtıklarını belirterek, haksız açılan davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir. Birleşen Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/210 Esas-2011/302 Karar sayılı dosyasında, davacı Milli Savunma Bakanlığı vekili, 28.9.2010 tarih 2010/3854 sayılı bildirim ile 554.400,00 TL kaçak su tüketim bedeli borç tahakkuk ettirdiğini, bu borç yönünden borçlu olmadıklarının tespitini talep ve dava etmiştir. Davalı ASKİ Genel Müdürlüğü vekili ise, kaçak su tespiti yapıldığını, buna ilişkin hat olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/42 Esas-2012/299 Karar sayılı dosyasında, davacı Milli Savunma Bakanlığı vekili, Şehit Üsteğmen Hasan Şahan Kışla Komutanlığında abonelik müracaatının yapıldığını belirterek, su abonelik işlerinin tesisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ASKİ Genel Müdürlüğü davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, mahkememizin asıl dava dosyasında, davacı vekilinin davasının kısmen kabulü ile 486.097,92 TL alacağın 26.8.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine fazla istemin reddine; Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/210 Esas sayılı dava dosyasında, davanın kısmen kabulü ile 68.302,08 TL. borçlu olmadığının tespitine; Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/42 Esas sayılı dava dosyasında, davanın kabulüyle davacının su aboneliğinin tesisine yönelik istemin kabulü ile A.10.3349 esas nolu abonelik dışında yeni aboneliğin tesisine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

ASKİ Genel Müdürlüğünce yayınlanan “Tarifeler Yönetmeliği”nin 55 inci maddesinin (a) bendinde kaçak su kullananlar hakkında saptanabilmişse o tarihten, saptanamamış ise 3 aydan beri; konutlarda daire başına ayda 10 m3 su tüketildiği varsayılarak saptama tarihindeki konut tarifesinin altı katı cezasıyla birlikte; kaçak su kullanan işyeri veya sanayi ise süre bakımından yukarıdaki esasa göre 44 üncü maddeye göre saptanacak ortalama aylık tüketimin saptama tarihindeki işyeri tarifesinin altı katı cezasıyla birlikte tahsil edileceği, bu maddenin yollamada bulunduğu 44 üncü madde hükmünde de, güvence bedelinin hesaplanmasına esas su bedelinin konut abonelerinde ayda 10 m3, işyeri ve sanayi abonelerinde işyerinin ve sanayinin büyüklüğü, çalışan personel sayısı ve üretimde suyun rolü dikkate alınarak, Büyük Ankara İçme Kullanma ve Endüstri Suyu Projesi`nin kabul ettiği kişi başına su tüketim miktarı baz alınarak su tüketileceği varsayılarak belirleneceği açıklanmıştır.

Somut olayda, Yenikent Hasan Şahan Kışlası, K.K.K. 11. İkmal Merkez Komutanlığı hakkında, sayaçtan önce ayrı bir hat çekerek kaçak su kullanıldığından bahisle 26.08.2010 tarihli Kaçak Su Kullanma Tutanağı düzenlendiği, bu tutanağa istinaden 554.400,00 TL kaçak su bedeli tahakkuk ettirildiği anlaşılmıştır.

Yargılama sırasında İnşaat Mühendisi ve Hukukçu Bilirkişi tarafından düzenlenen 07.05.2012 tarihli Bilirkişi Raporunda, bağlantının işçilik hatasından kaynaklandığı, kaçak su tutanağının tespiti tarihinden önce ve sonrasında su tüketiminde bariz tüketim farkı ve kaçak su tüketimi olmadığı kanaatine varılmıştır.

Mahkemece hükme esas alınan Yüksek Mühendis Mimar Bilirkişi tarafından düzenlenen 26.09.2012 tarihli Bilirkişi Raporu ile, bu bağlantının tespitinden önceki su kullanımlarıyla tespitten sonraki su kullanımları arasında fahiş fark bulunduğu ve kaçak su kullanıldığı sonucuna varıldığı, davalının 486.097,92 TL borçlu olduğu, 68.302,08 TL borçlu olmadığı kanatine varılmıştır.

HUMK.nun 275. ve devamı maddelerinde “bilirkişilik” müessesesi düzenlenmiş olup, anılan maddede mahkemenin çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği düzenlendikten sonra 286 ncı maddede de bilirkişinin oy ve görüşünün hakimi bağlamayacağı düzenlenmiş ise de işin çözümünde teknik bilgi ve birikimin gerekliliğine inanılarak bilirkişi incelemesi yaptırıldığına göre verilen raporlar çelişkili ise mahkeme HUMK.nun 283 üncü maddesi hükmüne dayalı olarak, bilirkişiden açıklama ya da ek rapor isteyebileceği gibi 284 üncü maddesi hükmüne dayalı olarak yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak yeni bir rapor alabilir.

Aynı ilkeler 6100 sayılı HMK beşinci bölümünde; “bilirkişi incelemesi” bölümünde 266-287 nci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu durumda; mahkemece, önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik kaçak su kullanımı konusunda uzman bilirkişi kurulu marifetiyle alınan iki rapordaki çelişkileri de giderecek biçimde rapor alınarak davanın sonuçlandırılması gerekirken, birbiriyle çelişen raporlardan ikincisine itibar edilerek yazılı şekilde eksik incelemeyle hüküm kurulması doğru görülmem

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428 inci maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/18796 Karar : 2016/4383 Tarih : 12.04.2016

  • HMK 269. Madde

  • Bilirkişilik Görevinin Kapsamı

Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat isteğine ilişkindir.

Davalılar, davacının satın aldığı payının davacının talebi ile dava dışı ……… ve ………… adına devredildiğini, davacının satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığı yerde bir hakkının kalmadığından davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, birinci kademedeki tapu iptali ve tescil isteminin reddine, ikinci kademedeki dava konusu taşınmazın rayiç değerinin tazmini isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Hükmü, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davalılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-Davacının temyiz itirazlarına gelince;

Kaynağını Türk Borçlar Kanununun 29. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Türk Borçlar Kanununun 237. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.

Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil davalarının kabulü için aranacak ilk husus sözleşmenin ifa olanağının bulunup bulunmadığıdır. Sözleşmenin herhangi bir nedenle aynen ifa edilememesi sonucu, vaat alacaklısının zarara uğrayacağı açıktır. TBK’nın 112. Maddesi “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür” hükmünü içerir. Buna göre vaat borçlusunun, vaat alacaklısının zararını tazmin etmesi gerekir. Vaat borçlusunun sorumlu olmasının nedeni sözleşmeyle yükümlendiği taahhüdünü ihlal etmesidir. Borçlunun taahhüdü, genellikle bir akde dayanır. Buna “akdi tazminat”, sorumluluğuna da “akdi sorumluluk” denir. Satış vaadi sözleşmelerinde borçlunun edimini yerine getirmemesinden ötürü vaat alacaklısının karşılaması gereken zararı daima müspet zarardır. Çünkü, borç ifa edilmiş olsaydı; alacaklının mal varlığına hem borcun konusunu teşkil eden şey (satış vaadine konu teşkil eden eşyanın mülkiyeti) fiilen girmiş, hem de satış vaadi alacaklısı bundan başka kazançlar elde etmiş olacaktı.

Somut olaya gelince;

Davacı ile davalıların murisi … arasında 201 parsel sayılı taşınmazın 480m2lik kısmına isabet eden 480/9100 payının satışının vaat edilmesine ilişkin olarak düzenlenmiş geçerli bir satış vaadi sözleşmesi mevcuttur. Ancak davalı tarafından sözleşme ifa edilmediğinden Borçlar Kanununun 112. maddesi hükmü uyarınca zararın tazmini gerekir. Ödenmesi gereken tazminatın nedeni borçlunun taahhüdünü ihlal etmesidir. Davalılar tarafından sözleşmedeki edim ifa edilmediğinden satışı vaat edilen payın dava tarihindeki rayiç değerinin tahsiline karar verilmesi gerekir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de hükme esas alınan bilirkişi raporu yeterli olmadığı gibi Yargıtay denetimine de elverişli değildir. Bu nedenle mahkemece, dava konusu satış vaadinde bulunulan 480/9100 payın dava tarihi itibariyle rayiç değerinin 6100 sayılı HMK’nın 269 ve takip eden maddeleri gereğince konusunda uzman bir bilirkişiye tespit ettirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken açık, anlaşılır ve yeterli olmayan raporlara itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1). bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, (2). bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.350 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS