0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İnceleme Usulü ve Sonucu

HMK Madde 23

(1) Yargı yerinin belirlenmesine ilişkin inceleme dosya üzerinden yapılabilir.

(2) Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.



HMK Madde 23 Gerekçesi

Yargı yeri belirlemesinin usulü ve bölge adliye mahkemesinin yahut Yargıtayın göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararın etkisi ve sonucu düzenlenmiştir.

Buna göre, yargı yeri belirlenmesi, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından dosya üzerinden yapılabileceği gibi, gerekli görülürse, duruşma yapılarak incelenmesi de mümkündür.

İkinci fıkraya göre, bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemeleri için, bölge adliye mahkemeleri için de Yargıtay tarafından verilen yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlarla, kanun yolu incelemesi sonucu kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya bu karardan sonra bakacak mahkemeyi bağlar. Bu mahkeme, tekrar görevsizlik veya yetkisizlik kararı veremez.


HMK 23 (İnceleme Usulü ve Sonucu) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/7857 Karar : 2018/1437 Tarih : 25.01.2018

  • HMK 23. Madde

  • İnceleme Usulü ve Sonucu

Davacı vekili, müvekkilinin reşit olmayan çocuklarının … Çevre Ölçüm Turizm ve Danışmanlık Limited Şirketi`nde bulunan hisselerinin yönetimi için müvekkilinin kayyım olarak atanmasını istemiş, mahkemece yetkisizlik kararı verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davanın açıldığı … Sulh Hukuk Mahkemesince 2015/255 E. 2015/304 K. sayılı, 23/02/2015 tarihli kararla yetkisizlik kararı verildiği, hükmün temyiz edilmeden kesinleştiği, dosyanın gönderildiği … … 4. Sulh Hukuk Mahkemesince de 2015/288 E. 2015/451 K. sayılı, 01/06/2015 tarihli kararla yetkisizlik kararı verilmesi ve bu kararın da temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine; Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 2015/10493 E. ve 2015/10257 K. sayılı, 03.11.2015 tarihli merci tayini kararı ile yetkili Mahkemenin … … 4. Sulh Hukuk Mahkemesi olduğunun belirlediği, merci tayini kararı sonrasında, … … 4. Sulh Hukuk Mahkemesi`nin tekrar yetkisizlik kararı verdiği, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edildiği anlaşılmaktadır.

Yargıtayca verilen merci tayini kararlarının davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlayacağı 6100 sayılı HMK`nun 23/2. maddesi hükmü gereğidir (HGK 2013/17-2405 E. 2014/191 K.). Bağlayıcı nitelikte bulunan Yargıtay kararı sonrası, Mahkemece esasa girilerek inceleme yapılması, delillerin toplanıp değerlendirilmesi ve talep hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle mahkemenin yetkiziliğine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK`nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine,

25.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/7321 Karar : 2017/6207 Tarih : 5.07.2017

  • HMK 23. Madde

  • İnceleme Usulü ve Sonucu

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

… 1. Asliye Hukuk (Tüketici mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesince,Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 23/05/2008 tarih, 2008/4062 E -5630 K. sayılı olan bozma ilamına uyulmuş, uyuşmazlığın ticarethane abone sözleşmesine dayandığı ve miktar olarak sulh hukuk mahkemesinin görevinde olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, karar kesinleşmiştir.

… 2. Sulh Hukuk Mahkemesince ise Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 23/05/2008 tarih, 2008/4062 E -5630 K. sayılı ilamının gözden kaçırılarak sehven görevsizlik kararı verilmiştir.

… 2. Asliye Hukuk (Tüketici mahkemesi sıfatıyla ) Mahkemesi tarafından ise tüketici mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesinde görülen davada verilen kararın temyizi üzerine davaya genel mahkemede bakılması gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiş ve mahkemece bozma ilamı doğrultusunda görevsizlik kararı ile dosyanın sulh hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olduğu, görevsizlikle ilgili Yargıtay kararlarına uyulmasının yasa gereği zorunlu olduğu, ancak sulh hukuk mahkemesince sehven bu hususun gözden kaçırılarak görevsizlik kararı verildiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, karar kesinleşmiştir.

6100 sayılı HMK`nın 22/2. maddesinde “İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir.”

6100 sayılı HMK`nın 23/2. maddesinde, “Yargıtayca verilen merci tayini kararları ile temyiz incelemesi sonucu kesinleşen göreve ve yetkiye ilişkin kararlar davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar” hükümlerine yer verilmiştir.

Somut olayda … 1. Asliye Hukuk (Tüketici mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesince verilen red kararı Yargıtay 19. Hukuk Dairesince göreve ilişkin olarak bozulmuştur. Bu durumda davaya bakma görevinin … 2. Sulh Hukuk Mahkemesine ait olduğu özel dairenin kabulündedir. Özel Dairenin bozma kararının mahkemeleri bağlayıcılığı özelliği vardır.

O halde uyuşmazlığın … 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK`nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; … 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 05/07//2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6683 Karar : 2017/5927 Tarih : 11.05.2017

  • HMK 23. Madde

  • İnceleme Usulü ve Sonucu

Davacı, davalıdan kart aldığını 20.01.2012 tarihinde 780,00 TL. 30.05.2012 tarihinde 3.000,00 TL ve 24.09.2012 tarihinde 1.350,00 TL olmak üzere toplam 5.130,00 TL ödeme yaptığını, davacının karttan yararlanamadığını, davalıya şifai müracaatlarda bulunduğunda pirimlerinin toplu olarak ödeneceğinin bildirildiğini, … 1. Noterliğinin 02.05.2014 gün ve 04015 sayılı ihtarnameyi göndererek sözleşmeyi feshettiğini teminat olarak verdiği parasının iadesini talep ettiğini, davalının parayı iade etmediğini, bu nedenle … 3. İcra Müdürlüğü 2014/4007 Esas sayılı dosyası ile icra takibi yaptığını, davalının bu takibe karşı yetki ve borca itirazda bulunması nedeni ile takibin durduğunu fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak alacağını icra takip tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemitir.

Mahkemece, taraflar arasındaki ilişkinin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığı Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Dairemizin onama ilamı kesinleşen cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesi artık mümkün olmamasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 23.maddesinin (2.) fıkrasına göre “Bölge Adliye Mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve ve yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.

Dosyanın incelenmesinde; … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 4077 sayılı kanun kapsamında olmadığı, davacının tüketici sıfatı taşımadığı gerekçesiyle davaya Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla bakılmasına ve HMK.nun 6.maddesi gereği … Asliye Hukuk Mahkemelerinin yetkili olduğuna ilişkin yetkisizlik kararı Dairemizin 29.09.2015 gün 2015/1906 Esas, 2015/27913 Karar sayılı onama ilamı ile kesinleştiği anlaşılmıştır.

Bu durumda, kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin göreve ilişkin kararının, davaya ondan sonra bakan Yerel Asliye Hukuk Mahkemesini bağladığı halde anılan kanun hükmüne aykırı biçimde Yerel Asliye Hukuk Mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, peşin alınan 31,40 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-3 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 11/05/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/833 Karar : 2017/799 Tarih : 14.03.2017

  • HMK 23. Madde

  • İnceleme Usulü ve Sonucu

Davacı vekili, davalının taraflar arasında akdedilen kat karşılığı inşaat sözleşmesine aykırı olarak eksik imalat yaptığını ileri sürerek şimdilik 1.000,00 TL’nin tahsilini istemiştir.

Mahkemece, uyuşmazlığın arsa sahibi ile yüklenici arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklandığı, tarafların 6502 sayılı Yasa hükümleri gereğince tüketici olduğundan söz edilemeyeceği, bu nedenle Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu gerekçesi ile mahkemenin görevsizliğine ancak daha önce Gölbaşı (Ankara) 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin de görevsizlik kararı verilmiş olması üzerine merci tayini için Yargıtay ilgili hukuk dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın 22/2. maddesinde “İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir.”

6100 sayılı HMK’nın 23/2. maddesinde, “Yargıtayca verilen merci tayini kararları ile temyiz incelemesi sonucu kesinleşen göreve ve yetkiye ilişkin kararlar davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar” hükümlerine yer verilmiştir.

Her ne kadar dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Yasa’nın 3/l bendi ile tüketici işlemi kapsamına eser sözleşmeleri alınmışsa da, somut olayda olduğu gibi arsasına karşılık bağımsız bölüm alacak olan arsa sahibinin ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket ettiğinden sözedilemeyeceği, amacının salt kişisel ihtiyaçları için kullanma, tüketme amacını aştığı, Yasa’nın 3/k maddesindeki “tüketici” tanımına uymadığı anlaşılmaktadır. Bünyesinde taşınmaz satış vaadi ve inşaat sözleşmesi olan arsa payı karşılığı

inşaat sözleşmesinde, arsa sahibi açısından güdülen amaç kullanmak için konut edinmek değildir. Güdülen amaç, arsasının değerlenmesini sağlayacak yapının arsa üzerine yapılmasıdır. Bu nedenle, arsa sahibinin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalarken güttüğü işbu saikinin, 6502 sayılı Yasa’da tanımlanan tüketicinin saikinden farklı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Yasa’nın amacı, kapsamı, 3. maddesindeki tanımlar bütün olarak okunup değerlendirildiğinde ve taraflar arasındaki sözleşmeye konu işin, üst düzey teknoloji ile gerçekleştirilmesi, kapsamı ve karmaşıklığı da dikkate alındığında Yasa koyucunun, salt kullanma ve tüketme amacıyla yapılan, basit nitelikteki (kullanacağı evi için dolap yaptırmak, badana-boya yaptırmak, şahsi aracını tamir ettirmek…vb.gibi) dar kapsamlı olağan tüketim işlemini konu alan eser sözleşmelerini, 6502 sayılı Yasa’nın 3/l. maddesi kapsamına aldığı ve Tüketici Mahkemeleri’nce bakılmasını öngördüğünün kabulü icap eder. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin kapsamı, karmaşalığı ve üst düzey teknolojisi gerektirmesi karşısında, bu davaların; dilekçelerin verilmesi, tahkikat ve hüküm aşamaları yönünden daha kısa ve basit şekilde sonuçlandırılmasında yarar görülen basit yargılama usulüne tabi tutulmasının sakıncaları da gözardı edilmemelidir.

O halde uyuşmazlığın Gölbaşı 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Gölbaşı 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yargı yeri olarak belirlenmesine ve dosyanın anılan mahkemeye TEVDİNE, 14.03.2017 günü oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/6522 Karar : 2016/7172 Tarih : 30.06.2016

  • HMK 23. Madde

  • İnceleme Usulü ve Sonucu

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 20/06/1960 tarih ve 1960/14 sayılı Kararıyla; “Hukuk ve ceza mahkemeleri arasında selbi vazife uyuşmazlığı çıktığı takdirde, dava konusu işin hukuka ait olması halinde Hukuk Dairesinin, cezaya ilişkin olduğu takdirde de ceza dairesinin mercii tayinine vazifeli olacağına” karar verilmiş olmasına, uyuşmazlık konusu olayda zarar tazminine yönelik karar verilmiş olmasına göre; Ödemiş Sulh Ceza Hakimliği ile Ödemiş Sulh Hukuk Mahkemesi arasında meydana gelen görev uyuşmazlığını çözme görevi 6100 sayılı HMK`nın 21, 22 ve 23. maddeleri gereğince Yüksek Yargıtay 20. Hukuk Dairesine ait olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, bu nedenle dosyanın ilgili Daireye GÖNDERİLMESİNE, 30/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/4148 Karar : 2015/12528 Tarih : 3.11.2015

  • HMK 23. Madde

  • İnceleme Usulü ve Sonucu

Davacı, yöneticisi olduğu kat irtifakı kurulu 6862 parsel sayılı taşınmazda davalıların bağımsız bölüm malikleri olduklarını, davalı K. G.’un payını devraldığı önceki malikler T. K.ve A. R. K. ile apartman yönetimi arasında Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 1998/244 Esas, 1999/460 Karar sayılı dosyası üzerinden görülen dava neticesinde anılan kişilerin, apartmanın otopark ve sığınak olan ortak alanlarını kiraya vermek suretiyle kullandıklarının belirlendiğini, bu dosyanın sonucunun sonraki malik olan davalı K. G.’u da bağladığını, buna rağmen davalıların ortak alanları terk etmeyerek dava dışı A. A.’a kiraya vermek suretiyle gelir elde ettiklerini ve sebepsiz zenginleştiklerini ileri sürerek, dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre için şimdilik 60.000.-TL’nin davalı Kazım’dan, 15.000.-TL’nin davalı M.`den elde ettikleri gelirin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile bina yönetimine verilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, yöneticinin dava açma sıfatının bulunmadığını, yönetici seçiminin yasaya uygun olmadığını, bodrum katta yer alan malik oldukları bağımsız bölümleri kiraya vererek tasarruf ettiklerini, ortak alana elatmalarının sözkonusu olmadığını, dava konusu yerleri sonradan yönetimin kiraya verdiğini, çekişmeye konu yerleri kim kullanıyor ise ona karşı dava açılması gerektiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.

Sıfat yokluğundan davanın reddine dair verilen karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesince; . . . Dava, apartman yöneticiliği adına açılmış olup, apartmanın ortak kullanım alanlarının davalılarca haksız kullanımından kaynaklanmaktadır. Dosyada mevcut apartman karar defterinden 18.05.2008 tarihli toplantıda davacının yönetici seçildiği ve dava açmak üzere vekil tayin etme yetkisi verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, kendisine yönetme yetkisi verilen temsilcinin malikler adına temsilci sıfatıyla ve temsil görevi dahilinde davada taraf ehliyeti bulunduğu benimsenerek, işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir.`` gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak, yapılan yargılama sonunda ecrimisil isteğinin kabulüne, faiz isteğinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.11.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat F. Ö. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi G. Ü. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:


Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalıların temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ( ONANMASINA ), aşağıda yazılı 4.095.25.-TL bakiye onama harcının temyiz eden davalılardan alınmasına, oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY-

Dava, davacı apartman yöneticisi tarafından kat maliki olan davalılara karşı açılmış, ortak alanın haksız kullanımına dayalı ecrimisil istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı apartman yöneticisi; davalı kat maliklerinin apartmanın otopark, sığınak gibi ortak alanlarını işgal ve kiraya vermek suretiyle kullandıkları gerekçesiyle ecrimisil isteminde bulunmuş, davalılar sıfat, görev ve esas yönünden bu isteme karşı çıkmışlar, mahkemece davacının aktif taraf sıfatı bulunmadığından davanın reddine ilişkin verilen karar Yargıtay 3. HD’nin 23.09.2010 tarih ve 2010/11687-14839 E-K sayılı ilamı ile, davacının taraf ehliyeti bulunduğu gerekçesiyle bozulmuş, hükmüne uyulan bozma ilamı sonrası mahkemece 60.000 TL ecrimisilin davalı K. G.’dan, 15.000 TL ecrimisilin de davalı M.. Ş..`den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk konu; mahkemenin görevli olup olmadığı, ikinci konu ise ilk bozma ilamında göreve ilişkin bir hususa değinilmemesi nedeniyle HMK`nun 23/2 maddesi gereğince davanın görev yönünden kesinleşip kesinleşmediğidir.

6100 sayılı HMK`nun göreve ilişkin 2. maddesinde malvarılğı haklarına ilişkin davalarda görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu belirtilmiş, sulh hukuk mahkemelerinin görevine ilişkin 4. Maddenin 1-ç) hükmünde de;” Bu kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hakiminin görevlendirdiği davaları,” sulh hukuk mahkemesinin sonuçlandıracağı düzenlemesine yer verilmiştir.

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun göreve ilişkin Ek 1. maddesinde; “ Bu Kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık sulh mahkemelerinde çözümlenir.” düzenlemesi yer almaktadır. Anılan kanun hükümlerinde kat mülkiyetinden kaynaklanan uyuşmazlıkların neler olduğu tek tek sayılmamıştır. Ancak kanunun kapsamının tayininde doktrinde ve yargısal içtihatlarda bazı ölçütler getirilmiştir. Bunlar, davacının kat maliki olması, davalının kat maliki olması ve uyuşmazlık konusu yerin taşınmazın ortak alanı olmasıdır. Somut olayda davanın tarafları kat maliki, işgal edilen ve kiraya verilen yerlerin de ortak alan olduğu konusunda uyuşmazlık yoktur. Hemen belirtmek gerekir ki, aynı kanunun 18. maddesinde “Kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlüdürler.” düzenlemesi de yer almaktadır. Kat maliki tarafından ortak yerlerin kendi nam ve hesabına işgal ve kiraya verilmesinin, madde hükmü kapsamındaki ortak yerlerin kullanımının doğruluk ve birbirinin haklarını çiğnememe kaidelerine aykırılık oluşturacağı tartışmasızdır. Ortak alana anılan şekilde elatılması halinde 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uygulanmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi yoluna gidilmesine rağmen elatmanın sonucu olarak ortaya çıkan işgal tazminatı niteliğindeki ecrimisil talebini bu kanun kapsamı dışında saymanın hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır.

Şu halde, dava konusu olay 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklandığından aynı kanunun Ek 1. maddesindeki özel düzenleme gereği davaya bakma görevi sulh hukuk mahkemesine aittir.

Davanın görev yönünden kesinleşip kesinleşmediği ve bu anlamda mahkemece görevsizlik kararı verilip verilemeyeceği hususularına gelince; konunun düzenlendiği HMK’nun 23/2 madde hükmünde açıkça “..kanun yolu incelemesi sonunda kesinleşen göreve ve yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.” ifadesi yer almıştır. Bu düzenlemeye göre kesinleşen ve mahkemeyi bağlayacak olan kararın “görev veya yetki” yönünden verilmiş olması şarttır. Somut olayda bozma ilamına konu edilen karar göreve ilişkin değil taraf sıfatına ilişkindir. Görev hususunun temyiz dairesince hiç değerlendirilmemiş olması zımni bir görevlilik kararı niteliğinde sayılamaz. Zira usul hükümlerinde kıyas yolu yoktur. Davanın açıldığı asliye hukuk mahkemesi HMK’nun 2,4, 114/1-c ve 115. ve Kat Mülkiyeti Kanunu`nun ek 1.maddesi gereğince görevsizlik kararı vermesi gerekirken esas yönünden hüküm kurulmasının doğru olmadığı , hükmün görev yönünden bozulması gerektiği kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun esas yönünden inceleme yapmak suretiyle onama görüşüne katılmıyoruz.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas: 2017/5774 Karar: 2017/3861 Tarih: 02.05.2017

  • HMK 23. Madde

  • İnceleme Usulü ve Sonucu

Dava, 4320 Sayılı Kanun kapsamında verilen tedbire aykırılık sebebiyle sanığın cezalandırılması istemine ilişkindir.

39.Asliye Ceza Mahkemesince, Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 27.06.2016 tarih, 2016/10103 E. - 2016/20266 K. sayılı bozma kararına uyulmuş, 20.03.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6284 Sayılı Kanun’un 13. maddesine göre değerlendirme yapılması gerektiği ve bu kanuna bakma görevinin de aile mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, karar kesinleşmiştir.

15.Aile Mahkemesi ise 4320 Sayılı Kanuna aykırılığın 6284 Sayılı Kanuna aykırılık olarak değerlendirilebilmesi ya da 6284 Sayılı Kanunla 4320 Sayılı Kanun’un karşılaştırmasının yapılması “Aile Mahkemelerinin görevini belirleyen hükümler gözönüne alındığında” Aile Mahkemelerinden beklenemeyeceğinden kesinleşmiş bir hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın açıklanması aşamasında aile mahkemelerinin görevli olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, karar kesinleşmiştir.

6100 Sayılı HMK’nın 22/2. maddesinde6100 Sayılı HMK’nın 22/2. maddesinde “İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye dair olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir.”

6100 Sayılı HMK’nın 23/2. maddesinde6100 Sayılı HMK’nın 23/2. maddesinde, “Yargıtayca verilen merci tayini kararları ile temyiz incelemesi sonucu kesinleşen göreve ve yetkiye dair kararlar davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar” hükümlerine yer verilmiştir.

Somut olayda, 39. Asliye Ceza Mahkemesince verilen karar Yargıtay 19. Ceza Dairesince “20.03.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6284 Sayılı Kanun’un 13. maddesine göre değerlendirme yapılması gerektiği ve bu kanuna bakma görevinin de aile mahkemesine ait olduğu” denilerek bozulmuştur. Bu durumda, davaya bakma görevinin 15. Aile Mahkemesine ait olduğu özel dairenin kabulündedir. Özel Dairenin bozma kararının mahkemeleri bağlayıcılığı özelliği vardır.

O halde uyuşmazlığın 15. Aile Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK’nın 21, 22. maddeleri gereğince 15. Aile mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 02.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2014/14-1587 Karar: 2016/822 Tarih: 22.06.2016

  • HMK 23. Madde

  • İnceleme Usulü ve Sonucu

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 14. Hukuk Dairesince;

(… Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.

İstanbul 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde davacı tarafından ihbar olunan hakim aleyhine açılan davanın yargılaması sonucunda mahkemenin görevsizliğine karar verildiği, Dairemizin 28.12.2011 tarihli, 2011/14136-15495 Sayılı ilamı ile görevsizlik kararının onandığı, karar düzetme talebinin de reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Görevsizlik kararının bu şekilde kesinleşmesi üzerine dosyanın ilk derece yargılaması yapılmak üzere Dairemize gönderildiği görülmüştür.Davacı dava dilekçesinde özetle: adına tapuda kayıtlı 19 adet ve 202.498.44 m2 miktarlı taşınmaza, mahkemenin 260 esas sayılı dosyalarında açılan ve davacısı … olan davada teminat almadan ihtiyati tedbir konan davalı hakimi hukuk kurallarına aykırı şekilde yargılama yaparak 7 yıldır gayrimenkule tasarruf edilmesine mani olunduğunu, davalı hakimin dosyadaki belgeleri ve yazışmaları yeterince incelemediğini, satış vaadi davasından feragat sonucunu doğurduğu halde her iki davaya birlikte devam ederek yasalara aykırı hareket ettiğini, hukuka aykırı bu işlemler nedeni ile zarara uğradığını belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.6110 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 12. maddesiyle 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa 93. maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 93/A maddesi gereğince, hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya dava ile ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar sebebiyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğinin ve aynı Kanunun geçici 2. maddesi gereğince bu değişikliğin görülmekte olan davalar ile kesinleşmemiş hükümler bakımından da uygulanacağının ve davaya Devlet aleyhine devam olunacağının düzenlenmiş olması sebebiyle husumetin Hazineye yöneltilmesi sağlanmış, davalı … zorunlu ihbar edilen sıfatıyla davadan haberdar edilmiştir.Davacı vekili, 06.06.2011 tarihli yazılı beyanında Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/253-259 ve 260 Esas sayılı dosyalarında açtığı tapu iptali ve tescil davalarında davalı hakim N. A.,’nın davacı … adına tapuda kayıtlı 280.000 m2 lik taşınmazı üzerine satış bedelini gösteren belge ibrazını talep etmeden 2005 yılında teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verdiğinin, bu dosyaların davacısı …‘nin dava dilekçelerinde müvekkili …‘ya ait tapulu taşınmazları 20.000.- TL ve 30.000.- TL bedellerle haricen satın aldığını beyan ettiği ancak mahkeme hakimince HUMK’nın 288. maddesi gereğince taşınmazların satış bedeli sorulup araştırılmadan ayrıca, tapuya kayıtlı taşınmazların haricen satın alınmasının mümkün olmadığı gözetilmeden söz konusu taşınmazlarla ilgili davanın teminat alınmadan ve üzerlerine haksız olarak konulan ihtiyati tedbirle 5 yıl devam ettiğini, bu şekilde müvekkilinin taşınmazlar üzerindeki tasarruf hakkının kısıtlandığını, maddi ve manevi zarara uğradığını, başkalarının bakımına muhtaç hale geldiğini, üzüntüsünden hastalandığını, belirtilen sebeplerle şikayet edilmesi üzerine davalı hakimin davadan çekildiğini, yerine görevlendirilen hakimler tarafından yargılamaya devam edilerek her üç davanın da esastan reddine karar verildiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talep ettiklerini belirtmiştir.Maliye Bakanlığını temsilen … vekili davaya karşı 07.10.2013 tarihinde vermiş oldukları cevaplarında 6110 Sayılı Kanunla 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa ilave edilen 93/A maddesine göre hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine açılacak tazminat davalarının ancak davaya konu hükmün kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıl içinde açılabileceğini, bunun bir dava şartı olduğunu, bu şartın da gerçekleşmediğini, dava dilekçesinin süre yönünden reddinin gerektiğini, davaya konu edilen olay sebebiyle uğranıldığı iddia edilen zararın dayanağının bulunmadığını ayrıca, ihbar olunan hakimin sorumluluğu sebebiyle tazminata karar verilebilmesi için HMK’nın 46. maddesindeki koşulların gerçekleşmediğini, davanın reddini savunmuştur.Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Haksız ihtiyati tedbir konulduğu ileri sürülen Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın yargılaması sonucunda verilen kararın Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin temyiz incelemesinden geçerek 23.05.2012 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 07.09.2010 tarihinde süresinde açıldığı anlaşılmıştır.İhbar olunan vekili 04.02.2011 havale tarihli usule dair cevap dilekçesinde dava dilekçesinin HUMK’nın 575/I.2 cümlesindeki şartlara uygun olarak düzenlenmediğini yine aynı Kanunun 575. maddesi gereğince şikayet nedeni olan dava tutanağı ile sübut delillerinin dava dilekçesine eklenmesi zorunlu olduğu halde bu hususunda yerine getirilmediğini, dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmesini istemiştir.Dairemiz üyelerinden İrfan Doğan tarafından 11.02.2014 tarihinde ön inceleme duruşması yapılmış; davacı tarafın delilleri davalı … vekili ve ihbar olunan vekiline tebliğ edilmiş, tarafların vekilleri duruşmalı olarak yapılan ön incelemede sulh olmayacaklarını imzalı olarak beyan etmişlerdir.Dairemizce yapılan duruşmalarda taraflar ayrıca yazılı beyanlarını tekrar etmişler, son oturumda dinlenen davacı tanıkları … ve … davacıyı yakından tanıdıklarını vekalet vermiş olduğu kişilerin yetkilerini aşarak davaya konu taşınmazlarla ilgili olarak bazı işlemler yaptıklarını ve aleyhine davalar açtıklarını bu davaların yargılaması sırasında duruşma hakimi tarafından davaya konu taşınmazlar üzerine teminatsız olarak konulan ihtiyati tedbir sebebiyle taşınmazları satmak istediği halde satamadığını, sonradan teminat olarak gösterilen taşınmazların da kamu malı niteliğindeki değeri düşük olan taşınmazlar olduğunu, davacının mahkemeye yaptığı itirazların dikkate alınmadığını, ihbar olunan hakimden sonra davalara bakan diğer hakimler tarafından noksanlar giderilerek teminat almak suretiyle taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, davacının bu sebeple mağdur olduğunu belirtmişlerdir.

Dosya içerisindeki Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/259 Esas sayılı dosyasında; davacı …, davalılardan … ile aralarında düzenlenen 29.04 2005 tarihli, 120/78 Y. Numaralı satış vaadi sözleşmesi gereğince davaya konu 101 ada 5 parsel sayılı taşınmazın kendisine satışının vaat edildiğini, zilyetliğinin de devredildiğini, satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerhi için başvurulduğunda 21.04.2005 tarihinde taşınmazın tapudan muvazaalı olarak diğer davalı …‘ye devredildiğini öğrendiklerini belirterek yolsuz tescil sebebiyle tapu kaydının iptaliyle davacı adına tescilini, üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için tapu kaydına ihtiyati tedbir konulmasını talep ettiği,

Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/260 Esas sayılı dosyasında açılan ve 2005/259 Esas sayılı dosya ile birleştirilen dosyada ise; davacı …, davaya konu aynı taşınmazın daha önceden 29.05.1990 tarihinde davalı …‘dan 20.000 TL bedelle haricen satın alındığını ve bedelinin de kendisine ödendiğini ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 6.000 TL tazminatın davalı …‘dan tahsilini istediği,

Yine Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/291 Esas sayılı dosyasında açılan ve Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/259 Esas sayılı dosyası ile birleştirilen dosyada ise; davacı …,1988 yılında davalılardan …‘den hisseli olarak 280 dönüm arazi satın aldığını, 29.05.1990 tarihinde ve sonraki tarihlerde davalılara (… ve İ. V.,) ve dava dışı …‘ye önce satış işlemlerini gerçekleştirmek üzere vekaletnameler verdiğini, sonra kendilerini vekalet ilişkisinden azlederek arazi işlemlerini yürütmeleri için vekaletname verdiğini ancak işlemlerin gereği gibi yapılmaması üzerine 28.01.2005 tarihinde tekrar azlettiğini, davaya konu taşınmazların 21.04.2005 tarihinde …‘ye tapudan devredildiğini öğrenen …‘nin diğer vekili olan İ. V., ile birlikte azledildikleri vekaletnameleri kullanarak dava dilekçesinde parsel numaraları gösterilen 19 adet parselin 1990 yılında kendisine satıldığını iddia ederek 25.04.2005 tarihinde 11608 Y. Numaralı bir satış vaadi sözleşmesi düzenlediklerini, ayrıca 101 ada 5 parsel sayılı parselin satışına dair olarak da 29.04.2005 tarihli, 12078 Y. Numaralı bir satış vaadi sözleşmesi daha yaptıklarını ve bu satış vaatlerine dayanarak tapu iptali ve tescil davaları açtıklarını, davalıların azilnameyi öğrendikten sonra bu satış vaadi sözleşmelerini muvazaalı olarak düzenlediklerini ileri sürerek sözleşmelerin iptaline karar verilmesini istemiş olduğu,

Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/253 Esas sayılı dosyasında davacı … tarafından … aleyhine açılan davada da davaya konu 19 adet taşınmazla ilgili olarak yukarıda belirtilen 25.04.2005 tarihli, 11608 Y. Numaralı satış vaadi sözleşmesine dayanılarak açılan tapu iptali ve tescil davasının yasal koşulları gerçekleşmediği gerekçesiyle reddine karar verildiği, bu dosya ile birleştirilen Bakırköy 4. Asliye Hukuk mahkemesinin 2006/76 Esas sayılı dosyasında ise davacı … tarafından davalılar A. İ. R., ve İ. V., aleyhine davalıların azledildiklerini öğrenmelerinden sonra muvazaalı olarak düzenlediklerini ileri sürerek 29.04 2005 tarihli, 12078 Y. Numaralı, 25.04.2005 tarihli, 11608 Y. Numaralı satış vaadi sözleşmelerinin iptaline karar verilmesinin istenmiş olduğu, mahkemece verilen süre içerisinde eksik harcın ikmal edilmediği gerekçesiyle HUMK’nın 409. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği görülmüştür.Hukuk Muhakemeleri Kanununda ihtiyati tedbirin şartları genel olarak düzenlenmiştir. Geçici hukuki korumalardan olan ihtiyati tedbire karar verilebilmesi için ihtiyati tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve ihtiyati tedbirin bir sebebinin mevcut olması gerekir. Yargılama sırasında mevcut durumun değişmesi halinde hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkansız hale gelmesi, gecikme sebebinin bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi söz konusu olan hallerde ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilmelidir. Görüldüğü üzere kanun koyucu bu konuda hakime oldukça geniş bir takdir alanı bırakmıştır. Ancak ihtiyati tedbire karar verilmesi için mutlaka bir tehlikenin veya zararın doğmuş olması veya halen var olması da aranmaz. Dava konusu hak veya şey bakımından ortaya çıkacak tehlike ve zararın önlenmesi için de her türlü tedbire karar verilebilir. İhtiyati tedbir talep eden taraf, tedbire esas olan hakkını, ihtiyati tedbir sebep veya sebeplerini keza davanın esası yönünden de haklılığını ispat etmelidir. Ancak burada tam ispat aranmayıp yaklaşık ispatla yetinilecektir. ( m. 390/3) Yani ispatı gereken hususların tam olarak değil kuvvetle muhtemel gösterilmesi yeterlidir.

Diğer taraftan, ihtiyati tedbir kararı verilirken tedbir isteyen haksız çıktığı takdirde, ihtiyati tedbirden dolayı karşı tarafın uğrayacağı zarar için bir teminat alınmasına da karar verilir. ( m.391/2-ç, 392) Talep, resmi bir belgeye, başkaca bir kesin delile dayanıyor ya da durum ve koşullar gerektiriyorsa mahkeme gerekçesini açıkça belirterek teminat alınmamasına da karar verebilir.İhtiyati tedbirin uygulanması sonucu, karşı tarafın zarar görme tehlikesi bulunduğundan HMK’nın 392. maddesinde tedbire karar verilirken talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Tedbir talep eden tarafın bu talebinde haksız olduğu anlaşılırsa, tedbirden zarar görenler talepte bulunana karşı tazminat davası açabilirler. Ancak tazminata karar verilebilmesi için ihtiyati tedbirin haksız olması ve haksız ihtiyati tedbir sebebiyle bir zarar doğmuş olmalıdır. Tedbir sebebiyle, karşı taraf zarar görmemişse tedbir talep eden aleyhine tazminat davası açılamaz. Bütün bunların yanında haksız tedbirle ortaya çıkan zarar arasında uygun illiyet bağının da bulunması gerekir. (Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, S.1022 v.d. Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ, Prof. Dr. Oğuz ATALAAY, Prof. Dr. Muhammet ÖZEKES)

HMK’nın “Tazminat” başlıklı 399. maddesiHMK’nın “Tazminat” başlıklı 399. maddesi gereğince; lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir sebebiyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür. Taraflar arasındaki taşınmaz alım satım ilişkilerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar sebebiyle yukarıda dosya numaraları belirtilen çok sayıda dava görüldüğü, Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/259 Esas sayılı dosyası ve bu dosyada birleştirilerek görülen Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/260 Esas ve Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/291 Esas sayılı dosyalarında ihbar olunan hakim tarafından teminat alınmaksızın ihtiyati tedbir kararı verilmiş ise de lehine ihtiyati tedbir kararı verilen davacı …‘nin ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu açıkça anlaşılamamaktadır.

Davacı vekili, davaya konu taşınmazlarla ilgili olarak açılan davalarda teminat alınmadan haksız olarak ihtiyati tedbir konulması sebebiyle müvekkilinin taşınmazlar üzerindeki tasarruf hakkının kısıtlanması sonucu maddi ve manevi zarara uğradığını, başkalarının bakımına muhtaç hale geldiğini, üzüntüsünden hastalandığını ileri sürerek tazminat talebinde bulunmuş ise de yukarıda belirtildiği üzere kanun koyucu bu konuda hakime oldukça geniş bir takdir yetkisi vermiş olup gerekirse mahkemece teminat alınmadan da ihtiyati tedbire karar verilebilir. Davaya konu olayda da dava tarihinde teminat alınmadan ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiş ise de davacı vekillerinin itirazları üzerine sonraki tarihlerde teminat alınmak suretiyle ihtiyati tedbir konulduğu, davacının zarara uğramış olduğu kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamamıştır.6100 Sayılı HMK’nın 46. maddesi uyarınca hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı devlet aleyhine açılacak tazminat davalarının sebepleri altı bent halinde sınırlı olarak sayılmış olup bunlar dışındaki sebeplere dayanılarak tazminat istenmesi mümkün değildir.Dosya kapsamına, toplanan delillere göre bu davada 6100 Sayılı HMK’nın 46. maddesinde düzenlenen hakimin sorumluluğuna dair koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-)Davanın REDDİNE,

2-)Davacının 6100 Sayılı HMK’nın 49. maddesi gereğince takdiren 1.000,00 TL disiplin para cezasına mahkum edilmesine,

3-)Davacı tarafından yatırılan 165,65 TL harçtan alınması gereken 25,20 TL maktu karar ve ilam harcının mahsubu ile fazla yatırılan 140,45 TL’nin istenmesi halinde davacıya iadesine,

4-)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 1.200,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı …‘ye verilmesine,

5-)Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,

6-)Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 47. maddesi gereğince yargılama gideri için tahsil edilen paranın kullanılmayan kısmının hükmün kesinleşmesinden sonra Dairemizin Yazı İşleri Müdürü tarafından ilgilisine iadesine…),

Dair oybirliği ile verilen 13.05.2014 gün ve 2013/1 E., 2014/2 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Dava yargısal faaliyet nedeni ile tazminat istemine ilişkindir.

Özel Dairece, davanın esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İşin esasının incelenmesinden önce 6100 Sayılı HMK’nın 23/2. maddesinin eldeki davaya etkisi tartışılmıştır.

Sorunun tartışılmasından önce davanın süreci hakkında kısaca bilgi verilmelidir.

Temyiz istemine konu dava önce İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde ihbar olunan hâkim aleyhine açılmıştır.İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda 07.06.2011 gün ve 2010/371 E., 2011/170 K. sayılı kararı ile mahkemenin görevsizliğine ve talep halinde dosyanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir. Temyiz istemi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 28.12.2011 gün ve 2011/14136 E., 2011/15495 K. sayılı ilamı ile görevsizlik kararı onanmıştır.Karar düzetme talebinin aynı Daire tarafından reddedilmesi, kararın kesinleşmesi ve süresinde talepte bulunulması üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesince (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) 06.06.2013 gün ve 2013/45 E., 2013/42 K. sayılı karar ile dosya üzerinden görevsizlik ve talep halinde dosyanın Yargıtay 14. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir. Bu karar ise temyiz edilmeden kesinleşmiş ve süresinde talepte bulunulması üzerine dosya Yargıtay 14. Hukuk Dairesi başkanlığına gönderilmiştir.Yargıtay 14. Hukuk Dairesinde işin esası incelenmiş ve esası hakkında karar verilmiştir.

6100 Sayılı HMK’nın “İnceleme usulü ve sonucu” başlıklı 23/2. maddesi6100 Sayılı HMK’nın “İnceleme usulü ve sonucu” başlıklı 23/2. maddesi;Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye dair kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.

Hükmünü içermektedir.

Yukarıda açıklanan süreçte dikkate alındığında İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesine ait Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin görevli olduğuna dair görevsizlik kararı Yargıtay 14. Hukuk Dairesine ait ilam ile onanmış, kanun yolu incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 23/2 maddesi gereğince kesinleşen bu karar davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi yani, ilk derece mahkemesi sıfatı ile yargılama yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanlığını bağlayacaktır.Bu sebeple ilk derece mahkemesi sıfatı ile yargılama yapan Yargıtay 14. Hukuk Dairesince 6100 Sayılı HMK’nın 23 /2. maddesi gereğince görevsizlik nedeni ile davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esası incelenerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelemesine yer olmadığına, istenmesi halinde temyiz peşin harcın yatırana iadesine, 22.06.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

HMK’nun 47.maddesi gereğince “Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hakimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde;” görülür.İlgili hakim …‘nın Küçükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi olarak verdiği bir karardan dolayı açılan dava; dava konusu, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tescil davası sırasında verilen kararlara dair olduğundan, Yargıtay ilgili hukuk dairesi 14.Hukuk Dairesi olup; bu daire tarafından işin esasına dair karar verilmiştir.İşin esasının Hukuk Genel Kurulu’nda temyizen incelenmesi sırasında, Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin görevli olup olmadığı hususunda ön sorun olduğu ileri sürülmüş ve saygıdeğer çoğunluk tarafından usule dair sebeplerle davaya Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nce bakılması gerektiği gerekçesiyle Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin esasa dair kararı bozulmuştur.

İş bu davanın başlangıçta İstanbul Asliye 1.Hukuk Mahkemesi’nde açıldığı, bu mahkeme tarafından davaya Yargıtay 4.Hukuk Dairesi tarafından bakılması gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği, bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 14.Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği ve usulüne uygun şekilde dava dosyasının Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’ne intikal ettiği, bu daire tarafından da görevsizlik kararı verilerek görevli dairenin (Yargıtay ilgili hukuk dairesinin) Yargıtay 14.Hukuk Dairesi olduğunun gösterildiği, bu kararın temyiz edilmeden kesinleştiği ve dava dosyasının Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’ne intikal ettiği ve bu daire tarafından da dosyanın görev yönünden benimsenerek işin esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.

Saygıdeğer çoğunluk 23/2 maddesinde yer alan “…kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve…ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.”hükmüne dayanarak; İstanbul Asliye 1.Hukuk Mahkemesi’nin Yargıtay 14.Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleşen görevsizlik kararının Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’ni bağlayacağı, bu daire tarafından görevsizlik kararı verilemeyeceği, bu bakımdan Yargıtay 14.Hukuk Dairesi tarafından dava benimsenerek işin esasına girilmesinin doğru olmadığı, bu dairenin de Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin görevli olduğu görüşüyle karşı görevsizlik kararı vermek ve olumsuz görev uyuşmazlığı çıkarmak zorunda olduğu kanaatine varmıştır.Halbuki 23/2.maddesi birbiriyle eşit seviyedeki mahkemeler arasındaki ilişkiyi düzenlemektedir. Bu maddenin Yargıtay’da ilk derece mahkemesi sıfatıyla görev yapan hukuk daireleri bakımından uygulanmasında; görevsizlik kararı veren bir hukuk dairesinin kararı temyiz incelemesi sonunda Hukuk Genel Kurulu tarafından onanırsa bu görevsizlik kararı elbette sonradan davaya bakacak hukuk dairesini bağlayacaktır.

Ancak İstanbul Asliye 1.Hukuk Mahkemesi ve Yargıtay 4.Hukuk Dairesi ilk derece mahkemesi olarak görev yaparken de eşit seviyede değildir. Öte yandan Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi olarak verdiği ve temyiz edilmeden kesinleşen görevsizlik kararı ile bağlı olmayan Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin bu dairenin temyiz mercii olarak verdiği onama kararıyla bağlı olacağını kabul etmek mümkün değildir.

Bu itibarla somut olayda Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin görevsizlik kararı vermesini engelleyen bir muhakeme kuralı bulunmamaktadır.Neticede dava dosyası ilgili (konusunda uzman) hukuk dairesine intikal ettirilmiş ve işin esası hakkında karar verilmiştir.

Açıkladığım sebeplerle işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı sebeplerle bozma şeklinde gerçekleşen ve böylece istemeden de olsa dolaylı olarak ilgili hakimin doğal mahkemesinden uzaklaşmasına ve adil yargılanma hakkının ihlaline neden olacak saygıdeğer çoğunluğun kararına muhalifim.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS