0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

HMK Madde 138

(1) Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir.



HMK Madde 138 Gerekçesi

Yargılamada taraflar usule veya esasa ilişkin iddia ve savunma sebeplerini ileri sürerler. Bunlardan usule ilişkin olanların hâllinden sonra, işin esasına girilerek uyuşmazlık çözümlenir. Usule ilişkin hususlar, ya dava şartıdır veya ilk itiraz niteliğindedir. Usule ilişkin hususlar, şeklî nitelik taşıdıklarından yargılamanın başında, dosya üzerinden de incelenerek karara bağlanabilir. Ancak, mahkeme, kararını vermek için tarafların dinlenmesine ihtiyaç duyuyorsa, bunu da tahkikat aşamasında değil, ön inceleme oturumunda yapacaktır. Böylece dava şartları ve ilk itirazlarla ilgili sorunların, en geç tahkikat başlamadan, ön inceleme duruşması sonunda karara bağlanması amaçlanmıştır.


HMK 138 (Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/15589 Karar : 2018/12112 Tarih : 10.09.2018

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, … ‘da ikamet ederken evinde gerekli hijyen koşullarına uyulmadığı ve evinin çöp ev olduğu iddiası ile evde olmadığı bir sırada yapılan şikayet üzerine yetkili kurumlar tarafından 07.02.2012 tarihinde evine girilerek eşyalarının tamamının çöpe atıldığını, çöpe atılan poşetler içerisinde muhafaza ettiği 45.000 USD ve diğer birikimlerinin de olduğunu, ilgili kurumlara başvuruda bulunduğunda bir sonuç alamadığını, bir müddet sonra kendisini Av… olarak tanıtan davalı … `ın parası ile kişisel eşyalarını kurtarmak için dava açacağı telkiniyle vekaletname talep ettiğini, daha sonra düzenlenen belgenin taşınmaz satış yetkilerini içeren vekaletname olduğunu öğrendiğini, 923 parsel sayılı taşınmazının söz konusu vekaletname kullanılarak … ’e, 1192 parsel sayılı taşınmazının ise … ’ya satış yolu ile temlik edildiğini ileri sürerek hile ile alınan vekaletname ile yapılan satışların iptali ile taşınmazların yeniden adına tescilini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, 923 parsel sayılı taşınmazın maliki olarak … ‘un bildirildiği, ancak daha sonra bu taşınmazın 18.11.2014 tarihinde … `e satışının yapıldığı, davacı vekiline söz konusu şahısları davaya dahil etmek üzere 1 haftalık kesin süre verildiği, ancak davacı vekilince bu şahısların süresi içinde davaya dahil edilmedikleri gerekçesi ile taraf teşkili olan dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.

1192 parsel sayılı taşınmazın halen davalı … adına, 923 parsel sayılı taşınmazın ise dava tarihi itibariyle dava dışı … adına kayıtlı olduğu sabittir.

Bilindiği üzere, tapu iptali ve tescil davaları kayıt malikleri aleyhine açılır. 923 parsel sayılı taşınmaz maliki aleyhine açılmış bir dava bulunmadığından ve bir kimseye dahili dava yoluyla taraf sıfatı verilemeyeceği ve aleyhine hüküm kurulamayacağına yönelik usul hükmü uyarınca bu taşınmaza ilişkin davanın reddinde bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazlarının REDDİNE,

Ne var ki, 1192 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili aynı isabetin sağlandığını söylemek mümkün değildir. Şöyle ki; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hukukumuzda ilk derece yargılamasının beş temel aşamadan oluşması öngörülmüştür. Bunlar sırası ile; dilekçelerin karşılıklı verilmesi, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama ve hükümdür. Bu aşamalar içinde yeni olan ise ön inceleme aşamasıdır.

6100 sayılı HMK önincelemenin kapsamı başlıklı 137. maddesinde “dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, 138. madde dikkate alınarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar vereceği, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebileceği, öninceleme duruşmasında tarafların iddia ve savunmaları kapsamında uyuşmazlık konularını tam olarak belirleyebileceği, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik edeceği ve bu hususların tutanağa geçirileceği belirtilmiştir. Öninceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar ile sınırlı olmak üzere tanık dinleme, belge inceleme, bilirkişi görüşü alma, keşif yapma ve yemin teklif etme gibi işlemler yapılabilir, ancak tahkikata yönelik işlemler yapılamaz.

Tüm bu hususlar dikkate alındığında, dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra öncelikle dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazların incelenmesi; bu konularda olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi, dosya üzerinden karar verilemeyen dava şartları ile ilk itirazlar hakkında karar verilmek ve diğer öninceleme işlemlerini yapmak üzere tarafların öninceleme duruşmasına davet edilmesi, 6100 sayılı HMK 137 ve 140 maddelerine göre öninceleme duruşmasında gerekli usul işlemleri yapıldıktan sonra, tahkikat duruşmasına geçilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK`de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Bir başka hususta, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu`nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK`nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Somut olaya gelince; 1192 parsel sayılı taşınmaz, davacı tarafından … 12. Noterliği aracılığıyla düzenlenen 18.07.2014 tarihli vekaletname ile yetkilendirilen … tarafından … ’e satış yolu ile temlik edilmiş, ardından … ‘e, … `a ve … tarafından da davalı … ’ya aktarılmıştır.

Hâl böyle olunca, 1192 parsel sayılı taşınmaz yönünden yukardaki ilkeler uyarınc vekalet görevinin kötüye kullanılması bakımından araştırma yapıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken 26.05.2015 tarihli tensip tutanağı ile birlikte davanın reddedilmiş olması doğru değildir.

Davacının yerinde olan temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, dava dışı … `ün temyiz dilekçesinin taraf sıfatı yokluğu nedeniyle reddine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/16071 Karar : 2017/17590 Tarih : 26.12.2017

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Davacı vekili, taraflar adına müşterek mülkiyet hükümlerine göre kayıtlı olan 102 ada 98 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan … +1 katlı betonarme evin vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda; davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmaması nedeniyle HMK.nın 115/2. maddesi uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi üzerine, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, yazılı yargılama usulüne (HMK.md.118-186) tabidir.

Dava dilekçesinin davalılara tebliğinden (HMK.md.122) sonra hangi usuli işlemlerin yapılacağı 6100 sayılı HMK`nın 122 vd. maddelerinde; yargılamadaki dilekçelerin değişimi (HMK.md.126-136), ön inceleme (HMK.md.137-142), kesitleriyle ilgili usulü işlemlerin tamamlanması, varsa dava şartları ve ilk itirazlar hakkında bir karar verilmesi (HMK.md.138), yoksa tahkikat aşamasına (HMK.md.143vd.) geçilerek sonucuna göre karar verilmesi şeklinde gösterilmiştir.

Dava şartı yönünden dosya üzerinden inceleme yapılarak HMK`nın 138/1. maddesi gereğince karar verilebilirse de, bunun için de dilekçeler değişimi aşamasının (HMK m.126-136) tamamlanması gereklidir (HMK m. 137).

Dava, 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra 11.05.2016 tarihinde açılmıştır.

Dava dilekçesinin davalılara tebliğ edilmediği görülmektedir. Dilekçelerin değişimi aşaması tamamlandıktan sonra (HMK m.126-136) da, ön inceleme aşamasına geçilmesi, bu aşamada gerekli incelemenin ve gerektiğinde ön inceleme duruşmasının yapılması gerekir (HMK m. 137-142).

Ön inceleme aşaması tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez (HMK m.137/1-2).

O halde, dilekçelerin değişimi aşaması tamamlanmadan davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi davacının hukuki dinlenilme hakkına (HMK. m. 27) aykırı olmuştur.

O halde Mahkemece yapılacak iş; öncelikle dava dilekçesini davalı tarafa tebliğ ederek dilekçeler teatisi aşamasının tamamlanmasının sağlanması, iddia ve savunma çerçevesinde toplanacak tüm delillerin sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekirken, böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan yazılı şekilde hüküm verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Davacının temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmdığına, taraflarca HUMK`nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5240 Karar : 2017/11253 Tarih : 6.07.2017

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Davacı, davalı şirketle aralarında, diğer davalı Sultan Barış T.`nun müteahhitliğini üstlendiği İstanbul İli, Ümraniye İlçesi, Ç. Mah. 3. Pafta, 2.3 Ada, 12/13/14 Parseller üzerinde ortak bir inşaat yapmak için 07.04.2007 tarihli inşaat yapım ve ortaklık sözleşmesi imzalandığını, imzadan sonra tüm sözleşme gereği yüklenmiş olduğu tüm edimlerinitam ve eksiksiz şekilde ve gereği gibi ifa etmesine rağmen, davalı ve davalı şirketin mezkur ödemeleri vadeye yayarak kendisinin zor duruma düşmesine sebep olduğunu, davalılar ile bu konuda müzayaka haline düştüklerini, kendisinin tahahhüt altına girdiği tüm edimleri ifa ettiğini ve sözleşme konusu işin tamamlanmasını sağladığını, taraflar arasındaki sözleşme sonrasında tanzim edilen 31.10.2008 tarihli protokol ile de bahse konu edimlerin yerine getirildiği, davalıların edimlerini eksik yaptığının açıkça ortaya çıktığını, davalıların bu protokol ile hüküm altına alınan 325.000 TL bedeli ödemediklerini ileri sürerek, bu bedelin protokol tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar, bu davada husumetin sadece Sultan Barış T.`na yöneltilebileceğini, T. İnşaatın şahıs şirketi olup hükmi şahsiyetinin olmadığını belirterek husumet itirazında bulunmuş, davacının davadan önce aynı alacak için açtığı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/1..3 E. sayılı dosyası ile davalı tarafından davacı aleyhine açılan İstanbul Anadolu 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/1..3 E. sayılı dosyası ile adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile tasfiye bakiyesinin ödenmesine ilişkin dava dosyasının derdest olduğunu belirterek derdestlik itirazında bulunarak davanın usulden reddini, olmadığı takdirde davanın hukuki dayanağının bulunmadığını, protokolde hesap hatalarının bulunduğunu, alacağın muaccel olmadığını beyan ederek davanın esastan reddini talep etmiştir.

Mahkemece, ``…davacı vekili mahkememizde işbu alacak davasını açmışsa da, aynı taraflar arasında aynı mahiyetteki davanın İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülerek davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini bu kararın da temyiz edilmekle halen Yargıtay`da bulunduğunu beyan ederek, derdestlik ilk itirazında bulunmuştur.

Adı geçen dosya celbedilerek incelendiğinde İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/1..3 esas, 2012/1..1 karar nolu dosyası ile 24/12/2012 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, bu kararın da temyiz edilmekle halen Yargıtay’da bulunduğu ve kesinleşmediği, adı geçen karar kesinleşmeden de mahkememizde tarafları ve konusu aynı olan aynı mahiyetteki işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.`` gerekçesiyle davalının derdestlik ilk itirazının kabulü ile aynı mahiyetteki dava halen İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi`nin 2012/1..3 esas nolu dosyasında halen derdest olduğundan, karar kesinleşmeden aynı mahiyetteki işbu dava açılmış olduğundan derdestlik nedeni ile davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacı tarafından davaya konu aynı alacağın tahsili için davalılar aleyhine yapılan icra takibine vaki itirazın iptali için İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/1..3 E. sayılı dosyasında, Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin TTK.’nun 4 ve 5. maddesi hükmünce verilen 2010/3.9 E. 2011/3.3 K. sayılı işbölümünden kaynaklanan gönderme kararı sonrasında davacı vekili tarafından HMK.’nun 20. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre içerisinde ilgili mahkemeye başvurulmadığı gerekçesiyle davanın HMK.`nun 20,137,138. maddeleri gereğince açılmamış sayılmasına karar verildiği, söz konusu kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 23.12.2014 günlü ve 2014/6793 -17074 E.K. sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verildiği, temyize konu eldeki davanın ise 28.10.2013 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. 6100 sayılı HMK derdestlik konusunu dava şartı olarak düzenlemiştir.

HMK`nun 114/ı maddesinde aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olması gerektiği dava şartı olarak belirtilmiştir.

Dava şartları, mahkmenin davanın esası hakkında yargılamada bulunulabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.

Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir.

Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar varolmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemenin HMK 115 maddesi gereği dava şartı noksanlığı nedeniyle davayı usulden reddetmesi gerekir.

Bir davada derdestliğin kabul edilebilmesi için varlığı gerekli üç koşul birlikte aranır.

Bunlar:

1- Bu davanın daha önce aynı veya başka bir mahkemede açılmış olması;

2- Davanın görülmekte ( derdest ) olması;

3- Daha önce açılmış ve görülmekte olan o dava ile ikinci davanın yani bu davanın aynı olması koşullarıdır.

Somut olayda, mahkemenin gerekçesine konu olan İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/1..3 E. sayılı dosyası ile yapılan yargılama sonucunda, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Davanın açılmamış sayılması kararı temyizi kabil niteliktedir. Ancak, derdestlik yönünden kararın temyiz edilmeyerek veya temyiz aşamasından geçerek kesinleşmesini aramaya gerek yoktur. Burada davaların takipsiz bırakılmasını önlemek amacı güdülmüştür. Davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararların kesin hüküm oluşturmayacağı da yasa gereğidir. Bu itibarla, yukarıda anılan maddi ve hukuki olgular dikkate alındığında, mahkemece; yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı gerekçe ile hüküm tesisi usul ve yasaya uygun görülmemiş, hükmün bozulmasını gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK`nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.07.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/7339 Karar : 2017/5937 Tarih : 28.06.2017

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Dava, trafik kazası nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.

… 10. Asliye Hukuk Mahkemesince, dava sigorta hukukundan kaynaklanan ihtilafla ilgili olup, sigorta hukuku TTK`nda düzenlendiğinden 6102 sayılı Kanunun 4 ve 5. maddelerine göre ticaret mahkemesinin görevli olduğu, Hukuk Genel Kurulunun 15.04.2011 tarih ve 2011/1161 Esas - 2011/188 Karar sayılı kararına göre de davalar tefrik edilmeden tümü için ticaret mahkemesi görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiştir.

… 11. Asliye Ticaret Mahkemesince, her ne kadar davacı, oğlunun trafik kazasından dolayı vefat etmesinden dolayı destekten yoksunluk nedeniyle maddi ve manevi tazminatın tahsili için bu davayı açmışsa da sonradan maddi tazminat açısından davasından feragat ettiği, tek taraflı davayı sona erdiren feragat işlemi için davacı vekilinin yetkisinin bulunduğu, manevi tazminat açısından ise her ne kadar daha önce taraflardan ikisinin sigorta şirketi olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmiş olsa da sigortalar hakkındaki maddi tazminat talebinden feragat edilmesi nedeniyle gerçek kişiler arasındaki manevi tazminat talebine dönüştüğü, her iki tarafın gerçek kişi olup ticari işletme veya şirket ile alakasının kalmadığı, TTK’nın 4. maddesi gereğince davanın mutlak ticari nitelikte bulunmadığından ve yukarıdaki hususları içeren yasal düzenlemelerin Borçlar Kanununda düzenlenmesi nedeniyle asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği ve görev kurallarının kamu düzeninden olup mahkemelerin görevli olmasının HMK`nın 114/1c, 115 ve 138. maddeleri gereği davanın her safhasında kendiliğinden incelenecek konu olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

… 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından ise eldeki davada maddi tazminat yönünen davadan feragat edilmemiş olması halinde, manevi tazminat talebini tefrik ederek görevsizlik kararı verilerek dosyanın asliye hukuk mahkemesine gönderilmesi hukuken mümkün bulunmadığı gibi, eldeki davada olduğu üzere maddi tazminat yönünden feragat nedeniyle davanın reddine karar verilip, manevi tazminat yönünden görevsizlik kararı verilmesinin; dosyanın bir bütün olduğu, asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin kararın Yargıtay 17. Hukuk Dairesi`nin yukarıda değinilen kararı ile onanmış olması, bu suretle onama kararı doğrultusunda işlem yapılması gerektiği, dolayısıyla görevsizlik kararı verilmesinde isabetsizlik bulunduğu değerlendirilerek, mahkemenin görevsizliğine, davanın usûlden reddine, görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.

6100 sayılı HMK`nın 22/2. maddesinde “İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir.”

6100 sayılı HMK`nın 23/2. maddesinde, “Yargıtayca verilen merci tayini kararları ile temyiz incelemesi sonucu kesinleşen göreve ve yetkiye ilişkin kararlar davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar” hükümlerine yer verilmiştir.

Somut olayda … 10. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararı Yargıtay 17. Hukuk Dairesince onanmıştır. Bu durumda davaya bakma görevinin … 10. Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu özel dairenin kabulündedir. Özel Dairenin onama kararının mahkemeleri bağlayıcılığı özelliği vardır.

O halde, uyuşmazlığın … 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK`nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; … 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 28/06/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/144 Karar : 2017/7168 Tarih : 8.06.2017

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Davacı, davalı ile arasında ön ödemeli satış konut yoluyla bir adet dairenin satışı için 24.01.2014 tarihinde sözleşme imzaladıklarını, sözleşme gereği 46,250.00 TL ödediğini, 8.750,00 tutarında davalı tarafta senedinin bulunduğunu,davalı şirketin yöneticilerinin işyerini kapatıp kaçtıklarını,daireleri teslim etmediklerini bu nedenle ödediği 46.250,00 TL’nin faiziyle iadesi ve davalının sözleşmeden cayma için koyduğu 10.000.00 TL tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalıya tebligat çıkartılmamıştır.

Mahkemece, davaya bakmakla Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafça temyiz edilmiştir.

Somut olayda uyuşmazlık, 6100 sayılı yasanın114/c maddesi gereğince dava şartı olan “mahkemenin görevli olması” şartı hakkında taraf teşkili sağlanmadan karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Mahkemenin görevli olması dava şartıdır (HMK. m.114/1-c). Dava şartları ve ilk itirazlar, ön incelemede sonuca bağlanır. Ön inceleme ise, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra yapılır (HMK. m.137/1, 139/1 ilk cümle). Buna göre görevsizlik kararı verilebilmesi için; dava dilekçesinin davalıya tebliği (HMK. m. 122), cevap süresinin beklenmesi (HMK m.127), cevap verilmesi halinde davacıya tebliği (HMK m. 126), davacının cevaba cevap verme süresinin beklenmesi, verdiğinde diğer tarafa tebliği (HMK. m.136/1), davalının ikinci cevap süresinin beklenmesi, verdiğinde diğer tarafa tebliği (HMK. m. 136/1) zorunludur. Mahkemenin, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verilebileceğini öngören aynı Kanun’un 138. maddesi hükmü, dilekçelerin karşılıklı verilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu hüküm, hakime, belirtilen hususlar hakkında gerekmiyorsa ön inceleme duruşması yapmaksızın karar verebilme yetkisi tanır. Ön inceleme duruşması yapmaksızın dosya üzerinden karar verilebilmesi için de davanın ön inceleme aşamasına getirilmiş olması gereklidir. Hukuk Muhakemeleri Kanun’un 137/1. maddesinde, ön incelemenin dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra yapılacağının açıkça öngörülmüştür.

Diğer yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 1086 sayılı Kanundan farklı olarak iddia ve savunmanın genişletilmesi yahut da değiştirilmesi yasağını dava ve cevap dilekçesinin verilmesiyle başlatmamış; bu yasağı, ileriye dilekçelerin karşılıklı verilmesinin tamamlanmasına, bazı hallerde ön inceleme duruşmasına kadar ötelemiştir. Bu düzenleme ile davacının cevaba cevap dilekçesinde iddialarını değiştirerek ve genişleterek başlangıçta görevli olmayan mahkemeyi görevli hale getirmesi de mümkün hale gelmiştir. Tarafların bu haklarını kullanabilmeleri, dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesini veya bunun için kanunda belirlenen sürelerin geçmesini zorunlu kılmaktadır.

6100 sayılı HMK’nin 114. maddesi uyarınca dava şartlarından olan görev konusunda aynı Kanun’un 138. maddesi uyarınca dosya üzerinden karar verilebilir ise de, ancak bunun için dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilerek savunma hakkı tanınması gerekir. Dava dilekçesi tebliğe çıkartılmış ise de davalının cevap süresi beklenmeksizin dosya üzerinden görevsizlik kararı verilmesi HMK’nin 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına da aykırılık oluşturmaktadır.

Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar göz ardı edilerek davalı tarafa dava dilekçesi ve tensip zaptı tebliğ edilmekle birlikte cevap süresi dolmadan görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Bozma nedenine göre de diğer hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle hükmün BOZULMASINA, HUMK’nun 440/III-3 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/688 Karar : 2017/3085 Tarih : 1.06.2017

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.

Davacı, 5905 parsel sayılı taşınmazın kayden maliki olduğunu, taşınmazının bir kısmına davalı tarafından taş dökülmek suretiyle tecavüz edildiğini ileri sürerek davalının elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, çekişme konusu taşınmaza müdahalesinin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, elatmanın keşfen sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hemen belirtmek gerekir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul Hukukumuzda, ilk derece yargılamasının beş temel aşamadan oluşması öngörülmüştür. Bunlar sırası ile, a) dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesi, b) ön inceleme, c) tahkikat, d) sözlü yargılama, e) hüküm aşaması olduğu açıktır. Bu aşamalar içinde yeni olan ise ön inceleme aşamasıdır.

Yargılamanın gereksiz yere uzamasının engellenmesi; mahkemenin ve tarafların yargılamada gereken hazırlığı davanın başında yapmasının sağlanması bakımından, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dilekçelerin verilmesinden sonra ve tahkikat aşamasından önce gelmek üzere “ön inceleme” adıyla yeni bir yargılama aşaması kabul edilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın 137. maddesinde, ön incelemenin kapsamı, …nın 138. maddesinde ön inceleme aşamasında dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazlar hakkında verilecek kararlar, …nın 139. maddesinde, ön inceleme duruşmasına davet, …nın 140. maddesinde ise, yapılması zorunlu olan ön inceleme duruşması düzenlenmiştir.

6100 sayılı …nın ön incelemenin kapsamı başlıklı 137. maddesinde, “dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, 138. madde dikkate alınarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar vereceği, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebileceği, ön inceleme duruşmasında tarafların iddia ve savunmaları kapsamında uyuşmazlık konularını tam olarak belirleyebileceği, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik edeceği ve bu hususların tutanağa geçirileceği belirtilmiştir. Ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar ile sınırlı olmak üzere tanık dinleme, belge inceleme, bilirkişi görüşü alma, keşif yapma ve yemin teklif etme gibi işlemler yapılabilir, ancak tahkikata yönelik işlemler yapılamaz.

…nın 137. maddesinin ikinci fıkrasında ise, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği düzenlenmiştir. Gereksiz duruşmalara ilişkin uygulamadaki eski alışkanlıkların devam etmesinin kesin olarak önüne geçilmesi amacıyla kanun koyucu, ön inceleme aşaması tamamlanmadan ve bu aşamada alınması gereken kararlar alınmadan tahkikat aşamasına geçilmesini ve tahkikat için duruşma günü belirlenmesini kesin bir ifade ile (emredici nitelikteki bir düzenlemeyle) yasaklamıştır.

Yukarıda belirtilen 6100 sayılı …nın 137/2. maddesi dikkate alındığında, öninceleme duruşması ve duruşmada yapılması gerekli olan işlemler yapılmadan tahkikat duruşmasına geçilemeyeceği, bu düzenlemenin emredici nitelikte olduğu açıktır.

Somut olayda, mahkemece 26/03/2014 tarihli ön inceleme tensip tutanağı gereğince ön inceleme duruşmasının 21/05/2014 tarihine bırakıldığı halde belirlenen tarihte usulüne uygun ön inceleme duruşmasının yapılmadığı ve uyuşmazlığın niteliğinin belirlenmediği halde keşif tarihi verildiği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca ön inceleme duruşmasının yapılması ve sonrasında bir karar verilmesi için karar bozulmalıdır.

Kabule göre de;ön inceleme duruşması yapılmadan tanık listesinde adı olmayan davacı tanığının dinlenilmesi de doğru değildir.

Davalının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/15196 Karar : 2017/2518 Tarih : 28.03.2017

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Davacı vekili, müvekkilinin davalı … ile dava dışı Karat … arasında imzalanan genel kredi sözleşmesine kefil olduğunu, bu kredi sözleşmesinin teminatı olarak alınan senedin kredi borcu ödenmediği için müvekkili aleyhine takibe konulduğunu, müvekkilinin kefaletine ilişkin sözleşmenin geçerli olmadığını ve davalı bankanın kötüniyetli olduğunu ileri sürerek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespiti ile kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili ile davacı arasında imzalanan kefalet sözleşmesinin geçerli olduğunu savunarak davanın reddi ile tazminata karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre, davaya konu bono ve kefalet sözleşmesinin davacı şirket yetkilisi tarafından imzalandığı, davacı şirket esas sözleşmesinin kefaleti yasaklayan bir hüküm içermediği gibi taraflar arasında imzalanan kefalet sözleşmesinin mevzuata aykırı bir yanı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine, şartlar oluşmadığı için kötüniyet tazminatı isteğinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

6100 sayılı HMK ile yazılı yargılama usulünde ilk derece yargılaması beş aşamadan oluşmaktadır. Bunlar, davanın açılması ve karşılıklı dilekçelerin verilmesi, ön inceleme, tahkikat, tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılama ile hükümdür.

Davanın açılması üzerine dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır.

Mahkemece ön inceleme aşamasından sonra tahkikat işlemine gerek olmaması halinde nihai bir karar verilebilir (HMK m.138-142). Ancak mahkemenin ön inceleme aşamasında nihai karar verebilmesi için dava şartlarından birinin bulunmaması, ilk itirazların yerinde olması, hak düşürücü sürenin geçmiş olması ve zamanaşımı def’inin dinlenebilir olması gerekir. Mahkemece bu nedenler dışında işin esasına girilerek delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar verilecekse, HMK’nun 143. ve devamı maddeleri uyarınca tahkikat aşamasına geçilmeli ve özellikle HMK`nun 147. maddesi uyarınca taraflar tahkikat için duruşmaya davet edilmeli, tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığı durumda, tahkikatın bittiği taraflara tefhim edilmeli(HMK m.184), mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olunacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki yanı davet etmeli ve davetiyeye belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususunu bildirmeli, sözlü yargılamada ise taraflara son sözlerini sorup, hüküm vermelidir (HMK m.186). 6100 sayılı HMK ile öngörülen yargılama kesitlerine, kanunda belirtilen sebepler dışında uyulmadan karar verilemez.

Hal böyle olunca, mahkemece 02/03/2016 günlü duruşma oturumunda tahkikatın bittiği tefhim edilmeden (HMK m.184) ve sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunulması amacı ile davet hususu yerine getirilmeden karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 28/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/8252 Karar : 2016/19625 Tarih : 27.10.2016

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Davacı, alacaklı … vekili sıfatı ile borçlu aleyhine icra takibi başlattığını, borçlunun taşınmazlarına haciz konulduğunu, borçlu ile irtibata geçen davalı …`nın resmi ve akdi avukatlık ücretini ödememek için borçlu ile anlaşmaya vardığını, İcra Müdürlüğüne başvurarak taşınmaz üzerindeki hacizleri haricen tahsil beyanı ile kaldırdığını ve icra takip dosyalarının işlevsiz bırakıldığını, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 164.maddesine göre, her iki davalının vekalet ücretinden sorumlu olduğunu ve bu sebeple davalılar hakkında İstanbul Anadolu 22.İcra Müdürlüğünün 2015/1036 esasında kayıtlı icra takip dosyası ile takip başlattığını, davalıların borca ve yetkiye itirazda bulunulduğunu belirterek itirazın iptaline ve takibin devamına ve lehlerine inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmemiştir.

Mahkemece, DAVANIN GÖREV NEDENİ İLE USULDEN REDDİNE, dosya üzerinden karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, vekalet ücreti alacağını tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali istemiyle dava açmış, mahkemece davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmeden dosya üzerinden görevsizlik kararı verilmiştir. Davalılar vekilince, dava dilekçesi, tensip zaptı tebliğ edilmeden görevsizlik kararının verilmesinin usule aykırı olduğu gerekçesiyle dosya temyiz edilmiştir.

Somut olayda uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK`nın 114/c maddesi gereğince dava şartı olan “mahkemenin görevli olması” şartı hakkında taraf teşkili sağlanmadan karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Mahkemenin görevli olması dava şartıdır (HMK. m.114/1-c). Dava şartları ve ilk itirazlar, ön incelemede sonuca bağlanır. Ön inceleme ise, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra yapılır (HMK. m.137/1, 139/1 ilk cümle). Buna göre görevsizlik kararı verilebilmesi için; dava dilekçesinin davalıya tebliği (HMK. m. 122), cevap süresinin beklenmesi (HMK m.127), cevap verilmesi halinde davacıya tebliği (HMK m. 126), davacının cevaba cevap verme süresinin beklenmesi, verdiğinde diğer tarafa tebliği (HMK. m.136/1), davalının ikinci cevap süresinin beklenmesi, verdiğinde diğer tarafa tebliği (HMK. m. 136/1) zorunludur. Mahkemenin, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verilebileceğini öngören aynı Kanun’un 138. maddesi hükmü, dilekçelerin karşılıklı verilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu hüküm, hakime, belirtilen hususlar hakkında gerekmiyorsa ön inceleme duruşması yapmaksızın karar verebilme yetkisi tanır. Ön inceleme duruşması yapmaksızın dosya üzerinden karar verilebilmesi için de davanın ön inceleme aşamasına getirilmiş olması gereklidir. Hukuk Muhakemeleri Kanun`un 137/1. maddesinde, ön incelemenin dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra yapılacağının açıkça öngörülmüştür.

Diğer yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 1086 sayılı Kanundan farklı olarak iddia ve savunmanın genişletilmesi yahut da değiştirilmesi yasağını dava ve cevap dilekçesinin verilmesiyle başlatmamış; bu yasağı, ileriye dilekçelerin karşılıklı verilmesinin tamamlanmasına, bazı hallerde ön inceleme duruşmasına kadar ötelemiştir. Bu düzenleme ile davacının cevaba cevap dilekçesinde iddialarını değiştirerek ve genişleterek başlangıçta görevli olmayan mahkemeyi görevli hale getirmesi de mümkün hale gelmiştir. Tarafların bu haklarını kullanabilmeleri, dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesini veya bunun için kanunda belirlenen sürelerin geçmesini zorunlu kılmaktadır.

6100 sayılı HMK’nın 114. maddesi uyarınca dava şartlarından olan görev konusunda aynı Kanun’un 138. maddesi uyarınca dosya üzerinden karar verilebilir ise de, ancak bunun için dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilerek savunma hakkı tanınması gerekir. Dava dilekçesi tebliğ edilmeden dosya üzerinden görevsizlik kararı verilmesi HMK`nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına da aykırılık oluşturmaktadır.

Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar göz ardı edilerek davalıya dava dilekçesi ve tensip zaptı tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/16145 Karar : 2015/13017 Tarih : 16.11.2015

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalının Y.. A.. G.. 29/11/2012 günlü sayısının 9. sayfasında, “…” başlıklı yazısında yer alan haberin tamamen gerçek dışı olduğunu belirterek, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, cevap dilekçesiyle yetki itirazında bulunarak davanın esastan da reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; Tapu Müdürlüğünden gelen yazılara göre haberin gerçek olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 116/a maddesinde; “ Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı” ilk itirazlar arasında sayılmıştır.

138.maddenin 1. bendinde; “ Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir. “

138.maddenin 3. bendinde; “ İlk itirazlar, ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır.” ifadeleri yer almaktadır.

Ön sorunların incelenmesi usulünü gösteren 164. maddenin 3. bendinde ise; “ Hâkim, ön sorun hakkındaki kararını taraflara tefhim veya tebliğ eder. “ şeklinde düzenlemeler yapılmıştır.

Dosya kapsamından; davalılardan R.. U..’nun 24 Aralık 2013 tarihli cevap dilekçesiyle yetki itirazında bulunduğu, Mahkemece ön inceleme duruşmasında yetki itirazının reddine karar verilmesine rağmen, ön inceleme duruşmasına katılmayan davalı R.. U..`ya, red kararının tebliğ edilmediği ve böylece savunma hakkının kısıtlandığı anlaşılmaktadır.

Anayasa`nın 36. maddesi gereğince herkes, yasal araç ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olup davalının kanıtları toplanmadan karar verilmiş olması onun savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur.

Mahkemece açıklanan yön gözetilmeyerek, yetki itirazının reddi kararının davalıya tebliğ edilmeden, açılan davaya ilişkin savunması yöntemine uygun olarak incelenip değerlendirilmeden, eksik inceleme ile yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/16521 Karar : 2015/10781 Tarih : 16.09.2015

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, mirasbırakanın maliki olduğu 6 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek veraset ilamına göre tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davacı tarafın kesin süre içinde dava şartını yerine getirmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mahkemece, terekeye iade istekli açılan dava nedeniyle dava dışı mirasçıların davaya muvafakatlarının alınması ya da terekeye temsilci atanması için davacı tarafa iki aylık kesin süre verildiği, ancak kesin süre geçtikten sonra Rize Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açıldığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; “ön inceleme” safhası 6100 sayılı HMK’da 137 ilâ 142. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, bu aşamada yapılacak işlemler sırasıyla dava şartlarının ve ilk itirazların incelenmesi, çekişmedeki uyuşmazlık noktalarının tespiti, hazırlık işlemleri, delillerin sunulması ve toplanması için gerekli işlemlerin yapılması, sulhe teşvik ve son merhale olarakta bütün bu hususların 137. md. gereğince tutanağa geçirilmesidir. Hemen belirtilmelidir ki, aynı hükmün 2.fıkrası gereğince ön inceleme safhası tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği hükme bağlandıktan sonra 138.maddesi ile de ön inceleme sırasında mahkemece öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verileceğini, gerektiği taktirde karar vermeden önce bu konuda tarafları ön inceleme duruşması açıp dinleyebileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere, hakim ön inceleme safhasında 6100 sayılı HMK’nun 114.maddesinde sayılan dava şartları ile 116.maddesinde belirtilen ilk itirazlar hakkında asıl olanın dosya üzerinden karar verilmesi olduğu halde gerek görülmesi halinde yani istisnai olarak ön inceleme duruşması açılacağı (Md.138), 140.Md. hükmünde ise tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların tespitinden sonra hakimin tarafları sulhe teşvik etmesi gerektiği ve sonuç alınacağı kanaatinin hasıl olması halinde bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma gününün tayin edilmesi icap ettiği ön görülmüştür.

Öte yandan; 6100 sayılı HMK`nin 141. maddesi hükmü uyarınca taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir.

Somut olaya gelince; kesin süreye rağmen dava şartının yerine getirilmediği gerekçesi ile evrak üzerinden davanın reddine karar verilmiş; anılan karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Bu durumda; 6100 sayılı HMK`nun 141. maddesi uyarınca davacı tarafın ön inceleme aşamasında talebini kendi miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteği olarak değiştirebileceği gibi, bu konuda tarafların sulh olmaları da olasıdır. Buna göre tarafların sulh olup olamayacaklarının tespiti ve tarafları sulhe teşvik etmek ön inceleme aşamasının bir gereği olduğu için ancak duruşma günü belirlenmesiyle mümkün olabilecektir.

Oysa, mahkemece duruşma açılmaksızın evrak üzerinden verilen kararla dava sonuçlandırılmıştır. Böyle bir uygulamanın ön inceleme için öngörülen 6100 sayılı Yasanın 137 ilâ 142 maddelerinde düzenlenen hükümlerine uygun düşmeyeceği tartışmasızdır.

Diğer taraftan, usul hükümleri kamu düzenine ilişkin bulunduğundan ve re`sen gözetilmesi gerektiğinden, davacı tarafın temyizinde anılan hususlara değinmemiş olması neticeye etkili değildir.

Hal böyle olunca davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.`nın 428.maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/18660 Karar : 2014/2755 Tarih : 12.02.2014

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Davacı vekili, davalı şirketin balık üretimi ve satışı yapan müvekkili firmaya balık yemi satan bir firma olduğunu, müvekkili şirketin 2008-2012 yılları arasında yetkili müdürü olan davalı B…‘le birlikte davalı şirketin birlikte gerçekleştirdiği yolsuz işlemleriyle müvekkili şirketin sahip olduğu tüm malvarlığını kaybettiğini, davalı şirketin müvekkili şirketten mevcut alacaklarını gerçek dışı faturalarla ve ve işlemlerle çok yüksek meblağlara çekerek şirket müdürü olan diğer davalının da bu işlemlerin hepsine göz yummak suretiyle müvekkili şirketin bir borç batağına saplanmasına neden olduğunu. Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı şirket müdürü tarafından açılan iflas davasında Mahkemenin 2011/594 E.-2013/15 K. sayılı kararıyla iflas kararının tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırıldığını ve müvekkili şirketin iflas durumuna son verildiğini, müvekkilinin Yunan ortağına ait şahsi çeklerinin ciro edilerek teminat amacıyla davalı şirkete verildiğini ve müvekkilinin davalıya olan borcu karşılığında 11.11.2008 tarihli 5 adet faturayla birlikte toplam 2.489.229,29 TL. bedelli balık satışı gerçekleştirildiği halde davalının teminat amacıyla aldığı çekleri iade etmediğini, ayrıca davalı şirket müdürü tarafından müvekkiline ait gerçek değeri 60.000.000 TL. Olan iki adet üretim lisans projelerinin de tüm demirbaşlarla birlikte iki ayrı sözleşmeyle davalı firmaya çok cüzi bir rakam olan 443.975 TL. Karşılığında devredildiğini, ileri sürerek şimdilik müvekkilinin 10.000 TL. borçlu olmadığının tespitine, fazla tahsilatın iadesine, müvekkilinin uğradığı zararın şimdilik 10.000 TL.`lik kısmı ile 10.000 TL. mahrum kalınan kar kaybının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı şirket vekili, müvekkili şirketin yerleşim yeri Samsun`da bulunduğundan Samsun mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle yetki ilk itirazında bulunmuş, H.M.K.nın 109. maddesi gereği kısmi dava açılamayacağını, davacının dilekçesine konu iddiaların ceza davası konusu olduğunu, davacı şirketin müvekkili şirketten alacaklı olmayıp halen borçlu olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

Diğer davalı vekili ise davaya cevap süresinin uzatılmasını istemiştir.

Mahkemece yapılan yargılamaya, toplanan delillere göre dava tarihi itibariyle H.M.K.nın 6/1. maddesi uyarınca davalı şirketin yerleşim yeri adresinin Samsun olduğu, davalı şirketin H.M.K.nın 19/2. maddesi uyarınca usulüne uygun olan yetki ilk itirazının kabulü gerektiği gerekçesiyle; davalı şirket vekilinin yasal süresinde ileri sürdüğü yetki ilk itirazının kabulüyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, kararın kesinleşmesine müteakip ve talep halinde dosyanın yetkili ve görevli Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi`ne gönderilmesine karar verilmiş,

hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

6100 Sayılı H.M.K.hükümlerine göre yazılı yargılama usulünde ilk derece yargılaması beş aşamadan oluşmaktadır. Bunlar, davanın açılması ve karşılıklı dilekçelerin verilmesi, ön inceleme, tahkikat, tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılama ve hükümdür.

Davanın açılması üzerine dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır.

Ön incelemede öncelikle dava şartları (H.M.K.madde 114-115) ve ilk itirazlar incelenir. (H.M.K.madde 116-117). Dava şartları mevcutsa ve ilk itirazlar yerinde değilse iddia ve savunma içinden tarafların uyuşmazlık noktalarının neler olduğu belirlenir. Taraflar ön inceleme duruşmasında sulhe teşvik edilir. Ön inceleme duruşmasından sonra mahkemece hak düşürücü süreler ve zamanaşımı hakkındaki itiraz ve defiler incelenerek karara bağlanır. (H.M.K.m. 142)

Mahkeme ön inceleme aşamasından sonra tahkikat işlemine gerek olmaması halinde nihai bir karar verebilir. (H.M.K.m. 138-142). Ancak mahkemenin ön inceleme aşamasında nihai karar verebilmesi için dava şartlarından birinin bulunmaması, ilk itirazların yerinde olması, hak düşürücü sürenin geçmiş olması veya zamanaşımı definin dinlenebilir olması gerekir. Mahkemece bu nedenler dışında işin esasına girilerek delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar verilecekse (H.M.K.nun 143 vd. maddeleri uyarınca) tahkikat aşamasına geçilmeli ve özellikle H.M.K.nun 147. maddesi uyarınca taraflar tahkikat için duruşmaya davet edilmelidir.

Somut olayda yazılı yargılama usulüne tabi iş bu davada davalı vekilinin yetki ilk itirazını havi cevap dilekçesi davacıya tebliğ edilmeden dosya üzerinden karar verilmiş olması davacının savunma hakkının ve hukuki dinlenilme hakkının (H.M.K.nın 27.md.) 2. fıkrasında yer verilen açıklama yapma ve ispat hakkının ihlali ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Kaldı ki davalı B…yönünden de 1 ay süre ile 17.9.2013 tarihinde cevap süresi uzatım kararı verildiği halde adı geçen davalının cevap dilekçesinin sunulmasını beklemeden 20.9.2013 tarihinde temyize konu yetkisizlik kararının verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.

O halde yukarda ayrıntılı olarak açıklanan yazılı yargılama usulünün 5 aşamasından olan taraflarca karşılıklı dilekçelerin verilmesi aşaması tamamlanmadan yazılı şekilde yetki ilk itirazının kabulüyle yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.

Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün ( BOZULMASINA ), peşin harcın istenmesi halinde iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/1452 Karar: 2016/10117 Tarih: 06.12.2016

  • HMK 138. Madde

  • Dava Şartları ve İlk İtirazlar Hakkında Karar

Dava, tapu iptali ve tescili istemine ilşkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Kural olarak, her davada duruşma yapılması zorunludur. Yani hakim duruşma yapmadan hükmünü veremez ( m. 27). Başka bir deyimle, hakim evrak (dosya) üzerinde karar veremez.

Somut olayda, mahkemece duruşma yapılmamış, evrak üzerinde inceleme yapılarak hüküm kurulmuştur. HMK’nın 137. maddesi gereğince her davada ön inceleme yapılması gerekir. 138. maddesi gereğince de dava şartları ve ilk itirazlara dair hususlar dışında kalan uyuşmazlıklarda dosya üzerinde karar verilemeyeceğinden ön incelemenin de duruşmalı olarak yapılması gerekmektedir. Yine, HMK’nın 142. maddesine göre ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlar. Bu itibarla mahkemece HMK’nın 137 vd. maddeleri gereğince işlem yapılması, tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda delillerin toplanması oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.

Mahkemece belirtilen usul hükümlerine aykırı şekilde, duruşma yapılmaksızın dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istenmesi halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.12.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS