0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tutanak

HMK Madde 154

(1) Hâkim, tahkikat ve yargılama işlemlerinin icrasıyla, iki tarafın ve diğer ilgililerin sözlü açıklamalarını, gerekirse özet olarak zabıt kâtibi aracılığıyla tutanağa kaydettirir.

(2) Taraflar veya diğer ilgililer sözlü açıklamalarını hâkimin izniyle doğrudan da tutanağa yazdırabilir.

(3) Aşağıdaki hususlar mutlak olarak tutanağa yazılır:

a) Mahkemenin adı, duruşmanın açıldığı yer, gün ve saat.

b) Hâkim, zabıt kâtibi, hazır bulunan taraflar ve varsa vekilleri, kanuni temsilcileri, fer’î müdahil ve tercümanın ad ve soyadları.

c) Yargılamanın aleni ya da gizli yapıldığı.

ç) Beyanda bulunana okunmak ve imzası alınmak kaydıyla ikrar, yeminin edası, davanın geri alınmasına muvafakat, davadan feragat, davayı kabule ilişkin beyanlar ve sulh müzakereleri ile sonucu.

d) Beyanda bulunana okunmak kaydıyla taraf, tanık, bilirkişi veya uzman kişi beyanı.

e) Duruşma dışında yapılan işlemlerin özeti.

f) Tarafların sundukları belgelerin neler olduğu.

g) Tarafların soruşturmaya ilişkin istekleri ile diğer kanunların tutanağa yazılmasını emrettiği konular.

ğ) Ara kararları ve hükmün sonucu.

h) Karar veya hükmün açıklanma biçimi.

(4) Tutanakta sözü edilen veya dosyaya konduğu belirtilen belgeler de tutanağın eki sayılır.

(5) Tahkikat ve yargılama sırasında yapılan işlemler teknik araçlarla kayda alınırsa, bu durum bir tutanakla tespit olunur.



HMK Madde 154 Gerekçesi

Madde 1086 sayılı Kanunun 151 inci maddesine tekabül etmektedir. Birinci fıkrada, tutanağa, yargılama işlemleri ile iki tarafın ve diğer ilgililerin sözlü açıklamalarının yazılacağı belirtilip, böylece tutanağın amacı ortaya konmuştur.

İkinci fıkrada, sözlü açıklamaların doğrudan ancak hâkimin izniyle tutanağa geçirilebileceği belirtilmiş; üçüncü fıkrada, tutanakta mutlaka bulunması gereken hususlar gösterilmiştir. Bu fıkranın (ç) bendinde, imza ile onanması zorunlu bazı işlemler gösterilmiş, böylece bu konularda imzanın bir şekil şartı olduğu kabul edilmiştir. Hâkim yargılama sırasında yapılan işlemleri teknik araçlarla kayıt ettirebilir. Bu hâlde kayıtların bir tutanak hâline getirilmesi öngörülmüştür. Kayıtların tutanakla çelişmesi hâlinde çelişkinin, ön sorunların tahkiki biçiminde hâlledileceği kabul edilmiştir.


HMK 154 (Tutanak) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1606 Karar : 2017/4479 Tarih : 28.03.2017

  • HMK 154. Madde

  • Tutanak

Davacı alacaklı tarafından davalı borçlu aleyhine kira alacağı ve tahliye istemli olarak başlatılan icra takibine davalı borçlunun itirazı üzerine davacı İcra Mahkemesi’nden itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunmuş, Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karar davacı alacaklı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Davalı asıl her ne kadar 11/11/2015 tarihli celsede “ Açılan davayla ilgili tahliyeyi kabul ediyorum. Ancak itirazı kabul etmiyorum. Davanın reddine karar verilmesini talep ediyorum ” demiş ise de, alınan beyan 6100 sayılı HMK’nun 154/3-ç maddesinde yer alan şekil şartlarına uymamaktadır.Bu durumda davalı asilin usule uygun kabul beyanının varlığından söz edilemeyeceğinden, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere ve davanın temerrüt gerçekleşmeden açılmış olmasına göre davacı vekilinin tahliyenin reddine yönelik temyiz itirazlarının reddine,

2- Davacı vekilinin alacağa yönelik temyiz itirazlarına gelince; davacı alacaklı, 01/10/2014 başlangıç tarihli, sözlü kira sözleşmesine dayanarak 05/06/2015 tarihinde başlattığı icra takibi ile 5.500,00 TL kira ve 334,97 TL işlemiş faiz alacağının tahsilini talep etmiş, davalı borçlu süresinde verdiği itiraz dilekçesinde “Ben bu borca itiraz ediyorum. Benim böyle bir borcum yoktur. Kiraya itiraz ediyorum. Faize itiraz ediyorum.” demekle borca itiraz etmiştir. Davalı borçlu açıkça sözlü kira sözleşmesine karşı çıkmadığına ve takip konusu alacağı ödediğine dair ödeme belgesi getirmediğine göre davacı alacaklının itirazın kaldırılması talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde itirazın kaldırılması talebinin reddine karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ: Yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan nedenle, davacı vekilinin alacağa yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK’nun 366. ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle tahliyenin reddine yönelik temyiz itirazlarının reddine, taraflarca İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın temyiz edene iadesine, 28.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/4538 Karar : 2017/351 Tarih : 30.01.2017

  • HMK 154. Madde

  • Tutanak

Mahkemece 18.12.2012 tarihli celsede birleşen davanın davacı tarafından takip edilmediğinden HMK’nın 150. maddesi gereğince işlemden kaldırımasına karar verildiği, yine 26.02.2013 tarihli celsede HMK’nın 154/4. maddesi gereğince birleşen davada 3 aylık sürenin dolmadığından bahsedildiği ve davacı vekilinin mazeretinin kabulüne karar verildiği, yine 21.05.2013 tarihli celsede de bu kez 3 aylık sürede yenileme dilekçesini ibraz ettiğinden bahisle harcın ikmâli için 7 günlük kesin süre verilmesi üzerine birleşen dosya davacısının harcı maktuen yatırması üzerine davanın esasının görülüp sonuçlandırıldığı ancak 15.03.2013 tarihli dilekçenin ıslak imzalı olmadığı gibi çıktısı olup olmadığının dosya kapsamından anlaşılmadığından mahkemece çıktısının dosyaya eklenerek gönderilmesi için dosyanın mahalline GERİ ÇEVRİLMESİNE, 30.01.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/9583 Karar : 2015/10725 Tarih : 20.10.2015

  • HMK 154. Madde

  • Tutanak

Davacı vekili, davalının müvekkiline olan borç nedeniyle babası olan A. T.’a ait olan toplam 42.000,00 TL’lik çekleri borca karşılık müvekkiline verdiğini, asıl borcun A. T.’a ait olduğunu, ancak A. T.’a ait çekleri davalının imzaladığını ve müvekkiline verdiğini ileri sürerek, 42.000,00 TL `nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, çeklerin zamanaşımına uğradığını, davacının ancak temel ilişkiye dayanarak alacak iddiasında bulunabileceğini, davacının alacağını ispat edemediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, çeklerin altındaki imzanın H.. T..`a ait olduğunun sabit olduğu, davalı asilin duruşmada çeklerin altındaki imzaları kabul ederek borcu ödediğini beyan ettiği, bu nedenle ispat külfetinin davalı tarafa geçtiği, ispat yükü kendisine geçen davalı asilin borcu ödediğini ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Davacı, dava dışı A.T.’ın borcu nedeniyle A.T.`a ait çeklerin davalı H.. T.. tarafından imzalandığını ileri sürerek, ödenmeyen çek bedellerinin davalıdan tahsilini istemiştir. Mahkemece davalı asilin duruşmada borcu ödediğini beyan etmesi nedeniyle ispat külfetinin davalı tarafa geçtiği, davalının borcu ödediğini ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK`nın 154/3-ç maddesinde beyanda bulunana okunmak ve imzası alınmak kaydıyla ikrara ilişkin beyanların mutlak olarak tutanağa yazılacağı düzenlenmiştir.

Davalı asilin hükme esas alınan borcu ödediğine dair 05.06.2013 tarihli oturumdaki beyanına ilişkin tutanağa imzası alınmamıştır.

Bu nedenle HMK`nın 154/ç maddesi uyarınca davalının usulüne uygun bir ikrarından sözetmek mümkün değildir.

Bu itibarla mahkemece usulüne uygun olmayan ikrara dayalı olarak yazılı şekilde ispat külfetinin tersine çevrilmesi suretiyle davalıya yemin teklif etme hakkı kullandırılması ve yerinde olmayan gerekçeyle hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/3343 Karar : 2015/9233 Tarih : 15.09.2015

  • HMK 154. Madde

  • Tutanak

Davacı vekili, müvekkilinin patentlerine konu ilaçlara davalının referans yaparak kısaltılmış başvuruda bulunduğu ileri sürerek, patent haklarına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve önlenmesini, eski hale iadesini ve hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, kısaltılmış başvuru yapılmasının patent haklarına tecavüz oluşturmadığını ve ruhsata konu ürünün müvekkili tarafından geliştirildiğini, kendi ilaçlarının davacının patentine konu ilaçlardan farklı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, kısaltılmış başvuruya konu ilacın davacının patentlerine referans yapılarak yapıldığı konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, 551 sayılı KHK’nın 75/f maddesi gereğince ruhsat alınmasının tek başına patent haklarına tecavüz oluşturmayacağı, ancak SSK geri ödeme listesine başvurulması ilacın fiilen satışını hedefleyen bir girişim olduğundan bunun 551 sayılı KHK’nın 75/f maddesi kapsamında mütalaa edilmesinin mümkün olmadığı, SSK geri ödeme listesine kayıt için başvurulmasının başlı başına ilacın Türkiye`de kullanılması için ciddi bir çalışma olduğundan patent haklarına tecavüz oluşturduğu, ilaç fiilen piyasaya sürülmediğinden henüz haksız rekabet koşullarının gerçekleşmediği, ruhsatın ve şirketin devredilmesinin patent ihlali tehlikesini ortadan kaldırmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalının, davacının TR 2000/00726 B, TR 1999/01692 ve TR 2004 03199, TR 1999/02240 nolu patentine konu ilaca referans yaparak kısaltılmış ruhsat başvurusu yaptığı Respiday isimli ilacın SSK geri ödeme listelerine eklenmesinin önlenmesine, ilacın üretilip piyasaya sürülmesinin de önlenmesine, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, patent haklarına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi istemine ilişkindir Mahkekece, davalı vekilinin 20/11/2014 günlü oturumda ruhsat konusu ilaçla davacının patentine konu ilacın aynı olduğunu beyanı nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılmaksızın yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın 154/3-ç maddesinde beyanda bulunana okunmak ve imzası alınmak kaydıyla ikrara ilişkin beyanların sulh müzakareleri ile sonucu mutlak olarak tutanağa yazılacağı düzenlenmiştir. Davalı vekilinin 20/11/2014 günlü oturumdaki beyanına ilişkin tutanağa imzası alınmamıştır. Bu nedenle HMK’nın 154/ç maddesi uyarınca davalının usulüne uygun bir ikrarından sözetmek mümkün değildir.Davalının ruhsatını aldığı ilacın içerik itibariyla davacı patentini ihlal eder nitelikte olup olmadığının tespiti bilirkişi incelemesini gerektiren teknik bir husus olup mahkemece bilirkişi raporu alınmaksızın ruhsata konu ilacın davacı patentini ihlal ettiğini söylemek doğru değildir. Mahkemece öncelikle Sağlık Bakanlığı`ndan davalı tarafa ait ilaç ruhsat dosyası getirtilerek konusunda uzman üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınmak suretiyle ruhsata konu ilacın davacının patent hakkını ihlal eder nitelikte olup olmadığı belirlendikten sonra oluşacak sonuç çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekirken yazılı gerekçeyle karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, kararın davalı yararına ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/4080 Karar : 2014/7114 Tarih : 8.12.2014

  • HMK 154. Madde

  • Tutanak

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece, ıslah istemi de gözetilerek davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, ıslah edilen kısım bakımından (5) yıllık zamanaşımı dolduğundan bahisle Dairemizce karar bozulmuş, taraf vekilleri bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır.

1- Yargıtay ilâmında belirtilen gerektirici nedenler karşısında davalının karar düzeltme istemi tümüyle reddedilmelidir.

2- Davacının karar düzeltme istemine gelince; Dairemizin 17.2.2014 tarih ve 2013/2038-2014/1016 sayılı bozma ilamında; “Taraflar arasında … ili doğalgaz şebekesinin tasarım ve avan projelerinin yapılabilmesi için kullanılacak haritaların hazırlanması konusunda 30.08.2004 tarihli sözleşme imzalanmıştır.Davacı 06.10.2006 günlü dava dilekçesiyle işi yapıp 09.12.2004 tarihinde teslim etmesine karşın iş bedelinin 233.537,30 TL’lik kısmının ödenmediğini belirterek şimdilik, 50.000,00 TL’nin davalıdan tahsilini istemiş, yargılama sırasında 31.10.2011 günlü ıslah dilekçesiyle istemini 253.297,00 TL artırarak 303.297,00 TL’ye çıkartmıştır. Somut olayda uygulanması gereken ve dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 126/IV maddesi gereğince; eser sözleşmelerinde zamanaşımı süresi 5 yıl olup bu süre, yine aynı Kanunun 128. maddesi uyarınca davacı yüklenicinin alacağının muaccel olduğu tarihten işlemeye başlayacaktır. Alacağın muaccel hale geldiği tarih ise, eserin iş sahibine teslim edildiği tarih olup, davacı dava dilekçesine eseri 09.12.2004 tarihinde teslim ettiğini açıkça belirttiğinden bu tarih itibariyle alacak muaccel hale gelmiştir. Davacı yüklenici dava dilekçesindeki istemini 31.10.2011 tarihinde harçlandırdığı ıslah dilekçesiyle artırmıştır. Alacağın muaccel hale geldiği 09.12.2004 tarihi ile 31.10.2011 ıslah tarihi arasında 5 yıllık zamanaşımı süresi geçmiştir. Davacının ıslah dilekçesine karşı davalı vekilince de süresi içerisinde cevap verilerek, ıslah edilen alacağın zamanaşımına uğradığı ileri sürülmüştür. Bu durumda davalı vekilince süresi içerisinde ıslah talebine karşı zamanaşımı def`inde bulunulduğundan ıslahla artırılan kısım yönünden talebin reddi gerekirken kabulü yolunda hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.” denilmişse de; davacı vekili dosyada bulunan 22.12.2011 havale tarihli dilekçenin sonradan konulduğunu belirterek karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Karar düzeltmeye konu dilekçe 22.12.2011 tarihini taşımaktadır. Bu nedenle yürürlükte olan 6100 sayıl” HMK ve o tarihte yürürlükte bulunan Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yönetmeliği hükümleri (HMK.nın 449. maddesi gereği) ile karar tarihindeki Yönetmeliğin ilgili hükmünün irdelenmesi gerekmektir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 448. maddesi gereğince henüz tamamlanmış bir iş bulunmadığından “derhal yürürlüğe girer” prensibi uyarınca HMK’nın 160. maddesi hükmü uyarınca, zabıt katibi dosya içindeki her türlü belgeyi gösteren bir dizi listesi düzenlemek zorundadır. Dosyaya ibraz edilen veya çıkarılan belgeler derhal bu belgeye kaydedilir. Öte yandan, HMK’nın “tutanak” başlıklı 154. maddesinin 3/e maddesi duruşma dışında yapılan işlemlerin özetinin neler olduğu ve 3/f maddesi ise, tarafların sundukları belgelerin neler olduğunun tutanağa yazılması gerektiğini, HMK’nın 156. maddesi ön inceleme, tahkikat ve yargılama işlemleri, ancak tutanakla ispat olunabilir düzenlemesini getirmiştir. Yine, dilekçenin havale tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri Yönetmeliği’nin Hukuk ve Ticaret davaları dosyalarının düzenlemesi başlığı altında 25. maddesi 1/1. maddesinde, dava arzuhali, cevap layihaları, davacının karşılık layihası ve bunun cevapları, vekâletnameler tarih sırasıyla kartona bağlanır. 25/2. maddesine göre de, dosyaya konulan ve bağlanan her kağıt, müsveddeler de dahil olmak üzere, dosyanın kapağında gösterilen hanelere sıra ile düzgünce yazılır. Her evrakın kapakta aldığı sıra numarası dosyaya konan bu kağıdın üzerine de işaret edilir. Diğer taraftan karar tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği`nin 43. maddesi, dava dosyasının bir başka mahkemeye veya mercie gönderilmesi halinde dizi pusulası yapılması gerektiğini belirterek dava dosyalarının içerisine giren belgelerin neler olduğu konusunda şüphe ve tereddüt uyandırılmaması amaçlanmıştır.

Somut olayda ise; davalı tarafın dosyada bulunan 22.12.2011 tarihli dilekçesinin yazı işleri müdürü tarafından havale edildiği anlaşılmakta ise de, dosyanın 6100 sayılı HMK’nın 160. maddesi ve gerek Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 25. gerekse, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği’nin 43. maddesi uyarınca dizi pusulası bulunmadığından ve 08.12.2011 tarihli duruşmada da, anılan dilekçenin verildiği duruşma tutanağında belirtilmediğinden bu durumda bu dilekçenin usulünce ibraz edilip, davalı vekiline de tebliğ edilip edilmediği anlaşılamadığından, bu hususların araştırılarak, zamanaşımı def`i konusunda bir karar verilmesi gerekirken, bu husus araştırılmadan, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup, kararın bu gerekçeyle bozulması gerekirken, yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle bozulduğu bu kez yapılan incelemeyle anlaşıldığından, Dairemizin 17.02.2014 gün ve 2013/2038 esas ve 2014/1016 karar sayılı bozma ilâmının kaldırılarak, açıklanan gerekçeyle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenle davalının karar düzeltme isteminin reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenle davacının karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 17.02.2014 gün ve 2013/2038 esas ve 2014/1016 karar sayılı bozma ilâmının kaldırılarak, açıklanan gerekçeyle BOZULMASINA, ödediği karar düzeltme harcının istek halinde davacıya geri verilmesine ve HUMK’nın 442. maddesi hükmünce 226,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyen davalıya yükletilmesine, 08.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/17607 Karar : 2014/19624 Tarih : 30.06.2014

  • HMK 154. Madde

  • Tutanak

Davacı vekili müvekkilinin davalı bünyesinde mevsimlik işçi olarak çalışırken kadrolu işçi statüsüne geçirildiğini belirterek, mevsimlik işçi olarak çalıştığı dönemde geçen süre hesaplanarak derece ve kademe intibakı yapılması gerektiğinin tespiti ile intibakın eksik yapılmasından kaynaklanan fark alacakların hüküm altına alınmasını talep etmiştir.

Davalı vekili, bakanlığın yaptığı işlemlerin hukuka uygun olduğunu sanılarak davanın esastan reddini istemiştir.

Mahkemece, dava açıldıktan sonra, davacının üyesi olduğu sendika ile davalı bakanlık arasında imzalanan toplu iş sözleşmesi ile genel yazılı anlaşma sağladığı, bu durumun davayı sona erdiren sulh işlemin niteliğinde olduğu gerekçesi ile sulh nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Karar, süresi içinde davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu dönemin de açılmıştır. Anılan kanun 313. Maddesinde mahkeme içi sulh düzenlenmiş ve görülmekte olan bir davada tarafların arasındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacı ile mahkeme huzurunda yapmış oldukları sözleşme olarak tanımlanmış, şarta bağlı olarak yapılabileceği vurgulanmıştır. Mahkeme dışı sulh ile, borçlar hukukunun konusu olduğundan düzenleme dışı bırakılmıştır. Madde gerekçesinde, taraflardan birinin, mahkeme dışı sulh sözleşmesi yapıldığı ve bu sözleşme uygun mahkemece bir karar verilmesi gerektiği yolundaki iddia ve talebinin diğer tarafın kabulüne bağlı olduğu belirtilmiştir.

6100 sayılı Kanun`un 154/3-ç maddesinde, beyanda bulunana okunmak ve imzası alınmak kaydıyla sulh müzakereleri sonucunun tutanağa yazılmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Kanunun öngördüğü bu şekil sulh için geçerlilik şartıdır.

Taraflar mahkeme dışında yaptıkları sulh sözleşmesinin mahkemeye vererek buna göre davada sulh olduklarını bildirirlerse mahkemece sulh sözleşmesinin mahkemeye verildiğini tutanağa yazıp, sözleşme okunduktan sonra tutanağın taraflara veya vekillerine imza ettirilmesi gerekir, bu şekilde mahkeme dışı sulh mahkeme içi sulh e dönüşür.

Somut olayda, dava açıldıktan sonra 20.09.2013 tarihinde davacının üyesi olduğu sendika ile davalı bakanlık arasında imzalanan 15. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin geçici 4. maddesinde; “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında daha önce mevsimlik işçi statüsünde çalışmış olup 2001 yılında daimi statüye geçirilen işçiler ile Mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde 2005 yılında bakanlığa devredilen işçilerden dava açmamaları veya açılmış dava varsa bu davalardan feragat etmeleri kayıt ve şartı ile köy hizmetlerinde ve bakanlıkta mevsimlik işçilik statüsünde çalıştıkları sürecin derece ve kademe terfiinde dikkate alınması yönündeki Şanlıurfa 2. İş Mahkemesinin 2012/891 esas-2013/226 karar sayılı kararı, emsal alınarak gerekli intibak işlemleri yapılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Ancak davacı vekili duruşmadaki beyanı ile sendikanın yaptığı Toplu İş Sözleşmesinin davacıyı bağlamayacağını, ortada bir sulh sözleşmesi bulunmadığını belirterek yargılamaya devam edilmesini talep etmiştir. Davalı vekili ise, açılmış davalardan vazgeçilmesi veya dava açılamaması koşulu ile ödeme yapılacağının belirtildiğini vurgulayarak davanın reddini istemiştir. Bu durumda, mahkeme dışı sulh sözleşmesi taraflarca, kanunda belirtilen ve yukarıda açıklanan şekil şartlarına uygun olarak mahkeme içi sulh e dönüştürülmemiştir. Anılan şekil şartların uyularak yapılan bir sulh sözleşmesi bulunmamaktadır. Bu nedenle, mahkemece sulh nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Hükmün yukarıda açıklanan sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2017/2108 Karar : 2017/966 Tarih : 24.05.2017

  • HMK 154. Madde

  • Tutanak

Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kıdem ve ihbar tazminatlarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili davacı işçinin iş sözleşmesinin, işyeri yönetimine ve iş arkadaşlarına karşı küfürlü ve hakaret içerikli sözler sarfetmesi, reyon yöneticisi olarak birlikte çalıştığı mağaza çalışanlarını aşağılaması, onur kırıcı sözler söylemesi, işten çıkarmakla ve molalarını kullandırmamakla tehdit etmesi, bazı çalışanların mola saatlerini prosedürlere göre kullandırmaması, çalışanlara şirket kültürü ile bağdaşmayan emirler vermesi nedenleriyle haklı olarak feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece dinlenen tüm tanık beyanları ile toplanan delillerin birlikte değerlendirilmesinde, davacının iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haksız ve sebepsiz yere feshedildiği, tutulan tutanakların tanıklara özgür iradeleri ile imzalatılmadığı ve gerçeği yansıtmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece İş Kanununun 25/2. fıkrasına 30.06.2012 tarihinde “işçinin işverene yahut onun aile üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması” ibaresinin eklendiği, fesih tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre böyle bir düzenleme olmadığından fesih sebebinin geriye yönelik olarak uygulama olasılığı bulunmadığı gerekçesi ile önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davalı şirket vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davalı işveren tarafından yapılan fesih işleminin haklı nedene dayanıp dayanmadığı, burada varılacak sonuca göre de davacı işçinin kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanıp kazanmayacağı noktalarında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemece verilen ilk kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece bozulduğu, bozma sonrası yapılan duruşmada davacı vekilinin direnme talep ettikten sonra davalı vekilinin de bozma kararına karşı direnilmesini talep ettiği, mahkemece direnme kararı verilmesi üzerine de bu kez davalı vekilince direnme kararının temyiz edildiği görülmekle direnme kararına karşı davalı vekilinin temyizinde hukuki yararı olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

Bilindiği üzere hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.

Mahkemece verilen 16.11.2012 gün ve 2011/344 E.-2012/557 K. sayılı davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olup Özel Dairece fesih haklı nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

Mahkemece bozma kararı sonrası yapılan duruşmada davacı ve davalı vekilleri bozma kararına karşı direnilmesini talep ettikleri, davalı lehine kesin bozma yapılan bu karara karşı davalı vekilinin direnilmesini talep etmesi nedeniyle artık bu direnme kararını temyiz etmesinde hukuki yararı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde davalı vekilinin kesin bozma kararına karşı direnilmesini talep etmesinin davanın kabulü sonucunu doğuracağı, buna karşılık somut olayda açık ve net şekilde kabul beyanında bulunulmayıp imza ile de tevsik edilmediğinden davalı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunduğu belirtilmişse de bu görüş yukarıda belirtilen gerekçelerle çoğunluk tarafından benimsenmemiştir. Hal böyle olunca davalı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin temyizde hukuki yararı bulunmadığından REDDİNE, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.05.2017 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava kıdem ve ihbar tazminatının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmek suretiyle kesin olarak bozulmuştur. Bozma sonrası celsede davalı vekili müvekkilinin aleyhine olarak kesin bozma kararı konusunda yine müvekkilinin aleyhine olarak direnme kararı verilmesi isteminde bulunmuştur. Bu beyan açıklanan hali ile davanın kabulü sonucunu doğuracak nitelikte olup HMK 154/2. ç. maddesine göre beyanda bulunana okunup imzası alınmak suretiyle yapılması gerektiğinden geçerli bir kabul kararı niteliğinde değildir.

Bu nedenle davalı tarafın direnme kararını temyizde hukuki yararı olduğu görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. 24.05.2017


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/20803 Karar: 2014/3010 Tarih: 24.02.2014

  • HMK 154. Madde

  • Tutanak

Dava, iş kazasına ve meslek hastalığına uğrayan davacının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, davacı vekilinin 1.2.2010 tarihli celsede davanın meslek hastalığına dayalı olarak açıldığını, maluliyete dair iddia ve taleplerinin bulunmadığını belirtmiş olduğu, meslek hastalığı sebebiyle de maluliyetin oluşmadığı gerekçeleriyle “davacının davasının sübut bulmadığı anlaşılmakla reddine” karar verilmiştir.

1- 6100 Sayılı H.M.K.nın tutanak ve tutanağın imzalanması ve imza atamayanların durumunu düzenleyen şöyledir: Madde 154- (1) Hakim, tahkikat ve yargılama işlemlerinin icrasıyla, iki tarafın ve diğer ilgililerin sözlü açıklamalarını, gerekirse özet olarak zabıt katibi aracılığıyla tutanağa kaydettirir.

(2) Taraflar veya diğer ilgililer sözlü açıklamalarını hakimin izniyle doğrudan da tutanağa yazdırabilir.

(3) Aşağıdaki hususlar mutlak olarak tutanağa yazılır:

a- Mahkemenin adı, duruşmanın açıldığı yer, gün ve saat.

b- Hakim, zabıt katibi, hazır bulunan taraflar ve varsa vekilleri, kanuni temsilcileri, feri müdahil ve tercümanın ad ve soyadları.

c- Yargılamanın aleni ya da gizli yapıldığı.

ç- Beyanda bulunana okunmak ve imzası alınmak kaydıyla ikrar, yeminin edası, davanın geri alınmasına muvafakat, davadan feragat, davayı kabule dair beyanlar ve sulh müzakereleriyle sonucu.

d- Beyanda bulunana okunmak kaydıyla taraf, tanık, bilirkişi veya uzman kişi beyanı.

e- Duruşma dışında yapılan işlemlerin özeti.

f- Tarafların sundukları belgelerin neler olduğu.

g- Tarafların soruşturmaya dair istekleriyle diğer kanunların tutanağa yazılmasını emrettiği konular.

ğ- Ara kararları ve hükmün sonucu.

h- Karar veya hükmün açıklanma biçimi.

(4) Tutanakta sözü edilen veya dosyaya konduğu belirtilen belgeler de tutanağın eki sayılır.

(5) Tahkikat ve yargılama sırasında yapılan işlemler teknik araçlarla kayda alınırsa, bu durum bir tutanakla tespit olunur. Madde 155- (1) Tutanak, hakim ve zabıt katibi tarafından derhal imzalanır.

(2) Tutanağa imza atamayacak durumda olan kimsenin parmak izi alınır, bunun hangi parmağa ait olduğu belirtilir. Ancak elinde parmak bulunmayanlar, imza yerine mühür veya özel işaret kullanabilirler. Bu düzenlemeler çerçevesinde;

Davacı taraf dava dilekçesiyle iş kazasına ve meslek hastalığına dayalı olarak tazminat taleplerinde bulunmuştur. Her ne kadar Mahkemece iş kazasına dayalı tazminat taleplerinin olmadığı gerekçesiyle iş kazası sebebiyle istenen tazminatlar reddedilmiş ise de davacının talebini daraltması, vazgeçmesi vb. hallerde tutanağa beyanı yazıldıktan sonra ayrıca imzasının da alınacağı belirtilmiş olup bu düzenlemenin kamu düzenine dair olduğu anlaşılmakla; somut olayda davacı vekilinin 1.2.2010 tarihli oturuma dair tutanakta imzasının olmaması sebebiyle belirtilen tutanaktaki beyanla bağlı tutulması mümkün değildir. Hal böyleyken iş kazasına dair talepler hakkında bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

2- Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 30.4.2002 tarihinde tespit edilen meslek hastalığının maluliyet bırakmasa da Kurum tarafından 30.4.2002-26.5.2002 arasında 67 TL, 31.5.2002-23.6.2002 tarihleri arasında 58 TL geçici iş göremezlik ödeneği ödendiği anlaşılmaktadır. 818 Sayılı Borçlar Kanununun 47. maddesine ve 26.6.1966 gün ve 7/7 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre, manevi tazminata hükmedilmesi için 1-Eylem,, 2-Zarar, 3-Zararla eylem arasında illiyet bağı, 4-Eylemin hukuka aykırı olması, 5- İşçinin cismani zarara uğraması koşuldur. Somut olayda, davacının zararlandırıcı olay sonucunda vücut bütünlüğünün zarara uğramış olduğu açıktır. Zarara uğrayan kişinin, sağlam insana göre sürekli iş göremez duruma gelmese dahi üzüntü ve elem duyacağı, ruh bütünlüğünün bozulacağı hususlarınında cismani zarar kavramına dahil bulunduğu söz götürmez. Hal böyle olunca ve özellikle yukarda anılan koşulların oluştuğu da dikkate alınarak, uygun bir miktar manevi tazminata hükmetmek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde davacıya iadesine, 24.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS