0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

HMK Madde 220

(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.



HMK Madde 220 Gerekçesi

Maddede, 1086 sayılı Kanunun 330, 331 ve 332 nci maddelerinde yer alan ve tarafların ellerindeki belgeleri ibraz etmemeleri hâlinde uygulanacak usulle, bunun sonuçlarını gösteren hususlar tek maddede düzenlenmiştir. Bu hükümle, daha basit bir düzenleme yapılmış ve belgeyi ibrazdan kaçınma hâlinde uygulanacak usulle, ibraz etmemenin sonuçları birbiriyle bağlantısı tam kurularak yeniden düzenlenmiştir. Tarafın belgeyi ibraz etmemesinin sonuçlarıyla ilgili 1086 sayılı Kanunun 331 inci maddesindeki “hasmının istimaline imkan vermemek kastıyla izaa veya imha veyahut ihfa etmediğine” ifadesine yer verilmemiştir. Çünkü, böyle bir durumda Tasarının “Yemine konu olamayacak vakıalar”a ilişkin 229 uncu maddesinin (c) bendindeki ceza soruşturması ya da kovuşturmasıyla karşı karşıya bırakacak hâller ortaya çıkabilecektir. Zira, Türk Ceza Kanununun 208 inci maddesinde “özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” suç olarak kabul edilmiştir. Bu çelişkiye sebebiyet vermemek için belirtilen ifadenin karşılığına maddede yer verilmemiştir.


HMK 220 (Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/862 Karar : 2017/3893 Tarih : 20.06.2017

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

Davacılar vekili; müvekkillerinin düğün salonu işlettiğini, düğün salonu işletmek için alınması gereken ruhsat ve izinlerin olduğunu, davalının otel işlettiğini, ruhsatı olmamasına rağmen düğün organizasyonları da yaptığını, bu durumun ticari dürüstlük kuralına aykırılık oluşturduğunu ve haksız rekabete yol açığını beyanla davalının haksız rekabette bulunduğunun tespitine, menine, ve davalının elde etmesi muhtemel görülen menfaatlerinin karşılığı tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; müvekkilinin turizm işletmesi olduğunu, turizm mevzuatında bu tür organizasyonlarının yapılmasına engel bir durumun olmadığını, ayrıca davacının müvekilinin düğün organizasyonu yaptığını ispat etmesi gerektiğini, beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece iddia savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalı işletmenin turizm işletme belgesine sahip olduğu ve denetim bakımından ilgili bakanlığa tabi olduğu, davacının davalının haksız rekabetine ilişkin somut delil sunmadığı, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.

1-Davada, iddianın ileri sürülüş şekline göre haksız rekabet eylemi, düğün salonu işletme ruhsatı sahibi davacı şirkete yönelik olması nedeniyle davacı gerçek kişilerin davada aktif husumet ehliyeti bulunmadığından, mahkemece gerçek kişiler yönünden davanın bu gerekçe ile reddi gerekmesine rağmen yazılı gerekçe ile reddi doğru değil ise de red kararı sonucu itibariyle doğru olduğundan davacılar … ve …‘ın temyiz itirazlarının reddi ile red kararının bu kişiler yönünden onanmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Davacı şirket vekili, müvekkilinin düğün salonu işletmecisi olduğunu, davalı şirketin ise otel işletmesinin bulunduğunu ve ruhsatsız olarak otelde düğün organizasyonları da yaptığını, davalı taraf ise Turizm İşletme Belgesinin bulunduğunu, bu belgenin düğün salonu organizasyonlarını da kapsadığını savunmuş ve belgeye dayalı olarak mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

6102 sayılı TTK’nın 5/1-e maddesinde yer alan “İş şartlarına uymamak; özellikle kanun veya sözleşmeyle, rakiplere de yüklenmiş olan veya bir meslek dalında veya çevrede olağan olan iş şartlarına uymayanlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur” hükmü uyarınca, Dairemizin yerleşik uygulamalarında (25.04.2016 tarih ve 2015/9705-2016/4563 sayı), ruhsatsız olarak düğün salonu işletmeciliği veya düğün organizasyonu yapan işletmelerin, ruhsatlı olarak bu işi yapanlara karşı haksız rekabet eyleminde bulundukları kabul edilmektedir.

Her ne kadar otellerin Kültür ve Turizm Bakanlığından almış bulunduğu Turizm İşletme Belgesinin belediyelerin vermiş olduğu düğün salonu işletme ruhsatlarıyla aynı değerde bir belge olarak kabulü mümkün ise de, davacı tarafından, davalının almış bulunduğu Turizm İşletme Belgesinin, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 09.07.2012 tarihinde iptal edildiği ve dava tarihi olan 05.05.2014 tarihi itibariyle böyle bir belgeye sahip olmadığı, ancak yargılamanın devamı sırasında 29.04.2015 tarihinde yeniden bu belgeyi aldığı ileri sürülmüş olmakla, mahkemece bu hususa ilişkin ticari kayıt ve belgelerini getirmesi için davalı tarafa süre verilmesi, aksi takdirde HMK 220/3 maddesi uyarınca işlem yapılması gerekirken, salt davalı tarafın sözlü beyanlarına dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle davacı şirket yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Davacı gerçek kişilerin temyiz itirazlarının yukarıda (1) nolu bentte yer alan gerekçelerle reddine, bu kişiler yönünden davanın reddi kararının ONANMASINA, davacı şirket vekilinin temyiz itirazının kabulü ile yerel mahkeme hükmünün yukarıdaki (2) nolu bentte yer alan gerekçelerle davacı şirket yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacı şirkete iadesine, 20/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/4733 Karar : 2017/7543 Tarih : 15.06.2017

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

Davacı, davalı bankadan birden fazla tüketici ve konut kredileri kullandığını, banka tarafından komisyon, dosya masrafı ve benzeri adlar adı altında haksız kesintiler yapıldığını ileri sürerek 3.301,00 TL’nin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece davanın davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Davacı, eldeki davada tüketici kredilerinin kullanımı sırasında kendisinden haksız yere alınan 3.301,00 TL masrafın davalıdan tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bilirkişinin raporunda eksik olarak bildirilen kredilere ilişkin evraklar tam temin edilmeden davacının soyut beyanına göre karar verilmiştir. Dosya üzerinde yapılan incelemede bir takım kredi sözleşmeleri ve bu sözleşmelerde hüküm altına alınmış dosya masrafları yer almakta olup bu kredilerden 21.12.2009 tarihli 8700 TL bedelli tüketici kredisinden 157,50 Tl dosya masrafı,30.06.2005 tarihli 31.000 Tl bedelli taşıt kredisinde 200 TL dosya masrafı, 14.4.2006 tarihli 231.000 Tl bedelli konut kredisi ise herhangi bir masrafın alınmadığı görülmektedir. Davacının iddiası alınan masrafların daha fazla olduğu yönündedir. Her ne kadar mahkemece sözleşmelerle birlikte geri ödeme planı, kredi masraf dekontları gibi belgelerde istenmişse de bu belgeler davalı bankaca gönderilmemiştir. Bu durumda mahkemenin davanın çözümünde zorunlu gördüğü belgeleri HMK’nın 220 maddesine göre hareket ederek getirtmesi ve bu belgelere göre değerlendirme yaparak karar vermesi davanın ispatı açısından elzemdir. İlgili madde de’‘İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

“Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmü düzenlenmiştir. Hal böyle olunca mahkemece, HMK’nın 220.maddesine göre eksik olan belgelerin getirtilip bu belgelerdeki masraf kesintileri gerektiğinde bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle belirlenerek karar verilmesi yada davalı bankaca bu uyarıya rağmende belgelerin eksiksiz sunulmaması halinde az yukarıda bahsedilen madde de değerlendirilmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davacının soyut beyanı dışında belgeye dayanmayan ve bu husular değerlendirilmeksizin dosya kapsamı ile uyuşmayan bir gerekçe ile dava konusu miktarın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/4666 Karar : 2017/10016 Tarih : 8.06.2017

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

A) Davacı isteminin özeti:

Davacı vekili, 28.02.2013 tarihinde iş akdinin müvekkilinin bilgisi dışında fesh edildiğini, bordrodaki ücreti 857,89 TL iken ayrıca elden 615,51 TL daha ödenerek toplam maaşının 1.473,00 TL olduğunu, 08:00/08:30-18:30/19:00 saatleri arasında çalıştığını, ayrıca teknik danışman olarak yol yardımına çıkarak bu mesai saatleri dışında çalıştığını, bir kısım işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarını istemiştir.

B)Davalı cevabının özeti:

Davalı vekili, taleplerin zamanaşımına uğradığını, davalının …‘un bayiliğini yaptığını, …‘un bayiliğinin başka firmaya geçmesi üzerine davacının o şirkette çalışmaya devam ettiğini, zaman zaman yapılan fazla mesainin ücretlerinin ödendiğini, davacının banka kayıtlarında ve bordrolarda görünen ücreti aldığını, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

C)Yerel Mahkeme kararının özeti:

Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davacının 01.02.2008 ile 28.02.20013 tarih aralığında davalı şirket tarafından devir alınan … oto şirketinde bürüt 1.405,69 TL aylık ücret karşılığı çalıştığı, davacının 01.03.2013 tarihinde işyerinin devri netiliğinde olan işlem sonucu dava dışı … Oto Şirketi de işyerine devam ettiği de tartışmasız olduğu, bu nedenle davacının feshe bağlı olan kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti talepleri reddedildiği davacının genel tatil ve fazla çalışmaları tanık anlatımları ile belirlendiği, davalının davacının haklarını ödediğini davacıda aldığı ücrete yönelik iddiasını kanıtlayamadığı, alınan 02.06.2014 havale tarihli rapora itibar edilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulduğu gerekçesi ile fazla mesai ve genel tatil ücreti taleplerinin kabulüne, fazlaya dair talebin reddine karar verilmiştir.

D)Temyiz:

Karar süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

E) Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının tüm davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Somut uyuşmazlıkta, hesaba esas ücret miktarı bakımından, davacının işi, kıdem, davalı tanıklarının maaşlarının bir kısmını bankadan bir kısmını elden aldıklarını beyan etmeleri, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından evvelce incelenerek karara bağlanan davalısı aynı olan 7. Hukuk Dairesinin 2017/11659 Esas ve 2014/12228 Esas sayılı dosyalarda kabul edilen ücret miktarları karşısında davacının iddiası gibi aylık ücret miktarının net 1.473,00 TL. kabul edilerek sonuca gidilmesi gerekirken salt banka yazısına göre ücret miktarının kabulü hatalıdır.

3-Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.

Somut uyuşmazlıkta, dava dilekçesinde davalının Peugeot’nun “assistance” olarak adlandırılan gidilen yol yardımları belgelerine dayanıldığı ve 6 adet örnek belgenin dosyaya ibraz edildiği anlaşılmıştır. Bu belgelerin davacıya ilişkin olarak …‘dan ve 6100 sayılı Kanun’un 220. maddesi uygulanmak sureti ile davalıdan istenip, üzerindeki çalışma tarih ve saatleri gözetilerek fazla mesai talebi yeniden ele alınmalıdır. Ayrıca … Büyükşehir Belediye Başkanlığı Ulaşım Daire Başkanlığından davacının çalışma saatlerine ve günlerine ilişkin belge var ise gönderilmesi istenerek sonuca gidilmelidir. Eksik araştırma ile karar verilmesi hatalıdır.

F) SONUÇ:

Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde ilgililere iadesine, 08/06/2017 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6518 Karar : 2017/1692 Tarih : 13.04.2017

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli nedeniyle doğan alacağa ilişkin yapılan takibe itiraz nedeniyle açılmış itirazın iptali takibin devamı ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemenin; davanın reddine dair kararı davacı vekili tarafından ve katılma yoluyla da davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;

Davacı,…..’da davalının yüklenici olarak yapımını üstlendiği otel inşaatında bir kısım işlerin taşeron olarak müvekkili tarafından yapılması için davalı ile aralarında sözleşme imzalandığını, işin yapılıp teslim edilmesine ve alacağa ilişkin hakediş düzenlenmesine rağmen bakiye alacakların ödenmediğini, alacağın tahsili için …. 10. İcra Müdürlüğü’nün 2011/2615 Esas sayılı dosyasında yapılan takibe haksız olarak itiraz edildiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, %40’dan az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiş, davalı; davacı ile aralarında sözleşme ilişkisi bulunduğuna dair ellerinde herhangi bir kayıt bulunmadığını, dayanılan belgelerdeki imzaların yetkili temsilcilere ait olmadığını, dayanılan ödeme belgelerinin delil değeri olmadığını, sadece davacının yaptığı iş varsa bedelinin ödendiğini ortaya koyacağını belirterek davanın reddini savunmuş ve %40`dan az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiş, mahkemece; davacının imalatların yapılıp teslim edildiği ve alacağa hak kazanıldığının ispat edilemediği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından ve katılma yoluyla da davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava sözleşme ve dava tarihine göre uygulanması gereken 818 sayılı mülga BK’nın 355 ve devamı maddelerde düzenlenen ve konusu davalının dava dışı iş sahibine karşı yüklenici olarak yapımını üstlendiği otel inşaatının ince işlerinin taşeron olarak yapılması işi olan eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan takibe itiraz nedeniyle İİK`nın 67. maddeye dayalı olarak açılmış itirazın iptali davasıdır.

Taraflarca aslının karşı tarafta olduğu iddia edilen belge ile ilgili olarak; 6100 sayılı HMK`nın 220/2. maddesinde “Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkar eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı halde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Buradaki yemin, tarafın dayandığı yemin delili değildir. Belge lehine olan taraf yemin deliline dayanmış olmasa bile, dayanılan belgenin değerlendirilebilmesi için mahkemece; kanun hükmü gereği olarak, maddeye uygun biçimde yemine ilişkin işlemlerin yaptırılması gerekir.

Belge altındaki imzanın yetkili temsilciye ait olmamasına rağmen bağlayıcı olup olmadığı yönünden; bir kimse bizzat kendisi tarafından yapılan sözleşme ve işlemlerle borç altına girebilir ise de kanuna uygun biçimde kendisi namına başkası tarafından yapılan sözleşme ve işlemler ile de borç altına girebilir. Bir kimsenin kendisi adına yapılan işlemlerle borç altına girebilmesi bakımından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu`ndaki hükümlerin gözetilmesi gerekir. Bunlar TBK 40 ve devamı maddelerde düzenlenen temsil hükümleri, 547. ve devamı maddelerde düzenlenen ticari temsilciye ilişkin hükümler ve 551. maddede düzenlenen ticari vekillere ilişkin hükümdür. Bu hükümlere göre kişi adına yapılan işlemlerle borç altına girebileceği gibi, alacağının tahsil edilmesi, borcu söndüren yazılı belge düzenlenmesi gibi borçla ilgili kendisi yönünden hukuki sonuç doğuran işlemlerin de gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu hükümlere göre yapılan işlemlerin kendisi aleyhine sonuç doğurup doğurmadığı yönünden de sağlıklı inceleme ve değerlendirme yapılması gerekir.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisi bulunduğu kanıtlanmış olup, esasında mahkemece sözleşmenin varlığı kabul edilmiş ve bu husus davalı tarafça temyiz edilmediğinden meydana gelen usuli kazanılmış hak ile de sözleşmenin varlığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, işin yapılıp yapılmadığı ve bedelinde toplanmaktadır. Davacının delilleri arasında bulunan 30.10.2009 tarihli taşeron hakediş raporunun fotokopisi davacı tarafından sunulmuş ve aslının davalı tarafta olduğu bildirilmiştir. Bu durumda mahkemece HMK’nın 219 ve 220. maddeleri uyarınca işlem yapılıp, belge aslının sunulması halinde belge üzerinde durularak davalı adına imzalayan….isimli kişinin yetkili temsilci olup olmadığı, yetkili temsilci olmasa bile bu belgenin TBK`daki temsil, ticari temsilci ve ticari vekil hükümlerine göre davalıyı bağlayıcı nitelikte olup olmadığının araştırılıp değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalının tüm, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay`daki duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 2,20 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 13.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/4861 Karar : 2016/17888 Tarih : 13.10.2016

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı; Ekim 2008-29.05.2013 tarihleri arasında temizlik personeli olarak çalıştığını, en son net ücretin yemekle beraber 960,00 TL olduğunu, maaşlarının düzenli şekilde ödenmediğini, son olarak 3 aylık maaşı ödenmeyince iş akdini haklı nedenle sona erdirdiğini, fesih tarihinde ödenmemiş 3 aylık ücreti bulunduğunu, ayrıca kullanmadığı izin ücretlerinin ödenmediğini iddia ederek, kıdem tazminatı, fazla mesai, yıllık izin, ücret alacağı, genel tatil, hafta tatili ve asgari geçim indirimi alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı; davacının maaş alacağının davacının banka hesabına tamamen ödendiğini, kıdem tazminatının yine tamamen ödendiğini, davacının 45 günlük yıllık iznini kullandığını, davacının fazla mesai ücretlerinin ödendiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı, taraflar temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Mahkemece davacının asgari geçim indirimi alacağı, evli ve üç çocuklu olduğu kabul edilerek hesaplanmışsa da, dosyada davacının asgari geçim indirimine esas medeni halini gösterir nüfus kaydı olmadığı ancak mahkemenin tanık beyanları ile sonuca gittiği anlaşılmıştır. Ayrıca davalı vekili temyiz dilekçesinin ekinde davacıya ait asgari geçim indirimi ödendiğini gösteren imzasız bordrolar ibraz etmiştir.

Buna göre öncelikle davacının asgari geçim indirimine esas ayrıntılı nüfus kaydı getirtilip dosyada yer alan bordrolarla birlikte tüm çalışma dönemine ait bordrolar davalı taraftan HMK 220. maddesi kapsamında istenerek, çalışma dönemine ilişkin banka hesap ekstresi getirtilip karşılaştırılarak sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır.

3-Dosyada davacının imzası taşıyan yıllık izin talep formları mevcut olup, davalı talep doğrultusunda yıllık izinlerin kullandırıldığını savunmaktadır. Ayrıca davacının dava dilekçesinde kullanmadığı izinlerden bahsetmesi karşısında, mahkemece öncelikle bu husus ve yıllık izin talep formları davacıdan sorulup, yıllık izin talep edilen tarihlerde davacının yıllık izinde gösterilip gösterilmediği tespit edilip, ait olduğu ay bordrosunun kontrol edilerek bordroda yıllık izin talep formuna uygun şekilde izinli gösterilmiş ise, bu tarih aralığında izin kullandığının kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile davacının hiç izin kullanmadığının kabulü hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 13.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/20710 Karar : 2015/33189 Tarih : 16.11.2015

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

Davacı, davalı bankadan konut kredisi kullandığını, davalı banka tarafından dosya masrafı adı altında kesinti yapıldığını ileri sürerek, 3.593,90 TL‘nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı yanca temyiz edilmiştir.

1- Davacı dava dilekçesi ile haksız kesintinin 3.593,90 TL olduğunu ileri sürerek dava açmış, davalı ise kesintinin sözleşmeye ve yasaya dayandığını savunarak davanın reddini savunmuş; mahkemece davacı tarafın bilirkişi incelemesi deliline dayanmaktan vazgeçtiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan konut kredisi sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Ne var ki, davacının dayandığı deliller arasında bulunan davaya konu kredi sözleşmesi ve eklerinin getirtilmeden dosyanın bilirkişi incelemesine sunulduğu; bilirkişinin, 3.11.2014 tarihli ön raporunda davaya konu kredi sözleşmesi ve eklerinin getirtilmesi halinde yeni bir rapor tanzim edileceğinin belirtilmesine rağmen, davacının dayandığı deliler toplanmadan yazılı olduğu şekilde karar tesis edilmiştir. Oysaki, eksik incelemeye dayalı olarak hükmün tesisi mümkün değildir. Mahkemece öncelikle uyuşmazlığa konu kesintilere ilişkin, 6100 sayılı HMK’nın “tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğu” başlıklı 219/1 maddesi ile “taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorunda oldukları” hükmü uyarınca taraflardan, tüm delilleri ile varsa karşı delilleri sorulup toplanmalı ve özellikle davaya konu 8.12.2010 tarihli kredi sözleşmesi ile (varsa kredinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin sözleşme) bu sözleşmeye ek belgelerin (hesap hareketlerini gösterir hesap özeti, varsa kesintilere ilişkin dekont örnekleri) getirtilerek dosyanın tekemmülü sağlanmalı, bundan sonra gerektiğinde bilirkişi raporu da alınarak varsa kesintilere ilişkin tüm şüpheler giderilmeli, anılan belgelerin ibraz edilmemesi halinde ise 6100 sayılı HMK’nın “tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi de gözetilerek sonucuna göre hüküm tesis edilmelidir. Bu nedenlerle eksik incelemeye dayalı karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.

2- Bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle; temyiz olunan kararın davacı yararına ( BOZULMASINA ), (2) numaralı bent uyarınca davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde (İADESİNE), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2014/1710 Karar : 2017/40 Tarih : 18.01.2017

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin davalı … Bakanlığına bağlı Kütahya Hava Er Eğitim Tugay Komutanlığının yemek ihalesini kazanan dava dışı …Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti.’nde çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı sebep olmaksızın feshedildiğini, asıl işvereninin … olduğunu, işe başladığı günden itibaren fazla mesai yaptığını, ulusal bayramlarda çalıştığını, ramazan bayramında 1 gün, kurban bayramında ise 2 gün izin kullandığını, çalışmasına rağmen alamadığı hafta sonu çalışma ücretleri bulunduğunu, ayrıca müvekkilinin kullandırılmayan ve ücreti ödenmeyen yıllık izin alacağı olduğunu ileri sürerek işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı … vekili, davanın öncelikle süre aşımı ve sıfat yokluğu nedeniyle reddinin gerektiğini, kaldı ki davanın yetkisiz mahkemede açıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Yerel Mahkemece, davalı idare ile yemek hizmeti ihalesini alan şirketler arasında asıl-alt işverenlik ilişkisi bulunduğu, davacının iş sözleşmesinin haksız ve önelsiz olarak feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün davalı Bakanlık vekili tarafından temyizi üzerine;

Özel Dairece; davalının sair temyiz itirazlarının reddi ile davalı aleyhine dava açan işçilerin tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi gerektiği, bu beyanların diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesinin doğru olacağı, hükme esas alınan bilirkişi raporunda fazla mesai ve tatil ücret alacakları hesaplanırken, davacı tanık anlatımlarının delil olarak değerlendirildiği, oysa davacı tanığı olarak dinlenen işçilerin aynı şekilde davalı aleyhine dava açan kişiler olduğu gibi işyerinde ikili vardiya esası ile çalışıldığını belirttikleri ve hükme esas bilirkişi raporunun tanık beyanına dayanmasına rağmen, tek vardiya çalışma esasına göre fazla mesai ve tatil ücret alacaklarının hesaplandığı, davalı vekilinin temyiz aşamasında, dosyaya sunulan işin yapıldığı Hava Er Eğitim Tugayına giriş ve çıkış kayıtlarını gösteren imzalı çizelgelerin dikkate alınmadığını ve alacakların fahiş hesaplandığını savunduğu, davacının, kamu kurumuna ait giriş ve çıkış kaydı tutulan işyerinde çalıştığına göre var ise mesai ve nöbet çizelgelerinin getirtilerek, davacının fazla çalışma yapıp yapmadığının, tatillerde çalışıp çalışmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, bozmaya uyularak dosyaya sunulan davacıya ait işe giriş çıkış kayıtlarına göre hesaplanan bilirkişi raporuna itibarla davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, taraf vekillerince temyizi üzerine,

Özel Dairece, davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddi ile mahkemece getirtilen kayıtların davacının tüm çalışma süresini kapsamayıp 15.02.2011-28.12.2011 tarihleri arası giriş ve çıkış kayıtları olduğu, hüküm altına alınan fazla mesai ve tatil çalışmaları ücret alacaklarının bu kayıtlar esas alınarak hesaplandığı, davacının, tüm çalışma süresine ait fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı ücret alacağını istemesine göre tüm çalışma süresine ait kayıtların getirtilmesi ve alacakların hesaplanması gerektiği, eksik inceleme ile bozma gereği tam olarak yerine getirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, davalı kuruma yazılan üç adet müzekkere ile tüm kayıtların istendiği, gelen belgelere göre dosyanın bilirkişiye verildiği, son yazılan müzekkereye cevap verilmemesi üzerine davalı vekiline duruşmada tüm kayıtları sunmak üzere iki haftalık kesin süre verildiği, bu süre içerisinde kayıtların sunulmaması nedeniyle dosyanın yeni bir bilirkişiye verilerek ve bozma kararı dikkate alınarak davalı kurumdan gelen kayıtlar doğrultusunda fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı ücret hesaplaması yaptırıldığı ve buna göre karar verildiği, verilen kararın yasaya ve usul hükümlerine, özellikle taraflarca hazırlama ilkesine uygun olduğu belirtilerek ve önceki gerekçeler de eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, çalışma saatlerine ilişkin davalı kurum kayıtlarının sunulmadığı dönem yönünden fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile hafta tatili alacaklarının kayıtlar dışındaki deliller ile ispatının olanaklı olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre hüküm altına alınacak tutarların tespiti noktasında toplanmaktadır.

I-Davalı … vekilinin temyizi yönünden; Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce dava konusu “fazla mesai, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil” alacaklarının miktarı itibariyle direnme kararına karşı, temyiz yasa yolunun açık olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

Öncelikle belirtilmelidir ki, 1 Ekim 2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiş, anılan Kanunun 450. maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte yasa koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.

Bu bağlamda 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi;

“(1)Bölge Adliye Mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun’un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.

Yukarıdaki madde metninden, Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı açıkça anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır.

Direnme kararının verildiği 20.06.2014 tarihinde bu miktar 1.890,00 TL’dir.

16.07.1981 gün ve 2494 sayılı Kanun’un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.

Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, yerel mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.

Yeri gelmişken eldeki davada temyize konu alacak miktarının ne olduğunun açıklanmasında yarar vardır:

Davacı eldeki alacak davası ile diğer alacakları yanında fazla mesai, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının da tahsilini istemiştir. Mahkemece verilen karar, Özel Dairece sadece anılan alacaklara yönelik olarak bozulmuş, diğer işçilik alacakları yönünden bir bozma yapılmadığından hükmün bu alacak kalemleri dışında kalan bölümü kesinleşmiştir. Mahkemece davacının toplam 206,68 TL fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacağının bulunduğu gerekçesi ile önceki hükmünde direndiği anlaşılmaktadır. Belirtilen ve direnmeye konu bu miktar direnme kararının verildiği 20.06.2014 tarihinde temyiz kesinlik sınırı olan 1.890,00 TL’nin altındadır.

Şu halde bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle davacının talep edebileceği toplam alacak miktarının 1.890,00 TL’nin altında olduğu uyuşmazlık konusu değildir.

Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında da, direnme kararının verildiği 20.06.2014 tarihi itibariyle temyiz (kesinlik) sınırı 1.890,00 TL olmakla, direnme kararı miktar itibariyle açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesinin miktar itibariyle mümkün olmadığı ve bu itibarla davalı Bakanlık vekilinin temyiz isteminin reddinin gerektiği oybirliği ile kabul edilmiştir.

II-Davacı vekilinin temyizi yönünden; 4857 sayılı İş Kanununda fazla çalışmanın ispatı ile ilgili olarak özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle fazla çalışmanın ispatı, genel hükümlere tabidir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Dolayısıyla fazla çalışma yaptığını ve hafta tatili ile genel tatil günlerinde çalıştığını iddia eden işçi, kural olarak, fazla çalışma yaptığı gün ve saatleri ispat etmek zorundadır. Fiili bir olgu söz konusu olduğundan, kural olarak işçi, fazla çalışma yaptığını her türlü delille ispat edebilir; bu bağlamda tanık da dinletebilir. (HGK’nun 27.04.2016 gün 2014/22-886 E., 2016/550 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.)

Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

Diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi ise; “(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. (2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. (3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmünü içermektedir.

İş Kanununda kayıt tutma yükümlülüğü genellikle işverene verilmiştir. Bordro tanzimi, mesai saatleri düzenleme, yıllık ücretli izin defteri tutma, çalışma belgesi verme gibi işçi alacakları konusunda işveren kayıtlarına dayanıldığında, bu kayıtları tutma zorunluluğu olan işverenin bu belgeleri mahkemeye ibraz etmesi, işverenin bu belgeleri ibraz etmemesi halinde ise 6100 sayılı HMK’nun 220. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekmektedir.

Somut uyuşmazlıkta, Yerel Mahkemenin ilk kararı ile tanık beyanları doğrultusunda davacının tüm çalışma süresine ilişkin hesaplanan fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil alacakları hüküm altına alınmış, uyulan ilk bozma ilamı sonrasında da getirtilen işe giriş çıkış kayıtları esas alınarak ve sadece kayıtların bulunduğu döneme ilişkin fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacakları hüküm altına alınmıştır. İşe giriş çıkış kayıtlarının bulunmadığı dönem yönünden ise belirtilen alacaklara hak kazanılmadığı değerlendirilmiştir.

Yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere, fiili bir olgu söz konusu olduğundan, fazla çalışmalar her türlü delille ispat edilebilir. Bu itibarla, Yerel Mahkemece, işe giriş çıkış kayıtlarının bulunmadığı dönem yönünden değerlendirme yapılmaması isabetli değildir. Diğer taraftan, Yerel Mahkemece işe giriş çıkış kayıtlarının sunulmamasının davacı aleyhine yorumlanması da, 6100 sayılı Kanunun 220. maddesi ile de bağdaşmamaktadır.

Açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında, yerel mahkemece, somut olayda işe giriş çıkış kayıtlarının bulunmadığı dönem yönünden, dosya kapsamında mevcut deliller değerlendirilmeli, çalışma düzeninin aynı olması prensibinden hareketle, kayıtlı dönemin, kayıtlı olmayan dönem için emsal olabileceği de gözetilmeli ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.

Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma ilamında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle,

1- Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı … vekilinin temyiz isteminin miktardan REDDİNE,

2- Yukarıda (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı BOZULMASINA, i karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/4087 Karar: 2017/261 Tarih: 23.01.2017

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yürütülen icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili, istemine ilişkin olup, mahkemenin davanın reddine dair kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı deliller ve özellikle alınan bilirkişi raporu ile alacak belirlenmiş olup likit bir alacaktan söz edilemeyeceğinden icra inkar tazminatına hükmedilme koşulları bulunmadığından davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;

Davacı taraflar arasında eser sözleşmesi bulunduğunu, işin tamamlanıp teslim edildiği halde gerek iş bedelinden gerekse nakdi teminat kesintilerinden olmak üzere 127.454,93 USD alacağın ödenmediğini ve İstanbul Anadolu 5. İcra Müdürlüğü’nün 2012/21873 esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibinde borca itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptâline takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiş, davalı iş sahibinden alınarak teslimi gereken tamamlama sertifikası sunulmadığından alacağın istenebilmesi koşulları oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuş mahkemece tamamlama sertifakaları sunularak edimin yerine getirildiğini davacı tarafın ispatlayamadığı, ödemezlik def’inde bulunma hakkı bulunan davalının itirazında haksız sayılamayacağı belirtilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, sözleşme tarihine göre uygulanması gereken 818 Sayılı mülgâ BK’nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesine dayalı olarak bakiye iş bedelinin ödenmediği iddiasıyla yapılan takibe itiraz nedeniyle 67. maddeye göre açılmış itirazın iptâli davasıdır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) hükümlerine göre: Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. ( 222/1) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır ( 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur ( 222/4).

Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir ( 219/1). Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir ( 219/2).

İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir ( 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir ( 220 /3).

Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasada delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü halinde davacının ticari defterleri tek başına delil niteliği taşımadığından dayanılan böyle bir delilin incelenmesine gerek de olmayacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip değerlendirildiğinden delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın 220/3. madde gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir. Aksinin kabulü durumunda; karşı tarafın ticari defterlerini sunmaması halinde sunan tarafın muntazam tutulmuş ticari defterlerinin lehe delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkar ki bu ticari defterleri ve karşı taraf elinde olduğu ileri sürülen belgeleri delil olarak kabul edip sunulmaması halinde sonuçlarını belirleyen açık düzenlemelere aykırı bir yorum olacaktır.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmiş olup davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile talep edilen alacağın varlığı kanıtlanmıştır. Davalı defterlerini sunmayarak davacının ticari defter kayıtlarının 222. maddeye göre lehine delil oluşturup oluşturmadığının tam olarak incelenebilmesine engel olduğundan sunulmayan ticari defterlerinde de davacının alacaklı olduğuna dair kayıtların mevcut olduğu halde sunulmadığının ve bunun sonucunda da davacı incelenen defter kayıtlarının davacı lehine delil oluşturduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ticari defter kayıtları ile alacağın varlığı ispatlandığı halde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

Mahkemece yapılması gereken iş talep edilen alacağın kanıtlandığı ancak icra inkar tazminatı talep etme koşullarının gerçekleşmediği gözetilerek hüküm kurmak olduğu halde yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 23.01.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/3426 Karar: 2016/2278 Tarih: 13.04.2016

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup davacı kat malikleri ve dava dışı kat malikleri ile davalı yükleniciler arasında mantolama ve boya yapılmasına dair sözleşme bulunmaktadır. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1- )492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde yargı işlemlerinden bu Kanun’a bağlı 1. sayılı tarifede yazılı olanlarının yargı harçlarına tâbi olduğu hükmü getirilmiştir. Harçlar Kanunu’na ekli 1 Sayılı tarifede mahkeme harçları hukuk davalarında mahkemesine göre başvurma harcı ile konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda davanın değerine göre nispi harçlar olarak gösterilmiştir. Dava açılırken Harçlar Kanunu’nun 27. maddesi gereğince maktu başvurma harcının tamamı ve 28.a maddesi uyarınca değere göre alınması gereken nispi harcın 1/4’ünün peşin olarak yatırılması zorunludur. Bu husus kamu düzenine dair olduğundan mahkemece kendiliğinden gözetilir. Aksi halde dava yöntemine uygun açılmamış sayılır.

Somut olayda davacı davasında eksik ifa nedeni ile uğradığı zarara karşılık 500,00 TL ile sözleşmenin süresinde bitirilmemesi sebebi ile 1.320,00 TL gecikme cezasının tahsili talep edilmiş, ayrıca sözleşme gereği işin süresinde bitmemesi halinde ödenmeyeceği kararlaştırılan 6.000,00 TL bakımından borçlu olunmadığının tespiti ile yine sözleşme gereği teminat olarak verilen borçlusu davacılardan … alacaklısı davalılar olan 850,00 TL bedelli bono bakımından borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi ile sözleşme gereği süresinde bitirilip teslim edilmeyen işlerin tespitine ve sözleşmenin iptâline karar verilmesi talep edilmiş, harca esas değer 1.820,00 TL olarak gösterilerek bu miktar üzerinden harç yatırılmıştır. 06.12.2013 tarihinde yapılan ıslah ile eksik ifa nedeni ile uğranılan zarara karşılık 500,00 TL talebi bilirkişi raporu uyarınca 2.483,00 TL’ye yükseltilmiştir. Ancak menfi tespit istemlerine dair talebe dair harç yatırılmamıştır. 492 Sayılı Harçlar Yasası’nın 30, 32. madde hükümlerince, yargı harçları ödenmedikçe müteakip işlemler yapılamaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır. Verilen süre içerisinde harç ikmâl edilmezse; mahkemece, 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi yollamasıyla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150. maddesi uyarınca, önce dava dosyasının işlemden kaldırılmasına ve süresi içerisinde harcın ikmâl edilerek yenileme talep edilmemesi halinde de, menfi tespite dair talepler bakımından davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. Belirtilen hükümlere göre işlem yapılmaksızın harcı yatırılmayan taleplerin incelenmesi ve esastan karar verilmesi doğru olmamıştır.

2- ) Taraflar arasında imzalanan 18.08.2012 tarihli sözleşmede iş bedeli 26.400,00 TL olarak belirlenmiş olup, bu sözleşme niteliği itibariyle 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 365. maddesinde düzenlenen götürü bedelli eser sözleşmesidir. Götürü bedelle yapımı üstlenilen işlerde yüklenicinin hakettiği bedelin, gerçekleşen imalâtın yapılması gereken tüm imalâta göre fiziki oranını bulmak ve bu oranı götürü bedele uygulanmak suretiyle hesaplanması gerekir.

Öte yandan davacı daire malikleri ile dava dışı daire malikleri arasında zorunlu dava arkadaşlığı olmayıp ihtiyari dava arkadaşlığı vardır. Dava açılmayan zorunlu dava arkadaşlarının davaya dahil edilmesi zorunlu ise de ihtiyari dava arkadaşı olabilecek kişilerin davaya dahil edilmesi zorunlu değildir. 6100 Sayılı HMK’nın 124. maddeye göre bir davada taraf değişikliği ancak karşı tarafın rızası ile mümkün olup, taraf eklemek suretiyle taraf değişikliği yapılması mümkün değildir. Bu sebeple dava dilekçesinde gösterilmeyen ve zorunlu dava arkadaşı sayılması mümkün olmayan dava dışı kat maliklerinin muvafakatı, yahut dahili dava dilekçesi ile davaya eklenmesi mümkün olmadığından sadece davacılar yönünden onların arsa payları ile sınırlı olarak inceleme yapılmalı her iki davacı tarafından kendi dairelerine götürü bedele fiziki gerçekleşme oranından isabet eden miktar bulunmalı herbir daireye düşen yüklenicinin hak ettiği iş bedeli belirlenmeli, davacıların ayrı ayrı ödemeleri gözetilerek varsa fazla ödemeleri yönünden taleple bağlı kalınarak ıslah dilekçesi de nazara alınarak hüküm kurulmalıdır.

Menfi tespit istemleri bakımından da, eksik harcın süresi içerisinde ikmâli halinde; 850,00 TL’lik bono bakımından HMK’nın 220. maddesi uyarınca araştırma ve inceleme yapılarak verilecek kesin süre içerisinde davaya konu bononun ibrazı istenmeli, belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine dair yemin teklif edilmeli, kararın davacı tarafça temyiz edildiği kazanılmış hak kuralı gözeltilerek ve yukarıda açıklanan araştırmalar yapılarak ve davacıların payları da gözetilmek sureti ile karar verilmelidir. Bu hususlar gözetilmeden harç tamamlatılmadan eksik inceleme ile talebi aşar şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan sebeplerle kararın bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ : Yukarıda 1 ve 2. bentte açıklanan sebeplerle kararın temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harçlarının istenmesi halinde temyiz eden davalılara iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/2310 Karar: 2017/2537 Tarih: 13.06.2017

  • HMK 220. Madde

  • Tarafın Belgeyi İbraz Etmemesi

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili için yürütülen icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine dair olup; mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- )Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- )Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Davacı, konusu reklam yapılması işi olan sözleşmeden kaynaklanan bakiye iş bedelinin ödenmediğini ve Antalya 2. İcra Müdürlüğü’nün 2014/1832 Esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibinde borca itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptâline takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiş, davalı dayanılan sözleşmedeki imzanın yetkili temsilcilerine ait olmadığını, sözleşme ilişkisi kurulmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, mahkemece; imzalı sözleşme sunulmadığı ve yemin deliline de dayanılmadığı gerekçesiyle davanın reddine ve tarafların icra inkâr ve kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, TBK’nın 470 vd. maddelerde düzenlenen ve konusu otel reklamının yapılması işi olan eser sözleşmesine dayalı olarak bakiye iş bedelinin ödenmediği iddiasıyla yapılan takibe itiraz sebebiyle İİK’nın 67. maddeye göre açılmış itirazın iptâli davasıdır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ( ) hükümlerine göre: Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir ( 222/1 ). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır ( 222/2 ). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur ( 222/4 ).

Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir ( 219/1 ). Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir ( 219/2 ).

İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir ( 220/1 ). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir ( 220 /3 ).

Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasada delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, Kanun’un ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK’nın 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü halinde davacının ticari defterleri tek başına delil niteliği taşımadığından dayanılan böyle bir delilin incelenmesine gerek de olmayacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip değerlendirildiğinden delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK’nın 220/3. maddesi gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki ( ticari defterlerindeki ) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir. Aksinin kabulü durumunda; karşı tarafın ticari defterlerini sunmaması halinde sunan tarafın muntazam tutulmuş ticari defterlerinin lehe delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkar ki bu ticari defterleri ve karşı taraf elinde olduğu ileri sürülen belgeleri delil olarak kabul edip sunulmaması halinde sonuçlarını belirleyen açık düzenlemelere aykırı bir yorum olacaktır.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmiş olup davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile talep edilen alacağın varlığı kanıtlanmıştır. Davalı defterlerini sunmayarak davacının ticari defter kayıtlarının HMK’nın 222. maddeye göre lehine delil oluşturup oluşturmadığının tam olarak incelenebilmesine engel olduğundan sunulmayan ticari defterlerinde de davacının alacaklı olduğuna dair kayıtların mevcut olduğu halde sunulmadığının ve bunun sonucunda da davacı incelenen defter kayıtlarının davacı lehine delil oluşturduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ticari defter kayıtları ile alacağın varlığı ispatlandığı halde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

İcra inkâr tazminatı yönünden ise itirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötüniyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır.

Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. ( HGK’nın 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı ) Somut olayda istenebilecek alacağın miktarı alınan bilirkişi raporu da esas alınarak deliller toplanmak suretiyle anlaşılmış olup likid bir alacak bulunmadığından icra inkâr tazminatına hükmedilme koşulları bulunmamaktadır.

Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş talep edilen alacağın kanıtlandığı ancak icra inkâr tazminatı talep etme koşullarının gerçekleşmediği gözetilerek asıl alacak üzerinden itirazın iptâline ve alacak yargılamayı gerektirdiğinden icra inkâr tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, ispatlanamayan davanın reddi yönünde verilen karar doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ : Yukarıda 1. bentte yazılı sebeplerle davalının tüm temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacıya iadesine, aşağıda yazılı bakiye 2,20 TL temyiz ilâm harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS