0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

HMK Madde 150

(1) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.

(2) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez.

(3) Duruşma gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hâllerde gün tespit ettirilmemişse, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmekle dosya işlemden kaldırılır.

(4) Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, duruşma gün, saat ve yeri ile birlikte 0 taraflara tebliğ edilir. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenileme talebinde bulunulursa, yeniden harç alınır, bu harç yenileyen tarafça ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, eski davanın devamı sayılır.

(5) İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.

(6) İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır.

(7) Hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki talep dahi vaki olmamış sayılır.



HMK Madde 150 Gerekçesi

Bu madde ile kabul edilen hükümler, 1086 sayılı Kanunun 409 uncu maddesinin karşılığıdır. Hükümlerde bir değişiklik olmamakla beraber, birinci fıkrada bu hükümlerin uygulanabilmesi için her şeyden önce tarafların usulüne uygun davet edilmiş olmaları gerektiğine işaret edilmiştir.

Takip edilmeyen dava dosyasının işlemden kaldırılmasından sonra yenilenme imkânı bulunduğu, bu işlemin yenileninceye kadar geçerli olduğu gözetilerek, fıkra metnine, 1086 sayılı Kanunun birinci fıkrasında yer alan, “yenileninceye kadar” ibaresi alınmamıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında, bir tarafın gelmemesi hâlinde yapılacak işleme açıklık getirilmiştir. Esasen gelmeyen tarafa “Tarafların duruşmaya daveti” başlıklı 152 ve “Ön inceleme oturumuna davet” başlıklı 144 üncü maddelerde belirtildiği gibi, taraflara, sulh için gerekli hazırlığı yapmaları, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmemesi ve gelen tarafın yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, gelmeyenin muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirilebileceği hususlarına, davetiyede işaret etmek gerekir.

Maddenin üçüncü fıkrasının uygulama alanı son derece daraldığından, merci tayini gibi tarafın son işlemden haberdar olmadığı hâllerde, işlemden kaldırma süresinin, bu işlemin tebliğinden itibaren başlayacağı kabul edilmiştir.


HMK 150 (Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/2781 E. , 2021/1280 K.

  • HMK 150
  • Eksik harcın yatırılmaması dosyanın işlemden kaldırılması gerekir, doğrudan davanın açılmamış sayılmasına karar verilemez.

Mahkemece verilen süreye rağmen, davacı vekili tarafından eksik harcın süresinde yatırılmaması nedeniyle davanın HMK’nın 150. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca yatırılan harcın dava dilekçesinde bildirilen değerden az olduğu anlaşılırsa, noksan değer üzerinden peşin karar ilam harcı tamamlanmadan davaya devam olunamaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409 maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır. Eksik harç ikmal edilmediği takdirde de Harçlar Kanunu’nun 30. madde yollamasıyla HMK’nın 150. maddesi uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına, dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren 3 ay içinde yenilenmediği takdirde ise mahkemece kendiliğinden davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

Yerel Mahkemece yukarıda açıklanan yasa hükümlerine göre eksik peşin harcın ikmal edilmemesi nedeniyle 22.10.2014 tarihli oturumda HMK 150 maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına, yasal 3 aylık süre içerisinde eksik peşin harcın ikmal edilmemesi durumunda davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde 22.10.2014 tarihli oturumda doğrudan doğruya davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.


Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/4395 E. , 2019/8553 K.

  • HMK m.150
  • Takip edilmeyen dosyanın işlemden kaldırılması ve davanın açılmamasına karar verilmesi prosedürü

Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir (HMK m. 150/1). Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir (HMK m. 150/4). İşlemden kaldırılan dosyanın üç ay içerisinde yenilenmemesi halinde “davanın açılmamış sayılmasına” karar verilir (HMK m. 150/5).

Somut olayımızda; davacı kadın tarafından açılan boşanma davasının yapılan yargılamasında mahkemece, 15.07.2014 tarihli oturumunda, davacı ve vekili duruşmaya gelmediği gibi herhangi bir mazeret de bildirmediğinden taraflarca takip edilmeyen dava dosyasının HMK 150. maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Sonrasında yine mahkeme tarafından 16.07.2014 tarihinde dosya re’sen ele alınarak aynı günlü ara kararı ile “Davacı vekilinin vekillikten azledildiğine dair dilekçenin dosyaya konulmaması nedeni ile dosyanın sehven işlemden kaldırıldığı anlaşılmakla, 15/07/2014 tarihli ara karardan dönülmesine ve yeni bir duruşma günü tayini ile HMK 83. maddesi uyarınca davacı asile tebligat çıkartılarak vekilini azletmesi nedeni ile davayı takip etmesi gerektiği veya kendine iki hafta içinde bir başka vekil görevlendirmez ise tarafın yokluğu halinde uygulanacak hükme göre işlem yapılacağının bildirilmesine ve ara kararın davacı asile tebliğine”, karar verilerek yargılamaya devamla tarafların boşanmalarına ve fer’ilerine karar verilmiştir.

Hükmün taraflarca temyizi üzerine Dairemizin 2016/20545 Esas 2018/8189 Karar sayılı ilamı ile “HMK 83. maddesinde; vekil ile takip edilen davada, vekilin azli hâlinde vekâlet veren, davayı takip etmez ve iki hafta içinde bir başka vekil de görevlendirmez ise tarafın yokluğu hâlinde uygulanacak hükümlere göre işlem yapılır.” hükmü yer almıştır. Azil halinde azleden tarafın davayı takip etme yükümlülüğü vardır. Bu nedenle mahkemece davacı asile tebligat yapılamadığından bahisle dosyanın işlemden kaldırılmasına yönelik ara karardan dönülmesinin kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle hüküm bozulmuştur. Mahkemece bozma sonrası 06.11.2018 tarihli ilk celsede “Yargıtay bozma sebebi dikkate alınarak dava 15/07/2014 tarihli oturumda işlemden kaldırılmış olup, bu tarihten sonra usule uygun verilmiş bir yenileme dilekçesi bulunmadığından ve HMK’ da belirlenen 3 aylık yenileme süresinin de dolduğu” gerekçesiyle HMK’ nun 150/5. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Mahkemece 16.07.2014 tarihli ara karar ile 15.07.2014 tarihli davanın işlemden kaldırılmasına dair ara kararından dönüldüğüne göre ortada dosya hakkında verilmiş bir işlemden kaldırma kararı bulunmamaktadır. Dolayısıyla taraflardan davanın yenilenmesi için dilekçe vermesi beklenemez. Aksi düşünce hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğini taşır (HMK 27/1). O halde, mahkemece yapılacak iş; 27.06.2018 tarihli bozma ilamımızda da belirtildiği üzere öncelikle dosyanın işlemden kaldırılmasına, karar vermekten ibarettir. Dosya, işlemden kaldırılıp davacı tarafa yenileme imkanı tanınmadan doğrudan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.


Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2017/3027 E. , 2020/2168 K.

  • Ön inceleme duruşması açılmadan dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilemez.

6100 sayılı HMK’nin 150/1. maddesine göre usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Aynı maddenin 4. bendine göre de dava işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak 3 ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir. Kanunun 150/4. maddesine göre de 3 ay içinde yenilenmeyen davaların ise sürenin dolduğu gün itibariyle açılmamış sayılmasına karar verilir.

Somut olaya gelince; mahkemece, HMK m. 150’de anlatılan usul takip edilerek öncelikle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilip, 3 aylık süre beklenilerek, yenilenmediği takdirde açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, davacı taraf öninceleme duruşması belirlenmeden önceki tarihte davayı takip etmeyeceğini beyan eden dilekçesinin mahkemeye ibrazından sonra ek karar ile dava dosyasının HMK’nin 150/1. maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına karar verilerek açık usul hükmüne uyulmaksızın esasın bu şekilde kapatılması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/1107 Karar : 2018/5301 Tarih : 5.07.2018

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı-birleşen davalı … ve … vekili Avukat … tarafından, davalı … ve diğerleri aleyhine 18/08/2003 gününde verilen dilekçe ile müdahalenin meni, rıza dışı yol açılması nedeniyle uğranılan zararın tazmini ve haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat, davalı-birleşen davacı … ve diğerleri vekili Avukat … tarafından, davalı-birleşen davacı … ve diğerleri aleyhine 29/09/2003 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; asıl davada davacıların manevi tazminat talepleri ile ilgili verilen 24/01/2013 tarihli ret kararı bozma ilamına konu olmadığından kesinleşmekle manevi tazminat ile ilgili yeniden karar verilmesine yer olmadığına, davacıların maddi tazminat ile ilgili taleplerinin kısmen kabulüne, birleşen davada; birleşen davacılar …, …, …, …, …, … yönünden açılan birleşen davanın süresi içerisinde yenilenmediğinden dolayı HMK’nun 150. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, açılmamış sayılmasına karar verilen birleşen davacılar dışındaki birleşen davacıların davasının reddine dair verilen 18/10/2016 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı – birleşen davalı … ve … vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

HMK’nun 304/1. maddesinde; hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hataların, Mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebileceği hüküm altına alınmıştır. Davalı-birleşen dosyada davacı … ile … yargılama ./..

sırasında vefat etmişler ve mirasçıları davaya dahil edilmiştir. Karar başlığında adı geçenlerin mirasçılarının taraflar arasında gösterilmemesi maddi hata olduğundan ve mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden, bu yanlışlık bozma nedeni yapılmamış, yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 05/07/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/20545 Karar : 2018/8189 Tarih : 27.06.2018

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı kadın vekili Av…. 14.7.2014 tarihli beyan dilekçesi ile müvekkili tarafından … 26. Noterliğinin 11.7.2014 tarih ve … nolu azilnamesi ile vekillikten azledilmiş bulunduğunu bildirmiştir.

Mahkemece, yapılan yargılamanın 15.07.2014 tarihli oturumunda, davacı ve vekili duruşmaya gelmediği gibi herhangi bir mazeret de bildirmediğinden taraflarca takip edilmeyen dava dosyasının HMK 150. maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.

Daha sonra yine mahkeme tarafından dosya resen ele alınmış ve 16.07.2014 tarihli ara kararı ile 15/07/2014 tarihli oturumda davacı vekilinin vekillikten azledildiğine dair dilekçenin dosyaya konulmaması nedeni ile dosyanın sehven işlemden kaldırıldığı anlaşılmakla, 15/07/2014 tarihli ara karardan dönülmesine ve yeni bir duruşma günü tayini ile HMK. 83. maddesi uyarınca davacı asile tebligat çıkartılarak vekilini azletmesi nedeni ile davayı takip etmesi gerektiği veya kendine 2 hafta içinde bir başka vekil görevlendirmez ise tarafın yokluğu halinde uygulanacak hükme göre işlem yapılacağının bildirilmesine ve ara kararın davacı asile tebliğine, karar verilmiştir.

HMK 83. maddesinde; “Vekil ile takip edilen davada, vekilin azli hâlinde vekâlet veren, davayı takip etmez ve iki hafta içinde bir başka vekil de görevlendirmez ise tarafın yokluğu hâlinde uygulanacak hükümlere göre işlem yapılır.” hükmü yer almıştır.

Azil halinde azil eden tarafın davayı takip etme yükümlülüğü vardır. Bu nedenle mahkemece davacı asile tebligat yapılamadığından bahisle dosyanın işlemden kaldırılmasına yönelik ara karardan dönülmesi kanuna aykırı olup bu şekilde yargılamaya devam edilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 27.06.2018(Çrş.)


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/2516 Karar : 2018/11563 Tarih : 27.06.2018

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakan … ‘nın, … ada … parsel sayılı taşınmazın 1/2 hissesini satış göstermek sureti ile muvazaalı bir şekilde davalılara temlik ettiğini, işlem tarihinde murisin 82 yaşında olduğunu, böyle bir işlemi yapabilme yeterliliğinde olmadığını, satış işlemi sırasında tapu müdürlüğünce herhangi bir doktor raporu istenilmediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın 1/2 hissesinin tapu kaydının iptali ile payları oranında muris … mirasçıları adına tesciline karar verilmesini istemişler, 17.02.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile davacı … dava konusu edilen taşınmazın … ada … parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölüm olduğunu bildirmiş, bu taşınmazın tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı … , dava konusu taşınmazın babası … tarafından 2005 yılında şahitler huzurunda satış yoluyla devredildiğini, devir işlemi sırasında babası … ‘nın akli dengesinin yerinde olduğunu, davalı … dava konusu taşınmazın 1/2 hissesinin bedeli karşılığında devredildiği belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davacı … yönünden davanın açılmamış sayılmasına, davacı … yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan 1917 doğumlu … ’nın 05.01.2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı kızları … ve … , davalı çocukları … ve … ile dava dışı kızı Nurgül ile murisin kendisinden sonra ölen oğlu … ’ın çocuklarının kaldıkları, murisin, … ada … parsel sayılı taşınmazdaki 1 numaralı bağımsız bölümünü 09.03.2005 tarihinde satış yolu ile ½ şer paylı olarak davalılara temlik ettiği, davanın davacılar tarafından bizzat verilen vekaletname ile Av…

tarafından açıldığı, yargılama aşamasında davacılardan … ’in … 2.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/742 E-2010/236 K sayılı kararı ile TMK 405.maddesi gereğince kısıtlanmasına ve kendisine kızı … ’nün vasi olarak atanmasına karar verildiğinin anlaşılması üzerine vasi adına duruşma gün ve saatini bildirir meşruhatlı davetiye çıkarıldığı, usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen davacı vasisinin davayı takip etmemesi nedeni ile 27.02.2014 tarihli celsede dosyanın 1.kez işlemden kaldırıldığı, akabinde 24.04.2014 tarihli ikinci celsede davacı … yönünden davanın açılmamış sayılmasına, diğer davacı … yönünden ise davanın kabulüne karar verildiği, kararın davacı … vasisi tarafından temyiz edildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150. maddesinde,

“1-Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.

2- Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez..

4- Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, duruşma gün, saat ve yeri ile birlikte taraflara tebliğ edilir. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenileme talebinde bulunulursa, yeniden harç alınır, bu harç yenileyen tarafça ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, eski davanın devamı sayılır.

5-İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.” düzenlemeleri yer almaktadır.

Somut olaya gelince, adına yapılan usulüne uygun tebligata rağmen davacı … vasisinin davayı takip etmemesi nedeni ile dosyanın 27.02.2014 tarihinde işlemden kaldırıldığı, 24.04.2014 tarihinde de henüz üç aylık süre geçmeden davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği açıktır.

Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi gerekirken yukarıda belirtilen yasal düzenleme de dikkate alınarak işlemden kaldırma tarihinin üzerinden üç aylık süre geçmeden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru değildir.

Davacı … vasisinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/20165 Karar : 2018/6553 Tarih : 7.06.2018

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı, davalı tarafından ödenmeyen nafaka nedeniyle icra takibi başlatıldığını ancak davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek davalının Batman 1. İcra Müdürlüğünün 2014/5369 esas sayılı icra dosyasına vaki itirazın iptaline ve takibin devamına, takip miktarının %20`sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, dosyanın yetkili … Aile Mahkemesine gönderilmesi istemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne, davalı tarafça … 1. İcra Dairesinin 2014/5369 Esas sayılı takip dosyasına yapılmış olan itirazın iptaline, icra takibinin kaldığı yerden devamına, asıl alacağın %20`si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1)Dava, nafaka alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali talebine ilişkindir.

Harç kamu düzenine ilişkin olup taraflarca bu konu temyiz nedeni olarak ileri sürülmemiş olsa bile temyiz incelemesi sırasında harç alınması gerekip gerekmediği Yargıtay`ca resen incelenir.

Bilindiği üzere, yargılama harçları (temyiz harçları da dahil) ve bu harçların ne şekilde alınacağı 492 sayılı Harçlar Kanunu`nda ve çeşitli özel yasalarda düzenlenmiştir.

Vergi ve harçlar yalnızca yasa ile konulur (ihdas edilir). Yine bir kişi ya da kurumun harçtan muaf olup olmayacağı, kişi ya da kurumlarca yapılan bir işlemin harçtan müstesna olup olmayacağı yalnız yasa ile düzenlenir. Harçlardan muafiyeti ya da istisnaları düzenleyen kanun, genel nitelikteki Harçlar Kanunu olabileceği gibi başkaca her hangi bir kanun da olabilir. Bir kişi ya da kurumun harçtan muaf olup olmayacağı, kişi ya da kurumlarca yapılan

bir işlemin harçtan müstesna olup olmayacağı yalnız yasa ile tespit edilebilir. Bir kişi ya da kurumun yargılama harçlarından muaf olabilmesi için muafiyeti düzenleyen yasada o kurumun “yargılama harçlarından muaf olduğu” açık ve net bir şekilde hüküm altına alınmalıdır. Vergi ve harçların yasallığı ilkesi bunu gerektirir. Herhangi bir yasada bir kurum ya da kişi yargılama harçları dışında çeşitli vergilerden ve harçlardan muaf tutulmuş olabilir, bu o kişi ya da kurumun yargılama harçlarından da muaf tutulduğu anlamına gelmez.

6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 73/2. maddesine göre; “Tüketici mahkemeleri nezdinde Bakanlık, tüketiciler ve tüketici örgütleri tarafından açılan davalar 2/7/1964 tarihli 492 Sayılı Harçlar Kanunununda düzenlenen harçlardan muaftır.” Ancak tüketici olmayan kişiler harçtan muaf olmadıklarından anılan kanunun 27-28. maddelerine göre; harca tabi davalarda, her dava açılırken davacıdan bir başvurma harcı ve nisbi harca tabi davalarda nisbi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır. Dava açılırken, harcın eksik alınmış olması halinde mahkemece davaya devam olunabilmesi için harcın Harçlar Kanununun 30 ve 33. maddeleri uyarınca tamamlanması yoluna gidilir ve davacıya eksik harcı yatırması için süre verilir. Şayet verilen süreye rağmen eksik harç ikmal edilmez ise dosya işlemden kaldırılır ve HUMK`un 409. maddesi (6100 sayılı yasanın 150. maddesi) uyarınca süresinde tamamlanarak yenilenmez ise açılmamış sayılmasına karar verilir.

Yine aynı Kanununun “Harç Ödenmeyen İşlemler” başlığını taşıyan 32. maddesinde ise, “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak, ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmü getirilmiştir.

Kural olarak yargı harçlarının davanın açıldığı sırada ödenmesi gerekir. Harcı ödenmeyen dava dilekçesinin kabul edilip, mahkeme esas defterine kaydının yapılması halinde bahsi geçen Kanunun 30. ve 32. maddeleri gereğince ödenmesi gereken harç miktarının belirlenerek uygun bir sürede ödenmesi talep edilmelidir.

Davacı tarafından uygun süre içinde (takip eden celseye kadar) harcın yatırılmadığı takdirde Harçlar Kanununun 30. maddesi gereğince davaya devam edilmez. O takdirde HMK’nın 150. (HUMK.’nun 409.) maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına, HMK`nın 150/5. maddesi gereğince üç ay içinde yenilenmeyen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmelidir.

Dava konusunun nafaka alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali talebine ilişkin olduğu ve davacının harçtan muaf olmadığı gözetildiğinde, dava konusu alacak miktarı üzerinden alınacak olan karar ve ilam harcının peşin olarak yatırılması gereken miktarı ile maktu başvuru harcı ödenmedikçe, davaya devam edilmesi olanağı bulunmamaktadır.

Somut olayda, davacının, davalı aleyhine 2.700 TL tedbir nafakasının tahsili amacıyla başlattığı Batman 1. İcra Dairesinin Esas: 2014/5369 sayılı dosyasına davalının yaptığı itirazın, iptaline karar verilmesini talep etmesine rağmen dava dilekçesinde dava değerini 1.500 TL olarak gösterip harcı da bu miktar üzerinden yatırdığı gibi mahkemece harç eksiği tamamlatılmadan yargılamaya devamla hüküm kurulduğu anlaşıldığından bu husus doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

O halde, yapılan bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece öncelikle dava değeri üzerinden davacının yatırması gereken başvuru harcı ile peşin harcın hesaplanıp belirlenen miktarın mahkeme veznesine yatırması için gerekli süre verilerek, harç eksiği ikmal edildikten sonra yargılamaya devam edilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken bu yönler gözardı edilerek yazılı şekilde davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

2-)Bozma nedenlerine göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bendde açıklanan nedenle davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK`nun 440/I maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/3684 Karar : 2018/10281 Tarih : 16.05.2018

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, kayden paydaş olduğu 700 ve 706 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarında “… ” yazılı isminin, nüfus kayıtlarına uygun şekilde “İrfan” olarak düzeltilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece “… Hal böyle olunca, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, … ‘ ile ‘… ‘ isimli kişilerin aynı şahıs olup olmadıklarının duraksama yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, edinim sebebi ve tespit tarihi ile davacının doğum tarihine ilişkin çelişkinin giderilmesi, … 1. Tapulama Mahkemesinin 1954/3286 E. sayılı dosyasının getirtilerek incelenmesi, mahallinde keşif yapılarak mahalli bilirkişi ve tanıkların taşınmaz başında dinlenilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir… “ gerekçesiyle bozulmuş, bozmadan sonra mahkemece HMK 150. maddesine göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi … ‘ nün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 4.50.-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 16.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/17993 Karar : 2018/316 Tarih : 29.01.2018

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Kadastro sonucu … Köyleri çalışma alanında bulunan 101 ada 23, 26, 105 ada 39, 60, 64, 80, 84, 93, 106 ada 1, 108 ada 18, 44, 58, 64, 108, 121, 138, 143, 166, 223, 236, 109 ada 4, 12, 73, 82, 119 ada 140, 145, 146, 131 ada 26, 181 ve 133 ada 46 parsel sayılı muhtelif yüzölçümdeki taşınmazlar irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 101 ada 23, 26, 105 ada 39, 60, 64, 80, 84, 93, 106 ada 1, 108 ada 58, 64, 108, 121, 138, 143, 166, 223, 109 ada 4, 12, 73, 82, 119 ada 145 parsel sayılı taşınmazlar …, 108 ada 18, 236, 119 ada 140 ve 133 ada 46 parsel sayılı taşınmazlar …, 108 ada 44, 119 ada 146 ve 131 ada 26 parsel sayılı taşınmazlar … ve 131 ada 181 parsel sayılı taşınmaz ise … adına tespit ve tescil edildikten sonra bu taşınmazlardan 108 ada 236 parsel sayılı taşınmaz satış nedeniyle … adına, 119 ada 145 parsel sayılı taşınmaz … adına ve 119 ada 146 parsel sayılı taşınmaz ise … adına tapuda kayden intikal ettirilmiştir. Davacı …, çekişmeli taşınmazların müşterek muris …‘ten intikal ettiği ve mirasçılar arasında terekenin taksim edilmediğini ileri sürerek 108 ada 236 ve 119 ada 145 parsel sayılı taşınmazlar yönünden tazminat, 119 ada 46 parsel sayılı taşınmaz yönünden öncelikle tapu iptali ve tescil, aksi halde tazminat ve diğer çekişmeli taşınmazlar yönünden ise tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, verilen kesin süre içerisinde davacı tarafça eksik harç miktarı tamamlanmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmediği gibi yapılan değerlendirme de usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Harçlar Kanunu’nun 30. maddesinde; “… muhakeme sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o celse için muhakemeye devam olunur; takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz.” düzenlemesine yer verilmiş olmakla birlikte, eksik harcın tamamlanmasına ilişkin ara kararın, her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılması, ara kararda tamamlanması gereken harç miktarının açık ve anlaşılır şekilde gösterilmesi gerekir. Bunun yanında, verilen sürenin yeterli olması, ayrıca süreye uyulmamasının sonuçlarının hakim tarafından açıkça anlatılarak bu konuda tarafların uyarılması da zorunludur. Somut olayda; mahkemece, eksik kalan ve tamamlanması gereken harç miktarı ara kararda açıkça belirtilmediği gibi, verilen süre içerisinde harcın yatırılmamasının yaptırımı da doğru şekilde gösterilmemiştir. Bu şekilde verilen sürenin usulüne uygun olduğundan söz edilemez. Usulüne uygun verilmeyen kesin süre esas alınarak verilen süre içerisinde eksik harç miktarı tamamlanmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetli olmadığı gibi kabule göre de; mahkemece, harcın tamamlanmaması durumunda 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 30. maddesi yollaması ile 6100 sayılı HMK’nın 150. maddesi uyarınca dosyanın işlemden kaldırılması ve şartlar oluştuğu takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, doğrudan davanın açılmamış sayılmasına kararı verilmesi dahi isabetsiz olup, davacı … vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacıya iadesine, 29.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/15542 Karar : 2017/17500 Tarih : 25.12.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Borçlu vekili, takibe konu alacak kalemleri için fazla faiz istendiğini, yasal kesintilerin yapılmadığını belirterek fazla talep edilen kısımların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, dava takipsiz bırakıldığından 18.12.2014 tarihinde 6100 Sayılı HMK’nun 150/1 maddesi gereğince dava yenileninceye kadar dosya işlemden kaldırılmış ve üç aylık süre içinde dava yenilenmediğinden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hüküm borçlu vekilince teymiz edilmiştir.

İİK`nun 18/son maddesinde, icra mahkemesinin aksine hüküm bulunmayan hallerde, duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir edeceği, duruşma yapılması uygun görüldüğü takdirde ilgilileri en yakın zamanda duruşmaya çağıracağı ve gelmeseler bile gereken kararı vereceği belirtilmiştir.

Somut olayda, borçlu vekilinin İcra Mahkemesi`ne başvuru nedenleri ilama aykırılık şikayeti niteliğindedir.

Bu durumda Mahkemece, taraflar gelmese bile işin esası incelenerek gereken kararın verilmesi yerine yukarıda açıklanan yasal düzenlemeye rağmen HMK`nun 150. maddesi uygulanarak “dosyanın işlemden kaldırılması”, daha sonra da “davanın açılmamış sayılması” yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.

SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK`nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 25.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/16738 Karar : 2017/8904 Tarih : 11.10.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu… plakalı otomobilin … tarafından yolun karşısına geçirilen ve kaza tespit tutanağında malik olarak … gösterilen 5 adet keçiye çarpması sonucu maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, tutulan polis tutanağında hayvan idarecisinin trafik ihlali yaptığının belirtildiğini, hasar ve değer kaybı için yaptırılan tespit sonucu 5.196,84 TL için davalı … ve … aleyhine icra takibi yapıldığını, yasal süresi içerisinde takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu belirterek, itirazın iptali ile takibin devamını, % 20`den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiş, birleşen dosyada kendi ZMSS şirketi … Sigorta A.Ş. aleyhine herhangi bir icra takibi başlatılmamasına rağmen itirazın iptalini talep etmiştir.

Davalı …, davacının dilekçesindeki hususların yersiz olduğunu, kendisinin hatalı olarak, telef olan hayvanların sahibi olarak gösterildiğini, hayvanların sahibinin kendisi olmadığını belirterek, davanın husumet yokluğundan reddini savunmuştur.

Birleşen … 8.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/266 Esas sayılı dosya davalısı … Sigorta A.Ş. vekili, davacı tarafın müvekkili şirket tarafından tanzim edilen kasko poliçesi olmadığından davanın husumet nedeniyle reddini talep etmiştir.

Davalı-Karşı davacı …, karşılık dava olarak kazadan dolayı 15 keçinin ölmesi nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL tazminatın davacıdan tahsilini talep etmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı … %75 kusurlu, hasarın 3.714,84 TL ve kusurun oranlanmasıyla 2.786,13 TL olduğu, Salih aleyhine icra takibi yapılıp dava açılmış ise de, davalının olayla ilgisi yasal ve yöntemince ispat edilemediğinden bu davalı aleyhine açılan davanın reddine, davacı vekilince birleştirilen dosyada her ne kadar davalı … aleyhine itirazın iptali davası açılmışsa da, davacı tarafından davalı … aleyhine yapılmış bir takip bulunmadığından bu dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına ve davalı … tarafından davacı aleyhine kaza sonucu zarar gören hayvanlar için şimdilik 1.000,00 TL değerinde karşılık dava açılmış ise de, karşı davacının davasını takip etmemesi nedeniyle davası 08/05/2015 tarihinde işlemden kaldırıldığı ve yasal süresi içerisinde de yenilenmediği için açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği belirtilerek, davanın kısmen kabulü ile; davacının davalı … aleyhine açtığı davanın reddine, davalı …‘ün icra dosyasına yaptığı itirazın kısmen kabul kısmen reddi ile, … 1.İcra Müdürlüğü`nün 2014/14092 Esas sayılı dosyasında 2.786,13 TL asıl alacak ve faizi yönünden takibin kaldığı yerden devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, davalı … tarafından davacı…aleyhine açılan karşılık davanın HMK 150. Maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, birleştirilen 8.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/266 Esas sayılı dosyası yönünden; davacı tarafından davalı … şirketi aleyhine yapılmış bir icra takibi olmadığından hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, asıl ve birleşen dava davacısı-karşı dava davalısı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, asıl dava davacısı … vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/12978 Karar : 2017/4050 Tarih : 3.07.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı vekili, davalı … şirketince inşaat all risk sigorta poliçesi ile teminat altına alınan …- …-… yol yapım işinde 20/02/2009 tarihinde meydana gelen sel baskını sonucunda demir, beton ve kalıpların zarar gördüğünü ve sular altında kaldığını, davalı tarafça hasarın projelendirme hatasından kaynaklandığı ve bu itibarla sigorta teminatı kapsamı dışında olduğundan bahisle ödeme yapılmayacağının bildirildiğini oysa, hasarın sel baskını nedeniyle meydana geldiğini, proje hatasından kaynaklanmadığı ve teminat kapsamında olduğunu, işe ait tüm projelerin Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından müvekkili şirkete verildiğini, işlerin projeye uygun tam ve eksiksiz olarak yerine getirildiğini, davalı … şirketince de sigorta yapılmadan önce projelerin görülüp kabul edilerek poliçe düzenlendiğini, hasarın proje hatasından kaynaklandığı kabul edilse dahi bunun müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğini, ihale hazırlık aşamasında yapılan çalışmalarda verilen projelere ve metrajlara göre keşif özeti yapıldığını ve tüm malzeme bedellerinin ihale bedeli kapsamında sigorta teminatı içerisinde olduğunu, 18/11/2008 tarihinde yapılan ek zeyilname ile şantiye tesis ve ekipmanlara ilişkin ilave zeyilname de yapıldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek ticari reeskont faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında ıslah dilekçesi ile talebini 195.700,00 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı vekili, yol projesinin maksimum su seviyesi göz önüne alınmadan yapılması ve projelendirme hatası nedeniyle hasarın meydana geldiğini, projelendirme hatasının da teminat kapsamında olmadığını, şantiye ekipmanları hasarlarının da teminat harici olduğunu, inşaat hasarının da poliçe muafiyeti altında kaldığını, hasarın %20 sinin sigortalı üzerinde bırakıldığını ve ayrıca her bir hasarda 20.000 USD muafiyet şartının bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Asli müdahil vekili, hasara uğrayan iskele ve malzemelerin müvekkiline ait olup, davacı şirketin taşeron firmasına kiralandığını, meydana gelen olay nedeniyle müvekkilinin işbu iskele ve malzeme bedelleri mahrum kaldığı kira gelirlerinden kaynaklanan zararı bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 47.642,00 TL’nin davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, sigorta konusunun …-…-… devlet yolunun 0+000-40+850.53 kesimi yapım işi olduğu, poliçe kapsamında sel, seylap, yer kayması teminatının %80 sigorta şirketi, %20 sigortalı üzerinde kalacağı, minimum 20.000 USD tenzili muafiyet uygulanacağı konusunda tarafların anlaştıkları, poliçede inşaat malzemeleri ile ilgili taahhütlerin ayrıntılı olarak düzenlendiği, su baskınının şiddetli yağışlar neticesinde ortaya çıktığı, projelendirme hatasının söz konusu olmadığı ve meydana gelen hasarın sigorta teminatı kapsamı içinde olup, davacının talep edebileceği zarar miktarının 156.565,30 TL olduğu, asli müdahil tarafça açılan davanın ise, takipsiz bırakıldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile, 156.565,30 TL’nin 28/08/2009 tarihinden itibaren reeskont faiziyle davalıdan tahsiline, asli müdahil tarafından açılan davanın ise, HMK’nın 150. m. gereğince açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili ile asli müdahil vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki (2) ve (3) numaralı bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Dava, inşaat all risk sigorta poliçesine dayalı hasar bedelinin tazmini istemine ilişkin olup, mahkemece davanın yukarıda özetlenen gerekçe ile kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, asli müdahale talep eden tarafın, davacının isteminde yer alan hasar kalemleri arasında kendisine ait malzemelerin de bulunduğu iddiası karşısında, asli müdahilin hak iddia ettiği malzemelerin kime ait olduğu, asli müdahile ait olduğunun tespiti halinde ise, üçüncü kişiye ait olan malzemelerin sigorta teminatı kapsamına alınıp alınmadığı ve bu itibarla, davalı … şirketinden bir talepte bulunulup bulunulamayacağı hususunda değerlendirme yapılıp, sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bu nedenle kararın davalı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

3- Ayrıca, mahkemece 28/08/2009 olarak kabul edilen faiz başlangıç tarihi hususunda herhangi bir gerekçe belirtilmediği gibi, hükme esas alınan bilirkişi raporunda da; sigorta bedelini ödeme borcunun doğması için sigortacının zarar miktarını gösteren ekspertiz raporunun içeriğine vakıf olması ve bu itibarla dava konusu olayda da sigorta şirketinin ekspertiz raporunun düzenlendiği 28/08/2009 tarihte zarar miktarına vakıf olduğu dikkate alındığında temerrüt tarihinin de bu tarih kabul edilmesi gerektiği yönünde görüşte bulunulmuş ise de, dava konusu sigorta poliçesinde sel teminatı verilmiş olup, inşaat sigortası genel şartlarında temerrüt hususunda bir hüküm bulunmasa dahi, sel ve su baskını teminatına ilişkin olarak Yangın Sigortası Genel Şartları dışında ayrı bir genel şart bulunmayıp, Yangın Sigortası Genel Şartları’nın A.3.2.2 m. gereğince sel baskını için teminat verilmiş olduğundan, sel baskınından kaynaklanan işbu dava konusu hasar halinde de Yangın Sigortası Genel Şartları uygulanacağından ve Yangın Sigortası Genel Şartlarının B.8.1. maddesinde de “Sigortacı kesinleşmiş olan tazminat miktarını en geç bir ay içerisinde sigorta ettirene/sigortalıya ödemek zorundadır.” hükmü düzenlendiğinden, davalı … şirketinin temerrüt tarihinin anılan hüküm gözetilerek belirlenmesi gerekirken, herhangi bir gerekçe de belirtilmeksizin yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle de davalı yararına bozulması gerekmiştir.

4- Asli müdahil vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince ise; Asli müdahil vekili tarafından 30/09/2011 havale tarihli dilekçeyle harcı da yatırılmak ve işbu davanın davacısı ile davalı … şirketine husumet yöneltilmek sureti ile, … İnş. A.Ş.’nin taşeronu dava dışı … İnş. Ltd. Şti.’ye, …-…-… yolunun … şantiyesinde kullanılmak üzere iskele malzemesi kiralanarak gönderildiği ancak, 20/02/2009 tarihinde meydana gelen sel felaketi nedeniyle malzemelerin sular altında kaldığı belirtilerek iade edilmediği, o tarihten itibaren müvekkili tarafından malzemeler kullanılamadığı gibi, kiraya da verilemediği, bu nedenle zarara uğranıldığı oysa, … İnş. A.Ş. tarafından işbu iskele malzemelerini de kapsar şekilde sigorta şirketine dava açıldığının öğrenildiği, dava sonucunda elde edilecek tazminatın bir kısmının müvekkiline ait malzemelerin bedelinden oluştuğu, bu nedenle davaya asli müdahale talebinde bulunduklarını ileri sürerek, kalıp iskelesi malzemesi bedeli ile kalıp iskele malzemelerinin kullanılamayışı nedeniyle mahrum kalınan kira bedellerinden oluşan alacağın, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 47.642,00 TL’sinin faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili isteminde bulunulduğu, her ne kadar mahkemece asli müdahil vekilinin 18/10/2011, 13/11/2012 ve 07/05/2013 tarihli celselere katılmayarak davasını takip etmediğinden bahisle dosyanın asli müdahil yönünden 3 kez işlemden kaldırıldığı ve 6100 sayılı HMK’nın 150. maddesi uyarınca da açılmamış sayılmasına karar verildiği belirtilmiş ise de, dosyanın incelenmesinde asli müdahil tarafından verilen dilekçenin duruşma gününün yakın olması nedeniyle tebliğe çıkartılmadığı ancak duruşma gününün tebliğ edilmediği 18/10/2011 tarihli celsede “asli müdahilin davayı takip etmemesi nedeniyle asli müdahale suretiyle açılan davanın HMK’nın 150. maddesi gereğince yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına” karar verildiğinin anlaşılması karşısında, asli müdahil vekiline duruşma günü tebliğ edilmeksizin davanın takip edilmediği gerekçesi ile dosyanın 18/10/2011 tarihli celse ara kararı ile işlemden kaldırılması ve netice olarak da 6100 sayılı HMK’nın 150. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmesi yerinde olmadığından, asli müdahele talebi yönünden işin esasının incelenip, sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bu nedenle kararın asli müdahil yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, (4) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asli müdahil vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın asli müdahil yararına BOZULMASINA, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 03.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1963 Karar : 2017/5753 Tarih : 21.06.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … … Apartmanı 13 nolu dairenin maliki olduğunu, bu dairenin apartmanın en üst katında olduğunu, yıllardan beri çatıdan akan suların daireyi oturulamaz hale getirdiğini, müvekkilinin vekili sıfatıyla …`in yazılı ve sözlü olarak apartman yönetimini uyarmış ise de gerekli tedbirlerin alınmadığını ve çatının evin içine akmaya devam ettirdiğini, her defasında müvekkilinin çatıdan akan suların yaptığı hasarı masraf yaparak gidermeye çalışsa da, evi kiralamaya gelenlerin bu durumu görünce kiralamaktan vazgeçtiklerini, en sonunda kat maliklerinin çatıyı tamir ettirmeye karar verdiğini ve üç kişiden müteşekkil bir komisyon teşkil ettirdiğini, ancak bu komisyonun ne sebeple ise kararlaştırılan müteahhide değil, başka bir müteahhide çatı tamir işini verdiğini, müvekkilinin kira mahrumiyet tamir masrafları ve sair giderler olarak 7.077,00.-TL zarara uğradığını, dikkatsiz, tedbirsiz, kontrolsüz hareketleri sebebiyle ve işi ehline değil de başkasına vermek suretiyle hem apartman yöneticileri hem de ihale komisyonu üyelerinin bu zarardan müteselsilen sorumlu olduğunu belirterek 7.077,00.-TL zararın davalılardan müteselsilen tahsiline, faiz, mahkeme masrafları ve ücreti vekaletin de davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece davacının davalı … hakkındaki davayı takip etmediği anlaşıldığından HMK`nın 150. maddesi gereğince işlemden kaldırılmasına, diğer davalılar hakkında açılan davanın husumetten reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık ortak alanlarla ilgili tamir masraflarının ve yoksun kalınan karın tazmini istemine ilişkindir.

Mahkemece davalı …`nün yargılama sırasında vefat ettiği, ancak taraf teşkili sağlanmaksızın yargılamaya devam edilmesi, yönetim planı ve kat malikleri karar defteri celp edilmeksizin karar verilmesi doğru görülmeyip bozmayı gerektirmiştir.

Yapılması gereken; davalı … vekiline mirasçıları davaya dahil etmek üzere süre verilmeli, usûlüne göre taraf teşkili sağlandıktan sonra taşınmaza ait yönetim planı, tapu kaydı, mimari proje ve karar defteri celp edilerek ortak yer olan çatıdan davacının bağımsız bölümüne yönelik olarak verilen zarardan olumlu oy kullanan kat maliklerinin payları oranında sorumlu oldukları dikkate alınarak karar verilmesi gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 21/06/2017 günü oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/393 Karar : 2017/3933 Tarih : 21.06.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı vekili, …‘nin 13.02.2004 tarih ve 13 sayılı 09.02.2004 tarih ve 51 sayılı kararları ile … Grubuna ait şirketlerin ortaklarının temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimine … tarafından el konulduğunu, davacı … A.Ş.’nin fon tarafından yönetim ve denetimine el konulan 74 adet medya grubu şirketinden bir tanesi olduğunu, fon kurulu tarafından göreve getirilen yeni … Yönetimince söz konusu grup şirketlerinin muhasebe kayıtlarının incelenmesinde, 13.02.2004 tarihi itibariyle, kasada olması gereken nakit tutarları ile mevcutlar arasında fahiş fark olduğunun tespit edildiğini, el koyma tarihinden önce şirket bünyesinde görev yapan davalıların şirket zararından sorumlu olduklarını ileri sürerek, 600.913,18 TL şirket zararının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, kasaya el konulma tarihinde tutulmuş bir tutanak olmadığını ve zararın ispatlanamadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Davalılar … ve …‘e ilanan tebligat yapılmıştır.

Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; şirketin kasa açığının bir zarara yol açıp açmadığının davacı tarafından kanıtlanamadığı gibi, şirkete elkoyma tarihi 13.02.2004 tarihi itibariyle kasa sayımı yapılmadığı, bunun tutanağa bağlanmadığı, bir önceki yıl sonu olan 31.12.2003 tarihi itibariyle de şirketin kasa hesabını gerçek durumunun objektif olarak ortaya koyacak özellikte ve yetkililer tarafından imzalanmış bir envanter kaydı listesi, sayım tutanağı ve bunun gibi belgeye rastlanmadığı, inceleme raporunun 22.12.2005 tarihli olup, incelemeye 25.08.2005 tarihinde başlandığı, kasa açığının el koyma tarihinden önce mi yoksa sonra mı gerçekleştiği hususunda bir tespit yapmanın imkan dahilinde bulunmadığı için davalıların sorumluluğuna gidilemeyeceği, kasa açığını oluşturan kayıtların zamanlama itibariyle bu kasa açığını temellendirmediği gerekçesiyle davalılar …, …, …, … yönünden HUMK 409 (HMK 150) madde uyarınca davanın açılmamış sayılmasına, diğer tüm davalılar yönünden davanın esastan reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı … vekili temyiz etmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı … vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Dava, … A.Ş.nin eski yönetim, denetim kurulu üyeleri olan davalıların sorumluluğuna ilişkin olup, mahkemece, yukarıdaki özettenden de anlaşılacağı üzere benimsenen bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, 5411 sayılı Kanun’un 133/son maddesinde yer alan “Bu madde kapsamında açılan veya açılacak davalar ile kanuni halef sıfatıyla takip edilen davalarda, lehine hükmedilen tarafa vekalet ücreti maktu olarak belirlenir.” hükmü uyarınca mahkemece, davada kendisini vekil ile temsil ettiren davalılar yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde nispi vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmayıp, kararın bu yönden bozulması gerekirse de yapılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın anılan yönden düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,(2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı … vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün 5. numaralı bendinden “37.436,53TL” ibaresinin çıkarılarak yerine “1.500,00TL” ibaresinin eklenmesine, kararın bu şekilde davalı-feri müdahil yararına DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 21/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/5752 Karar : 2017/7900 Tarih : 21.06.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı, … Büyükşehir Belediyesi … Kent Dönüşüm Projesi kapsamında kendisine ait taşınmazının aşınma payı düşülerek …analiz nosu ile takdir edilen %10’ununa tekabül eden miktarın kendisine ödeneceğinin bildirildiğini, bunun hukuka aykırı olduğunu takdir tutanağı ile belirlenen bedelin tamamının ödenmesi gerektiğini, fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak eksik tesis bedelinden bakiye kalan şimdilik 100,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, dava dosyasının işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren üç ay içerisinde yenilenmediği gerekçesiyle HMK’nin 150/5.maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

14.7.2004 günlü ve 5219 sayılı yasa ile HUMK’un 427/2 maddesindeki temyiz ile ilgili parasal sınır 1.000.000.000 TL, 5236 sayılı yasanın 19. maddesi uyarınca 1.1.2014 tarihinden itibaren 1.890,00 TL’ye çıkarılmıştır. Anılan yasada derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü bulunmamakta ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.2.2005 gün ve esas 2005/13-32, karar 2005/85 sayılı kararı uyarınca yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay daireleri ya da Hukuk Genel Kurulunca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesi durumunda temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise, o karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmünün esas alınacağı belirtilmiştir. Davacı tarafından temyiz edilen bölüm karar tarihi itibariyle 1.890,00 TL’yi geçmediğinden HUMK’un 5219 sayılı yasa ile değiştirilen 427.maddesinin 2.fıkrası gereğince davacının temyiz hakkı bulunmamaktadır. O nedenle miktar itibariyle kesin olan karara ilişkin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davacının temyiz dilekçesinin REDDİNE, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 21/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/22436 Karar : 2017/12913 Tarih : 8.05.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.

Mahkemece HMK’nın 150’ nci maddesinin 5’ inci fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;

1- Davacı idarece depo edilen bedelin davacıya iadesine karar verilmesi gerekirken, bu hususta olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmaması,

2- Bozmadan önceki kararla davalı adına kayıtlı olan dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı idare adına tesciline karar verildiği ve bu kez davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği dikkate alındığında davacı adına kayıtlı dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı adına tesciline karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

Doğru değilse ise de; bu yanılgıların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden,

a) Gerekçeli kararın hüküm fıkrasına ayrı bir bent olarak (Davacı idarece depo edilen 155.934,34-TL’nin varsa getirileri ile birlikte davacı idareye iadesine,) cümlesinin eklenmesine,

b)Gerekçeli kararın hüküm fıkrasına ayrı bir bent olarak (davacı adına kayıtlı olan dava konusu Siirt ili, Merkez ilçesi, Yazlıca Köyü 76 parsel sayılı taşınmazın davacı idare adına olan tapu kaydının iptali ile davalı adına tesciline),

Hükmün böylece DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan temyiz harçlarının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harçlarının Hazineye irad kaydedilmesine, 08/05/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1714 Karar : 2017/3190 Tarih : 12.04.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Dava, 2926 sayılı Kanun kapsamında Tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Davacı 10.12.2014 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettikleri anlaşılmaktadır.

Davanın yasal dayanağı olan 2926 sayılı Kanunun “sigortalılığın başlangıcı ve zorunlu oluşu” başlığını taşıyan 5. maddesinin birinci fıkrasında, “2. madde kapsamına girenler, on sekiz yaşını doldurdukları tarihi takip eden yıl başından itibaren sigortalı sayılırlar. Ancak, 7. maddede belirtilen süre içinde kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülükleri kayıt ve tescil edildikleri tarihi takip eden ay başından itibaren başlar.”, ikinci fıkrasında, “Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemez ve kaçınılamaz.” hükmü öngörülmüş olup; sigortalı olmak, kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vazgeçilemez ve kaçınılamaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuksal statü meydana getirmektedir. Kişilerin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının bu statünün oluşumundaki rolü, yenilik doğurucu ve iradi bir durum değil, kanun gereği kendiliğinden oluşan statüyü belirlemekten ibarettir. Dolayısıyla, sosyal güvenlik hakkından HMK. 307. (HUMK. 91.) maddesi kapsamında feragat olanaksızdır ve açılan sigortalılığın ve sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davadan da vazgeçilemez. Davacı ancak, HMK. 123. maddesinde düzenlenen hakkını kullanabilir ve ileride yeniden dava açabilme hakkını saklı tutarak, davalının rızası ile davanın takibinden vazgeçebilir veya HMK. 150. maddesi hükmü gereğince davayı takip etmeyerek yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılması ve giderek davanın açılmamış sayılması sonucunu elde edebilir.

Bu nedenle; inceleme konusu davada, davacı vekili davadan feragat ettiğini bildirdiğine göre Mahkemece, HMK. 123. veya duruma göre HMK. 150. maddelerinde öngörülen prosedür işletilmeli, sonuca göre dava konusu istem hakkında karar verilmelidir.

Yukarıda açıklanan ve hükümden sonra ortaya çıkan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulduğunda, Mahkemece verilen kararın, usul ve yasaya aykırı olduğu belirgin olup, bozulması gerekmektedir.

O hâlde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 12.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1250 Karar : 2017/2920 Tarih : 6.04.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı, Kurum işleminin iptaliyle, prim nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.

Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Dava, kurum işlemi iptali talebine ilişkindir.

Mahkemece, davanın işlemden kaldırıldığı tarihinden itibaren 3 aylık sürede davacı tarafın yenileme talebinde bulunmaması nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir

Karar tarihinde yürürlükte olan 2016 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/1. maddesinde “Görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur.” hükmü yer almaktadır.

Somut olayda mahkemece, HMK 150. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme duruşması yapıldıktan ve tahkikat duruşmalarına başlandıktan sonra karar verildiği gözetilerek, tarifenin 7/1. maddesi hükmüne göre tam maktu vekalet ücretine (1.800,00 TL) hükmedilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.

Ne var ki bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılama yapmayı gerektirmediğinden, HMK’nın 370/2 maddesi uyarınca hüküm bozulmamalı, düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle karardaki hüküm kısmına yeni bir bent (2.3) eklenmek üzere; “Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 1.800,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı Kurum’a ödenmesine,” rakam ve sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu düzeltilmiş şekli ile ONANMASINA, 06.04.2017 gününde oybirliğiyle ile karar verildi.


YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6557 Karar : 2017/2486 Tarih : 28.03.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacılar vekili, müvekkili şirket yetkilisinin … … 8. İcra Müdürlüğünün 2013/10829 esas sayılı dosyasında alınan talimat ile … 25. İcra Müdürlüğünün 2013/240 talimat dosyasında 23/12/2012 tarihinde yapılan ihtiyati haciz sırasında alınan kefaletin kanuni şartları taşımadığını ve haciz baskısı altında yapıldığını, sulh sözleşmesi ve temlik sözleşmesinin okunmadan, müzakere imkanı bulunmadan ve hür iradesi olmaksızın müvekkilinin imzalamak zorunda bırakılması nedeniyle sözleşmelerin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, haciz sırasında davacı şirket yetkilisinin kendi hür iradesiyle borcu kabul ederek teminatın iadesine muvafakat ettiğini ve ayrıca şirketin borcuna da icra kefili olduğunu, hacizden sonra şirket yetkilisiyle alacaklı vekilini şirket merkezinde bir araya gelerek borcu yapılandırma ve ödeme adına hiçbir baskı olmadan hür iradesiyle sulh sözleşmesini ve temlik sözleşmesini düzenleyip imzaladıklarını, davacıların tamamen kötü niyetli hareket ettiklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece tüm dosya kapsamına göre, iptali istenen sulh sözleşmesi sulh ve temlik sözleşmelerinin belli bir değeri ifade ettiği, harçlar yasası uyarınca nispi harca tabi olduğu, bu kapsamda eksik harç belirlenerek davacılar vekiline ihtaratlı şekilde tebliğ edildiği, davacılar vekilinin buna ilişkin ara kararına itirazı da reddedildiği, red kararının 11/08/2014 tarihinde tebliğ edildiği, 2 haftalık kesin süresinin 26/08/2014 tarihinde dolduğu, Harçlar Kanunun 30. ve HMK. 150. maddelerine göre dosyasının 26/08/2014 tarihi itibariyle işlemden kaldırılmış sayıldığından davanın, 3 aylık yasal sürede yenilenmemesi nedeniyle 27/11/2014 tarihi itibariyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına,28/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/470 Karar : 2017/1399 Tarih : 8.03.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Kullanım kadastrosu sırasında … Köyü çalışma alanında bulunan 160 ada 2 parsel sayılı 5.925,19 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı ve taşınmaz üzerindeki fındık bahçesinin 1991 yılından 31.12.2011 tarihine kadar … kullanımında olup, halen kendisine ait olduğu şerhi yazılarak bahçe vasfıyla Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı …, çekişmeli taşınmazın bir bölümünün kendi fiili kullanımında bulunduğu iddiasıyla dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda HMK’nın 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; hüküm, vekalet ücreti yönünden davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, HMK’nın 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği halde kendisini vekille temsil ettiren davalı … lehine karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT 7. maddesi gereğince vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, hükmedilmemesi isabetsiz olup, davalı … vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenle yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 08.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/1203 Karar : 2017/3012 Tarih : 6.03.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı vekili, muris …‘ndan kalan miras mallarının, mirasçılar arasında, miras taksim sözleşmesi ile taksim edildiğini ve sözleşmeye uygun olarak tescillerin gerçekleştirildiğini, ancak…parsel üzerinde bulunan üç katlı binanın tapu kayıtlarında görünmediğini, bu nedenle vekil edeni adına tescilinin yapılamadığını açıklayarak, tapuda yapılan ferağların iptaline ve miras taksim sözleşmesinin geçersizliğine karar verilmesini istemiştir.

Davalı … Müdürlüğü vekilleri duruşmaları takip ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, davalılardan … 14.11.2011 tarihli duruşmada davayı kabul etmiş, diğer davalılar davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, HMK’nun 150/1 maddesi gereğince, taraflarca takip edilmeyen davanın işlemden kaldırılmasına ve işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren üç aylık yasal sürede yenilenmemesi üzerine açılmamış sayılmasına karar verilmesi üzerine, hüküm, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

1-Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve ilâmda belirlenip dayanılan gerektirici sebeplere göre, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan davacı vekilinin diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin, “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlıklı 7.maddesinde; “Görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti, ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez.” hükmü getirilmiş olup, davalı lehine yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca, dava değeri üzerinden hesaplanacak 1.200 TL nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, 1.500 TL maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiştir. Ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden bozma sebebi yapılmamış, hükmün HUMK’nun 438/7 (HMK 370) maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, yerel mahkeme hükmünün 3. bendindeki ‘‘…. 1.500 TL maktu ….’’ ifadelerinin hüküm fıkrasından çıkartılmasına, yerine “…. 1.200 TL nispi ….” ifadelerinin yazılmasına 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK’nun 438/7. fıkrası gereğince düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının (1) nolu bentte yazılı nedenlerle reddine, HUMK’nun 440/III-1, 2, 3, 4 bendi gereğince Yargıtay Daire ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve peşin harcın temyiz edene iadesine, 06.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/979 Karar : 2017/1703 Tarih : 9.02.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, alt işverenler nezdinde davalı asıl işverenin asli işi olan bakım, onarım arıza işlerinde çalıştığını, muvazaalı olarak çalıştırıldığından asıl işveren işçisi sayılması gerektiğini iddia ederek ücret farkı, iş güçlüğü tazminatı, ikramiye alacaklarının tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak,davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından, davalı ile dava dışı alt işveren arasındaki ilişki muvazaaya dayanmadığından davanın reddi gerektiği gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, 20.10.2015 tarihli duruşmada taraflarca takip edilmeyen dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150. maddesi gereğice işlemden kaldırılmasına; 21.01.2016 tarihinde ise üç aylık sürede yenilenmeyen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7. maddesi “Görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez.” şeklindedir.

Somut olayda; davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olup, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı olan maktu vekalet ücretinden fazlasına hükmedilemeyeceğinden; mahkemece 5.022,69 TL vekalet ücretine hükmedilmesi isabetli olmamıştır.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün aşağıda belirtilen şekilde düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur.

Sonuç: Temyiz konusu kararın hüküm fıkrasında yer alan “Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 5.022,69 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,” rakam ve sözcüklerinin silinerek yerine “Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7. maddesi gereğince belirlenen 1.800,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,” rakam ve sözcüklerinin yazılarak hükmün bu düzeltilmiş şekliyle ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının talep halinde ilgiliye iadesine, 09.02.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/13073 Karar : 2017/114 Tarih : 10.01.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Dava, haksız fiil nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın 6100 sayılı HMK’nun 150. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalı Belediyenin aldığı encümen kararı ile fırınının kapatıldığını ve zarara uğradığını iddia ederek maddi ve manevi tazminat talep etmiştir.

Davalı …, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, işlemden kaldırılan dosyanın süresinde yenilenmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Davalı …, kararı vekalet ücreti verilmesi gerektiğinden bahisle temyiz etmiştir.

Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi madde …/… uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinden dolayı davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, verilmemiş olması doğru görülmemiştir. Ancak, yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını da gerektirmediğinden 6100 sayılı HMK’nun geçici …. maddesi uyarınca temyiz hükümleri bakımından halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK’nun 438. maddesi uyarınca karar düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda açıklanan nedenle hüküm fıkrasına …. bent olarak “Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca talep edilen maddi ve manevi tazminat istemleri yönünden ayrı ayrı ….500,00’er TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” cümlesinin eklenmesine, kararın düzeltilmiş bu şeklinin ONANMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine …/01/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/26979 Karar : 2016/20988 Tarih : 28.11.2016

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, 01/10/2000-01/01/2004 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde dış cephe tuğla duvar ustabaşı olarak çalıştığını iş aktinin haksız olarak fesh edildiğini iddia ederek beyanla ödenmemiş işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalılar adına iflas idare memurlarına tebligat yapılmış ancak cevap dilekçe verilmemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:

Mahkemece, 16/04/2014 tarihli duruşmada takip edilmeyen davanın yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına ve sonrasında ise yasal üç aylık süre içerisinde yenilenmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Dosyanın incelenmesinde, davacı vekilinin Mahkemeye sunduğu 13/02/2014 tarihli dilekçe ile 13/02/2014 günü yapılacak duruşmaya katılamayacağına dair mazeret sunduğu, Mahkemece mazeretin kabulüne ve davacı vekilinin duruşma gününü UYAP`tan öğrenmesine karar verilerek duruşmanın 16/04/2014 tarihine bırakıldığı, bu tarihteki duruşmaya davacı vekilinin katılmadığı ve davalının da davayı takip etmediğini bildirmesi üzerine HMK 150. maddesi uyarınca dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, üç aylık süre zarfında yenileme olmadığından Mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

“Davacı vekilinin duruşma gününü UYAP üzerinden öğrenmesine” şeklindeki ara kararı yasaya uygun olmayıp, gider avansından tebligat masrafı alınarak davacı vekiline usulüne uygun tebligat yapılarak ya da UYAP üzerinden davacı vekiline duruşma günü bildirilerek davaya katılımına olanak sağlanıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 28/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6510 Karar : 2016/5832 Tarih : 11.10.2016

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Dava, kira alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali ve kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Harca tabi davalarda, başvurma harcı ile nisbi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır (Harçlar Kanunu 27-28 mad). Dava açılırken harcın eksik alınmış olması halinde, mahkemece davaya devam olunabilmesi için harcın Harçlar Kanun`unun 30 ve 33. maddeleri uyarınca tamamlanması yoluna gidilir ve davacıya eksik harcı yatırması için süre verilir. Şayet verilen süreye rağmen eksik harç ikmal edilmez ise dosya işlemden kaldırılır ve HMK.nun 150. maddesi uyarınca süresinde harç tamamlanarak dava yenilenmez ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

Somut olayda; Harca tabi dava değerinin son dönemde ödenen bir yıllık kira bedeli ve alacağın toplamı olduğu halde davacı tarafça alacak davası üzerinden harç ödendiği, tahliye davası yönünden ise harç ödenmediği, mahkemece de eksik harcın ikmali için mehil verilmediği anlaşılmaktadır. Mahkemece yıllık kira bedeli ve istenen alacak miktarı üzerinden eksik harcın tamamlattırılması, yatırılmadığı takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi ve süresi içinde harç ikmaliyle yenilenme yapılmadığı takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu yönler gözetilmeksizin uyuşmazlığın esası incelenerek hüküm kurulması yerinde değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici ….madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine …/…/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/7192 Karar : 2015/10452 Tarih : 16.11.2015

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı, murisi S… D…`tan intikal eden mirası kayıtsız ve şartsız reddettiğini beyan ederek, bu hususun tespit ve tescilini talep etmiştir.

Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, TMK`nın 605/1. maddesi uyarınca hasımsız olarak açılan mirasın gerçek reddine ilişkindir.

Mirasın gerçek reddinde, mirasçıların, mirası kayıtsız şartsız reddettiğine ilişkin sözlü veya yazılı beyanı, bozucu yenilik doğurucu hak niteliğinde olup, sulh hakimi tarafından tutanakla tespit edilmekle hukuki sonuç doğurur.

Böyle bir davada sulh hakiminin görevi, reddin süresinde olup olmadığı ve reddedenin mirasçılık sıfatı bulunup bulunmadığını incelemek; süre koşuluyla mirasçılık sıfatının gerçekleşmesi halinde ise, TMK`nın 609. maddesi uyarınca ret beyanını tespit ve tescil etmekten ibarettir.

Mirasın kayıtsız şartsız reddine ilişkin dilekçe sulh hakimine ulaştıktan sonra, davacının ayrıca duruşmaya gelmesine ilişkin yasal bir zorunluluk bulunmadığı halde HMK`nın 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz talebinin kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/7406 Karar : 2015/10046 Tarih : 1.10.2015

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Davacı vekili, davalı tarafa ait araç sürücüsünün kusurlu hareketi ile meydana gelen kazada arazisinde maddi zarar meydana geldiğini açıklayıp fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 2.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir

Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, dava dosyasının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 150. maddesi gereğince iki defa işlemden kaldırılmış olup 3 aylık sürede dava yenilenmediğinden HMK`nın 150/5. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, trafik kazası nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, davalının sebep olduğu kaza nedeni ile arazisinde meydana gelen zararın tahsili amacı ile eldeki bu davayı açmış, dava dilekçesi ile adresini “Kuruçeşme Mahallesi ……Priştina Caddesi No:54 K.8/30 ……..” olarak bildirmiş, mahkemece esasa kaydı yapılan davada tensip ara kararı ile duruşmanın 18.09.2013 tarihine bırakılmasına karar verilmiştir.

Davacı, ilk duruşma tarihi olan 18.09.2013 tarihli celseye katılamamış ve aynı tarihli dilekçesi ile yenileme talebinde bulunarak dosyanın kaldığı yerden devamına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı yenileme dilekçesinde, tebligat adresini, dava dilekçesinde bildirdiği adresten farklı olarak “Donanmacı Mahallesi 1743/1 Sokak Gözen Apt.

No:11 D.1 35530 …….” olarak bildirmiştir. Mahkemece yenileme dilekçesi üzerine, 18.09.2013 tarihli tensip zaptı ile, davanın kaldığı yerden devamına, duruşma gününün taraflara tebliğine, duruşmanın, 09.10.2013`e bırakılmasına karar verilmiş, 09.10.2013 tarihli duruşmada; davacıya, duruşma gün ve saatini bildirir davetiye tebliğ edildiği halde duruşmada hazır olmadığı gerekçesi ile taraflarca takip edilmeyen dosyanın, ikinci defa HMK 150. Maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına karar verilmiş, 04.02.2014 tarihli karar ile davacının, duruşma gün ve saatinden haberdar olmasına rağmen, 09.10.2013 tarihli duruşmaya katılmadığı, bu nedenle dosyanın ikinci kez işlemden kaldırıldığı, yasal 3 aylık süre içinde de dava yenilenmediğinden, HMK 150/5 maddesi gereği davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinde, 09.10.21013 tarihli duruşma tarih ve saatini içerir davetiyenin davacıya tebliğe gönderildiği ancak davetiyenin yenileme dilekçesinde davacının bildirdiği adrese değil, davacının taşınarak ayrılmış olduğu ve dava dilekçesinde bildirdiği “Kuruçeşme Mahalles…..Priştina Caddesi No:54 K.8/30 …….” adresine tebliğe çıkarıldığı, tebliğ evrakında davacının adresten taşındığı, muhtarlık kaydına rastlanılmadığı, tebliğ imkansızlığı nedeniyle, evrakın merciine iadesinin şerh düşüldüğü anlaşılmaktadır.

Bu durumda davacıya duruşma gün ve saatinin usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği ve davetiyenin bila tebliğ merciine iade edildiği halde mahkemece davacının yeni duruşma gününden haberdar olduğu ve buna rağmen duruşmaya gelmediği gerekçesiyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi ve dosyanın 3 aylık süre geçmesine rağmen yenilenmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2017/15-503 Karar: 2017/1190 Tarih: 14.06.2017

- HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

Taraflar arasındaki asıl, birleşen ve karşılık “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesince asıl davanın 1.735.262,82 TL. üzerinden kabulüne, karşı davanın reddine, taraflarca takip edilmeyen birleşen davanın ise açılmamış sayılmasına dair verilen 27.12.2011 gün ve 2005/421 E.-2011/882 K. sayılı kararın davalı-karşı davacı kooperatif vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 16.01.2014 gün ve 2013/4701 E. 2014/354 K. sayılı kararı ile;

(… Asıl dava, davalı iş sahibi kooperatif tarafından yapılan feshin haksızlığının tesbiti ile bakiye iş bedelinin tahsiline karar verilmesi; karşı dava, yüklenici şirkete fazla yapılan ödeme ile eksik ve kusurlu işler bedelinin tahsili ve tazminat, yüklenici şirket tarafından açılan birleşen dava ise sözleşme dışı yapılan fazla işler bedelinin tahsili istemlerine ilişkindir. Mahkemece, asıl davanın ıslahla arttırılan miktar da dikkate alınarak kabulüne, karşı davanın reddine, birleşen davanın esası hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına dair verilen karar davalı ve karşı davacı iş sahibi kooperatif tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında 02.02.1994 tarihli “Konut İnşaat Sözleşmesi” ve 12.07.1997 tarihli “02.02.1994 tarihli konut inşaat sözleşmesine ek sözleşmedir.” başlıklı adi yazılı şekilde yapılmış sözleşmeler düzenlenmiş olup; bu sözleşmeler 818 Sayılı Borçlar Yasası’nın hükmünde tanımı yapılan eser sözleşmesi niteliğindedir.

Asıl davada, davacı yüklenici şirket, asıl ve ek sözleşme hükümleri uyarınca, edimini yerine getirdiğini, sözleşme konusu inşaatları %95 oranında tamamladıktan sonra davalı kooeparatifin sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini belirterek, feshin haksızlığının ve geçersizliğinin tesbitiyle bakiye iş bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Yüklenicinin iş bedeline hak kazanabilmesi için, inşaatı sözleşmeye, plân ve projesine, imar mevzuatı ve teknik kurallara uygun biçimde yapıp, iş sahibine teslim etmesi gerekmektedir. Somut olayda; mahkemece, alınan 02.06.2008 tarihli bilirkişi raporunda “davaya konu inşaatların belediyece tastik edilmiş mimari, statik, tesisat, kalorifer ve ısı yalıtım projeleri ile yine belediyesince düzenlenerek onaylanmış inşaat ruhsatı bulunmadığından davaya konu binaların kaçak yapı durumunda bulunduğu” belirtilmiştir. 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca, 26. maddede sayılan istisnalar dışında tüm yapılara yapı ruhsatı alınması zorunludur. Ruhsat verilmesi için gerekli şartlar İmar Kanunu’nun 22. maddesinde gösterilmiştir. Aksine sözleşmede hüküm yoksa ruhsat alma yükümlülüğü iş sahibine aittir. Taraflar arasındaki gerek asıl ve gerekse ek sözleşmede yapı ruhsatı alınması ediminin yükleniciye ait olduğu kararlaştırılmadığından 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 30. maddesi hükmü gereğince, yapı ruhsatını almak edimi iş sahibi kooperatife aittir. Ruhsat alınmadan ya da ruhsat alınsa bile alınan ruhsata uygun yapılmayan inşaatlar “kaçak inşaat” olarak tanımlanır. Daire’mizin yerleşik uygulama ve içtihatlarına göre de, emredici hukuk kurallarını içeren 3194 Sayılı İmar Kanunu hükümlerine aykırı yapılan yapı, “kaçak yapı” niteliğinde olduğundan yasal hale getirilmedikçe ekonomik değer ifade etmez. Ekonomik değer taşımadığı için de yüklenici bu nitelikteki iş ve imalâtın bedelini isteyemez. Ancak; işin yasal duruma getirilmesi halinde yüklenici, hakettiği iş bedelini talep edebilir.

Hâl böyle olunca, öncelikle davalı iş sahibi kooperatifin edimi kapsamında olduğundan inşaatların yasal hale getirilmesi ve yapı ruhsatının alınabilmesi için iş sahibi kooperatife yeterli süre ve yetki verilmesi; kooperatifin yapı ruhsatı alıp inşaatları yasal hale getirmemesi durumunda aynı sebeple, yüklenici şirkete yetki ve uygun süre verilmesi, verilecek yetki ve uygun süreye rağmen yasal hale getirilmemesi durumunda inşaatların ekonomik değerinden söz edilemeyeceğinden, yüklenici tarafından açılan asıl davanın reddine karar verilmesi gerekir.

İnşaatların yasal hale getirilmesi durumunda ise; dosya kapsamından Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 11.09.2006 tarihli iddianamesi ile içlerinde yüklenici şirket yetkilisinin ve kooperatif yetkililerinin de bulunduğu birçok sanık hakkında zimmet ve görevi kötüye kullanmak suçlarından Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2006/272 esas numarasına kayıtlı dosyasında kamu davası açıldığı ve bu davanın halen derdest olduğu anlaşılmaktadır. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi uyarınca, ceza yargılamasında subuta eren maddi olgular hukuk hakimini bağlar. Bir başka deyişle, ceza davasında subuta eren maddi vakıaların hukuk davasında nazara alınacağı açıktır. Ceza mahkemesinin uyuşmazlık konusu olayın tesbitine, diğer bir söyleyişle olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine dair maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. O halde, görülmekte olan ceza davasının sonuçları temyize konu hukuk davasını etkileyeceğinden mahkemece Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması sürdürülen davanın sonucunun beklenmesi, ceza davasında verilecek karar kesinleştikten sonra, ceza davasında subuta eren maddi olgular ve toplanan tüm deliller de değerlendirilmek suretiyle gerçeğin ortaya çıkması için görevlendirilecek 3 kişilik konusunda uzman bilirkişi heyetiyle mahallinde keşif yapılması, denetime elverişli ve gerekçeli rapor alınması ve oluşacak sonuç çerçevesinde yüklenicinin hakettiği iş bedelinin tutarının saptanması gerekir.

Açıklanan hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir…),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda (dosya kendisine aktarılan) İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesince önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle uygulanması gereken 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğince kararı temyiz etmeyen asıl ve birleşen dava davacısı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Asıl ve karşı dava ile birleşen davalar eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemlerine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkili ile davalı arasında akdedilen asıl ve ek sözleşmeler gereği davalıya ait arsa üzerinde inşaat yaparak teslim ettiğini, bağımsız bölümlerin kullanılmaya başlandığını ancak davalı yanca bedelin bir kısmının ödenmediğini ileri sürerek davalı tarafından yapılan feshin haksızlığının ve geçersizliğinin tespitine, hak ediş bedellerinden bakiye 1.744.650,73 TL alacaklarından, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 60.000,-TL alacağın işlemiş ve işleyecek reeskont faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Birleşen davada ise (eldeki davanın açıldığı tarihte) yapılan ek işlere dair alacak davaya konu edilmiştir.

Davacı vekili 28.10.2010 tarihli ıslah ile dava değerini 1.735.262,82 TL’ye çıkartmıştır.

Davalı vekili davacının taahhüt ettiği sürede inşaatı tamamlayamadığını, binanın Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesine uygun evsafta olmadığını, bu sorunun giderilebilmesi için ilave masraf yapılması gerektiğini; davacının vergi ve diğer yasal sorumluluklarını yerine getirmemesi sebebiyle kooperatife mali külfet getirildiğini, davalı yetkilileri ile müvekkili kooperatifin eski yöneticileri arasında yapılan işlemlerle aslında 1.300.000,-TL civarında fazla ödeme yapıldığının saptandığın ve önceki yönetimin ibra edilmediğini, ayrıca ilgililer hakkında ceza kovuşturması başlatıldığını, eksikliklerin giderilmesi için ihtarla verilen sürenin sonunda karşı yanın edimini yerine getirmemesi üzerine sözleşmenin feshedildiğini, geçici ve kesin kabulün ve kesin hesabın yapılmadığını, bağımsız bölümlerin kullanılmaya başlanmasının teslim anlamına gelmeyeceğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiş;

Karşı davasında davacıya yapılan 1.300.000,-TL civarındaki fazla ödemenin şimdilik 10.000,-TL’lik kısmının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece davacı yanın yaptığı imalatlar ve davalının ödemeleri dikkate alınarak asıl davanın 1.735.262,82 TL. üzerinden kabulüne, karşı davanın reddine, taraflarca takip edilmeyen birleşen davanın ise işlemden kaldırıldığından (HMK.m.150), bu dava hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına dair verilen karar, davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazı üzerine Özel Dairece yukarıda gösterilen gerekçelerle bozulmuş, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Mahkemece davacı yüklenicinin ruhsat alma yükümlülüğünün bulunmadığı, davacının eseri tamamlayıp teslim ettiğinin, böylelikle sözleşmeden doğan edimini tam olarak ifa ettiğinin tartışmasız olduğu ve bu aşamadan sonra ceza yargılaması sonucunun da eldeki davayı etkilemeyeceği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından eser sözleşmesi uyarınca yapının ruhsata bağlanması yükümlülüğünün yüklenicide mi yoksa iş sahibinde mi olduğu, bu eksikliğin giderilmesinin mümkün olup olmadığı ve bedel talebinin buna bağlanıp bağlanamayacağı ve kooperatif yöneticileri ve davacı şirket yetkilisi hakkında sürdürülen ceza yargılamasının eldeki dosyaya etkisinin olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Asıl ve birleşen dosya davacısı … İmar İnş. Taah. Tic. Ltd. yüklenici, davalı ve karşı davacı … Akören Konut Yapı Kooperatifi ise arsa malikidir. Taraflar arasında 02.02.1994 tarihli asıl ve 12.07.1997 tarihli ek eser sözleşmeleri yapılmış, bununla yüklenici arsa üzerine bedeli karşılığı bina yapmayı üstlenmiştir.

İş sahibinin ödemeyi borçlandığı bir bedel karşılığında yüklenicinin bir eser meydana getirip teslim etmeyi üstlendiği sözleşmeye “eser sözleşmesi” denir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 2.b., Ankara 2015, s.584; Selimoğlu, E.: İstısnâ -Eser- Sözleşmesi, Ankara 2010, s.1).

Tanımından da anlaşılacağı gibi eser sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Yüklenicinin sözleşmeden doğan asli borcu bir eser meydana getirerek bunu iş sahibine teslim etmektir (818 s. BK.m.355; 6098 s. TBK.m.470). Meydana getirilerek iş sahibine teslim edilen eserin “ayıpsız” olması gerekir. Kanun ayıbın açık tanımını vermemiştir. Ancak ayıbın ağırlığı konusunda bir sıralama yapmıştır. Kanuna göre eserin “… iş sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı” olmasını, “aşırı masraf gerektirmemesi halinde onarımın mümkün olması” halinden ayırmıştır (818 s. BK.m.360/I-II; 6098 s. TBK.m. 475/1-3).

Öğretide ağırlıkla benimsenen tanıma göre; meydana getirilen eserin sözleşmede belirtilen nitelikleri taşımaması ya da dürüstlük kuralına göre eserde bulunması gereken niteliklerden yoksun olması halinde eserin ayıplı olduğu kabul edilmektedir (Eren, s.634; Turanboy, A.: Yargıtay Kararlarına Göre Müteahhidin Teslimden Sonra İnşaatdaki Noksan ve Bozukluklardan Doğan Mesuliyeti, AÜHFD., C.XLI (1989-1990), S.1-4, s.157 vd.; Canpolat, F.: İstisna Sözleşmesinde İş Sahibinin Ayıba Karşı Tekeffülden Doğan Hakları, Ankara 2009, s.65).

Gerek öğretide gerekse uygulamada ayıp maddi, hukuki, ekonomik ve estetik ayıp olarak tasnif edilmektedir. Bu tasnif içinde “hukuki ayıp” üzerinde durmakta yarar vardır. Hukuki ayıp edim konusu üzerinde, alıcının ondan yararlanmasını veya onun üzerinde tasarruf etmesini engelleyen, malın değerini veya ondan beklenen faydayı etkileyen ve genellikle- kamu hukukundan doğan sınırların bulunmasıdır (Aral, F./Ayrancı, H.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 10.b., Ankara 2014, s.119; Kahveci, N.: Taşınır Satımında Ayıplı Mal Nedeniyle Tüketicinin Sözleşmeden Dönmesi, Ankara 2014, s.9).

Nitekim 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca, anılan Kanun’un kapsamına giren bütün yapılar için yapı (inşaat) ruhsatı alınması şarttır. Kanun’un 22. maddesine göre yapı ruhsatı almak için belediye veya valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçeyle müracaat edilmelidir; dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa ebatlı kroki eklenmesi gereklidir. Eğer yapı ruhsatsızsa ya da ruhsat ve eklerine aykırı olarak inşa edilmiş ve ruhsata uygun hale de getirilemiyorsa binanın yıkılması gerekir (İmar K.m.32). Ayrıca ruhsatsız yapılarla ilgili idari müeyyideler de uygulanır (m.42).

Hemen belirtmek gerekir ki İmar Kanunundaki hükümler kamu düzenine dair olup mahkemeler ve Yargıtay’ca re’sen gözetilir.

Meydana getirilen eserdeki ayıp hükümleri ile İmar Kanunu maddelerinin bir arada değerlendirilmesinden, ruhsatsız bir yapının fiziksel (maddi) anlamda eksiksiz olması halinde dahi hukuken ayıplı sayılacağı ve yüklenicinin ayıptan doğan sorumluluğuna gidilebileceği sonucuna varılmaktadır.

Öte yandan yüklenicinin eser meydana getirip teslim etme borcunun karşısında, eser sözleşmesinin iş sahibine yüklediği edim “bedeli ödemek”tir (818 s. BK.m.355; 6098 s. TBK.m.470).

Sözleşmenin koşulları ya da özelliğine göre daha sonra ifa hakkı bulunmadıkça, karşılıklı edimler içeren sözleşmelerde, sözleşmenin ifasını isteyen tarafın öncelikle kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir (818 s. BK.m.81; 6098 s. TBK.m.97). Eser sözleşmesinde de yüklenicinin bedelin ödenmesini istemesi, eseri ayıpsız biçimde teslim etmesi ya da etmeye hazır olduğunu bildirmesi koşuluna bağlıdır. İş sahibi ayıplı eseri teslim almaya zorlanamaz; bu durumda iş sahibinin bedel ödeme borcu da muaccel olmaz. İş sahibi ayıp giderilinceye kadar ödemeden kaçınabilir (Baygın, C.: Türk Hukukuna Göre İstisna Sözleşmesinde Ücret ve Tabi Olduğu Hükümler, İstanbul 1999, s.193-194).

Edim konusu inşaat (bina yapımı) olan eser sözleşmeleri bakımından binanın sözleşme ve eklerine, fen ve sanat kaidelerine, tasdikli projeye, ruhsata ve diğer imar düzenlemelerine uygun olması şarttır; aksi takdirde eserin ayıplı olduğu sonucuna varılır ve bu halde yüklenici iş bedeline hak kazanamaz.

Sözleşmede aksi kararlaştırılmış olmadıkça yapı ruhsatı almak yükümlülüğü iş (arsa) sahibine aittir; bu mükellefiyetin yerine getirilmesi yükleniciden beklenemez. Ancak basiretli bir iş adamı sıfatını taşıyan ehil bir yüklenicinin de ruhsat ve proje olmaksızın inşaata başlamaması ve bunu sürdürmemesi gerekir. Yüklenici bu ilkenin aksine davranmış ise, başka deyişle ruhsat ve gerekli izinleri almaksızın binayı tamamlamışsa iş bedeline hak kazanamaz. Böyle bir durumda yüklenicinin iş bedeline hak kazanabilmesi eğer mümkünse proje ve ruhsat eksiklerinin giderilmesine bağlıdır. Aynı şekilde iş sahibi de projesi ve ruhsatı olmayan bir inşaatta mevcut eksiklik ve kusurlu işlerin giderim bedelini isteyemez.

Somut olaya bakıldığında;

Üsküdar Belediye Başkanlığı İmar Müdürlüğünün cevabi yazısında davaya konu taşınmaz için bir projenin bulunmadığı belirtilmiş; aynı birimin 30.09.2014 gün ve 6215-6311 Sayılı yazısında taşınmazla ilgili bir imar parselasyonunun bulunmadığı, bu sebeple herhangi bir imar uygulamasının yapılamayacağı ve inşaat hakkında çok sayıda yapı tatil zaptının tutulduğu bildirilmiştir. Yine dosyada bulunan Üsküdar 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2004/55 D. İş sayılı dosyasında yapılan tespit sonucu düzenlenen 19.10.2004 tarihli bilirkişi raporu ile dava dosyasında görüşüne başvurulan bilirkişilerce hazırlanan 02.06.2008 tarihli raporda da davaya konu inşaatların belediyece tasdik edilmiş mimari, statik, tesisat, kalorifer ve ısı yalıtım projelerinin bulunmadığı” ve ruhsatsız durumdaki davaya konu binaların “kaçak yapı” niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Yüklenicinin de proje ve yapı izin belgesi (inşaat ruhsatı) bulunduğuna dair bir iddiası yoktur.

Yukarıdan beri açıklanan ilkeler ve somut olay bir arada değerlendirildiğinde ilke olarak ruhsata bağlanmamış inşaat sebebiyle yüklenicinin iş bedeli isteyemeyeceği tartışmasızdır. Ancak Yargıtay’ın son yıllardaki uygulamasında, sırf bu sebeple davanın reddine karar verilmesinin yüklenicinin mağduriyetine neden olduğu da dikkate alınarak, mahkemenin öncelikle onaylı projesi ve yapı izin belgesi bulunmadan yapılan inşaatın imar mevzuatına uygun hale getirilmesinin mümkün olup olamayacağının ilgili idarelerden sorulması ve bilirkişiden alınacak ek raporla saptanmasının gerektiği; bu araştırma ve incelemenin yapılmasından sonra binanın hiç bir şekilde proje ve ruhsata bağlanmasının mümkün olmayacağının anlaşılması halinde, ki böyle bir durumda yıkılması gereken binanın ekonomik değerinin de olmadığı gözetilerek, yüklenicinin açtığı imalat bedeline dair davanın reddinin lazım geldiği benimsenmiştir. Binanın yasal hale getirilmesinin mümkün olduğunun anlaşılması halinde ise (yapı izin belgesi almak yükümlülüğü iş sahibine ait olduğundan) öncelikle iş sahibine gerekli projeleri hazırlayıp inşaatı ruhsata bağlatması için süre verilmeli, adı geçenin bunu yerine getirmemesi halinde yüklenicinin bu gerekliliği sağlayabilmesine olanak tanınmalı ve bina yasal hale getirilirse yüklenicinin imalat bedelini isteyebileceği aksi takdirde bedel isteyemeyeceği kabul edilmelidir.

Karşı dava bakımından inşaatların yasal hale getirilmesi durumunda ceza yargılamasına dair dosyanın bekletici mesele yapılması konusundaki bozma ve buna yönelik direnme kararına gelince;

Bu noktada öncelikle ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, diğer bir deyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durmakta yarar vardır:

Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 74. maddesinde (818 s. BK.m.53) düzenlenmiş olup hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin medeni hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.

6098 s. Türk Borçlar Kanununun konuyu düzenleyen 74. maddesi

“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.

Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine dair kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz” hükmünü amirdir.

Bu açık hüküm karşısında ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK., 10.01.1975 gün ve 1971/T-406 E., 1975/1 K.; 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E, 1985/21 K; 27.04.2011 gün ve 2011/17-50 E, 2011/231 K; 03.04.2013 gün ve 2012/19-873 E, 2013/433 K sayılı kararları).

Hukuk yargılaması usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik (illiyet) bağını tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi bir engel oluşturmaz (Çenberci, M.: Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, Ankara 1965, s.22 vd.; ayrıca HGK., 16.09.1981 gün 1979/1-131 E., 1981/587 K.; 27.04.2011 gün ve 2011/17-50 E, 2011/231 K; 03.04.2013 gün ve 2012/19-873 E, 2013/433 K sayılı kararları).

Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre maddi olgunun tespitine dair ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde;

Üsküdar 2. (şimdi İstanbul Anadolu 6.) Ağır Ceza Mahkemesi’nin (bozmadan önce) 2006/272 E. numarasına kayıtlı dosyasında “zimmet ve görevi kötüye kullanma” isnadıyla açılan dava sonunda verilen karar, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 04.12.2012 gün ve 2010/9570 E., 2012/12454 K. sayılı kararla, içlerinde davalı kooperatif yöneticileri ile davacı şirket yetkililerinin de bulunduğu bir kısım sanıklar için araştırmaya yönelik olarak bozulmuştur. Bu haliyle anılan davanın halen derdest olduğu anlaşılmaktadır. Bozma sonrası yapılacak yargılamada verilen kararın eldeki alacak davasını etkileyeceği tartışmasızdır. Bu durumda Ağır Ceza Mahkemesinde yargılaması sürdürülen davanın sonucunun beklenmesi, ceza davasında verilecek karar kesinleştikten sonra, ceza davasında sübuta eren maddi olgular ve toplanan tüm deliller de değerlendirilmek suretiyle gerçeğin ortaya çıkması için görevlendirilecek konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi heyetiyle mahallinde keşif yapılması, denetime elverişli ve gerekçeli rapor alınması ve bu suretle asıl ve ek raporlar ve ek raporların kendi aralarındaki çelişkilerin giderilmesi sağlanarak (HMK.m.281) oluşacak sonuç çerçevesinde yüklenicinin hak ettiği iş bedelinin tutarının saptanması gerekir.

Son olarak; birleşen davanın açılmamış sayılmasına (HMK.m.150) karar verilmesine rağmen “… davalı vekili için takdir olunan 1.500,-TL. vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,” şeklinde kurulan hüküm de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326/1. maddesine aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalara göre Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı-karşı davacı kooperatif vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.06.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2017/11-58 Karar: 2017/419 Tarih: 01.03.2017

  • HMK 150. Madde

  • Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Sonuçları ve Davanın Açılmamış Sayılması

DAVA : Taraflar arasındaki “patent hakkına müdahale edilmediğinin tespiti “ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.09.2013 gün ve 2011/85 E., 2013/203 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 30.06.2014 gün ve 2014/5208 E., 2014/12484 K. sayılı kararı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, patent hakkına müdahale edilmediğinin tespiti istemine ilişkindir

Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen hükmün davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine,Yargıtay 11. Hukuk Dairesine ait yukarıda esas ve karar numarası belirtilen karar ile bozulmuştur.

Mahkeme önceki kararında direnmiş; direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.

Ne var ki, direnme kararını temyiz eden davalı vekilleri 16.02.2017 tarihli dilekçeleri ile Hukuk Muhakemeleri Kanununun uyarınca temyiz talebini geri çektiklerini bildirmişlerdir.

Bilindiği üzere, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 123. maddesinde “ davanın geri alınması” usuli kurumu düzenlenmiş olup, davacının hüküm kesinleşinceye kadar ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabileceği hüküm altına alınmıştır. Davayı geri alan davacı, bununla talep sonucundan, yani hakkın özünden feragat etmemekte, sadece davasını geri almakta ve onu ileride tekrar açabilme hakkını saklı tutmaktadır. Davalının, davanın geri alınmasına muvafakat etmesi halinde mahkemece davanın esası hakkında bir karar verilmez, yalnızca davacının davasını geri alması davalının da buna muvafakati sebebiyle davanın son bulduğunu belirmekle yetinir. Bu durumda, dava hiç açılmamış ve dava açılması ile doğan hukuki sonuçlar ( geçmişe etkili olarak ) hiç doğmamış sayılır. ( 150/7 )

Diğer taraftan, hukuk yargılama usulünde “temyiz isteminin geri çekilmesi” gibi bir kavram ve müesseseye yer verilmemiştir. Temyiz, kesin süreye bağlı bir hukuki işlemdir. Bu sebeple davanın geri alınmasında olduğu gibi temyiz isteminin sonradan tekrar kullanılmak üzere geri alınması söz konusu olamaz. Ancak, temyiz eden tarafın temyiz isteminden feragat etmesi mümkündür. Temyiz isteminden vazgeçme halinde temyiz dilekçesinin reddine karar verileceğinden bu hususun dilekçede açıkça gösterilmesi, kayıtsız ve şartsız olması gerekmektedir.

Oysa ki, anılan dilekçede temyiz isteminden feragat edildiğine dair bir açıklık bulunmamaktadır.

Bu nedenle, davalı vekiline geri çekme beyanının temyiz isteminden feragate dair olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıklattırılması gerekmekte olup, dosyanın bu sebeple mahal mahkemesine gönderilmesi gereklidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklandığı üzere işlem yapılarak, anılan eksiklik giderildikten sonra Hukuk Genel Kuruluna gönderilmek üzere dosyanın Yerel Mahkemeye GERİ ÇEVRİLMESİNE, 01.03 2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS