0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Davanın Tamamen Islahı

HMK Madde 180

(1) Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.



HMK Madde 180 Gerekçesi

Tamamen ıslah hâlinde ne yapılması gerektiği konusunda uygulamada tereddüt ortaya çıkabilmektedir. Düzenlemeyle bu tereddüt açıklığa kavuşturulmuştur. Davasını tamamen ıslah eden taraf, bu bildirimden itibaren yedi gün içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Böylece, ıslah yapan tarafın davayı gereksiz yere uzatmadan davanın yeni şekline göre dilekçe vermesi sağlanmış olacaktır. Eğer davacı yeni dilekçe vermezse, bunun yaptırımı, ölçülü bir şekilde düzenlenmektedir. Bir yandan, yeni dilekçe vermese de tarafın ıslah hakkını kullandığı düzenlenmiş, diğer yandan da ıslahtan önceki hâliyle davaya devam edileceği belirtilmiştir. Bu durumda aynı dava içinde tarafın yeniden ıslah yoluna başvurması söz konusu olmayacak; davaya mevcut hâliyle de devam etmek istemiyorsa yeni talebi için yeni bir dava açması gerekecektir.


HMK 180 (Davanın Tamamen Islahı) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay HGK - Karar : 2021/2

  • HMK 180
  • Tamamen ıslah nedir? Tamamen ıslah nasıl yapılır?
  • Kötüniyetli ıslah halinde, ıslah işleminin akıbeti ne olur?

6100 sayılı HMK’nın 176. maddesine göre ıslah tamamen (kamilen) veya kısmen olmak üzere iki şekilde yapılabilmektedir.

Tamamen ıslahta, Davacı, davasını baştan (dava dilekçesinden) itibaren ıslah eder ve bir hafta içerisinde yeni bir dava dilekçesi verir (HMK m. 180). Davanın tamamen ıslahı yoluna, dava dilekçesinden (dava dilekçesi dahil) itibaren (HMK m. 179/2 de sayılanlar hariç) bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması için başvurulur (HMK m. 179/1). Bu hâlde dava dilekçesinden itibaren yapılmış olan usul işlemlerinin (HMK m. 179/2 de sayılanlar hariç) tamamının yapılmamış sayılması (ıslah edilmesi, düzeltilmesi) söz konusu olduğu için buna davanın tamamen ıslahı denir. (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, Ankara 2019, s. 424).

Başka bir anlatımla davacı tamamen ıslah ile yeni bir dilekçe vererek davasını baştan itibaren usule müteallik bütün işlemlerini değiştirebilir. Yani davacı bu yolla dava sebebini ve talep sonucunu tamamen değiştirip genişletebileceği gibi, davalı da tam ıslah ile savunmasını tamamen değiştirip genişletebilecektir. Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekecektir.

Davanın kısmen ıslahında ise; Davada yapılmış olan belli bir usul işlemi ıslah edilir (HMK m. 181) (düzeltilir) ve bundan sonraki usul işlemlerinin (ıslah edilen usul işlemi ile ilgili oldukları ölçüde) yapılmamış sayılması sağlanır (Kuru, s. 4014). Davacının talep sonucunu (müddeabihi) arttırması, talep sonucunu terditli dava hâline dönüştürmesi ve talep sonucunun daraltılması gibi işlemler kısmen ıslaha örnek olarak sayılabilecek usule müteallik işlemledir.

Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir.

Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkânsızdır; çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2017 tarihli ve 2017/17-1093 E. 2017/1090 K.; 07.06.2017 tarihli ve 2016/9-1212 E. 2017/1078 K. ile 02.04.2019 tarihli ve 2017/22(7)-2168 E. 2019/395 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir

Islah işleminin ne şekilde yapılacağı 6100 sayılı HMK’nın 177. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir.”

Görüldüğü üzere ıslah işleminin gerçekleştirilmesi için 6100 sayılı HMK’da herhangi bir şart öngörülmemiş, ıslahın sözlü veya yazılı olarak yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Islah, 6100 sayılı HMK’nın 177/1. fıkrası uyarınca tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

“Kötüniyetli ıslah” başlıklı 6100 sayılı HMK’nın 182. maddesi; “(1) Islahın davayı uzatmak veya karşı tarafı rahatsız etmek gibi kötüniyetli düşüncelerle yapıldığı deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ıslahı dikkate almadan karar verir. Ayrıca hâkim, kötüniyetle ıslaha başvuranı, karşı tarafın bu yüzden uğradığı bütün zararlarını ödemeye ve beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm eder.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu aşamada icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasının icra takibine etkisinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davası, aynı alacak için bu davadan önce yapılmış ve devam etmekte olan ilamsız icra takibini kendiliğinden durdurmaz.

Ayrıca menfi tespit davasına bakan mahkeme ihtiyati tedbir yolu ile dahi icra takibinin durdurulmasına karar veremez (İİK m. 72/3); çünkü menfi tespit davasının icra takibinden sonra açılması hâlinde, bu davanın başlamış olan icra takibini sürüncemede bırakmak için açıldığı hakkında kuvvetli bir karine vardır. Ancak menfi tespit davasına bakan mahkeme borçlu davacının gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 50).

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı vekili dava dilekçesinde, kesinleşen takibe konu bononun işe girilmesi sırasında verilen bono olduğu, başka bir anlatımla bedelsiz olduğu iddiasına dayanmıştır.

30.01.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile de, takip ve dava konusu olan bononun aslını yeni gördüğünü, daha önce görülmüş olan bono suretleri üzerindeki imzanın müvekkilinin imzasına benzediğini, işe girilirken verilen bono olduğunu düşünerek imzaya itiraz etmediğini ileri sürmek suretiyle eldeki menfi tespit istemine ilişkin davasını imza inkârına dayalı olarak ıslah etmiştir.

Mahkemece ıslah talebinin kötüniyetli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Islah, tahkikat bitinceye kadar yapılabilir. Dolayısıyla davacının tahkikat bitinceye kadar dava sebebini ıslah etmesi mümkündür. Dosya kapsamına göre davacının ıslahının kötü niyetli olduğuna dair davalının soyut beyanı dışında bir delil bulunmamaktadır. Ayrıca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında icra takibinin durdurulmasına karar verilmesinin olanaklı olmadığı hususu da göz önüne alındığında yapılan ıslahın bu hâli ile yargılamayı uzatmaya yönelik olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu durumda mahkemece davacı tarafın ıslah dilekçesi üzerinde yeterince durulup bu yönde inceleme ve araştırma yapılması gerekmektedir. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.


Yargıtay 15. Hukuk Dairesi - 2020/2652 E. , 2021/1340 K.

  • HMK 180
  • Talep kısmının değiştirilmesi tamamen ıslah yapıldığı anlamına gelir.
  • Islah talebi ileri sürülmesine rağmen süresinde tamamen ıslah dilekçesi verilmemesi halinde, davaya hiç ıslah yapılmamış gibi devam edilmelidir.

Somut olayda davacılar vekili dava dilekçesinde, sözleşmenin imzalandığı tarihte davacıların arsa sahibi olan babalarının 82 yaşında olduğunu ve tasarruf ehliyetinin bulunmadığını, bu nedenle sözleşmedeki paylaşımda yüklenici lehine orantısızlık yaratıldığını, sözleşmeyi feshetmek istemediklerini belirterek, orantısız paylaşım nedeni ile uğradıkları zararların tazmini için asgari 10.000,00 TL, geç teslim nedeni ile kira kaybı olarak asgari 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsilini istemiştir. 16/09/2014 tarihli ıslah dilekçesi ile de davacıların babasının yargılama sırasında Adli Tıp Kurumun’dan alınan rapora göre sözleşmenin imzalandığı tarihte akıl sağlığının yerinde olduğunun tespit edilmesi üzerine taleplerini, 49.573,00 TL eksik ve kusurlu işler bedelinin davalıdan tahsiline dönüştürdüklerini, ayrıca 10.000,00 TL olarak talep ettikleri kira bedelini de 42.336,00 TL’ye ıslah ettiklerini bildirmiştir. Islah müessesi, 6100 sayılı HMK’nın 176 ila 182. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Islah, taraflardan birisinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (HMK 176/1). Dava, davacı tarafından HMK’nın 180. maddesi uyarınca tamamen ıslah edilebileceği gibi, taraflarca HMK’nın 181. maddesi uyarınca kısmen de ıslah edilebilir. Davanın tamamen ıslah yoluna dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması için başvurulur. Davadaki talep kısmının değiştirilmesi de davanın tamamen ıslahı mahiyetindedir. Kısmi ıslahta ise, taraf belli bir usul işlemini ıslah etmektedir. Davadaki talep kısmının artırılması ise davanın kısmen ıslahı mahiyetindedir. Gerek davanın tümden ıslahı gerekse kısmi olarak ıslahı tahkikatın sona ermesine kadar (HMK 177/1) ve bir defa yapılabilir (HMK 176/2). Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. maddesine göre taraflardan her birinin, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği hükme bağlanmakla kural olarak Türk Hukukunda ıslaha izin verilmiştir. Ancak, dava dilekçesinde talep edilmemiş bir alacak kaleminin ıslah yoluyla artırılıp davaya konu edilmesi mümkün değildir. Kural olarak davanın tamamen ıslahı, 1086 Sayılı HUMK’nın 88. maddesi, 6100 Sayılı HMK’nın 180. maddesi hükümlerince mümkündür. Davanın tamamen ıslah edilmesi halinde dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır ve davalı temerrüdü de ıslah tarihinde gerçekleşir.-

HMK 26. maddesi “Hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka bir şeye karar verilmez” hükmünü içermektedir. Bu bilgiler çerçevesinde somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı vekilince verilen ıslah dilekçesi ile davanın talep kısmı değiştirildiğinden davanın tamamen ıslah edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda HMK’nın 180. maddesi hükmünce, bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi verilmesi zorunludur. Ancak davacı, bir haftalık sürenin geçmesine rağmen davanın tamamen ıslah edilmesi için yeni dava dilekçesini vermemiştir. Mahkemece, anılan madde gereği davacının ıslah hakkını kullanmış sayması ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam etmesi ve HMK 26. maddesini de gözeterek karar vermesi gerekirken, geçerli bir ıslah yapılmış gibi ıslah edilen taleplere göre karar verilmesi doğru olmamıştır.


Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/15977 E. , 2020/3670 K.

  • HMK 180
  • Davanın tahliye ve alacak davasından, mülkiyete dayalı men-i müdahale ve ecrimisil isteğini çevrilmesi davanın tamamen ıslahı mahiyetindedir.

Davacı vekili dava dilekçesinde, dava konusu 1879 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 24 m2 alanlı dükkan niteliğindeki taşınmazda vekil edeni ile davalılardan …’un 1/2’şer orada paylı malik olduklarını, davalılardan …’un dükkan niteliğindeki taşınmazı 20 yıldır diğer davalı …’a kiraya verip kira bedelinin tamamını kendisinin aldığını, yapılan kira sözleşmelerinde müvekkilinin taraf olmadığını, bu nedenle davalılardan …’un taşınmazda fuzuli işgalci olduğunu açıklayarak davalılardan …’un taşınmazdan tahliyesini ve 20 yıllık kira bedeli tutarı olarak 10.800,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davanın tamamen ıslahı dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK mad.87, HMK mad.179/1). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır (Bkz.Prof.Dr.Baki Kuru “Hukuk Muhakemeleri Usulü” 6.baskı c.IV,s.3998 vd, Prof.Dr.Sabri Şakir Ansay “Yargılama Usulleri” isimli eser 1960 baskı sh:194 vd, Prof.Dr.İlhan Postacıoğlu “Medeni Usul Hukuku Dersleri” 1975 baskı s.460 vd, Prof.Dr.Saim Üstündağ “Medeni Yargılama Hukuku Esasları” 1973 baskı s.335 vd, ile aynı yöndeki YHGK’nin 18.12.1957 gün E.2/66 K.64, YHGK’nin 30.1.2002 gün E.2002/2-63 K.2002/23 sayılı kararı, YHGK’nin 3.7.2002 gün ve 2002/9-564-572 sayılı kararı, YHGK’nin 5.3.2003 gün ve 2003/9-76-126 sayılı kararı.).

Davanın tamamen (kamilen) ıslah edilmesi halinde dava dilekçesi dahil, yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır (HUMK mad.87/1, HMK mad.179/1). Ancak, ıslahın ikrara, keşfe, bilirkişi raporlarına, şahit sözlerine bir etkisi olmaz. Yani ıslah ile bunlar geçersiz sayılamaz (HMK mad.179/2). Taraflar ancak kendi usul işlemlerini ıslah ile düzeltebilirler. Mahkemenin ve karşı tarafın işlemleri ıslahın konusu dışındadır.

Yukarıda ayrıntılı biçimde yapılan açıklamalar çervesinde somut olay değerlendirildiğinde, Düziçi Sulh Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararından sonra ve dosyanın gönderildiği Düziçi Asliye Hukuk Mahkemesinde henüz tahkikatın sona ermediği aşamada, davacı vekilinin mahkemeye sunduğu 28.04.2015 tarihli ıslah dilekçesindeki davayı men’i müdahale ve ecrimisil davası olarak ıslah ettiklerine dair beyanı dikkate alınarak davanın artık mülkiyet hakkına dayalı men’i müdahale ve ecrimisil davası olarak görülerek iddia ve savunma çerçevesinde toplanan delillere göre davanın esasına girilerek olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken davacı vekilinin ıslah dilekçesi göz önüne alınmadan yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmiş olması doğru değildir.


Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/14919 E. , 2020/18313 K.

  • HMK 180
  • Davacı vekilinin süre talebi olmadan mahkemenin kendiliğinden talep artırım dilekçesi için verdiği süre geçersiz olup davacının ıslahı geçerlidir.

Mahkemece, 20.01.2016 tarihli duruşmada davacı vekiline talep artırım dilekçesi sunmak için 1 hafta kesin süre verilmesine karar verildiği ve duruşmanın 17.02.2016 tarihine ertelendiği, davacı vekili tarafından verilen 1 haftalık kesin süre geçtikten sonra 17.02.2016 harç tarihli dilekçe ile davanın ıslah edildiği anlaşılmıştır.

Mahkemece, kesin süreye rağmen, kesin süre geçtikten sonra sunulan ıslah dilekçesi dikkate alınmayarak karar verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. maddesine göre, taraflardan her biri, yaptığı usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Yine aynı Kanun’un 177. maddesine göre ıslah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

Islah nedeni ile kesin süre verilebilmesi için, tarafın ıslah ettiğini bildirmesi gerekir. Islah ettiğini bildiren tarafa ıslah dilekçesini vermesi için kesin süre verilebilir. Ancak taraf ıslah yapmak için süre istemişse henüz ıslah yapmadığından kesin süre verilemez. Zira ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Davacı ıslah yapmak için süre istememiş ve tahkikat tamamlanmadan ıslah yapmıştır.


Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/9283 E. , 2018/350 K.

  • HMK 180
  • Tamamen ıslah halinde, yeni talep mahkemenin görevini değiştiriyorsa, davanın görevli mahkemeye gönderilmesi gerekir.

Dava, terekenin tespiti, ıslah yoluyla mirasta iade talebine ilişkindir. Davacı, 06.09.2015’te vefat eden muris …‘ün oğlu olduğunu, davalının da kardeşi ve annesinin vasisi olduğunu, 2013 yılında muris kısıtlanmadan önce… Şubesi’inde maaşını çektiği vadesiz hesabının, … Şubesi’nde 30.000 TL. lik vadeli hesabının bulunduğunu, vadeli hesapta davalının ikinci imza yetkisinin bulunduğunu, davalının bu imza yetkisine dayanarak murisin vadeli hesabındaki parayı çekip İş Bankası … Şubesi’nde dava dışı eşi …adına yatırdığını, murisin evindeki çelik kasadan yaklaşık 34 gr. altını davalının alıp kendi kasasına kaçırdığını, murise ait …‘de bulunan dükkanın kirasına davalı tarafından üç aydır el konulduğunu, tüm bunların murisin vesayet dosyasına bildirilmediğini ileri sürerek murisin terkesinin tespitini talep etmiştir.

Davacı vekili, harçlandırılmamış 22.02.2016 tarihli ıslah dilekçesiyle terekenin tespiti olarak açtığı davayı ıslah ederek mirasta iade davası olarak devam edilmesini talep ettiğini, terekeden miras hissesine düşen miktarın iadesini talep etmiştir.

Mahkemece, davacının açtığı tereke tespiti davasının ıslah yolu ile mirasta iade davasına dönüştürülmesinin uygun olmadığı, ıslah talebinin reddedilmesi gerektiği, murise ait terekenin tespiti yapılmış olduğu gerekçesiyle terekeden el çekilmesine, kaydın kapatılmasına, davacının diğer taleplerinin reddine, mirasçıların ilgili mahkemede dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmiştir.

Islah HMK 176 vd. Maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddelere göre; aynı davada taraflardan her biri ancak bir kez yapmış olduğu usuli işlemlerini kısmen veya tamamen tahkikatın sona ermesine kadar ıslah edebilir. Islah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren bütün usuli işlemlerin yapılmamış sayılması sonucunu doğurur. Ancak ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirlmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yemin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamaz.

HMK’nın asliye hukuk mahkemelerinin görevi başlıklı 3. maddesinde; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükmü yer almaktadır. HMK 4. maddesinde ise sulh hukuk mahkemesinin görevine giren davalara yer verilmiştir. Somut olayda; dava terekenin tespiti talebiyle açılmışsa da davacı 22.02.2016 tarihli dilekçesiyle talebini mirasta iade davası olarak ıslah etmiştir. HMK’nın 2. maddesi uyarınca mirasta iade davasına bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken ıslah dilekçesi dikkate alınmadan ıslah öncesi taleple ilgili yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.


Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/11849 E. , 2020/18205 K.

  • HMK 180
  • Islah ettiğini bildiren kişiye ıslah dilekçesini sunması için kesin süre verilebilir, ancak ıslah için süre isteyen kişiye verilen kesin süre geçersizdir.

Davacı vekili, 02/03/2016 tarihli 4. celsede davasını ıslah etmek üzere süre talep etmiş, Mahkemece, davacı vekiline davasını ıslah etmek için 1 hafta kesin süre verilmiş, davacı yanca 18/03/2016 tarihinde harç da yatırılmak sureti ile dava ıslah edilmiş ancak mahkemece kesin süre içerisinde davacının davasını ıslah etmediği, süresinden sonra yapılan ıslah işleminin geçersiz olduğu gerekçesiyle ıslaha değer verilmeyerek dava dilekçesindeki talepler doğrultusunda 04/05/2016 tarihli 6. celsede dava kabul edilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın 176. maddesine göre, taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Yin aynı Kanunun 177. maddesine göre ıslah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

Islah nedeni ile kesin süre verilebilmesi için tarafın ıslah ettiğini bildirilmesi gerekir. Islah ettiğini bildiren tarafa ıslah dilekçesini vermesi için kesin süre verilebilir. Ancak taraf ıslah yapmak için süre istemişse henüz ıslah yapmadığından kesin süre verilemez. Zira ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Davacının tahkikat sona ermeden verdiği ıslah dilekçesi dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken mahkemece hatalı değerlendirme ile ıslah dilekçesinin geçersiz kabul edilmesi hatalıdır.


Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/2082 E. , 2020/7164 K.

  • HMK 180
  • Tamamen ıslah yapılmadan, bedel arttırım dilekçesi veya bu dilekçenin açıklanması mahiyetindeki beyan dilekçesiyle yeni alacak kalemleri davaya eklenemez.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun davanın tamamen ıslahını düzenleyen 180. maddesinde “Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.” şeklinde düzenleme mevcut iken kısmen ıslah 181. maddede kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verileceği, bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edileceği kabul edilmiştir.

Tamamen ıslahta dava sebebi veya istem konusu tümüyle değiştirilmektedir. Böylece dava dilekçesindeki talepler artık hükme konu olamaz. Kısmen ıslahta ise önceden yapılan usuli bir işlemin düzeltilmesi, örneğin talep sonucunun arttırılması söz konusu olur. Uygulamada, istem sonucuna ilişkin fazlaya dair haklarını saklı tutan davacının dava değerini ıslah yolu ile arttırabileceği tartışmasız kabul edilmektedir. Bununla birlikte başından beri dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu edilmesine yasal açıdan olanak bulunmamaktadır. (HGK’nın 29.06.2011 gün, 2011/1-364 E.-2011/453 K.,15.06.2016 gün, 2014/4-1193 E.-2016/800 sayılı İlâmları) (HGK’nın 15.02.2017 gün, 2015/7-917 E.-2017/265 K.sayılı İlâmı)

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekilinin 15.11.2016 tarihli dilekçesinin; daha önce sunduğu 16.09.2015 tarihli ıslah harçlı bedel artırım dilekçesinin açıklaması mahiyetinde olduğu ve açılan davadaki taleplerinin yanında dava dilekçesinde dile getirilmeyen bir alacak kaleminin de hükme bağlanmasını istemiş olması karşısında, kazanç kaybına ilişkin bu yeni istemin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119 vd. maddelerinde düzenlenen dava açma prosedürüne ilişkin usuli şartları taşımaması nedeniyle ek dava olarak da değerlendirilemeyeceğinden, davacının kazanç kaybına ilişkin alacak isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde 46.400,00 TL’lik kazanç kaybına ilişkin istemin kabulüne karar verilmesi isabetli değildir.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2015/3666 Karar : 2018/244 Tarih : 21.02.2018

  • HMK 180. Madde

  • Davanın kısmen ıslahı ile ilgili sonuçları hatırlatılmadan verilen kesin süre geçersizdir. Davacı vekili mahkemece kendisine verilen süre içinde kısmen ıslaha başvurup harcını yatırdıktan sonra ıslah dilekçesinin karşı tarafa tebliğini de sağladığına göre, artık bu şekilde mahkeme ara kararına uygun biçimde gerçekleştirilen ıslaha değer verilmesi gerekir.

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece karşı oy yazısında dile getirilen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 181`inci maddesinde belirtilen sürenin kesin süre niteliğinde olup artırılıp eksiltilemeyeceği ancak hâkim tarafından bu sürenin kesin süre olduğu belirtilip sonuçlarının hatırlatılması gerektiği, 20/09/2012 tarihli celsede bu hükme uygun kesin süre verilmediği, kaldı ki bu konuda davalı tarafından itirazda bulunulmayıp temyiz konusu da yapılmadığı, usul ekonomisi ve kesin sürenin sonuçlarının hatırlatılmaması göz önüne alındığında yapılan ıslah işleminin usulüne uygun yapıldığı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı vekilinin mahkemece verilen süre içinde ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 181`inci maddesinde öngörülen 1 haftalık süre geçtikten sonra yaptığı ıslahın usulüne uygun bir ıslah olup olmadığı, mahkemece verilen süre içinde ıslah yapılmamasının sonuçlarının hatırlatılmaması ve davalı tarafın ıslaha itiraz etmeyip, temyiz konusu da yapmamış olması karşısında bu hususun resen bozma nedeni yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, mahkemenin bozma kararı öncesi kararında fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil çalışma ücretlerinin en yüksek banka mevduat faizi ile tahsiline karar verdiği hâlde, direnme kararında bu iki alacağa yasal faiz işletildiği ve bu yöne ilişkin açık temyiz olmadığı dikkate alındığında, usulüne uygun direnme kararı bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede ilk kararda fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil çalışma ücretlerine işletilen faizin en yüksek banka mevduat faizi olduğu, direnme kararında bu iki alacağı yasal faiz işletildiği, bu durumun davalının lehine olduğu, “usuli kazanılmış hak” ve “aleyhe bozma yasağı” ilkeleri dikkate alındığında kararın davalı aleyhine bozulması mümkün olmadığından ön sorun bulunmadığı ikinci görüşmede oy birliği ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Uyuşmazlığın açıklanan niteliğine göre “ıslah” müessesi ile “hak arama özgürlüğü” kavramı üzerinde kısaca durmakta fayda vardır.

Öncelikle ifade edilmelidir ki, ıslah tarihinin 02.10.2012 olması nedeni ile 6100 sayılı HMK`nın ıslaha dair hükümleri dikkate alınacaktır.

6100 sayılı HMK’nın 176`ıncı maddesine göre;

“(1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.

(2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.”

Madde metninden anlaşılacağı üzere ıslah kısmen ya da tamamen yapılabilir.

Kanunun 180`inci maddesi uyarınca davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.

Davanın tamamen ıslah edilmesi hâlinde, dava dilekçesi dâhil yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır. Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekir (HGK, 29.06.2011 gün ve 2011/1-364 E., 453 K.).

Davanın kısmen ıslahında ise; davada yapılmış olan belli bir usul işlemi ıslah edilir (düzeltilir) ve bundan sonraki usul işlemlerinin (ıslah edilen usul işlemi ile ilgili oldukları ölçüde) yapılmamış sayılması sağlanır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C IV, İstanbul 2006 s. 4014). Davacının talep sonucunu (müddeabihi) arttırması, talep sonucunu terditli dava haline dönüştürmesi ve talep sonucunun daraltılması gibi işlemler kısmen ıslaha örnek olarak sayılabilecek usule ilişkin işlemlerdir.

Kısmen ıslah, 6100 sayılı HMK’nın 181`inci maddesinde; “(1) Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere ıslah, davacı veya davalının, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağı kapsamındaki usul işlemlerini, karşı tarafın iznine ve hâkimin onayına bağlı olmaksızın belli kurallar çerçevesinde bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmesini sağlayan bir usul hukuku kurumudur.

2709 sayılı T.C. Anayasası’nın 36`ncı maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak sureti ile yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

Yine Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40`ıncı maddesi uyarınca; “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.”

Maddeye 03.10.2001 tarihli 4709 sayılı Kanunun 16`ncı maddesi ile eklenen ikinci fıkra uyarınca, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilerine başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” düzenlemesi getirilmiştir.

Bu bağlamda anılan madde hükmüyle hak arama özgürlüğü Anayasal bir kurum olarak, diğer temel haklar gibi düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmış, Anayasa’da kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

Vatandaşlara hak arama özgürlüğü konusunda anayasal bir hak tanınırken, devlete de, onların bu haktan yararlanmayı sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Devlet için öngörülen bu zorunluluk ilgilinin anayasal haklar içinde yer alan hak arama özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacaktır.

Bu anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.

Bu kapsamda anayasal teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünden bahsedebilmek için, devletin işlemlerinde işleme karşı başvuru yollarını ve süresini açıkça, ilgililerde kuşku ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gerekir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi 20.01.2016 gün ve 2013/7114 Başvuru numaralı kararında “…Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde izah edildiği gibi davaya iş mahkemesi sıfatı ile bakan Asliye Hukuk Mahkemesinin, kararında bu sıfatı kullanmadığı gibi kanun yolu ve süresini de doğru bir şekilde belirtmediği; mahkemenin kısa kararını, usul hükümlerine uygun olarak tefhim etmediği; ayrıca gerekçesiz verilen kısa kararda, temyiz süresinin gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren başlaması gerektiğine ilişkin Kanun hükmü ve mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü göz önüne alındığında, temyiz süresini tefhimden başlatarak dilekçenin reddine karar veren HGK’nın değerlendirmesinin, mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içerisinde olduğunun kabul edilemeyeceği; yapılan yorumun, başvurucuların temyiz hakkını kullanmalarını imkânsız kılacak ölçüde ve kanun hükümlerine olağanın dışında bir anlam vermek suretiyle elde edildiği; bu açıdan kararın, başvurucuların mahkemeye erişim hakkının özünü zedelediği sonucuna varılmıştır.” şeklindeki tespiti ile başvurucuların Anayasa’nın 36`ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince;

Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile diğer işçilik alacaklarının asıl işveren-alt işveren ilişkisi içinde bulunan davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Mahkemece, dava konusu edilen işçilik alacaklarının miktarının tespiti ile ilgili bilirkişi hesap raporu alınmıştır.

Davacı vekili bilirkişi raporunun dosyaya sunulmasından sonra 20.09.2012 tarihli duruşmada rapora bir itirazının olmadığını, ıslah için süre talep ettiğini belirtmiştir.

Bunun üzerine mahkemece aynı tarihli duruşmada;

“1-Davacı vekiline dava dilekçesini ıslah etmesi harçlandırması ve karşı yana tebliğ ettirmesi hususunda duruşma gününden 5 gün öncesine kadar kesin süre verilmesine,

2- Davalı vekilinin rapora karşı itirazlarının davacı vekilinin ıslah dilekçesini sunduktan sonra karar verilmesine, Duruşmanın bu nedenle 26/12/2012 günü saat 10.00`a bırakılmasına karar verildi.”

şeklinde oluşturulan ara kararı ile, davacı vekiline ıslah yapmak üzere bir sonraki duruşma günü olan 26.12.2012 tarihinden beş gün öncesine kadar süre vermiştir.

Bu ara kararı gereği davacı vekili, 02.10.2012 harç ve havale tarihli ıslah dilekçesi ile dava konusu ettiği alacakların miktarını bilirkişi raporu doğrultusunda arttırmıştır. Islah dilekçesi davalı … vekiline 12.10.2012 tarihinde tebliğ edilmiş; davalı vekili 23.10.2012 havale tarihli dilekçesi ile ıslaha karşı itirazlarını sunmuştur.

Mahkeme, verilen süre içinde yapılan ıslaha değer vererek alacakları ıslah edilmiş şekli ile hüküm altına almıştır.

Bu hâlde, davacı vekili mahkemece kendisine verilen süre içinde kısmen ıslaha başvurup harcını yatırdıktan sonra ıslah dilekçesinin karşı tarafa tebliğini de sağladığına göre, artık bu şekilde mahkeme ara kararına uygun biçimde gerçekleştirilen ıslaha değer verilmesi gerekir.

Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı onanmalıdır.

SONUÇ: Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.02.2018 gününde ikinci görüşmede oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/14035 Karar : 2018/3501 Tarih : 19.03.2018

  • HMK 177. Madde

  • Islah dilekçesi ile boşanma, boşanmanın fer’i niteliğindeki talepler ile ziynet ve çeyiz eşyası alacağı talepleri yönünden davasını tamamen ıslah eden davacının ıslah işlemi geçerli olup yeni dava çerçevesinde hüküm kurulmalıdır.

Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir (HMK m. 176/1). Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir (HMK m. 177/1). HMK’nun 176 vd. maddelerinde, ıslahın harca tabi olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda da “ıslah harcı” şeklinde bir harç türü yer almamaktadır. O halde sırf ıslah istemi sebebiyle harç alınamaz.

Bunun yanında, ıslah sonucunda, dava/talep konusunun miktar veya değeri artarsa ve artan miktar veya değer için harç ödenmesi gerekiyorsa, ancak o zaman harç ödenmesi/tamamlanması gerekir. Somut olayda, davacı-davalı kadının dava dilekçesinde herhangi bir ziynet ve çeyiz eşyası alacağı talebi bulunmadığı halde 20.11.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile boşanma, boşanmanın fer’i niteliğindeki talepler ile ziynet ve çeyiz eşyası alacağı talepleri yönünden davasını tamamen ıslah etmiş, mahkemece usulüne uygun bir dava bulunmadığı gerekçesiyle ziynet ve çeyiz eşyası alacağı davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. HMK’nun 176 vd. maddelerine göre, taraflardan herbiri davasını tamamen ıslah ederek dava dilekçesinde yer almayan yeni bir talep ekleyebilir. O halde mahkemece; dava dilekçesinden alınan başvurma harcının tüm istekleri kapsadığı gözetilerek, boşanmanın eki niteliğinde bulunmayan ve nispi harca tabi olan ziynet ve çeyiz eşyası alacağı talepleri yönünden eksik peşin nispi harcı tamamlaması için davacı-davalı kadına imkan ve süre tanınması (Harçlar Kanunu m. 30-32), harcın tamamlanması halinde toplanan deliller değerlendirilip sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/4365 Karar : 2016/9586 Tarih : 4.04.2016

  • HMK 180. Madde

  • Davanın Tamamen Islahı

Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalılar vekili, davanın haksız olduğunu, davacının emekli olması sonrasında asgari ücret ile çalıştığını, çalışma alacaklarının kendisine ödendiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiğini, tanık beyanları ve emsal ücret araştırmalarına göre davacının asgari ücretten daha yüksek ücret aldığını ispatlayamadığı, zamanaşımı savunmasına göre yapılan hesaplama doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz: Kararı davacı ve davalı temyiz etmiştir.

Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 401. maddesine göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücret göz önünde tutularak belirlenir.

4857 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma şartlarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı Kanun’un 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece re`sen araştırılmalıdır.

Çalışma hayatında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek, ilgili işçi ve işveren kuruluşları ile Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı internet sitesinde bulunan “Kazanç bilgisi sorgulama” ekranından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

Somut olayda, davacının davalı işyerinde 22.11.2005 tarihinden 17.05.2011 tarihine kadar fırın ustası olarak çalıştığı, mahkemece tanık beyanlarından ücret konusunda net bir bilgiye ulaşılamadığı belirtilerek Uşak Fırıncılar ve Unlu Madde İmalatçıları Esnaf Odası’nın yazısı doğrultusunda davacının asgari ücret ile çalıştığı kabulü ile karar verilmişse de yapılan emsal ücret araştırması yetersiz ve dosya kapsamına uygun değildir. Davacının kıdemi ve yaptığı işin niteliği belirtilerek yukarıda açıklanan şekilde ilgili yer ve kurumlardan yeniden emsal ücret araştırması yapılarak davacının ücretinin belirlenmesinin gerekliliği bozma sebebi yapılmıştır.

3-Dosya kapsamında yapılan yargılama içeriğinde; davacı vekilinin 26.11.2014 tarihli karar celsesinde taleplerinin asgari ücret esas alınarak hesaplanması konusundaki itirazını ileri sürerek ek rapor aldırılmasını, bu talebi kabul olunmayacak ise ıslah dilekçesini sunmak üzere süre verilmesini talep etmiş, mahkemece verilen ara karar ile dosya kapsamındaki belge ve incelemelere göreek rapor aldırılması talebinin ve bilirkişi raporunun tebliğ edilmesi sonrasında davacı tarafın ıslah beyanını sunmak için yeterli süresi olmasına rağmen bu işlemi yapmaması sebebiyle de süre isteminin reddine karar verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 177. maddesinde ıslahın, tahkikat aşaması bitene kadar yapılabileceği, 180 ve 181. maddelerinde ise ıslaha başvuran tarafa gerekli usul işlemini yapması için bir haftalık süre verileceği belirtilmiştir. Somut olayda, davacı ücret konusundaki itirazının neticelenmesi sonrasında ıslah hakkını kullanmak istemiş, ancak mahkemece usul hükümlerine aykırı olarak dava hakkını kısıtlar şekilde ıslah işleminin yapılabilmesi için gerekli süre verilmeden yargılamanın sonlandırılması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/10443 Karar : 2015/11833 Tarih : 13.10.2015

  • HMK 180. Madde

  • Davanın Tamamen Islahı

Dava, vasiyetnamenin iptali ve tenkis istemine ilişkindir.

Davacı, ortak mirasbırakan . . . ’nin 03/01/2008 tarihli vasiyetnamesi ile davalı Osman’a Ömerli Köyü’nde bulunan adına kayıtlı ev, zeytinlik ve aynı yerde bulunan ancak tapuda kayıtlı olmayan tarla vasfındaki tüm taşınmazlarını vasiyet ettiğini, mirastan ıskatı gerektirir bir durum olmadığı halde bu şekilde mirastan iskat edildiğini ileri sürerek mirastan ıskatın iptalini istemiş, aşamada davasını ıslah ederek talebinin vasiyetnamenin iptali ve tenkis olduğunu bildirmiştir.

Davalı, vasiyetnamede şekil ve usul eksikliğinin sözkonusu olmadığını, murisin sağlığında davacıya payına düşen mallardan fazlasını bağış yoluyla verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, vasiyetnamenin iptali isteminin reddine, tenkis isteminin kabulüne karar verilmiştir.

Bilindiği gibi ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini (dava dilekçesine yeni vakıaların eklenmesi, davanın sebebi, talep sonucu, iddia, davaya cevap ve savunmanın değiştirilmesi ve yeni delil gösterilmesi gibi işlemlerle) tamamen veya kısmen değiştirmesidir. 6100 sayılı HMK’nın 180. maddesi uyarınca, davacı davasını tamamen ıslah ederek talep sonucunu değiştirebilir.

Somut olayda, mirastan iskatın iptali istemi ile açılan davada davacı, 14/10/2010 tarihli dilekçesi ile davasını tamamen ıslah ederek, vasiyetnamenin iptali ve tenkis davasına dönüştürmüştür. Tam ıslah edilen davada değer belirtilmediği gibi, 21/11/2011 tarihli hukukçu bilirkişi raporunda belirlenen değer üzerinden de harç tamamlanmadan, 492 sayılı Harçlar Kanununun 30. maddesindeki “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dâva dilekçesinde bildirilendeğerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça dâvaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409`uncu maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır” hükmüne aykırı şekilde, davanın görülebilirlik koşulu yerine getirilmeden davanın sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.

Hâl böyle olunca, davacıya tam ıslah edilen talebine göre dava değerini bildirmesi ve buna göre harcın tamamlatılması, eksiklik giderildikten sonra hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

Kabule göre de, davacının miras payı 1/5 olduğu halde, 1/3 miras payı üzerinden hesaplama yapılması doğru olmadığı gibi, davalının saklı paylı mirasçı olması nedeniyle sabit tenkis oranı belirlenirken saklı payının düşülmesi gerektiği gözardı edilerek tenkis hesabı yapılması da hatalıdır.

Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.`nın 428.maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/12999 Karar : 2014/12265 Tarih : 12.06.2014

  • HMK 180. Madde

  • Davanın Tamamen Islahı

Davacı vekili, evlilik birliği içinde edinilerek davalı eş adına tescil edilen ada 2 parselde kayıtlı 30 numaralı bağımsız bölümün alımına vekil edeninin gerek çalışarak gerekse düğünde takılan ziynet eşyalarıyla katkıda bulunulduğunu, ayrıca dava dilekçesinde nitelikleri yazılı çeyiz eşyasının da davalıda kaldığını açıklayarak; taşınmaza ilişkin tapu kaydının iptali ile ½ sinin vekil edeni adına tesciline, eşyaların ise aynen, olmadığı takdirde bedelinin dava tarihinden itibaren faiziyle tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini istemiştir.

Dava, boşanma davasından tefrik edilmiş, talep boşanma dava dilekçesinde taşınmaz bakımından 10.000 TL değer gösterilerek harçlandırılmış; eşyalar bakımından ise 24.10.2008 tarihli harçlandırılmış dilekçe ile 13.180 TL değer bildirilmiştir. Davacı vekili 24.04.2013 tarihli yargılama oturumunda; harca tabi değer için bilirkişi incelemesi yaptırılması ve taraflarına buna göre davayı ıslah edebilme imkanı verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, nizalı taşınmazın vekil edeninin kişisel malı olduğunu, ziynet eşyalarıyla katkıda bulunulduğu iddiasının doğru bulunmadığını, davacı tarafından getirilen çeyiz eşyalarının talebe konu miktarda ve nitelikte var olmadığı gibi, yargılama aşamasında teslim alındığını, zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, ıslah ile dava konusu değiştirilemeyeceğinden, sadece miktarı artırılıp, eksiltilebileceğinden; dava terditli açılmadığından tapu iptali ve tescile yönelik olması nedeniyle davanın reddine; mal rejiminden doğan katkı payı alacağı veya katılma alacağı şeklinde dava açmakta davacının muhtariyetine karar verilmiştir.

Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 15.07.2006 tarihinde evlenmiş, 26.06.2008 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 22.12.2011 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur.

Dava konusu …ada 2 parselde 6. Blok 30 numaralı bağımsız bölüm satın alma suretiyle 31.03.2008 tarihinde davalı adına tapuya tescil edilmiştir.

TMK’nun 179. maddesine göre mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır. Taraflar arasında başka bir mal rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, evlenme tarihinden mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar TMK’nun 202. maddesine göre yasal edinilmiş mallara katılma rejimine tabidirler. Başka bir anlatımla dava konusu taşınmazın edinildiği tarih itibariyle eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK`nun 225/2. maddesine göre boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir.

Davacı taraf, dava dilekçesinde nizalı taşınmazın evlilik birliği içinde edinildiğini, davacının düğünde takılan yaklaşık 10.000 TL değerinde ziynet eşyalarını satarak nizalı taşınmaz için harcadığını bildirerek, taşınmaza ilişkin tapu kaydının iptali ile ½ sinin adına tescilini, bunun yanısıra çeyiz eşyasınında aynen olmadığı takdirde bedelinin iadesi isteğinde bulunmuştur. Evlilik birliği içinde davalı eş adına alınan taşınmaza ilişkin eşler arasında 4721 sayılı TMK`nun 706 (MK.nun 634) maddesi gereğince düzenlenmiş mülkiyetin aktarımı ile ilgili resmi bir sözleşme bulunmamaktadır. 07.10.1953 tarih 8/7 sayılı İBK uyarınca taşınmazın alımına katkıda bulunduğunu iddia eden davacı, bu katkısına dayanarak ayın (mülkiyet) talep edemez. Bu durumda tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin dava redde mahkum ise de, davacı vekilinin 24.04.2013 günlü yargılama oturumundaki beyanları değerlendirilmemiştir.

6100 sayılı HMK`nun 176 vd. (1086 sayılı HUMK.83 vd.) maddelerinde düzenlenen ıslah müessesesi ile taraflar davada iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı sebebiyle yapamadıkları işlemleri tamamen veya kısmen düzeltebilirler.

Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanıdır. Bu nedenle yapılabilmesi, karşı tarafın veya mahkemenin kabulüne bağlı değildir.

Islahın konusu, tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla dilekçelerinde belirtilen vakıaları, dava konusunu, talep sonucunu değiştirebilecekleri gibi, yeni bir vakıa da ileri sürebilirler. HMK.nun 177.maddesine göre ıslah tahkikatın sona ermesine kadar, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Davanın tamamen ıslahı halinde, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi verilmelidir (HMK.180.m). Davanın kısmen ıslahı halinde ise, kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir ( HMK.181.m). Mahkemece, taşınmaza ilişkin dava bakımından davacı vekilinin ıslaha ilişkin beyanlarının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, hatalı gerekçe ile hüküm kurulması doğru değildir.

Bundan ayrı, eşya alacağına ilişkin dava bakımından olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması da isabetsizdir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasa hükümlerine uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK`nun Geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, yine 6100 sayılı HMK.nun geçici 3.maddesi yollamasıyla HUMK.nun 388/4 (HMK.m 297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/18490 Karar: 2016/7455 Tarih: 20.06.2016

  • HMK 180. Madde

  • Davanın Tamamen Islahı

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan miras payı oranında tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tazminat istemine ilişkindir.

Davacı, 01.11.2010 tarihinde ölen mirasbırakanı …‘ın 351 ada 12 numaralı parselde tapuya kayıtlı 3 numaralı bağımsız bölümünü davalı kızına 26.01.2005 tarihli ölünceye kadar bakma akdi ile devrettiğini ancak davalının bakım görevini yerine getirmediğini ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tazminat isteğinde bulunmuş çekişme konusu taşınmazın dava dışı üçüncü kişi adına kayıtlı olduğunun anlaşılması üzerine tapu iptal ve tescil isteğinden vazgeçerek terditli talebini tazminat istemine hasretmiş, 28.11.2013 havale tarihli dilekçesiyle dava dilekçisini tamamen ıslah ettiğini belirtip davalıya yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürmüştür.Davalı, işlemin muvazaalı olmadığını, bakım görevini yerine getirdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, bakım akdine dayalı olarak taraflarının, edimlerini yerine getirdikleri, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği gibi ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini (dava dilekçesine yeni vakıaların eklenmesi, davanın sebebi, talep sonucu, iddia, davaya cevap ve savunmanın değiştirilmesi ve yeni delil gösterilmesi gibi işlemlerle) tamamen veya kısmen değiştirmesidir. 6100 Sayılı HMK’nın 180. maddesi uyarınca, davacı davasını tamamen ıslah ederek davanın sebebini değiştirebilir ve yeni vakıalar ekleyebilir.

Somut olayda, davalının bakım görevini yerine getirmediğini ileri sürerek ölünceye kadar bakma akdinin iptali ve miras payı oranında tapu iptal ve tescil olmadığı taktirde tazminat isteğiyle açılan davada, davacı 28.11.2013 tarihli dilekçesi ile; davasını tamamen ıslah ederek, muris tarafından yapılan temliki işlemin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürmüş kısacası yeni vakıalar ekleyip, dava sebebini de değiştirmek suretiyle davasını muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat davasına dönüştürmüştür. Bu durumda, dava tam ıslah edildiğine göre 179 Maddesi’nde sayılan haller dışında yeni delilde bildirilebilir.

Hâl böyle olunca; mahkemece, davacı vekilinin 28.11.2013 tarihli ıslah dilekçesinde bildirdiği tanığın dinlenip, bu tanık beyanı toplanan diğer delilerle birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 20.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/3784 Karar: 2015/5933 Tarih: 18.11.2015

  • HMK 180. Madde

  • Davanın Tamamen Islahı

Dava, alacağın tahsili istemine ilişkin olup, mahkemenin; ıslahla artırılan miktar da dikkate alınarak ceza-i şart isteminin kısmen kabulüne, taşınmazın satış tarihindeki gerçek değeri ile resmi satış bedeli arasındaki farkın tahsili isteminin ise reddine dair kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş reddi gerekmiştir.

2- Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; Uyuşmazlık 08.07.2007 tarihli arsa satış sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı, bu sözleşme uyarınca 1053 ada 1 parsel numaralı taşınmazın mülkiyetinin davalıya devredildiğini, davalının sözleşmede belirtilen süre içerisinde inşaatla ilgili hiçbir imalât yapmadığını iddia ederek taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptâl edilerek adlarına tescilini, olmadığı taktirde bilirkişi marifetiyle belirlenecek bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiş, 10.02.2014 tarihli ıslah dilekçesiyle istemini tamamen ıslah ederek sözleşmenin uyarınca belediye emlak vergisi beyan değerinden az olmamak üzere 65.364,58 TL ceza-i şart alacağının ve taşınmazın resmi satış bedeli ile gerçek değeri arasındaki farkın tahsilini istemiştir. Yine davacı vekili tarafından verilen 08.05.2014 tarihli dilekçeyle, bu kez ödenmesi gereken ceza-i şart miktarı 103.636,00 TL’ye çıkartılmış, taşınmazın gerçek satış bedeli ile resmi satış bedeli arasındaki fark olarak da 62.182,00 TL’nin tahsili istenmiştir. Her ne kadar, 08.05.2014 tarihli dilekçeyle taşınmazın gerçek değeri ile resmi satış bedeli arasındaki farkın değeri rakamsal olarak belirlenmiş ise de, daha önceki ıslah dilekçesiyle istenen ceza-i şart miktarı bu dilekçeyle artırıldığından sözü edilen bu dilekçe, niteliği itibarıyla ikinci kez sunulmuş bir ıslah dilekçesidir.

Islah müessesi 6100 sayılı HMK’nın 176 ila arasında düzenlenmiştir. Islah, taraflardan birisinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir ( 176/1). Dava, davacı tarafından 180. maddesi uyarınca tamamen ıslah edilebileceği gibi, taraflarca HMK’nın 181. maddesi uyarınca kısmen de ıslah edilebilir. Davanın tamamen ıslah yoluna dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması için başvurulur. Davadaki talep kısmının değiştirilmesi de davanın tamamen ıslahı mahiyetindedir. Kısmi ıslahta ise, taraf belli bir usul işlemini ıslah etmektedir. Davadaki talep kısmının artırılması ise davanın kısmen ıslahı mahiyetindedir. Gerek davanın tümden ıslahı gerekse kısmi olarak ıslahı tahkikatın sona ermesine kadar ( 177/1) ve bir defa yapılabilir ( 176/2). İkinci defa ıslah yoluna başvurulamaz.

Tüm bu açıklamalara göre davacı, 10.02.2014 tarihli dilekçesiyle tapu iptâli ve tescil ile taşınmazın bedelinin tahsili istemlerini tamamen ıslah ederek 65.364,58 TL ceza-i şart ile taşınmazın resmi satış bedeli ile gerçek değeri arasındaki farka dönüştürmüştür. Yapılan bu işlem az yukarıda sözü edilen ve HMK’nın 180. maddesinde düzenlenen davanın tümden ıslahı mahiyetindedir. Ne var ki davacı, daha sonraki 08.05.2014 tarihli dilekçesiyle istemini yine ıslah ederek taşınmazın gerçek satış bedeli ile gerçek değeri arasındaki fark nedeniyle 62.182,00 TL’nin tahsili istemiş ve ceza-i şart alacağını 103.636,00 TL’ye çıkarmıştır. Oysa, az yukarda açıklandığı üzere HMK’nın 176/2. maddesi uyarınca bir davada ancak bir kez ıslah talebinde bulunulabilinir. İkinci kez yapılan ıslah talebi mahkemece kendiliğinden reddedilmelidir. Bu durum karşısında mahkemece, davacının 10.02.2014 tarihli ıslah dilekçesi uyarınca 65.364,58 TL ceza-i şartın tahsiline karar verilmeliyken ikinci kez ıslah yapılamayacağı gözden kaçırılarak daha fazla ceza-i şarta hükmedilmesi doğru olmamış, açıklanan nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca davalının diğer temyiz itirazlarının kabulüyle kararın (BOZULMASINA), 1.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay’daki duruşmada vekille temsil olunan davalıya verilmesine, bakiye 2,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 18.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS