0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İsticvap Olunacak Kişilerin Belirlenmesi

HMK Madde 170

(1) Tüzel kişiler adına, temsil yetkisine sahip kimseler isticvap olunur.

(2) Ergin olmayan veya kısıtlı bir kimse adına yapılmış bir işleme ilişkin olarak, o kişinin kanuni mümessili isticvap olunur.

(3) Ergin olmayan veya kısıtlı kimselere bizzat dava hakkı tanınan hâllerde, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.



HMK Madde 170 Gerekçesi

Bu madde, 1086 sayılı Kanunun 231 inci maddesinden alınmıştır. Tüzel kişilerin isticvabı söz konusu olduğunda, tüzel kişiyi temsile yetkili kimseler davet edilerek isticvap edilecektir.

Buna karşılık ergin olmayan veya kısıtlıların isticvap edilmesi söz konusu olduğunda ise onlar adına kanunî temsilcileri davet edilerek isticvap edilecektir. Ancak, ergin olmayan veya kısıtlıların bizzat dava açabilecekleri hâllerde, bizzat kendilerinin isticvabı düzenlenmiştir.

Ergin olmayan veya kısıtlıların kanunî temsilcileri yanında bizzat dinlenilmeleri konusunda 1086 sayılı Kanunun 231 inci maddesinde hâkime tanınmış olan takdir hakkı kaldırılmıştır.


HMK 170 (İsticvap Olunacak Kişilerin Belirlenmesi) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/15357 Karar : 2015/8413 Tarih : 12.05.2015

  • HMK 170. Madde

  • İsticvap Olunacak Kişilerin Belirlenmesi

Davacı vekili dilekçesinde;davalının adına kayıtlı bulunan … mah., … mevkisi,1172 ada 11 parselde kayıtlı arsanın 100 m2`lik kısmını davacıya harici satış senedi ile sattığını,davalının tapuda ferağ vermediğini, davacının aldığı arsanın tapusunu alamadığı gibi satın aldığı arsanın başkaları tarafından işgal edildiğini ve bir kısmının ise öğrendikleri kadarıyla okul yeri olarak davalıdan alınarak kamulaştırıldığını, bu nedenle de davalının tapuda ferağ vermesinin imkansız hale geldiğini, her ne kadar tapulu taşınmazın satışı resmi şekle bağlanmış ise de eğer resmi şekil şartlarına uyulmadan yapılan bir sözleşme var ise sebepsiz iktisap koşulları doğrultusunda verilen şeyin iadesinin gerektiğini, iadenin ise verilen şeyin iadesinin gerçekleştiği andaki reel değeri üzerinden yapılması gerektiğinin Yargıtay kararları ile sabit olduğunu,her ne kadar alım satım sözleşmesinde bedel belirtilmemiş ise de;dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden iadenin gerçekleşmesi gerektiğini, bu nedenle taşınmazın dava tarihindeki değeri belirlenerek hesaplanan bedelin taraflarına ödenmesi gerektiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde;taraflar arasında imzalanan bir sözleşme olmadığını,davalının davacı ile herhangi bir hukuki münasebeti olmadığını,yine davacının ibraz etmek istediği evrakın 1993 yılından kalma matbu bir evrak olduğunu,bu evrakın zamanaşımına uğradığını,davacının yıllarca taşınmazın kendisine devrini beklediği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, tapu kayıtları celbedildiğinde bunun anlaşılacağını, nitekim bu yerde eski tarihlerden itibaren devirlerin yapıldığını, bu nedenle davacının iddia ettiği tarihte taşınmazın devri ile ilgili herhangi bir engelin bulunmadığını, dava konusu yerin başkaları tarafından işgal edildiğini, söz konusu sözleşmenin alıcı hanesinin noktalama işaretleriyle hazırlanmış olup alıcının sonradan da yazılmış olabileceğini,yazılı metinden alıcı ve satıcının kim olduğunun ve ne kadar bedelle taşınmazın alındığının anlaşılamadığını,bu metnin sonradan da doldurulmuş olabileceğini,yine metinde herhangi bir bedelin de belirtilmediğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece;davaya konu taşınmazın satış işleminin resmi şekilde yapılmamış olması nedeniyle geçersiz olduğu,buna ilişkin adi senedin taraflarca kabul edilmediği,senette bedelin yazılı olmadığı,bedelin ödenip ödenmediğinin,ödenmiş ise ne miktar ödendiğinin kesin olarak ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş,hüküm süresinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, harici taşınmaz satışına dayalı ödenen paranın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalıdan tahsili istemine ilişkindir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.

1-) Davalının 03.10.2011 tarihli celsede senette bulunan M.. D.. ismi altındaki imzanın kendisine ait olup olmadığını bilemediğini beyan ettiği anlaşılmakla, senette bulunan imzanın kendisine ait olup olmadığının kesin olarak tespit edilebilmesi için mahkemece 6100 sayılı HMK`nun 169.vd. maddelerinde düzenlenen isticvap hükümlerine göre tekrar isticvap edilerek 26.07.1993 tarihli belgedeki imzanın kendisine ait olup olmadığının sorulması, imzayı inkar ederse imza incelemesi yapılması, imzayı kabul eder veya imzanın davalıya ait olduğu tespit edilirse satış bedelinin kendisine ödendiğinin kabulü gerekeceğinden ve bu doğrultuda geçersiz sözleşmeye göre herkes verdiğini geri alabileceğinden, ödenen bedelin güncellenmiş haliyle tahsiline karar verilmesi gerekir.

2-)Dosyada yer alan 26.07.1993 tarihli belge yazılı delil başlangıcı olarak kabul edileceğinden ödenen bedelin miktarı yönünden tanık dinlenmesi mümkündür.Bu nedenle bedelin miktarı yönünden taraf tanıkları dinlenip, gerekirse o tarihte satışa konu olan taşınmazın değeri keşif yapılarak saptanmalı ve ödenen bedelin güncellenmesi suretiyle davalının sorumlu olduğu miktar belirlenerek hüküm altına alınması gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2017/437 Karar : 2018/669 Tarih : 4.04.2018

- HMK 170. Madde

  • İsticvap Olunacak Kişilerin Belirlenmesi

Dava, istirdat istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalının dava dışı … Taahhüt A.Ş’nin inşa ettiği sitede bulunan bir meskeni müvekkiline 310.000,00 TL bedel karşılığında sattığını, satış bedelinin nasıl ödeneceği hususunda ise davacının yeğeni Hakan Kaşdoğan ile davalı arasında 30.03.2007 tarihli sözleşmenin yapıldığını, bu kapsamda davacının 2007 yılı içerisinde davalıya toplam 200.000,00 TL ödeme yaptığını, ancak davalının … Taahhüt A.Ş’ye olan 170.000,00 TL bakiye borcu nedeniyle taşınmazın tapusunu alamadığını, tapu devri için adı geçen şirketin bakiye borcun ödenmesini istediğini, davalının da parasının olmadığını, ödemeyi davacının yapması hâlinde aradaki farkı kendisine ödeyeceğini söylemesi üzerine müvekkilinin 170.000,00 TL’yi … Taahhüt A.Ş.`ye ödediğini, böyle olunca da 310.000,00 TL bedelle satın aldığı daire için fazladan 60.000,00 TL ödeme yaptığını ileri sürerek, bu tutarın yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davaya cevap vermemiş duruşmalara da katılmamıştır.

Yerel mahkemece, davacı tarafça davaya dayanak olarak sunulan ve davalının dava dışı Hakan Kaşdoğan ile tanzim ettiği 30.03.2007 tarihli sözleşme ile davacıyla 10.09.2008 tarihinde yapmış olduğu tutanak ve sözleşme suretlerinin isticvap davetiyesine ekli olarak davalıya tebliğ edildiği, davalının isticvaba icabet etmediği gibi sözleşmeye yönelik herhangi bir itirazda da bulunmadığı, buna göre davalının haricen satın aldığı taşınmazı davacıya 310.000,00 TL bedelle sattığı, davacının ise davalıya 195.500,00 TL ödeme yaptığı, taşınmazın tapusunun alınması sırasında da davalının … Taahhüt A.Ş.`ye olan 170.000,00 TL borcunu ödediği, böyle olunca fazladan 55.500,00 TL ödeme yaptığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı vekilince temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle bozulmuştur.

Mahkemece, davalının isticvaba icabet etmediği gibi davetiyeye ekli olarak kendisine tebliğ edilen belgeler altındaki imzalara da bir itirazda bulunmadığı, böyle olunca belge içeriklerinin doğru olduğunun kabul edildiği belirtilmek ve önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle ilk hükümde direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olayda davalıya çıkarılan isticvap davetiyesine davalının icabet etmemesinin, davetiyeye eklendiği belirtilen 30.03.2007 tarihli sözleşme ile 10.09.2008 tarihli tutanak ve sözleşme altındaki imzaların davalıya ait olduğunun kabulü sonucunu doğurup doğurmayacağı, burada varılacak sonuca göre yanlar arasındaki satış bedelinin 310.000,00 TL olduğunun davacı tarafça kanıtlanıp kanıtlanamadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle isticvap kurumunun incelenmesinde yarar vardır.

Mevzuatımızda isticvabın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun (HMK) 169. maddesi; “(1)Mahkeme, kendiliğinden veya talep üzerine taraflardan her birinin isticvabına karar verebilir. (2)İsticvap, davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlar hakkında olur.” hükmünü içermektedir.

Belirtilmelidir ki, gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 230 ve devamı maddelerinde gerekse 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK`nın 169 ve devamı maddelerinde düzenlenen isticvap; bir davada o dava ile ilgili belli vakıaların açıklığa kavuşturulması, varlığı ve yokluğu konusunda aleyhine olan tarafın ikrarının sağlanması amacıyla hâkimin kendiliğinden veya taraflardan birinin isteminin kabulü ile başvurabileceği usulü bir işlemdir

Tarafların hâkim tarafından her dinlenilmesi ya da açıklamalarının alınması teknik anlamda bir isticvap değildir. Hâkim, davayı aydınlatma ödevi (HMK. m.31) kapsamında, belirsiz veya çelişkili gördüğü hususlar hakkında taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir. Bunun gibi ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında gerekli görürse tarafları dinler (HMK. m.140). Tahkikat aşamasında da her iki tarafı usulüne uygun olarak davet edip, davada ileri sürülen vakıalar hakkında dinleyebilir (HMK. m. 144/1).

Görüleceği gibi, hâkim davanın her hâlinde tarafları veya vekillerini davet ederek dava konusu vakıalar hakkında dinleyebilir. Böylece, davacının davasının veya davalının savunmasının açıklanmasına çalışılır.

Ancak, isticvabın söz konusu olabilmesi için tarafın bizzat kendisinin kanunda belirtilen isticvap usulüne göre özel olarak sorgulanması ve dinlenmesi gerekir. İsticvapta tarafın vekili dinlenemez, taraf davayı vekil aracılığı ile takip etse dahi, isticvabına karar verilen kimseye bizzat davetiye gönderilir (HMK. m.170/1).

Mahkemece kendiliğinden ya da tarafların talebi üzerine başvurulan isticvap, taraflarca getirilme ilkesine tabi olan davalarda uygulanır. Buna karşılık kendiliğinden araştırma ilkesine tabi olan davalarda isticvap hükümleri uygulanmaz çünkü tarafların ikrarı hâkimi bağlamaz.

Bu nedenle, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda isticvabın değil, tarafların dinlenilmesine ilişkin hükümlerin uygulanması gerekir.

İsticvabın konusu, dava ile ilgili belli (davanın temelini oluşturan) vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlardır (HMK m. 169/2).

İsticvap, isticvap edilecek tarafı bir ikrarda bulunmaya götürebileceğinden ve tarafın gelmemesi hâlinde taraf isticvap konusu vakıayı ikrar etmiş sayılacağından bir taraf, ancak kendi aleyhine olan vakıalar hakkında isticvap edilebilir; yoksa, kendi lehine olan vakıalar için isticvap edilemez. Yani, davacının iddiasını dayandırdığı vakıa hakkında davalı; davalının savunmasını dayandırdığı vakıa hakkında davacı isticvap olunur. Bir taraf, kendi lehine olan vakıalar hakkında ancak HMK`nın 144 veya 31. maddelerine göre dinlenebilir (Kuru B./Arslan R./Yılmaz E.; Medenî Usul Hukuku, Ankara 2016, s. 370).

Kanundaki düzenleme dikkate alındığında, sonuçları bakımından isticvapta ikrar elde etme amacı öne çıkmakla birlikte, isticvabın tek amacı ikrar elde etmek değildir, bilgi ve kanaat oluşturmak şeklinde önemli başka amaçları da vardır (Pekcanıtez H.; Pekcanıtez, Usûl Medenî Usûl Hukuku, İstanbul 2017, s. 1373, 1374).

Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/6-477 E., 2009/546 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi taraflar kendi davalarında en şüpheli tanık olarak değerlendirildiğinden, öğreti ve Yargıtay uygulamalarında isticvap başlı başına bir delil olarak kabul edilmemektedir. Fakat, isticvap ile delil elde edilebilir ve bazı hâllerde isticvap davanın aydınlatılmasına yardımcı olabilir.

Somut olayda olduğu gibi yargılama, isticvabına karar verilen tarafın yokluğunda devam etmekte olsa bile, o tarafa isticvap davetiyesi gönderilebilir.

İsticvap davetiyesinde bulunması gereken hususlar ise HMK`nın 171/1. maddesinde düzenlenmiş ve “ İsticvabına karar verilen kimseye bizzat davetiye gönderilir ve belirlenen gün ve saatte isticvap olunmak üzere hazır bulunması gerektiği belirtilir. Davetiyede, ayrıca, isticvap konusu vakıalar gösterilir; ilgili tarafın geçerli bir özrü olmaksızın gelmediği veya gelip de sorulara cevap vermediği takdirde, isticvap konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı ihtarı da yapılır.” denilmiştir.

Çağrılan taraf özürsüz olarak gelmediği veya gelip de soruları cevapsız bıraktığı takdirde, mahkemece sorulan vakıalar ikrar edilmiş sayılacaktır (…m.171/2).

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında;

Davacı, dava dışı … Taahhüt A.Ş’nin inşa ettiği ve Yeniyol Konakları olarak bilinen sitedeki A Blok, Zemin Kat, 1 numaralı daireyi davalıdan 310.000,00 TL bedel karşılığında satın aldığını, satış bedelinin nasıl ödeneceği konusunda ise yeğeni ve aynı zamanda ortağı olduğu şirketin müdürü olan Hakan Kaşdoğan ile davalı arasında 30.03.2007 tarihli sözleşmenin yapıldığını, bu sözleşme kapsamında davalıya toplam 200.000,00 TL ödeme yaptığını, bunun dışında taşınmazın tapusunu alabilmek için davalının … Taahhüt A.Ş`ye olan 170.000,00 TL bakiye borcunu da davalının fazla kısmı kendisine ödeyeceğini söylemesi üzerine ödediğini, davalının ise fazla ödenen tutarı kendisine ödemediğini ileri sürerek eldeki davayı açmış,

Ödemelere ilişkin banka dekontları ile birlikte Hakan Kaşdoğan ile davalı arasında imzalandığını ileri sürdüğü 30.03.2007 tarihli sözleşmeyi, yine kendisi ile davalının imzalarını taşıdığını belirttiği 10.09.2008 tarihli “Daire Devir Protokolü” başlıklı belgeyi ve aynı tarihli tutanağı dosyaya ibraz etmiştir.

Davalı ise duruşmalara katılmadığı gibi cevap dilekçesi de sunmamıştır.

Yerel mahkemece dosyaya sunulan belgeler hakkında beyanı alınmak üzere davalıya isticvap davetiyesi çıkarılmış, davetiye dava dilekçesinin davalıya bizzat tebliğ edildiği adreste muhatabın tevziat saatlerinde çarşıda olması nedeniyle birlikte çalışan mümeyyiz ve yetkili işçisi imzasına tebliğ edilmiştir. Davalı, isticvap davetiyesinde belirtilen gün ve saatte duruşmaya gelmediği gibi mazeretde bildirmemiştir.

Anılan isticvap davetiyesi incelendiğinde, 30.03.2007 tarihli sözleşme ile 10.09.2008 tarihli protokol ve tutanağın eklenerek, davalının duruşma gün ve saatinde hazır bulunması gerektiği, duruşmaya gelmez ve gelip de beyanda bulunmaz ise belge içerikleri ile altındaki imzaları kabul etmiş sayılacağı hususunun ihtar edildiği görülmektedir. Bu durumda,usulüne uygun olarak düzenlenip yine usulüne uygun şekilde davalıya tebliğ edilen davetiyeye rağmen davalının özür bildirmeksizin isticvaba icabet etmediği anlaşılmaktadır.

Kanunda isticvabın gereklerini yerine getirmeyen taraf bakımından, ilgili vakıayı ikrar etmiş sayılacağı belirtildiğinden, davalının da isticvap davetiyesine ekli belgeler altındaki imzanın kendisine ait olduğunu ikrar ettiği kabul edilmelidir.

Davalının altındaki imzaları ikrar ettiği kabul edilen belgeler incelendiğinde ise davalı ile dava dışı Hakan Kaşdoğan arasında yapılan 30.03.2007 tarihli sözleşmenin Yeniyol Konakları, A Blok, zemin katta bulunduğu belirtilen dairenin 310.000,00 TL bedel karşılığında satışı için düzenlendiği, taksitler hâlinde yapılacak ödeme tutarları ve tarihlerinin sözleşme altında gösterildiği, Hakan Kaşdoğan tarafından da 02.04.2007 tarihi ile 26.12.2007 tarihleri arasında toplam 195.000,00 TL’nin Yeniyol Konakları ödemesi açıklamasıyla davalı hesabına havale edildiği dosyada mevcut makbuzlardan anlaşılmaktadır. Diğer taraftan davacı ile davalı arasında düzenlenen 10.09.2008 tarih ve “Daire Devir Protokolü” başlıklı belgede davalının … Taahhüt A.Ş.’den aldığı ve yapım aşamasında bulunan Yeniyol Konakları, A Blok, Zemin Kat, 1 numaralı daireyi davacıya devrettiğinin belirtildiği, aynı tarihli “Tutanak” başlıklı belgede de devir protokolü ile davacıya geçen daire nedeniyle davalının … Taahhüt A.Ş`ye olan 171.430,00 TL borcunun davacı tarafından ödenmesi hâlinde tapu ve daire tesliminin davacıya yapılacağının kararlaştırıldığı görülmektedir.

Tüm bu belgeler ile birlikte davacının 26.09.2008 tarihinde 170.000,00 TL’yi “konut bedeli” açıklaması ile dava dışı … Taahhüt A.Ş.’nin banka hesabına yatırdığı ve aynı tarihte 30.03.2007 tarihli sözleşmede 310.000,00 TL bedelle satıldığı belirtilen … Taahhüt A.Ş. adına kayıtlı 6 parsel sayılı ana taşınmazdaki A Blok, Zemin Kat, 1 numaralı bağımsız bölümün tapuda davacı adına tescil edildiği hususları bir arada değerlendirildiğinde; davacının davalıdan haricen devraldığı taşınmaz bedelinin 310.000,00 TL olduğunu ispat ettiği, davacı adına tescil edilen taşınmaz için yaptığı ödemeler davalı tarafından kabul edilen Hakan Kaşdoğan`ın ise anılan sözleşmeyi teyzesi olan davacı nam ve hesabına yapan ve bazı edimleri onun adına ifa eden kişi konumunda olduğu anlaşılmıştır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Özel Daire bozma ilamında belirtildiği gibi dava konusu taşınmazın satış bedelini gösteren ve davacı ile davalının imzalarını taşıyan bir belgenin dosyaya ibraz edilmediği, böyle olunca satış bedelinin 310.000,00 TL olduğunun davacı tarafça ispat edildiğinin kabul edilemeyeceği, ancak dava dilekçesinde davacının açık bir şekilde yemin deliline de dayandığı, bu durumda davacı tarafından taşınmazın satış bedelini gösterir bir belgenin ibraz edilmemesi hâlinde mahkemece kendisine yemin teklif hakkının da hatırlatılması ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden direnme kararının bu genişletilmiş gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.

Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı yerindedir.

Usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekir.

S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (2.966,21 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.04.2018 gününde oy çokluğu ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2013/15-1606 Karar: 2015/1142 Tarih: 01.04.2015

  • HMK 170. Madde

  • İsticvap Olunacak Kişilerin Belirlenmesi

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda? Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 30.11.2011 gün ve 2009/219 E. - 2011/540 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 10.07.2012 gün ve 2012/485 E. - 2012/5262 K. sayılı ilamı ile?

(… Dava, sözlü anlaşma uyarınca 2006/2007 yılları içerisinde malzemesi davalıya ait olmak üzere davalının kiraladığı üç ayrı bloktan oluşan binaların demir, doğrama, çelik çatı, oluk vs. işlerini yaptığı halde bedeli ödenmediğinden davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Davalı zamanaşımı itirazında bulunmuş, akdi ilişkinin kurulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, akdi ilişkinin varlığı davacı tarafından usulen kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar, davacı vekilince temyiz olunmuştur.

Kural olarak arsa payı devrini içermeyen eser sözleşmelerinin yazılı olarak düzenlenmesi zorunlu değildir. Kuşkusuz yazılı biçim, ispat kolaylığı sağlar. Eldeki davada sözlü anlaşma yapıldığı hususunda, faturalar, delil tesbiti ve tanık anlatımlarına dayanılmıştır. HUMK’nın hükmünce davalının açık onayı bulunmadığından tanık anlatımına itibar olunamaz ise de davalının mimarı olarak çalışanı bulunan Y.K.A. imzalı 01.01.2006 ila 30.06.2007 tarihleri arasında davacı tarafından yapılan işlerin listesi başlıklı belgeler dosyaya sunulmuştur. Davalı da 22.03.2011 tarihli dilekçesinde adı geçen mimarın şirketlerinde çalıştığını, ancak belgede geçen tarihlerde çalışmadığından sonradan düzenlenmiş olabileceğini, çalışma döneminin SGK kayıtlarıyla sabit olduğunu, eldeki davanın dayanağı işlerden önce davacının yapmış olduğu imalat bedelinin ödendiği konusunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığını bildirmiştir. Bu dilekçede davalı, Y.K.A.’ın şirket çalışanı olduğunu kabul etmekte ancak belgenin sonradan düzenlendiğinden bahisle itiraz etmektedir. Yine taraflar arasında daha önce başlayan sözleşme ilişkisinin varlığı da çekişmesizdir. Bu durumda anılan belgenin mahkemece BK’nın hükümlerince değerlendirilmesi gerekir.

O halde yapılması gereken iş, yukarıda sözü edilen belgelerde düzenleyen olarak imzası bulunan Y.K.A.’ı HMK’nın devamı maddeleri uyarınca isticvap etmek, imzanın ve içeriğinin kabul edilmesi durumunda, 366. maddeye göre uzman bilirkişilere imalatın gerçekleştiği 2006-2007 piyasa fiyatlarıyla bedelini hesaplatıp hüküm altına almak, imzanın inkarı halinde şimdiki gibi davanın reddine karar vermekten ibarettir. Bu hususlar üzerinde durulmadan eksik incelemeyle davanın reddi doğru olmadığından karar bozulmalıdır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava? eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirketin 2005 yılından bu yana karşılıklı ticari faaliyet içinde bulunduğunu, aralarında yazılı sözleşme olmaksızın müvekkilince davalıya ait demir doğrama işlerinin yapıldığını ve ücretinin de alındığını, bu güven ortamı nedeniyle taraflar arasında yapılan sözlü anlaşma uyarınca, müvekkilinin davalının kiralamış olduğu üç ayrı bloğun demir doğrama, profillerden duvar, tavan, çeşitli bölme işleri, rögar kapakları, çelik çatı ve oluk işleri imalat ve montajları, profil korkuluk, kapı imalat ve montajları ve sair işleri 2006- 2007 yılları içerisinde malzemesi karşı tarafa ait olmak üzere yaptığını ancak davalı tarafça 102.559.00 TL iş bedelinin, böyle bir işin yapılıp yapılmadığının belli olmadığı gerekçesiyle ödenmeyerek yapılan işin ve bu alacağa ilişkin düzenlenen faturanın kabul edilmediğini, yapılan imalatların bedelinin 72.998.00 TL olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 72.998.00 TL alacağın, davalıya gönderilen ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 29.07.2008 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, davacı tarafça müvekkiline gönderilen ihtarname ve faturalara, fatura konusu işlerin neye dayanılarak, ne zaman ve nerede yapıldığı ile işlerin/malzemelerin kime teslim edildiğinin belli olmaması nedeniyle itiraz edildiğini, taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin mevcut olmadığını, yapıldığı iddia edilen işlerin sözlü anlaşmaya istinaden yapılmasının basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğüne uygun olmadığını, tespit bilirkişi raporunu kabul etmediklerini, mülkiyeti kendisine ait olmayan bir yere müvekkilince böyle bir harcama yapılmayacağını, 2006- 2007 yıllarında yapılan işlerle ilgili olarak 11.07.2008 tarihinde fatura düzenlenmesinin mantıklı olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, yanlar arasındaki akdi ilişkinin varlığının sabit olmadığı, davacı tarafça, sunulan ve davalının mimarı olan Y.K.A. isimli kişinin, davacının davalı için yaptığı işleri açıklayan yazısına davalı vekilince iddianın genişletilmesi olarak karşı çıkıldığı, ayrıca anılan kişinin davalı şirketin temsilcisi olmayıp bir dönem çalışanı olduğunun ve düzenlediği belgenin yazılı delil başlangıcı olamayacağının bildirildiği, davacı tarafça bu şahsın tanık sıfatıyla dinlenilmesinin istenildiği, alınan bilirkişi raporu ile bu kişinin davalı şirket çalışanı olduğuna dair bir tespitin yapılamadığı, davalı şirketin temsilcisi olmayan bir şahsın düzenlediği belgenin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilemeyeceği, davacı tarafça davalıya yemin de teklif edilmediği, buna göre HUMK’nın anlamında davalıdan sadır olmuş yazılı bir belge ile akdi ilişkinin varlığının ispatlanamadığı, davalı tarafın tanık dinlenilmesine muvafakat etmemesi ve tanık dinlenilmesini mümkün kılacak türden yazılı delil başlangıcı bulunmaması nedeniyle davacı tarafın tanık dinletme talebi kabul edilmediğinden bahisle, davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.

Mahkemece, şirket temsilcisi olmayan, sadece bir dönem şirket çalışanı olan bir kişinin düzenlediği belgenin şirket için bağlayıcı olmasının ve bu belge dolayısıyla anılan kişinin isticvabının mümkün bulunmadığı, HMK’nın 169. maddesi uyarınca isticvabın davada taraf olanlar için sözkonusu olabileceği, yine HMK’nın 170. maddesi uyarınca tüzel kişiler adına temsil yetkisine sahip kimselerin isticvap olunabileceğinden, davalı tüzel kişiliğin temsilcisi olmayan Y.K.A. isimli kişinin isticvabının hukuken mümkün bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık? “İ. Mimarı Y.K.A.” imzalı belge altında imzası bulunan ve bir dönem davalı şirket çalışanı olup davanın taraflarından olmayan Y.K.A.’ın isticvap edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Mevzuatımızda isticvabın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 169. maddesi? “Mahkeme, kendiliğinden veya talep üzerine taraflardan her birinin isticvabına karar verebilir. İsticvap, davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlar hakkında olur” hükmünü içermektedir.

Madde metninden de anlaşılacağı üzere, davanın tarafları dışındaki üçüncü kişilerin isticvap edilmeleri mümkün değildir. Üçüncü kişilerin davada bilgilerine başvurulması istenirse, onlar ancak tanık olarak dinlenebilirler (TERCAN, Erdal? Medeni Usul Hukukunda Tarafların İsticvabı, Ankara 2001, s. 138? YILMAZ, Ejder? Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 945 vd.).

Yargıtay uygulamasında da, davanın tarafları dışındaki üçüncü kişilerin isticvap olunamayacağı ancak tanık sıfatıyla dinlenebileceği kabul edilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.03.2010 gün ile 2010/14-154 E., 2010/177 K. ile 25.02.2015 gün ve 2013/15-1523 E., 2015/853 K. sayılı kararları).

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, davacı tarafından dava konusu edilen alacağın varlığını ispatlamak için ibraz edilen delillerden olan “A. Evlerindeki Villaya Yapılan İşler”, “B Blok Yapılan İşler” ve “C Blok Yapılan İşler” başlıklı, “İ.’in mimarı Y.K.A.” imzalı, 01.01.2006 ile 30.06.2007 tarihleri arasında davacı tarafından yapılan işlerin listesini gösteren belgeler dosyaya sunulmuş, davalı tarafça 22.03.2011 tarihli dilekçesinde anılan mimarın şirketlerinde çalıştığı kabul edilmiş, ancak belgede geçen tarihlerde çalışmadığı, bu nedenle belgelerin sonradan düzenlendiği belirtilerek itiraz edilmiştir. Tüm bu hususlar gözetildiğinde, davanın tarafı olmayan Y.K.A.’ın isticvap hükümlerine göre celbi mümkün olmadığından ancak tanık olarak dinlenebilecektir.

Bunun yanında taraflar arasında davaya konu uyuşmazlıktan daha önce başlayan sözleşme ilişkisinin varlığı da çekişmesizdir. Davacı tarafça 23.07.2009 tarihli dilekçe ile anılan mimarın, tanık olarak dinlenilmesi talep edilmiş, mahkemece bu talep yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.

Bu nedenlerle, hakimin davayı aydınlatma ödevi (HMK. m. 31) bulunduğu hususu da gözetildiğinde mahkemece? davacı taraf delilleri arasında bulunan “A. Evlerindeki Villaya Yapılan İşler”, “B Blok Yapılan İşler” ve “C Blok Yapılan İşler” başlıklı belgelerde düzenleyen olarak imzası bulunan davalı çalışanı mimar Y.K.A.’ın, belgeler altındaki imzanın kendisine ait olup olmadığı ile dava konusu alacağın dayanağı olan işlerin davacı tarafça yapılıp yapılmadığı konusunda tanık sıfatıyla beyanı alınarak uyuşmazlığın buna göre değerlendirilmesi gereklidir.

O halde, davalı çalışanı Y.K.A.’ın üzerinde imzasının bulunduğu ileri sürülen belgeyle ilgili olarak tanık sıfatıyla dinlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.

Direnme kararı açıklanan bu değişik nedenlerle bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 01.04.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS