0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

HMK Madde 16

(1) Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.



HMK Madde 16 Gerekçesi

1086 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde yer alan haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinin yetkisi, tekrar gözden geçirilip, kapsamı biraz daha genişletilerek, yeniden düzenlenmiştir. Öncelikle, haksız fiilden doğan dava, haksız fiilin işlendiği yerde açılabilecektir. Uygulama ve doktrinde oluşan görüşler dikkate alınarak, ayrıca, haksız fiilin işlendiği yer ile, zarar farklı bir yerde gerçekleşmişse, zararın gerçekleştiği yerde de dava açılabileceği, hükümde belirtilmiştir. Özellikle, yabancı hukuk sistemlerindeki gelişmelere paralel olarak, muhtemel zarar yeri mahkemesi de yetkili kılınmış, henüz bir zarar meydana gelmeden “zararı önleme amacı” ile açılacak davalar için yetkili mahkeme açıkça gösterilmiştir. Haksız fiilin işlendiği yerin Türkiye dışında olduğu hâllerde, bu yetki kuralı özellikle önem arz edecektir.


HMK 16 (Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/3083 Karar : 2018/5292 Tarih : 4.07.2018

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Dava, kurum zararından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, yetkisizlik kararı verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili; … Orman İşlemte Müdürlüğünün …, …, …, … ve … depolarındaki stok açıkları ile … Orman İşletme Şefliğinin 2011 ve 2012 yıllarındaki üretim faaliyetlerindeki usulsüzlüklerle ilgili olarak inceleme yapıldığını, yapılan inceleme sonucunda gerekli iş ve işlemlerin mevzuata uyun yapılmadığının müfettişlerce tespit edildiğini, …, … ve … depolarında tespit edilen stok açıkları nedeniyle hakediş sahiplerine fazladan ödeme yapıldığını, … deposunda gerçeğe aykırı yükleme ve taşıma raporu tanzim edildiğini, … Orman İşletme Şefliği’nin 2011 ve 2012 yıllarında orman emvali üretim bölmelerinde mevzuata aykırı işlem sonucu gerçeğe aykırı orman emvali istif raporu düzenlenerek hakediş sahiplerine haksız kazanç sağlandığını ve idarenin zararına sebebiyet verildiğini belirterek oluşan kurum zararının davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalılar; yetki itirazında bulunarak davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkemece; davalıların yerleşim yerinin … İli … İlçesi olduğu, davalıların cevap dilekçelerinde süresinde yetki itirazında bulundukları, HMK m.6 gereği yetkili mahkemenin … Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu gerekçesi ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinde; davacı tarafından … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/1390 esas sayılı dosyası ile kurum zararı nedeniyle tazminat davası açıldığı, yetki itirazında bulunulması üzerine davalılar hakkındaki davanın tefrik edilerek …

Hukuk Mahkemesinin 2015/389 sayılı esasına kaydedildiği ve davalılar hakkında mahkemenin yetkisizliğine karar verildiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında bulunan ve davalılardan … tarafından ibraz edilen davaya cevap dilekçesinde açıkça yetki itirazı bulunmamaktadır. Ayrıca dava dilekçesi davalılardan …‘a dava dilekçesi 13/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, adı geçen davalı tarafından cevap dilekçesi, yasal cevap süresi geçtikten sonra 15/12/2014 tarihinde verilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yetki itirazının ileri sürülmesini düzenleyen 19. maddesinin 2. fıkrası “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.” şeklinde; aynı maddenin 4. fıkrası ise “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan yasa hükmü dikkate alındığında davalılardan … ve … tarafından yetki itirazı usulüne uygun ileri sürülmediğinden davanın açıldığı … Mahkemeleri yetkili hale gelmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “davalının birden fazla olması halinde yetki” başlıklı 7. maddesinde “(1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır” düzenlemesi yer almaktadır. Ayrıca aynı kanunun 16. maddesinde de haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemelerinin de yetkili olduğu belirtilmiştir.

Davanın birden fazla davalıya karşı açılması ve davanın özünde haksız fiilden kaynaklanması dikkate alındığında; iş bu davada yetkili mahkeme, davalılar için ortak yetkili olan, aynı zamanda zarara uğrayan kurumun bulunduğu yer olan … Mahkemeleri’dir. Açıklanan nedenlerle tüm davalılar yönünden yetki itirazının reddine karar verilerek davanın esasının incelenmesi gerekirken anılan kanun hükümlerine aykırı olarak yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA. 04/07/2018 ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 04/07/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/7687 Karar : 2017/6212 Tarih : 5.07.2017

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Dava, haksız fiil nedeni ile başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

… 14. Asliye Hukuk Mahkemesince, dava, kamulaştırma sırasında yıkılan duvar ve çitler ile taşınmaza verildiği iddia edilen zararla ilgili itirazın iptali davasıdır. Her ne kadar dava mahkememizde açılmışsa da yapılan işlemin kamulaştırma işlemi olduğu, Kamulaştırma Kanunu’nun 37. maddesinde bu kanunun uygulanmasından doğan tüm anlaşmazlıkların taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği belirtilmiş olup, bu yetki kuralı kamu düzeninden olan kesin yetki kuralıdır. Kaldı ki; zararın haksız fiilden doğduğu iddia edilse dahi davanın haksız fiilin işlendiği ve zararın meydana geldiği yerde veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde görülmesi gerekir. Haksız fiilin işlendiği ve zararın meydana geldiği yer … olup, davalının yerleşim yeri de mahkememizin yargı sınırları içinde değildir. Davalı vekili süresi içinde yetki itirazında bulunarak yetkili mahkeme olarak … Asliye Hukuk Mahkemesi`ni göstermiştir. Kesin yetki kuralının bulunduğu hallerde davanın yetkili mahkemede açılması dava şartlarından olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.

… Asliye Hukuk Mahkemesince ise, davaya konu zararın kamulaştırılan alan içerisinde mi, yoksa bu alanın dışında mı olduğu tespit edilmeli, bu tespit yapıldıktan sonra yetkili mahkeme tayin edilmelidir. Zira her iki durumda yetkili mahkeme farklı olabilecektir. Nitekim haksız fiilden doğan davalarda yetkiyi düzenleyen HMK`nun 16. maddesi haksız fiilin işlendiği yer, zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ile birlikte zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olacağını düzenlemiş bulunmaktadır. Dosya kapsamından davacının yerleşim yerinin … olduğu gerekçesiyle karşı yetkisizlik kararı verilmiştir.

6100 sayılı HMK`nın genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesininin birinci fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Yine aynı Kanunun 16. maddesinde ise, “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.

6100 sayılı HMK’nın haksız fiillerde yetkiyi düzenleyen 16. maddesinde HMK’nın 7/1-2. cümlesindeki düzenleme anlamında kesin yetki sözkonusu değildir. Haksız fiil halinde HMK`nın 16. Maddesi gereğince birden fazla mahkemenin yetkili kılınarak davacıya bir seçimlik hak tanınmış olduğu gözönüne alındığında, davacı, bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasının bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiç birisinde açmaz ve yetkisiz bir mahkeme de açar ise, o zaman seçme hakkı davalılara geçer.

Bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman şeçme hakkı davalılara geçer.

Somut olayda, haksız fiil …‘de meydana gelmiş, davacının yerleşim yeri de …`dur. Dolayısı ile, davacının birden çok mahkemenin yetkili olduğu ve kesin yetki kuralının bulunmadığı bu davada, davacı davayı kendi yerleşim yerinin bulunduğu … ilinde açarak yetkili mahkemeyi seçmiş olduğu anlaşıldığına göre, davanın … 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince … 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 05/07/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/7234 Karar : 2016/10359 Tarih : 24.10.2016

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;

a) Dava, icra müdürünün kusurlu işleminden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş; karar, davacılar vekili tarafından temyiz olunmuştur.

Davacı, .. esas sayılı dosyasıyla icra takibi yapıldığını, takipten 3 ay önce borçlu .. vefat ettiğini, yapılan takip sırasında .. yapılan tebligatların iade edildiğini ve iade nedeni olarak .. vefat ettiğinin bildirildiğini, bu beyana rağmen ölmüş olan murislerine karşı takibe devam edildiğini sonuçta ihale ile murise ait ipotekli taşınmazın satışının yapıldığını iddia ederek, uğranılan zararın tazmini isteminde bulunmuşlardır.

Davalılar, söz konusu işlemde bir kasıt ya da ihmalleri olmadığını belirterek istemin reddi gerektiğini savunmuşlar, davalı idare ayrıca yetki itirazında bulunmuştur.

Mahkemece, davacının davasının temel dayanağı olan icra memuru işleminin .. esas sayılı dosyası ile ilgili olduğu, davalılar tarafından usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunulduğu, kusurlu davranışın yapıldığı iddia edilen icra memurunun .. çalışması sebebiyle … hakkında açılan dava yönünden mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiş, diğer davalılar yönünden de istemin esastan reddine karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK`nın 16. maddesinde haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olacağı düzenlenmiştir.

Davaya konu olayda her ne kadar esas takip dosyası .. olup usulsüz tebligatları .. yapmış olsa da davacılar murisine ait taşınmazın satış işlemleri .. yapılmıştır. HMK`nın 16. maddesi de gözetildiğinde davacıların yetkili mahkemenin belirlenmesine yönelik seçimlik haklarını doğru kullandığı açık olup, davalı idare aleyhine .. dava açılmasında bir yanlışlık yoktur. Bu nedenle mahkemece, davalı idare yönünden .. yetkili olmadığı yönünde verilen karar usul ve yasaya uygun olmayıp bozulması gerekmiştir.

b) Somut olayda; davalı …, İcra İflas Kanunu 5. maddesi gereğince sorumlu olup, davalı alacaklı vekili de, haksız eylemi icra müdürü ile birlikte iştirak halinde işlediğinden sorumludur. Şöyle ki; davacılar murisine yapılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe dair icra emri, 15/10/2010 tarihinde komşu beyanına göre vefat etti şeklinde şerh düşülerek mercie iade edilmiştir. Bu durum, dosyadaki tebligat parçasından çok açık ve net şekilde anlaşılmaktadır. Buna rağmen dosyadaki T.C. kimlik numarası ile komşu beyanının doğruluğu araştırılabilecekken davalı vekili 09/11/2010 tarihli talebinde borçluya tebligatın bila tebliğ döndüğünü beyanla Tebligat Kanunu`nun 35. maddesine göre tebligat yapılmasını talep etmiş, icra müdürü de bu talep doğrultusunda TK/35 e göre tebligat çıkarmış ve icra takip işlemlerine devam edilmiştir. Aynı şekilde 15/12/2010 günü alacaklı vekili kıymet takdirinin de tebliğini talep etmiş, .. memuru 23/12/2010 tarihinde komşu beyanına göre muhatap vefat ettiğinden mercie iadesine dair şerh düşerek tebligatı iade etmiştir. Bu hatalı işlemler silsilesi davacılar murisine ait taşınmazın icra vasıyasıyla ihale yoluyla satılıp taşınmaz üçüncü şahıs adına tescil edilip şahıs taşınmazı fiilen teslim almak isteyene kadar devam etmiştir.

Şu halde; davalı avukatın sorumluluğu da müteselsil sorumluluk ilkeleri kapsamında değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile bu davalı yönünden istemin reddine karar verilmesi doğru bulunmamış ve kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2/a-b) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle davacılar yararına BOZULMASINA, davacıların diğer temyiz itirazlarının ilk bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 24/10/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/11629 Karar : 2016/8883 Tarih : 13.10.2016

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Davacı vekili, müvekkili tarafından sigortalı … seyir halinde iken davalı …`a ait büyük baş hayvanların aniden yola çıkması sonucu tek taraflı maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, sigortalı araçta meydana gelen hasar bedelinin sigortacısı müvekkili tarafından ödendiğini, kazanın meydana gelmesinden davalı yanın kusurlu olduğunu, sigortalıya ödenen hasar bedelinin davalıdan tahsili amacıyla … sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalının takibe itiraz ettiğini, itirazın borçtan kurtulmaya yönelik olduğunu belirterek davalının itirazının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, icra takip dosyasında yetki itirazında bulunduklarını, yetki itirazlarını aynen tekrar ettiklerini, kazada araç sürücünün asıl kusurlu olduğunu, yola girmemiş ineğe çarptığını, inek için kendisine 2.000,00 TL ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine dayanan itirazın iptali istemine ilişkindir.

6100 sayılı HMK.’nin genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. “7. maddesinde de,” davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.” denilmektedir. Yine aynı Yasa`nın 16. maddesinde ise, “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu`nun 110. Maddesinde ise “Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” ifadesine yer verilmiştir.

HMK 16. madde hükmü, HUMK.’daki düzenlemeye oranla daha genişletilmiş ve ayrıntılandırılmıştır. Ancak, HMK.`nda kesin yetki halleri açıkça sayılmış olup, haksız fiile ilişkin davalardaki yetki, kesin yetki olmayıp, bir seçimlik yetkidir. ” (…)

Bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman seçme hakkı davalılara geçer. Somut olayda Mahkemece, itirazın iptaline ilişkin açılan davalarda icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yerdeki mahkemelerin olduğu, itirazın iptali davasının dinlenebilmesi için de o mahkemenin bulunduğu yerdeki icra dairesinde usulüne uygun olarak yapılmış bir icra takibinin bulunması gerektiği, davalı aleyhine… Müdürlüğünde icra takibi başlatıldığı, yetkili …başlatılmış icra takibi olmadığı, bu itibarla davalının yetki itirazının yerinde olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.

Dava her ne kadar itirazın iptali şeklinde açılmış ise de uyuşmazlık trafik kazasından kaynaklanmakta olup, trafik kazası netice itibari ile bir haksız fiildir. İİK`nda itirazın iptali davalarında icra takibinin yapıldığı yer mahkemesinin yetkili olduğu hususunda bir düzenleme mevcut değildir. Davacı taraf HMK 6.maddesi gereğince genel yetkili mahkeme olan davacının dava tarihindeki yerleşim yeri olan… dava açmıştır. Bu durumda genel yetkili olan iş bu mahkemece, işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi hatalı, gerekçesiz ve eksik şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.

Kabule göre ise, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmesi halinde yetkili mahkemenin hangisi olduğunun da gerekçelendirilerek kararda gösterilmesi gerektiği halde somut olayda Mahkemece yetkili mahkemenin gösterilmemesi de doğru değildir.(HMK 19/3) Yine dava 6100 sayılı HMK zamanında açılmış olup,6100 sayılı HMK 331/2 maddesinde “yargılamaya başka bir mahkemede devam edilecekse yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceği” hükmünün düzenlenmiş olmasına göre, yetkisizlik kararı veren mahkemece davalı lehine 1.500,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/5838 Karar : 2016/7647 Tarih : 9.05.2016

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Mahkemece; ilamında belirtildiği şekilde yetkisizlik kararı vermiştir.

Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki belgeler okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Dava, iş kazası sonucu sürekli iş görmezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan ilk peşin değerli gelir, geçici iş görmezlik ödeneği ve tedavi giderleri nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuen ödetilmesi istemine ilişkin olup, mahkemece; davalının adresinin … olduğundan … İş Mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiştir.

Davacı Kurumun, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6. maddesi gereğince; davalı işverenin ikametgahının bulunduğu yer mahkemesine veya aynı kanunun 16. maddesinde yer alan; “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” düzenlemesi gereğince bu konuda var olan seçimlik hakkına dayanarak zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği yer mahkemesinde dava açması mümkündür. Davanın; haksız fiilin vuku bulduğu Y…`de açılmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığından yetki itirazının reddi ile işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı gerekçelerle karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ; Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 09.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/13586 Karar : 2015/11621 Tarih : 5.11.2015

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Davacı vekili, davalıların işleteni ve sürücüsü olduğu aracın davacının işleteni olduğu araçla çarpışması sonucu yaşanan kazada davacının aracının hasarlandığını, kira kaybı ve değer kaybı nedeni ile davacının zarara uğradığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 1000,00 TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Şirket vekili, kazanın İstanbulda gerçekleştiğini belirterek yetki yönünden davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine ve dosyanın yetkili olan İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

6100 sayılı HMK 16.maddesi “haksız fiilden doğan davalarda haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmünü içermektedir.

Eldeki dava dayanağı haksız fiil olup, davalıların ikametgahı ve kazanın meydana geldiği yer S./İ. ise de Ticaret Sicil gazetesi kayıtlarından da anlaşılacağı üzere davacının adresi A.`dır. O halde yetki itirazının reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile verilen hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/17527 Karar : 2015/18029 Tarih : 8.10.2015

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, yetkisizliğine karar vermiştir.

Hükmün, davacılar ve davalılardan I.. O.. vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Dava, kardeşlerinin iş kazası neticesinde hayatını kaybetmesi nedeniyle davacıların maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.

Mahkemece, kazanın meydana geldiği Beykoz’un İstanbul Anadolu yargı sınırları içerisinde yer aldığı ve HMK m.7/1 uyarınca her üç davalı açısından da ortak yetkiye haiz olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilerek dosyanın İstanbul Anadolu İş Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmiştir.

Temyize konu uyuşmazlık, yetkili mahkemenin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447/2.maddesine göre “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır” hükmü gereğince, Uyuşmazlığın 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5 ve 15. maddeleri ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun yetkiye ilişkin hükümleri doğrultusunda çözüme kavuşturulması gerekir.

HMK’nın “Genel Kural” başlıklı 5.maddesine göre mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir. Yetkiye ilişkin hükümleri saklı tutulan Kanunlardan birisi de 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu`dur.

5521 sayılı Kanun`un 5. maddesinde “İş Mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikâmetgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşmeler muteber sayılmaz” hükmü yer almaktadır.

Kanun`un 15. maddesinde ise bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı bildirilmiştir.

Genel yetki kuralı dışında düzenleme öngörülmemiş olması karşısında, HMK`da yer verilen özel yetkiye ilişkin düzenlemelerin İş Mahkemelerinin yetkisinin belirlenmesinde dikkate alınması gerekmektedir.

HMK`nın “Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki” başlıklı 16.maddesine göre haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.

5521 sayılı Kanun’un 5.maddesinde, bu maddeye aykırı sözleşemenin muteber olmadığı belirtilmek suretiyle yetkinin kesin ve kamu düzenine ilişkin olduğu belirtilmiş ise de iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin davalarda HMK`nın 16.maddesinin uygulanma yeri olup olmadığının tartışılması gerekmektedir.

İş Hukuku Yargılama Kurallarının, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel prensibi olan “işçinin korunması temel ilkesi” ne uygun düşecek biçimde yorumlanması Anayasa’nın 2.maddesinde tanımını bulan Sosyal Hukuk Devleti`nin gereğidir.

5521 sayılı Kanun`un 5.maddesinde yer alan yetki kuralı ve sözleşme yasağı; işçilerin çalışmalarından doğan alacak ve tazminat haklarını en az giderle ve mümkün olan süratle elde etmelerine ve sözleşmelere işçi aleyhine yetki kuralı konulmasına engel olmaya yönelik olup diğer yasalar ile işçiler yararına getirilen düzenlemelerin uygulanmasına engel olacak biçimde veya genele yönelik getirilen bir hakkın işçiler yönünden uygulanma imkanını ortadan kaldıracak biçimde dar yorumlanması doğru değildir.

1086 sayılı HUMK’un 21.maddesinde yer almayan ve zarar görene haksız fiilden doğan davasını zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da yerleşim yeri mahkemesinde açma imkanı veren HMK`nın 16. maddesi 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup önceden planlaması veya iradesi olmaksızın zarara uğrayan mağdurun kendi yerleşim yeri mahkemesinde de dava açmak suretiyle hak araması kolaylaştırılmak istenmiştir.

İş Mahkemelerinde açılacak davalarda özel Kanun niteliğindeki 5521 sayılı Kanun’un yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanma önceliği bulunmakta ise de yine aynı Kanun’un 15. maddesine göre bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde uygulanma yeri olan ve genel Kanun niteliğinde bulunan 6100 sayılı HMK’nın 16. maddesi ile sonradan getirilen ve 01.10.2011 tarihinden itibaren haksız fiil sonucu zarara uğrayanlara haksız fiilden kaynaklanan davalarını yerleşim yeri mahkemelerinde açma imkanı tanıyan hükmün; özel Kanun ile getirilen seçimlik yetkiyi Sosyal Hukuk Devleti’nin gereklerine ve “işçinin korunması temel ilkesi” ne uygun ve karşılaştırmalı hukuktaki benzerlerinde olduğu gibi işçi yararına genişlettiği kabul edilerek HMK’nın 16. maddesinin, 5521 sayılı Kanun`un 5.maddesi ile tanınan seçimlik yetki kuralının yanında (ilaveten) uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.

Yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı hallerde yetki itirazı ancak ilk itiraz olarak en geç ilk oturumda ve davanın esasına girilinceye kadar ileri sürülebilir. Kesin yetki kuralı bulunmadığı durumlarda, hakim doğrudan (resen) yetkisizlik kararı veremez.

HMK’nin 16. maddesine göre, haksız fiilden doğan davalarda 6/1. maddedeki genel yetkiye ilaveten birden fazla mahkeme daha yetkili olup davacıya seçimlik hak tanınmıştır. HMK 7/1. maddesinin 2. cümlesine göre, haksız fiilin vuku bulduğu yer mahkemesi tüm davalılar için ortak yetkili mahkeme olsa bile, kesin yetkili mahkeme olarak kabulü isabetli olmadığı gibi, HMK`nın 6. maddesinde düzenlenen genel yetki kuralını kaldıracak şekilde de yorumlanamaz.

Davalıların birden fazla olduğu somut olayda; davacının HMK 7/1. maddesinin 1. cümlesindeki seçimlik hakkını, davalı şirketlerden ikisinin yerleşim yeri olan Ankara İş Mahkemesinde dava açarak kullanması, genel yetki kuralına uygun olup, mahkemece davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yerinde olmayan gerekçeyle yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, temyiz edenlerin bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), toybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/11465 Karar : 2014/13422 Tarih : 20.10.2014

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davalıların ikametgahı mahkemesi yetkili olduğu gerekçesi ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, 10/12/2012 tarihli …Gazetesi nüshasında ve internet gazetesindeki yazı nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

Haksız eylemden doğan tazminat davalarında yetki konusu yürürlükteki 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 16. maddesinde; “Haksız bir fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Davaya konu yazıların yayınlandığı gazetenin G… İlçesinde de dağıtımı yapılmaktadır. Bu nedenle eylem burada da gerçekleşmiştir. Davacının eldeki davayı yasada belirlenen seçimlik hakkı kullanarak, gazetenin dağıtıldığı yer olan G… mahkemesinde açtığı anlaşılmaktadır.

Şu halde, davanın esasına girilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde yetkisizlik kararı verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle (BOZULMASINA), bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2016/2316 Karar : 2017/1461 Tarih : 29.11.2017

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Dava sendika genel merkez yönetim kurulu kararının iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili sendika genel merkez yönetim kurulunun 2014 yılı Aralık ayında yapılan genel kurulda verilen bir yetki olmadığı hâlde 4688 sayılı Kanun’un 7’nci ve sendika ana tüzüğünün 18’inci maddelerine aykırı olarak İstanbul 4 No`lu Şubenin bölünmesine, yeni şube açılmasına dair verdiği 18.03.2015 tarih ve 38 sayılı kararının iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalı İstanbul 10 No`lu Şube vekili davanın reddi gerektiğini belirtmiştir.

Davalı … vekili sendika şube ve organlarının ayrı bir tüzel kişiliği ve buna bağlı olarak taraf ehliyetleri bulunmadığını, bu nedenle davanın pasif husumet yokluğu yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın yetkili mahkemede açılmadığını, davanın genel merkez yönetim kurulu kararının iptaline ilişkin olması, genel merkezin de Ankara’da bulunması nedeni ile davanın Ankara’da görülmesi gerektiğini, iptali istenen yönetim kurulu kararının Kanuna, Ana Tüzüğe ve 12-13/12/2014 tarihlerinde yapılan 5`inci olağan genel kurulun verdiği yetkiye dayandığından hukuka uygun olduğunu, objektif kriterlere dayandığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, başkanı ve yönetim kurulu bulunan, genel kurul yapabilen ve organlarını seçebilen her kuruluşun ve şubenin tüzel kişiliğinin olduğu, tüzel kişiliği olan her kuruluşun da dava ve taraf ehliyetinin bulunduğu, kendilerine karşı dava açılabileceği, davalı 10 No’lu Şube henüz genel kurul toplantısını yapmamış ve organları genel kurulca seçilmemiş ise de, yasa ve tüzük gereği geçici yönetim kurulu genel merkez yönetim kurulu tarafından seçilmiş olduğundan tüzel kişilik kazandığını, bu nedenle şubeye karşı dava açılabileceğini, davalı … Merkez vekilinin yetki itirazı bakımından ise davada birden fazla davalı varsa HMK’nın 7’nci maddesine göre bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabileceği hükme bağlandığından, davalılardan Büro Memurları Sendikası İstanbul 10 No’lu Şubesinin mahkemenin yargı çevresi içinde bulunduğundan mahkemenin yetkili olduğu, ayrıca davalı … Merkez Yönetim Kurulunca alınan 18/03/2015 tarihli kararın, davacıda meydana getirdiği sonuç ve niteliği itibarıyla bir haksız fiil mahiyetinde olduğu, haksız fiillerde yetkili mahkemenin HMK’nın 16’ncı maddesi gereğince zararın meydana geldiği yer mahkemesi olduğu, davacı açısından zararın meydana geldiği yerin Bakırköy olduğu ve dolayısıyla mahkemenin yetkili olduğu, davanın sendikanın genel merkezinin bulunduğu Ankara’da açılması gerektiğinin kabul edilmesinin Türkiye’nin ücra köşelerinde bulunan bu durumdaki zarar görenlerin dava açmak için Ankara’ya gitmek zorunda bırakılmasının hak arama özgürlüğünün ağır bir şekilde ihlali anlamına geleceği belirtilerek yetki itirazının reddine karar verildikten sonra esas açısından ise yapılan değerlendirme sonucunda davanın kabulüne, davalı … Merkez Yönetim Kurulu tarafından alınan 18/03/2015 tarih ve 38 sayılı kararın iptaline, davalı sendikanın 10 No’lu Şubesinin kapatılmasına, davalı 10 No’lu Şubenin 4 No`lu Şubeye bağlanmasına karar verilmiştir.

Davalı … Merkez vekilinin temyizi üzerine karar, yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenlerle bozulmuştur.

Mahkemece önceki gerekçe genişletilmek sureti ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyize getirilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı … İstanbul 4 No’lu Şube başkanı olan davacı tarafından davalı sendika genel merkez yönetim kurulunun aldığı 18.03.2015 tarih ve 38 sayılı İstanbul 4 No’lu Şubeye bağlı bazı kurumların alınarak İstanbul 10 No`lu Şubenin kurulmasına ilişkin kararın iptali istemi ile açılan eldeki davada, sendika şubesinin tüzel kişiliğinin ve davada taraf ehliyetinin bulunup bulunmadığı ve burada varılacak sonuca göre şubenin bulunduğu yer mahkemesinin mi yoksa sendika genel merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin mi yetkili olduğu noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu`nun konu ile ilgili düzenlemeleri üzerinde kısaca durmak gerekir.

4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun, 3`üncü maddesinin (f) bendinde, “Sendika: Kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar” olarak tanımlanmış;

4`üncü maddesinde sendikaların hizmet kolu esasına göre, Türkiye çapında faaliyette bulunmak amacıyla bir hizmet kolundaki kamu işyerlerinde çalışan kamu görevlileri tarafından kurulacağı;

6`ncı maddesinde ise sendika ve konfederasyonların önceden izin almaksızın serbestçe kurulabileceği, sendika kurucularının sendika tüzüğü ve kamu görevlisi olduklarını gösterir belge ile sendikayı ilk genel kurula kadar sevk ve idare edeceklerin isimlerini kuruluş dilekçelerinin ekinde sendika merkezinin bulunacağı ilin valiliğine vermek zorunda oldukları, yukarıda anılan belge ve tüzüklerin ilgili valiliğe verilmesi ile sendikanın tüzel kişilik kazanacağı hükme bağlanmıştır.

Kamu görevlileri sendikalarının şube açmalarına da yine Kanun izin vermiştir.

Öte yandan 4688 sayılı Kanun 43`üncü maddesinde, bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2908 sayılı Dernekler Kanunu, 743 sayılı Türk Medeni Kanunu ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacaklar hakkında kamu görevlilerinin tabi oldukları personel kanunlarının ilgili hükümlerinin uygulanacağını hüküm altına almıştır.

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 79`uncu maddesinde ise “(1) Bu Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar iş davalarına bakmakla görevli ve yetkili mahkemelerde görülür. Ancak yedinci ila on birinci bölümlerin uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar için, görevli makamın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.”;

80`inci maddesinde, “(1) Kuruluşlar hakkında, bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde 4721 sayılı Kanun ile 4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.”;

81’inci maddesinde ise, “(1) 5/5/1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 5/5/1983 tarihli ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ve 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1` inci maddesinin ikinci fıkrasının (A) bendi yürürlükten kaldırılmıştır. (2) Diğer mevzuatta 2821 ve 2822 sayılı Kanunlara yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır.” hükümlerine yer vermiştir.

Bu arada belirtmek gerekir ki, sendikalar büyüme ve uyum süreci içerisinde üyeleri ile daha yakından temas imkânlarını elde etmek maksadı ile şubeleşerek teşkilatlanmalarını güçlendirebilirler. Kanun koyucu sendikalara şube kurma hakkını tanımıştır.

Sözlük anlamında dal, kol, bölük takım, kısım gibi anlam ifade eden bir kelime olarak şube, bir terim olarak bir kurum ve kuruluşun alt kademelerdeki birimi anlamında kullanılmaktadır. Sendika hukukunda şube, sendikanın merkez teşkilatlanması dışında kalan bölgelerde ya da yerlerde sendikanın amaçları doğrultusunda kendisine tüzükle verilen yetkileri kullanmak ve faaliyetleri yürütmekle görevli sendika birimi olarak tanımlanabilir .

Sendika şubeleri, sendikal teşkilatlanmanın merkez dışında ve merkeze uzak yerlerde ya da bölgelerdeki uzantıları durumundadır. Şubeler sendikanın iç teşkilatlanma hürriyeti ve hakkı çerçevesinde kurdukları ve sendikanın merkezinden uzaktaki iş yerlerindeki üyeleri ve/veya iş yerleri ile irtibatlarını sağlamak amacıyla oluşturdukları en küçük sendika teşkilat birimleridir. Şubeler sendikalara yerinde yönetim ve teşkilatlanma imkânı veren örgütlenme biçimleridir. Şubeler sendikaya bağlı olarak; sendika tüzüğü ve genel kurulunun kararları çerçevesinde faaliyet gösteren sendikal organizasyonun yerel anlamda temsilcisi kuruluşlardır (Arıcı, K.: Demokratiklik ve Hukuka Uygunluk Açısından Sendika Şube Genel Kurulları, Kamu-İş, C:9, s. 1-2).

Sendikalar genel olarak bir tüzel kişi olmalarından dolayı, davalarda davaya ve husumete ehil olabileceklerinden kuşku edilemez. Esasen bu husus yargılama hukuku çerçevesinde ele alınabilecek genel bir konudur. Bu nedenle sendikaların genel hükümlere göre davacı ve davalı olabilme ehliyeti, sendika tüzel kişiliğine aittir. Türk Hukukunda sendika şubelerine tüzel kişilik tanınmamış olduğundan şubelerin aktif ve pasif dava ehliyetleri bulunmadığı sonucuna varılmaktadır (Şahlanan, F.: Karar İncelemesi, Tekstil İşveren Hukuk, sayı 422; Temmuz-Ağustos 2016. s.2-4).

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19/04/1989 gün ve 1989/9-153 E., 1989/283 K. sayılı kararında da sendika şubelerinin tüzel kişiliklerinin bulunmadığı belirtilmiştir.

Öte yandan 6356 ve 4688 sayılı Kanunlarda sendika yönetim kurulu kararlarına karşı dava açılabileceğine ilişkin açık hüküm yoksa da, bu Kanunların atıf yaptığı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun derneklere ilişkin 83`üncü maddesinde genel kurul ve yönetim kurulu kararlarına karşı dava açılabileceği düzenlendiğinden yönetim kurulu kararına karşı dava açılabileceği kabul edilmektedir.

Hatırlatmak gerekir ki, 6100 sayılı HMK’nın 6`ncı maddesinde genel yetkili mahkemenin, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu öngörülmüştür.

Davalının birden fazla olması hâlinde yetkili mahkemeyi düzenleyen HMK’nın 7`nci maddesine göre “(1)Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. (2) Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.”

Şubeler ve tüzel kişilerle ilgili davalarda yetkiye ilişkin 14`üncü maddede ise, (1) Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. (2) Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.” kuralına yer verilmiştir.

HMK’nın 16`ıncı maddesine göre ise, “ Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.”

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı vekili müvekkilinin başkanı olduğu İstanbul 4 No’lu Şubeden bazı kurumların alınarak İstanbul 10 No`lu Şubenin açılmasına ilişkin davalı sendika genel merkez yönetim kurulu kararının iptalini talep ve dava etmiş; davalılar vekilleri ise davanın reddini talep etmişler ayrıca davalı sendika genel merkez vekili yetki itirazında bulunmuştur.

Davacının, davalı sendika genel merkez yönetim kurulu kararının iptalini talep ettiği konusunda uyuşmazlık yoktur.

Bunun gibi mahkeme kabulünün aksine sendikaların şubelerinin tüzel kişiliklerinin bulunmadığı da tartışmasızdır.

Ne var ki, gerek 4688 sayılı Kanun’da gerekse bu Kanun’un hüküm bulunmayan hâllerde uygulanmasını emrettiği 6356 sayılı Kanun ile Türk Medeni Kanunu’nda ve Dernekler Kanunu`nda yönetim kurulu kararlarına karşı açılacak davalarda yetkili mahkemeye ilişkin bir düzenleme bulunmadığı görülmektedir.

Şu hâlde somut uyuşmazlıkta yetkili mahkemenin belirlenmesinde 6100 sayılı HMK’nın yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekir. HMK’nın 6`ıncı maddesi uyarınca genel yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri mahkemesidir.

O hâlde davalı olarak gösterilen İstanbul 10 No’lu Şubenin tüzel kişiliği bulunmadığına ve sendika tüzüğünün 2`nci maddesinde sendikanın merkez adresi Mebusevler Mah. İller Sk. No:13 Tandoğan/ANKARA olarak belirlendiğine göre davada yetkili mahkeme Ankara İş Mahkemeleridir.

Her ne kadar HMK’nın 14`üncü maddesinde bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiş ise de, ortada şube tarafından alınan bir karar ya da yapılan bir işlemle ilgili uyuşmazlık olmadığından şubenin bulunduğu yer mahkemesi olarak Bakırköy İş Mahkemesinin yetkili olduğu söylenemez.

Bu durumda direnme kararı yerinde değildir.

Bununla birlikte Özel Daire bozma kararının son paragrafında yer alan “…davada şubenin bulunduğu yer mahkemesi olan İstanbul İş Mahkemeleri yetkili değildir.” cümlesindeki “İstanbul” sözcüğü maddi hata sonucu yazıldığından bu maddi hatanın “Bakırköy” olarak düzeltilmesi gerekir.

Hâl böyle olunca Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: 1-Özel Daire bozma kararının “…davada şubenin bulunduğu yer mahkemesi olan İstanbul İş Mahkemeleri yetkili değildir.” ifadesindeki “İstanbul” sözcüğünün “Bakırköy” olarak düzeltilerek maddi hatanın bu şekilde giderilmesine,

2-Davalı … Merkez vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 29.11.2017 gününde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/20764 Karar: 2014/19113 Tarih: 08.12.2014

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, 31.7.1997 tarihli kira sözleşmesinin 15.2 maddesinde taraflar arasındaki uyuşmazlıklarda İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunun kabul edildiği, 6100 sayılı HMK’nun 17. maddesi gereğince davanın yalnızca sözleşmeyle yetkili kılınan yer mahkemesinde görülebileceği gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 251 ada 4 parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı olduğu, taşınmazın önceki malikleri ile davalı şirket arasında 31.7.1997 tarihinde 25 yıllığına Yap-İşlet-Devret modelince özel eğitim ve öğretim tesisi yapımını öngören kira sözleşmesi imzalandığı, davacının, kira bedelleri ve emlak vergilerinin davalı tarafından ödenmemesi nedeniyle Bakırköy 29. Noterliği aracılığıyla 22.1.2009 tarih, 2443 sayılı ihtarname gönderilerek sözleşmenin feshedildiği iddiasıyla 7.2.2009-1.9.2011 tarihleri arasındaki dönem için ecrimisile karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, ecrimisil, kötüniyetli zilyedin geri vermekle yükümlü olduğu bir şeyi haksız olarak alıkoyması nedeniyle hak sahibine ödemek zorunda kaldığı bir tür haksız fiil tazminatıdır.

Bilindiği ve 6100 sayılı HMK’nun 16. maddesinde düzenlendiği üzere; “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.”

Somut olayda, uyuşmazlık sözleşmeden ya da sözleşmenin yorumundan kaynaklanmamakta olup, davada 16. maddesinin uygulanacağı kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

SONUÇ : Davalının yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddiyle, davacının temyiz itirazının kabulüne, hükmün açıklanan nedenden ötürü ( 6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 sayılı 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/13902 Karar: 2015/11101 Tarih: 22.10.2015

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Davacı vekili; davalıların sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın neden olduğu çift taraflı trafik kazasında müvekkiline ait aracın hasarlandığını, kazanın meydana gelmesinde davalı sürücünün tam kusurlu olduğunu, aracın tamiri için 16.138,50 TL masraf yapıldığını, davalı sigorta şirketi tarafından ise 9.885,00 TL ödeme yapıldığını belirterek bakiye 6.253,50 TL’nin kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faziyle birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalı … Sigorta A. Ş. vekili; bağımsız eksper tarafından belirlenen 9.885,00 TL hasar bedelini davacıya ödediklerini, talep edilen miktarın fahiş ve abartılı olduğunu ve kaza tarihinden itibaren faiz istenemeyeceğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Davalı M. A.; mahkemenin yetkisiz olduğunu, zararın sigorta şirketinden karşılanması gerektiğini ve husumet bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece; iddia, savunma ve toplanan delillere göre; Çatak mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde genel yetkili mahkemenin, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu hüküm altına alınmıştır. Yine aynı kanunun 16. maddesinde haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir.

Somut olayda, davacı vekili tarafından açılan dava yukarıda bahsedilen yetkili mahkemelerden birinde açılmamış olup davalı M. A. tarafından süresinde yetki itirazında bulunulmuştur. Davalı M. A. yetki itirazında yerleşim yerinin Çatak ilçesi olduğunu ve yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğunu beyan etmiştir. Dava, yetkisiz mahkemede açıldığından artık süresinde yapılan yetki itirazı nedeniyle davanın genel yetki kuralına istinaden davalının yerleşim yeri mahkemesinde görülmesi gerekir.

SONUÇ : Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve 492 sayılı Harçlar Yasasının 13/J maddesi uyarınca davacıdan harç alınmamasına, 22.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/8068 Karar: 2016/8864 Tarih: 20.09.2016

  • HMK 16. Madde

  • Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki

Dava, İİK’nın 5. maddesi uyarınca icra memurunun kusurundan kaynaklanan zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın yetki yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, icra müdürlüğü tarafından düzenlenen sıra cetvelinin hukuka aykırı olduğunu ve bu sebeple kendisine ödenmesi gereken parayı alamadığını belirterek uğramış olduğu maddi zararın giderilmesini istemiştir.

Davalı, süresinde yetki itirazında bulunmuş ve davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, yetkili mahkemenin zarara neden olan icra dairesi görevlisinin işlemi yaptığı veya davalı Bakanlığın bulunduğu yer mahkemelerinden birisinin olduğu gerekçesiyle , davanın yetki yönünden reddine karar verilmiştir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 16. maddesine6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 16. maddesine göre “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir”. Anılan Kanun hükmü haksız eylemden kaynaklanan tazminat davaları için özel yetki kuralı olup, davacıya seçimlik hak tanımaktadır.

Dava konusu tazminat İİK’nın 5. maddesinden kaynaklandığından haksız fiile dair hükümlerin uygulanacağı açıktır.

Dosya içeriğinden, davacının yerleşim yerinin Nevşehir olduğu, davanın haksız eyleme dayalı tazminat davası olup davacının, HMK’nın 16. maddesi kapsamında yerleşim yerinde dava açtığı anlaşılmaktadır. Şu halde, mahkemenin de yetkili olduğu gözetilmeden yazılı gerekçe ile yetkisizlik sebebiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, işin esası incelenmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 20.09.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS