Tanıkların Mahkemede Dinlenilmesi
HMK Madde 259
(1) Tanıklar davaya bakan mahkemede dinlenir.
(2) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekliyse, tanığın olayın gerçekleştiği veya şeyin bulunduğu yerde dinlenilmesine karar verebilir.
(3) Mahkeme, hasta veya engelli olmasından dolayı gelemeyen tanığı bulunduğu yerde dinler.
(4) Mahkemenin yargı çevresi dışında bulunan tanığın, bulunduğu yer mahkemesi tarafından dinlenmesine karar verilebilir. İstinabe yolu ile dinlenilmesine karar verilen tanığın, nerede, hangi gün ve saatte dinleneceği hususu, talepleri hâlinde taraflara tebliğ edilir. Bu durumda, tanığın, hangi hususlardan dolayı dinleneceğini hâkim belirler.
HMK Madde 259 Gerekçesi
Madde, 1086 sayılı Kanunun 255, 257, 259 ve 266 ncı maddelerini karşılamaktadır.
İlk üç fıkra, kural olarak, delil toplanmasının doğrudanlığı ilkesiyle, yani davada hükmü verecek olan hâkimin tanığı bizzat dinlemesi esasıyla ilgilidir.
Birinci fıkra, tanığın davaya bakan mahkemede dinlenilmesi genel kuralına, ikinci ve üçüncü fıkra ise gerekli hâllerde mahkemenin tanığı, mahkeme dışında da dinleyebileceğine ilişkindir. Son fıkra ise duruma göre, tanık dinlenmesi hususunda hâkimin istinabe yoluna gidebilmesine imkân vermektedir.
“Ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrası” başlıklı 154 üncü (yasada 149 uncu) maddenin ikinci fıkrası uyarınca, tanığın bulunduğu yerden ses ve görüntü nakli mümkün olan hâllerde, tarafların rızasıyla, tanığın bizzat davaya bakan hâkim tarafından dinlenmesi gerekmektedir.
Her hâlükarda mahkemenin bulunduğu yer dışında bulunan tanıkların dinleneceği gün ve saat ile dinleneceği yer, tarafların talepleri hâlinde onlara tebliğ edilecektir. Son fıkranın son cümlesi, 1086 sayılı Kanunun 267 nci maddesinin üçüncü cümlesinin karşılığıdır. İstinabe hâlinde tanığa hangi soruların sorulacağını davaya bakan hâkim en iyi şekilde bilebilecek durumdadır.
HMK 259 (Tanıkların Mahkemede Dinlenilmesi) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/20776 Karar : 2018/171 Tarih : 25.01.2018
-
HMK 259. Madde
-
Tanıkların Mahkemede Dinlenilmesi
Yargıtay bozma ilamında özetle; “dava konusu taşınmazın öncesini bilen yerel bilirkişiler ile taşınmaz başında yeniden keşif yapılması, yerel bilirkişiler ve taraf tanıklarının 6100 sayılı HMK’nın 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri gereğince, davetiye ile çağrılarak, taşınmaz başında dinlenilmeleri, dava konusu taşınmazın öncesi itibariyle niteliği, umuma ait yol olup olmadığı, yol değilse kime ait olduğu, kimden kime, ne şekilde intikal ettiği, davalı … muhtarının iddia ettiği taş duvar temelinin zeminde bulunup bulunmadığı ve yeri, zeminde mevcutsa bu temelin davacının taşınmazının sınırını oluşturup oluşturmadığı hususlarının etraflıca sorulup belirlenmesi, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK’nın 261. maddesi uyarınca yerel bilirkişi ve tanıkların yüzleştirilerek çelişkinin giderilmesine çalışılması, teknik bilirkişiden Yargıtay denetimine elverişli, beyanlarda geçen kavramların ve varlıkların yerleri krokisine işaretli, ölçekli ve koordinatlı rapor alınması” gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulü ile, … Köyü 1, 3, 11 nolu parsel ve 127 ada 9 ve 10 parsel nolu taşınmazlar arasında kalan 19.10.2011 tarihli kadastro bilirkişi raporuna ekli krokide (A) ve (B) harfi ile işaretli 179,93 metrekare yerin, yol olmadığı ve davacının zilyetliğinde kaldığı anlaşıldığından, işaretli 127 ada 9 nolu parsel ile birleştirilerek … Köyü nüfusuna …TC no ile kayıtlı 1945 doğumlu… oğlu … adına tapuya tesciline, karar verilmiş; hüküm, davalı … temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece; yapılan keşif, tapu kayıtları, satış senedi, mahalli bilirkişi ve tanık beyanları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Yargıtay bozma ilamına uyulmakla taraflar yararına usuli müktesep hak oluşur. Bu hakkın zedelenmemesi için bozmada işaret edilen hususların eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekir. Hükmüne uyulan bozma ilamında taraf tanıklarının keşif mahaline davetiye ile çağırılmaları, tanık ve bilirkişi beyanları arasındaki çelişkilerin giderilmesi ve taşınmazda duvar temelinin bulunup bulunmadığı hususunun belirlenmesi, fen bilirkişisine keşif ve uygulamayı denetlemeye elverişli rapor ve harita düzenlettirilmesi gereğine değinildiği halde mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamının gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. O halde, doğru sonuca ulaşılabilmesi için hükmüne uyulan bozma ilamında işaret edildiği gibi dava konusu taşınmazın öncesini bilen yerel bilirkişilerin tespiti ile taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişiler ve taraf tanıkları 6100 sayılı HMK’nın 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri gereğince, davetiye ile çağrılarak, taşınmaz başında dinlenilmeli, dava konusu taşınmazın öncesi itibariyle niteliği, umuma ait yol olup olmadığı, yol değilse kime ait olduğu, kimden kime, ne şekilde intikal ettiği, davalı … muhtarının iddia ettiği taş duvar temelinin zeminde bulunup bulunmadığı ve yeri, zeminde mevcutsa bu temelin davacının taşınmazının sınırını oluşturup oluşturmadığı hususları etraflıca sorulup belirlenmeli, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK’nın 261. maddesi uyarınca yerel bilirkişi ve tanıkların yüzleştirilerek çelişkinin giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişiden Yargıtay denetimine elverişli beyanlarda geçen kavramların ve varlıkların yerleri krokisine işaretli ölçekli ve koordinatlı rapor alınmalı, ondan sonra oluşacak durum ve tüm dosya kapsamı nazara alınarak sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır. Bozma ilamında yazılı bulunan bu eksiklikler giderilmeden eksik inceleme ile karar verilmiş olması isabetsiz olup, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/16058 Karar : 2017/5116 Tarih : 8.06.2017
-
HMK 259. Madde
-
Tanıkların Mahkemede Dinlenilmesi
Davacı, … ilçesi, … beldesi, … mahallesinde 25-30 yıldır zilyetliğinde bulunan, sınırlarını dilekçesinde belirttiği 2923 m2, 6038 m2 ve 1933 m2 yüzölçümündeki üç parça taşınmazın zamanaşımı zilyetliği yoluyla edinme koşullarının oluştuğunu belirterek adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Davalı … vekili, 17.12.2014 tarihli dileçesi ile çekişmeli taşınmazın TMK`nın 713/6. maddesi uyarınca … adına tescilini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile …, …, …, … mahallesinde bulunan gerekçeli karara ek fen ve orman bilirkişisi …`in raporunda; (A) 1926,17 metrekare, (F) 2885,84 metrekare ve (C) harfi ile gösterilen 6050,82 metrekarelik yerin 5065,69 metrekarelik kısmının davacı … adına tapuya kayıt ve tesciline, (D) 939,98 metrekare, (E) 31,69 metrekare ve orman bilirkişisi raporunun 10. (onuncu) sayfasında (K) ve (L) harfleriyle gösterilen 985,13 metrekarelik yerlere ilişkin talebin reddine, bu yerlerin orman vasfı ile … adına tapuya kayıt ve tesciline, (B) 785,33 metrekare olarak gösterilen, …, …, …, … mahallesinde bulunan taşınmazın 2/B sınırlamasına tabii tutulduğu anlaşıldığından bu yere ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalılar …, … ile … vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medeni Kanununun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 6831 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp 20.04.1990 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması, 1954 yılında yapılıp kesinleşen arazi kadastrosu vardır. Arazi kadastrosunun kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
Mahkemece usûl ve kanuna aykırı olarak hüküm kurulmuştur. Şöyle ki; mahallinde, orman mühendisi bilirkişi …‘ın refakatiyle keşif yapılmasına rağmen keşfe katılmayan orman yüksek mühendisi …`den ek rapor alınmış ve bu ek rapor da hükme esas alınmıştır. Keşfe katılmayan bilirkişiden alınan rapor hükme esas alınamaz.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi gereğince orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen ve il, ilçe ve kasabaların imar planları kapsamında kalmayan araziden masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilip tarıma elverişli hale getirilen (ev ve benzeri tesisler yapmak, dışarıdan toprak getirilerek tarıma elverişli hale getirmek imar ve ihya olarak kabul edilemez) ve imar ile ihyanın tamamlandığı tarihten tescil davasının açıldığı güne kadar 20 yıl süreyle zilyet edildiği ileri sürülerek tapuya tescili istenen taşınmazların, Kadastro Kanununun 14. maddesinde yazılı diğer koşulların yanında niteliğinin, imar ve ihya edildiğinin ve üzerinde sürdürülen zilyetliğin, başlangıç ve süresinin, kullanılıp kullanılmadığının ve tasarruf sınırlarının ne olduğunun takdiri delil olan yerel bilirkişi ve tanık sözleri yanında, gerçeğin bir resmi olan en eski tarihli hava fotoğrafı ile gerçeğin modeli olan memleket haritaları ile dava tarihinden ya da kadastro tesbit tarihinden 15 - 20 yıl önce en az iki zamanda birbirini izleyen bindirmeli olarak çekilen çiftli hava fotoğrafları ve bu fotoğrafların yorumlanması ile üretilen memleket haritaları ve standart topografik fotogrametri yöntemi ile düzenlenen kadastro haritalarının, özellikle ön bindirmeli çekilen ve birbirini izleyen stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelenip taşınmazın niteliğinin, konumunun ve kullanım durumunun anlatılan bilimsel yöntemle kesin olarak belirlenmesi gerekir. Bu nedenle; mahkemece, en eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ile 1980`li yıllara ait hava fotoğrafları ilgili yerlerden getirtilip, dava konusu taşınmaza komşu taşınmazlar hakkında açılmış bir tescil davası olup olmadığının araştırılıp varsa dava dosyaları getirtilerek; taşınmazın bulunduğu yörede kesinleşmiş uygulama imar planı bulunup bulunmadığının, varsa taşınmazın uygulama imar planı içerisinde olup olmadığının, uygulamanın askı ilan tarihleri ile kesinleştiği tarihin Belediye Başkanlığından sorulup 1/1000 ölçekli planın getirtilerek ve çekişmeli taşınmazın bu plandaki konumu gösterilerek; dava konusu taşınmazın arazi kadastrosu sırasında neden tescil harici bırakıldığı sorularak önceki bilirkişiler dışında serbest orman mühendisleri arasından seçilecek bir uzman orman yüksek mühendisi, ziraat mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak keşifte, çekişmeli taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş olduğu, diğer fıkraları da 03.03.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırıldığından bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı; öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; eğim durumu belirlenmeli, çekişmeli taşınmazın üzerindeki bitki örtüsü, ağaçların cinsi, sayısı, yaşı ile kapalılık oranı belirlenmeli; fen ve orman bilirkişileri tarafından çekişmeli ve komşu taşınmazların tümünün memleket haritasına göre konumu saptanmalı; memleket haritasında bu parsellerin tümünün bulunduğu yer belirlenerek, orijinal renkli memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeğinin de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra her iki harita çekişmeli taşınmazı ve komşularını da gösterecek şekilde birbiri üzerine aplike edilerek çekişmeli ve komşu taşınmazların memleket haritasına göre konumu saptanıp; bu harita ile irtibatını duraksamaya yer vermeyecek biçimde gösteren, memleket haritasındaki renkleri ve işaretleri aynen içeren, yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, orman ve fen bilirkişilerin onayını taşıyan çekişmeli taşınmazı ve komşu parselleri bir arada gösteren kroki düzenlettirilip, bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, çekişmeli taşınmazın 1980 yıllarına ait hava fotoğraflarında ne şekilde gözüktüğü belirlenmelidir.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak; yapılacak keşifte 1980-1985 yılları arasında hava fotoğrafları ve memleket haritasında taşınmazın o yıllarda ziraat alanı olarak kullanılıp kullanılmadığı, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip taşınmazın toprak yapısı incelenmeli, çekişmeli taşınmazın fiili durumunu da belirtir şekilde rapor alınmalı, imar ihya üzerinde durulup, bu konuda ve zilyetliğin tespiti yönünden tanık beyanlarına başvurulmalı, tarafların bildirecekleri zilyetlik tanıkları HMK’nın 259. ve 261. maddeleri gereğince taşınmaz başında dinlenip; taşınmazın öncesi itibariyle niteliğinin ne olduğu, kime ait olduğu, zilyetliğin nasıl meydana geldiği, ne kadar süre ile ne şekilde devam ettiği, bunun ekonomik amacına uygun olup olmadığı, tanıkların bilgi ve görgülerinin hangi eylemli olaylara dayandırıldığı belirlenmeli, yerel bilirkişinin imar ihya ve zilyetlik olgusunu hangi olaylarla nasıl hatırladıkları saptanmalı, ziraat mühendisinden taşınmazın zilyetlik yoluyla kazanılacak yerlerden olup olmadığı yönünde rapor alınmalı, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacı yanında, murisi yönünden de tapu ve kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 03.07.2005 gün 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi gereğince sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ile ve keşfe götürülmeyen bilirkişinin raporu esas alınarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalılar …, … ile … vekillerinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 08/06/2017 günü oy birliği ile karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/9417 Karar : 2017/2996 Tarih : 6.03.2017
-
HMK 259. Madde
-
Tanıkların Mahkemede Dinlenilmesi
Davacı … ile davalı … arasındaki müdahalenin önlenmesi davasının reddine dair … Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 21.01.2014 gün 2012/158 esas 2014/102 karar sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma günü için 01.03.2016 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Av. .. geldi.Karşı taraftan davalı vekili Av. … geldi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Davacı vekili, vekil edenine ait arsa vasfındaki taşınmaza, davalının, müvekkilinin izni ya da icazeti olmaksızın, yaklaşık 3.000 m²lik kısmına duvar ile çevirmek, yol yapmak, taşınmazın girişini kapatmak şeklinde müdahalede bulunduğunu, bu nedenle müvekkilinin taşınmazına yönelik olarak yapılan ve halen devam etmekte olan işgal niteliğindeki müdahalenin önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, dava konusu taşınmazın davacıya ait olmadığını, kadastro sırasında tespit harici bırakılan ve devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğunu, vekil edeninin taşınmazda zilyet olduğunu ve yerin müvekkili adına tescili için …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/238 E. sayılı dosyası ile davacı ile Hazineyi hasım göstererek dava açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının zilyetliğinin halihazırda ve uzun yıllardır süre geldiği, üstün ve kabul edilmesi gereken zilyetlik olduğu gerekçesi açılan davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava zilyetliğe dayalı el atmanın önlenmesi davasıdır.
Görev uyuşmazlığı nedeni ile Yargıtay 17 Hukuk Dairesi tarafından görevli Mahkeme’nin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğu belirlenmiştir.
Davacı, davalının, dava konusu arsa vasfındaki taşınmazın üzerine izin almaksızın duvar çekmek, yol yapmak ve girişini kapatmak şeklinde yaptığı müdahelenin önlenmesi isteminde bulunmuştur.
Zilyetlik, hukuki niteliğinin yanında maddi olgudan ibaret olup, tanık dahil her türlü delille kanıtlanabilir.
Mahkemece, dosya kapsamına göre; davanın kanıtlanamadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiş ise de; yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki, HMK’nun 259. maddesi uyarınca ve Daire uygulamasına göre uyuşmazlık taşınmaza ilişkin olduğundan tanıkların davaya konu taşınmaz başında dinlenmesi gerekmektedir. Mahkemece, tanıkların yargılama oturumlarında dinlenmesi doğru olmamıştır.
Yine, taraflar arasında görüldüğü ve aynı taşınmazın mülkiyeti ile ilgili olduğu iddia edilen…. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/238 E. sayılı dava dosyası ile daha önce tamamlandığı ve dava konusu taşınmaza ilişkin olduğu anlaşılan… Kadastro Mahkemesi’nin 07.08.1998 tarihli 1989/12 E. 1998/69 ( yeni esası 2000/12 ) sayılı dava dosyası mahkemece değerlendirilmemiştir.
Hal böyle olunca; mahkemece, yapılacak iş; HMK’nun 243 ve 244. maddelerine göre, bildirilen tanıkların davetiye ile çağrılmak suretiyle taşınmaz başında yapılacak keşifte dinlenmesi, her bir tanığa dava konusu taşınmazın kime ait olduğu, kim tarafından kulanıldığının ayrıntısı ile sorulup belirlenmesi, tanıkların beyanları arasında çelişkinin bulunması durumunda yüzleştirilmek sureti ile giderilmesine çalışılması, az yukarıda belirtilen … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/238 E. sayılı dava dosyası ile … Kadastro Mahkemesi’nin 07.08.1998 tarihli 1989/12 E. 1998/69 K. ( yeni esası 2000/12) sayılı dava dosyası ve gittilerinin, yine taraflar arasında Asliye Ceza Mahkemeleri’nde görülmüş olan dava dosyalarının hep birlikte değerlendirilerek bundan sonra oluşacak duruma göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi yanlış olmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.350,00 TL Avukatlık Ücreti’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, HUMK’nun 440/III-1,2,3,4 bendi gereğince Yargıtay Daire ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 06.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/2155 Karar : 2017/3011 Tarih : 6.03.2017
-
HMK 259. Madde
-
Tanıkların Mahkemede Dinlenilmesi
Davacı vekili, ortaklığın giderilmesi davasına konu edilen… ada…parseldeki iki katlı evin vekil edenine ait olduğunu, davalıların bu ev ile bir ilgilerinin bulunmadığını açıklayarak, davaya konu evin mülkiyetinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … Taş vekili, taşınmazın, murisleri …‘na ait olduğunu, dava konusu parselin geldi kayıtlarının incelenmesi ile bu hususun sabit olacağını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, davalı … vekili, davaya konu evin 30-35 yıl önce yapıldığını, o tarihlerde tapu maliki kim ise, evin de ona ait olması gerektiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini istemiş, diğer davalılar davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
Her ne kadar Mahkemece; Davacının, dava konusu taşınmazdaki hissesini 18.07.2012 tarihinde satış yoluyla edindiği, dinlenen tanık beyanlarına göre, dava konusu evi davacının babası olan … ile O’nun gayri resmi eşi olan …‘ın yaptırdıkları, davacının evin yapımında herhangi bir rol almadığı, dolayısıyla dava konusu evin davacı tarafından yaptırılmadığının sabit olduğu, taşınmazda paydaş olan davacının da, başka bir kişi tarafından hak iddia edilmediği müddetçe, yapının mülkiyetine payı oranında sahip olduğu, ayrıca bir mülkiyet tespitine gerek olmadığı, bunun yanı sıra eda davası açılabilecek hallerde tespit davası açılmasının da mümkün olmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu gerekçesine katılma imkanı bulunmadığı gibi, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme de hüküm vermeye yeterli değildir.
Bilindiği üzere; paylı ya da elbirliği mülkiyetine konu olan taşınmazlar üzerinde bulunan muhdesat; pay sahiplerinden biri tarafından meydana getirilebileceği gibi, pay sahibinin bayii ya da miras bırakanı tarafından da meydana getirilmiş olabilir. Muhdesatın, davacı pay sahibi tarafından meydana getirilmesi durumunda, muhdesatın davacı tarafından meydana getirildiğinin tespitine karar verileceği gibi, davacı pay sahibinin bayii ya da murisi tarafından meydana getirilmesi durumunda da muhdesatın davacıya aidiyetine karar verilmesinde bir duraksama bulunmamaktadır. Somut olayda; davaya konu muhdesatın, davacının babası … ile …‘nin gayri resmi eşi … tarafından yapıldığı mahkemenin de kabulündedir. Davacı vekili, temyiz dilekçesinde …‘nin gayri resmi eşi …‘ın davacının annesi olduğunu beyan ettiği gibi, dosya içerisinde bulunan davacıya ait nüfus kaydından da davacının anne adının… olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca, dosya içerisinde bulunan tapu kayıtlarından ve dinlenen tanık ifadelerinden, davaya konu parselde iki ayrı evin bulunduğu ve bu evler üzerinde davacının ve tapu pay maliklerinden … mirasçılarının ayrı ayrı hak iddiasında bulundukları anlaşılmakta ise de, Mahkemece, gerek icra edilen keşif sırasında gerekse de tanık beyanlarının alınması sırasında bu hususun açıklığa kavuşturulmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, Mahkemece yapılması gereken iş; muhdesatı meydana getirdiği Mahkeme’nin de kabulünde olan …‘ın, davacının annesi olup olmadığına ilişkin kayıtların dosyaya ibrazı için davacı tarafa süre ve imkan verilmesi, dava konusu parsel başında yapılacak keşif ve HMK’nun 259/2 maddesine istinaden keşif mahallinde dinlenecek tanıklar ile; davacı ve bir kısım davalıların ayrı ayrı, murisleri tarafından meydana getirildiklerini iddia ettikleri farklı yapıların bulunup bulunmadığının, bulunuyor ise davacı tarafından dava konusu edilen yapının hangisi olduğunun, bu yapının kim tarafından ve ne zaman meydana getirildiğinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespiti, oluşacak sonuca, toplanmış ve toplanacak delillere göre hüküm tesisi gerekirken, eksik inceleme ve araştırmayla ve yanılgılı gerekçelerle karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın temyiz edene iadesine, 06.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/7665 Karar : 2017/112 Tarih : 10.01.2017
-
HMK 259. Madde
-
Tanıkların Mahkemede Dinlenilmesi
Davacı köy tüzel kişiliği vekili, 07/04/2011 tarihli dilekçesi ile 14.02.1936 tarihli vergi kaydı ve kadimden beri davacı köyün kullanımında olan mera niteliğindeki 140 ada, 604 parsel sayılı taşınmazın kadastro tutanağına davalı … Köyü halkının kullanma hakkı olduğunun yazıldığını ileri sürerek davalı köyün müdahalesinin men`ine, özel siciline intifa hakkının davacı köye ait olduğunun şerh edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Köyü vekili öncelikle 140 ada 604 parsel sayılı meranın Posof İlçesi sınırları içerinde kaldığını, idari sınır kayıtları uygulanarak yetkisizlik kararı verilmesini; ayrıca, kadastro tutanağında davacı köy muhtarı ve tespit bilirkişilerinin ortak beyanları ile davalı köyün kadim kullanımında olduğunun tespit edildiğini, davacının ibraz ettiği vergi kaydının doğu ve kuzey sınırlarının tespit edilemediğini, ayrıca, yararlanma durumu bulunmayan tarafsız bilirkişilerin dinlenmesi gerektiğini, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece 2011/56 Esas sayılı dosyadan tefrik ile gelen davada taşınmazın … 140 ada 620 no`lu parselin sınırları içinde kaldığı, … 6.6.2012 havale tarihli cevabi yazısı doğrultusunda mahkemenin yetkili olduğu, 21.07.2015 tarihinde yapılan keşif sonucu taşınmazdan yararlanma ilişkisi bulunan yerel bilirkişilerin beyanları da gözetilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü taraf vekilleri ayrı ayrı temyiz etmişlerdir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “…tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Dava kadim yararlanma hakkına dayanarak açılan 140 ada 604 parselin ifrazı sonucu 140 ada 620 parsele dönüşen meraya el atmanın önlenmesi ve özel siciline intifa hakkının davacı köte ait olduğunun şerh edilmesi isteğine ilişkindir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davalı köy tüzel kişiliği vekilinin taşınmazın bulunduğu yer yönünden yetki itirazına yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davalı köy tüzel kişiliği vekilinin diğer temyiz itirazları ve davacı köy tüzel kişiliği vekilinin temyiz itirazlarına gelince; yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Öncelikle ifrazen oluşan 140 Ada 620 parsel numaralı taşınmazın tapu kaydı getirtilmelidir. Dava konusu ve ifraz öncesi 140 ada 604 parsel sayılı mera cinsli taşınmazın 03.06.2006 tarihli kadastro tutanağının edinme sebebindeki açıklamaya göre senetsizden (Mera Komisyonunca/Kadastro Komisyonunca) sınırlandırılmasının yapıldığı belirtilmiştir. 4342 sayılı Mera Kanununun 4/2 maddesi gereğince mera komisyonlarının çalışmaya başlamadığı yerlerde kadim yararlanma iddiasının dinlenmesi mümkün ise de mera komisyonunun çalışmaya başladığı alanlarda yasadan kaynaklanan idari bir tasarrufla yapılan tahsise karşı kadimlik iddiasına dayanılamaz. Tahsise mera komisyonları yetkilidir. Bu nedenle öncelikle mera komisyonunun çalışmaya başlayıp başlamadığı araştırılmalıdır. Mera komisyonu çalışması yok ise davanın kadim yararlanma ilkesine göre çözümlenmesi gerekir. Bu tür davalarda öncelikle taraf köylerin kuruluş tarihleri İçişleri Bakanlığından sorularak kadim ya da muhdes olup olmadığı tespit edildikten sonra dava konusu taşınmazı iyi bilen olabildiğince yaşlı ve davada menfaati bulunmayan taraf köyler dışında yerel bilirkişiler belirlenmeli, bu kişilerin ve taraf tanıklarının huzuru ile yeniden keşif yapılıp 6100 Sayılı HMK`nın 259/2 maddesi gereğince taşınmaz başında dinlenmeli, beyanlar arasındaki çelişki HMK.nın 261/1 maddesi gereğince yüzleştirme sureti ile giderilmeye çalışılmalı, davacının dayandığı 14.02.1936 tarihli vergi kaydı ve dayanak kayıtların sınırları tespit edilerek keşfi izlemeye ve infaza yeterli olacak şekilde keşif krokisinde işaretlenmelidir. Yerel bilirkişilerin ve tanıkların sözleri toplanacak diğer delillerle birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ve araştırmayla karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle davalı köy vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca davalı köy vekilinin ve davacı köy vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 1.480 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/21832 Karar: 2017/1309 Tarih: 07.02.2017
-
HMK 259. Madde
-
Tanıkların Mahkemede Dinlenilmesi
Davacı vekili, dava dilekçesinde Hazine adına tespit ve tescil edilen 171 ada 149 Sayılı parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, davaya konu taşınmazların taşlık, kayalık ve çamlık niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edildiklerini, kazanmayı sağlayan zilyetlik ile edinilecek yerlerden olmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, kazanmayı sağlayan zilyetlik, imar ve ihya koşullarının davacı yararına gerçekleştiği gerekçesi ile her iki parsel bakımından davanın kabulüne karar verilmiş, davalı Hazine vekilinin hükmü temyiz etmesi üzerine, anılan karar Dairemizin 10.04.2012 gün ve 2011/6452 Esas 2012/2696 Karar sayılı ilamı bozulmuş, Mahkemece gerekçede veya hüküm bölümünde bozma ilamına direnildiğinden bahsedilmemiş olup, bir kısım bozma sebepleri doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması sonucunda davanın 171 ada 149 parsel yönünden reddine, 171 ada 131 parsel yönünden kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 Sayılı 6763 Sayılı Kanun’un 43. maddesiyle6763 Sayılı Kanun’un 43. maddesiyle Değişik 373. maddesinin 5. bendi 5. bendi hükmüne göre, Dairemizce yeniden yapılan inceleme sonucunda; az yukarıda açıklandığı üzere, Mahkemece gerekçede veya hüküm bölümünde bozma ilamına direnildiğinden bahsedilmemiş olup, bir kısım bozma sebepleri doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması sonucunda davanın 171 ada 149 parsel yönünden reddine, 171 ada 131 parsel yönünden kabulüne karar verilmiştir. Bu haliyle, Mahkemece verilen karar yeni hüküm niteliğinde olup, direnme olarak değerlendirilmemiş, temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.
Toplanan delilller ve tüm dosya kapsamından; mahkemece yazılı şekilde karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli değildir. Şöyle ki; keşifte uygulandığı açıklanan 1959 tarihli hava fotoğrafı çok eski tarihli olup sonuca ulaşmak açısından olaya ışık tutmamaktadır. 1992 tarihli hava fotoğrafı ise, süre açısından yetersizdir.
Bu sebeple bu hava fotoğraflarının incelenmesi sonucu verilen raporlara değer verme olanağı bulunmamaktadır. Daire ve Yargıtay uygulaması uyarınca tespitlerin yapıldığı 24.10.1991 tarihinden geriye doğru en az yirmi yıl öncesine ait ( 1960-1971 yılları arası ) iki ayrı zamanda çekilmiş stereoskopik hava fotoğraflarının Harita Genel Müdürlüğünden getirtilerek dosya arasına konulması, 1960-1971 yılları arasında çekilmiş ölçekli stereoskopik hava fotoğraflarının olmaması halinde gönderen kurumca bunun gerekçesinin gösterilmesinin istenmesi, stereoskopik hava fotoğraflarının jeodezi ve fotoğrametri uzmanı üç mühendisden oluşan bilirkişi kurulu tarafından keşifte uygulanması, hava fotoğraflarının stereoskopik alet ile üç boyutlu olarak incelemeye tabi tutulması, çekildikleri tarihlere göre taşınmazların kültür arazisi niteliğinde bulunup bulunmadıkları, imar ve ihyalarının tamamlanıp tamamlanmadığı, kadastro tespitlerinin yapıldığı sırada üzerinde çamlık ve çalılıkların bulunması gözetilerek imar ve ihyanın hangi tarihte tamamlandığının açıklığa kavuşturulması, bu konuda uzman bilirkişilerden gerekçeli, denetime açık, tutanaktaki niteliklerde gözetilerek karşılaştırmalı rapor sunulmasının istenmesi, taşınmazların niteliklerinin hiçbir duruksamaya yer verilmeyecek biçimde belirlenmesi gerekmektedir.
Bundan ayrı, davaya konu taşınmazlar çamlık, taşlık ve çalılık nitelikleri ile tespit edildiklerine göre 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi uyarınca diğer kazanma koşulları yanında imar ve ihya koşullarınında araştırılıp belirlenmesi gerekir. Bu nedenle, yerel bilirkişi ve tanıkların 258, 259. ( HMK.m.243,, 244,, 259 ve 290/2 ) maddeleri gereğince davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza dair bulunması nedeni ile keşif yerinde dinlenilmeleri, davacının taşınmazların imar ve ihyasına hangi tarihte başladığı, imar ve ihyayı ne şekilde yaptığı, hangi biçimde emek ve para sarf ettiği, tutanaklarda çamlık, taşlık ve çalılık yazılı bulunduğu 1991 yılında yapılan tespitlerde bu nitelikleriyle belirlendikleri, imar ve ihyalarının henüz tamamlanmadığı gözetilerek, yerel bilirkişi ve tanıklara tutanakların edinme sebepleri ile nitelik bölümleri okunarak bilgilerine başvurulması, imar ve ihyanın hangi tarihte tamamlandığının olaylara dayalı olarak kesin bir biçimde saptanması, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. 713/1. maddesi gereğince açılan tescil davaları kamu düzeni ağırlıklı davalar olup bir bakıma kendiliğinden araştırma ve inceleme prensibine tabidirler. Bu hususun gözönünde tutulması gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle yerinde görülen davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle yerel mahkemenin yeni hüküm niteliğindeki kararının 6100 Sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesi ve 1086 Sayılı 428 . maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 07.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.