İlamların ve Resmî Senetlerin İspat Gücü
HMK Madde 204
(1) İlamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar.
(2) İlgililerin beyanına dayanılarak noterlerin tasdik ettikleri senetlerle diğer yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgeler, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılırlar.
(3) Mahkeme, yukarıdaki belgelerden biri hakkında şüphe uyandıran bir hâl görürse, ilgili daireden açıklama isteyebilir.
HMK Madde 204 Gerekçesi
Maddede resmî senetlerin ispat gücü, açık ve yalın şekilde düzenlenmiştir. Madde metninde 1086 sayılı Kanundaki hükme göre esaslı bir değişiklik yapılmamıştır. Ancak konunun daha anlaşılır olması için, ilgililerin beyanına dayanılarak noter senetlerine geçirilen kayıtlarla, diğer yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgelerin, aksi sabit oluncaya kadar kesin delil sayılacağı hususu, ilâmlar ve düzenleme şeklindeki noter senetlerinden farklı olarak ayrı bir fıkra hâlinde düzenlenmiştir.
Bu maddede resmî belgeler düzenlendiği için, maddede belirtilmemekle birlikte, ilâmlar ile veya noterde düzenleme şeklinde yapılan senet kuvvetinde sayılan belgelerin de, bu madde kapsamında kabul edilmesi gerekir. Örneğin: Mahkeme huzurunda yapılan sulhler, resmî vasiyetname düzenlenmesi ve tereke tespiti gibi resmî belgeler de resmî senet kuvvetine sahiptir.
HMK 204 (İlamların ve Resmî Senetlerin İspat Gücü) Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2018/5061 E. , 2018/9950 K.
- HMK 204
6100 Sayılı HMK 204/2.maddesinde, yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgelerin, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılacağı açıklanmıştır. Kaçak elektrik tespit tutanakları, düzenlendiği tarih itibariyle maddi olgulara ilişkin tespitleri içermekte olup, aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan resmi belgelerdendir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/1083 E. , 2017/34 K.
- HMK 204
- Noterde atılan imzanın sahteliğinin ileri sürülmesi halinde noter hakkında da dava açılıp birleştirilmesi sağlanmalıdır.
Dava, noterde düzenlenen limited şirket hisse devir sözleşmesi ile bu devre onay veren ortaklar kurulu kararının sahteliği sebebiyle hisse devrinin iptali istemine ilişkin olup, mahkemece hisseyi devralan ile hisseleri devredilen şirketin hasım olarak gösterildiği davada davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, davacı vekili dava dışı noterlikçe tasdik olunan limited şirket hisse devir sözleşmesinde yer alan imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürmekte ve müvekkili adına olan imzanın sahteliğini iddia etmektedir. Dairemizce daha önce verilen 2012/12282 E. - 2013/10936 K. sayılı ve 20.05.2013 tarihli ilamda da ifade olunduğu üzere hisse devrinin dayanağı olan noter sözleşmesinde yer alan imzanın inkarı nedeniyle açılan dava aynı zamanda 6100 s. HMK 208/4 (HUMK’nın 314) maddesi anlamında açılmış bir sahtelik davasıdır. Öte yandan, 6100 s. HMK 204 ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 82/f. III maddeleri uyarınca noterlikçe onaylanan imza sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir. Böyle bir imzanın sahteliği iddiası ise sözleşmenin diğer tarafına olduğu kadar sözleşmedeki imzayı onaylayan notere karşı da ileri sürülmüş bir iddia olup sabit görülmesi halinde noterin Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca hukuki sorumluluğuna da yol açabileceği gibi noterin savunması bu davanın sonucunu da etkiliyebilir. Şu halde onaylı imzanın sahteliği iddiasının bu imzayı onaylayan noterin taraf olmadığı bir davada incelenip hükme bağlanması usul hukuku ilkelerine uygun düşmemektedir. 6100 s. HMK’nın 208/4. maddesi gereğince resmi bir senetteki yazı veya imzayı inkar eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Bu durumda, mahkemece ilgili noter hakkında, bu davayla birleştirme istemli olarak ayrı bir dava açmak üzere davacıya mehil verilmek ve dava açıldığı takdirde bu dava ile birleştirilerek görülmek gerekirken noterin yokluğunda noter sözleşmesinin sahteliği hakkında karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/5919 E. , 2020/3580 K.
- HMK 204
- Kesin hüküm nedir?
Medeni usul hukukunda deliller, kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır (Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E., Medeni Usul Hukuku, Ankara 2004, s. 433 vd,; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M., Medeni Usul Hukuku, Ankara 2004, s. 335 vd.). Hukukumuzda kesin deliller, ikrar, senet, yemin ve kesin hüküm olarak; takdiri deliller ise tanık, bilirkişi, keşif ve özel hüküm sebepleri olarak sayılmaktadır. Takdiri deliller yönünden ise delil türlerinin sınırlı olarak sayılmadığı kabul edilmektedir (Alangoya, Y./Yıldırım, K./DerenYıldırım, N.:Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2004, s. 341). Bu açıdan güçlü delil takdiri bir delil türü olarak nitelendirilebilir.
Kesin hükme gelince, kesin hüküm şekli ve maddi olarak ikiye ayrılır. Verilen bir hükme karşı kanun yolları kapalı ise veya kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır.
Maddi anlamda kesin hükümde ise; dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Önemle vurgulanmadır ki; maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir.
Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz. İspat bakımından değerlendirmek gerekir ise; kesin hüküm (mahkeme ilamları) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 204/1. maddesine göre kesin delil teşkil eder.
Birinci davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci bir davada, birinci davada kesin hükme bağlanmış olan husus (HMK, m.303/1,2) hakkında kesin delil teşkil eder.
Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukukî ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hüküm, ikinci davada kesin delil teşkil eder. Bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın taraflarından biri tarafından başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmez; çünkü iki davanın tarafları farklıdır. Fakat, birinci davada verilen kesin hüküm, ikinci davada güçlü bir takdiri delil teşkil eder (Kılıç, H.: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Cilt II, Ankara, 2011, s.2341 vd., Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.01.1984 tarihli ve 1984/8-690 E., 1984/4 K.; 05.12.1990 tarihli ve 1990/8-384 E., 1990/617 K.; 12.12.1990 tarihli ve 1990/4-429 E., 1990/634 K.; 15.12.2004 tarihli ve 2004/9-727 E., 2004/716 K. sayılı kararları).
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/1083 Karar : 2017/34 Tarih : 3.01.2017
-
HMK 204. Madde
-
İlamların ve Resmî Senetlerin İspat Gücü
Davacı vekili, müvekkilinin davalı … Gıda Dağıtım ve Pazarlama Ticaret Limited Şirketi’nde bulunan %15 hissesini diğer davalıya hakim ortak …‘nin baskıları sonucu müvekkilinin oğlu ve aynı zamanda şirket müdürü … tarafından geçersiz olan hisse devir sözleşmesi ile devredildiğini, hisse devir sözleşmesindeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, imzanın müvekkilinin oğlu …‘a ait olup, bu imzanın … şehir dışındayken imza atılan belgeye ilişkin olduğunu, vekaleten imza atıldığına ilişkin bir açıklama bulunmadığını, bu nedenle hisse devir sözleşmesinin geçersiz olduğunu, hisse devrine muvafakat edilmesine ilişkin 10.07.2009 tarihli ortaklar kurulu kararının altındaki imzanın da müvekkiline ait olmadığını, bu nedenle ortaklar kurulu kararının da geçersiz olduğunu, bir an için hisse devrinin geçerli olduğu kabul edilse bile davacının BK 21. maddesi uyarınca gabine maruz kalması nedeniyle sözleşmeyle bağlı olmadığını, çünkü devre konu hisselerin gerçek değerinin çok altında satış gösterildiğini, hakim ortağın müvekkiline ve oğluna yönelik baskı ve tehditlerde bulunduğunu, usulsüz hisse devri nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararlardan davalıların sorumlu olduğunu ileri sürerek, hisse devir sözleşmesinin ve ortaklar kurulu kararının sahteliği nedeniyle geçersizliğinin tespitine, devir konusu payların pay defterine yeniden davacı adına tesciline karar verilmesini, bu talep kabul edilmediği takdirde bedele ilişkin hükmün gabin nedeniyle geçersizliğinin tespiti ile gerçek piyasa değerine göre aradaki fark için şimdilik 100.000 TL’nin devir tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 08.07.2010 tarihli ıslah dilekçesinde, talep sonucunu 9.831.500 TL’ye çıkarmıştır.
Davalılar vekili, tahkim itirazında bulunarak, perde arkasındaki gerçek hissedarın … olduğunu, davacının oğlu …‘ı şirketlere katılmak, hisse almak ve satıp devretmek dahil en geniş yetkilerle vekil tayin ettiğini, dava konusu ortaklar kurulu kararını ve hisse devir sözleşmesini …‘ın imzaladığını, davacının … 3. İcra Müdürlüğüne verdiği itiraz dilekçesinde hisse devrini açıkça benimsediğini, davacı iddialarının MK 2. maddesine aykırı olduğunu, müzayaka iddiasının gerçek olmadığını, gabinin objektif ve subjektif unsurlarının oluşmadığını, edimler arasında dengesizlik bulunmadığını, terditli taleplerin çelişkili olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu hisse devir sözleşmenin davacının oğlu olan vekili … tarafından imzalanmış olduğu, ancak noter senedinde devreden olarak …‘ın yer aldığı, hisse devir senedinde imzanın vekaleten atıldığına dair bir açıklama bulunmadığı, davacı adına hisse devir sözleşmesini imzalayan …‘ın bu işlemi yapmaya yetkili olduğu, vekilin ya da temsilcinin imza atarken vekaleten ya da temsilci olarak hareket ettiğini yazmamasının tek başına o sözleşmeyi geçersiz hale getirmeyeceği, noterin imza tasdiki yaparken davacının kimlik tespitlerini yapmış olması ve vekilin ayrıca kimlik tespiti yapılmamış olması da tek başına geçersizlik sonucunu doğurmayacağı, noter tarafından imza tasdiki yapılmış olmakla TTK 520. maddesinde öngörülen şekil şartının gerçekleştiği, hisse devrinin pay defterine işlenmesine dair şirket ortaklar kurulunun kararını davacı adına yine vekili olan …‘ın imzaladığı, bu karara … adına vekilinin katılmış olmasında bir usulsüzlük bulunmadığı gibi, yukarıda açıklandığı üzere vekaleten hareket edildiğine dair açıklama yazılmaması imzayı geçersiz hale getirmeyeceği, hisse devrinin usulüne uygun olarak alınan ortaklar kurulu kararıyla şirket pay defterine işlendiği ve pay devrinin tamamlandığı, devir tarihinde gerçek hisse değerleri ile hisse devir senedinde gösterilen değerler arasında davacı aleyhinde açık bir nispetsizlik bulunmadığı, davacının ekonomik olarak zor durumda olup sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldığına dair subjektif unsurları kanıtlayamadığı, dava konusu olayda gabinin varlığının da ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, noterde düzenlenen limited şirket hisse devir sözleşmesi ile bu devre onay veren ortaklar kurulu kararının sahteliği sebebiyle hisse devrinin iptali istemine ilişkin olup, mahkemece hisseyi devralan ile hisseleri devredilen şirketin hasım olarak gösterildiği davada davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, davacı vekili dava dışı noterlikçe tasdik olunan limited şirket hisse devir sözleşmesinde yer alan imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürmekte ve müvekkili adına olan imzanın sahteliğini iddia etmektedir. Dairemizce daha önce verilen 2012/12282 E. - 2013/10936 K. sayılı ve 20.05.2013 tarihli ilamda da ifade olunduğu üzere hisse devrinin dayanağı olan noter sözleşmesinde yer alan imzanın inkarı nedeniyle açılan dava aynı zamanda 6100 s. HMK 208/4 (HUMK’nın 314) maddesi anlamında açılmış bir sahtelik davasıdır. Öte yandan, 6100 s. HMK 204 ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 82/f. III maddeleri uyarınca noterlikçe onaylanan imza sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir. Böyle bir imzanın sahteliği iddiası ise sözleşmenin diğer tarafına olduğu kadar sözleşmedeki imzayı onaylayan notere karşı da ileri sürülmüş bir iddia olup sabit görülmesi halinde noterin Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca hukuki sorumluluğuna da yol açabileceği gibi noterin savunması bu davanın sonucunu da etkiliyebilir. Şu halde onaylı imzanın sahteliği iddiasının bu imzayı onaylayan noterin taraf olmadığı bir davada incelenip hükme bağlanması usul hukuku ilkelerine uygun düşmemektedir. 6100 s. HMK’nın 208/4. maddesi gereğince resmi bir senetteki yazı veya imzayı inkar eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Bu durumda, mahkemece ilgili noter hakkında, bu davayla birleştirme istemli olarak ayrı bir dava açmak üzere davacıya mehil verilmek ve dava açıldığı takdirde bu dava ile birleştirilerek görülmek gerekirken noterin yokluğunda noter sözleşmesinin sahteliği hakkında karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davacı tarafın sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) no’lu bentte yer alan gerekçelerle hükmün davacı taraf yararına BOZULMASINA, (2) no’lu bentte açıklanan nedenlerle bozma sebep ve şekline göre davacı tarafın sair temyiz itirazları hakkında şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, ödemiş olduğu temyiz peşin harcının iadesine, 03.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/3147 Karar : 2016/10341 Tarih : 7.04.2016
-
HMK 204. Madde
-
İlamların ve Resmî Senetlerin İspat Gücü
Alacaklı tarafından, bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine başlandığı, örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu şirketin ve avalist …`ün yasal sürede icra mahkemesine başvurarak takibe dayanak senetteki imzaların şirket yetkililerine ve avaliste ait olmadığını ileri sürerek imzaya itiraz ettiği, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda istemin kabulüne ve takibin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz İİK’nun 170. maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddenin üçüncü fıkrasında, icra mahkemesince imza incelemesinin aynı Kanun`un 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapılması gerektiğine işaret edilmiştir.
İİK’nun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasında ise; “İmza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun bilirkişiye ait hükümleri ile 309. maddesinin 2., 3. ve 4. fıkraları ve 310, 311 ve 312. maddeleri hükümleri uygulanır” hükmü yer almaktadır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447/2. maddesinde yer alan “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/06/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır” düzenlemesi nedeniyle uygulanması gereken aynı Kanun`un 211. maddesinde ise imza incelemesinin yöntemi gösterilmiş olup, buna göre hakim bilirkişi incelemesine karar verir ise önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzaları, ilgili yerlerden getirtir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda, tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, anılan belgelerin tamamlanması konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26/04/2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle “imzanın borçluya ait olduğunu” kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu gözardı edilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemelidir (Hukuk Genel Kurulu`nun 06/02/2008 gün ve 2008/12-77 E. 2008/90 sayılı kararı).
Özetlemek gerekir ise, imza incelemesinde öncelikle senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişice mukayeseye esas alınmalıdır. Senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin belge bulunamazsa daha sonraki tarihli belgeler, uygulamaya elverişli imza örneği taşıyan herhangi bir belge temin edilemez ise, borçlunun duruşmada alınan medarı tatbik imza ve yazı örnekleri üzerinden inceleme yapılmalıdır. Sıhhatli bir sonuç alınabilmesi için, inkar edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan borçluya ait imzaların celbedilip ondan sonra bilirkişi incelemesi yapılması gerekir.
Ayrıca yerleşik Yargıtay uygulamasına ve Dairemizin istikrar bulan kararlarına göre fotokopi üzerinden imza incelemesi yapılması mümkün değildir. Bu nedenle imza incelemesine esas alınan borçlunun uygulamaya elverişli imzalarının bulunduğu belge asıllarının getirtilerek, incelemenin bunlar üzerinden yapılması gerekir.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.05.2001 gün 2001/12-436 E., 2001/467 K. ve 06.06.2001 tarih ve 2001/12-466 E., 2001/483 K. sayılı kararlarında da aynen benimsendiği gibi; herhangi bir belgedeki imza veya yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay`ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır.
Dosya kapsamında bulunan … Noterliği`nin 25.01.2011 tarihli imza sirkülerine göre borçlu şirket yetkililerinin … ve Ahmet Şentürk olduğu görülmektedir.
Mahkemece hükme esas alınan 2.1.2015 tarihli, adli bilimler ve graoloji uzman… tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda; mukayeseye esas belgelerin gafolojık özellikleri bakımından Ahmet Şentürk yönünden A1 ve A2, … yönünden G1 ve G2 olarak iki gruba ayrıldığı, A2 ve G2 grubu mukayeseye esas imzaların üçüncü bir şahıs tarafından farklı bir kaligrafiyle üretilmiş imzalar oldukları, takip konusu senetteki imzaların borçlu şirket yetkilileri … ve …‘e atfen imzalar içerir A2 ve G2 grubu imzalarla aynı el ürünü olduğu, senetteki imzaların, A1 ve G1 gurubu imzalara kıyasla borçlu şirket yetkilileri … ve Ahmet Şentürk`ün eli ürünü olmadığının bildirildiği görülmektedir.
6100 sayılı HMK`nun 204/1 maddesinde; “İlamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar” hükmü ile;
1512 sayılı Noterlik Kanunu`nun 82. maddesinde; “Bu kanun hükümlerine göre belgelendirilen işlemler resmi sayılır.
Noterler tarafından bu kısmın ikinci bölümünün hükümlerine göre düzenlenmiş olan hukuki işlemler, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir.
Bu kısmın üçüncü bölümü hükümlerine göre noter tarafından yapılan imza onaylaması, onaylanan imzanın ilgiliye ait oluşunu belgelendirme niteliğinde bulunup, hukuki işlemlerin içindekileri kapsamaz. Bu işlemlerde imza ve tarih, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir. İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri dışında kalan noterlik işlemleri aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda anılan bilirkişi raporunda; üçüncü bir şahıs tarafından farklı bir kaligrafiyle üretilmiş imzalar oldukları belirtilen A2 ve G2 grubu mukayeseye esas imzaları içerir belgeler arasında, … Noterliği’nin 28.07.2009 tarih, 25013 yevmiye nolu imza sirküleri aslı, … Noterliği’nin 02.05.2012 tarih, 16953 yevmiye nolu imza sirküleri aslı, … Noterliği’nin 14.09.2012 tarih, 35151 yevmiye nolu vekaletname aslı, … Noterliği’nin 07.01.2013 tarih, 00697 yevmiye nolu vekaletname aslı, … Noterliği’nin 13.07.2011 tarih, 29324 yevmiye nolu vekaletname aslı, … Noterliği’nin 06.08.2012 tarih, 30444 yevmiye nolu imza sirküleri aslı bulunmaktadır.
O halde mahkemece; bilirkişi raporunda sahteliği ispat oluncaya kadar kesin delil sayılan noter senetlerindeki imzalarla, takibe konu senetteki imzaların aynı el ürünü olduğu bildirildiğine göre borçluların imzaya itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, borçluların imzaya itirazının kabulüne karar verilmesi isabetsiz olup, mahkeme kararının bu nedenlerle bozulması gerekirken, Dairemizce onandığı anlaşılmakla alacaklının karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ:
Alacaklının karar düzeltme isteminin kabulü ile ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/9946 Karar : 2015/1651 Tarih : 29.01.2015
-
HMK 204. Madde
-
İlamların ve Resmî Senetlerin İspat Gücü
Davacı vekili; müvekkilinin tarımsal sulama abonesi olduğunu, davalı tarafından kaçak elektrik kullanıldığı belirtilerek, kaçak elektrik tutanağı düzenlenip kaçak ve kaçak ek tahakkuk bedeli tahakkuk ettirildiğini, miktarın fahiş olduğunu öne sürerek, müvekkilinin 39.602,71 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tarife hükümlerine göre hesap edilen kaçak elektrik bedelinden davacının sorumlu olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüyle davacının davalı kuruma 39.602,71 TL borçlu olmadığının 3.191,59 TL borcu olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
6100 Sayılı HMK 204/2 nci maddesinde ise, yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgelerin, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılacağı açıklanmıştır.
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununa dayanılarak hazırlanan ve 25 Eylül 2002 günlü Resmi Gazetede yayınlanarak 01.03.2003 tarihinde yürürlüğe giren Elektrik Tarifeleri Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 13 üncü maddesi hükmünde, Gerçek veya tüzel kişiler tarafından, sayaca müdahale edilerek mevzuata aykırı bir şekilde tüketilmesi, kaçak elektrik enerjisi tüketimi olarak kabul edilmiş,
15 inci madde hükmünde de, Kaçak ve usulsüz elektrik enerjisi kullanımına ilişkin tespit, süre, tüketim miktarı hesaplama, tahakkuk, ödeme yöntemleriyle diğer usul ve esasların dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından belirlenerek Kuruma sunulacağı ve kurul onayıyla uygulamaya konulacağı açıklanmıştır.
Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği’nin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından, 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından uygulanacak Kaçak ve Usulsüz Elektrik Enerjisi Kullanılması Durumunda Yapılacak İşlemlere İlişkin Usul ve Esaslar` hakkında 622 sayılı karar alınmıştır.
Somut olaya gelince; davalı çalışanlarınca yapılan kontroller sırasında, davacının sayaca müdahale ederek kaçak elektrik kullandığı saptanmış ve kaçak elektrik tutanağı düzenlenmiştir. Sayaç inceleme raporunda da, sayaca müdahale edildiği vurgulanmıştır.
Mahkemece bilgisine başvurulan bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanımı olmadığı belirtilerek, mesken için kullanılabilecek elektrik miktarı esas alınarak hesaplama yapılmış, mahkemece bu rapor benimsenerek karar verilmiştir.
Dosya içerisinde bulunan kaçak elektrik tutanağında, davacı tarafın tarımsal sulama amaçlı kaçak elektrik kullandığı tespit edilmiştir. Kaçak tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir. Davacı taraf, tutanağın aksini ispat edememiştir. Tutanak içeriğiyle davacının tarımsal sulama amaçlı kaçak elektrik kullandığı kesin bir biçimde saptandığından, davacının aksi yöndeki beyanına itibar edilemez.
Hal böyle olunca, mahkemece öncelikle dosyanın önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kuruluna verilmesi, bilirkişi heyetinden davalının davacı taraftan isteyebileceği kaçak elektrik bedelinin, davacının tarımsal sulama amaçlı kaçak elektrik kullandığı kabul edilerek, hesaplama yapılması için tutanağının düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği hükümlerine göre hesaplanması konusunda denetime elverişli rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/24811 Karar: 2016/20003 Tarih: 29.09.2016
-
HMK 204. Madde
-
İlamların ve Resmî Senetlerin İspat Gücü
Alacaklı tarafından, bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine başlanmış, örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu şirket ve avalist … yasal sürede icra mahkemesine başvurarak takibe dayanak senetteki imzaların şirket yetkililerine ve avaliste ait olmadığını ileri sürerek imzaya itiraz etmişlerdir.
Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda verilen 29.04.2014 tarihli, 2013/836 E.-2014/384 K. sayılı avalist … yönünden verilen imzaya itirazın kabulü yönündeki karara dair olarak, alacaklı tarafından yapılan temyiz talebinin Dairemizin 09.09.2014 tarihli, 2014/17084-20771 Sayılı kararının “1” numaralı bendinde reddedildiği, alacaklı tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmadığından, mahkemenin imzaya itirazın kabulüne dair kararının bu aşamada kesinleştiği anlaşılmakla; alacaklının … yönünden yapmış olduğu sair karar düzeltme itirazları yerinde değil ise de;
Dairemizin 09.09.2014 tarihli, 2014/17084-20771 Sayılı kararının “2” numaralı bendinde yer alan bozma kararına uyulması üzerine alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, borçlu şirket yönünden mahkemece itirazın kabul edilerek borçlu yönünden takibin durdurulduğu, alacaklı aleyhine tazminat ve para cezasına hükmedildiği, söz konusu kararın Dairemizce onandığı görülmektedir.
Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz 170. maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddenin üçüncü fıkrasında, icra mahkemesince imza incelemesinin 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapılması gerektiğine işaret edilmiştir.
İİK’nun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasında ise; “İmza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun bilirkişiye ait hükümleri ile 2., 3. ve 4. fıkraları ve hükümleri uygulanır” hükmü yer almaktadır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447/2. maddesinde yer alan “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.06.1927 tarihli ve 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır” düzenlemesi sebebiyle uygulanması gereken aynı Kanun’un
211.maddesinde ise imza incelemesinin yöntemi gösterilmiş olup, buna göre hakim bilirkişi incelemesine karar verir ise önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzaları, ilgili yerlerden getirtir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda, tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, anılan belgelerin tamamlanması konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 Sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle “imzanın borçluya ait olduğunu” kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu gözardı edilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemelidir ( Hukuk Genel Kurulu’nun 06.02.2008 gün ve 2008/12-77 E. 2008/90 Sayılı kararı ).
Özetlemek gerekir ise, imza incelemesinde öncelikle senedin keşide tarihinden öncesine dair borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişice mukayeseye esas alınmalıdır. Senedin keşide tarihinden öncesine dair belge bulunamazsa daha sonraki tarihli belgeler, uygulamaya elverişli imza örneği taşıyan herhangi bir belge temin edilemez ise, borçlunun duruşmada alınan medarı tatbik imza ve yazı örnekleri üzerinden inceleme yapılmalıdır. Sıhhatli bir sonuç alınabilmesi için, inkar edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan borçluya ait imzaların celbedilip ondan sonra bilirkişi incelemesi yapılması gerekir.
Ayrıca yerleşik Yargıtay uygulamasına ve Dairemizin istikrar bulan kararlarına göre fotokopi üzerinden imza incelemesi yapılması mümkün değildir. Bu sebeple imza incelemesine esas alınan borçlunun uygulamaya elverişli imzalarının bulunduğu belge asıllarının getirtilerek, incelemenin bunlar üzerinden yapılması gerekir.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.05.2001 gün 2001/12-436 E., 2001/467 K. ve 06.06.2001 tarih ve 2001/12-466 E., 2001/483 K. sayılı kararlarında da aynen benimsendiği gibi; herhangi bir belgedeki imza veya yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi sebeple farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır.
Dosya kapsamında bulunan imza sirkülerine ve ticaret sicili müdürlüğünden gönderilen yazı cevaplarına göre bonoların keşide tarihinde, … ve …‘ün borçlu şirketi münferiden temsile yetkili olduğu görülmektedir.
Mahkemece hükme esas alınan … Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığından sertifikalı grafoloji ve sahtecilik uzmanları olan … tarafından hazırlanan 20.10.2015 tarihli bilirkişi raporunda; mukayeseye esas belgelerin iki ayrı kişisel kaligrafi yansıtan imzalar oldukları, dolayısıyla iki ayrı şahsı eli ürünü olduğu, mukayeseye esas imzalardan borçlu şirket yetkililerince kabu edilenleri dikkate alındığında, senetteki imzaların borçlu şirket yetkilileri … ve …‘ün eli ürünü olmadığının, ancak şirket yetkililerince kabul edilmeyen imzalar dikkate alındığında senetlerdeki imzaların aynı elin ürünü olduğunun bildirildiği; 25.11.2015 tarihli ek raporda ise bu nitelendirmenin maddi-teknik olduğunun, ancak hukuksal nitelendirmenin mahkemenin takdirine bırakıldığı görülmektedir. Yine aynı raporlarda şirket yetkililerince kabul edilmediğinden mukayeseye esas alınmayan resmi makamlarca düzenlenen belgelerin sayısal çokluğuna değinilmekle birlikte, borçlular vekilinin 27.11.2013 tarihli dilekçe ekinde ibraz ettikleri Ankara 57. Noterliğince düzenlenen 07.01.2013 tarihli, 00697 yevmiye numaralı vekaletname ile 25.01.2011 tarihli imza sirkülerindeki imzaların dahi mukayeseye esas alınmayan imzalar grubu içerisinde yer aldığı belirtilmiştir.
6100 Sayılı HMK’nun 204/1 maddesinde6100 Sayılı HMK’nun 204/1 maddesinde; “İlamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar” hükmü ile;
1512 Sayılı Noterlik Kanunu’nun 82. maddesinde1512 Sayılı Noterlik Kanunu’nun 82. maddesinde; “Bu kanun hükümlerine göre belgelendirilen işlemler resmi sayılır.
Noterler tarafından bu kısmın ikinci bölümünün hükümlerine göre düzenlenmiş olan hukuki işlemler, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir.
Bu kısmın üçüncü bölümü hükümlerine göre noter tarafından yapılan imza onaylaması, onaylanan imzanın ilgiliye ait oluşunu belgelendirme niteliğinde bulunup, hukuki işlemlerin içindekileri kapsamaz. Bu işlemlerde imza ve tarih, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir. İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri dışında kalan noterlik işlemleri aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda anılan bilirkişi raporunda; üçüncü bir kişi tarafından farklı bir kaligrafiyle üretilmiş imzalar oldukları belirtilen ve borçlu şirket yetkilileri tarafından kabul edilmeyen imzaları içerir belgeler arasında, Ankara 57. Noterliği’nin 28.07.2009 tarih, 25013 yevmiye numaralı imza sirküleri aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 02.05.2012 tarih, 16953 yevmiye numaralı imza sirküleri aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 14.09.2012 tarih, 35151 yevmiye numaralı vekaletname aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 07.01.2013 tarih, 00697 yevmiye numaralı vekaletname aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 13.07.2011 tarih, 29324 yevmiye numaralı vekaletname aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 06.08.2012 tarih, 30444 yevmiye numaralı imza sirküleri aslı bulunmaktadır.
O halde mahkemece; bilirkişi raporlarında sahteliği ispat oluncaya kadar kesin delil sayılan noter senetlerindeki imzalarla, takibe konu senetteki imzaların aynı el ürünü olduğu bildirildiğine göre borçlu şirket yönünden imzaya itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, imzaya itirazının kabulüne karar verilmesi isabetsiz olup, mahkeme kararının bu sebeplerle bozulması gerekirken, Dairemizce onandığı anlaşılmakla alacaklının karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Alacaklının karar düzeltme isteminin kısmen kabulüyle Dairemizin 21.06.2016 tarih ve 2016/5997 Esas-2016/17385 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına, mahkeme kararının yukarıda yazılı sebeplerle 366 ve 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 29.09.2016 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Alacaklının bonoya dayalı olarak şikayetçi borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlattığı, borçlular vekilinin icra mahkemesine yaptığı başvuruda senette borçlu şirket kaşesi üzerindeki imzaların şirket yetkilileri … ve … ait olmadığını, senette kefil kısmında yer alan imzanın da …‘e ait olmadığını ileri sürerek imzaya ve borca itiraz ettikleri, mahkemece Cumhuriyet Savcılığı’nca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu verilen raporun hükme dayanak yapılarak itirazın kabulüyle takibin durdurulmasına ve asıl alacağın %20’si oranında icra tazminatının şikayetçiye verilmesine karar verildiği, kararın alacaklı tarafın temyizi üzerine Dairemizin 21.06.2016 tarih, 2016/5997 E.-17385 K. sayılı kararı ile onandığı, onama kararına karşı alacaklıların, hükmün bozulması istemi ile karar düzeltme talebinde bulundukları anlaşılmaktadır.Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte imzaya itiraz 170. maddesinde düzenlenmiş olup, anılan maddenin 3. fıkrasında imza incelemesinin 68/a maddesinin 4. fıkrasına göre yapılacağı düzenlenmektedir.
İİK’nun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasında ise; “İmza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun bilirkişiye ait hükümleri ile 309. maddesinin 2., 3., 4. fıkralar 2., 3. ve 4. fıkraları ve 310,, 311, 312. maddeleri hükümleri uygulanır.” hükmü yer almaktadır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 /2.maddesinde yer alan”Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.06.1927 tarihli ve 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.” düzenlemesi sebebiyle uygulanması gereken aynı kanunun 211.maddesinde ise imza incelemesinin yöntemi gösterilmiş olup, buna göre hakim bilirkişi incelemesine karar verir ise önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzaları, ilgili yerlerden getirtir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, anılan belgelerin tamamlanması konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 Sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle “imzanın borçluya ait olduğunu” kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu gözardı edilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemelidir ( Hukuk Genel Kurulu’nun 06.02.2008 gün ve 2008/12-77 E. 2008/90 Sayılı kararı ).
Öte yandan, her hangi bir belgedeki imza veya yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak; grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması; bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özellikleri tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması; gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi sebeple farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır ( HGK.nun 06.06.2001 tarih ve 2001/12-466 E. - 2001/483 K. sayılı kararı ).
HMK’nun 211. maddesinde yazılı olan, borçluya ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalardan kastedilen borçluya ait bulunduğu muhakkak olan borçlunun, imzasını inkar ettiği bonodan daha önce başka sebeplerle imzalamış bulunduğu belgelerdeki imzalar anlaşılır. Borçlunun noter senedindeki, evlenme defterindeki, icra tutanağındaki imzalar veya bir davada taraf, tanık, bilirkişi sıfatı ile mahkeme huzurunda attığı imzalar gibi imzalar bu nitelikte imzalardır.
Borçlunun karşılaştırma yapmaya elverişli imzası var ise ve icra mahkemesi hakimi bilirkişi incelemesine karar vermiş ise bilirkişi öncelikle uygulamaya elverişli imzalar ile inkar edilen imzaya karşılaştırılması gerekir. Bilirkişi bu inceleme sonucunda inkar edilen imzanın borçluya aidiyeti konusunda bir karar veremez ise inceleme için gerekli gördüğü takdirde kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden isteyebileceği gibi mahkemede huzurda atılan yazı ve imzalarla yetinebilir. Bu halde bilirkişi borçludan elde edilen yazı ve imzalar ile inkar edilen takip konusu belgedeki imzaları karşılaştırıp dayanaklarını da göstermek suretiyle inkar edilen imza ve yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığını, Yargıtay denetimine elverişli bir raporla tespit eder.
Somut olayda 14.07.2011 tanzim, 02.08.2013 vade tarihli 15.000.000 TL meblağlı borçlu şirketin tanzim eden, diğer borçlu …‘ün kefil ( aval veren ), lehtarının alacaklı olarak göründüğü bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapıldığı, borçluların ödeme emrinin tebliğinden itibaren süresi içerisinde icra mahkemesine başvurarak, takibe ve imzaya itirazda bulundukları, mahkemenin daha önce verilen 29.04.2014 tarih ve 2013/836 Esas, 2014/384 Karar sayılı borçlu şirket yönünden imza itirazının reddi, borçlu … yönünden imza itirazının kabulüne karar verildiği, Dairemizin 09.09.2014 tarih ve 2014/17084 E.-2014/20771 K. sayılı kararı ile hükme esas alınan raporun, itiraza konu edilen imzaların aidiyeti konusunda hüküm kurmaya elverişli olmadığından, mahkemece üç kişilik bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekçesi ile borçlu şirket yönünden bozulduğu, alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddedildiği, mahkemece bozmaya uyularak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, … laboratuvarları Dairesi Başkanlığının 20.10.2015 tarihli raporuna göre takibe konu senet metninde … adına imza atanlar ile borçlu şirket adına imza atanın aynı kişi olduğu, …‘ün karşılaştırmaya esas belgelerindeki imzaların iki ayrı kişi eli ürünü olduğu, huzurda istikdap yolu ile atılan imzalar ile borçlu….’ün kabul ettiği belgelerdeki imzalar aynı el mahsulü olup, bu imzalar ile takip konusu senetteki imzaların farklı el mahsulü olduğu … tarafından kabul edilmeyen imzaların bir kısmı noter senedinde atılı olmasına rağmen başka bir kişi tarafından atılmış sahte imzalar olduğunun kabul gerekeceği kanaatine ulaşıldığı, mahkemece raporun açıklanması istemi üzerine aynı bilirkişilerce verilen 25.11.2015 tarihli ek raporda takibe konu senetteki imzaların … ve … eli ürünü olmadığı görüş ve kanaatine varıldığı, raporun hüküm kurmaya elverişli olduğundan mahkemece şikayetçiler … ve borçlu şirketin imzaya itirazlarının kabulü ve her iki şikayetçi yönünden icra takibinin durdurulmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Mukayeseye esas belgeler arasında noter senetlerinin bulunması ve borçlu tarafça kabul edilmeyen bu belgeler de …‘e atfı atılı bulunan imzalar ile takibe konu bonoda atılı bulunan imzanın aynı kişinin eli mahsulü olduğunun tespiti, tek başına, bonodaki imzaların borçlulara ait olduğunu ispata yeterli olmadığı bilirkişi raporunda da vurgulanmıştır. Alacaklı tarafın ileri sürdüğü iddialar yargılamayı gerektirmekte olup, ispat yükü alacaklıda olduğundan, inkar edilen imzaların borçlu şirkete ait olduğunu 170madde kapsamında yapılan inceleme ile ispat edemediğinden, mahkemece imza itirazının kabulüne dair karar usul ve yasaya uygun bulunmaktadır.Yukarıda açıkladığımız sebeplerle mahkeme kararının Dairemizce onanması isabetli olup alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kısmen kabulüyle Dairemizin 21.06.2016 tarih, 2016/5997 Esas-2016/17385 Karar sayılı onama kararının kaldırılarak mahkeme kararının bozulması yönündeki Dairemizin sayın çoğunluğunun görüşüne katılamıyorum.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/18926 Karar : 2018/5310 Tarih : 16.05.2018
-
HMK 204. Madde
-
İlamların ve Resmî Senetlerin İspat Gücü
Davacı; işletmekte olduğu restaurantta davalı …‘nin … no.lu su abonesi olduğunu, Ocak 2013 - Temmuz 2013 döneminde kesilen faturaların 14.000,00 TL’yi geçtiğini, oysa aylık ortalama tüketimin normalde 300-350 TL olduğu halde, dava konusu dönemde yüksek bedelli fatura düzenlendiğini ileri sürerek, Ocak 2013 - Temmuz 2013 arası dönem için normal kullanımın olduğu dönemler esas alınarak yeniden fatura düzenlenmesine, yapılan ödemelerin düzenlenecek olan yeni faturalardan mahsup edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı; davacının, 27.08.2013 tarihli talebi üzerine, sayacının Bilim Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü tarafından incelendiğini ve sayacın doğru çalıştığının tespit edildiğini, davacının kullanımının nasıl olduğunun tespit edilemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, davacının davalı kurumun su aboneliğinden doğan; Ocak 2013 tarihi ile Temmuz 2013 tarihi arasında düzenlenen faturalardan dolayı davacının davalıya 5.781,00 TL tutarında borçlu olmadığının tespitine, davalı tarafından davacıdan fazla tahsil edilen 5.781,00 TL’nin davalıdan istirdadı ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm; davalı tarafça temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) 6100 sayılı HMK’nın 204/2. maddesinde, yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgelerin, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılacağı açıklanmıştır.Somut olayda; davacının itirazı üzerine davalı tarafça davacının aboneliğine ait su sayacı sökülerek Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü’ne muayeneye gönderilmiş, Bilim Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü tarafından yapılan inceleme neticesinde mekanizma muayenesinin normal olduğu, sayacın doğru çalıştığı tespit edilmiştir.Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü tarafından yapılan muayene raporu; objektif, tarafsız ve düzenlendiği tarih itibariyle maddi olgulara ilişkin tespitleri içermekte olup, aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan resmi belgelerdendir.Somut olayda; davacı taraf muayene raporunun aksini ispat edememiş olup, doğru çalıştığı tespit edilen sayaçtaki endeks kadar tüketiminden sorumlu olduğu anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda ifade edilen yasa hükmü ve açıklamalar göz ardı edilerek, sayacın bozuk olduğu kabul edilerek BUSKİ Genel Müdürlüğü Tahakkuk ve Tahsilat Yönergesini 4.3. maddesine göre yapılan bilirkişi raporundaki hesabın hükme esas alınması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlere hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 16.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/2121 Karar : 2015/12763 Tarih : 14.10.2015
-
HMK 204. Madde
-
İlamların ve Resmî Senetlerin İspat Gücü
Davacı vekili, müvekkilinin tüpgaz bayilerinden olan … nin müvekkiline olan borcu sebebiyle, ipotek veren 3. şahıs sıfatıyla davalı-borçlu hakkında yapılan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe vaki itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı asil, okuma yazması bulunmadığını, imza atmayı dahi bilmediğini, oğlu … tarafından işletilen … ”ye teminat verdiğini sanarak resmi senedi imzaladığını, oysa … ‘ün borcu için ipotek verdiğini öğrendiğini, yaşlılığından, saflığından ve cahilliğinden faydalanılarak bu belgenin imzalatıldığını, imzayı kabul etmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılamada toplanan delillere göre; tapu müdürlüğü tarafından düzenlenen resmi senetlerin HMK’nın 204/2. md.uyarınca aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayıldıkları, senet altındaki imzanın davalı tarafından inkar edilmediği, davalının senet altındaki imzanın ipotek vermek için atılmadığını iddia ettiği, borca ve ferilerine itiraz etmediği, bu belgenin aksinin davalı tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, icra takip dosyasına davalı tarafından yapılan itirazın iptali ile asıl alacak üzerinden takibin devamına, asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı asil tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davalı ipotek borçlusu 3. şahıs tarafından dava dışı asıl borçlu şirket ile davacı arasındaki bayilik sözleşmesinden doğan borcu teminat almak için tesis edilen ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi hükmü uyarınca iptali istemine ilişkindir. Medenî Kanunun 887 maddesi uyarınca, “İpotekli taşınmazın maliki borçtan şahsen sorumlu değilse, alacaklının ödeme isteminin ona karşı etkili olması, bu istemin hem borçluya, hem kendisine karşı yapılmış olmasına bağlıdır.” Ne var ki dava konusu icra takip dosyasında borçlu-davalı borçtan şahsen sorumlu olmayıp, ipotek veren 3. kişi konumundadır. Borçtan şahsen sorumlu olmayan ipotek veren 3. kişiye takip yapılmadan önce muacceliyet ihtarnamesi keşide edilerek tebliğ edilmesi takip şartı olup, aynı zamanda HMK’nın 114/2.maddesine göre bir dava şartıdır. Dosya kapsamında davacının davalı-ipotek borçlusu 3. şahsa böyle bir ihtarname keşide ettiğine dair belgeye rastlanılamamıştır. O halde Mahkemece bu yönler üzerinde durulup, araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı asil yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı asilin öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 14.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.