0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

HMK Madde 222

(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.

(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.

(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/23 md.) Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.

(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.

(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.



HMK Madde 222 Gerekçesi

Tasarıya, 225 inci maddesinden sonra gelmek üzere ticari defterlerin ibrazı ve delil olması ile ilgili olarak aşağıdaki gerekçelerle verilen önerge Komisyonumuzca kabul edilmiş ve söz konusu madde, Tasarıya yeni 228 inci madde olarak eklenmiştir.

“Türk Ticaret Kanununun ticarî defterlerle ispat konusunu düzenleyen 80 ilâ 86. maddeleri modern kanunlarda benzer hükümler yer almadığı gerekçesiyle Türk Ticaret Kanunu Tasarısına alınmamıştır. Bu durum uygulamada önemli bir sakınca yaratacaktır. Çünkü, senetle ispat mecburiyetinin uygulandığı Türk hukukunda ticarî defterlerle ispata ilişkin kurallar senetle ispat mecburiyetinin katılığını yumuşatmakta ve geniş bir uygulama alanı bulmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısında senetle ispat mecburiyetine ilişkin usul hükümleri muhafaza edilmiştir. Bu sebeple, ticarî defterlerle ispata ilişkin hükümlerin yürürlükten kaldırılması önemli bir boşluğa yol açacaktır. Bu nedenle, Türk Ticaret Kanunundaki yerleşmiş ve yaygın uygulaması olan ticarî defterlerle ispat hükümlerinin yeni usul kanunumuza alınması ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısında muhafaza edilmesi gerekmiştir.

Türk Ticaret Kanununda yer alan ticarî defterlerle ispata ilişkin maddeler dil ve sistematik bakımdan zor anlaşılmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısına ilâve edilen bu hüküm, doktrin ve kazaî içtihatlarda yapılan tasnif dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca, Türk Ticaret Kanunu Tasarısının “ticari defter” kavramını değiştiren 64 ve devamındaki maddeler dikkate alınarak “tasdike tâbi olmayan defterler” kavramı metinden çıkarılmış ve “işletmenin muhasebesiyle ilgili olmayan defterler” kavramı metne dahil edilmiştir.

Yine, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının yemin delili konusundaki temel tercihi göz önünde bulundurularak, tamamlayıcı yemine ilişkin düzenlemeler ticarî defterlerle ispat usulünden çıkartılmıştır.”


HMK 222 (Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/2094 Karar : 2017/3265 Tarih : 15.11.2017

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı arasında “Arama Motoru Optimizasyonu ve Google Analytics Kurulum Hizmetleri” sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin yükümlülüklerini gereği gibi ifa etmiş olmasına rağmen, davalının edimini yerine getirmediğini, dolayısıyla müvekkilinin sözleşmeyi haklı nedenle feshetmek zorunda kaldığını ve sözleşmeye dayanarak daha önceden yapmış olduğu ödeme için icra takibi başlattıklarını, davalının haksız ve mesnetsiz olarak takibe itiraz etmesi nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek, itirazın iptalini ve davalı tarafın %40 icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; dosyada davalı tarafın sunduğu CD içerisindeki taraf yazışmaları, sözleşme süresi ve kesilen faturalar ve ödemeler dikkate alındığında sözleşme konusu işlerin kısmen yapıldığı, tam olarak bitirilmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece yazılı gerekçeyle davanın reddine dair karar verilmiş ise de; yapılan inceleme eksik ve hüküm kurmaya elverişli değildir. Davalı tarafça davacı şirkete faturalar düzenlenmiş ve bu fatura bedelleri de davacı şirket tarafından ödenmiştir.

Somut olayda; davacı taraf fatura bedellerinin ödenmesine rağmen hizmeti alamadığını ileri sürmüş, davalı taraf ise taraflar arasındaki sözleşmeye göre hizmeti yerine getirdiğini, ödenen bedellerin de bu hizmete karşılık olduğunu savunmuştur. Ayrıca davalı hizmetin yapıldığına dair taraflar arasında yazışmaları içeren CD’nin de için de bulunduğu delil listesini dosyaya sunmuştur. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda taraflar arasındaki sözleşme, kesilen faturalar ve davalı tarafça işin yapıldığına dair delil olarak sunulan CD’ye göre inceleme yapılmış ise de; davalı tarafın delil listesinde taraf ticari defterlerine dayandığı gözetildiğinde, yukarıda bahsedilen belgeler yanında tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde de inceleme yapılması gerekir. Bu durumda mahkemece taraflara ait ticari kayıtlar üzerinde bilirkişiler marifetiyle inceleme yapılması HMK`nın 222. maddesi de gözönünde bulundurularak hasıl olacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/4687 Karar : 2017/3601 Tarih : 12.06.2017

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Davacı vekili, müvekkilinin davalının taşıma (servis) işini üstlendiğini, bu hizmetin karşılığı olarak düzenlediği faturaların davalıya tebliğ edildiğini, davalının kısmi ödemelerde bulunduğunu ancak ödenmeyen faturalar için hakkında başlatılan icra takibine haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek, davalının itirazının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde; 26/11/2014 tarihli duruşmada davacı vekilince, davalı yanın ticari defterlerinin incelenmesi gerektiği, bu kayıtların bütünüyle kabul edileceğinin beyan ve talep edilmesi üzerine yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde davalı defterlerinde cari hesap bakiyesinin -2,56 olarak kayıtlı bulunduğunun tespit edildiği, bu tespitle birlikte davacının iddiasını kesin olarak ispat edemediği bu haliyle başkaca bir incelemeye gerek olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava taşıma ilişkisinden doğan alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.Mahkemece davanın reddi kararının davacı vekilince temyizi üzerine Dairemizce eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiği gerekçesiyle bozma yapılmıştır. Davanın yeniden esasa kaydının ardından davacı vekilinin duruşma sırasında alınan “davalıya ait kayıtların incelenmesi halinde bütünüyle kabul edileceği” beyanı üzerine davalının ticari defterleri bilirkişi marifeti ile incelenmiş ve neticesinde davalı defterlerinde cari hesap bakiyesinin eksi olduğu tespiti ile yetinilerek dava reddolunmuştur.

Ticari defterlerin delil olabilmesi için tarafların tacir olması, dava konusu faturaların düzenlendiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 82 vd. maddelerinde gösterilen şartların gerçekleşmesi gerekir. eTTK’nın 83/2 maddesine göre taraflardan biri hasmın ticari defterleri münderecatını kabul edeceğini ve sadece hasmın ticari defterlerine istinat ettiğini açıkça beyan ederek delillerini mahkeme huzurunda bu şekilde hasreylediğini imzası ile tasdik etmiş olması gerekir.

Somut olayda, davacının ibraz ettiği 10.10.2013 tarihli dilekçede davacı, … kayıtlarının celbini ve bildirilecek kişilerin tanık olarak dinlenmesini, davalının isticvabını talep etmiş; ayrıca banka kaydına da delil olarak dayanmış ve bundan sonra davalı defterlerinin içeriğini kabul ettiğini bildirmiştir. Davacı vekili, bu dilekçe doğrultusunda …‘dan gelen cevabi yazıda belirtilen kişilerin tanık olarak dinlenmesi talebini 12/03/2014 tarihli celsede de tekrar etmiş; 26/11/2014 tarihli celsede de davalının defterlerini delil olarak kabul ettiği bildirilmesine rağmen aynı beyanında yine … kayıtları ve banka kayıtlarının da celbini talep etmiştir.

Bu durumda davacı, münhasıran davalının defter ve kayıtlarına delil olarak dayanmadığından mahkemece diğer deliller değerlendirilmeksizin sadece davalı defterlerinin münderecatına dayalı olarak karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 12/06/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Dava dosyasının incelenmesinde, davacı vekilinin Dairemiz bozmasından sonra mahkemeye ibraz ettiği “e-imzalı” 10.10.2013 tarihli dilekçesinde, davanın safahatına ilişkin açıklamalarından hemen sonra, davalı tarafın 2008 yılı ticari defterlerinin içeriğini kabul edeceklerini beyanla, mezkur defterin ibrazı ve üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasını istediği, mezkur dilekçenin 11.10.2013 tarihli celsede okunup davalı tarafa da tebliğ edildiği sabittir. Bu durumda, çoğunluk düşüncesinin aksine, davacı yanın diğer delillerden sarfınazar ile delil olarak davalı defterlerindeki kayda dayandığının ve davacı yanın bu beyanından dönerek diğer delillerin de incelenmesini talep etmesinin mümkün olmadığının kabulü gerekir.

Ancak, davacı yanın, davalının ticari defter ve kayıtlarının içeriğini kabul edeceğini beyan etmiş olması, usulüne uygun tutulmamış ve hiçbir sahih kayda dayanmayan defter kayıtlarına koşulsuz itibar edilmesini gerektirir nitelikte değildir. Bu halde dahi, içeriği kabul edileceği belirtilen davalı defterlerinin gerek eTTK’nın 82 vd. maddeleri ile HMK’nın 222. maddesi çerçevesinde, davalı lehine delil olabilme koşullarını karşılaması iktiza eder. Yaptırılan bilirkişi incelemesinde, davalı defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı, defterde davalı yararına, davacı aleyhine olacak şekilde işlenmiş ve taraflar arasındaki açık hesabı davalı lehine çeviren kayıtların, sahih ve davacıyı ilzam eder nitelikte belgelere dayanmadığı saptanmıştır. Bu durumda, davalı defterinde salt davacı iddiasını destekleyen kayıtlara itibar olunarak, defterlerin sahibi olan davalı aleyhine delil oluşturan kısımları çerçevesinde uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekir.

Bu durumda, yerel mahkeme kararının yukardaki nedenlere dayalı olarak bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyorum.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/4864 Karar : 2017/3395 Tarih : 5.06.2017

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Davacı vekili, davalı şirketin üstlendiği bir kısım taşıma işinin fiilen müvekkili tarafından gerçekleştirildiğini, taşıma işleri için 5 adet fatura kesildiğini, davacının, davalı şirketin anlaşmalı olduğu şirketlerle taşıma işini gerçekleştirirken akaryakıtı davalı şirketin diğer bir kolu olan … A.Ş.’den aldığını, akaryakıt iade faturalarının kesildiğini iddia ederek, itirazın iptali ile davalı aleyhine % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının müvekkili şirketin yüklenici olarak aldığı taşıma işlerinde taşeron olarak hizmet verdiğini, hizmet karşılığı bedelin akaryakıt verilerek ödendiğini, alınmayan hizmet bedelinin müvekkiline fatura edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında taşıma işine ilişkin alt taşeronluk anlaşması yapıldığı buna yönelik faturaların davacı tarafından davalı adına düzenlendiği hususunda uyuşmazlık bulunmadığı, davacı tarafın 2012 yılı ticari defterlerinin kapanış tasdiki bulunup lehine delil teşkil ettiği, davacının dosya kapsamı itibariyle davalıdan 2.481,20 TL asıl alacağının bulunduğu gerekçesiyle, bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne, takip tarihi öncesi itibariyle ihtarname bulunmadığından, davalının takip tarihinde temerrüde düştüğü gözetilerek, işlemiş faiz alacağına yönelik talebin reddine, alacak faturaya dayalı likit olmakla hükmolunan meblağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, taşıma sözleşmesinden kaynaklanan fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkin olup, Mahkemece, davacının ticari defterleri dikkate alınarak, davanın kısmen kabulüne ve asıl alacak üzerinden icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Her ne kadar çerçeve bir taşıma ilişkisinin varlığı kabul edilmiş ise de dava konusu faturalarla ilgili kabul söz konusu olmayıp davalı, faturalarda kayıtlı hizmeti almadığını savunmuştur. Davalının ticari defterlerinde dava konusu fatura kayıtlarına rastlanmamıştır.

6100 sayılı HMK’nın 222. maddesinde ticari defterlerin delil olmasının koşulları düzenlenmiş olup, anılan madde hükmü gereğince; ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması ve bunun yanında diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Maddeden de anlaşılacağı üzere hükümde belirtilen tüm koşullar gerçekleşmedikçe ticari defterlerin sahibi yararına delil olma niteliği ve dolayısıyla hükme dayanak teşkil etme gücünü kazanması mümkün değildir. Taraflar ticari defterlerini, yasaya uygun tutmuş olsalar bile iki tarafın defterleri birbirine aykırı ise ticari defterler yine delil vasfı kazanmayacaktır. (Gençtürk Muharrem, Ticari Defterlerin Delil Niteliği, Sayfa 112, 1997 bası).

Taraflar arasındaki uyuşmazlık faturada yazılı taşıma işinin yapılıp yapılmadığı ve hizmet karşılığı bedelin ödenip ödenmediği hususlarına ilişkindir. Bu durumda uyuşmazlığın çözümünde öncelikle iddiaya konu hizmetin verildiğinin ispatı gerekmekte olup, ispat külfeti davacıya aittir. Mahkemece ispat bakımından tarafların ticari defter kayıtları ile sonuca gitmesi özellikle de davacının bizzat tuttuğu defter kayıtlarından yola çıkılarak davacının iddiasını ispat ettiğine yönelik kabulü doğru olmamıştır. Bu nedenle dava konusu faturalarda bahsi geçen hizmetlerin verilip verilmediğinin yukarıda belirtilen yasa maddesine göre tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 05/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/3164 Karar : 2017/938 Tarih : 6.03.2017

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Dava, eser sözleşmesinin feshi sonucu davalı iş sahibinin uğradığı menfi zararların tahsili için yapılıp itiraz edilmeksizin kesinleşen ilamsız icra takibi nedeniyle borçlu bulunulmadığının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı vekilince temyizi üzerine Dairemizden verilen 28.11.2016 gün 2015/1881 Esas 2016/491 Karar sayılı bozma ilamına karşı davalı vekili süresi içerisinde karar düzeltme talebinde bulunmuştur.

Davacı vekili 26.09.2013 tarihli ön inceleme duruşmasında münhasır delil olarak sadece karşı tarafın ticari defterleri ve belgelerine dayandıklarını beyan etmiş, yargılama süresince bu beyanın iradeyi sakatlayan sebeplerle geçersiz olduğunu ileri sürmemiştir.

Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olup uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nın 222/5. maddesinde taraflardan biri tacir olmasa dahi tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat edilmiş sayılır, hükmü getirilmiştir. Maddede ibrazdan kaçınma halinde davacının iddiasını ispat etmiş sayılacağı belirtilmiş ve ibrazı durumunda sonucun ne olacağı konusunda düzenleme yapılmamış olmakla birlikte Yargıtay uygulamalarında defterlerin ibrazı halinde davacı taraf münhasır davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarına dayandığından uyuşmazlığın davalının ticari defter ve kayıtlarına göre çözümlenmesi gerektiği kabul edilmektedir. Somut olayda davacının bu beyanı üzerine davalının defter kayıt ve belgeleri üzerinde inceleme yapan bilirkişi kurulunun 03.03.2014 tarihli raporunda davalının defter ve kayıtlarına göre, davalının davacıdan takip talebinde belirtilen miktardan fazla alacaklı olup davacının davasının ve menfi tespit talebinin uygun bulunmadığı belirtilmiştir.

Bu halde davacı delil olarak münhasır davalının ticari defter ve kayıtlara dayandığı ve alınan bilirkişi raporu ile davalının davacıdan takip konusu miktar kadar alacaklı olduğu anlaşıldığından davanın reddine dair verilen karar doğru olup onanması gerekirken davacının ön inceleme duruşmasındaki münhasır davalı defter kayıt ve belgelerine dayandığına dair beyanı gözden kaçırılarak araştırmaya yönelik olarak bozulduğu bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından karar düzeltme talebin kabulü ile bozma kararının kaldırılarak usul ve yasaya uygun olan yerel mahkeme kararının onanması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 28.01.2016 gün 2015/1881 esas 2016/491 Karar sayılı bozma ilamanın kaldırılmasına ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uyan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan yerel mahkeme hükmünün ONANMASINA, 1.350,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay’daki duruşmada vekille temsil olunan davalıya verilmesine, ödediği karar düzeltme peşin harcının istek halinde karar düzeltme isteyen davalıya geri verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 6,20 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 06.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/2209 Karar : 2017/2476 Tarih : 6.03.2017

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Dava, kira alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili dilekçesinde, taraflar arasında 01.04.2007 başlangıç tarihli kira sözleşmesi düzenlendiğini, davalının kira bedellerini ödemediğini, bu nedenle başlatılan takibe yapılan itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davayı kabul etmediklerini, kira bedelinin 3.000.-TL sinin davacılardan …’ ye elden ödendiğini, bakiye kısmının banka kanalı ile ödendiğini, elden ödeme ile ilgili yemin deliline dayandıklarını, bakiye kısım ödemesi ile ilgili olarak da davalı şirket kayıt ve defterlerinin incelenmesini istemiş ve davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davalı kiracının 2014 yılı Aralık ayı kira bedelini ödemediği anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmiştir.

1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;

Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması başlıklı HMK’nun 222. maddesinde “ Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” düzenlemesi yer almaktadır.

Davalı vekilinin dilekçelerinde ve delil listesinde bakiye kısım kira bedeli ödemesi ile ilgili olarak şirket kayıt ve defterlerinin incelenmesini talep ettiği açıktır. Bu durumda mahkemece kira parasının ödenip ödenmediği hususunda HMK’nun 222.maddesi de dikkate alınarak davalının dayandığı tüm delillerinin toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmediğinden hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı …ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/13888 Karar : 2017/2646 Tarih : 28.02.2017

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Davacı, davalı kulüp ile imzaladığı 14/06/2005 tarihli Profesyonel Takım Antrönörlüğü sözleşmesi uyarınca 14/06/2005-31/05/2006 dönemi boyunca davalı kulübe hizmet vermeyi taahhüt ettiğini, davalı kulübun ödeyeceği ücretin yanısıra transfer ücretine karşılık bir adet de …. ….marka araç vermeyi şifahen taahhüt ettiğini ve aracın teslim edildiğini, daha sonra davadışı …. Petrol Ürünleri şirketi tarafından aleyhine araç satış bedeli iddiasıyla … İcra Müdürlüğü’nün 2007/256 Esas sayılı dosyasından faturaya dayalı ilamsız icra takibi başlatıldığını, takibe itiraz ettiğini, alacaklı tarafça itirazın iptali davası açıldığını, … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/121 Esas Sayılı dosyası üzerinden görülen itirazın iptali davasında, mahkemece itirazın iptaline karar verildiğini, bu davada bir dönem davalı … idare eden … Valiliğinden konuya ilişkin haricen bilgi istendiğini, Valilikçe gönderilen belgelerde davalı kulüpten 40.000,00 TL bakiye alacaklı olduğu, … Petrol Şirketinin sahibi Şakir …‘ün aynı tutarda alacaklandırıldığı ve temlik edilen spor toto alacağından bu tutarın düşüleceğinin belirtildiğini, dava konusu edilen borcun haciz baskısı altında toplam 97.000,00 TL tutarındaki iki adet çek ile ödendiğini ileri sürerek bu bedelin davalı kulüpten tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, futbolcu ve teknik adam sözleşmelerinin Türkiye Futbol Federasyonu nezdinde tescilli olup, sözleşmede yer almayan hususların tarafları bağlamayacağını, HMK 200 vd maddeleri gereğince davacı tarafça bahsedilen araç teslimine ilişkin hususun senetle ispatlanması gerektiğini, davacı tarafa karşı … Petrol Ürünleri şirketi tarafından yapılan icra takibi ve takibe yapılan itiraz nedeniyle açılan itirazın iptali davasında davanın kabulüne karar verildiğini, bu kararın davacının kulüpteki alacağına istinaden değil, kendi isteği ile şirketten araç satın aldığını göstermekte olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulü ile; 97.000,00 TL alacağın dava tarihi olan 22/05/2012 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiz ile birlikte davalı kulüpten alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Davacı eldeki dava ile, davalı kulüp ile yapılan sözleşme gereğince transfer ücretine karşılık olarak verilen aracın dava dışı şirketten teslim alındığını, davalı kulüp tarafından aracın bedelinin ödenmemesi nedeniyle hakkında icra takibi başlatıldığını ileri sürerek, bu icra dosyası nedeniyle yapılan ödemelerin rücuen davalı taraftan tahsilini istemiştir. Davalı taraf sözleşmede böyle bir düzenleme yer almadığını, aracın bizzat davacı tarafından satın alındığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, “davacının delil olarak dayandığı davalı spor kulübünün defter ve ticari kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilerek, defterlerin sunulması istendiği halde dosyaya sunmamaları üzerine mahkememizin 25/09/2014 tarihli duruşmasının ara kararı ile davalı kulübe “davacı …‘ın 97.000,00TL lik rucüen tazminat talebine ilişkin spor kulübünün defter ve ticari belgelerinin tebligatın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde ibraz etmedikleri takdirde ve bilirkişi incelemesine sunmadıkları takdirde davayı kabul etmiş sayılacakları ve buna göre karar verileceği” şerhli isticvap davetiyesi çıkartılmış, isticvap davetiyesinin tebliğine rağmen davalı tarafça verilen sürede içinde de herhangi bir beyanda bulunulmadığı gibi defter ve ticari belgeler ibraz edilmemiştir. Davalı kulüp adına çıkartılan isticvap davetiyesinin tebliğine rağmen davalı kulübün defter ve ticari belgelerini bilirkişi incelemesinden kaçırdığından, tüm anlatımlar sonucu Türk Medeni Kanunun 2.maddesindeki dürüstlük kuralına göre, Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni koruyamacağından, belirtilen nedenler ile davacı tarafın davasının kabulüne” şeklinde karar verilmiştir. Taraflar arasında imzalanan 14.06.2005 tarihli sözleşmede davacı tarafa transfer ücreti olarak araç teslim edileceğine ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. Bu durumda davacıya antrenörlük ücretine karşılık olarak, davalı kulüp tarafından araç verileceğine ilişkin iddianın davacı tarafından yasal delillerle ispat edilmesi gerekmektedir. HMK’nın 222. maddesinde “Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır” şeklinde düzenleme mevcuttur. Somut olayda, ispat yükü kendisinde olan davacı taraf münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanmadığı gibi davalı taraf tacir de değildir. … Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2009/121 esas sayılı itirazın iptali davasında da; ispat yükü kendisinde olan davalı tarafın (işbu davanın davacısı) aracın antrenörlük ücreti karşılığında …spor kulübü tarafından satın alındığına yönelik savunmasını yargılama sırasında ispat edemediğinden davanın kabulü ile itirazın iptaline karar verilmiş, Dairemizin 27.06.2012 tarih 2012/13844 Esas ve 2012/16797 Karar sayılı ilamı ile karar onanmış, karar düzeltme talebi red edilmiştir. O halde mahkemece, ispat yükünün davacı da olduğu kabul edilerek davacı yemin deliline de dayanmış olduğundan bu konuda davacıya, karşı tarafa yemin yöneltmeye hakkı bulunduğu da hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece ispat yükü ters çevrilerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 1.660,00 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren … gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/02/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/4087 Karar : 2017/261 Tarih : 23.01.2017

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacğın tahsili için yürütülen icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili, istemine ilişkin olup, mahkemenin davanın reddine dair kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı deliller ve özellikle alınan bilirkişi raporu ile alacak belirlenmiş olup likit bir alacaktan söz edilemeyeceğinden icra inkar tazminatına hükmedilme koşulları bulunmadığından davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;

Davacı taraflar arasında eser sözleşmesi bulunduğunu, işin tamamlanıp teslim edildiği halde gerek iş bedelinden gerekse nakdi teminat kesintilerinden olmak üzere 127.454,93 USD alacağın ödenmediğini ve İstanbul Anadolu 5. İcra Müdürlüğü’nün 2012/21873 esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibinde borca itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptâline takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiş, davalı iş sahibinden alınarak teslimi gereken tamamlama sertifikası sunulmadığından alacağın istenebilmesi koşulları oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuş mahkemece tamamlama sertifakaları sunularak edimin yerine getirildiğini davacı tarafın ispatlayamadığı, ödemezlik def`inde bulunma hakkı bulunan davalının itirazında haksız sayılamayacağı belirtilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, sözleşme tarihine göre uygulanması gereken 818 Sayılı mülgâ BK`nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesine dayalı olarak bakiye iş bedelinin ödenmediği iddiasıyla yapılan takibe itiraz nedeniyle İİK 67. maddeye göre açılmış itirazın iptâli davasıdır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre: Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. (HMK 222/1) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4).

Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir (HMK 219/1). Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir (HMK 219/2).

İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir (HMK 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir (HMK 220/3).

Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasada delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü halinde davacının ticari defterleri tek başına delil niteliği taşımadığından dayanılan böyle bir delilin incelenmesine gerek de olmayacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip değerlendirildiğinden delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK 220/3. madde gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir. Aksinin kabulü durumunda; karşı tarafın ticari defterlerini sunmaması halinde sunan tarafın muntazam tutulmuş ticari defterlerinin lehe delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkar ki bu ticari defterleri ve karşı taraf elinde olduğu ileri sürülen belgeleri delil olarak kabul edip sunulmaması halinde sonuçlarını belirleyen HMK`ndaki açık düzenlemelere aykırı bir yorum olacaktır.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmiş olup davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile talep edilen alacağın varlığı kanıtlanmıştır. Davalı defterlerini sunmayarak davacının ticari defter kayıtlarının HMK 222. maddeye göre lehine delil oluşturup oluşturmadığının tam olarak incelenebilmesine engel olduğundan sunulmayan ticari defterlerinde de davacının alacaklı olduğuna dair kayıtların mevcut olduğu halde sunulmadığının ve bunun sonucunda da davacı incelenen defter kayıtlarının davacı lehine delil oluşturduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ticari defter kayıtları ile alacağın varlığı ispatlandığı halde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

Mahkemece yapılması gereken iş talep edilen alacağın kanıtlandığı ancak icra inkar tazminatı talep etme koşullarının gerçekleşmediği gözetilerek hüküm kurmak olduğu halde yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/13095 Karar : 2016/9138 Tarih : 28.11.2016

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Davacı vekili; müvekkilinin davalıdan altı adet fatura dolayısıyla toplam 32.238,50 TL alacaklı olduğunu, alacağın tahsili amacı ile başlatılan ilamsız icra takibine davalının haksız itiraz ettiğini, takip konusu alacağın irsaliyeli faturalardan kaynaklandığını ve faturada yazılı alacağın ödenmediğini ileri sürerek davalının icra dosyasına vaki itirazının iptali ile takibin devamına ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; müvekkilinin davacı taraftan taşıma hizmeti alımı yaptığını, almış olduğu hizmetlerin bedelini de davacıya ödediğini, dava konusu yapılan ve açık olarak kesilen iki adet fatura bedelinin de davacı tarafa ödendiğini ancak herhangi bir makbuz verilmediğini, davacı tarafın kötü niyetli olarak hareket ettiğini savunarak davanın reddini istemiş ve asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacı şirketin ticari defterlerinde takip konusu yapılan faturaların tamamının nakit olarak tahsil edilmiş göründüğü, davalının ticari defterlerinde ise toplam bedeli 9.417,50 TL olan iki adet faturanın satıcılar hesabına borç olarak kaydedildiği ve davalının kendi kayıtlarına göre davacı şirkete borçlu gözüktüğü, davalı ticari defterlerinde yer alan kayıtların, faturaların düzenleme şekliyle daha uyumlu olması nedeniyle davacı şirketin takip tarihi itibariyle davalıdan 9.417,50 TL alacaklı olduğunun kabulü gerektiği, dava konusu alacağın likit nitelikte olduğu ve davalı borçlunun itirazında haksızlığına karar verilen tutar üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile icra dosyasında yapılan takibin 9.417,50 TL asıl alacak yönünden davalının itirazının iptaline ve asıl alacağın %20`si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili temyiz etmiştir.

1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, ticari defterlerin sahibi yararına delil olmasının HMK m.222`nin aradığı koşulların gerçekleşmesine bağlı olmasına, bu şartların tümü gerçekleşmedikçe ticari defterlerin sahibi yararına delil olma niteliği ve dolayısıyla hükme dayanak teşkil etme gücünü kazanamamasına, ayrıca tarafların ticari defterlerini, yasaya uygun tutmuş olsalar bile, iki tarafın defterleri birbirine aykırı ise ticari defterlerin yine delil olamamasına, (Gençtürk Muharrem, Ticari Defterlerin Delil Niteliği, Sayfa 112, 1997 bası). bunun yanında sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamayacak olmasına göre, somut olayda tarafların ticari defter kayıtları ile sonuca gitmek ve özellikle davalı defter kayıtlarının faturaların düzenleme şekline uygun olduğu belirtilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değilse de, tek başına dört faturanın kapalı, iki faturanın açık fatura şeklinde düzenlendiği göz önüne alındığında, bu iki fatura bakımından davanın kabulüne karar verilmesinin sonucu itibarı ile doğru olması karşısında davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Dava, taşıma sözleşmesinden kaynaklanan fatura alacağı için başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve asıl alacak üzerinden icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Ancak, icra takibine konu altı adet faturadan dört adedinin kapalı ve davalı tarafından ödendiğinin anlaşılmasına, böylece davacının bu dört kapalı faturadaki miktara yönelik yaptığı icra takibinde haksız ve kötüniyetli olduğunun açık olmasına rağmen mahkemece, kötüniyet tazminatına karar verilmemesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 01,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY

Dava, faturaya dayalı alacağın tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptalidir. Davacı, taraflar arasındaki taşıma ilişkisinden kaynaklanan altı adet faturaya dayalı alacağın ödenmediğini ileri sürmüş, davalı ise fatura bedellerini davacıya elden nakit ödediğini ancak davacı yanca ödeme makbuzunun gönderileceği vaat edilmesine karşın bunun yerine getirilmediğini savunarak ödeme nedeniyle davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Taraflar arasındaki temel ilişkinin niteliği, bu ilişkiden kaynaklanan davacı alacağının miktarı, kesilen fatura adedi vs. hususlar üzerinde çekişme bulunmadığına göre, davada ispat yükü, ödeme savunmasında bulunan davalı üzerindedir. Davalı üzerine düşen ispat yükü çerçevesinde, diğer delilleri yanında ticari defterleri de delil göstermiştir. Bilirkişi marifetiyle incelenen davacı defterlerinde takip ve dava konusu faturaların tümünün elden nakit olarak tahsil edilmiş olduğu belirtilmekte olduğu anlaşıl-maktadır. Davacının kendi defterinde dava konusu alacağın tahsil edilmiş olduğuna ilişkin düşülen kayıtlar, HMK’nın 219/2. maddesindeki düzenlemede nazara alındığında, aynı kanunun 199. maddesi anlamında belge niteliğinde olup davacı yan, söz konusu tahsil kaydının hataen oluşturulduğuna ilişkin iddiasını ispatlayan herhangi bir delil sunmuş değildir. Hal böyle olmakla, davalı, elden ödeme savunmasını bizzat davacıdan sadır belge ile ispatlamış olduğundan davacının kestiği faturaların dördünün ATO’nun teamül kararı çerçevesinde kapalı fatura olup olmadığı, tarafların ticari defterlerinin HMK’nın 222. maddesi anlamında birbirini teyit edip etmediği gibi hususların bu dava bakımından tartışılmasına gerek bulunmamaktadır. Kaldı ki, kapalı olduğu belirtilen dört adet faturanın da, yukarda zikredilen ATO’nun teamül kararına uygun biçimde kapa-tılmış olduğunun kabulü de yerinde olmayıp, mahkemelerin ve bu arada Yargıtay`ın, ticari nitelikteki teamülleri, söz konusu teamülden farklı veya eksik hallerde de uygulanabilir bulma gibi bir hak ve yetkileri olmaması nedeniyle, mezkur teamül kararında zikredildiği biçimde kaşe ve “bedeli ödenmiştir” kaydı içermeyen mücerret imzanın, söz konusu dört adet faturanın kapalı olarak düzenlendiğini de göstermeyeceği ayrıca belirtilmelidir.

Dairemizin davalı yan vekilinin temyiz itirazlarının reddine ilişkin (1) nolu bentteki düşüncesi, HMK`nın 222. maddesinin, kural olarak, ispat yükü üzerine düşen tarafın, iddia veya savunmasını bizzat “kendine ait” ticari defterler ile ispat etme haline münhasır bir hususa ilişmekte olup davalının savunmasını ispat için kendi defterine dayanmamış olması nedeniyle, kanımızca, somut olayın özelliklerine uygun düşmemektedir.

Tüm bu nedenlerle, yerel mahkeme kararının tümüyle bozulması görüşünde olduğumuzdan, Daire çoğunluğunun aksi yöndeki düşüncesine katılamıyoruz.


YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/6423 Karar : 2016/1851 Tarih : 10.03.2016

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Dava, kiracı tarafından kiraya veren aleyhine açılan 25.750 TL kira bedelinin istirdatı ve ödenmeyen 33.500 TL bedelli çekler yönünden menfi tespit istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacının, davalı şirketten kiralamış olduğu … 38 ada, … adresindeki teras katta … adı altında bir iş yeri açtığını, bu iş yerinin bir yıllık kira karşılığı olarak davalı şirkete çek verdiğini, yazılı kira sözleşmesinin kendilerinde olmadığını, bu çeklerden …ının 11.250 TL’lik ve …‘ın 6.000 er TL’den 12.000 TL’lik çeklerinin davalı tarafa ödendiğini, ayrıca …nin 6.000 TL’lik bir çekine karşılık da ayrıca 2.500 TL ödediğini, kiralama sonrasında iş yeri ruhsatı almak üzere belediyeye müracaat ettiğinde kiralanan yerin davalının mülkiyetinde olmadığını öğrendiğini, bu nedenle işletme ruhsatı alınamadığını, bunun sonucunda davacının zorunlu olarak işine son vererek iş yerini tahliye etmek zorunda kaldığını, bu durumda davalı şirketin kendisinin olmayan bir mülkü davacıya kiralayarak geçersiz bir kira akdi tesis ettiğini, bu durumun tahliyeden önce davalıya anlatıldığını ve ödenen çek bedellerinin geri istendiğini, ayrıca ödenmeyen çeklerin iptal edilmesini istediklerini, davalının bunun kabul ettiğini, ancak aldığı paraları ve çekleri iade etmekten kaçındığını, ödenmeyen çeklerin davalı tarafça tahsile konulmadığını ancak iade de edilmeyip davacıyı oyaladığın belirterek kira sözleşmesinin haklı sebeplerle feshedilmiş olması nedeniyle davalı nezdinde bedelsiz kalan çeklerin davacıya iadesine, çekler karşılığı yapılan ödeme toplamı olan 25.750 TL`nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı davaya süresinde cevap vermemiş, davalı vekili son celse davacıya kiralananı alt kiraya verdiklerini, davacıyı zarara uğratmadıklarını savunmuştur. Mahkemece davacı tarafın davalı tarafa yemin teklif ettiği, yemin davetiyesinin tebliğine rağmen davalının duruşmaya katılmadığı gerekçesiyle davacı yararına usuli kazanılmış hak doğduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

6100 Sayılı HMK`nun 222. maddesinde;”Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. (2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. (3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

Mahkemece taraflara ticari defterlerin ibrazı için verilen kesin süre içerisinde defter ibraz edilmemiştir. Davacı davalıya arada kira sözleşmesinin bulunduğuna, çeklerin kira bedeli karşılığı verildiğine ve ruhsat alınamaması nedeniyle davalı tarafın kusurlu olduğuna dair davalı tarafa yemin teklif etmiş, davalı taraf yemin için belirlenen günde duruşmaya katılmamış, davalı vekili 11.11.2014 tarihli dilekçesi ile yemin davetiyesinin tebliğinin usülsüz olduğu gerekçesiyle yeniden yemin davetiyesi tebliği talep etmiştir.

6100 sayılı HMK’nın 228. maddesinde Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır. Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır `` düzenlemesi bulunmaktadır. Mahkemece davalı tarafa tebliğ edilen yemin davetiye tebliği zarfında HMK 228. uyarınca usülüne uygun şerh bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece davacının ticari defterlerini ibrazdan kaçındığı ve davalıya tebliğ edilen yemin davetiyesinin HMK 228`e aykırı olduğu dikkate alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 10.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/443 Karar : 2015/5107 Tarih : 19.10.2015

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinden doğan bakiye alacağın tahsili amacıyla yürütülen icra takibine itirazın iptâli davasıdır.

Davacı taşeron, davalı ise yüklenicidir. Davacı vekili, davalının taahhüdünde olan fason işlerin davacı müvekkili tarafından yapıldığını, müvekkilinin işi yapıp teslim etmesine rağmen bakiye iş bedelinin ödenmediğinden bahisle bakiye iş bedelinin tahsili amacıyla Bakırköy 10. İcra Müdürlüğü’nün 2012/12508 Esas sayılı icra dosyası ile takibe geçtiğini, davalı borçlunun haksız ve yersiz şekilde takibe itiraz ettiğini iddia ederek itirazın iptalini ve %40 `dan aşağı olmamak üzere inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiş,

Davalı yüklenici vekili ise, işin ayıplı yapıldığını asıl iş sahibinin bir kısım malları reklamasyon faturası ile iade ettiğini ve iş bedelinden mahsup yaptığını, davacının kusurlu olduğunu ve kendi kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş,

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne icra inkâr tazminatı talebinin kabulüne karar verilmiş, verilen karar taraf vekillerince yasal süresinde temyiz edilmiştir.

Bakırköy 10. İcra Müdürlüğü`nün 2012/12508 Esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; alacaklı davacı tarafından borçlu davalı aleyhine 50.589,84 TL asıl alacak üzerinden ilâmsız takip yapıldığı, ödeme emrinin borçluya 02.07.2012 tarihinde usulüne uygun tebliğ edildiği ve borçlu davalının 04.07.2012 tarihli dilekçesi ile borca itiraz ettiği, itiraz üzerine takibin durdurulduğu ve 1 yıllık yasal süresi içerisinde itirazın iptâli davasının açıldığı anlaşılmıştır.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince; yargılama sırasında yapılan bilirkişi incelemesinde belirlendiği ve tarafların da kabulünde olduğu üzere, davacı defterlerinde davalı şirketten, davacı alacağının 26.529,22 TL olduğu gösterilmiş bulunmaktadır. Bu husus, davacı tarafında kabulünde olup, bu miktar alacağın gösterilme nedeninin reklamasyon faturasının deftere sehven kaydedilmesinden, bir başka deyişle kendi muhasebecesinin kusurlu eyleminden kaynaklandığı savunulmaktadır.

6100 sayılı HMK`nın 222. maddesi hükmü gereği davacı taraf defterinin kendi aleyhine de delil teşkil etmesi mümkün olup, davacı taraf defterinde yer alandan daha fazla bir alacağın hüküm altına alınması mümkün bulunmamaktadır. Aksine görüş ve düşünce “hiç kimse kendi kusuruna dayanarak hak elde edemez.” ilkesine de aykırılık teşkil eder. Bu nedenlerle davacı defterinde yer alan kayıt gözardı edilerek defterde belirlenen miktardan fazlasına hüküm vermek doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

O halde mahkemece yapılması gereken iş; davacının, davalı taraftan davacı defterinde kayıtlı bulunan 26.529,22 TL alacaklı olduğu kabul edilerek bu miktar üzerinde hüküm kurmaktan ibaret olmalıdır.

Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince hükmün davalı yararına ( BOZULMASINA ), karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2015/843 Karar : 2018/126 Tarih : 7.02.2018

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Dava, hizmet ve prime esas kazancın tespiti istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin davalı işveren nezdinde 18.04.2005 tarihinde operasyon sorumlusu olarak işe başladığını, 04.08.2009 tarihinde davalı şirket tarafından işten çıkarılana kadar fasılasız olarak çalıştığını, ancak işe giriş tarihinin 18.04.2005 tarihi yerine 01.10.2005 tarihi olarak bildirildiğini, ayrıca işten çıkış tarihinin 04.08.2009 tarihi olması gerekirken Kurum kayıtlarında 01.10.2009 olarak göründüğünü, öte yandan aylık net ücretinin 1.500 TL olduğu halde primlerin asgari ücret üzerinden yatırıldığını ileri sürerek müvekkilinin eksik gösterilen 18.04.2005 ile 04.08.2009 tarihleri arası çalışmalarının tespitine, eksik yatırılan primlerin tamamlattırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili eksik ödenen prim alacağından Kurumun sorumlu olmadığını, bu nedenle söz konusu talep yönünden Kuruma husumet yöneltilemeyeceğini, davacının çalışmaları bakımından ise asıl olanın resmî Kurum kayıtları olduğunu, Kurum kayıtlarında görünmeyen bir çalışmanın 5510 sayılı Kanuna tabi sigortalı çalışma olarak kabul edilmesinin mümkün bulunmadığını, ayrıca Kurum davanın açılmasına sebebiyet vermediğinden Kurum aleyhine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiğini belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.

Davalı … Nakl. ve Tic. Ltd. Şti. vekili davacının 01.10.2005 tarihinde muhasebe elemanı olarak işe başladığını, 04.08.2009 tarihinde ise kendi isteğiyle işten ayrıldığını, ancak davacının işe dönme ihtimali gözetilerek mağdur olmaması için 01.10.2009 tarihine kadar sigorta kaydının devam ettirildiğini, davacının çalıştığı sürede asgari ücret aldığını, davacı tarafından dosyaya sunulan maaş yazısının gerçek bir belge olup olmadığının belli olmadığını, ancak çalışanların bankalar nezdinde kredibilitesini yüksek tutmak için maaşları ile uyuşmayan yüksek tutarlı belgeler düzenlendiğini iddia ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini bildirmiştir.

Mahkemece tanık beyanlarına göre davacının davalı işveren nezdinde 02.05.2005 ile 04.08.2009 tarihleri arasındaki çalışmasının gerçek ve devamlı olduğu, öte yandan davalı şirketin antet ve kaşesinin bulunduğu, ilgili makama hitaben yazılan ve gün kısmı boş bırakılan Mart 2009 tarihli yazıda davacının net 1.500,00 TL maaş aldığının belirtildiği, yine dava dilekçesi ekindeki ekstrede davacının 1.500,00 TL maaş aldığının kayıtlı olduğu, tanık beyanlarına göre davacının en son 1.500,00 TL ücret ile çalıştığı, emsal ücret yazı cevabına göre davacının ortalama net ücretinin 1.000,00-1.500,00 TL olabileceğinin bildirildiği, buna göre asgari ücretin üzerindeki miktarlar için yazılı delil aranma koşulunun somut olayda gerçekleşmediği, davacının nakliye şirketinde ithalat-ihracat operasyon sorumlusu sıfatı ile çalışması, işyerindeki kıdemi, davacı ve davalı tanık beyanları, bankaya verilen maaş yazısı, emsal ücret, muhasebe kaydı olduğu ileri sürülen belge birlikte değerlendirildiğinde davacının en son ücretinin net 1.500,00 TL olup, buna göre aylık ve günlük brüt ücretlerinin belirlenip oranlama yapılmak sureti ile 2009 yılı ve öncesine ilişkin prime esas kazanç miktarının tespitine karar verileceğine kanaat getirildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili ve davalı … Nakl. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı Kurum vekili ve davalı … Nakl. ve Tic. Ltd. Şti vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından davacının prime esas kazancının tespitinde mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davanın yasal dayanağını, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7’nci maddesi uyarınca, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79’uncu maddesinin onuncu fıkrası teşkil etmektedir.

Anılan maddede “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır” hükmü yer almaktadır.

Bilindiği üzere, belli bir dönemdeki çalışmaların tespiti istemini içeren hizmet tespiti davası dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olmasa da, 506 sayılı Kanun’un 79’uncu maddesinin onuncu fıkrasında da düzenlendiği üzere, özünde prime esas kazançlarının ve prim ödeme gün sayılarının tespiti talebini de içerir. Mahkemenin hizmet tespitine ilişkin ilamı ise işverenin Kuruma vermediği bildirgeler yerine geçecek belge niteliğindedir. Bu nedenle mahkeme dava sonunda vereceği kararda tespit edilen dönem için aylar itibariyle prim ödeme gün sayıları ile 506 sayılı Kanun’un 77’nci maddesine göre hesaplanacak olan “o dönemdeki” bir günlük ücreti de belirtecektir.

506 sayılı Kanunun 6’ncı maddesinde ifade edildiği üzere, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur.

Sosyal güvenlik hakkı kamu düzenine ilişkin olduğundan bu hakka ilişkin davalarda kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalar daha çok tarafların dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri davalardır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hâkimin kararını (hükmünü) tarafların bildirmiş oldukları vakıalara dayandırabilmesi için onların varlığına kanaat getirmiş olması gerekir. Taraflar arasında çekişmeli olmayan vakıaları da hâkim kendiliğinden inceleme konusu yapar. Bundan başka hâkim tarafların ileri sürmedikleri vakıaları da kendiliğinden araştırıp kararını bu vakıalara dayandırabilir ve davanın ispatı için bütün delillere kendiliğinden başvurabilir.

Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.

Hizmet tespitine yönelik davalarda davacı işçinin çalışmasının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliği dikkate alınarak, ücretinin ve davalı Sosyal Güvenlik Kurumuna (Devredilen SSK) davalı işveren tarafından ödenen ve ödenmesi gereken primlerin miktarının belirlenebilmesi amacıyla prime esas kazancın tespitinde, gerçek ücretin esas alınması koşuldur.

Davanın niteliği gereği çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık, ücretin ispatında bu denli serbestlik söz konusu değildir. Ücretin ispatında Hukuk Genel Kurulunun 2005/21-409 E., 2005/413 K.; 20.10.2010 gün ve 2010/10-480 E. 2010/523 K.; 19.10.2011 gün ve 2011/10-608 E., 2011/649 K.; 19.06.2013 gün ve 2012/10-1617 E. 2013/850 K. ve sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun (HUMK) 288. maddesinde (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 200) yazılı sınırları aşan, ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır.

Ücret miktarı HUMK’nın 288’inci (HMK m.200) maddesinde belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmak kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkündür.

Yazılı delille ispat sınırın altında kalan miktar için veya bu miktar üzerinde olsa bile varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgelerin bulunması hâlinde tanık dinletilmesi mümkündür (1086 sayılı HUMK m. 292 (HMK m. 202).

506 sayılı Kanunun 78’inci maddesinde, prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı HUMK’nın 288’inci (HMK m. 200) maddesinde belirtilen sınırı aşıyorsa, ücretin yazılı delille saptanması gereğinin pratikte bir önemi kalmayacaktır. Zira 506 sayılı Kanunun 78’inci maddesine göre, “…günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılar ile ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır”.

Ücretin alt sınırla tespit edilen miktardan fazla olması hâlinde ise, günlük kazancın hesaplanmasında asgari ücret esas alınır.

Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümünde ticari defterlerin delil kuvveti üzerinde de durmakta yarar vardır.

Uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte olan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 66’ncı maddesinde defter tutma mükellefiyeti düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre; “Her tacir, ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadiyle, işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve bilhassa, diğer kanunların hükümleri mahfuz kalmak üzere, aşağıdaki defterleri Türkçe olarak tutmaya mecburdur: 1.Tacir hükmi şahıs ise yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve karar defteri; 2.Hususi hukuk hükümlerine göre idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediyeler gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan ve hükmi şahsiyeti bulunmayan ticari işletmeler ile dernekler tarafından kurulan ticari işletmeler ve bunlara benzeyen ve hükmi şahsiyeti olmayan diğer ticari teşekküller, karar defteri hariç yukardaki bentte yazılı defterleri; 3.Tacir hakiki şahıs ise karar defteri hariç olmak üzere birinci bentte yazılı defterleri veya işletmesinin mahiyet ve önemine göre sadece işletme defteri. Tacirlerin işletmeleriyle ilgili işler dolayısiyle aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi vesika ve kâğıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı mektup, yazı ve telgrafnamelerin kopyalarını ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi belgeleri muntazam bir tarzda dosya hâlinde saklamaları mecburidir.” hükmü yer almaktadır.

6762 sayılı mülga TTK’nın 80’inci maddesinde ise, defterlerin ibraz mükellefiyeti belirtilmiştir. İlgili madde uyarınca “ Muhakeme esnasında muhik bir menfaatin mevcudiyeti ispat olunur ve mahkeme ibraz edilmesini sübut bakımından zaruri addederse yalnız ihtilaflı meseleye mütaallik kayıtların sureti çıkarılmak veya ehlivukuf tetkikatı yaptırılmak üzere mahkeme re`sen veya taraflardan birinin talebi üzerine bunların birine yahut her ikisine ait defterlerle saklanması mecburi olan kâğıtların ibrazını emredebilir.” hükmü getirilmiştir.

Yine mülga 6762 sayılı TTK’nın 84’inci maddesinde “ Kanuna uygun olarak veya olmıyarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. Şu kadar ki; kanuna uygun olan defterlerde sahibi lehine olan kayıtlar dahi aleyhindeki kayıtlar gibi muteber olup bunlar birbirlerinden ayrılamaz.” denilmektedir.

01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 222’nci maddesinde ise ticari defterlerin ibrazı ve delil olması düzenlenmiştir.

HMK’nın 222/3’üncü maddesi uyarınca, açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtların sahibi aleyhine delil olacağı belirtilmiştir.

Dördüncü fıkrasında ise “Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere tacirler tarafından tutulan defterler usulüne uygun tutulsun veya tutulmasın sahibi aleyhinde delil olarak değerlendirilebilecektir. Bu durumda işçilere ödenen ücretlere ilişkin tacirler tarafından tutulan tüm defter mahiyetindeki bilgi, belge ve kayıtlar prime esas kazancın tespitine yönelik davalarda delil niteliğine haiz olup tacir aleyhine de nitelendirilebilecektir.

Öte yandan 6100 sayılı HMK’nın 25’inci maddesi uyarınca, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

Yine HMK’nın “taleple bağlılık ilkesi” başlıklı 26’ıncı maddesine göre de hâkim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Bu nedenle davaya konu talebin tam olarak tespit edilemediği veyahut kapsamının tam olarak anlaşılamadığı durumlarda davacının talebi açıklattırılarak somutlaştırılmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Davacı tarafından tüm çalışma süresine ilişkin prime esas kazancın tespiti talep edilmesine rağmen dava konusu dönemler yönünden aylara ve yıllara göre tespiti istenilen ücretin ne kadar olduğu ayrı ayrı açıklanmadan, aylık net ücretin 1.500,00 TL olduğu belirtilerek prime esas kazancın tespitinin talebi hatalıdır. Bu durumda mahkemece davacının tespitini istediği prime esas kazancın aylara ve yıllara göre ne kadar olduğu ayrı ayrı açıklattırılarak davacının talebi somutlaştırılmalıdır.

Öte yandan mahkemece tanık beyanlarına itibar edilerek ve Uluslararası Nakliyeciler Derneğinden gelen emsal ücret yazı cevabına dayanılarak karar verilmiş ise de yapılan araştırma davacının gerçek ücretinin tespitinde yeterli değildir.

Ücret miktarı HMK’nın Geçici 1’inci maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle HUMK 288’inci maddesinde (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 200’üncü maddesi) belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmak kaydıyla işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkün olduğundan buna göre araştırma yapılması gerekmektedir.

Hâl böyle olunca Mahkemece imzalı ücret bordroları, ücret ödemeye dair banka dekontları, diğer ödeme belgeleri, işverenin tutmuş olduğu ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini gösterir ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadıyla, işletmenin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri, özellikle davacının delil olarak sunduğu muavin defteri vb. belgeler celp edilerek incelenmeli, tacirler tarafından tutulan defterlerin usulüne uygun tutulsun veya tutulmasın sahibi aleyhine delil olarak değerlendirilebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma kararında ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ve davalı … Nakl. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.02.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/7815 Karar: 2017/1884 Tarih: 20.06.2017

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Davacı vekili müvekkilinin davalı kooperatif üyeliğini … isimli kişiden devraldığını, müvekkilinin davalı kooperatif üyeliğinden ayrılma talebini davalı kooperatife ilettiğini, üyelik süresince kooperatife yapılan ödemelerin tahsili maksadıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali maksadıyla açılan itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonucunda müvekkilinin kooperatif ortaklığından çıkmadığı, dolayısıyla müvekkilinden talep edebileceği muaccel hale gelmiş bir çıkma alacağının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verildiğini, yaptıkları araştırma sonucunda davalı kooperatifin inşa ettiği konutları 20.12.2009 tarihli kur’a ile ortaklarına tahsis ettiğini öğrendiklerini, bunun üzerine davalı kooperatife gönderilen ihbarname ile mahkemenin kararı doğrultusunda davacıya konut tahsis talebinde bulunulduğunu ancak davalının cevap dahi vermediğini ileri sürerek, davalı kooperatif tarafından gerçekleştirilen kur’a çekiminin iptal edilerek, davacıya da diğer kooperatif üyeleri gibi konut tahsis edilmesi, davacıya konut tahsisine dair bir hukuki/fiili imkansızlığın mevcut olması halinde ise, emsal dairenin rayiç değerinin kendisine ödenmesi gerektiğinin tespiti ile fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere uğradığı zarar için şimdilik 10.000,00 TL’nin yasal faizi ile birlikte hüküm altına alınmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından; kur’a işleminin dayandığı genel kurul kararının iptali hususunda Kooperatifler Kanunu’nun öngörülen bir aylık hak düşürücü süre içinde açılmış bir dava bulunmadığı, kur’adan itibaren dava tarihine kadar dört buçuk yıla yakın bir süre geçtiği anlaşılmış olup, bu durumda artık kur’a çekiminin iptalinin istenemeyeceği gerekçesiyle, bu yöndeki talebin reddine, diğer taraftan davacı adına tahsisi mümkün herhangi bir konutun da bulunmadığı anlaşıldığından davacının konut tahsisine dair talebin de reddine, davacının bu ortaklık sebebiyle davalı kooperatife ödemede bulunulduğuna dair herhangi bir ödeme belgesi davacı tarafça dosyaya sunulmadığı gibi, kooperatifin kayıtlarında da böyle bir ödeme kaydının yer almadığı, davacı yanın ödemeye dair iddialarını ispat etmesi gerektiği gerekçesiyle, davacının tazminat isteminin de reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, kooperatif kur’a çekiminin iptali ve tazminata ilişkindir.

HMK’nın 222. maddesineHMK’nın 222. maddesine göre davacı davalı kooperatif kayıtlarına dayandığında, davalı kooperatifin kayıtlarını ibraz etmemesi halinde ödeme iddiasını ispat etmiş sayılır. Davalı kooperatifin kayıtlarını ibraz etmemiş olması, Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/215 E. sayılı dosyasında davalı kooperatif kayıtları incelenerek ibraz edilen raporda davacının 17.250,00 TL ödemesinin bulunduğunun rapor edilmiş olması nazara alınarak, davalı kooperatife kayıtlarını ibraz etmesi için kesin süre verilmesi, kayıtlarını ibraz etmediği takdirde davacının ödeme konusundaki iddiasını ispat etmiş sayılması, ayrıca davacının söz konusu hisseyi …‘den devraldığı, …‘in ödemelerinin davacı ödemesi olarak kabul edilmesi gerektiği hususları üzerinde durularak bir sonuca gidilmesi gerekirken, kooperatifin kayıtlarını ibraz etmemesi sonucunda davacı aleyhine değerlendirilerek yanlış şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/23051 Karar: 2016/15800 Tarih: 01.12.2016

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Davacı üçüncü kişi, çalıştırdığı işyerinde haciz yapıldığını, haczedilen menkullerin kendisine ait olduğunu iddia ederek davanın kabulüyle haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı alacaklı vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan delillere göre: Haczin takip borçlusu tarafından işletilen işyerinde yapıldığının sabit olduğu, mülkiyet karinesinin borçlu dolasıyla alacaklı yararına olduğu, üçüncü kişi konumunda bulunan davacının ise mülkiyet karinesinin aksini ispat külfeti altında bulunduğu, dava dilekçesi ekinde belge ibraz edilmediği, icra dosyasına sunulan faturaların her zaman tanziminin mümkün olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı kişi tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, üçüncü kişinin 96 vd. maddelerine dayalı olarak açtığı istihkak davasıdır.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan inceleme ve araştırma karar vermeye yeterli değildir. Dosya kapsamındaki delillere ek olarak, 6100 Sayılı HMK’nun 31, 222. maddeleri uyarınca davacı kişiye ait faturalar ile fatura dip koçanları, varsa banka ödeme kayıtları, davacı kişinin mahcuzu satın aldığı şirketlerin ticari defterleri de incelenmek suretiyle uzman bilirkişi raporu hazırlanması, haczedilen mahcuzların davacının dayandığı faturada belirtilen makine olup olmadığı, fatura bedellerine ait ödemelerin mahcuzu satan şirket ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığı bu faturaların dava dışı satıcı firmanın ilgili yıla ait ticari defterlerine işlenip işlenmediği, işlenmişse bu defterlerin usulune uygun tutulup tutulmadığı, açılış ve kapanış tasdiklerinin yapılıp yapılmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması bu doğrultuda elde edilen bilgilerin dosyada bulunan diğer delillerle birlikte değerlendirilerek, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı üçüncü kişinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün 366. ve 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve taraflarca 366 maddesi gereğince karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 01.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/5613 Karar: 2016/483 Tarih: 21.01.2016

  • HMK 222. Madde

  • Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil Olması

Davacı vekili, müvekkilinin davalıya 396.297,87 TL ödediğini, davalının ise bu ödeme karşılığı malı teslim etmediğini belirterek, şimdilik 30.000 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama aşamasında talebini 396.297,87 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; tarafların ticari defterlerinin delil olarak kabul edildiği, satış sebebiyle davacının bedelini ödediği, ancak teslim edilmeyen mallar bulunduğu, davalının bu malların teslimi ya da satışın konsinye olduğuna dair delil sunmadığı, bilirkişi raporunun hükme esas alındığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Anayasanın 141,Anayasanın 141,III hükmüne göre, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” 388’inci ( m.297), maddesinde de mahkeme kararının içeriğinde bulunması gereken öğeler açıklanmıştır. Gerekçe, kararının denetiminin yapılabilmesi ve tarafların kararın doğruluğu veya yanlışlığı konusunda fikir sahibi olmasını sağlayarak kanun yollarına başvurma konusundaki tutumlarının belirlenebilmesi açısından önemli bir işlev görür.

Açıklanan bu Anayasal ve yasal zorunluluklara rağmen, mahkemece, alınan bilirkişi raporu ile taraf defterlerinin kapanış tasdiklerinin bulunmadığı belirtildiği halde, tarafların ticari defterlerinin yöntemine uygun olarak düzenlendiği ve 222. maddesi uyarınca delil olarak kabul edildiğinin belirtilmesi dosya kapsamına uygun olmadığı gibi, taraflar arasındaki satışın konsinye satış olduğunu savunan davalının delil olarak dayandığı, üzerinde konsinye yazılı olan sevk irsaliyeleri, davacı defterlerinde kayıtlı olup davalı defterlerinde kayıtlı olmayan 390.070,39 TL ödemeye hangi gerekçe ile hangi dayanak kayıt nedeniyle itibar edildiği hususları gerekçelendirilmeyerek verilen kararda 388’inci ( m. 297) maddesine aykırı davranılması usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, vekilleri Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı ve davalı yararına takdir olunan 1.350,00’şer TL duruşma vekalet ücretinin bir diğerinden alınıp yek diğerine verilmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 21.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS