0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Yemin Teklifi

HMK Madde 227

(1) Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir.

(2) Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez.



HMK Madde 227 Gerekçesi

1086 sayılı Kanunun 354 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan hüküm aynen kabul edilmiştir. Ancak ikinci fıkra ile, başka delili de olduğu hâlde onlar tam olarak toplanıp değerlendirilmeden yemin teklif edilmesi durumunda, karşı taraf lehine doğan usulî kazanılmış hak gözetilerek, ortaya çıkan karışıklığa açıklık getirilmiştir. Bu hüküm gereğince yemin teklif olunan kimse yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten veya yemini iade ettikten sonra diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez.


HMK 227 (Yemin Teklifi) Yargıtay Kararları


Hukuk Genel Kurulu 2017/3098 E. , 2021/546 K.

  • HMK 225
  • Hakim tarafından yemin teklif etme hakkının hatırlatılacağı aşama

Eser sözleşmesi ilişkisinin varlığı kural olarak yazılı veya kesin delillerle ispatlanmalıdır. Senetle ispat zorunluluğuna ilişkin HMK’nın 200 vd. maddelerindeki düzenlemelerin sonucu olarak sözleşme ilişkisinin kurulması hukukî işlem niteliğinde olduğundan, eser sözleşmesine dayalı bir davada; davalının akdi ilişkiyi inkâr etmesi hâlinde, ispat yükü davacının üzerinde olup, sözleşmenin kurulduğunu davacının kural olarak yazılı delille veya ikrar, yemin, ticari defterler gibi diğer kesin delillerle ispatlaması gerekir. Yazılı delille (senetle) ispat zorunluluğu bulunan bu durumda tanık dinlenebilmesi için HMK 200/2. maddesine göre karşı tarafın tanık dinlenmesine açıkça muvafakat etmesi, HMK 202. maddesinde düzenlenen delil başlangıcının olması ya da HMK 203. maddesinde sayılan istisnalardan birinin bulunması gerekir. Bunlar yoksa ve somut olayda olduğu gibi dava, HMK’nın yürürlükte olduğu dönemde açıldıysa; dava dilekçesinde, HMK 136/2. maddesinde yapılan atıf gereğince cevaba cevap dilekçesinde veya süresi içinde dosyaya sunduğu delil listesinde açıkça yemin deliline dayanıldıysa, davacıakdi ilişkinin varlığını kanıtlamak için davalıya yemin teklif eder ya da mahkeme davacı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunduğunu hatırlatır.

Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK). Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu HMK’nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Yemini kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Mahkemece davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması için, delil listesinde açıkça yemin deliline dayanılmış olması yeterlidir. Hangi maddi vakıanın çekişmeli olacağı başlangıçta belli olmadığından, davacının dayandığı yemin deliliyle hangi maddi vakıayı ispat edeceğini ayrıca mahkemeye bildirmesi gerekmemektedir. Davacının yargılamanın başında hangi maddi vakıanın yemin deliliyle ispat edileceğini delil listesinde somutlaştırması mümkün olmadığı gibi, HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hâkimin davayı aydınlatma ödevine göre de cevaba cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanan davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.

Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında yazılı eser sözleşmesi bulunmamaktadır. Davalı tarafça akdi ilişkinin varlığı inkâr edilmiştir. Sözleşme ilişkisini ispatlamakla yükümlü olan davacı, HMK 200/1. maddesi uyarınca akdi ilişkinin varlığını yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır. Dava dosyasına yazılı belge sunulmadığı gibi, dosyada HMK 202. maddesi kapsamında delil başlangıcı niteliğinde sayılabilecek herhangi bir belge de bulunmamaktadır. Yargılamanın tüm aşamalarında sözleşme ilişkisini kabul etmeyen davalı iş sahibi, davacının faturasına yasal süresi içinde itiraz ederek faturayı iade etmiş; davacı tanıklarının dinlenmesine de muvafakat etmemiştir. Özel Dairenin bozma kararında da açıklandığı gibi, yazılı belge ile akdi ilişkinin varlığını kanıtlayamayan davacı cevaba cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayandığından, mahkemece davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde davacı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2020/3022 E. , 2020/4399 K.

  • HMK 227
  • İspat külfeti kendisinde olmayan tarafın karşı tarafa yönelttiği yeminin hukuki sonuç doğurmaz.

İİK’nın 89. maddesinin üçüncü fıkrasının açık hükmü gereğince, icra dairesi tarafından gönderilen haciz ihbarnamelerine süresinde itiraz etmeyen ve menfi tespit davası açan üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur.

Mahkemece, davalı vekili tarafından yemin metni hazırlanıp mahkemeye sunulmuş ve bu doğrultuda davacı tarafça yemin eda edilmiş ise de yukarıda yer verilen kural uyarınca ispat külfeti davacıda olduğundan, mahkemece yemin teklif etme hakkının hatırlatılması, ancak ispat yükü kendisine düşen tarafın yemin deliline başvuru hakkının varlığı ile mümkündür. Yasal olarak kullanılma hakkı bulunmayan bir hakkın varlığının mahkemece hatırlatılması da düşünülemez. Yemin deliline dayanılabilmesi de ancak ya tarafların delil listelerinde açıkça bu delile dayanmaları veya davacının dava dilekçesinde, davalının da cevap dilekçesinde yemin deliline dayanmaları veya uygulamada kabul edildiği şekliyle sair deliller ifadesine yer vermeleri ile olanaklıdır. (Yargıtay HGK’nın 24/01/2007 tarihli ve 2007/3-29 E, 2007/19 K sayılı ilamı) İspat külfeti kendisinde olmayan tarafın karşı tarafa yönelttiği yeminin hukuki sonuç doğurmayacağı nazara alınmadan davacının yemin ettiği gerekçesi ile açılan davanın davacı tarafından ispatlandığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/19450 Karar : 2018/7330 Tarih : 5.06.2018

  • HMK 227. Madde

  • Yemin Teklifi

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle ortak çocuk …‘nin temyiz incelemesi sırasında ergin olduğunun anlaşılmasına göre davalı- karşı davacı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Mahkemece aldırılan sosyal ve ekonomik durum araştırma tutanağında davalı- karşı davacı kadının ev hanımı olduğu, çalışmadığı, gelirinin ve mal varlığının bulunmadığı belirtilmiştir. Tanık…beyanında ise davalı- karşı davacı kadının bir ara tekstilde çalıştığını duyduğunu belirtmiştir. Mahkemece kadının çalıştığı ve geliri olduğu gerekçesiyle yoksulluk nafakasının reddine karar verilmiştir. Mahkemece yeniden usulünce ekonomik ve sosyal durum araştırması yapılması, kadının çalışıp çalışmadığının belirlenmesi, çalıştığının anlaşılması halinde ise, geliri sorulmak suretiyle düzenli ve sürekli olup olmadığı, kendisini yoksulluktan kurtaracak düzeyde bulunup bulunmadığı araştırılarak, gerçekleşecek sonuca göre, davalı- karşı davacı kadının yoksulluk nafakası (TMK m. 175) talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle yazılı şekilde yoksulluk nafakasının reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

3-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davalı-karşı davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.

4-Davalı- karşı davacı kadın ziynetlerle ilgili iddiasını, dinlenen tanık beyanlarıyla ispatlayamamış olup, bu hususa ilişkin tanık sözleri yeterli değildir. Ne var ki karşı dava dilekçesinde ziynetler hakkındaki iddiasıyla ilgili olarak “yemin” deliline de dayanmıştır. Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir (HMK m.227/1). O halde, davalı-karşı davacı kadına ziynetlerle ilgili iddiası yönünden diğer tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılması, karşı tarafın teklif olunan yemini edaya hazır olduğunu bildirmesi halinde, yemin teklif edilen tarafın usulünce yemine davet edilmesi (HMK m. 228) ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, bu hususta eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, 4. bentteki bozma sebebine göre ziynet eşyası alacağında hükmolunan vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 05.06.2018 (Salı)


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/18534 Karar : 2018/6706 Tarih : 24.05.2018

  • HMK 227. Madde

  • Yemin Teklifi

1-Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde “evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği” hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma nedeni yapılmamış yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.

2-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı kadının evi terketmek suretiyle birlik görevlerini yerine getirmeyerek tamamen kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre”davacı kadının tüm, davalı erkeğin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

3-Davacı kadın ziynetlerle ilgili iddiasını, dinlenen tanık beyanlarıyla ispatlayamamış olup, bu hususa ilişkin tanık sözleri yeterli değildir. Ne var ki dava dilekçesinde ziynetler hakkındaki iddiasıyla ilgili olarak “yemin” deliline de dayanmıştır. Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir (HMK m. 227/1). Hukuk Muhakemeleri Kanunun da Yemine davet “MADDE 228- (1) Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır. (2) Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır. “ şeklinde düzenlenmiştir. Oysaki mahkemece davacı tarafın sunduğu yemin metnini içeren yemin davetiyesi ihtaratsız olarak davalı erkek vekiline tebliğ edilmiştir. Yemin teklif edilen davalı asil usulünce ihtaratlı davetiye ile yemine davet edilmemiştir. O halde mahkemece yemin teklif edilen davalı asilin usulünce yemine davet edilmesi, usulünce yemine ilişkin yargılama işlemlerinin yerine getirilmesi (HMK m. 227-238) ve gerçekleşecek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda 3. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre ziynet alacağı davasının esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davacıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna ve 143.50 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,

temyiz peşin harcının istek halinde yatıran davalıya geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 24.05.2018 (Per.)


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/10459 Karar : 2018/1646 Tarih : 6.02.2018

  • HMK 227. Madde

  • Yemin Teklifi

Davacı … vekili, evlilik birliği içinde davacının katkısıyla edinilen davalı adına kayıtlı iki adet taşınmaz yönunden tapu kayıtlarının 1/2 iptali ile davacı adına tescilini veya fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 60.000,00 TL`nin tahsilini talep etmişlerdir.

Davalı … vekili, davacının ev hanımı olduğu ve malvarlığının edinilmesinde hiçbir katkısının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından yapılan temyiz itirazı üzerine Daire 10.12.2012 gün 2012/3263-12055 sayılı karar ile “Dava; 743 sayılı TKM.nun 170.maddesi uyarınca katkı payı alacağı isteğine ilişkindir.

Mahkemece kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme yeterli olmadığı gibi ulaşılan sonuç da dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır. Mahkemece yapılacak iş; davacının babasının 232 parsel üzerindeki binanın yapılmasına ne şekilde katkıda bulunduğunun (para, işgücü ve malzeme vb.) usulüne uygun olarak araştırılması, davacının babası tarafından sağlanan yardımın davacının kişisel malı olduğunun düşünülmesi, davacının sürekli olarak ev işlerine giderek gelir elde ettiği belirtilmekle, günlük, haftalık veya aylık olarak kaç gün süreyle bu tür işlerde çalıştığı ve ortalama ne kadar gelir elde ettiğinin saptanması, davacının ziynet eşyalarını satmak suretiyle Derekenarı mevkisinde bulunan taşınmazın alınmasına ne ölçüde katkı sağladığı ile bu amaçla; tarafların gelirlerinin araştırılması, iddia ve savunmalar dikkate alınarak tarafların her birinin ayrı ayrı binanın yapıldığı ve taşınmazın alındığı tarihe kadarki toplam gelirinden tarafların sosyal statüleri ile konumlarına göre yapabilecekleri kişisel harcamaları ile kocanın 743 sayılı TKM.nun 152. maddesi uyarınca evi geçindirme yükümlülüğü uyarınca yapması gereken harcamalar çıktıktan sonra yapabilecekleri tasarruf miktarının ne olacağının belirlenmesi için konunun uzmanı bilirkişiden rapor alınması, tarafların elde ettikleri gelirle sağlayabilecekleri katkı miktarının ayrı ayrı saptanması, daha sonra toplam tasarruf miktarı karşısında davacı eşin katkı oranının bulunması, bulunan bu oranın dava konusu mal varlığının dava tarihindeki değeri ile çarpılarak varsa katkı payı alacağının tespit edilmesi, somut olayda hakkaniyet ilkeleri ve fedakarlığın denkleştirilmesi için TMK.nun 227, BK.nun 42 ve 43. maddelerinin uygulanmasının düşünülmesi, böylece hak ve adalet duygusunun tatmininin sağlanması bakımından toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek davacının katkı payı alacağı konusunda bir karar verilmesi gerekmektedir. Öte yandan; davacı dava dilekçesinde “…her türlü …” kanıt demekle yemin deliline de dayandığının kabulü gerekmektedir. TC. Anayasasının 36. maddesinde, herkes meşru vasıta ve yollarla mahkemelerde iddia ve savunma hakkına sahiptir. Yine TMK.nın 6.maddesine göre, iddia eden iddiasını ispatla mükelleftir.

Davacının iddiasını ispat bakımından yemin deliline de dayandığı anlaşıldığına göre, öncelikle davacı tarafa yemin teklif hakkını kullanmak isteyip istemediğinin sorulması, kullanmak istediği takdirde usulüne uygun bir biçimde davalının HUMK.nun 337 (HMK.nun 227.m. vd) maddesi gereğince davet edilmesi ve HMK.nın yemine ilişkin hükümleri dikkate alınarak usulüne uygun bir biçimde davalının yeminli beyanının alınması ve elde edilecek sonuca göre ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken mahkemece bu gerekliliğe uyulmadan yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde Mahkemece, davacının evliliğin ilk yıllarından beri haftanın hergünü gündelik işinde çalıştığı iddia edilmekle, davacının düzenli olarak haftanın her günü gündelik işlerde çalıştığının ispatlanamadığı, kadınların günümüze göre iş hayatında daha az yer aldıkları 1980’li ve 1990`lı yıllarda, orta büyüklükte bir ilçede her gün gündelik işi bulmanın ve bu iş karşılığında aylık düzenli gelir elde etmenin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, davacının bu taşınmazların edinilmesinde para yada parayla ifade edilebilecek ekonomik değerle katkısının bulunduğunu somut delillerle ispatlanamadığı, Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda dava tarihi olan 2008 yılı itibariyle, tarafların aylık kazançlarının eşit olduğundan bahisle hesaplama yapıldığı, düzenlenen raporlar hükme esas alınmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;

Mahkemece, dava konusu edilen 232 parsele kayıtlı taşınmaz yönünden yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş ise de gerekçe dosya kapsamına uygun değildir. Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller, davacı ve davalı tarafın tanıklarının beyanlarından davacının 232 parsel sayılı taşınmaz alınırken ve üzerindeki bina yapılırken temizlik işlerine gitmek suretiyle düzenli ve sürekli gelir elde ettiği sabit olup, 232 parselde davalı erkek adına kayıtlı hisse yönünden taşınmaz alımına ve binanın yapımına davacının bir miktar katkısının olduğunun kabulü gerekmektedir. Ne var ki dosya kapsamında eşlerin taşınmazın edinilmesine katkı oranlarını belirleyecek yeterli veri olmadığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece yapılması gereken TMK 4. ve TBK 50. Madde uyarınca, hukuk ve hakkaniyete uygun bir katkı oranı takdir edilerek, bu oranın davalı erkeğin taşınmazdaki hissesinin dava tarihi itibariyle değeri ile çarpılarak bulunacak miktar yönünden talep miktarıda gözetilerek kabule karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nın 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1). bentte gösterilen nedenle reddine,taraflarca HUMK`nın 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 06.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/1120 Karar : 2017/1376 Tarih : 28.03.2017

  • HMK 227. Madde

  • Yemin Teklifi

Dava, eser sözleşmesinden doğan iş bedeli alacağının tahsili istemine ilişkindir.

Davalı şirket temsilcisi, davacı tarafa bir borçlarının olmadığını, sözleşmeden kaynaklanan borçların ödendiğini belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında imzalanan 26.03.2007 tarihli sözleşme ile davalı iş sahibinin yapmakta olduğu inşaatın silikon cephe, pencere, alüminyum panjurlarının davacı yüklenici tarafından yapılması konusunda eser sözlemesi ilişkisi kurulmuştur.

Eser sözleşmelerinde kural olarak işin sözleşme ve eklerine uygun olarak yapılıp bedeline hak kazanıldığını kanıtlamak yükleniciye, işi bedelinin ödendiğini ispatlamak da iş sahibine aittir. Yanlar arasındaki sözleşmede bu kuralın aksine bir kararlaştırma yapılmamıştır.

Eldeki davada 18.02.2014 tarihli duruşma tutanağına davacı vekilinin yemine dayandığı yazılmış ise de hangi hususta yemin teklif ettiği belirtilmemiştir. Davalı şirket yetkilisine duruşmada yemini yaptırılmadan, davacı vekili 20.01.2015 tarihli duruşmada yemin teklifinden vazgeçtiklerini beyan etmiştir.

6100 sayılı HMK’nın 227/2. maddesindeki düzenlemeye göre yemin teklif olunan kimse yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez ise de; bunun sonucunun yemin teklif edenin yemin teklifine konu olan vakıaları ispat edememiş olacağı, az yukarıda da belirtildiği gibi davacı tarafa hangi konuda yemin teklif ettiği açıklattırılmadığı, duruşma tutanağı veya verilen dilekçede yemin teklif edilen vakıalar gösterilmediğinden bu şekilde bir hukuki sonuç doğmasından da söz edilmesi mümkün değildir. Hele hele mahkemenin gerekçesine göre çekişmenin borcun ödenip ödenmemesi hususunda olması halinde davacının yemin teklifinden vazgeçmesiyle davalının borcu ödediği sonucunun çıkartılması da hukuken mümkün değildir.

Bu durumda mahkemece çekişmenin ödeme noktasında toplandığı kabul edildiği ve davalı tarafça bu gerekçeye karşı temyiz yoluna başvurulmadığından davacı yüklenicinin davalı iş sahibinden bilirkişi ek raporunda hesaplanan 130.319,20 TL alacağının olduğu kabul edilerek ve davalı bilirkişi raporunda hesaplanan dışında ödeme savunmasını kanıtlayacak hiç bir delil ibraz etmediğinden davanın bu miktarda kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken HMK’nın yemine ilişkin hükümleri yanlış yorumlanıp ödemenin yapılıp yapılmadığını ispat külfeti, bu konuda açıkça bir beyanı olmamasına rağmen davacıya yükletilerek davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun görülmüştür.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 28.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/19701 Karar : 2017/1107 Tarih : 8.03.2017

  • HMK 227. Madde

  • Yemin Teklifi

Asıl dava, elatmanın önlenmesi-ecrimisil birleştirilen dava ise, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteklerine ilişkindir.

Davacı, 6258 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 54 nolu bağımsız bölümü 05/06/2006 tarihinde satın aldığını, davalının sadece ilk ay bedel ödediğini, ihtarname ile ödenmeyen ecrimisil bedelleri talep edilmesine rağmen sonuç alamayınca icra takibi başlattığını, ancak davalının ödeme yapmadığını ileri sürerek haksız işgal nedeni ile davalının taşınmazdan tahliyesine ve aylık 600, 00TL olmak üzere toplam 75 aylık ecrimsil bedeli olarak 45.000, 00TL ecrimisilin gecikme faizleriyle birlikte tahsilini istemiştir.

Davalı, taşınmazı aralarındaki danışıklı satış sözleşmesine dayanarak kullandığını belirterek davanın reddini savunmuş, birleştirilen davasında, çekişme konusu 54 nolu bağımsız bölümü bankadan kredi çekmek amacıyla danışıklı olarak önce …‘a, ondan da …‘e satış suretiyle devredildiğini, kredi borcunun bir kısmını ödeyebildiğini, kalan borcu …’in ödediğini ancak tapunun iade edilmediğini ileri sürerek tapu iptal ve tescile olmadığı takdirde ödediği 34.910, 00TL’nin iadesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, asıl davanın kabulü ile elatmanın önlenmesine ve toplam 42.471, 68TL ecrimisilin yasal faizleriyle birlikte tahsiline, birleştirilen 2013/493 Esas sayılı davada, inançlı sözleşmeye dayalı tapu iptali ve tescil talebinin ispat edilemediğinden reddine ve 4.365, 00TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 6258 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 54 nolu bağımsız bölüm davalı … adına kayıtlı iken 20.03.2006 tarihinde dava dışı …’a satış suretiyle temlik edildiği, onun da 05.06.2006 tarihinde davacı …’e devrettiği, aynı gün … lehine 200.000TL ipoteğin tescil edildiği, 7.7.2009 tarihinde de ipoteğin terkin edildiği, davalı tarafından sunulan 2006-2009 yılları arasında olmak üzere toplam 47 adet banka dekont fotokopisinden, yalnızca 4.365TL ödemeye ilişkin 7 adet dekontta “… tarafından kredi ödemesi için yatan” ibaresinin bulunduğu, davacı hesabına konut ve tüketici olamak üzere iki ayrı kredi ödemesi yapıldığı, 17.09.2013 tarihli keşifte taşınmazın hala davalının kullanımında olduğunun tespit edildiği, davalı vekilinin 24.04.2014 tarihli 6. celse bayanında davacıya yemin teklif ettiği, davalı vekilinin vekaletnamesinde yemin teklifine ilişkin özel yetkinin olmadığı, davacının duruşmada davalı tarafından …’a sadece 4.365, 00TL ödeme yaptığını ve aralarında herhangi bir inanç sözleşmesi olmadığı hususunda yemini eda ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.

Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temliğin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

Uygulamada mesele, 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.

Anılan kararın sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

Belirtilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 202 vd. maddeleri uyarınca delil başlangıcının varlığı halinde tanık dinletilebileceği kuşkusuzdur.

Aynı kanunun 227/1 maddesi; “Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir.” şeklinde kat’i delil olan yemin teklifini düzenlemektedir.

Davada taraflardan herhangi birisi istek ve savunmasının ispatı için takdiri veya kanuni(kesin) delillerden herhangi birisi ile birlikte hasmına yemin yöneltmiş olursa bu durumun ispatın yalnız yemine bırakıldığı, gösterilen diğer delillerden vazgeçildiği anlamına yorumlanamaz. (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeler Usulü, 6. Baskı, cilt 3, sh:2493) Bu durumda tarafın diğer delillerinden vazgeçmediği ve münhasıran yemin deliline dayanmadığı gözetilerek ilk önce diğer delilleri incelenir, diğer delillerle iddia veya savunma ispat edilemediği takdirde yemine başvurulur.

Diğer taraftan; davaya vekalette özel yetki verilmesini gerektiren halleri düzenleyen HMK 74. maddesi (1086 sayılı HMUK 63. maddesi); “(1) Açıkça yetki verilmemiş ise vekil; sulh olamaz, hakimi reddedemez, davanın tamamını ıslah edemez, yemin teklif edemez, yemini kabul, iade veya reddedemez, başkasını tevkil edemez…”şeklinde olup, vekilin yemin teklifinde bulunabilmesi için vekaletnamede açıkça yetkilendirilmiş olması gerekmektedir.

Bu durumda, usulüne uygun olarak teklif edilmeyen yemin nedeniyle, diğer delillerden vazgeçildiğinin kabulü de olanaklı değildir.

Öte yandan, davacının karşılıklı edimler içeren inanç sözleşmesine dayanarak taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini isteyebilmesi için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97 maddesi, (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 81. maddesi) hükmü uyarınca öncelikle kendi edimini yerine getirmesi zorunludur.

Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında; dosyada bulunan banka dekontlarının bir kısmında davalı davacı …‘in ödeme yaptığının kesin olduğu, bu nedenle dekontların yazılı delil başlangıcı kabul edilmesi gerektiği açıktır.

Hal böyle olunca, mahkemece ödemelere ve krediye ilişkin bilgilerin bankadan temin edilmesi, ödemelerin kim tarafından yapıldığının tespiti, tanık anlatımlarının değerlendirilmesi ve öncelikle inançlı işleme ilişkin uyuşmazlığın çözülmesi, daha sonra asıl dava bakımından TBK 97. maddesi de değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.

Davalı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/7722 Karar : 2014/9296 Tarih : 10.06.2014

  • HMK 227. Madde

  • Yemin Teklifi

Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıyla yapılan protokol gereğince ortak olduğu lokanta’nın müvekkilinin adına kayıtlı olduğunu, bu işyerinde çalışanlar için ödenen sigorta primleri ve elektrik tüketim bedellerinin toplamı olarak 18.128 TL`nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece; taraflar arasındaki protokol başlıklı belgeye, belgenin fotokopi olması sebebiyle itibar edilmeyerek davanın reddi cihetine gidilmiş,

hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 6. maddesi hükmü uyarınca: kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür.

Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir ( HMK.md.190 ). Bu sebeple ispat külfeti öncelikle davacıdadır. Davacı ise hukuki ilişkinin değeri itibarıyla iddiasını ancak yazılı delil ispat edebilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.

Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun varlığına delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış ( inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, makineyle yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış, parmak izli veya mühürlü senetler gibi ) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa HUMK.`nun 292-HMK. 202. maddesi uyarınca satış sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delil ispat edilebilir.

Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa satış sözleşmesinin ikrar ( HUMK. md. 236 - HMK. md. 188 ) yemin ( HUMK. md. 344 - HMK. md. 227 ) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.

Somut olayda, taraflar arasındaki, protokol başlıklı belgenin Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan incelenmesinde belgedeki imzaların davalının eli ürünü olduğu, incelemeye konu belgenin fotokopi belge olduğu bildirmiştir.

Mahkemece yapılacak iş; davaya konu davalının imzasını taşıyan protokol başlıklı belgenin yukarda açıklanan bilgiler ışığında yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge kabul edilip, HMK.nın 202. maddesi uyarınca, tanık dahil her türlü delil ispatına imkan verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün ( BOZULMASINA ) oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/5007 Karar: 2014/4280 Tarih: 19.06.2014

  • HMK 227. Madde

  • Yemin Teklifi

Dava, eser sözleşmesine dayalı bakiye iş bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı asil tarafından temyiz edilmiştir.

Yanlar arasında davalı işsahibine ait eczanenin banko, masa, raf vb. işlerinin yapımı için 10.2.2012 tarihli adi yazılı sözleşme imzalanmıştır. Sözleşmeye göre iş bedeli 7.000,00 TL olup, 5.000,00 TL si peşinat olarak, geriye kalan 2.000,00 TL ise iş tesliminde ödenecektir. Davacı yüklenici sözleşme ile üstlendiği yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen peşin ödenmesi gereken 5.000,00 TL’nin 4.000,00 TL’sinin ödendiğini bakiye 3.000,00 TL’lik kısmın ise ödenmediğini iddia etmiştir. Davalı işsahibi ise 4.000,00 TL’nin banka havalesi yoluyla, geriye kalan kısmın ise elden ödendiğini ancak bu ödemeler karşılığında makbuz almadığını beyan etmiştir. Kural olarak 818 sayılı BK md. 355 ve devamı ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmelerinde yüklenicinin yükümlüğü, eserin, sözleşme hükümlerine göre eksiksiz ve ayıpsız teslimi, iş sahibinin borcu ise, kararlaştırılan iş bedelinin ödenmesinden ibarettir. Diğer bir anlatımla yüklenici teslimi, işsahibi ise bedelini ödediğini ispatlamakla yükümlüdür. Somut olayda, yanlar arasında sözleşmenin varlığı, işin yapıldığı ve iş bedelinin hakedildiği konusunda herhangi bir ihtilaf yoktur. İhtilaf konusu, kararlaştırılan iş bedelinden 4.000,00 TL banka havalesi ile yapılan ödeme dışındaki iş bedelinin ödenip ödenmediği noktasındadır. Davalı işsahibi kalan 3.000,00 TL’nin elden ödendiğini iddia ettiğinden bunu yasal delillerle ispat etmekle yükümlüdür.

Davalı bu ödemeler karşılığında makbuz almadığını bildirmiş olduğundan uyuşmazlık konusu ödemenin ispatı için yemin teklif etme hakkını kullanabilir. İspat yükü kendisinde olan davalı işsahibi delil listesi vermemiş olsa, ya da delil listesinde başka delillere dayansa dahi HMK’nın 227/1 maddesinde yer alan “uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir” kuralı gereğince karşı tarafa yemin teklif edebilir. Somut olayda, davalı asil 09.04.2013 tarihli duruşmada davacı yüklenici tarafa yemin teklifinde bulunmuştur. Bu durumda mahkemece yeminin icrası için davacı yüklenici asılın meşruhatlı davetiye ile celbedilerek sonucuna göre davanın karara bağlanması gerekirken, yanlış değerlendirme sonucu yemin icra ettirilmeksizin davanın sonuçlandırılması doğru olmamıştır.

Karar anılan bu gerekçelerle davalı yararına bozulmalıdır.

Sonuç. Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 19.06.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS