Konusu
HMK Madde 116
(1) İlk itirazlar aşağıdakilerden ibarettir:
a) Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı.
b) Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı.
c) (Mülga:22/7/2020-7251/8 md.)
HMK Madde 116 Gerekçesi
1086 sayılı Kanunun 187 nci maddesinde yer alan ilk itirazlar, bu maddede üç bent hâlinde düzenlenmiştir. 187 nci maddede sekiz bent hâlinde yer alan ilk itirazlardan bir kısmı dava şartı hâline getirilmiş, özellikle adli yargıda görülen hukuk davalarında, gereksiz ve zaman alıcı formalitelerin, kötü niyetli kişilere davaları sürüncemede bırakma fırsatını verdiği ve başka işe yaramadığı hususundaki yaygın kanaat dikkate alınarak, bazı ilk itiraz sebeplerinin kaldırılması suretiyle çabukluk ve güvenliğin sağlanması amaçlanmıştır. Böylece ilk itirazlar; kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı, tahkim itirazı ve asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki iş bölümü itirazı şeklinde üç bent hâlinde düzenlenmiştir.
HMK 116 (Konusu) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/19858 Karar : 2018/7383 Tarih : 6.06.2018
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Davalı erkek usulünce yetki itirazında bulunmuştur. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kesin olmayan yetki itirazının bir ilk itiraz (HMK m. 116/1-a) olduğunu, ilk itirazların bir ön sorun gibi incelenmesi ve karara bağlanması gerektiğini (HMK m. 117/3) düzenlemiştir. Ön sorunun incelenme yöntemi Hukuk Muhakemeleri Kanununun 164. maddesinde gösterilmiştir. Davalının yetki itirazı mahkemece hadise şeklinde incelenmeden karara bağlanmıştır. Bu nedenle, mahkemece yetki itirazının Hukuk Muhakemeleri Kanununun 164. maddesinde gösterilen şekilde incelenmesi için taraflara yetki konusunda delillerini gösterme olanağı tanınıp, gösterildiği takdirde toplanarak; gerçekleşecek sonucuna göre yetki itirazı hakkında bir karar verilmesi gerekirken; eksik incelemeyle yazılı şekilde, mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi. 06.06.2018 (Pzt.)
YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/11726 Karar : 2017/5539 Tarih : 6.07.2017
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Davacı, davalılar tarafından işletilen minübüs durağında 20.11.1993 tarihinden 20.09.2009 tarihine kadar çalıştığının tespitini istemiş, mahkemece, dava kısmen kabul edilerek, 01.09.2005 tarihinden önceki süreler bakımında hak düşürücü süre nedeniyle reddine, 01.09.2005-28.09.2008 tarihleri arasında hizmet akdi ile çalıştığının tespitine, 29.09.2008-29.09.2009 tarihleri arasındaki çalışmasının ise kurumun bildirimi ile tespit edildiğinden bu döneme ilişkin talebin hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine ve davalılardan …`nın hüküm altına alınan dönemde üyelik kaydı bulunmadığından bu davalı yönünden husumet yokluğu nedeniyle karar verilmiştir.
Dava, 5510 sayılı Kanunun geçici 7/1’inci maddesi uyarınca uygulama alanı bulan, mülga 506 sayılı Kanunun 79/10 hükmü uyarınca açılmış hizmet tespiti davasıdır. Bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu çerçevede hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan … hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re`sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.
506 sayılı Kanunun 4. maddesinde “sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler” işveren olarak tanımlanmıştır. ”Çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. Sigortalının taraf olduğu hizmet akdinin hangi işverenler tarafından düzenlenmiş olduğu tespit edilip, hizmet tespitine yönelik davanın, anılan Yasanın 79/10. maddesine göre, sigortalıyı fiilen çalıştıran işverenlere yöneltmesi gerekir.
Husumet konusu ise kamu düzeni ile ilgili olup, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 116. maddesinde yer alan ilk itirazdan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay’ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden göz önünde tutulur.
Somut olayda, davacının husumet yönelttiği ve mahkemece aleyhine hüküm tesis edilen davalılar …, …, …, … ve …‘ın davacının çalıştığını iddia ettiği dönemde dosya kapsamındaki belgelere göre üyelik kayıtlarının bulunmadığı, davada husumet yöneltilmeyen …`ın ise 08.01.2001 tarihi itibariyle üyelik kaydının bulunduğu anlaşılmaktadır. Anılan belgerleden minübüs durağının yönetimininde bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında mahkemece yapılacak iş; talep döneminde minübüs durağına üyeliği bulunan sorumlu kişilerin kimler olduğu ilgili yerlerden sorulmak suretiyle kesin olarak belirlenerek, tüm üyelere husumet yöneltilip, dava dilekçesi, ilamlar ve duruşma günü tebliğ edilerek, duruma göre davaya dahil edilecek tüm davalıların delilleri toplandıktan sonra yapılacak değerlendirme sonucuna göre, karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Kabule göre de; feragat ile sonuçlanan … 2. İş Mahkemesi`nin 2005/446 Esas sayılı dosya örneği yada aslı dosya arasına alınmamıştır.
O halde, davacı ve davalı Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair hususlar incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:
Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle, sair yönleri incelenmeksizin ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/6972 Karar : 2017/5931 Tarih : 28.06.2017
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Dava, çekler nedeni ile davacının davalıya 22.920.-TL borçlu olmadığının tespiti davasına ilişkindir.
… 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla), davalı taraf süresi içerisinde yetki itirazında bulunmuştur. Taraflar arasında yapılmış bir sözleşme bulunmamaktadır. Davacı taraf dava konusu çeklerle ilgili olarak bedelsizlik iddiasında bulunmakta ise de çeklerin ciro edilerek üçüncü kişilerce ibraz edildikleri görülmektedir. Bu nedenle davayı görmeye yetkili mahkeme HMK`nın 6. maddesi uyarınca davalının ikametgah mahkemesi olan … Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı vermiştir.
… 2. Asliye Hukuk Mahkemesi ise davaya konu çekin keşide yerinin … olduğu bu hususta taraflar arasında herhangi bir ihtilafta mevcut olmadığından davanın ilk açıldığı mahkeme olan … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) açılan davada yetkili olduğu gerekçesiyle karşı yetkisizlik kararı vermiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6. maddesinde “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir” denilerek genel yetkili mahkemelerin yetkisi düzenlenmiştir.
Bu yetki kuralı kesin olmadığından HMK’nın 19. maddesinde belirlenen süre ve yöntemle yetkisizlik itirazında bulunulmaz ise davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir ve mahkemece kendiliğinden yetkisizlik kararı verilemez. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Yetki itirazının ileri sürülmesi” başlıklı 19/2. maddesine göre, “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz. HMK`nın 116/1-a maddesinde, kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazı, ilk itiraz olarak düzenlemekte; 117/1. maddesinde ise “ilk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi halde dinlenemez” hükmünü içermektedir.
Somut olayda; davacı vekili davacı müvekkilinin davalının mobilya işi ile iştigal eden şahsa ait firmadan 19.03.2014 tarihli sipariş fişi ile muhtelif malların birim fiyat adet ve tutarları belirlenmek üzere müvekkilinin sahibi olduğu … mobilya isimli işyerine ulaştırılmak üzere 24.000.-TL lik sipariş verildiğini, … … … Şubesine ait olan keşidecisi müvekkili olan 28.02.2015 tarihli 10.000.-TL bedelli çeki, 31.01.2015 tarihli 10.000.-TL bedelli çeki, 31.12.2014 tarih 10.000.-TL bedelli çeki … namına yazılı olarak teslim ettiğini, çeklerin tamamının davalının yedinde bulunduğunu, bu siparişlere ilişkin bir kısım malların davalı tarafça fatura edildiğini ve teslimatın gerçekleştirildiğini, 21.03.2014 tarihinde müvekkiline faturalandırılan davalıya ait 25406 fatura numaralı 19654 irsaliye numaralı KDV dahil toplam 7.080.-TL’lik mal teslim edildiğini, yine 22.04.2014 tarihli müvekkiline faturalandırılan davalıya ait 25433 fatura numaralı 19681 irsaliye numaralı KDV dahil 1.180.-TL mal teslim edildiğini, davalı tarafça teslim edilen Bambu yatak odası hatalı ürün olması nedeniyle müvekkili tarafından 016096 fatura numarası ile iade edildiğini, bu konudaki iade faturasının davalıya teslim edildiğini, malın davalıya geri verildiğini, 19.03.2014 tarihinden bu yana 8 ay vade ve teslimatı konusunda anlaşılan ürünlerden yalnızca müvekkiline 7.080.-TL lik ürün dışında herhangi başka ürün teslim edilmediğini, bu nedenlerle 28.08.2015 tarihli 10.000.-TL bedelli, 31.01.2015 tarihli 10.000.-TL bedelli, 31.12.2014 tarihli 10.000.-TL bedelli çeklerin 22.920.-TL’lik kısmının iptaline karar verilerek müvekkilinin 22.920.-TL borçlu olmadığının tespiti istemiyle dava açtığı, davalı … vekili tarafından süresinde yetki itirazında bulunulduğu ve … Mahkemelerinin yetkili olduğunun ileri sürüldüğü, davalı …`nın yerleşim yeri adresinin ise “…/…” olduğu anlaşılmaktadır.
Davada, HMK`nın 6. maddesi gereğince davalının yerleşim yeri mahkemeleri olan … Mahkemesinin yetkili olduğu ve davada kesin ve özel yetki kuralının da bulunmadığı ve davalı … vekili tarafından süresinde yetki itirazında bulunulduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda, davada, … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yetkili olup, uyuşmazlığın, … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK`nın 21 ve 22. maddeleri gereğince … 2. Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 28/06/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2297 Karar : 2017/1891 Tarih : 3.05.2017
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptaline ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair hüküm, davalı iş sahibi vekilince yasal süresi içinde temyiz olunmuştur.
Davacı, … …. …. Bölge İlköğretim Okulu’nun boyner tamiratı ve parça değişim işi için okul müdürü ile anlaşıldığını, iş yapılıp çalışır halde teslim edildiğini, ancak düzenlenen fatura bedelinin ödenmemesi sebebiyle başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazın iptali, takibin devamı ve %…’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatı istemiyle eldeki davayı açmış, mahkemece dava kabul edilmiştir.
…-Mahkemece işin esası incelenip alacak yönünden itirazın iptaline karar verilmiş ise de; davalı vekili süresinde vermiş olduğu cevap dilekçesinde HMK’nın 116/… (a) maddesi uyarınca yetki itirazında bulunmuş ve yetkili mahkemenin … Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu açıklamıştır. Mahkemece yetki itirazı konusunda 08…..2013 tarihli celsede yetki itirazı red edilmiş ise de, taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisi bulunduğu anlaşılmakta olup genel yetkili mahkeme davalının ikametgahı mahkemesi olduğu gibi (HMK madde …), sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de dava açılabileceği HMK’nın …. maddesinde bulunan düzenleme gereğidir. Davalı iş sahibinin bulunduğu yer … olduğu gibi sözleşmenin ifa edildiği yer … olup, davanın … Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılması az yukarıda açıklanan yetki kurallarına aykırı olup, davalının seçimlik hakkını kullandığı … Mahkemelerinin yetkili olması sebebiyle, Mahkemece yetkisizlik nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddi gerekirken, işin esası incelenip karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
…-Bozma sebebine göre diğer temyiz itirazları incelenmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 03.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/23512 Karar : 2017/2867 Tarih : 4.04.2017
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde Mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, 13.11.2008 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahibine bağlanan gelirden oluşan Kurum zararının ilk rücu davasından bakiyesinin rücuan tahsili istemine ilişkin olup, … Asliye Hukuk Mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle Mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “yetki itirazının ileri sürülmesi” başlıklı 19`uncu maddesinde “yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir. Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz. Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir. Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.” denilmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 127’nci maddesinde, cevap dilekçesini verme süresinin, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki hafta olduğu, 116/1-a maddesinde kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazının ilk itirazlar içinde sayıldığı ve 117/1`inci maddesinde de ilk itirazların hepsinin cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorunda olduğu belirtilmiştir.
Eldeki rücuan tazminat istemli davada, kesin yetki söz konusu değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 27.05.2015 gün 11-2359-1443 sayılı kararı). Davacı tarafından Ankara İş Mahkemesine dava açılmış olup ortada süresi içinde sunulan cevap dilekçesi ile ileri sürülen usulüne uygun bir yetki itirazının bulunmadığı açıktır. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda; Mahkemece, kesin yetki kuralları bulunmadığı, davalı tarafından süresinde ve usulüne uygun bir yetkisizlik itirazı ileri sürülmediği dikkate alınarak Mahkemenin yetkili hale geldiğinin gözetilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 04.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1853 Karar : 2017/3898 Tarih : 27.03.2017
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Dava, kira bedelinin tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile kira bedelinin 15.01.2012 tarihinden itibaren 9.000.-TL + KDV olarak tespitine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacılar vekili dilekçesinde; … Türk A.Ş. ile aralarında 15.1.2002 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli kira akdinin imzalandığını, 08.08.2011 tarihinde … Türk A.Ş.nin kiracılık hakkını Şok Marketler Tic.A.Ş. ye devrettiğini, mevcut şartlar ile kira sözleşmesinin yenilenmeyeceğinin davalı tarafa ihtarname ile bildirildiğini, davalının ise cevap vermediğini belirterek bu nedenle aylık kira bedelinin 15.01.2012 tarihinden itibaren aylık 14.750 TL+ KDV olarak tespitini talep etmiştir.
Davalı vekili dilekçesinde; kira sözleşmesinin 19. Maddesinde “ Sözleşmeden doğacak uyuşmazlıkların çözümünde Kadıköy Mahkemelerinin yetkili olduğu” şartının kararlaştırıldığını, davanın yetkisizlik nedeni ile reddedilmesi gerektiğini, talebin fahiş olduğunu davanın reddini savunmuştur.
6100 Sayılı …nun 17.maddesi “tacirler ve kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmü getirilmiştir. ( 1086 Sayılı HUMK`nun 22.maddesi)
Ancak, yetki itirazında bulunmak için HMK`nun 19/2.maddesi gereğince “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi, birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.”
HMK.` nun 19/4.maddesinde; “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir” hükmü getirilmiştir.
Yetki itirazı HMK nun 116/1-a maddesi uyarınca ilk itirazlardan olup davanın görüldüğü Sulh Hukuk Mahkemesine göre ilk duruşma gününe kadar (ilk duruşma günü dahil) ileri sürülebilir.
Somut olayda; Davaya konu 15.01.2002 başlangıç tarihli kira sözleşmenin 19. maddesinde “İş bu sözleşmeden doğacak ihtilafların hallinde Kadıköy Mahkeme ve İcra Dairelerinin yetkili olduğu” hükmü yer almaktadır. 6100 Sayılı …nun 17.maddesi “tacirler ve kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmü getirilmiştir. Taraflar tacir olup sözleşmedeki yetki şartı geçerlidir. Bu nedenle, davalı vekili tarafından süresi içinde yapılan yetki itirazının Mahkemece kabul edilerek yetkisizlik kararı verilmesi gerekirken, davalının yetki itirazı reddedilip işin esasının incelenerek karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
2-) Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK`nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
27/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/18017 Karar : 2016/15090 Tarih : 7.11.2016
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Davacı … ….. vekili, mal rejiminin tasfiyesiyle evlilik birliği içinde davalı adına edinilen taşınmaz nedeniyle ….000,00 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …`nın yurtdışı adresine usulüne uygun tebligat yapılmış, davalı davaya cevap vermemiş, davayı takip etmemiştir.
Mahkemece, mal rejimin tasfiyesine ilişkin davalarda yetkili mahkemenin boşanmaya karar verilmesi halinde bu mahkemenin yetkili olduğu gerekçesi ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir.
TMK’nun 214/…. maddesinde; mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda boşanmaya, evliliğin iptaline veya hakim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda bu davaları sonuçlandıran yer mahkemelerinin yetkili olduğu düzenlenmiştir. Bir başka anlatımla, bu nitelikteki davalarda 6100 sayılı HMK yerine konuyla ilgili özel düzenlemelerin yer aldığı 4721 sayılı TMK’nun 214. maddesindeki yetki kuralı geçerlidir. Ne var ki, TMK’nun 214/…. maddesindeki yetki kuralı kesin nitelikte bulunmayıp HMK`nun …/…. ve 116. maddeleri uyarınca cevap süresi içinde ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gereklidir. Davalı tarafından bu yönde bir itiraz bulunmadığı halde mahkemece resen yetkisizlik kararı verilmesi doğru değildir.
O halde, mahkemece iddia, savunma ve deliller çerçevesinde değerlendirme yapılarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeplerle 6100 sayılı HMK’nun Geçici …. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca davalı yararına BOZULMASINA ve HUMK`nun 440/III-…, …, … ve …. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve 29,… TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 07…..2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/16145 Karar : 2015/13017 Tarih : 16.11.2015
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının Y.. A.. G.. 29/11/2012 günlü sayısının 9. sayfasında, “…” başlıklı yazısında yer alan haberin tamamen gerçek dışı olduğunu belirterek, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, cevap dilekçesiyle yetki itirazında bulunarak davanın esastan da reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; Tapu Müdürlüğünden gelen yazılara göre haberin gerçek olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 116/a maddesinde; “ Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı” ilk itirazlar arasında sayılmıştır.
138.maddenin 1. bendinde; “ Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir. “
138.maddenin 3. bendinde; “ İlk itirazlar, ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır.” ifadeleri yer almaktadır.
Ön sorunların incelenmesi usulünü gösteren 164. maddenin 3. bendinde ise; “ Hâkim, ön sorun hakkındaki kararını taraflara tefhim veya tebliğ eder. “ şeklinde düzenlemeler yapılmıştır.
Dosya kapsamından; davalılardan R.. U..’nun 24 Aralık 2013 tarihli cevap dilekçesiyle yetki itirazında bulunduğu, Mahkemece ön inceleme duruşmasında yetki itirazının reddine karar verilmesine rağmen, ön inceleme duruşmasına katılmayan davalı R.. U..`ya, red kararının tebliğ edilmediği ve böylece savunma hakkının kısıtlandığı anlaşılmaktadır.
Anayasa`nın 36. maddesi gereğince herkes, yasal araç ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olup davalının kanıtları toplanmadan karar verilmiş olması onun savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur.
Mahkemece açıklanan yön gözetilmeyerek, yetki itirazının reddi kararının davalıya tebliğ edilmeden, açılan davaya ilişkin savunması yöntemine uygun olarak incelenip değerlendirilmeden, eksik inceleme ile yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/24402 Karar : 2015/23195 Tarih : 29.12.2015
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Dava, davacının mesleki silikozis hastalığına yakalandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanakları 5510 sayılı Yasa’nın 14 ve devamı maddeleri olup, anılan Yasanın Meslek hastalığının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması başlığını taşıyan 14. maddesinde Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir. Sigortalının çalıştığı işten dolayı meslek hastalığına tutulduğunun; a) Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından usulüne uygun olarak düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi, b) Kurumca gerekli görüldüğü hallerde, işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbi sonuçlarını ortaya koyan denetim raporları ve gerekli diğer belgelerin incelenmesi, sonucu Kurum Sağlık Kurulu tarafından tespit edilmesi zorunludur. Meslek hastalığı, işten ayrıldıktan sonra meydana çıkmış ve sigortalı olarak çalıştığı işten kaynaklanmış ise, sigortalının bu Kanunla sağlanan haklardan yararlanabilmesi için, eski işinden fiilen ayrılmasıyla hastalığın meydana çıkması arasında bu hastalık için Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikte belirtilen süreden daha uzun bir zamanın geçmemiş olması şarttır. Bu durumdaki kişiler, gerekli belgelerle Kuruma müracaat edebilirler. Herhangi bir meslek hastalığının klinik ve laboratuvar bulgularıyla belirlendiği ve meslek hastalığına yol açan etkenin işyerindeki inceleme sonunda tespit edildiği hallerde, meslek hastalıkları listesindeki yükümlülük süresi aşılmış olsa bile, söz konusu hastalık Kurumun veya ilgilinin başvurusu üzerine Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun onayı ile meslek hastalığı sayılabilir. Meslek hastalığının 4 üncü maddenin birinci fıkrasının; a) (a) bendi ile 5 inci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından, sigortalının meslek hastalığına tutulduğunu öğrenen veya bu durum kendisine bildirilen işveren tarafından, b) (b) bendi kapsamındaki sigortalı bakımından ise kendisi tarafından, bu durumun öğrenildiği günden başlayarak üç işgünü içinde, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile Kuruma bildirilmesi zorunludur. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen veya yazılı olarak bildirilen hususları kasten eksik ya da yanlış bildiren işverene veya 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalıya, Kurumca bu durum için yapılmış bulunan masraflar ile ödenmişse geçici iş göremezlik ödenekleri rücu edilir. Meslek hastalığı ile ilgili bildirimler üzerine gerekli soruşturmalar, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık iş müfettişleri vasıtasıyla yaptırılabilir. Hangi hallerin meslek hastalığı sayılacağı, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin şekli ve içeriği, verilme usulü ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir. Yönetmelikte belirlenmiş hastalıklar dışında herhangi bir hastalığın meslek hastalığı sayılıp sayılmaması hususunda çıkabilecek uyuşmazlıklar, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.
` hükmüne, 18. maddesinde “Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından istirahat raporu alınmış olması şartıyla; a) İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle iş göremezliğe uğrayan sigortalıya her gün için,…geçici iş göremezlik ödeneği verilir.” hükmüne, 21. maddenin 1. fıkrasında da “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Husumet konusu kamu düzeni ile ilgili olup, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 116. (mülga HUMK 187.) maddesinde yer alan ilk itirazdan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay’ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden göz önünde tutulur.
Davaya konu somut olayda, 506 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılık süreleri ve askerlik borçlanması gözetilerek 01.02.2009 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı ve en son 07.08.2002-05.01.2009 tarihleri arasında dava dışı işveren G…San. ve Paz. A.Ş. nezdinde çalıştığı belirgin bulunan davacının, 11.03.2009 tarihinde davalı Kuruma başvurarak iş kazası-meslek hastalığı sigortası hükümlerine göre sürekli iş göremezlik geliri bağlanması isteminde bulunduğu, davacının yakalanmış olduğu hastalığın en son çalışmış olduğu dava dışı işveren G… San. ve Paz. A.Ş.`ye ait işyeri şartlarından kaynaklanıp kaynaklanmadığına ilişkin olarak B… Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü tarafından yapılan inceleme sonucunda düzenlenen ve davacının hastalığının mesleki olmadığı, işyerinde tozdan etkilenme ihtimalinin, işyeri dışında tozlu bir ortamda olduğu sırada etkilenme ihtimali kadar olabileceği görüşlerini içeren 27.10.2010 tarih . sayılı müfettiş raporu dayanak alınarak Kurumca davacıya meslek hastalığı nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava irdelendiğinde, iş bu davada verilen kararın, davacıya iş kazası-meslek hastalığı sigortası hükümlerine göre gelir bağlanıp bağlanmayacağında belirleyici olması, gelir bağlanması halinde, bağlanan gelirin peşin sermaye tutarından ve her durumda diğer giderlerden işverenin sorumlu tutulması, dolayısıyla eldeki davada verilen kararın işverenin hak alanını da ilgilendirmesi gözetildiğinde, işverenin de davada taraf olmasında yasal zorunluluk vardır.
Hal böyle olunca, dava dışı işverenin de usulüne uygun olarak davada taraf olması sağlanarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair hususlar incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 29.12.2015 günü oybirliğiyle karar verildi
YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/18660 Karar : 2014/2755 Tarih : 12.02.2014
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Davacı vekili, davalı şirketin balık üretimi ve satışı yapan müvekkili firmaya balık yemi satan bir firma olduğunu, müvekkili şirketin 2008-2012 yılları arasında yetkili müdürü olan davalı B…‘le birlikte davalı şirketin birlikte gerçekleştirdiği yolsuz işlemleriyle müvekkili şirketin sahip olduğu tüm malvarlığını kaybettiğini, davalı şirketin müvekkili şirketten mevcut alacaklarını gerçek dışı faturalarla ve ve işlemlerle çok yüksek meblağlara çekerek şirket müdürü olan diğer davalının da bu işlemlerin hepsine göz yummak suretiyle müvekkili şirketin bir borç batağına saplanmasına neden olduğunu. Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı şirket müdürü tarafından açılan iflas davasında Mahkemenin 2011/594 E.-2013/15 K. sayılı kararıyla iflas kararının tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırıldığını ve müvekkili şirketin iflas durumuna son verildiğini, müvekkilinin Yunan ortağına ait şahsi çeklerinin ciro edilerek teminat amacıyla davalı şirkete verildiğini ve müvekkilinin davalıya olan borcu karşılığında 11.11.2008 tarihli 5 adet faturayla birlikte toplam 2.489.229,29 TL. bedelli balık satışı gerçekleştirildiği halde davalının teminat amacıyla aldığı çekleri iade etmediğini, ayrıca davalı şirket müdürü tarafından müvekkiline ait gerçek değeri 60.000.000 TL. Olan iki adet üretim lisans projelerinin de tüm demirbaşlarla birlikte iki ayrı sözleşmeyle davalı firmaya çok cüzi bir rakam olan 443.975 TL. Karşılığında devredildiğini, ileri sürerek şimdilik müvekkilinin 10.000 TL. borçlu olmadığının tespitine, fazla tahsilatın iadesine, müvekkilinin uğradığı zararın şimdilik 10.000 TL.`lik kısmı ile 10.000 TL. mahrum kalınan kar kaybının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili, müvekkili şirketin yerleşim yeri Samsun`da bulunduğundan Samsun mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle yetki ilk itirazında bulunmuş, H.M.K.nın 109. maddesi gereği kısmi dava açılamayacağını, davacının dilekçesine konu iddiaların ceza davası konusu olduğunu, davacı şirketin müvekkili şirketten alacaklı olmayıp halen borçlu olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili ise davaya cevap süresinin uzatılmasını istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılamaya, toplanan delillere göre dava tarihi itibariyle H.M.K.nın 6/1. maddesi uyarınca davalı şirketin yerleşim yeri adresinin Samsun olduğu, davalı şirketin H.M.K.nın 19/2. maddesi uyarınca usulüne uygun olan yetki ilk itirazının kabulü gerektiği gerekçesiyle; davalı şirket vekilinin yasal süresinde ileri sürdüğü yetki ilk itirazının kabulüyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, kararın kesinleşmesine müteakip ve talep halinde dosyanın yetkili ve görevli Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi`ne gönderilmesine karar verilmiş,
hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
6100 Sayılı H.M.K.hükümlerine göre yazılı yargılama usulünde ilk derece yargılaması beş aşamadan oluşmaktadır. Bunlar, davanın açılması ve karşılıklı dilekçelerin verilmesi, ön inceleme, tahkikat, tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılama ve hükümdür.
Davanın açılması üzerine dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır.
Ön incelemede öncelikle dava şartları (H.M.K.madde 114-115) ve ilk itirazlar incelenir. (H.M.K.madde 116-117). Dava şartları mevcutsa ve ilk itirazlar yerinde değilse iddia ve savunma içinden tarafların uyuşmazlık noktalarının neler olduğu belirlenir. Taraflar ön inceleme duruşmasında sulhe teşvik edilir. Ön inceleme duruşmasından sonra mahkemece hak düşürücü süreler ve zamanaşımı hakkındaki itiraz ve defiler incelenerek karara bağlanır. (H.M.K.m. 142)
Mahkeme ön inceleme aşamasından sonra tahkikat işlemine gerek olmaması halinde nihai bir karar verebilir. (H.M.K.m. 138-142). Ancak mahkemenin ön inceleme aşamasında nihai karar verebilmesi için dava şartlarından birinin bulunmaması, ilk itirazların yerinde olması, hak düşürücü sürenin geçmiş olması veya zamanaşımı definin dinlenebilir olması gerekir. Mahkemece bu nedenler dışında işin esasına girilerek delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar verilecekse (H.M.K.nun 143 vd. maddeleri uyarınca) tahkikat aşamasına geçilmeli ve özellikle H.M.K.nun 147. maddesi uyarınca taraflar tahkikat için duruşmaya davet edilmelidir.
Somut olayda yazılı yargılama usulüne tabi iş bu davada davalı vekilinin yetki ilk itirazını havi cevap dilekçesi davacıya tebliğ edilmeden dosya üzerinden karar verilmiş olması davacının savunma hakkının ve hukuki dinlenilme hakkının (H.M.K.nın 27.md.) 2. fıkrasında yer verilen açıklama yapma ve ispat hakkının ihlali ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Kaldı ki davalı B…yönünden de 1 ay süre ile 17.9.2013 tarihinde cevap süresi uzatım kararı verildiği halde adı geçen davalının cevap dilekçesinin sunulmasını beklemeden 20.9.2013 tarihinde temyize konu yetkisizlik kararının verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
O halde yukarda ayrıntılı olarak açıklanan yazılı yargılama usulünün 5 aşamasından olan taraflarca karşılıklı dilekçelerin verilmesi aşaması tamamlanmadan yazılı şekilde yetki ilk itirazının kabulüyle yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün ( BOZULMASINA ), peşin harcın istenmesi halinde iadesine, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/4785 Karar: 2017/187 Tarih: 17.01.2017
-
HMK 116. Madde
-
Konusu
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasıdır. Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir. Davacı yüklenici vekili; davacı ile davalı iş sahibi arasında davalıya ait villanın iç mimar tarafından sunulan projeye uygun yapımı konusunda 08.07.2013 tarihli sözleşme imzalandığını ve sözleşme konusu işin yapılıp bitirildiğini ancak iş bedelinin eksik ödendiğini alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiş, mahkemece verilen yetkisizlik kararı davalı vekilince yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde; öncelikle davanın Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davalı tarafın itirazı usul ve yasaya uygun bulunarak mahkemenin 08.10.2015 tarih, 2015/59 Esas, 2015/432 Karar sayılı kararı ile davanın usulden reddine dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Tüketici Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş ve bu karar taraflarca temyiz edilmemesi nedeniyle 14.12.2015 tarihinde kesinleşmiş ve dosya İstanbul Tüketici Mahkemesi’ne gönderilmiş, bu mahkemece yapılan yargılama sonucunda, ilk mahkeme yetki itirazı ileri sürülmediği ve yetkisizliğide içerecek şekilde karar verilmesi mümkün olmadığı gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiştir.
Yetki, bir davanın hangi yerdeki mahkeme tarafından görüleceğini ifade eder ve mahkemelerin yetkileri kanunla düzenlenir. Yetki kuralları, bütün davalar açısından uygulanan yetki kuralları olan genel yetki kuralları ve yalnız belli davalar için uygulanan yetki kuralları olan özel yetki kuralları olarak ikiye ayrılmaktadır. Bundan başka bazı kanun hükümlerinde bazı davaların mutlaka belli bir yerdeki mahkemelerde açılması öngörülmüştür ki bu halde kesin yetkiden söz edilir (Örneğin 6100 sayılı HMK’nın 12. maddesi gereğince taşınmazın aynına ilişkin davalar, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülmek zorundadır.). Kesin olmayan yetki hallerinde ise, davacının birden fazla mahkemeye başvurma konusunda seçimlik hakkı vardır. Yetkinin kesin olmadığı hallerde, tarafların yetki sözleşmesi ile başka bir mahkemeyi belirlemeleri mümkündür. Kesin olmayan yetki halinde yetki itirazı 6100 sayılı HMK’nın 116/1-a, 19/2 maddesi gereğince esasa cevap süresi içerisinde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Kesin yetkinin sözkonusu olmadığı hallerde taraflar bir mahkemeyi yetki sözleşmesi ile ( 17. madde) yetkili kılabileceği gibi, bir tarafın yetkisiz mahkemede açtığı davaya karşı taraf itiraz etmeyerek ( 19/4) yetkisiz mahkemeyi yetkili hale getirebilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olayımıza gelince; öncelikle ve önemle belirtmek gerekir ki bu davada söz konusu olan yetki, kesin yada münhasır yetki hali değildir. Bir başka deyişle kamu düzeninin ilgilendiren bir husus olmadığından re’sen nazara alınması gereken bir yetki hali söz konusu olmayıp, taraflarca ileri sürülmesi halinde değerlendirilmesi gereken bir yetki hali söz konusudur. Dava, öncelikle 28.01.2015 tarihinde Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açılmış, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davalı tarafın ileri sürdüğü itirazı usul ve yasaya uygun bulunarak mahkemenin 08.10.2015 tarih, 2015/59 Esas, 2015/432 Karar sayılı kararı ile davanın usulden reddine dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Tüketici Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş ve bu karar taraflarca temyiz edilmemesi nedeniyle 14.12.2015 tarihinde kesinleşmiş ve dosya İstanbul Tüketici Mahkemesine gönderilmiş, bu mahkemece yapılan yargılama sonucunda ilk mahkeme yetki itirazı ileri sürülmediği ve yetkisizliği de içerecek şekilde karar verilmesi mümkün olmadığı gerekçesi ile 31.12.2015 tarih, 2015/2395 Esas, 2015/2210 Karar sayılı kararı ile Mahkemenin yetkisizliğine ve Bakırköy Tüketici Mahkemesi’ne dosyanın gönderilmesine karar verilmiştir. Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararı taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleşmiş bulunduğundan taraflar artık bu davanın İstanbul Mahkemesi’nde görülmesi konusunda yetkili mahkemeyi belirlemiştir. Bir başka deyişle taraflar verilen kararı temyiz etmeyerek yetkili olmayan İstanbul Mahkemelerini yetkili duruma getirmişlerdir. 6100 sayılı HMK’nın 19/4 maddesinde yer alan “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir.” hükmü süresinde ve usulüne uygun bir itirazın bulunmadığı durumları düzenlemektedir. Somut olayımızda bu konuda karar verme yetkisini haiz mahkemece, usulüne uygun olarak yapılmış bir yetki itirazı var kabul edilerek yetkisizlik kararı verilmiş ve taraflar, bu karara karşı kanun yoluna başvurmayarak, bu karara rıza göstererek (bir anlamda zımnî bir yetki sözleşmesi yapmak suretiyle) davanın İstanbul Mahkemelerinde görülmesini istemişler ve dosyada bu mahkemeye intikal etmiş bulunmaktadır. Farklı düşünce ile yeniden yetkisizlik kararı verilmesi mümkün değildir.
Mahkemece yapılması gereken iş; davanın ve bu davada ki mahkemenin yetkisinin niteliği gözetilerek, mahkemenin usulüne uygun kabul ederek verdiği ve taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleşen yetkiye ilişkin karara uygun şekilde usulî işlemleri tamamlanarak önüne gelen davada esasa girmekten ibaret olmalıdır. Aksi düşüncelerle verilen karar usul ve yasaya aykırı olmuş, bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 5766 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile yapılan değişiklik gereğince bakiye 114,30 TL Yargıtay başvurma harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.01.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
- KARŞI OY :
Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir ( 19/1). Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz ( 19/2). Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir ( 19/4).
Yetkinin kesin olmadığı hallerde yasa yoluna başvurulmayarak kesinleşen yetkisizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği mahkeme, bu yetkisizlik kararı ile bağlı olup yeni bir yetkisizlik kararı veremez ise de bu durum süresinde yapılan yetki itirazı ve buna dayalı verilen kararın davacı tarafça da benimsenerek karara karşı yasa yoluna başvurulmamış olmasının sonucudur. Bu şekilde bir bağlılıktan söz edebilmek için kesin yetki bulunmadığı gibi süresinde ve usulüne uygun bir yetki itirazı bulunması nedeniyle yetkisizlik kararı verilmiş olması gerekir. Mahkemenin yetkisi kesinleştikten sonra taraflar aralarında yapacakları bir anlaşma ile dahi mahkemenin yetkisini ortadan kaldıramaz ve dosyanın başka mahkemeye gönderilmesini sağlayamazlar. Kesin yetki bulunmadığı gibi süresinde usulüne uygun yetki itirazı olmadığı halde yetkisizlik kararı verilmiş ise dosyanın gönderildiği mahkemenin bu karar ile bağlı olduğundan söz edilemez. Aksinin kabulü, kamu düzenine ilişkin olan hak düşürücü sürelerin işlevsiz kalmasına ve keyfiliğe yol açabileceği gibi Anayasa’nın 36/2. maddesindeki “hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” kuralının da ihlali sonucunu doğurabilecektir. Diğer bir sakınca ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkı ile doğrudan ilgili olduğu, madde gerekçesinde de açıkça belirtilmiş olan ve yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesi yükümlülüğünü düzenleyen 30. maddedeki yükümlülüğe aykırı sonuçların ortaya çıkabilecek olmasıdır.
Süresinde yetki itirazı olmadığı halde yetkisizlik kararı verilmiş ise hakimin kesin yetki bulunduğunu kabul ederek yani kesin yetki kuralına göre karar vermiş olduğunun kabulü gerekir. Dosyanın gönderildiği mahkeme de kesin yetki kurallarına göre yetkili olup olmadığını inceleyerek yetkisizlik kararı verebilecek ve uyuşmazlık çıkması halinde de 21/1-ç madde gereğince yargı yeri belirlenmesi gerekecektir. 21/1-ç maddeye göre ancak kesin yetki halinde yetki uyuşmazlığı çıkması mümkün olup kesin yetki olmayan hallerde uyuşmazlık çıkması mümkün değil ise de bu düzenleme, bir mahkemenin yetki itirazı olmaksızın veya itiraz süresinde olmadığı takdirde yetkisizlik kararı verilemeyeceği gibi, süresinde itiraz üzerine verilen yetkisizlik kararı ile de gönderilen mahkemenin bağlı olmasının bir sonucu olduğundan düzenlemenin farklı olması da düşünülemez. Buna rağmen uyuşmazlıkla ilgili kesin yetki kuralı bulunmamasına rağmen, mahkemelerden en az birisi tarafından, gerekçesi itibarıyla olmasa bile sonucu ve veriliş şekli itibarıyla kesin yetki kuralı varmış gibi yetkisizlik kararı verilmiş ise çıkacak uyuşmazlığın bu maddeye göre giderilmesi mümkün olacaktır.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 2015/10575 E. 2015/10243 K. sayılı 03.11.2015 tarihli, 2015/9430 E. 2015/11820 K. sayılı 26.11.2015 tarihli, 2015/10395 E. 2015/10244 K. sayılı 03.11.2015 tarihli kararlarında da süresinde usulüne uygun yetki itirazı bulunmadığı halde yetkisizlik kararı verilmiş olması halinde dosyanın gönderildiği mahkemenin bu karar ile bağlı olmadığı kabul edilerek değerlendirme yapılmış ve ilk mahkemenin yetkisinin kesinleşmiş olduğu belirtilerek yargı yeri belirlenmesi kararları verilmiştir.
Somut olayda davalının süresinde yapılmış bir yetki itirazı bulunmamaktadır. Davanın ilk açıldığı mahkemece görevsizlik kararı verilmiş ancak mahkemelerin yargı çevresinde hataya düşülerek dosyanın gönderileceği mahkeme yanlış gösterilmiştir. Mahkemenin yetkisizlik kararı vermek amacı ve iradesi de olmadığı halde, görevsizlik kararı yanında fiili yetkisizlik kararı ortaya çıkmıştır. Süresinde usulüne uygun bir yetki itirazı olmadığı için Büyükçekmece’nin bağlı olduğu Bakırköy Tüketici Mahkemesi’nin yetkisi kesinleşmiştir. Bu durumda fiilen ortaya çıkan yetkisizlik kararıyla dosyanın gönderildiği mahkeme yargı sınırları itibarıyla yetkili olup olmadığını incelemeye yetkili olduğundan yazılı şekilde verilen yetkisizlik kararı doğru olup kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumdan değerli çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.