0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Karşı Dava Açılabilmesinin Şartları

HMK Madde 132

(1) Karşı dava açılabilmesi için;

a) Asıl davanın açılmış ve hâlen görülmekte olması,

b) Karşı davada ileri sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut bu davalar arasında bağlantının mevcut olması, şarttır.

(2) Belirtilen bu şartlar gerçekleşmeden karşı dava açılacak olursa, mahkeme, talep üzerine yahut resen, karşı davanın asıl davadan ayrılmasına; gerekiyorsa dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verir.

(3) Karşı davaya karşı, dava açılamaz.



HMK Madde 132 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, hukuk uygulamamızda önemli bir yeri bulunan karşı dava kurumunun işlerlik kazanabilmesinin şartları belirlenmiştir. Karşı dava açılabilmesi için şu şartların bir arada bulunması gerekir.

Asıl davanın açılmış ve hâlen görülmekte olması; karşı dava, niteliği gereği açılmış ve hâlen görülmekte olan bir davanın varlığını zorunlu kılar. Çünkü, açılmış ve hâlen görülmekte olan bir davanın davalısının cevap dilekçesinde, asıl davanın davacısına karşı, asıl davanın görüldüğü mahkemede bir dava açması hâlinde, ancak karşı davadan söz edilebilir.

Karşı davada ileri sürülecek olan taleple, asıl davada ileri sürülen talep arasında, takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut bunun dışında kalan bir başka bağlantının mevcut olması gerekir.

Buradaki bağlantıdan maksat, asıl taleple karşı davada ileri sürülebilecek talebin, aynı yahut birbirine benzer sebeplerden doğmuş yahut biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek bir nitelikte bulunmasıdır.

Maddenin ikinci fıkrasında ise bir davanın şartlarının gerçekleşmemesine rağmen karşı dava olarak açılması hâlinde, asıl davaya bakan mahkemenin talep üzerine yahut kendiliğinden karşı dava olarak açılan davanın, asıl davadan ayrılmasına ve gerekiyorsa o davaya ilişkin dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesine karar vermesi gerektiği hususu hüküm altına alınmıştır. Böylelikle, karşı davanın kabule şayan olmadığı itirazı, bir ilk itiraz olmaktan çıkartılmış, koşulları oluşmadan bir karşı dava açılması hâlinde, mahkemenin talep üzerine yahut kendiliğinden ayırma kararı vererek, karşı dava olarak açılan davanın görevli mahkemesine gönderilmesinin sağlanması olanağı yaratılmak suretiyle, usul ekonomisi ilkesine de uygunluk sağlanmıştır. Aralarında hiçbir bağlantı bulunmayan davaların birlikte görülmesinin önüne geçilmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrasında ise karşı davaya karşı, karşı dava açılamayacağı açıkça hükme bağlanarak, karşı davanın tevali ettirilmesi engellenmiştir. Bununla yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önüne geçilmek istenmiştir.


HMK 132 (Karşı Dava Açılabilmesinin Şartları) Emsal Yargıtay Kararları


Hukuk Genel Kurulu 2017/496 E. , 2021/208 K.

  • HMK 132
  • Savunma olarak ileri sürülebilecek hususların karşı dava konusu yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

HMK’nın “Karşı dava açılabilmesinin şartları” başlıklı 132/1. maddesi;

“Karşı dava açılabilmesi için;

a) Asıl davanın açılmış ve hâlen görülmekte olması,

b) Karşı davada ileri sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut bu davalar arasında bağlantının mevcut olması, şarttır” şeklinde düzenlenmiştir.

Gerek iki dava arasında bağlantı bulunması hâlinde, gerekse takas veya mahsup iddiasıyla karşı dava açılması hâlinde, karşı dava açılmasında genel bir dava şartı olan hukuki yarar aranacaktır. Davalının alacağı, davacının alacağından daha düşük ise karşı dava açmak yerine talebini asıl davada sadece savunma olarak ileri sürmelidir. Savunma olarak ileri sürülebilecek hususların ayrı dava konusu yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.04.2019 tarihli ve 2017/15-2073 E., 2019/479 K. sayılı kararında da açıklanmıştır.

Mahsuplaşma itiraz olup, bir davada taraflarca açıkça ileri sürülmese dâhi, hâkim dava dosyasına yansıyan belgelerden mahsup itirazının varlığını anladığı takdirde, bunları kendiliğinden dikkate almalıdır. Dava konusu somut olayda davalı yüklenici fazla imalat ve malzeme satışı savunmasına ilişkin 24.12.2010 ve 17.01.2011 tarihli ‘‘İlâve işler sözleşmesi’’ başlıklı belgelerini dosyaya ibraz etmiş olup, bu belgeler sunulmamış olsaydı bile, davalı asıl sözleşme dışında başka işler yaptığını belirterek mahsup itirazını ortaya koyduğundan; mahkemece ayrıca birleşen dava ya da karşı dava açılmasına gerek olmaksızın, davalı tarafça ilâve olarak yapıldığı ileri sürülen fazla imalat ve malzeme satışı ile ilgili yöntemine uygun biçimde araştırma ve inceleme yapılarak, gerçekleştirildiği saptanan fazla imalat ve malzeme satışı bakımından davalı yüklenicinin mahsup itirazına konu alacağının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi mümkün ve gereklidir.


Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2014/14637 E. , 2015/12009 K.

  • HMK 132
  • Karşı dava nedir? Nasıl Açılır?

Açılmış ve görülmekte olan bir (asıl ) davada davalının, aynı mahkemede ( ve aynı dosyada ) davacıya karşı açtığı davaya karşı dava ( karşılık dava ; mukabil dava ; davayı mütekabile ) denir. Karşı dava, asıl davada verilen cevap dilekçesi ile veya esasa cevap süresi içinde ayrı bir dilekçe verilmek sureti ile açılır. ( madde ; 133,1) Yani, yazılı yargılama usulüne göre görülen ( madde; 127,1/c.1) ve basit yargılama usulünün uygulandığı (madde;317,2/c.1) davalarda, kural olarak ,dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki hafta olan esasa cevap süresi içinde, verilecek cevap dilekçesi ile veya bu süre içinde verilecek ayrı bir dilekçe ile karşı dava açılabilecektir. Cevap süresi uzamış ise (madde;127;317,2) karşı dava ,uzatılan süre içinde açılabilir.

Karşı dava, esasa cevap süresi geçtikten sonra açılırsa, mahkeme, talep üzerine veya kendiliğinden davaların ayrılmasına ( madde;167 ) karar verir (madde;133,2 ).

Esasa cevap süresi içinde karşı dava açmamış olan davalı, karşı dava açma hakkını kaybeder. Böyle bir durumda davalı, davasını, ayrı ( bağımsız, müstakil ) bir dava olarak (her zaman ) açabilir. Bu halde, davacının açtığı (ilk) dava ile davalının ayrıca açtığı ( ikinci ) dava arasında bağlantı varsa (madde;166,4), bu iki davanın birleştirilmesine karar verilebilir (madde;166,1,2).

Karşı dava, süresi içinde asıl davanın görülmekte (derdest) olduğu mahkemede açılır. Karşı dava, davalı (karşı davacı ) tarafından asıl davacıya (karşılık davalıya) yönelik olarak, asıl davanın davacısı, karşı davanın davalısı olarak gösterilerek açılır.

Yazılı yargılama usulünün uygulandığı davalarda, karşı dava, cevap dilekçesi ile veya iki hafta olan cevap dilekçesini verme süresi (madde;127 ) içinde ayrı bir dilekçe ile açılır. (madde;133) Basit yargılama usulüne göre görülen davalarda da cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki hafta olduğundan ( madde;317,2) karşı dava, cevap dilekçesi ile veya bu süre içinde verilecek (başka ) bir dilekçe ile açılacaktır. Açılan karşı davaya yönelik olarak, karşı dava açılamaz (madde;132,3 ).

Karşı dava, her ne kadar asıl davaya yönelik olarak aynı mahkemede açılıyorsa da, müstakil (ayrı) bir davadır. Bu nedenle karşı davalar, ayrı (bağımsız) davalar gibi harca tabidir; ( Harçlar Kanunu madde;6,I) harç yatırılmadan karşı dava açılmış sayılmaz ve karşı dava hükümleri uygulanmaz. (Prof.Dr.Baki Kuru, Prof.Dr.Ramazan Arslan,Prof.Dr.Ejder Yılmaz,Medeni Usul Hukuku,Ders Kitabı,6100 sayılı HMK’na göre yeniden yazılmış 22. Baskı,s;546 – 553 )

Somut olayda; davacının, karşı dava olarak açtığı yoksulluk nafasının kaldırılmasına ilişkin olan dava, asıl davadan ayrılarak ayrı esasa kaydedilmiş, yargılama bu şekilde sürer iken davalı iştirak nafakasının artırılması talebi ile karşı dava açmıştır. Dosyadaki belgelerden karşı davanın anılan süreden sonra açıldığı anlaşılmıştır. HMK’nın 132/3. maddesinde, karşı davaya karşı dava açılamayacağı düzenlenmiş ise de; eldeki yoksulluk nafakasının kaldırılması davası asıl davadan ayrılarak yeni esasa kaydedilmiştir. Başka bir anlatımla, anılan dava karşı dava olma niteliğini kaybetmiştir, bu durumda asıl davaya dönüşen yoksulluk nafakasının kaldırılması davasına karşı dava açılmasına yasal bir engel yoktur. Ayrıca, mahkemece iştirak nafakasının artırılmasına ilişkin karşı davanın yasal süresinde açılmaması da red gerekçesi yapılmıştır. HMK’nın 133/2. maddesinde yeralan düzenlemeye göre, bu durumda, davanın; asıl davadan ayrılmasına ve yeni esasa kaydedilmesine karar verilmesi gerekir iken, davanın reddedilmesi de doğru bulunmamıştır.

Mahkemece yapılacak iş; iştirak nafakasının artırılmasına yönelik olan karşı davayı asıl dava olan yoksulluk nafakasının kaldırılması davasından ayırmak, yeni esasa kaydetmek, yargılamaya bu esas üzerinden devam etmek, taraf delillerinin değerlendirilmesi sonucu varılacak uygun sonuca göre bir karar vermekten ibarettir


Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/6678 E. , 2024/6433 K.

  • HMK 132
  • Asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesi karşı davanın görülüp karar bağlanmasına engel oluşturmaz.

6100 sayılı Kanun’un 132 nci maddesinde karşı dava açılabilmesinin şartlarının asıl davanın açılmış ve halen görülmekte olması ve karşı davada ileri sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması, yahut bu davalar arasında bağlantının mevcut olması olarak açıklandığı, şu halde asıl dava derdestlik nedeniyle usulden reddolduğundan karşı davanın da anılan hükümler uyarınca, ortada usulen açılmış bir asıl dava bulunmadığından görülemeyeceği, diğer bir anlatımla asıl dava derdestlik nedeniyle usulden reddedildiğinden ortada usule uygun bir asıl davanın varlığından söz edilemeyeceğinden karşı davanın görülebilmesinin mümkün bulunmadığı, Mahkemece yazılı gerekçelerle davanın usulden reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı; asıl davada harcı yatırılan dava değerinin 1.500,00 TL olup Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin (AAÜT) 7 ve 13 üncü maddeleri uyarınca kararın ön inceleme aşamasında verildiği gözetildiğinde, Mahkeme kararının avukatlık ücretine ilişkin bölümü bakımından da yerinde bulunduğu gerekçesiyle; başvurunun esastan reddine kesin olarak karar verilmiştir.

Kabule göre de, usulüne uygun açılmış bir asıl dava bulunduğundan 6100 sayılı Kanun’un 132 nci maddesinde sayılan karşı dava açılabilmesi şartlarının da oluştuğu, 6100 syaılı Kanun’un 134 üncü maddesi uyarınca da asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesinin karşı davanın görülüp karar bağlanmasına engel oluşturmayacağı anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesinin karşı davaya yönelik gerekçesinin de hatalı olduğu anlaşılmakla, bu sebeple de kararın bozulması gerekmiştir.


Hukuk Genel Kurulu 2017/2073 E. , 2019/479 K.

  • HMK 132
  • Takas veya mahsup iddiasıyla karşı dava açılması hâlinde, karşı dava açılmasında genel bir dava şartı olan hukuki yarar aranacaktır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Karşı dava açılabilmesinin şartları” başlıklı 132/1. maddesi;

“Karşı dava açılabilmesi için;

a) Asıl davanın açılmış ve hâlen görülmekte olması,

b) Karşı davada ileri sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut bu davalar arasında bağlantının mevcut olması, şarttır” şeklinde düzenlenmiştir.

Gerek iki dava arasında bağlantı bulunması hâlinde, gerekse takas veya mahsup iddiasıyla karşı dava açılması hâlinde, karşı dava açılmasında genel bir dava şartı olan hukuki yarar aranacaktır. Davalının alacağı, davacının alacağından daha düşük ise karşı dava açmak yerine talebini asıl davada sadece savunma olarak ileri sürmelidir. Savunma olarak ileri sürülebilecek hususların ayrı dava konusu yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır (Pekcanıtez H./Özekes M./Akkan M./Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 1230).

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davacı taşeron yanlar arasında imzalanan “Sinop 500 Kişilik Öğrenci Yurdu İnşaatı Elektrik Tesisatı ve Mekanik Tesisat” işine ilişkin sözleşme kapsamında davalı yükleniciye verilen 500.000,00TL’lik teminat çeki ve yine yanlar arasında imzalanan “Ankara Numune Hastanesine Bağlı Yenimahalle Devlet Hastanesi Ek Binası İnşaatı Elektrik Tesisatı ve Mekanik Tesisat” işi ile ilgili sözleşme kapsamında verdiği 750.000,00TL bedelli teminat çeki nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep etmektedir.

Davalı yüklenici vekili, yargılama aşamasında 24.06.2013 tarihinde bilirkişi raporuna karşı verdiği dilekçesinde, davacının çalıştırdığı işçilerin sigorta primlerini ödemesi gerektiği hâlde ödemediğinden davacı adına SGK’ya ödeme yapıldığını savunmuş, yine 11.10.2013 tarihli dilekçe ekinde davacı adına sigorta primlerinin ödendiğine ilişkin tahsilat makbuzları ile havale yapıldığına ilişkin dekontları sunmuştur. Davalı yüklenici tarafından davacının işçilerinin sigorta primlerinin ödendiği yönündeki savunması, yanlar arasında imzalanan sözleşmeler kapsamında davacı adına yapılan ödemelerin davacının alacağından indirilmesi yönünde mahsup savunması olup hâkim tarafından resen nazara alınması gerekmektedir.

Davalı yüklenici vekili, 11.10.2013 tarihli dilekçe ekinde davacı adına sigorta primlerinin ödendiğine ilişkin bir kısım tahsilat makbuzları ve havale yapıldığına ilişkin dekontları sunmuş olup, bu durumda mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılarak sunulan belgeler ve ödemelerin dayanağı olan hesaplarla yapılan ödemelerin kimin borcuna ilişkin olduğu konusunda rapor alınması, davacının edimi olduğu hâlde davalı yüklenici tarafından yapıldığı tespit edilen bir ödeme bulunması hâlinde, bu ödemelerin mahsubundan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.


Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/5392 E. , 2024/5367 K.

  • HMK 132
  • Karşı davanın kimlere karşı açılabileceğine dair sınırlama yoktur, aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğan ve de biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunan davalar arasında bağlantı olduğunu kabul edilir ve karşı dava açılabilir.

Karşı dava açılabilmesinin şartları 6100 sayılı Kanun’un 132 nci maddesinin birinci fıkrasında asıl davanın açılmış ve hâlen görülmekte olması ve karşı davada ileri sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut bu davalar arasında bağlantının mevcut olması olarak açıklanmış olup bu iki şart dışından karşı davanın kimlere karşı açılabileceğine yönelik aynı Kanun’da kısıtlayıcı bir düzenleme bulunmamaktadır.

Aynı Kanun’un 132 nci maddesinin birinci fıkrasındaki şartlar gerçekleşmeden karşı dava açılması halinde dahi Mahkeme, talep üzerine yahut resen, karşı davanın asıl davadan ayrılmasına karar verilebileceği ve aynı Kanun’un 133 üncü maddesinde de karşı davanın açılma şekli ve süresi düzenlenmiştir.

Ayrıca, aynı Kanun’un 30 uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi uyarınca hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.

Son olarak da aynı Kanun’un 166 ncı maddesi birinci fıkrası uyarınca, aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden birleştirilebileceği ve aynı Kanun’un 166 ncı maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca da davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantı var sayılacağı düznelenmiştir.

Yukarıda açıklanan kanuni düzenlemelere göre yapılan incelemede, somut olayda, Mahkemece yazılı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş ise de, karar hatalı olmuştur. Şöyle ki, 6100 sayılı Kanun’un 132 nci maddesinde düzenlenen karşı davanın şartları arasında kimlere karşı açılabileceğine yönelik kısıtlayıcı bir düzenleme bulunmadığı, ayrıca asıl dava ve karşı dava olarak açılan işbu davanın aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğduğu ve de biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunduğundan davalar arasında bağlantı da olduğu anlaşılmakla; Mahkemece davaların ayrılarak yazılı şekilde usul ekonomisi ilkesine de aykırı olacak şekilde dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/15900 Karar : 2018/4691 Tarih : 9.04.2018

  • HMK 132. Madde

  • Karşı Dava Açılabilmesinin Şartları

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle karşı davaya, karşı dava açılamaz (HMK m. 132/3) ise de; açılması halinde, mahkemece davaların ayrılmasına karar verilmesi gerekmekle birlikte, her üç davanın tahkikatının birlikte yürütülmesi ve tefrik kararı verilmesi durumunda da, davalardan biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması sebebiyle, her üç dava arasında bağlantının mevcut olması nazara alındığında, davaların birleştirilmelerine karar verilmesinin gerekeceği, bu sebeple kadının tedbir nafakası (TMK m. 197) davasına karşı erkeğin açtığı karşılık boşanma davasına karşı kadın tarafından açılan boşanma ve ziynet eşyası alacağı davasında tefrik kararı verilmeyip, her üç davanın birlikte sonuca bağlanmasının usul ekonomisi gereğince sonucu itibariyle doğru olduğunun anlaşılmasına göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2- Mahkemece; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-davacı erkeğin tamamen kusurlu olduğu kabul edilerek, davacı-karşı davalı kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, davalı-karşı davacı erkeğin boşanma davasının ise reddine karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davacı-karşı davalı kadının başkalarının yanında eşinden para istemesi sırasında g… mü satayım şeklinde sözler söyleyerek eşini küçük düşürücü davranışlar sergilediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-karşı davacı erkek de dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davalı-karşı davacının da davasının kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile erkeğin davasının reddi doğru bulunmamıştır.

3- Davacı-karşı davalı kadının kabul edilen tedbir nafakası davası ile ilgili olarak, kendisini vekille temsil ettiren davacı-karşı davalı kadın yararına bu dava nedeniyle karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, bu konuda hüküm kurulmaması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, 2. bentte gösterilen bozma sebebine göre yeniden hüküm kurulması zorunlu hale gelen kadının boşanma davası ile boşanmanın fer’ilerine yönelik diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, hükmün temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 09.04.2018 (Pzt.)


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/16114 Karar : 2017/4393 Tarih : 30.03.2017

  • HMK 132. Madde

  • Karşı Dava Açılabilmesinin Şartları

Asıl davada davacılar vekili; müvekkillerinin murisinin de hissedarı olduğu Kayseri ili, Kocasinan İlçesi, Hacısaki Mahallesi 4077 ada, 3 parselde kayıtlı taşınmazın ….Sulh Hukuk Mahkemesi Satış Müdürlüğü’ nün 2003/2 Satış dosyasından ihale ile satıldığını, taşınmazın satışı ile ilgili ….Sulh Hukuk Mahkemesinin ilamında sadece arsa satışı gibi hüküm kurulduğunu, halbuki taşınmaz üzerinde müvekkillerinin murisi ile diğer hissedarların atölye ve dükkanlarının bulunduğunu belirterek ihale satış bedelinin taraflara ödenmemesi, bina yönünden sataşmanın önlenmesi ve satış bedelinin gerçek hak sahiplerine paylaştırılmasını talep ve dava etmiş, 29/04/2004 tarihli ıslah

dilekçesi ile davasını sebepsiz zengenleşmeden dolayı bedelin iadesi talebine çevirmiştir.

Birleşen davada ise; müvekkilleri ile davalıların daha önceden …. Mahallesi 4077 Ada, 3 parsel nolu kayıtlı taşınmazın müşterek malikleri olup bu taşınmazın ortaklığın giderilmesi davası ile hissedarlardan … adına ihale edilmek suretiyle satıldığını bildirerek müvekkillerinden … adına haksız zarar miktarını teşkil eden 9.369,42 TL, … adına 9.369,42 TL ve diğer müvekkilleri … ve … adına birlikte 9.369,42 TL’nin, bu binada ve dolayısıyla satış bedelini teşkil eden bu parada hakkı bulunmayan davalılardan satış öncesi davaya konu taşınmaz arsasındaki hisseleri nispetinde tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili; davacıların bina bedelinden paylarına düşen bedeli istediklerini, bu bedelin müvekkilinden istenmesinin doğru olmadığını, müvekkilinin satılan taşınmaz üzerindeki binanın birinci katında bulunan dükkanı davacıların murisinden satın aldığını, bu tarihten itibaren müvekkili tarafından kullanıldığını, bina bedelinden dolayı bir ödeme yapılacaksa müvekkiline de ödeme yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini dilemiştir.

Davalı … vekili; daha önce bu konuda ….Sulh Hukuk Mahkemesine dava açıldığını bu davanın reddedildiğini, ortada kesin hüküm bulunduğunu davanın değiştirilmesine muvafakatlarının olmadığını, ayrıca müvekkiline ait yapıdan da davacıların hakları olmadığı halde pay aldıklarını bu bedelin de davacılardan iadesi gerektiğini belirterek davanın reddini dilemiş, birleşen davada da davalılar Ayşe Kılıç, Hatice Kılıç, Mine Kılıç Dönmez, …, ve … vekili olarak davacıların sahibi olmadıkları kerestelik bedelinden pay aldıklarını ileri sürmüştür.

Mahkemece; bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Davacılar vekilinin, 29.06.2015 tarih dilekçesinde davalı … hakkında temyizden feragat ettiği anlaşıldığına göre, vaki temyiz talebinden feragat nedeniyle Dairemizce temyiz incelemesi yapılmasına yer yoktur.

3-Davalı kendisinin de davacıdan alacaklı olduğunu bildirerek bu alacağı ile davacıya olan borcunun takas edilmesini HMK’nun 132. maddesi ( HUMK’nın 204. mad.) ile hüküm altına alınan karşılık dava ile isteyebilir. Ancak, Türk Borçlar Kanununun 143/1 (BK.122.mad.) maddesi uyarınca, takas, borçlunun takas iradesini alacaklıya bildirmesiyle vaki olacağından, takasın sağlanması için mutlaka ayrı bir dava veya karşı dava açılması gerekmez. Borçlu, kendisine karşı açılmış olan bir dava içerisinde takas-mahsup talebinde bulunabilir ve böylesi bir talep, usul hukuku anlamında bir defi niteliği taşır. Davalı karşılık dava açmadan sadece takas savunmasında bulunmakla yetinebilir.

Bilindiği üzere, ilk itirazlardan (HUMK Md.187, HMK 117. mad.) farklı olarak, defilerin esasa cevap süresi içinde bildirilmeleri zorunlu değildir. Dolayısıyla, takas-mahsup defi, esasa cevap süresi geçtikten sonra dahi bildirilebilir. Ne varki, bir

definin esasa cevap süresi geçtikten sonra bildirilmesi savunmanın genişletilmesi anlamına geleceğinden, böylesi bir definin mahkemece dikkate alınabilmesi için, karşı tarafın buna muvafakat etmiş olması gerekir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 202/2. maddesinde (HMK 141. mad.) savunmanın genişletilmesi yasağının istısnalarından biri olarak gösterilen muvafakat, açık veya zımni olabilir. Bir davada, davalı tarafın savunmasını genişletmesi üzerine, davacı taraf buna hemen itiraz etmez; başka bir ifadeyle, savunmanın genişletilmesine muvafakati bulunmadığını hemen bildirmez, özellikle de, genişletilen savunmaya yönelik cevaplar verir ise, savunmanın genişletilmesine zımnen muvafakat etmiş sayılır. Davacı tarafın, savunmanın genişletilmesine muvafakat etmediğine dair beyanını bildirmesi (bu yönde itirazda bulunması), genişletmenin gerçekleştiği aşamaya göre, daima belirli bir zaman dilimine tabidir. Somut olaydaki gibi, savunmanın bir dilekçeyle genişletildiği hallerde, davacı taraf buna muvafakati olmadığını en geç, dilekçenin kendisine tebliğini izleyen oturumda bildirmek zorundadır. Aksi takdirde, savunmanın genişletilmesine zımnen muvafakat etmiş sayılır. Davacı tarafın zımni muvafakati, davalı taraf yararına, davanın genişletilen savunma çerçevesinde seyri (genişletilen savunmanın mahkemece dikkate alınması) şeklinde bir usuli kazanılmış hak doğurur; davacı taraf savunmanın genişletilmesine yargılamanın sonraki aşamalarında itiraz ederek, davalı yararına oluşan bu usuli kazanılmış hakkı ortadan kaldıramaz (Gerek, bu konuda geniş bilgi için ve gerekse yukarıdaki bir kısım açıklamalara referans olarak, bkz: Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, Demir Yayınevi, İstanbul 2001; s: 1801 ve devamı) (HGK 26.09.2007 gün, 2007/4-621-615)

Takas genellikle davadan önce değil dava sırasında ileri sürülür, eğer cevap dilekçesinde takas ileri sürülmemiş ise hakim dosyadan davalının mukabil bir alacağının olduğunu anlasa dahi takas sebebiyle hüküm tesis edemez, zira kullanılmayan takas hakkı itiraz hakkı doğurmamaktadır.

Nitekim, benzer bir davada Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.11.1998 gün ve E.1998/11-829-K.1998/839 sayılı kararında -özetle-; “davalının takas mahsup savunması olmadığı da gözönüne alınarak davalının yönetim kurulu başkanı olarak aldığı huzur hakkı üzerinden dolayı sorumlu olduğu miktar belirlenerek, hüküm tesis edilmesi gerektiği” belirtilerek yerel mahkemenin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bu açıklamalar çerçevesinde, somut olaya dönüldüğünde; mahkemece hükme esas alınan 16.12.2013 tarihli bilirkişi raporunda, davalılardan …’in sorumluluğu hesaplanır iken davalıya ait olan bir adet dükkan bedelinden davacıların almış oldukları pay ile Mesut Kılıç’ın mirasçılarının sorumlulukları hesaplanır iken de murislerine ait olan kerestelik bedelinden davacıların almış oldukları pay mahsup edilmiştir. Dosya kapsamından davalı Mesut Görek’in ve Mesut Kılıç mirasçılarından Ayşe Kılıç, Hatice Kılıç, Mine Kılıç Dönmez, … ve …’ ın vekillerinin takas mahsup definde bulunduğu; fakat bunlar dışındaki davalıların takas mahsup definde bulunmadıkları anlaşılmaktadır.

Mahkemece; yukarıda zikrolunan maddi ve hukuki durum karşısında, takas mahsup talebi olmayan davalılar yönünden de bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm tesisi usul ve yasaya uygun görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacının davalı … hakkındaki temyiz talebinin reddine, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/3848 Karar : 2015/20714 Tarih : 19.11.2015

  • HMK 132. Madde

  • Karşı Dava Açılabilmesinin Şartları

Davacı Gaziantep 6. Aile Mahkemesi`nde açmış olduğu davada, katılma alacağı ile muvazaa hukuki sebebine dayalı tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuş, mahkemece 20.12.2012 günlü yargılama oturumunda muvazaa sebebine dayalı tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın tefrik edilerek başka bir esasa kaydına karar verilmiş, bu istek Aynı Mahkemenin 2012/813 Esas numarasına kaydı yapılmak suretiyle yargılaması devam ederek mahkemece bu talep yönünden genel mahkemelerin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi üzerine; hüküm, Davacı vekili ile davalı Ramazan vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dairece davacı vekilinin temyiz itirazları incelenmiş, yerel mahkemenin görevsizliğe dair hükmünün usul ve Yasa`ya uygun olduğu gerekçesiyle onanmasına karar verilmiş, davalı Ramazan vekilinin temyiz isteğinin ise 15 günlük süre içerisinde bulunmadığı gerekçesi ile temyiz isteğinin reddine karar verilmiştir.

Davalı R.. A.. vekili, karar düzeltme dilekçesi ile temyiz isteğinin süresinde olduğunu açıklayarak, temyiz isteğinin reddine ilişkin kararın kaldırılarak hükmün bozulmasını istemiştir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu`nun 11. maddesi hükmüne göre vekille takip edilen işlerde tebligat vekile yapılmak zorundadır.

Asile yapılan tebligat, sürelerin başlangıcı yönünden geçerli değildir.

Somut olayda davalı R.. A.. vekil marifeti ile temsil edilmiştir.

Ne var ki mahkeme hükmü hem davalı Ramazan`a 07.01.2013 tarihinde bizzat, hem de vekiline 14.02.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Davalı Ramazan vekili 27.02.2013 tarihinde harçlarını yatırmak suretiyle hükme karşı temyiz isteğinde bulunmuştur.

Dairece maddi hata sonucu davalı asıla yapılan tebliğ tarihi esas alınarak, temyiz isteğinin süresinde bulunmadığı kabul edilmek suretiyle temyiz isteğinin reddine ilişkin karar usul ve yasaya aykırı bulunduğundan bu defa davalı R.. A.. vekilinin Karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin 6.11.2014 tarih 2013/19161 Esas ve 2014/20345 Karar sayılı ilamın temyiz talebinin süresinde bulunmadığı gerekçesiyle “… davalı vekilinin temyiz talebinin reddine” ilişkin bölümünün kaldırılmasına karar verildi.

Davalı vekilinin temyiz dilekçesinin incelenmesine gelince; Davalı, dava konusu taşınmazlar yönünden nispi peşin harcın eksik alındığını açıklayarak harcın tamamlanmasını istemiş, mahkemece bu konuda 08.11.2012 günlü yargılama oturumunda ara kararı ile 2 haftalık kesin süre verilmiş, daha sonra tahkikat aşaması için duruşma günü belirlenmiştir.

Dava 6100 sayılı HMK`nun yürürlüğe girmesinden sonra açılmıştır.

Görev hususu HMK.nun 114/1-c maddesinde dava şartı olarak gösterilmiştir.

Dava şartlarının ön inceleme aşamasında tahkikata girmeden karara bağlanması hususu da aynı Kanunun 132. maddesinde hükme bağlanmıştır.

Görev aynı zamanda kamu düzeni ile ilgili olup yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi hakim tarafından da resen göz önüne alınması gereken bir husustur.

Ama öncelikle dava şartı olarak ön inceleme aşamasında incelenmesi gerekir.

O halde; harç eksikliği mevcut ise bunun giderilmesini de görevli mahkemenin yapması gerekir.

Dairemizce; temyiz incelemesinde görevin Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu belirtildiğine ve buna ilişkin mahkemenin görevsizlik kararı isabetli bulunduğuna göre; harcın tamamlanması işleminin görevli Asliye hukuk mahkemesi tarafından yapılması mümkün ve gereklidir.

Açıklanan nedenle mahkemece bu konuda verilen kesin süre de bu sebeple usul ve Yasa`ya uygun olmadığı ve sonuç doğurmayacağından; bu husus bir bozma sebebi teşkil etmez.

Açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz talebinde ileri sürdüğü hususların yerinde bulunmadığından temyiz telebinin ( REDDİNE ), taraflarca HUMK`nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/9370 Karar : 2016/1866 Tarih : 24.03.2016

  • HMK 132. Madde

  • Karşı Dava Açılabilmesinin Şartları

Taraflar arasındaki asıl dava 08.09.2011 tarihli liman hizmet sözleşmesi nedeni ile sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan alacak, karşı dava ise banka teminat mektubunun haksız tahsili nedeni ile tazminat davasıdır.

Mahkemece 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 5/2. maddesi uyarınca TTK ve diğer konulardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortasına ilişkin davalarda HSYK kararı uyarınca … 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevlendirdiği asıl davanın konusunun deniz ticareti ile ilgili olduğu, HMK’nın 132. maddesi uyarınca karşı davada da görevli mahkemenin aralarında bağlantı olması nedeniyle asıl davaya bakan mahkeme olduğu bu nedenle, davacının özel yetkili mahkemede görülmek üzere mahkemenin görevsizliğine ve dosyanın … 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.

Kararı, asıl davada davalı-karşı davada davacı

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre, asıl davada davalı-karşı davada davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, asıl davada davalı-karşı davada davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/7008 Karar : 2015/4081 Tarih : 9.07.2015

  • HMK 132. Madde

  • Karşı Dava Açılabilmesinin Şartları

Dava, bakiye iş bedeli alacağının tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptâli, takibin devamı ve %20 icra inkâr giderimi tayini istemine ilişkindir.

Yerel mahkemede görülen davanın yapılan açık yargılaması sonucunda davanın kabulü ile İstanbul 35. İcra Müdürlüğü’nün 2012/14797 Esas sayılı dosyasında davalının yapmış olduğu itirazın iptâline takibin devamına, takibe konu edilen 47.000,00 TL bedel üzerinden %20 icra inkâr giderimi tayinine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davalının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Eser sözleşmesi taraflara karşılıklı haklar ve borçlar yükleyen bir iş görme aktidir. Kural olarak yüklenici yapımını üstlendiği eseri teknik ve sanatsal ilkelere ve amaca uygun olarak imâl edip iş sahibine teslim etmekle iş sahibi de teslim aldığı eserin bedelini ödemekle mükelleftirler.

Dava konusu somut olayda davacı yüklenici davalı iş sahibine ait 210 m2 trapaz sistemli four seasans, 36 adet hareketli ışık modülleri yapım işini üstlenmiş, yanlar arasında 21.09.2012 tarihli sözleşme düzenlenmiş, işin bedeli götürü usulde 72.000,00 TL olarak kararlaştırılmış, sözleşme tarihinde 25.000,00 TL, 04.05.2012 tarihinde 23.500,00 TL, 06.07.2012 tarihinde 23.500,00 TL ödeneceği belirlenmiştir.

Davacı yüklenici işe başlamış edimini ifa etmiştir.

Uyuşmazlık davalının ayıp sonucu oluşan zararla ilgili olarak iddia ettiği ve takas mahsubunu istediği bedelle ilgili noktada toplanmaktadır.

Eldeki davada yapılan yargılama sürecinde Bakırköy 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/91 Değişik iş sayılı tespit dosyası, İstanbul 35. İcra Müdürlüğü’nün 2012/14797 Esas sayılı dosyası, sözleşme, ekspertiz raporu, ihtarname, … Sigorta’ya ait 03.01.2014 tarihli yazı getirilmiş, yanların göstermiş oldukları kanıtlar da toplandıktan sonra yerinde tatbiki keşif yapılarak konunun uzmanı makine mühendisi teknik bilirkişiden rapor alınmıştır.

Düzelenen raporda eserde 14.000,00 TL tutarında eksik ve ayıplı imalâtın ortaya çıktığı ancak bu eksik ve ayıpların davacı yüklenici tarafından bedelsiz olarak tamir edildiği, ayıp sonucu davalının 9.710,00 TL miktarında demirbaş hasarının meydana geldiği kazanç kaybı konusunda mali yönden inceleme yapılması gerektiği ifade edilmiş, mahkemece de davalının takas mahsup talebi bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Eserdeki eksik ve ayıplı imalâtın tamirinin bedelsiz olarak yapıldığının bu durumda ifanın tam olarak gerçekleştiğinin anlaşılmasına göre asıl alacak yönünden davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemektedir. Ancak davalı, yanıt dilekçesinde eserde ortaya çıkan eksik ve ayıplı imalât nedeniyle 59.600,00 TL miktarında zararının doğduğunu, eserin sözleşmede kararlaştırılan 72.000,00 TL bedelinden 25.000,00 TL’nin davacıya ödendiğini, bu durumda başkaca borcunun kalmadığını ileri sürmüştür. Davalının bu savunması takas mahsup niteliğindedir. Takas ve mahsup istemi karşılık dava olarak ileri sürülebileceği gibi (HUMK. md. 204 ve HMK 132) sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Yasası’nın 118. maddesi uyarınca def’i yoluyla da ileri sürülebilir. Mahsup talebi ise yargılama devam ettiği sürece karşı tarafın onayı gerekmeden ileri sürülebilir. Bu bakımdan davalı yanın takas mahsup talebi konusunda herhangi bir inceleme, araştırma yapılmaksızın sonuca gidilmesi isabetli olmamış, bozma nedeni sayılmıştır.

Diğer yandan dava konusu itibariyle yargılamayı gerektirir özellik arzetmekte olup likit değildir. Davalı takibe itirazında haklıdır. Davacı yararına icra inkâr giderimi takdiri için gerekli yasal koşullar oluşmamıştır. İcra inkâr giderimi isteminin reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulması da doğru olmamıştır.

Tüm bu nedenlerle kararın bozulması gerekmiştir.

Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davacının temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kararın temyiz eden davalı yararına ( BOZULMASINA ), aşağıda yazılı bakiye 2,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS