0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Islahın Zamanı ve Şekli

HMK Madde 177

(1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

(2) (Ek:22/7/2020-7251/18 md.) Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.

(3) Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.



HMK Madde 177 Gerekçesi

Maddeyle, ıslahın tahkikat sona erinceye kadar yapılabileceği kabul edilmiştir. Bu hüküm, esas olarak 1086 sayılı Kanunun 84 üncü maddesinde düzenlenmiş ve orada tahkikata tâbi olan davalarda, tahkikat sona erene kadar, tahkikata tâbi olmayan davalarda ise yargılamanın sonuna kadar yapılabileceği belirtilmiştir. Ancak, bu düzenleme çerçevesinde, tahkikata tâbi olan ve tâbi olmayan dava ayırımına gerek duyulmadığı için, ıslahın tahkikatın sonuna kadar yapılması esası kabul edilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, ıslahın şekli düzenlenmiştir. Buna göre, ıslah yazılı veya sözlü olarak yapılabilecektir. Duruşmada sözlü yapılan ıslah, tutanağa geçirilecektir. Islah yazılı yapılıyorsa, duruşmada veya duruşma dışında mahkemeye verilebilecektir. Hukukî dinlenilme hakkının bir sonucu olarak, karşı tarafı ıslahtan haberdar etmek amacıyla, tutanağın veya ıslah dilekçesinin bir örneği ona tebliğ edilmelidir.

7251 sayılı kanunun 18. maddesiyle HMK 177/2. fıkrada yapılan değişikliğin gerekçesi;

Maddeyle, Kanunun ıslahın zamanı ve şeklini düzenleyen 177 nci maddesine ikinci fıkra ilave edilmekte ve ıslahın kanun yolu incelemesinden sonra hangi şartlarda yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmektedir. Mevcut metinde ıslahın “tahkikatın sona ermesine kadar” yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Ancak ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılması veya temyiz incelemesi sonucunda bozulmasından sonra ilk derece mahkemesince tahkikata yönelik bir işlemin yapılması durumunda, ıslahın caiz olup olmadığı hususu, birinci fıkrada yer alan “tahkikatın sona ermesine kadar” ibaresi sebebiyle doktrin ve uygulamada ciddi şekilde tartışılmıştır. Bu kapsamda, Yargıtay’ın bozma ilamından sonra ıslahın yapılamayacağına ilişkin 4/2/1948 tarihli ve 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının, Kanunun 177 nci maddesi hükmü karşısındaki durumu Yüksek Mahkemece tartışılmış ve 6/5/2016 tarihli ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla, mevcut düzenlemeler itibariyle 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının geçerli olduğuna karar verilmiştir.

Düzenlemeyle, iş yükünün azaltılması ve usul ekonomisi ilkesinin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla; Yargıtay tarafından bozulan veya bölge adliye mahkemesi tarafından kaldırılan hükme ilişkin olarak, ilk derece mahkemesince tahkikata ilişkin bir işlem yapılması durumunda, tahkikat sona erinceye kadar ıslahın yapılabileceği hüküm altına alınmaktadır. Ancak bu durum tarafların aynı davada ancak bir kez ıslah yoluna başvurabileceği kuralını değiştirmeyecektir.

Bununla birlikte maddeye eklenen ikinci fıkranın son cümlesine göre, bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum, ıslah hakkının kullanılmasıyla ortadan kaldırılamayacaktır. Bu ifadeyle kastedilen, Yargıtay’ın bozma kararından sonra ilk derece mahkemesinde yapılan yargılamada dikkate alınması gereken ve kanun hükümleriyle düzenlenmemiş olan usuli kazanılmış hak ve aleyhe hüküm verme yasağı gibi kurumlarıdır. Bu kapsamda Yargıtay’ın bozma kararına uyulması sonucunda, ilk derece mahkemesinin hüküm fıkralarından biriyle ilgili olarak usuli kazanılmış hak oluşmuşsa bu hakkı bertaraf edecek şekilde ıslah yapılamayacağı hüküm altına alınmaktadır. Örneğin ilk derece mahkemesinin anapara ve faizin tahsiline ilişkin kararına karşı istinaf yoluna başvurulmuş, bu başvuru reddedilmiş, ret kararı aleyhine temyiz yoluna müracaat edilmiş, karar sadece faizin yanlış oran uygulanarak hesaplanması noktasından bozulmuş ve ilk derece mahkemesince bozmaya uyulmuş ise bozmaya uyulmasından sonra yapılacak tahkikatta anapara miktarını artıracak şekilde ıslah yapılamayacaktır.


HMK 177 (Islahın Zamanı, Süresi ve Şekli) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/5514 E. , 2021/5952 K.

  • HMK 177
  • Islahın süresi nedir? Ne zamana kadar ıslah yapılabilir?
  • Bozmadan sonra da ıslah yapılabilir.

Islah kurumu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 176’ncı ve devamı maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Islah, davacı veya davalının, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağı kapsamındaki usul işlemlerini, karşı tarafın iznine ve hâkimin onayına bağlı olmaksızın belli kurallar çerçevesinde bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmesini sağlayan bir usul hukuku kurumudur.

Islahın zamanı ve şekli, HMK’nin 177. maddesinde düzenlenmiştir. HMK’nin 177/1. maddesinde “Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.” hükmü yer almakta olup, Yargıtay’ın 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı, yine 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları gereği uygulama bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı ve bozma sonrası ıslah taleplerinin reddi gerektiği şeklinde gerçekleşmiştir.

Bununla birlikte HMK’nin 177. maddesinde yer alan ıslahın zamanı hususunda 22.7.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 18. maddesi ile açıklayıcı bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre; birinci fıkradan sonra gelmek üzere ikinci fıkra olarak “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” hükmü getirilmiştir. Böylelikle kanunda öngörülen şartları sağladığı takdirde Yargıtay bozma kararından sonra ıslah yapılabilmesi mümkün kılınmıştır.

Somut olayda, Mahkemece, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle dava dilekçesinde talep edilen miktarla bağlı kalınarak alacağın kabulüne karar verilmiş ise de, bozmadan sonra bozma doğrultusunda tahkikata dair işlemlerin yapıldığı ve davacı vekilinin tahkikat sona ermeden 04.08.2019 tarihinde ıslah dilekçesi sunduğu anlaşıldığına göre, davacı vekilinin 04.08.2019 tarihli dilekçesinde talep edilen miktar göz önünde bulundurularak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.


Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/196 E. , 2021/36 K.

  • HMK 177
  • Bozmadan sonra ıslah yapılabilir. Bozmadan sonra yapılan ıslah usuli kazanılmış hakları ihlal edemez.

6100 sayılı HMK’nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını ne zamana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme aşamasında ancak karşı tarafın açık muvafakati ile ön inceleme duruşmasında taraflardan birisi gelmez ise gelen tarafın, karşı tarafın muvafakati aranmaksızın iddia ve savunmanın genişletilmesi yahut değiştirilmesi mümkündür. Yine HMK’nın 144/2. maddesinde, iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir. Bu anlamda ıslah, karşı tarafın rızasının olmadığı durumlarda yasağın başladığı andan itibaren iddia ve savunmaları değiştirme noktasında taraflar için tek çare olmaktadır.

Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (6100 sayılı HMK. m. 176). Taraflar ihmal, unutma, yetersiz bilgi ve benzeri sebeplerle eksik ya da hatalı şekilde iddia ve savunmada bulunmuş olabilecekleri gibi, yargılama sırasında meydana gelen gelişmeler neticesinde de yargılamanın başında sundukları iddia ve savunmalarında değişiklik yapma ihtiyacı duyabilirler. Islah müessesesi, dava değiştirme, başka bir deyişle iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılanabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapılabilmektedir (Üstündağ S: Medeni Yargılama Hukuku, C.I.II.B.5, İstanbul 1992, s.534).

Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde, karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hallerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hallerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır. Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılması, Kanun uyarınca zaman bakımından sınırlandırılmış ve HMK’nın “Islahın Zamanı ve Şekli” başlıklı 177. maddesinin 1. fıkrasında tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir. Bu noktada yargılamanın hangi aşamasına kadar ıslahın mümkün olacağını belirleyebilmek için tahkikat evresinden bahsetmek gerekmektedir. Zira ıslahın zaman bakımından sınırı, bozmadan sonra ıslahın yapılıp yapılamayacağı ile doğrudan ilgilidir.

Tahkikat, HMK’nın 147. maddesi uyarınca ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra başlamaktadır. Bu anlamda tahkikat evresinde işin esasına girilerek delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar verilmek üzere taraflar duruşmaya davet edilir. Bu yönüyle tahkikat evresi, yargılamanın en önemli ve uzun aşaması olarak nitelendirilmektedir. Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir (Madde 186). HMK’nın 184. ve 185. maddeleri gereğince tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında Mahkeme, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder ve bu tefhim ile tahkikat aşaması sona erer.

Bununla birlikte, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususu Yargıtay Hukuk Daireleri ve öğreti arasında tartışmalı bir hususken, 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesinde bozmadan sonra ıslah konusuna açıklık getirilmiştir. Bu maddeye göre; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu bağlamda açıklanması gereken bir diğer husus ise usuli kazanılmış hak kavramıdır. Usuli kazanılmış hak, bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine (diğeri aleyhine) doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan haktır. Usul hukukunun temel prensiplerinden birisi olan usuli kazanılmış hak kavramı, gerek HUMK, gerekse HMK’da düzenlenmemesine rağmen gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilmiştir.

Yargıtay’ın bozma kararı nedeniyle kazanılmış hak iki çeşit olup, birincisi Mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına kazanılmış hak, ikincisi bazı konuların bozma kararının kapsamı dışında kalması ile doğan usuli kazanılmış haklardır. Bozma kararına uymuş olması halinde Mahkeme, bu uyma kararı ile bağlı olup usuli kazanılmış hak ilkesi uyarınca lehine bozulan taraf yararına araştırma ve inceleme yapmak zorundadır ( 04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK). Usuli kazanılmış hak yukarıda belirtildiği üzere açık bir kanun hükmüyle düzenlenmemiş olsa da önemli ve temel bir hukuk ilkesidir. Ancak usuli kazanılmış hak ilkesinin de istisnaları bulunmaktadır. Geriye etkili kanun değişikliği, görev kuralına aykırılık, sonradan ortaya çıkan içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK), hak düşürücü süre, kamu düzeni gibi hususlar kazanılmış hak kuralının istisnalarındandır. Bu durumda usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.). Zira usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).

Bu anlatımlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece 31.10.2014 tarihinde verilen ilk kararın Dairemizin 17.03.2015 tarihli ilamı ile bozulduğu, bozma ilamına uyulmak suretiyle mahkemece tahkikata dair işlemler tesis edildiği, bu doğrultuda davacı vekilinin talebini 08.02.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile artırdığı ve mahkemece ıslaha itibar edilerek karar verildiği, söz konusu kararın Dairemizin 27.11.2018 günlü ve 2018/3530 esas, 2018/4718 karar sayılı ilamının 2. bendi ile davalının temyiz itirazları yönünden bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesi ile davalı yararına bozulduğu anlaşılmaktadır.

Ne var ki 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2 maddesi ile Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar ıslah yapılması mümkün hale getirilmiştir. Sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olmasının usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğu, usule ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği, mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa dahi, bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu Yargıtay kararlarıyla açıklanmıştır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20.02.2008 gün, 2008/13-160 esas, 2008/147 karar) Açıklanan nedenlerle, mahkemece davacı vekilinin 08.02.2017 tarihli ıslahına değer verilerek hüküm tesis edilmesinin yerinde olduğu bu defaki incelemeden anlaşılmakla, davacının bu bent kapsamındaki temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/7174 Karar : 2018/16678 Tarih : 25.09.2018

  • HMK 177. Madde

  • Islah yapması için verilen kesin süreye uymayıp tahkikat bitinceye kadar ıslah dilekçesini veren davacı vekilinin işlemi geçerlidir.

6100 sayılı HMK’nın 181. maddesinde “Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir” şeklinde kurala yer verilmiştir. Düzenleme ile, ıslahın HMK`nın 177/2. maddesine göre duruşmada sözlü beyan üzerine yapıldığı hallere yönelik olarak ıslah edilen işlemlerin tamamlanması için bir haftalık kanuni süre öngörülmüştür. Başka bir anlatımla tutanağa geçmek suretiyle yapılmış olan ıslah işleminin tamamlanması için bir süre tanınmıştır. Tarafın ıslah edeceğini belirterek süre talep etmesi durumunda, sözü edilen maddenin uygulanması söz konusu olmaz.

Somut uyuşmazlıkda, ilk derece mahkemesi tarafından davacı vekiline ıslah yapması için iki haftalık kesin süre verilmiş ve davacı vekili bu süreye uymamıştır. Daha sonra ve tahkikat sona ermeden ıslah yoluyla davaya konu ihbar ve kıdem tazminatı miktarları arttırılmıştır. Mahkemece kesin süre den sonra yapılan ıslaha değer verilerek arttırılmış miktarlar üzerinden ihbar ve kıdem tazminatlarının kabulüne karar verilmiştir.

HMK`nın 177/1. maddesine göre ıslah, tahkikat tamamlanıncaya kadar her zaman yapılabileceğinden, hakimin kanuni süreyi kısaltması mümkün değildir. Bu nedenle kanuni süresi içinde yapılan ıslaha değer verilerek karar verilmesi yerinde olup, bu durum usul ekonomisine de uygundur.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1980 Karar : 2017/5997 Tarih : 29.06.2017

  • HMK 177. Madde

  • Duruşma dışı verilen ıslah dilekçesi davalıya tebliğ edilmelidir.

Davacı vekili dava ve ıslah dilekçesinde, davalının V3A blok 144 numaralı bağımsız bölümü satın aldığını, sözleşmeye göre ödemesi gereken aidatı ödemediğini ileri sürerek, 6.595,00 TL`nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek %10 gecikme tazminatı ve işlemiş ve işleyecek faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.

Mahkemece asıl alacağın 14.11.2007 tarihinden önce ödenmesi gereken aidatların aylık %10, bu tarihten sonra ödenmesi gereken aidatların ise aylık %5 gecikme zammı ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava ortak gider alacağı istemine ilişkindir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesinde “Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir” hükmü düzenlenmiştir. HMK`nın hukuki dinlenme hakkı başlıklı 27. maddesi uyarınca ise davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler karşısında, davacı tarafça duruşma dışı yapılan ıslah dilekçesinin davalıya tebliği edilip, varsa beyanı alınarak toplanan bütün delilerin takdiri ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/14548 Karar : 2017/6896 Tarih : 6.06.2017

  • HMK 177. Madde

  • Tahkikat bitinceye kadar bir kez ıslah yoluna başvurulabilir.

6100 sayılı HMK’nun 176/2.maddesi uyarınca aynı davada, ‘taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilirler.’’ hükmü öngörüldüğü gibi, aynı yasanın 177.maddesinde “ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.’’hükmü düzenlenmiştir. Somut olayda, davacılar vekili 03.09.2014 havale tarihli dava dilekçesinin kısmen ıslahı konulu dilekçesi ile “davacılar adına talep edilen tazminat miktarına haksız fiilin gerçekleştiği 11.01.2002 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi talep olunur ” demek suretiyle ıslah talebinde bulunmuş, 28.11.2014 havale tarihli dilekçesi ile de davacılardan … yönünden dava değerini 12.638,40 TL.ye yükseltmiştir. Davacılar vekili 28.11.2014 tarihli ikinci ıslah dilekçesi ile talep miktarını arttırmışsa da, açıklanan gerekçe ile davacı tarafın ikinci ıslah isteminin reddedilmesi gerekirken, bu hususların dikkate alınmaması ve yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. Mahkeme kararının bu nedenle bozulması gerekirken, zuhulen onandığı anlaşılmakla davalının bu yöne ilişkin karar düzeltme talebinin kabulüne ve kararın gösterilen nedenle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.


Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/448 E. , 2021/1643 K.

  • HMK 176
  • Islah, tahkikat aşaması sona erinceye kadar yapılabilir.

Türk Medeni Usul Hukukuna yön veren en önemli ilkelerden biri teksif ilkesidir. Teksif ilkesi tarafların bütün iddia ve savunma sebeplerini belli bir usul kesitine kadar mahkemeye sunmalarını öngörmektedir. Bu ilke uyarınca taraflar dava malzemelerini yargılamanın herhangi bir aşamasında değil, ancak kanunca öngörülen süre dâhilinde mahkemeye hasredeceklerdir. Teksif ilkesiyle davaların gereksiz ve kötü niyetli olarak uzamasının önlenmesi ve yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Teksif ilkesi hem tarafları hem de hakimleri kanunda belirtilen süreye uymaya zorlayarak yargılanmanın hızlanmasını sağladığından usul ekonomisi ilkesinin gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Teksif ilkesinin yargılamadaki en önemli yansıması iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağıdır. 6100 sayılı HMK’nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını hangi ana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Bu düzenleme ile kural olarak dilekçeler aşamasında tarafların iddia ve savunmalarını sunmaları istenmektedir. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi yasağının ancak ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati ile aşılabileceği yine HMK’nın 144/2. maddesinde belirtilmiştir. Karşı tarafın rızasının olmadığı durumlarda ıslah, yasağın başladığı andan itibaren iddia ve savunmaları değiştirme noktasında taraflar için tek enstrüman olacaktır.

Islah, iddia ve savunma yasağının kapsamına giren taraf usul işlemlerini tamamen veya kısmen düzeltmeye yarayan bir hukukî imkândır. Taraflar ihmal, unutma, yetersiz bilgi ve benzeri sebeplerle eksik ya da hatalı şekilde iddia ve savunmada bulunmuş olabilirler. Yine, yargılama sırasında meydana gelen gelişmeler neticesinde taraflar yargılamanın başında sundukları iddia ve savunmalarında değişiklik yapma ihtiyacı duyabilirler. Teksif ilkesinin sert bir biçimde uygulanması ve belli bir zaman kesitinden sonra taraflara iddia ve savunmada değişiklik yapma imkânının tanınmaması halinde, şekilcilik esası engeller hale gelir ve yargılamanın adaletli bir karar ile sonuçlanmama tehlikesi doğabilir. Bu noktada ıslah, iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı başladıktan sonra tarafların kendi usul işlemlerini kısmen ya da tamamen değiştirmelerine imkân tanımak suretiyle, Medeni Usul Hukukunun katı şekilciliğini yumuşatan ve adaletli bir yargılamanın tesis edilmesini sağlayan bir kurum olarak hukukumuzda ön plana çıkmaktadır. Kanundaki koşullara riayet edilmesi durumunda ıslahın sonuç doğurması için tek taraflı irade beyanı yeterli olacak, mahkemenin veya karşı tarafın rızası aranmayacaktır. HMK’da ıslah ile ilgili öngörülen koşullardan biri de zamanla ilgilidir. HMK’nın 177/1. maddesinde tahkikatın sona ermesine kadar ıslaha başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bu noktada yargılamanın hangi aşamasına kadar ıslahın mümkün olacağını daha net ortaya koymak için tahkikat kavramının ve tahkikatın ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğinin üzerinde durmak uygun olacaktır.

Tahkikat, yazılı yargılama usulünde de basit yargılama usulünde de ön inceleme aşamasının sona ermesi üzerine başlamaktadır. HMK’nın 147. maddesinde ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tarafların tahkikat için duruşmaya davet edileceği düzenlenmiştir. Tarafların duruşmaya çağrılmasıyla tahkikat başlayacaktır. Tahkikat evresi, taraflar arasındaki ihtilaflı vakıaların incelenip hakikatin ortaya çıkarılması için yapılan işlemlerin zaman itibariyle işgal ettiği yargılama aşamasıdır. Mahkeme bu aşamada tarafların talep sonucunu dayandırdıkları, davanın halli bakımından önem taşıyan ve ön inceleme tutanağında çekişmeli olarak belirtilen vakıaların, yine kural olarak tarafların sunduğu deliller çerçevesinde doğruluğunu araştırır. Taraflarca getirilen delillerin değerlendirilmesi ve ispat faaliyeti neticesinde uyuşmazlığın aydınlanmasıyla birlikte, hâkimin davayı sonlandıracak kararı vermesi mümkün hale gelmektedir. Bu yönüyle tahkikat, davanın en önemli ve uzun aşaması olarak nitelendirilmektedir. Tahkikat aşamasından sonra taraflara yargılamayla ilgili son sözlerinin sorulacağı sözlü yargılama aşamasına geçilecek ve ardından mahkeme nihai kararını verecektir. HMK’nın “tahkikatın sona ermesi” başlığı altındaki 184. ve 185. maddelerinde, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında mahkemenin, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği düzenlenmiştir. Tahkikat aşamasının bitimi bu tefhim ile birlikte gerçekleşecektir. HMK’nın 186/2. maddesine göre, sözlü yargılamada hakim taraflara sadece son sözlerini sorar ve hükmü o celse tefhim eder.

Yukarıda yer verilen açıklamalar ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece 14/06/2017 tarihli 5. celsede “tahkikat sona erdirilerek sözlü yargılama aşamasına geçilmesine” dair ve 06/12/2017 tarihli 7. celsede “davacı vekilinin ıslah talebi tahkikat safhası sona erip sözlü yargılama aşamasına geçildikten sonra yapılmış olduğu, HMK m. 177/1 uyarınca ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceğinden süresi içerisinde yapılmayan ıslah talebinin reddine” dair ara kararlar verilmişse de, 7. celsenin 1 nolu ara kararı ile “davacı vekiline davasına konu ettiği iş artışından kaynaklı zararları ile daire satışlarından kaynaklı farklara yönelik zararlarının tazminine yönelik davasını taraflar arasında davaya dayanak yapılan dava dilekçesinin bir numaralı bendinde belirttiği sözleşmede belirlenen taraf hak ve yükümlülüklerini belirten oranlar uyarınca mı yoksa zararın tümüne yönelik mi talepte bulundukları hususlarında açıklayıcı beyanları için davacı vekiline bir hafta süre verilmesine” karar verildiği anlaşılmıştır. Bu ara karar HMK’nun 31. maddesi kapmasında “hakimin davayı aydınlatma ödevi” kapsamında bir tahkikat işlemidir.

Her ne kadar mahkemece sözlü yargılamaya geçilmesine karar verilmişse de, mahkemece mahiyeti itibariyle tahkikata ilişkin bir ara karar kurulmuş ve davacı vekilince de süresi içerisinde 12/12/2017 tarihli beyan dilekçesi verilmek suretiyle tahkikata dair usuli işlem yapılmış olduğundan, yargılamanın tahkikat aşamasına dönülmüş olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan tahkikat bitirilerek sözlü yargılamaya geçilmesine dair ara kararın her zaman rücu edilebilecek ara kararlardan olduğu ve davanın esasına dair açıklayıcı beyanda bulunmak üzere süre verilmesine dair ara karar ile eylemli olarak sözlü yargılamaya geçilmesi ara kararından dönülmüş olduğu, usul hükümleri gereği tahkikat bitene kadar ıslah talebinde bulunulabilmesi mümkün olduğundan davacı tarafça tahkikat aşamasında yapılan ıslaha değer verilmesi gerektiği gözetilmeden, aksi yöndeki kabul ile ıslah talebinin reddine karar verilerek yargılamanın sonuçlandırılması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2132 Karar : 2017/4451 Tarih : 29.05.2017

  • HMK 177. Madde

  • Islah yoluyla faiz istenebilir.

Dava dilekçesinde maddi ve manevi tazminat için dava tarihinden itibaren faiz talep edilmiş olmasına karşın, 19/11/2014 tarihinde sunulan dilekçede, el koyma tarihinden itibaren faiz talep edildiğinin anlaşılması karşısında, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 177/2 maddesi gereğince, davacı tarafın bu talebinin davalı tarafa bildirilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi,

Islah yolu ile faiz istenebileceği hususu dikkate alınarak, davacı tarafın el koyma tarihinden itibaren hükmedilecek maddi ve manevi tazminata faiz uygulanması hususundaki talebinin kabul edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı olup, davalı vekili ve davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 29/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS