Tanıklıktan Çekinme Hakkı
HMK Madde 247
(1) Kanunda açıkça belirtilmiş olan hâllerde, tanık olarak çağrılmış bulunan kimse, tanıklık yapmaktan çekinebilir.
(2) Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme sebeplerinin varlığı hâlinde, hâkim tanık olarak çağrılmış kimsenin çekinme hakkı bulunduğunu önceden hatırlatır.
HMK Madde 247 Gerekçesi
“Tanıklıktan çekinme hakkı” başlığını taşıyan madde, tanıklıktan çekinmenin esasını belirleyen genel bir hüküm içermektedir. Bu bağlamda, kanunda açıkça belirtilmiş olan hâllerde, tanık olarak çağrılmış olan kimse tanıklıktan çekinebilecektir.
Bu Tasarının “Tanığın kimliğinin tespiti” başlıklı 257 nci maddesinde gösterilen sorgulama sonunda, kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme sebeplerini öğrenen hâkim, bu çekinme hakkının bulunduğunu, tanığa, önceden hatırlatması esası bu fıkra ile kabul edilmiş bulunmaktadır.
HMK 247 (Tanıklıktan Çekinme Hakkı) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/23251 Karar : 2015/33400 Tarih : 24.11.2015
-
HMK 247. Madde
-
Tanıklıktan Çekinme Hakkı
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde 02.07.2012-19.08.2013 tarihleri arasında insan kaynakları müdürü olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı şirketin hukuk müşavirinin de bulunduğu bir ortamda işveren vekilinin kendisini görüşmeye çağırarak istifa dilekçesi verilmesini istediğini, sağlık sebebi ileri sürerek istifa etmesi durumunda kıdem tazminatını ödeyeceklerini aksi halde herhangi bir şekilde haklı fesih yapacaklarını beyan ederek davacıyı zorladıklarını, bunun yaşandığı tarihte 19 haftalık hamile olduğunu ancak sağlık sorunları olmadığı halde sözünü ettiği şekilde zorlama nedeniyle istifa dilekçesi verdiğini, oysa hamileliğinin sorunsuz sürdüğünü, istifayı gerektirir bir sağlık sorununun olmadığını, bunun sağlık raporu ile sabit olduğunu belirterek, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18-21. maddeleri uyarınca feshin geçersizliği ve işe iadesi ile işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücret alacağının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının işyerinin bütününü yöneten ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi olan işveren vekil yardımcısı olduğunu, genel müdüre doğrudan bağlı olan dört kişiden birisi olduğunu, iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağını, kaldı ki insan kaynakları müdürü olan davacının verdiği istifa dilekçesinin sonuçlarını öngörecek seviyede olduğunu, iradesinin fesada uğratılmasının mümkün olmadığı gibi baskı iddiasının da asılsız olduğunu, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalıya ait işyerinde yaklaşık bir yıldır insan kaynakları müdürü olarak çalışan ve verdiği istifa dilekçesinin sonuçlarını anlayabilecek eğitim ve statüde olan davacı işçinin verdiği istifa dilekçesini baskı ile verdiğini ya da iradesinin sakatlandığını kanıtlayamadığı gerekçesi ile davanın ( REDDİNE ) karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
İşçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanması için, iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi gerekir. İş sözleşmesini fesheden işçi feshin geçersizliği ve işe iade isteminde bulunamaz.
İşçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. Uygulamada en çok karşılaşılan şekli olan, işçinin ihbar ve kıdem tazminatı haklarının ödenmesi şartıyla ayrılma talebi istifa olarak değil, olsa olsa ikale (bozma sözleşmesi) yapma yönünde icap biçiminde değerlendirilmelidir. İşverenin sosyal ve ekonomik üstünlüğünü kullanarak, tazminatları ödeme koşulu, benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması halinde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir. İşverenin haklı fesih nedenlerine dayanarak işçiye istifa dilekçesi vermesi halinde baskı uygulaması sonucu düzenlenen istifa dilekçesine de gerçek anlamda istifa olarak değer vermek mümkün olmaz.
Dosya içeriğine göre insan kaynakları olarak çalışan davacı 19 aylık hamileliği bulunduğunu, işverenin baskı uygulayarak ayrılma iradesi olmadığı halde, kıdem tazminatının ödenmesi koşulunu dilekçe vermeye bağladığını, baskı nedeni ile sağlık nedeni ile ayrıldığına dair işten ayrılma dilekçesi vermek zorunda kaldığını belirtmiş ve iki tanık bildirmiştir. Tanıklardan biri dinlenirken, diğerinin tanıklık yapmayacağını beyan etmesi üzerine yerine tanık bildirdiği, ancak kabul edilmemesi üzerine dinlenmediği anlaşılmaktadır. Davacının ileri sürülen sağlık sebebi ayrılma dilekçesinde açık olmadığı gibi hamileliği sözkonusudur. Davacıya kıdem tazminatı ödenmiş, işten ayrılma bildirgesi ise sağlık nedeni ile fesih nedeni olarak 24 kodu ile bildirilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 18/3. D. maddesinde “hamilelik nedeni ile iş sözleşmesinin feshedilmesinin geçersiz olacağı belirtilmiş, 24. Madde de ise hamilelik işçi açısından sağlık sebebi ile haklı fesih nedeni olarak doğrudan kabul edilmemiştir.
Diğer taraftan 6100 sayılı 245. maddesi uyarınca, Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir.” Aynı kanunun 247. maddesine göre ise de “Kanunda açıkça belirtilmiş olan hâllerde, tanık olarak çağrılmış bulunan kimse, tanıklık yapmaktan çekinebilir.
Somut uyuşmazlıkta hamile olan davacı ayrılma iradesi olmadığını, baskı ile ayrılma dilekçesi imzaladığını iddia etmekte ve iki tanık bildirmektedir. Hamilelik sağlık sebebi değildir. Kıdem tazminatı davacıya ödenmiştir. Bu bir çelişkidir. Davacı tanıklardan birinin tanıklık yapmayacağını bildirmiş, ancak vazgeçmemiştir. Bildirilen tanık çağrılmak zorundadır. Tanıklıktan çekinme ancak mahkemeye geldikten sonra mazereti olursa geldikten sonra mümkündür. O halde mahkemece davacının bildirdiği tanık çağrılmalı, mahkemeye geldiğinde çekindiği takdirde çekinme sebebi sorulmalı ve sebebi kabul edilirse dinlenmemeli, aksi halde ise beyanına başvurulmalıdır. Eksik inceleme ile çelişki de giderilmeden karar verilmesi hatalıdır.
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/22058 Karar : 2015/10874 Tarih : 17.09.2015
-
HMK 247. Madde
-
Tanıklıktan Çekinme Hakkı
Dava, paydaşlar arasında ecrimisil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babaları Ahmet’ten intikal eden kat mülkiyeti kurulu 8494 parseldeki 14 nolu meskende paydaş olan anneleri Nadire’nin de 19.03.2007 tarihinde öldüğünü, anne ve babalarının ölümünden beri anılan taşınmazı davalı kardeşinin kiraya vermek suretiyle tasarruf ettiğini, kullanımına da izin vermediğini, elde ettiği gelirden ödeme de yapmadığını, noter kanalı ile ihtar gönderdiği halde sonuç alamadığını ileri sürerek, geriye doğru 3 yıl 10 aylık ecrimisile karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ecrimisil miktarını ıslah etmiştir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, intifadan men şartının oluşmadığını, tereke için masrafların tarafından karşılandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, Dairece; ‘‘… Davalının savunmasında, elde ettiği kira gelirleri ile terekenin borçlarını ödediğini, tereke için yapılan masrafları karşıladığını beyan ettiği, ancak mahkemece davalının bu savunması üzerinde durulmadığı gibi, davacı tarafından bildirilen ve mahkemece dinlenen tanıkların da taşınmazın yaklaşık 3 yıl kiraya verildiğini beyan etmelerine karşın, bu husus üzerinde de yeterince durulduğu ve araştırma yapıldığını da söyleyebilme olanağının bulunmadığı, hal böyle olunca, taşınmazın hali hazır durumunun keşif yapılarak açıklığa kavuşturulması, davalının taşınmazı devrettiği tarihe kadar taşınmazda paydaş olduğu da gözetilmek suretiyle, 2007 tarihi itibarı ile davalı tarafından ne kadar süre ile kiraya verildiğinin belirlenmesi, davalının savunması üzerinde durulması, 2010/706 Esas sayılı dava dosyasının getirtilip değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesinin doğru olmadığı, ‘’ gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki; Yargıtay bozma ilamına uyulmakla, taraflar yararına usuli kazanılmış hak oluşur ve bozmada belirtildiği şekilde işlem yapılması bu kuralın zorunlu bir sonucudur.
Ne var ki, mahkemece, bozma ilamına uyulduğu halde, bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmiş değildir.
Şöyle ki; bozma ilamında açıkça davalının savunması üzerinde durulması istendiği halde, dava konusu taşınmazın ilk tescilinden itibaren tedavüllü tapu kaydının getirtilip, taşınmazın tarafların mirasbırakan babalarından intikal edip etmediği, taşınmazın kira gelirlerinin davalının savunmasında bildirdiği … İnşaat Limited Şirket borçlarına ve mirasbırakanların tereke borçlarına aktarılıp aktarılmadığı araştırılmadığı gibi, getirtilip değerlendirilmesi istenen Konya 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/706 Esas sayılı dava dosyası arasına sunulmuş olan; kiraya verenin davalı, kiracıların A.. I.., N.. K.. ve M.. G.. olan 5 Ekim 2010 başlangıç tarihli yazılı kira sözleşmesinin de değerlendirilmediği görülmektedir.
Öte yandan; beyanı, hükme esas alınan davacı tanıklarından Ş.. S.., UYAP ortamında temin edilen nüfus kayıtlarına göre davacının eşi olduğu ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 248. maddesinde sayılan tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişilerden olduğu halde, aynı Kanunun 247/2. maddesi hükmü gereğince tanıklıktan çekinme hakkının bulunduğu hatırlatılmadan beyanın alınmıştır.
Hâl böyle olunca, tanık Ş.. S..’ın yeniden duruşmaya davet edilerek 6100 Sayılı HMK’nın 247/2. maddesi hükmü gereğince tanıklıktan çekinme hakkının bulunduğu hatırlatılmak suretiyle, çekinme hakkını kullanmayacağını bildirmesi halinde olaya ilişkin etraflıca beyanının alınması, öte yandan çekişme konusu taşınmazın tedavüllü tapu kaydı getirtilerek, taşınmazın tarafların mirasbırakan babaları A.. S..’dan intikal edip etmediğinin belirlenmesi, babalarından intikal ettiği belirlenir ise taşınmazın kira bedellerinin, muris babanın da ortak olduğu … İnşaat Müh. Limited Şirketine ve tereke borçlarına aktarılmasına ilişkin davalı tarafa tüm delillerini bildirmesi ve buna ilişkin kayıt ve belgelerini sunması için kesin süre verilerek, bu konuda bildirilen delillerin toplanması, geriktiğinde sunulan belgeler ve şirket kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak davalının savunmasının denetlenmesi, diğer taraftan Konya 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/706 Esas sayılı dava dosyası arasına ibraz edilen 5 Ekim 2010 başlangıç tarihli yazılı kira sözleşmesinin de ecrimisil hesabında irdelenerek, toplanacak deliller toplanan delillerle birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Taraf vekillerinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.