0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Delilden Vazgeçme

HMK 196. Madde

(1) Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.



HMK Madde 196 Gerekçesi

Bu madde, 1086 sayılı Kanundaki benzer düzenlemenin genelleştirilmiş hâlidir.

1086 sayılı Kanunda delilden vazgeçmeye ilişkin hüküm, senetlere ilişkin olarak düzenlenmişti ve uygulama ile doktrinde bu çerçevede yorumlayan görüşler olduğu gibi aksine görüşler de mevcuttu. Bu madde ile duruma açıklık getirilerek, herhangi bir delili gösteren tarafın, bu delilden vazgeçmek istemesi durumunda, bunun ancak karşı tarafın açık izni ile mümkün olduğu belirtilmiştir.


HMK 196 (Delilden Vazgeçme) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/306 E. , 2021/2843 K.

  • HMK 196
  • Tanık delilinden vazgeçme

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 196. maddesi delil gösteren tarafın karşı tarafın açık izni olmadıkça o delilden vazgeçemeyeceğini düzenlemiştir. Bu düzenleme tanık delilini de kapsar. Davalı-karşı davacı erkek tarafından süresinde sunulan tanık listesi ile … tanık olarak bildirilmiştir. Davalı-karşı davacı erkek dinlenilmeyen bu tanığın dinlenilmesinden açıkça vazgeçmemiştir. Tanığın dinlenmesine engel bir durum iddia ve ispat edilememiştir. Tarafların tanıklarını duruşmada hazır bulundurma yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Davalı- karşı davacı erkek vekiline 09/06/2017 tarihli celsede “dinlenmeyen tanığını bir daha ki celse duruşmada hazır edilmesine, hazır edilmediği takdirde bu tanıkları dinletmekten vazgeçmiş sayılacağına” dair verilen kesin süre ihtarı usule uygun değildir ve hukuki sonuç doğurmaz.


Hukuk Genel Kurulu 2016/325 E. , 2019/883 K.

  • HMK 196
  • Davacı vekili, anılan tanığın dinlenilmesinden vazgeçtiğini beyan ettiğinden, mahkemece davalı tarafa 6100 sayılı HMK’nın 196’ncı maddesi uyarınca tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmesine açıkça izin verip vermediği sorulmalıdır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı HMK/HMK) “Delilden vazgeçme” başlıklı 196’ncı maddesinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır.

Anılan maddede, “(1) Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.” hükmüne yer verilmiştir.

Madde gerekçesinde de, “Bu madde, 1086 sayılı Kanundaki benzer düzenlemenin genelleştirilmiş hâlidir. 1086 sayılı Kanunda delilden vazgeçmeye ilişkin hüküm, senetlere ilişkin olarak düzenlenmişti ve uygulama ile doktrinde bu çerçevede yorumlayan görüşler olduğu gibi aksine görüşler de mevcuttu. Bu madde ile duruma açıklık getirilerek, herhangi bir delili gösteren tarafın, bu delilden vazgeçmek istemesi durumunda, bunun ancak karşı tarafın açık izni ile mümkün olduğu belirtilmiştir.” ifadelerine yer verilmiştir. Belirtmek gerekir ki, HMK’nın 196’ncı maddesinde yer alan hükmün tanık delilini de kapsadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

Somut uyuşmazlıkta, davalı işveren tarafından uyuşturucu madde kullandığı gerekçesiyle 17.10.2011 tarihinde savunması alınan … isimli işçinin iş yerinde bir kusur işleyerek bu hatayı yaptığını belirterek ikrarda bulunması sonrasında, davalı işveren tarafından 11.11.2011 tarihinde davacı işçi ile … isimli işçinin savunmaları alınmıştır. Davalı işverence … isimli işçiden, davacı …, … ve … isimli işçiler ile birlikte mesai saatleri içerisinde iş yerinde esrar içtiğinden bahisle savunması talep edilmiş, … savunmasında, “Biz bu işi birlikte yaptık. Yaptığımızdan pişmanız. Yukarıda ismi geçen arkadaşların hepsi ile birlikte bahsi geçen olayı yaptık.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, her ne kadar bozma kararında davacının savunmasında eylemi kabul ettiği belirtilmiş ise de, davacı savunmasında, “Ben iş yerinde veya çalışırken herhangi bir madde ve benzeri şeyler kullanmadım ve bulundurmadım. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum.” hususlarını ifade ettiğinden, davacının hakkındaki iddiayı kabul etmediği açıktır. Şu hâlde, bozma kararında yer alan “…savunması alınan davacı eylemi kabul etmiştir…” cümlesinin maddi hataya dayalı olarak yazıldığı kabul edilmiştir. Diğer taraftan, yargılamada dinlenilen tanık … davacının uyuşturucu madde kullanılan olayda yer almadığını beyan etmiş, dinlenilen diğer iki tanık da görgüye dayalı beyanda bulunmamışlardır. Tanık olarak bildirilen … ise davetiye tebliğine rağmen duruşmaya katılmamış, 19.07.2012 tarihli oturumda zorla getirilmesine karar verilmiş ancak davalı tanıklarının dinlenildiği 08.11.2012 tarihli oturumda adresinde bulunamaması sebebiyle duruşmaya getirilmemesi üzerine, aynı oturumda davacı vekili tanığın dinlenilmesinden vazgeçtiklerini, davalı vekili ise tanıkların aleyhe olan beyanlarını kabul etmediklerini beyan etmiştir.

Açıklanan bu maddi ve hukuki olgulara göre, mahkemece dinlenilen tanık beyanları davacının iş yerinde uyuşturucu madde kullandığını kanıtlar nitelikte değildir. Bununla birlikte davalı işveren tarafından alınan yazılı ifadesinde davacının iş yerinde uyuşturucu madde kullandığını belirten ve tanık olarak bildirilen … mahkemece dinlenilmemiştir. Yargılama sırasında davacı vekili, anılan tanığın dinlenilmesinden vazgeçtiğini beyan ettiğinden, mahkemece davalı tarafa 6100 sayılı HMK’nın 196’ncı maddesi uyarınca tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmesine açıkça izin verip vermediği sorulmalı, vazgeçmeyi kabul etmediği takdirde 6100 sayılı HMK’nın 243 ve devamı maddeleri uyarınca anılan tanık dinlenildikten sonra tüm dosya içeriği birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmeli, vazgeçmeyi kabul etmesi hâlinde ise mevcut delil durumuna göre sonuca gidilmelidir.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/9601 Karar : 2018/9079 Tarih : 12.04.2018

  • HMK 196. Madde

  • Delilden Vazgeçme

Dava, tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.

Davacı, yurt dışında yaşadığını, kayden maliki olduğu 352 parsel sayılı taşınmazının teminat olarak kullanılması ve bir kısmının gerçek değerine uygun bir bedelle satılması için davalı kuzeni … ’i vekil tayin ettiğini, vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak bilgi vermeksizin taşınmazdaki 51/128 payını dava dışı kişilere, 65/128 payını da diğer davalı eşine satış suretiyle devrettiğini, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini, satış bedelinin ödenmediğini ileri sürerek temlik alan dava dışı kişilere karşı dava açma hakkını saklı tutup, tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa şimdilik 75.000,00 TL tazminatın devir tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini istemiştir.

Davalılar, zamanaşımı definde bulunmuşlar, davacının bilgisi ve talimatı doğrultusunda işlem yapıldığını, satış bedelinin davacının annesi dava dışı Gülfem’e ödendiğini belirtip davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davalıların karı koca olmaları nedeniyle temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 352 parsel sayılı taşınmaz davacıya aitken, davacının 16.10.2003 tarihinde satış yetkisini de içerir vekaletname ile davalı … ‘ı vekil tayin ettiği, vekilin davacının taşınmazdaki 65/128 payını 09.06.2004 tarihinde eşi olan diğer davalı … ‘e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Öte yandan HMK.’nın 196. maddesinde, delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez, düzenlemesine yer verilmiştir.

Somut olaya gelince, hem davacı taraf hem de davalı taraf tanık deliline dayanmışlar, isimlerini bildirmişler, son oturumda davacı vekili tanık dinlenmesine gerek olmadığını ifade etmiş, mahkemece de ismi bildirilen tanıklar dinlenmeden sonuca gidilmiştir.

Hal böyle olunca, tarafların bildirdikleri tanıklar usulünce dinlenerek, yukarıdaki ilkeler uyarınca temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle yapılıp yapılmadığının açıklığa kavuşturulması gerekirken HMK.’nın 196. maddesi gözardı edilerek ve muris muvazaasının dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün, ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararı gerekçe yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Kabule göre de, hükümde yargılama giderlerinin “… davalıdan alınarak… ” denmek suretiyle hangi davalıdan ya da davalılardan alınacağına ilişkin açıklama yapılmaksızın infazda sorun yaratacak şekilde karar verilmesi de isabetsizdir.

Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/26593 Karar : 2017/4524 Tarih : 18.04.2017

  • HMK 196. Madde

  • Delilden Vazgeçme

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı erkeğin maddi tazminata yönelik temyiz itirazları yersizdir.

2-Davacı-karşı davalı kadın tarafından gösterilen tanık …‘ın dinlenmesinden, kadın vekili tarafından 02.10.2014 tarihli celsede vazgeçilmiştir. Aynı celse hazır bulunan davalı-karşı davacı erkek vekili ise bu tanığın dinlenmesini istediklerini bu vazgeçmeye muvafakati olmadığını açıkça beyan etmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 196. maddesi “delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez” hükmünü içermektedir. Öyleyse boşanma hükmünün temyiz edilmeksizin kesinleştiği dikkate alınarak, kusur belirlemesi ve boşanmanın fer’ileri yönünden, davacı-karşı davalı tanığı …`ın Hukuk Muhakemeleri Kanunun 240 ve maddeleri uyarınca usulüne uygun olarak davet edilerek dinlenilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, maddi tazminata ilişkin hükmün ise yukarıda 1. bentte açıklanan sebeple ONANMASINA, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/17247 Karar : 2016/11426 Tarih : 9.06.2016

  • HMK 196. Madde

  • Delilden Vazgeçme

Davalı erkek süresinde verdiği cevap dilekçesi içeriğinde tanık olarak…, ….,…, … isimlerini belirtmiş, bu itibarla tanık deliline dayanmıştır. Ön inceleme duruşmasından sonra ise bu tanık isimlerini de içerir delil listesi vermiştir. Mahkemece davalının süresinden sonra delil listesi verdiğinden bahisle davalının tanık dinletme talebi reddedilmiştir. Ön inceleme duruşmasında davalıya Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 140/5. maddesi gereğince tanıklarının açık adreslerini bildirmesi amacıyla bir süre verilmemiştir. Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez (HMK m. 196). Mahkemece, davalıya, bu kapsamda tanıklarının isim ve adreslerini gösteren listeyi sunması ve giderlerini yatırması için usulüne uygun şekilde sonuçları hatırlatılacak şekilde kesin süre verilerek (TMK m. 240/3) gösterdiği takdirde bu tanıkları 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 240. ve devamı maddeleri uyarınca dinletme imkanı tanınması ve toplanan diğer delillerle birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik İnceleme sonucu, davalının hukuki dinlenilme hakkına (HMK. m. 27) aykırı olarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2709 Karar : 2016/9826 Tarih : 12.05.2016

  • HMK 196. Madde

  • Delilden Vazgeçme

Dava, aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması ve taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir. Davacı malik olmayan eş, aile konutu niteliğinde bulunan taşınmazın, malik olan davalı eş tarafından “açık rızası bulunmadan” davalı banka lehine ipotek ettirildiğini ileri sürerek, aile konutu üzerine konulan ipoteğin kaldırılmasını ve taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı banka, dava konusu taşınmazın tapu kaydında aile konutu olduğuna dair şerhin bulunmadığını, taşınmazın aile konutu olmadığını ve davacının kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, taşınmazın aile konutu olduğu ve davacı eşin ipotek işleminde açık rızasının alınmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de; dava konusu taşınmazın aile konutu olarak kullanılıp kullanılmadığı yönünde herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Davacı eş dava dilekçesinde tanık deliline dayandığını bildirmiştir. Ön inceleme duruşmasında davacıya Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 140/5. maddesi gereğince “belge niteliğindeki delillerini mahkemeye sunması, başka yerden getirtilecek belgelerle ilgili açıklamada bulunması için” kesin süre verilmiş, ancak tanıklarını bildirmesiyle ilgili bir süre verilmemiştir. Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez (HMK m. 196). Mahkemece, davacıya, bu kapsamda tanıklarının isim ve adreslerini gösteren listeyi sunması için usulüne uygun şekilde kesin süre verilerek (HMK m. 240/3) gösterdiği takdirde Hukuk Muhakemeleri Kanununun 240 ve devamı maddeleri uyarınca tüm tanıkları dinlenip, gerektiğinde mahallinde keşif de yapılarak ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek dava konusu taşınmazın aile konutu olup olmadığı tespit edilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/2339 Karar: 2016/12305 Tarih: 24.05.2016

  • HMK 196. Madde

  • Delilden Vazgeçme

A- ) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, 01.03.2010-01.03.2014 tarihleri arasında ofis görevlisi olarak davalı iş yerinde çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı gerekçe olmaksızın görevi sebebi ile avans olarak alınan paranın işverene eksiksiz iade edilmesine rağmen feshedildiğini, fazla mesai yaptığını, hafta tatillerinde ve ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve fazla mesai ücreti alacağını istemiştir.

B- ) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının ön muhasebe elemanı olarak davalı iş yerinde çalıştığını, iş sözlşemesinin İş Kanununun gereğince feshedildiğini, davacıya şirket tarafından hesabına gönderilen paranın iade edilmesi istendiğinde davacının kişisel ihtiyaçları için harcadığını ikrar ettiğini ve şirketçe kendisine tevdii edilmiş parayı ablasına verdiğini, ablası tarafından şirket hesabına paranın havale edildiğinin anlaşıldığını buna dair Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına 2014/19654 soruşturma numaralı hazırlık soruşturmasının bulunduğunu ve devam ettiğinin davacının alacak taleplerinin yerinde olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

C- ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın reddine karar verilmiştir.

D- ) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

E- ) Gerekçe:

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 196. maddesi6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 196. maddesi uyarınca, delili gösteren tarafın gösterdiği delile dayanmaktan vazgeçebilmesi, davanın karşı tarafının açık muvafakatine bağlıdır.

Somut uyuşmazlıkta, davalı taraf tanık olarak bildirdiği kişinin dinlenmesinden 19.09.2014 tarihli duruşmada vazgeçmiş, davacı taraf ise açıkça buna muvafakat etmemiştir. Mahkemece, açıkça muvafakat olmamasına rağmen bu tanığın dinlenmesinden vazgeçilmesi anılan usul kuralına aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine, 24.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS