Tarafların Belgeleri İbrazı Zorunluluğu
HMK Madde 219
(1) Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.
(2) Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.
HMK Madde 219 Gerekçesi
Madde, 1086 sayılı Kanunun aynı konuyu düzenleyen 326 ncı maddesi hükmünden hem şekil hem içerik yönünden farklıdır.
1086 sayılı Kanunda, önce genel olarak tarafların ellerindeki belgeleri ibraz edecekleri düzenlenmiş, daha sonra dört bent hâlinde konuyla ilgili hangi belgelerin ayrıca ibraz edileceği belirtilmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında bu sayma yerine, tüm belgeleri kapsayıcı genel bir düzenleme yapılması uygun görülmüştür. Şöyle ki: 1086 sayılı Kanunda, Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu gereğince ibrazı zorunlu olan belgelerin yanında diğerlerinin de ibrazı gerektiği belirtilmiştir. Yeni düzenlemede buna yer verilmemiştir. Çünkü, öncelikle belgeyi ibraz zorunluluğu bu iki kanun dışında da söz konusu olabilir, bu sebeple ifade sınırlayıcıdır. Zaten bir kanunda özel olarak belge ibrazı zorunluluğu düzenlenmişse, bunu tekrar belirtmek gereksizdir. Böylece, tek tek sayılıp ihtimal dışı kalabilecek durumlar da bertaraf edilmiştir. Fıkranın ikinci cümlesinde, elektronik belgelerin nasıl ibraz edileceği ayrıca belirtilmiştir. Zira, elektronik belgelerin ibrazı diğer belgelerin ibrazından farklıdır. Bu sebeple, elektronik belgenin kağıt üzerine çıktısı alınarak ve talep edildiğinde de incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydı yapılmak suretiyle mahkemeye ibrazı gereklidir. İncelemeye elverişli şeklin ne olduğu, o günkü teknik imkânlara uygun olarak tespit edilecektir. Burada ibraz edilecek elektronik belgenin, güvenli veya basit elektronik imza ile imzalanmış olup olmaması önemsizdir. Güvenli elektronik imza ile imzalanmamış ya da hiç elektronik imza taşımayan bir elektronik belgenin de delil olarak ibrazı gerekebilir. Belgenin ibrazı ile onun delil değeri ayrı değerlendirildiğinden böyle bir ayrıma gidilmemiştir.
İkinci fıkrada ise bazı belgelerin tamamının değil, sadece belirli bölümlerinin delil olarak kullanılmasının söz konusu olabileceği ihtimali düzenlenmiştir. Özellikle ticarî defterler gibi hacimli belgelerin sadece belirli bir sayfası ya da bölümü uyuşmazlıkla ilgili olabilir. Bu durumda sürekli kullanılan bu tür belgelerin tamamının ibrazını istemek, hem ibraz eden taraf için bazı zorluklar ortaya çıkarabilecek, hem de uyuşmazlık dışındaki bölümlerinin ibrazı sebebiyle mahkeme dosyasında gereksiz yer işgal edecektir.
HMK 219 (Tarafların Belgeleri İbrazı Zorunluluğu) Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/4131 E. , 2022/2325 K.
- HMK 219
- Ticari defterlerin ibraz edilmesi
Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir (HMK 219/1). Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir (HMK 219/2). Ticari defterler HMK’nun 199. maddesi kapsamında davanın ispatına yarayan belgelerdendir. Bu nedenle belgelerin ibrazına ilişkin HMK hükümleri uygulanmalıdır. İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir (HMK 220/1). Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir (HMK 220/3).
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmiş, davacı tarafından sunulan ticari defterler üzerinde mali müşavir bilirkişi tarafından inceleme yapılmış, bilirkişice davacı defterlerinin sahibi lehine delil olma vasfında olduğu, takip konusu faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı iş sahibinin defterlerini ibraz etmediği belirtilmiştir. Yargılama aşamasında mahkemece, davalı tarafa ticari defterlerini ibraz etmesi için meşruhatlı davetiye çıkartılmış, meşruhat olarak “2016, 2017 yılların ait tüm ticari defterlerinizi 29.12.2017 günü, saat 14:30’da hazır etmeniz, aksi takdirde ticari defterlerinize delil olarak dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağı hususu tebliğ ve ihtar olunur.” yazılmış ise de, söz konusu meşruhat az yukarıda belirtilen yasal düzenlemelere uygun olmadığı gibi, davalı iş sahibinin defterlerini ibrazdan kaçınmasının davacı aleyhine sonuç doğuracak şekilde yorumlanması da doğru olmamıştır.
Mahkemece, davalı iş sahibine HMK’nın 219, 220, 222’nci maddeler gereğince uyuşmazlık konusu dönem yıllar itibariyle tespit edilip, bu yıllara ait ticari defterleri ibraza ilişkin ara karar kurulması, ticari defterler ibraz edildiğinde daha önce rapor veren bilirkişi aracılığıyla davalı ticari defterlerinin davacı ticari defterleri ile karşılaştırılmalı olarak incelenmesi takip konusu faturanın davalı defterinde kayıtlı olup olmadığı, bedelinin ödenip ödenmediğinin tespiti, HMK’nın 220/3 maddesine göre ticari defterler ibraz edilmez, ibraz edilmeme hakkında delilleriyle birlikte kabul edilebilir bir mazeret gösterilmez ya da ticari defterlerin bulunmadığı bildirilirse davalı tarafa bu konuda yemin teklif edilerek yemin kabul veya yerine getirilmezse diğer belgelere göre bir karar verilmesi gerekirken, ibrazdan kaçınmaya ve kayıtlara ilişkin hükümler uygulanmadan karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu 2019/328 E. , 2022/154 K.
- HMK 219
- Taraflar, ileri sürdükleri vakıaların ispatına ilişkin sadece kendi ellerindeki belgeleri ibrazın yanında karşı tarafça delil olarak dayanılan belgeleri de ibraz yükümlülüğü altındadırlar.
Tarafların ellerindeki belgeleri yargılama sırasında mahkemeye ibraz yükümlülüklerine ilişkin genel kurallar HMK’nın 219 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup anılan Kanun’un 219/1. maddesi; “Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.” hükmünü içermektedir. Anılan hüküm ile taraflar, ileri sürdükleri vakıaların ispatına ilişkin sadece kendi ellerindeki belgeleri ibrazın yanında karşı tarafça delil olarak dayanılan belgeleri de ibraz yükümlülüğü altındadırlar. Anılan düzenleme ile ispat yükü üzerinde olmayan tarafın da belirli koşullarda belge ibrazı ile yükümlülük altına alınarak davanın aydınlatılmasına katkıda bulunması sağlanmakta, bu suretle gerçeğe ve hakkaniyete uygun karar tesisine imkân tanınmaktadır.
Öte yandan tarafların mahkemeye ibraz ile yükümlü oldukları belgeler, ileri sürülen hususların ispatı ile ilgili olanlardan ibaret olup bunun belirlenmesi ise HMK’nın 194. maddesi çerçevesinde taraflarca gerçekleştirilecek somutlaştırma faaliyeti ile mümkündür. Bu doğrultuda taraflar, ileri sürdükleri vakıayı ispata elverişli bir biçimde somutlaştırmanın yanında delil olarak dayandıkları belgeleri ve hangi belgenin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamakla yükümlüdürler. Anılan yükümlülüğün ifası ile belgenin içerik ve niteliği hakkında bilgi sahibi olunarak ispat konusu vakıaya ilişkin olarak ibrazı istenen belgenin gerekli olup olmadığı yahut belgedeki hangi kısımların gerekli olduğu belirlenebilecektir. Bu sayede ileri sürülen hususların ispatıyla ilgili olmayan belgelerin gereksiz yere ibrazı önlenebileceği gibi HMK’nın 219/2. maddesi gereğince devamlı kullanılan ve içeriği bölünebilen belgelerin tamamı yerine sadece ispat konusu vakıa ile ilgili kısımları belirlenerek tarafların mahkemeye belge ibraz yükümlülüklerinin sınırları tespit edilebilecektir (Pekcanıtez/Özekes/Akkan/Korkmaz, s. 1814, 1815).
Taraflardan birinin ileri sürdüğü vakıanın ispatı için dayanılan belgenin, davanın karşı tarafının elinde bulunması durumunda ise, karşı tarafın anılan belgeyi ibrazı HMK’nın 220/1. maddesinde; “İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220/1. maddesinin uygulanması için gereken ilk koşul, karşı taraf elinde olan belgenin ileri sürülen vakıanın ispatına elverişli olup bu isteğin Kanun’a uygun olduğuna dair kanaatin mahkeme nezdinde ortaya çıkmasıdır. Bu kapsamda ileri sürdüğü vakıanın ispatı için delil olarak HMK’nın 220/1. maddesi çerçevesinde karşı tarafın elindeki belgeye dayanan tarafın, HMK’nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükünü ifa ederek karşı tarafın elindeki belge ile ileri sürülen vakıanın ispatının zorunlu ve bu talebin Kanun’a uygun olduğuna dair mahkeme nezdinde bir kanaat uyandırması gerekir.
Bu şartın varlığı hâlinde gözetilecek diğer bir koşul ise ibrazı istenen belgenin karşı tarafın elinde olmasıdır. Burada karşı tarafın elinde olmasından kasıt, belgenin ibraz edilebilecek surette tarafın hâkimiyet alanı içerisinde olmasıdır. Bu bağlamda madde hükmünde; karşı tarafın belgenin elinde olduğunu ikrar etmesi, ileri sürülen talep üzerine susması yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşılması veya başka bir belgede ikrar olunması gibi durumlarda belgenin istenen tarafın elinde olduğu kabul edilir. Öte yandan HMK’nın 220/2. maddesi gereğince ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
Belirtilen koşulların mevcudiyeti hâlinde mahkemece, taraftan karşı tarafın delil olarak dayanmış olduğu belgenin ibrazı için kesin süre verilir. Belirtilen kesin süre içerisinde ibraz istenen tarafça belgenin ibraz edilmemesi ve ibraz edilmemeyle alakalı kabul edilebilir bir mazeretin delilleriyle birlikte gösterilmemesi yahut belgenin elinde bulunduğunu inkâr edilmesi ve teklif edilen yeminin kabul veya icra edilmemesi hâlinde mahkemece, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanı kabul edilebilir (HMK m. 220/3).
Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticarî defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle delillerini karşı tarafın ticarî defterlerine hasretmediği durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın 219 ve ardından gelen maddelerindeki genel düzenlemelere tabidir. Zira ticarî defterler, sahip olduğu fonksiyonlar itibariyle belge niteliğini haizdirler. Bu sebeple yargılama sırasında ileri sürülen hususların ispatı için münhasıran karşı tarafın defterlerine dayanılmaması durumunda ticarî defterlerin ibrazında, diğer belgelerde olduğu gibi HMK’nın 219 ve 220. maddelerindeki hükümler uygulama alanı bulurlar.
Dava tarihi itibariyle olaya uygulanacak olan 6762 sayılı TTK’nın 64/1. maddesinde; her tacirin, ticarî işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadıyla, işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve bilhassa, diğer kanunların hükümleri mahfuz kalmak üzere, ticarî defterleri tutmaya mecbur oldukları düzenlenmiştir.
Ticarî defterlerle ispat ise 6762 sayılı TTK’nın 79 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup aynı Kanun’un 80/1. maddesinin “Muhakeme esnasında muhik bir menfaatin mevcudiyeti ispat olunur ve mahkeme ibraz edilmesini sübut bakımından zaruri addederse yalnız ihtilaflı meseleye mütaallik kayıtların sureti çıkarılmak veya ehlivukuf tetkikatı yaptırılmak üzere mahkeme re’sen veya taraflardan birinin talebi üzerine bunların birine yahut her ikisine ait defterlerle saklanması mecburi olan kâğıtların ibrazını emredebilir.” şeklinde düzenlemesi uyarınca uyuşmazlık hâlinde davaya bakan mahkeme, ilgililerin talebi üzerine yahut re’sen, ihtilafın çözümü için gerekli olan ticarî defter ve defterdeki kayıtların dayanakları olan belgelerin ibrazına karar verebilir. Belge niteliğini haiz ticarî defterlerin ibraz zorunluluğu hususunda 6762 sayılı TTK ile HMK’nın benzer mahiyette oldukları söylenebilir. Bunun yanında 6762 sayılı TTK’nın 81. maddesinde, 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (HUMK) muhasebeye muhtaç davalarda ihzari muamelelere ait hükümleriyle senetlerin ibrazı mecburiyetine dair olan hükümlerinin ticarî işlerde de uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir (Doğanay, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. I, 2004 s. 494 vd.).
Bu aşamada değinilmesi önem arz eden bir diğer hüküm ise 6762 TTK’nın 83/2. maddesi olup anılan düzenleme gereğince; tacir olmasa dahi taraflardan birinin, karşı tarafın ticarî defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtmesi hâlinde karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa mahkemece, ticarî defterlerin ibrazını isteyen tarafa yemin teklif edilir. Yeminin edası ile de delillerini karşı tarafın ticarî defterlerine hasreden tarafın iddiası ispatlanmış kabul edilir. Bu hükme göre iddiasını ispat edeceğini beyan ederek ticarî defterlerin ibrazını isteyen taraf, bu beyanı sonrasında artık ticarî defterlerdeki kayıtların aksini başka delillerle ispat edemez (Doğanay, s. 509 vd.). Ancak önemle belirtilmelidir ki; 6762 sayılı TTK’nın 83/2. maddesi, tarafın iddiasını ispat için delil olarak sadece karşı tarafın ticarî defterlerine münhasıran dayanmış olduğu durumlarda uygulama alanı bulacak bir hükümdür. Eş söyleyişle bir davada ileri sürülen hususun ispatı için karşı tarafın ticarî defterleri yanında başka delillere de dayanılmış olması durumunda 6762 sayılı TTK’nın 83/2. maddesi uygulanmaz.
Öte yandan taraflardan birinin diğer deliller yanında karşı tarafın ticarî defterlerine dayanmasıyla karşı taraftan ticarî defterlerin ibrazının istenilmesi, ancak ticarî defterlerin ibrazından kaçınılması durumunda, yukarıda da belirtildiği üzere HMK’nın belgelerin ibraz mecburiyetini içeren 219 ve devamındaki hükümler uygulama alanı bulacaktır. Başka bir deyişle ileri sürülen iddianın ispatı için münhasıran karşı tarafın ticarî defterlerine dayanılmamış olması durumunda 6762 sayılı TTK’nın 83/2. maddesinden ziyade HMK’nın belgelerin ibraz zorunluluğunu düzenleyen hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Bu çerçevede HMK’nın 220/3. maddesinde düzenlenen belgenin ibraz yükümlülüğüne aykırı davranışın sonucunda hâkime takdir hakkı tanınmış olup hâkim, ibraz edilmeyen belgenin/ticarî defterin içeriği hakkında, somut durumun niteliğine uygun düştüğü ölçüde yapacağı değerlendirme sonrasında ibrazı isteyen diğer tarafın beyanının kabul edilip edilemeyeceğine karar verecektir (Pekcanıtez, Özekes, Akkan, Korkmaz, s. 1834).
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafça, davalıya sunulduğu iddia olunan turizm hizmet bedellerine ilişkin taraflar arasındaki cari hesap bakiyesinin ödenmediği ileri sürülerek anılan hususların ispatı için diğer deliller yanında her iki tarafın da ticarî defterlerine dayanıldığı, yargılama sırasında ticarî defterlerin ibrazı için mahkemece verilen süreler sonrasında ise davalı tarafça, herhangi bir mazeret ileri sürülmeksizin ticarî defterlerin dosyaya ibraz edilmediği anlaşılmaktadır.
Davacı tarafça ileri sürülen iddiaların ispatı için davalının ticarî defterleri yanında diğer delillere de dayanılmış olup davalının ticarî defterlerinin ibrazı ve bundan kaçınmanın sonuçlarına ilişkin olarak uygulama alanı bulacak olan düzenlemeler, HMK’nın 219 ve 220. maddeleridir. Her ne kadar mahkemece, delil olarak davalı defterlerine münhasıran dayanılmadığından bahisle davalının ticarî defterini ibrazından kaçınmasının davalı aleyhine sonuç doğurmayacağı belirtilmiş ise de; davacının ileri sürdüğü iddiaların ispatı için delil olarak münhasıran davalının ticarî defterlerine dayanmamış olması, belgelerin/ticarî defterlerin mazeretsiz olarak ibraz edilememelerinin sonuçlarını düzenleyen HMK’nın 220. maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmez. Zira ileri sürülen hususların ispatında münhasıran davalı defterlerine dayanılmamış olması durumunda uygulanmayacak hüküm TTK’nın 83/2. maddesi olup somut olay bakımından HMK’nın 220. maddesi geçerliliğini korur.
Yargılama sırasında davacının ticarî defterleri ve diğer deliller üzerinde gerçekleştirilen bilirkişi incelemesi sonucu dosya arasına alınan 15.03.2013 tarihli raporda; davacının ticarî defterlerine göre alacaklı olduğu belirlenmiştir. Öte yandan dava konusu turizm hizmetinin sunumuna dair faturaların davalı tarafın ticarî defterlerinde kayıtlı olup olmadığı hususu ile taraflar arasındaki ticarî ilişkinin mahiyetinin belirlenmesi amacıyla davalının ticarî defterlerinin ibrazı istenmiş olmakla birlikte davalı tarafından ticarî defterler ibraz edilmediği gibi buna ilişkin herhangi bir mazeret de ileri sürülmemiştir. Mevcut durum itibariyle davalıya sunulduğu iddia olunan turizm hizmetlerine ilişkin bilgi ve belgelerin davalının ticarî defterlerinde kayıtlı olup olmadığı hususunun, taraflar arasında çekişme konusu vakıalar ve davanın aydınlatılması kapsamında belirlenmesi zorunludur. Dolayısıyla HMK’nın 220/1. maddesi çerçevesinde davalının ticarî defterlerinin, davacı tarafça ileri sürülen hususların ispatına elverişli olduğu ve ibrazına dair talebin kanuna uygun olduğu açıktır.
Neticeten davalı tarafa gönderilen tebligatlarda, ticarî defterlerin ibraz edilmemesi hâlinde ortaya çıkacak sonuçların ihtar edilmiş olması ve davalı tarafça ibraz etmeme nedenine ilişkin herhangi bir mazeretin sunulmamış olması karşısında mahkemece, HMK’nın 220/3. maddesi ve ticarî defterlerin ibrazı ile ticarî defterlerle ispata ilişkin hükümler çerçevesinde yapılacak değerlendirme sonrasında hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2017/895 Karar : 2018/1319 Tarih : 4.07.2018
-
HMK 219. Madde
-
Tarafların Belgeleri İbrazı Zorunluluğu
Dava, ayıplı olarak satıldığı ileri sürülen aracın tamiratı nedeniyle ödenen bedelin istirdadı istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 2006 model Volkswagen marka bir araç satın aldığını, aracın Türkiye distribütörünün davalı Doğuş Otomotiv Servis ve Ticaret A.Ş., Konya ana bayii ve yetkili servisinin ise diğer davalı …Ş. olduğunu, aracın bakımlarının düzenli olarak yetkili serviste yaptırıldığını, ancak araçta 2010 yılından itibaren bir takım arızaların meydana geldiğini, bir kaç defa serviste tamirat yapıldığını, bütün tamiratlara rağmen sorunun giderilmediğini, en son yapılan kontrolde silindir kapağında çatlak bulunduğunun beyan edildiğini, yetkili servisin süresi dolduğundan arızanın garanti kapsamında giderilemeyeceğini ileri sürmekle birlikte tamirat ve yedek parça bedellerinden yaklaşık %70 oranında indirim yaparak müvekkilinden sadece 11.234,65 TL tahsil ettiğini, araca yetkili servis dışında hiç kimsenin müdahalesinin olmadığını, araçta imalat hatası (gizli ayıp) bulunduğunu, bu nedenle Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/140 D. İş sayılı dosyasında tespit yaptırıldığını, bilirkişinin sunduğu raporda sorunun malzeme hatasından kaynaklandığını belirttiğini, herhangi bir kullanıcı kusurunun saptanmadığını, böyle olunca müvekkili şirketten haksız bir şekilde tamirat ücreti alındığını ileri sürerek, ödenen tutarın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …Ş. vekili, aracın davacı şirkete 2006 yılında satıldığını ve trafiğe çıktığını, 2 yıl olan garanti süresinin dolduğunu, süre dışında meydana gelen hasarlardan müvekkili şirketin sorumlu olmadığını, tespit raporunda da gerçek duruma ve servis kayıtlarına aykırı değerlendirmeler yapıldığını, raporda motordaki aşırı ısınma nedeniyle kapağın çatladığının belirtildiğini, malzeme hatasının tespiti için malzemenin çok kapsamlı bir testten geçirilmesi gerektiğini, hiç bir test yapılmadan soyut değerlendirme ile malzeme hatasından bahsedilemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Doğuş Otomotiv A.Ş. vekili de, husumetin müvekkiline yöneltilemeyeceğini, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunu, dava konusu aracın yaklaşık beş yılda 148.660 km yol yaptıktan sonra 15.12.2010 tarihli servis girişinde gizli ayıp bulunduğunun ileri sürüldüğünü, tespit raporunun varsayıma dayandığını,bu nedenle delil olarak kabulünün mümkün olmadığını, laboratuar incelemesi yapılmadığını,gizli ayıp bulunmadığını, ayrıca garanti süresinde olmamasına rağmen aracın bakımlarının düzenli olarak yetkili serviste yapılıyor olması ve onarım maliyetinin yüksek çıkması nedeniyle davacı lehine %70 oranında destek sağlanarak mali yükün paylaşıldığını belirterek, davanın öncelikle husumet ve yetki nedeniyle, olmadığı takdirde ise esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkemece, araçtaki silindir kapağının çatlak olduğu hususunda bir uyuşmazlığın bulunmadığı, nitekim davalı şirketin parça değişimi ve onarımı yaparak toplam gider üzerinden %70 oranında bir indirim ile davacıdan 11,234,65 TL tahsil ettiği, arızanın gizli ayıp niteliğinde olduğu hususunda da bir anlaşmazlığın bulunmadığı, tartışmalı hususun silindir kapağındaki çatlağın kullanım hatasından mı yoksa imalat (malzeme) hatasından mı kaynaklandığına ilişkin olduğu, gerek tespit raporu gerekse mahkemece alınan raporda çatlağın kullanımdan kaynaklanmadığının tespit edildiği, bilirkişi tam bir kanaate varmak için laboratuar incelemesi yapmak istemiş ise de davalı şirket vekilinin parçanın imha edildiğini bildirerek 18.08.2011 tarihli imha tutanağı sunduğundan incelemenin yapılamadığı, ancak davaya konu parçanın daha sonraki bir tarihte yapılan keşif sırasında bizzat şirket çalışanları ve davalı vekili tarafından hazır edildiği, davalı vekilinin de yapılan keşfe bir itirazda bulunmadığı, imha tarihinden sonraki bir tarihte bilirkişi incelemesine sunulan parçanın daha önceki tarihte imha edildiğinden bahisle laboratuar incelemesine sunulmamasının büyük bir çelişki oluşturduğu, kaldı ki davalının yargılaması hâlen süren parçayı imha etmekle kusurlu olduğu, bu durumun TMK`nın 2. maddesine uygun olmadığı gibi davalı tarafın %70 oranında indirim yaparak bir noktada hatasını zımnen kabul ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalılar tarafından temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, silindir kapağının davanın en önemli delili olduğu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 326. ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 219. maddeleri uyarınca tarafların dayandığı ve ellerinde bulunan belge ve delilleri mahkemeye sunmak zorunda oldukları, aksi hâlde mahkemenin diğer tarafın beyanını kabul edeceği, ayrıca bozmada eksik incelemenin nasıl giderileceği, imha edilen parçanın nasıl temin edileceği, nasıl inceleme yapılacağı ve daha önce davaya konu parçanın incelenmesi sonucu alınan iki ayrı raporun ne anlama geleceği, davalının elindeki en önemli delili yargılama bitmeden imha etmesinin sonuçlarının ne olacağı hususlarının gösterilmediği, yine bozma kararında davalının müşteri memnuniyeti için yapmış olduğu indirimin parçanın ayıplı olduğu yönünde değerlendirilemeyeceği belirtilmiş ise de kabul kararının dayanağının dosyadaki iki raporda silindir kapağındaki çatlağın kullanım hatasından kaynaklanmadığı yönündeki tespitler ile laboratuar incelemesi için davalının elindeki silindir kapağını imha etmesi olduğu, tarafların elindeki delilleri imha ederek bundan kendi lehlerine bir sonuç çıkarmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davalılar vekili temyize getirmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 190. maddesine uyarınca ispat yükünün, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olmasına, dolayısıyla somut olayda ispat yükünün davacı tarafa ait bulunmasına ve yine müşteri memnuniyeti açısından yapılan indirimin gizli ayıp iddiasının kabulü şeklinde yorumlanmayacağına göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, aynı Kanun`un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 04.07.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6518 Karar : 2017/1692 Tarih : 13.04.2017
-
HMK 219. Madde
-
Tarafların Belgeleri İbrazı Zorunluluğu
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli nedeniyle doğan alacağa ilişkin yapılan takibe itiraz nedeniyle açılmış itirazın iptali takibin devamı ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemenin; davanın reddine dair kararı davacı vekili tarafından ve katılma yoluyla da davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Davacı,…..’da davalının yüklenici olarak yapımını üstlendiği otel inşaatında bir kısım işlerin taşeron olarak müvekkili tarafından yapılması için davalı ile aralarında sözleşme imzalandığını, işin yapılıp teslim edilmesine ve alacağa ilişkin hakediş düzenlenmesine rağmen bakiye alacakların ödenmediğini, alacağın tahsili için …. 10. İcra Müdürlüğü’nün 2011/2615 Esas sayılı dosyasında yapılan takibe haksız olarak itiraz edildiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, %40’dan az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiş, davalı; davacı ile aralarında sözleşme ilişkisi bulunduğuna dair ellerinde herhangi bir kayıt bulunmadığını, dayanılan belgelerdeki imzaların yetkili temsilcilere ait olmadığını, dayanılan ödeme belgelerinin delil değeri olmadığını, sadece davacının yaptığı iş varsa bedelinin ödendiğini ortaya koyacağını belirterek davanın reddini savunmuş ve %40`dan az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiş, mahkemece; davacının imalatların yapılıp teslim edildiği ve alacağa hak kazanıldığının ispat edilemediği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından ve katılma yoluyla da davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava sözleşme ve dava tarihine göre uygulanması gereken 818 sayılı mülga BK’nın 355 ve devamı maddelerde düzenlenen ve konusu davalının dava dışı iş sahibine karşı yüklenici olarak yapımını üstlendiği otel inşaatının ince işlerinin taşeron olarak yapılması işi olan eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan takibe itiraz nedeniyle İİK`nın 67. maddeye dayalı olarak açılmış itirazın iptali davasıdır.
Taraflarca aslının karşı tarafta olduğu iddia edilen belge ile ilgili olarak; 6100 sayılı HMK`nın 220/2. maddesinde “Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkar eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı halde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Buradaki yemin, tarafın dayandığı yemin delili değildir. Belge lehine olan taraf yemin deliline dayanmış olmasa bile, dayanılan belgenin değerlendirilebilmesi için mahkemece; kanun hükmü gereği olarak, maddeye uygun biçimde yemine ilişkin işlemlerin yaptırılması gerekir.
Belge altındaki imzanın yetkili temsilciye ait olmamasına rağmen bağlayıcı olup olmadığı yönünden; bir kimse bizzat kendisi tarafından yapılan sözleşme ve işlemlerle borç altına girebilir ise de kanuna uygun biçimde kendisi namına başkası tarafından yapılan sözleşme ve işlemler ile de borç altına girebilir. Bir kimsenin kendisi adına yapılan işlemlerle borç altına girebilmesi bakımından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu`ndaki hükümlerin gözetilmesi gerekir. Bunlar TBK 40 ve devamı maddelerde düzenlenen temsil hükümleri, 547. ve devamı maddelerde düzenlenen ticari temsilciye ilişkin hükümler ve 551. maddede düzenlenen ticari vekillere ilişkin hükümdür. Bu hükümlere göre kişi adına yapılan işlemlerle borç altına girebileceği gibi, alacağının tahsil edilmesi, borcu söndüren yazılı belge düzenlenmesi gibi borçla ilgili kendisi yönünden hukuki sonuç doğuran işlemlerin de gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu hükümlere göre yapılan işlemlerin kendisi aleyhine sonuç doğurup doğurmadığı yönünden de sağlıklı inceleme ve değerlendirme yapılması gerekir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisi bulunduğu kanıtlanmış olup, esasında mahkemece sözleşmenin varlığı kabul edilmiş ve bu husus davalı tarafça temyiz edilmediğinden meydana gelen usuli kazanılmış hak ile de sözleşmenin varlığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, işin yapılıp yapılmadığı ve bedelinde toplanmaktadır. Davacının delilleri arasında bulunan 30.10.2009 tarihli taşeron hakediş raporunun fotokopisi davacı tarafından sunulmuş ve aslının davalı tarafta olduğu bildirilmiştir. Bu durumda mahkemece HMK’nın 219 ve 220. maddeleri uyarınca işlem yapılıp, belge aslının sunulması halinde belge üzerinde durularak davalı adına imzalayan….isimli kişinin yetkili temsilci olup olmadığı, yetkili temsilci olmasa bile bu belgenin TBK`daki temsil, ticari temsilci ve ticari vekil hükümlerine göre davalıyı bağlayıcı nitelikte olup olmadığının araştırılıp değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalının tüm, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının
kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay`daki duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 2,20 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 13.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/3170 Karar : 2016/13742 Tarih : 9.06.2016
-
HMK 219. Madde
-
Tarafların Belgeleri İbrazı Zorunluluğu
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde doğu-güneydoğu illerinden sorumlu bölge şefi olarak 1.7.2004-15.06.2006 tarihleri arasında çalıştığını, son olarak ayda net 2.400 TL ücret aldığını, 2006 Mayıs ayına ait primi olan 450 TL ile 2006 Haziran ayına ait olan maaş + prim alacağı 2400 TL’nin ödenmediğini, 2005 yılı satışları nedeniyle şirketten 10.000 $ prim alacağı da bulunduğunu, 1.3.2005-2.5.2005 ve 2.5.2005 tarihli yazılarda belirtilen tüm yıllık kotaların davacı tarafından doldurulduğu halde 10,000 Dolar prim alacağının halen ödenmediğini ileri sürerek, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, ücret, satış ve jestiyon primi alacaklarının davalıdan tahsilini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının 17.4.2004’de işe başladığını, satış temsilcisi olarak görev yaptığını, istifa ettiği 15.6.2006’ya kadar çalıştığını, şirkette satış şefi olarak bir unvan bulunmadığını, ücrete ilişkin beyanları imzalı ücret bordrolarında görüldüğü üzere gerçeği yansıtmadığını, davacının 850 TL net ücret aldığını, her türlü işçilik alacağı tam ve eksiksiz olarak ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının fazla çalışma alacaklarının ödenmediği ve davacının fazla çalışma alacağının bulunduğu, hafta tatilinde çalıştığının ispat edilemediği, davacının satış temsilcisi sıfatıyla çalıştığı ve jestiyon primine hak kazanamadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı işçi bölge satış şefi olarak çalıştığını ve son ücretinin net 2.400,00 TL ücret olduğunu iddia etmiş, davalı ise davacının satış temsilcisi olarak en son 850,00 TL net ücretle çalıştığını savunmuştur. Mahkemece emsal ücret araştırması kapsamında bir kısım yazılar yazılmış ise de, dosyaya bildirilen bir emsal ücret bulunmamaktadır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, ücret bordrolarına itibar edilerek 1.256,10 TL brüt ücret üzerinden hesaplamaya gidilmiştir.
Mahkemece yapılacak iş; öncelikle davacının davalı işyerindeki görev tanımını kesin olarak tespit etmek, ardından davacının meslekte geçirdiği süre, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş ve çalışma süresi de belirtilmek suretiyle yukarıdaki ilkeler doğrultusunda, ilgili sendika ve meslek kuruluşlarından emsal ücret araştırılarak, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildikten sonra ücret seviyesini belirlemek ve bu ücrete göre alacakları bilirkişiye hesaplatıp hüküm altına almaktır. Eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmesi hatalıdır.
3-Davacının jestiyon primi alacağına hak kazanıp kazanmadığı taraflar arasındaki diğer bir uyuşmazlık noktasıdır.
Davacı, Malatya bölge satış şefi olarak çalıştığı davalı işyerinde 2005 yılına ait satış kotalarını doldurduğu iddiasıyla 10.000,00 … jestiyon primi isteğinde bulunmuş, 01.03.2005 ve 02.05.2005 tarihli şirket iç yazışmalarını sunmuş ve jestiyon prim alacağına ilişkin davalı işveren kayıtlarına dayanmıştır.
Dosyaya sunulan davalı şirketin iç yazışmalarında 01.05.2005-31.01.2006 döneminde tüm ürünlerde kotalarını dolduran bölge satış temsilcilerine de 5.000,00 … özel jestiyon primi ödeneceği belirtilmiştir. Buna göre, Mahkemenin davacının satış temsilcisi olduğu ve jestiyon priminden yararlanamayacağına yönelik gerekçesi yerinde değildir.
Diğer taraftan, davacı jestiyon primi konusunda delilleri arasında işveren kayıtlarına dayanmıştır. Mahkemece 6100 sayılı HMK’nın 218. maddesi uyarınca işlem yapılmış, davacının sunduğu şirket iç yazışmaları davalı tarafından kabul edilmesine karşın, jestiyon primine dair işyeri kayıtları sunulmamıştır.
6100 sayılı HMK’nın 219. maddesi taraflara kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmeleri zorunluluğunu getirmiştir. Aynı maddeyi takip eden 220. maddesinde ise belgeyi ibraz etmeme halinde ne tür bir işlem yapılacağı belirtilmiştir. Buna göre;
“(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükût ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir”. hükümlerine yer verilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nda kayıt tutma yükümlülüğü genellikle işverene verilmiştir. İşçi alacakları konusunda işveren kayıtlarına dayanıldığında, bu kayıtları tutma zorunluluğu olan işverenin bu belgeleri mahkemeye ibraz etme zorunluluğu vardır. İşverenin ibraz etmemesi halinde ise 6100 sayılı HMK’nın 220. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, davacının davalı işyerinde tartışmalı olan görevinin açık bir şekilde belirlenmesinden sonra davacının jestiyon primi alacağının belirlenmesi gerekir. Mahkemece ilgili usul hükümleri yerine getirilmeden eksik inceleme ve araştırma ile taleplerin reddi isabetsizdir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 09.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/20710 Karar : 2015/33189 Tarih : 16.11.2015
-
HMK 219. Madde
-
Tarafların Belgeleri İbrazı Zorunluluğu
Davacı, davalı bankadan konut kredisi kullandığını, davalı banka tarafından dosya masrafı adı altında kesinti yapıldığını ileri sürerek, 3.593,90 TL‘nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı yanca temyiz edilmiştir.
1- Davacı dava dilekçesi ile haksız kesintinin 3.593,90 TL olduğunu ileri sürerek dava açmış, davalı ise kesintinin sözleşmeye ve yasaya dayandığını savunarak davanın reddini savunmuş; mahkemece davacı tarafın bilirkişi incelemesi deliline dayanmaktan vazgeçtiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan konut kredisi sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Ne var ki, davacının dayandığı deliller arasında bulunan davaya konu kredi sözleşmesi ve eklerinin getirtilmeden dosyanın bilirkişi incelemesine sunulduğu; bilirkişinin, 3.11.2014 tarihli ön raporunda davaya konu kredi sözleşmesi ve eklerinin getirtilmesi halinde yeni bir rapor tanzim edileceğinin belirtilmesine rağmen, davacının dayandığı deliler toplanmadan yazılı olduğu şekilde karar tesis edilmiştir. Oysaki, eksik incelemeye dayalı olarak hükmün tesisi mümkün değildir. Mahkemece öncelikle uyuşmazlığa konu kesintilere ilişkin, 6100 sayılı HMK’nın “tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğu” başlıklı 219/1 maddesi ile “taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorunda oldukları” hükmü uyarınca taraflardan, tüm delilleri ile varsa karşı delilleri sorulup toplanmalı ve özellikle davaya konu 8.12.2010 tarihli kredi sözleşmesi ile (varsa kredinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin sözleşme) bu sözleşmeye ek belgelerin (hesap hareketlerini gösterir hesap özeti, varsa kesintilere ilişkin dekont örnekleri) getirtilerek dosyanın tekemmülü sağlanmalı, bundan sonra gerektiğinde bilirkişi raporu da alınarak varsa kesintilere ilişkin tüm şüpheler giderilmeli, anılan belgelerin ibraz edilmemesi halinde ise 6100 sayılı HMK’nın “tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi de gözetilerek sonucuna göre hüküm tesis edilmelidir. Bu nedenlerle eksik incelemeye dayalı karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
2- Bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle; temyiz olunan kararın davacı yararına ( BOZULMASINA ), (2) numaralı bent uyarınca davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde (İADESİNE), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/6114 Karar : 2014/12050 Tarih : 25.06.2014
-
HMK 219. Madde
-
Tarafların Belgeleri İbrazı Zorunluluğu
Davacı vekili, müvekkili şirketin, menajerliğini yaptığı oyuncu Leyla Başak ile davalı arasında oyuncunun Ayrılık adlı yapımda görev alması amacıyla sözleşme imzalandığını, sözleşmede oyuncunun rol alması karşılığında bölüm başına %20 ajans komisyonu dahil 1500 TL + STP + KDV, bölümün televizyonda yayınlanmasına takip eden 7 gün içinde müvekkili şirket tarafından düzenlenecek fatura karşılığında ödenmesinin kararlaştırıldığını, sözleşme gereğince doğan alacakların tahsili amacıyla oyuncunun görev aldığı 11 bölüm için düzenlenen faturanın davalı şirkete gönderildiğini, bunun üzerine davalı şirketin bir kısım ödemelerde bulunduğnu, bakiye 7.987,50 TL borcunu ödemediğini, bunun üzerine ödenmeyen alacağın tahsili için icra takibi yapıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazının iptali ile takibin devamına, %40`tan aşağı olmamak üzere icra-inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafından müvekkili ile yapıldığı iddia edilen sözleşmenin taraflarına tebliğ edilmediğini, taraflar arasında bir sözleşmenin var olduğu kabul edilse dahi davacı veya oyuncusu tarafından müvekkili şirkete 7.987,50 TL tutarında bir hizmet sağlanmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacının oyuncusunun dava konusu dizide kaç bölüm oynadığını isapt edemediği gibi ticari defter ve kayıtlar ile de davanın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, “oyunculuk ve komşu mali hakların devri” sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup yukarıdaki özetten de anlaşılacağı üzere davacının, oyuncusunun dava konusu dizide kaç bölüm oynadığını ispat edemediği gibi iddiasını ticari defter ve kayıtlarla ile de ispat edemediği gerekçesiyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiştir. Ancak davacı, iddiasını ispat için diğer delillerinin yanında davalı şirketin defterlerine dayandığı halde hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalının defterleri incelenmemiştir. Mahkemece, davalıya defterlenin ibrazı için, davalının hazır olmadığı 19.04.2011 tarihli celse de kesin süre verilmişse de dosya kapsamından davalıya bu hususta davetiye çıkarılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda zaman itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 80ve 81. ve HMK’nın 219. vd maddeleri (HUMK`nın 326. vd maddeleri) uyarınca davalının tutmak zorunda olduğu ticari defterlerin ibrazı için davalı tarafa mehil verilerek oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken eksik incelemeye dayalı, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış kararın bu nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene (İADESİNE), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/1025 Karar : 2014/4688 Tarih : 18.06.2014
-
HMK 219. Madde
-
Tarafların Belgeleri İbrazı Zorunluluğu
Davacı vekili, müvekkili firma tarafından davalı şirkete Diva yazılımın entegre edildiğini ve kullanıma hazır hale getirildiğini, davalı şirketin yazılımı kabul ederek mağazalarında kullandığını, ayrıca yazılım üzerinde yeni istekler oldukça değişmeler ve eklentiler yapılarak teslim edildiğini ve faturalandırıldığını, fakat davalı şirketin 01.01.2008-01.04.2009 tarihleri arası hesap dönemine ilişkin 9.843,70 TL cari hesap borcunu ihtarnameye rağmen ödemediğinden temerrüde düşüldüğünü, davalının ihtarnameye cevap vererek yazılımın ayıplı olduğunu bundan dolayı ödemelerin yapılmadığını iddia ettiğini, ancak davalı şirketin yazılımların kusurlu olduğu yönünde müvekkili firmaya bildirimde bulunmadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 9.843,70 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yıllık ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili ile davacı arasında herhangi bir sözleşme akdedilmediğini, bu nedenle davanın ikametinde açılması gerektiğini, davacının dilekçesinde bildirdiği hususlar ve ihtar çektiği şirketin dava dışı Latif Mağazaları A.Ş. olduğunu, müvekkili şirkete ihtarname gönderilmediği gibi haliyle bir cevap da verilmediğini, davacının öncelikle davacının müvekkili şirket ile olan ticari ilişkisini ve bu ilişkinin borç doğurduğunu ispatlaması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı tarafın dava dilekçesi ile duruma muttali olduğu, davacının davasını ispat etme aracı olan ticari defterlerindeki cari alacak hesabında 9.843.70 TL alacaklı gözüktüğü ancak defterlerinde envanter kaydının bulunmadığı, HMK’nın 222. maddesi uyarınca bu kaydın teyit edilmesi için davalı şirketin defter incelemesi yaptırılması için yazılan talimatta davalı tarafın dosyaya sundukları dilekçede “defterleri ibraz etmeyecekleri” yönünde beyanının bulunduğu, davalı tarafın ticari ilişkinin varlığı veya yokluğu iddiasının kolayca ispatlanmaya muktedir olan bu incelemeye katılmayarak davacı tarafın lehine delil vasfı taşımayan defterlerinin delil kuvvetini güçlendirdiği, davalı taraf her ne kadar ticari ilişkinin varlığının saptanması halinde beyanda bulunacaklarını söylemiş ise de, ek raporda 2008-2009 yılına ait hesap hareketleri içinde davalı şirketin ödemelerinin bulunduğu, bu nedenle de ticari ilişkinin varlığının saptandığı, bunun aksinin kendi defterlerinin ibrazı ile çözüme kavuşturulması mümkün iken ibraz etmeyeceklerini bildirdikleri de gözönüne alınarak davacı şirketin ticari defter kayıtlarına göre, davacının davalıdan, dava tarihi itibariyle alacağının bulunduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile 9.843,70 TL`nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanun gereğince avans faizi uygulanmak suretiyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 1086 sayılı HUMK’nın 326. maddesine göre (6100 sayılı HMK’nın m. 219) her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 83/2. maddesindeki (6100 sayılı HMK’nın m. 222/5.) özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HUMK’nın 330 ve ardından gelen maddelerindeki (HMK’nın m. 220.) konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir. HUMK’nın 332. maddesi (HMK’nın m. 220.), bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HUMK’nın 332. maddesindeki (HMK’nın m. 220.) bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HUMK’nın 330 ve sonraki maddeleri (HMK’nın m. 220.) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen 6762 sayılı TTK’nın 82. maddesindeki (HMK’nın m. 222.) hüküm, “I -Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir. 6762 sayılı TTK`nın 69. vd. maddeleri (6102 sayılı TTK’nın m. 64.) uyarınca da defterlerini yöntemince tasdik ettirmeyen tacirin bu gibi defterleri lehine delil olamaz. Ancak kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır (HMK m. 222/4).
Somut uyuşmazlıkta davacı alacaklı tarafından her iki tarafın ticari defterlerine açıkça delil olarak dayanılmasına rağmen talimat mahkemesince davalı vekiline müvekkilinin ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmesi, ticari defterlerin ibraz edilmemesi halinde HUMK’nın 332 (HMK’nın m.220) ve 6762 sayılı TTK’nın 83. (HMK’nın m. 222/5) maddeleri uyarınca işlem yapılacağı hususu hatırlatılmak suretiyle kesin süre verilmemiş, ihtar içeriğine yazılan TTK’nın 80 ve HUMK`nın 326. maddelerinin ise yukarıda açıklanan hususları kapsamadığı anlaşılmıştır. Ancak davalı vekilinin 14.01.2011 havale tarihli dilekçesi ile müvekkil şirket defterlerini ibraz etmeyeceğini belirtmiş olması karşında bu eksiklik sonuca etkili bulunmamıştır.
Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün (ONANMASINA), aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.