0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Davetiyenin İçeriği

HMK Madde 244

(1) Tanıklara gönderilecek davetiyede;

a) Tanığın adı, soyadı ve açık adresi,

b) Tarafların ad ve soyadları,

c) Tanıklık yapacağı konu,

ç) Hazır bulunması gereken yer, gün ve saat,

d) Gelmemesinin veya gelmesine rağmen tanıklıktan ya da yemin etmekten çekinmesinin hukuki ve cezai sonuçları,

e) Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarife gereğince ücret ödeneceği, yazılır.



HMK Madde 244 Gerekçesi

“Davetiyenin içeriği” başlığını taşıyan bu madde ile tanığa gönderilecek çağrı kağıdında nelerin bulunması gerektiği, mevcut 1086 sayılı Kanunun 258 inci maddesinin birinci fıkrasına göre daha açık ve ayrı ayrı bentler hâlinde ifade edilmiştir.


HMK 244 (Davetiyenin İçeriği) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/20776 Karar : 2018/171 Tarih : 25.01.2018

  • HMK 244. Madde

  • Davetiyenin İçeriği

Yargıtay bozma ilamında özetle; “dava konusu taşınmazın öncesini bilen yerel bilirkişiler ile taşınmaz başında yeniden keşif yapılması, yerel bilirkişiler ve taraf tanıklarının 6100 sayılı HMK’nın 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri gereğince, davetiye ile çağrılarak, taşınmaz başında dinlenilmeleri, dava konusu taşınmazın öncesi itibariyle niteliği, umuma ait yol olup olmadığı, yol değilse kime ait olduğu, kimden kime, ne şekilde intikal ettiği, davalı … muhtarının iddia ettiği taş duvar temelinin zeminde bulunup bulunmadığı ve yeri, zeminde mevcutsa bu temelin davacının taşınmazının sınırını oluşturup oluşturmadığı hususlarının etraflıca sorulup belirlenmesi, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK’nın 261. maddesi uyarınca yerel bilirkişi ve tanıkların yüzleştirilerek çelişkinin giderilmesine çalışılması, teknik bilirkişiden Yargıtay denetimine elverişli, beyanlarda geçen kavramların ve varlıkların yerleri krokisine işaretli, ölçekli ve koordinatlı rapor alınması” gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulü ile, … Köyü 1, 3, 11 nolu parsel ve 127 ada 9 ve 10 parsel nolu taşınmazlar arasında kalan 19.10.2011 tarihli kadastro bilirkişi raporuna ekli krokide (A) ve (B) harfi ile işaretli 179,93 metrekare yerin, yol olmadığı ve davacının zilyetliğinde kaldığı anlaşıldığından, işaretli 127 ada 9 nolu parsel ile birleştirilerek … Köyü nüfusuna …TC no ile kayıtlı 1945 doğumlu… oğlu … adına tapuya tesciline, karar verilmiş; hüküm, davalı … temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece; yapılan keşif, tapu kayıtları, satış senedi, mahalli bilirkişi ve tanık beyanları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Yargıtay bozma ilamına uyulmakla taraflar yararına usuli müktesep hak oluşur. Bu hakkın zedelenmemesi için bozmada işaret edilen hususların eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekir. Hükmüne uyulan bozma ilamında taraf tanıklarının keşif mahaline davetiye ile çağırılmaları, tanık ve bilirkişi beyanları arasındaki çelişkilerin giderilmesi ve taşınmazda duvar temelinin bulunup bulunmadığı hususunun belirlenmesi, fen bilirkişisine keşif ve uygulamayı denetlemeye elverişli rapor ve harita düzenlettirilmesi gereğine değinildiği halde mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamının gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. O halde, doğru sonuca ulaşılabilmesi için hükmüne uyulan bozma ilamında işaret edildiği gibi dava konusu taşınmazın öncesini bilen yerel bilirkişilerin tespiti ile taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişiler ve taraf tanıkları 6100 sayılı HMK’nın 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri gereğince, davetiye ile çağrılarak, taşınmaz başında dinlenilmeli, dava konusu taşınmazın öncesi itibariyle niteliği, umuma ait yol olup olmadığı, yol değilse kime ait olduğu, kimden kime, ne şekilde intikal ettiği, davalı … muhtarının iddia ettiği taş duvar temelinin zeminde bulunup bulunmadığı ve yeri, zeminde mevcutsa bu temelin davacının taşınmazının sınırını oluşturup oluşturmadığı hususları etraflıca sorulup belirlenmeli, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK’nın 261. maddesi uyarınca yerel bilirkişi ve tanıkların yüzleştirilerek çelişkinin giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişiden Yargıtay denetimine elverişli beyanlarda geçen kavramların ve varlıkların yerleri krokisine işaretli ölçekli ve koordinatlı rapor alınmalı, ondan sonra oluşacak durum ve tüm dosya kapsamı nazara alınarak sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır. Bozma ilamında yazılı bulunan bu eksiklikler giderilmeden eksik inceleme ile karar verilmiş olması isabetsiz olup, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/9417 Karar : 2017/2996 Tarih : 6.03.2017

  • HMK 244. Madde

  • Davetiyenin İçeriği

Davacı … ile davalı … arasındaki müdahalenin önlenmesi davasının reddine dair … Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 21.01.2014 gün 2012/158 esas 2014/102 karar sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma günü için 01.03.2016 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Av. .. geldi.Karşı taraftan davalı vekili Av. … geldi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü.

Davacı vekili, vekil edenine ait arsa vasfındaki taşınmaza, davalının, müvekkilinin izni ya da icazeti olmaksızın, yaklaşık 3.000 m²lik kısmına duvar ile çevirmek, yol yapmak, taşınmazın girişini kapatmak şeklinde müdahalede bulunduğunu, bu nedenle müvekkilinin taşınmazına yönelik olarak yapılan ve halen devam etmekte olan işgal niteliğindeki müdahalenin önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, dava konusu taşınmazın davacıya ait olmadığını, kadastro sırasında tespit harici bırakılan ve devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğunu, vekil edeninin taşınmazda zilyet olduğunu ve yerin müvekkili adına tescili için …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/238 E. sayılı dosyası ile davacı ile Hazineyi hasım göstererek dava açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalının zilyetliğinin halihazırda ve uzun yıllardır süre geldiği, üstün ve kabul edilmesi gereken zilyetlik olduğu gerekçesi açılan davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava zilyetliğe dayalı el atmanın önlenmesi davasıdır.

Görev uyuşmazlığı nedeni ile Yargıtay 17 Hukuk Dairesi tarafından görevli Mahkeme’nin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğu belirlenmiştir.

Davacı, davalının, dava konusu arsa vasfındaki taşınmazın üzerine izin almaksızın duvar çekmek, yol yapmak ve girişini kapatmak şeklinde yaptığı müdahelenin önlenmesi isteminde bulunmuştur.

Zilyetlik, hukuki niteliğinin yanında maddi olgudan ibaret olup, tanık dahil her türlü delille kanıtlanabilir.

Mahkemece, dosya kapsamına göre; davanın kanıtlanamadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiş ise de; yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki, HMK’nun 259. maddesi uyarınca ve Daire uygulamasına göre uyuşmazlık taşınmaza ilişkin olduğundan tanıkların davaya konu taşınmaz başında dinlenmesi gerekmektedir. Mahkemece, tanıkların yargılama oturumlarında dinlenmesi doğru olmamıştır.

Yine, taraflar arasında görüldüğü ve aynı taşınmazın mülkiyeti ile ilgili olduğu iddia edilen…. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/238 E. sayılı dava dosyası ile daha önce tamamlandığı ve dava konusu taşınmaza ilişkin olduğu anlaşılan… Kadastro Mahkemesi’nin 07.08.1998 tarihli 1989/12 E. 1998/69 ( yeni esası 2000/12 ) sayılı dava dosyası mahkemece değerlendirilmemiştir.

Hal böyle olunca; mahkemece, yapılacak iş; HMK’nun 243 ve 244. maddelerine göre, bildirilen tanıkların davetiye ile çağrılmak suretiyle taşınmaz başında yapılacak keşifte dinlenmesi, her bir tanığa dava konusu taşınmazın kime ait olduğu, kim tarafından kulanıldığının ayrıntısı ile sorulup belirlenmesi, tanıkların beyanları arasında çelişkinin bulunması durumunda yüzleştirilmek sureti ile giderilmesine çalışılması, az yukarıda belirtilen … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/238 E. sayılı dava dosyası ile … Kadastro Mahkemesi’nin 07.08.1998 tarihli 1989/12 E. 1998/69 K. ( yeni esası 2000/12) sayılı dava dosyası ve gittilerinin, yine taraflar arasında Asliye Ceza Mahkemeleri’nde görülmüş olan dava dosyalarının hep birlikte değerlendirilerek bundan sonra oluşacak duruma göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi yanlış olmuştur.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.350,00 TL Avukatlık Ücreti’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, HUMK’nun 440/III-1,2,3,4 bendi gereğince Yargıtay Daire ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 06.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7409 Karar : 2016/4325 Tarih : 12.05.2016

  • HMK 244. Madde

  • Davetiyenin İçeriği

… tarafından …. İlçe Jandarma Komutanlığına hitaben yazılan 05.06.2012 günlü müzekkere ile yapılacak olan keşifte ismi yazılı şahısların belirtilen keşif gün ve saatinde hazır edilmelerinin istenilmiş olduğu, sanık tarafından düzenlendiği tespit edilen 28.03.2012 tarihli Tebliğ Tebellüğ belgesi başlıklı yazıda ise adı geçen şahıslara keşif gün ve saatinde keşif mahallinde bulunmalarının tebliğ edilmiş olduğu anlaşılmakla; bilirkişi ve tanıkların keşif mahalline ilk çağrılmasında HMK`nun 243. ve 244. maddelerinde belirtilen mahkemeye çağırmaya ilişkin hükümlerin uygulanacağı, buna göre bilirkişilerin usulüne uygun olarak çağrılmalarına rağmen mazeret bildirmeksizin gelmemeleri halinde zorla getirtileceğinin aynı yasanın 245. maddesinde düzenlenmiş olduğu; sanığa isnat olunan “Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunun oluşması için sahte resmi belgeyi düzenleyen kamu görevlisinin belgeyi düzenlemeye yetkili olması ve düzenlenen belge ile kamu görevlisinin görevi arasında nedensellik bağının bulunması yani verilen görev gereği düzenlenmesi gerektiğinden; öncelikle sanığın görev ve yetkisi dahilinde düzenlemekle yükümlü olduğu bir belgenin mevcut olup olmadığının belirlenmesi için …ne ait …. sayılı dosyanın celbi ile daha önceden mahalli bilirkişilere HMK ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu uyarınca davetiye çıkartılıp çıkartılmadığının tespiti, sanığa verilen görevin bilirkişileri keşif mahallinde hazır etmek olması ve buna ilişkin belge düzenleme görevi verilmemesi nazara alındığında TCK 257 maddesinde düzenlenen suçun oluşup oluşmadığının karar yerinde tartışılmaksızın eksik inceleme ve araştırma sonucu sanığın düzenlemiş olduğu sahte belgenin görevi gereği düzenlemekle yükümlü belgelerden ve adli görevine ilişkin olduğunun kabulü ile yazılı şekilde karar verilmiş olması,

Kabule göre de;

1-Belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, suça konu belge aslının celp edilerek incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve denetime olanak verecek şekilde belge aslının dosya içine konulması, bu belgenin yasal unsurları taşıyıp taşımadığı, iğfal kabiliyetinin ne şekilde oluştuğu kararda tartılışıp değerlendirildikten sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Sanığın savunmalarında tanık olarak bildirdiği …..’ın ve soruşturma aşamasında beyanları alınan … ve …`nun beyanları alınmaksızın karar verilmiş olması, yasaya aykırı

3- T.C. Anayasa Mahkemesi’nin TCK`nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

Bozmayı gerektirmiş; sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.05.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/26608 Karar : 2015/1855 Tarih : 29.01.2015

  • HMK 244. Madde

  • Davetiyenin İçeriği

Davacı … miras ve kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal nedenlerine dayanarak 200 ada 6 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaliyle tesciline karar verilmesini istemiş, keşifte iptal ve tescili istenen taşınmazların 200 ada 5 ve 6 parsel sayılı taşınmazlar olduğunun anlaşılmasıyla davacı har iki parsel sayılı taşınmazı dava konusu yaptığını açıklamıştır.

Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; davanın kabulü ile 19/10/2011 havale tarihli kadastro teknik bilirkişisi …`e ait rapor göz önüne alınarak dava konusu … bulunan 200 ada 5 nolu parsel ve 200 ada 6 parselin Maliye Hazinesi adına olan tapusunun iptali ile davacılar …. adına eşit hisseleri ile tapuya kayıt ve tescil edilmesine karar verilmesi üzerine, hüküm davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

Davalı Hazine temsilcisinin, dava konusu 200 ada 5 parsel yönünden kurulan hükme yöneltilen temyiz itirazlarının incelenmesinde; Kural olarak tapu iptali ve tescil davalarında dava, kayıt malikine, kayıt maliki ya da malikleri ölüyse mirasçılarına yöneltilerek açılır. Somut olayda, uyuşmazlık konusu taşınmaz dava tarihi itibari ile tapuda…. adına paylı mülkiyet hükümlerine göre kayıtlı iken, dava, kayıt maliki olmayan Hazine`ye yöneltilerek açılmıştır. Tapu iptali ve tescil davaları tapu kayıt malikine karşı yöneltilmesi gereken davalar olup bu şahıslar dışında bulunan davalılara husumet yöneltilmeyeceği, bu hususun kamu düzenine ilişkin olduğu ve her zaman kendiliğinden değerlendirilmesi gerektiği göz önünde bulundurularak, dava konusu 200 ada 5 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Hazine temsilcisinin, dava konusu 200 ada 6 parsel sayılı taşınmaz hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; eldeki dava harcı ödenmek suretiyle davacı … tarafından açıldığı, davacı Nutullah tarafından, 18.10.2011 havale tarihli dilekçe ile ….’un davaya davacı olarak müdahil edilmelerini istediği anlaşılmıştır. Ancak, davaya davacı olarak müdahil edilmek istenen …, harç ödemek suretiyle davaya asli müdahil olarak katılmamış, usulüne uygun olarak dava dilekçesi tebliğ edildiği halde, yargılama oturumlarında hazır bulunmamış, dava konusu taşınmazın adlarına tescilini istediklerine dair beyanda bulunmamışlardır. Ne var ki; Mahkemece “200 ada 6 parselin Maliye Hazinesi adına olan tapusunun iptali ile davacılar… ve … adına eşit hisseleri ile tapuya kayıt ve tescil edilmesine `` ibaresi ile davaya usulüne uygun olarak katılmayan ve talepte bulunmayan..ve .. ile ilgili olarak hüküm kurulmuştur. Oysa ki; HMK’nun 69/1. fıkrasına göre, hüküm sadece davanın asıl tarafları hakkında kurulur. Bunun dışında; olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ise HMK’nun 25, 26, 31 ve 33. maddeleri (1086 sayılı HUMK’nun 74, 75 ve 76. maddeler) gereğince, Hakime aittir. Ancak HMK’nun 26. (HUMK. m. 74) maddesine göre Hakim tarafların talep sonucu ile bağlı olup, talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Hal böyle olunca; davaya davacı …`un dilekçesi ile dahil edilmeleri sağlanan … ve H… tarafından usulüne uygun şekilde harcı yatırılarak açılmış bir dava bulunmadığından, HMK’nın 26.maddesinde (HUMK’nun 74.m.) yazılı taleple bağlılık kuralı gereği usule uygun davası bulunmayan … ve… ile ilgili bir hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Bundan ayrı, Mahkemece, taşınmazın mahalli bilirkişi beyanları ve bilirkişi raporları doğrultusunda davacı ve dahili davacılara ait olduğu açıklanarak davanın kabulüne karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki; dava konusu 200 ada 6 parsel sayılı taşınmaz; 2005 yılında yapılan kadastro çalışmalarında, taşınmazın şagili … isimli kişinin olduğu, fakat mirasçılarının tespit edilemediği açıklanarak tarla niteliği ile davalı Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Mahkemece yapılan 18.10.2011 tarihli keşifte dinlenen mahalli bilirkişi beyanlarında ise, dava konusu taşınmazın davacı … tarafından başkalarına kiralandığını, şuan taşınmaz ile davacı …‘un ilgilendiğini açıklamışlardır. Davacı dava dilekçesinde, taşınmazın kök murislerinden mirasçılarına intikal ettiğini, mirasçılar arasında yapılan paylaşım sonucu taşınmazın kendisi ve…‘a kaldığını açıklamış, dava dilekçesinde de yerel bilirkişi, tanık, kadastro tutanakları ve sair delillere dayandığını beyan etmiştir. Davacı, dilekçesinde tanık deliline dayandığı halde Mahkemece davacı tarafa tanık listesi sunması için süre ve imkan tanınmamıştır. Davada, kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanılmıştır. Bu tür uyuşmazlıklarda kazanmayı sağlayan zilyetliğin davalı Hazine`ye karşı kanıtlanması gerekmektedir. Maddi olaylardan sayılan zilyetliğin her türlü delille kanıtlanması mümkün bulunmaktadır. (3402 sayılı KK. m. 14/1) incelenmekte olan olayda, zilyetliğe ilişkin davacı tanığı dinlenilmeden yerel (mülk) bilirkişilerin sözlerine dayanılarak hüküm kurulmuştur. Dinlenen mahalli bilirkişinin sözleri kazanmayı sağlayan zilyetliğin başlangıcı, süresi ve niteliği hakkında hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.

Şu halde Mahkemece yapılacak iş; davacı tarafa delil ve tanık listesi sunması için süre verilmesi, delil ve tanık listesi sunulduktan sonra yeniden yapılacak keşifte mahalli bilirkişi ve taraf tanıklarının 6100 sayılı HMK’nun 243 ve 244. maddeleri (HUMK’nun m.258) uyarınca keşif yerinde hazır bulunmak üzere davetiye ile çağrılmaları aynı Kanun`un 259/2 ve 290/2 maddeleri (HUMK m.259) gereğince taşınmaz başında yapılacak keşif yerinde dinlenerek zilyetliğin başlangıç ve süresinin yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, davacının kök murislerinden davacıya ne şekilde intikal ettiği, terekenin tüm mirasçılarının katılımı ile yöntemine uygun bir biçimde paylaşılıp paylaşılmadığı, paylaşılmış ise dava konusu yerin davacıya düşüp düşmediği hususlarının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde yerel bilirkişi ve tanıklara sorular yöneltilmek suretiyle tespit edilmesi ondan sonra bütün deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş olması usul ve kanuna aykırıdır.

Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK`nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/11259 Karar : 2014/22549 Tarih : 12.11.2014

  • HMK 244. Madde

  • Davetiyenin İçeriği

Türk Medeni Kanununun 166/4. maddesinde yer alan fiili ayrılık sebebiyle boşanmaya karar verilebilmesi için, daha önce açılan boşanma davasının reddine karar verilmiş olması, bu kararın kesinleşmesinden başlayarak üç yıl geçmiş bulunması ve bu süre içinde ortak hayatın her ne sebeple olursa olsun kurulamadığının ispatlanmış olması zorunludur. Davacı dava dilekçesinde iki tanık ismi bildirmiş, tanıkların adreslerini göstermemiştir. Davalı da cevap dilekçesinde iki tanık bildirmiş adreslerini de göstermiştir. Mahkemece, ön inceleme duruşmasında tarafların ikame ettikleri bu delillerin toplanması için gerekli usuli işlemler (HMK.m.137/1) yapılmamış, “davacı tarafça tanıklar hazır edildiğinde gelecek celse dinlenmelerine” şeklinde ara kararı oluşturulmuş, davalının gösterdiği tanıklarla ilgili bir ara kararı verilmemiş, davalıdan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 324`ncü maddesi uyarınca bir “delil avansı” da istenmemiştir. Tanıkların mahkemeye ne şekilde davet edileceği Usul Kanununda gösterilmiştir. (HMK.m.243,244) Taraflara tanıklarını hazır bulundurmaları gibi bir yükümlülük yüklenmesi usule aykırıdır. Daha sonra davacı, gösterdiği tanıklarının adreslerini 16.03.2012 tarihli dilekçe ile bildirdiğine göre, tarafların gösterdikleri tanıklar usulünce davet edilip dinlenmelidir. Bu yapılmadan ve önceki reddedilen boşanma davasına ilişkin dava dosyası getirtilmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple ( BOZULMASINA ), bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/2601 Karar: 2014/5826 Tarih: 27.05.2014

  • HMK 244. Madde

  • Davetiyenin İçeriği

Davacı vekili, E… İli, M… A… Köyünde bulunan dava dilekçesi ekindeki krokide ( B ) harfiyle gösterilen yaklaşık 11531 m2 taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, üzerinde ev inşaatı ve tarım yapmak suretiyle malik sıfatıyla zilyet olarak kullandığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının müvekkili yararına oluştuğunu iddia ederek taşınmazın ve üzerindeki evin müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı N. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medeni Kanunun hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce yapılmış orman kadastrosu çalışması bulunmamakta, 766 Sayılı Tapulama Kanununa göre yapılıp 12.6.1968 tarihinde kesinleşen genel arazi kadastrosu işlemi sırasında çekişmeli taşınmaz, kültür arazisi dışındaki taşınmazlardan olması sebebiyle tesbit harici bırakılmıştır. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir.

Dava, davacı tarafından imar - ihya edilen ve muristen kalmadığı iddia olunan tapusuz taşınmazın Medeni Kanunun hükmü uyarınca tescili istemine dair olup, mahkemece; taşınmazın önceleri davacının murisi H. tarafından kullanılmakta iken zilyetliğinin davacıya devredildiği, taşınmazın terekeye tabi bir taşınmaz olduğu ve diğer mirasçıların davaya muvafakatlarının sağlanması halinde dahi davaya konu yerin zilyetlikten tesciline karar verme olanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.

Şöyle ki; davacı, tesciline karar verilmesini talep ettiği taşınmazın kendine miras kalmadığını, imar ve ihyasını kendisinin yaptığını iddia etmekte, mahallinde yapılan keşiflerde dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar, taşınmazın içindeki evin davacının babası tarafından yapıldığını ve çevresindeki tarlanın babası tarafından kullanıldığını, sonrasında davacı tarafından kullanıldığı beyan edilmekte iken taşınmazın hangi sebeple tescil harici bırakıldığını, taşınmazın kadastrodan sonra kim tarafından ne şekilde ve hangi tarihler arasında imar ve ihya edildiğini net olarak açıklamamışlar, taşınmazın davacının babasından intikal şekline dair herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır.

Bu nedenle, mahkemece yeniden yapılacak keşifte, yerel bilirkişi ve tanıklar HMK’nın 243, 244. maddeleri gereğince keşif yerine davetiyeyle çağrılmalı, aynı Kanunun 259 ve 290/2. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza dair bulunması sebebiyle yerel bilirkişi ve tanıklar keşif yerinde dinlenmeli, davaya konu taşınmazın kim tarafından hangi tarihte imar ve ihyasına başlandığı, imar ve ihyanın ne şekilde sürdürüldüğü, hangi tarihte tamamlandığı hususları ile kazanmayı sağlayan zilyetlik koşulları ve taşınmazın davacının babasından kalıp kalmadığı, babasından kalma ise murisin sağlığında çocukları arasında yaptığı paylaşım sonucu davacıya düşüp düşmediği ya da ölümünden sonra terekenin paylaşımı ile davacıya kalıp kalmadığı hususlarının yeniden yapılacak keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulmalı, beyanlar arasında çelişki bulunması halinde HMK’nın 261. maddesi gereğince giderilmesine çalışılmalı, tanık ve bilirkişi sözleri ilmi esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmelidir.

Taşınmazın davacı tarafından imar ve ihya edilmesi ya da taksimin varlığı halinde diğer kazanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.

Taksimin davacı tarafından ispatlanmaması halinde, TMK’nın 640/2, 702/2 maddelerine göre, miras bırakanın ölüm tarihine göre mirasçılar terekeye elbirliği ile sahip olurlar ve bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Murisin terekesi üzerinde mirasçıların TMK’nın 701, 702. maddelerine göre, belirlenmiş payları olmayıp, her birinin payı, taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. TMK’nın 702. maddesi uyarınca tasarrufi işlemlerde oybirliği aranır. Dava da bir tasarrufi işlem olduğundan tüm mirasçıların üçüncü kişi durumunda bulunan Hazineye karşı birlikte dava açmaları zorunludur. Davacı, davaya konu tescil harici taşınmazın sadece kendi adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir. Bu haliyle davacının tek başına davalı Hazineye karşı dava açma sıfatı ve yetkisi bulunmamaktadır. Dava dışı kalan mirasçıların, böyle bir davada 11.10.1982 gün ve 3/2 Sayılı YİBK’na göre, sonradan muvafakatlarının alınması ya da miras şirketine mümessil tayini suretiyle dava koşulunun yerine getirilmesi de mümkün bulunmadığından dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmelidir.

Ayrıca, tescil davasının konusunu ancak tapusuz taşınmazlar oluşturacağından ve çifte tapunun önlenmesi bakımından teknik bilirkişi tarafından düzenlenen krokide eklenmek suretiyle taşınmazın tapulu yerlerden olup olmadığı Elazığ Tapu Müdürlüğünden sorulmalı, zilyetlikle edinilebilecek yerlerden olup olmadığı ve kazanmayı sağlamaya yeterli zilyetlik süresinin geçip geçmediği göz önünde bulundurulmalı ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca ulaşılması gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı N. vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 27.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS