0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Yer Gösterme

CMK Madde 85

(1) Cumhuriyet savcısı, kendisine yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmuş olan şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırabilir. 250 nci maddenin 1. fıkrası kapsamına giren suçlar söz konusu olduğunda, adli kolluk amiri de yer gösterme işlemi yaptırmaya yetkilidir.

(2) Soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla, müdafi de yer gösterme işlemi sırasında hazır bulunabilir.

(3) Yer gösterme işlemi, 169 uncu maddeye uygun olarak tutanağa bağlanır.



CMK Madde 85 Gerekçesi

Her şeyden önce yer gösterme işleminin hukuki niteliği açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre, ancak soruşturma evresinde başvurulabilecek bir işlem olan yer gösterme, yüklenen suç konusunda açıklamada bulunmama hakkını kullanmış olan şüpheli açısından geçerli olamayacaktır.

Yüklenen suç konusunda açıklamada bulunan şüphelinin bu açıklamalarının doğruluğunu kontrol etmek için yer gösterme yaptırılabilecektir. Böylece, Cumhuriyet savcısı soruşturma evresinde sağlam deliller elde edebilecek ve iade edilmeyecek şekilde bir iddianame düzenleyebilecektir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrası kapsamına giren suçların soruşturması çerçevesinde, kolluk amiri de yer gösterme işlemi yaptırabilecektir.

Her soruşturmada başvurulamayan, ancak birinci fıkrada belirtilen şartlarda ve ayrıca gerek görüldüğünde başvurulabilecek olan yer gösterme işlemi yapılırken, soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla müdafi de hazır bulunabilecektir.

Yer gösterme işlemi bir tutanağa bağlanacaktır. Tutanağın 169 uncu maddedeki hususları içermesi gerekmektedir.


YAKALAMA, GÖZALTINA ALMA VE İFADE ALMA YÖNETMELİĞİ

Yer gösterme işlemi

Madde 28 – Cumhuriyet savcısı, kendisine yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmuş olan şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırabilir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrası kapsamına giren suçlar söz konusu olduğunda, adlî kolluk âmiri de yer gösterme işlemi yaptırmaya yetkilidir. Bu suçlar dışında yer gösterme işlemi kolluk âmirleri tarafından yaptırılamaz.

Yer gösterme işlemi soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun olarak yerine getirilir.

Soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla, müdafi de yer gösterme işlemi sırasında hazır bulunabilir.

Yer gösterme işlemi tutanağa bağlanır.

Bu tutanakta aşağıdaki hususlar yer alır:

a) Müdafi veya vekil sıfatıyla hazır bulunduğu işlemlerle ilgili tutanakta avukatın isim ve imzasına da yer verilir.

b) Tutanak, işlemin yapıldığı yeri, zamanı ve işleme katılan veya ilgisi bulunan kimselerin isimlerini içerir.

c) İşlemde hazır bulunan ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren kısımları okunur veya okumaları için kendilerine verilir. Bu husus tutanağa yazılarak ilgililere imza ettirilir.

d) İmzadan kaçınma hâlinde nedenleri tutanağa geçirilir.


CMK 85 Yer Gösterme İşlemi Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2016/1323 E. , 2021/314 K.

  • CMK 85
  • Yer gösterme tutanaklarının delil değeri ve yargılamaya etkisi

Sanık … savunması ile tanık beyanlarına göre olayın nerede ve ne şekilde gerçekleştiğinin anlaşılması, olay yeri tespit tutanağı, olay yeri inceleme raporu ve yer gösterme tutanaklarından olayın meydana geldiği nehrin özellikeri, derinliği, akış yönü, aracın özellikleri ve sudan çıkarıldığı yer, aracın nehre olan mesafesi ile …’ın araçtan ne şekilde çıkarıldığının ayrıntılı bir şekilde belirtilmesi, yer gösterme işlemi sırasında çekilen kamera kaydına ilişkin CD’deki görüntülerden de olayın meydana geldiği yerin görülebilmesi karşısında; olay yerinde keşif yapılmasının sonuca etkili olmayacağı ve gelinen bu aşamada yargılamaya bir katkı sağlamayacağı anlaşıldığından sanık hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2008/6-70 Karar: 2008/84 Tarih: 15.04.2008

  • CMK 85. Madde

  • Yer Gösterme

Sanıklar Mehmet ve Hüseyin’in nitelikli yağma suçundan 5237 sayılı TCY’nin uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında uygulanmasına ilişkin, (Bakırköy Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi)’nce 08.02.2007 gün ve 163-28 sayı ile verilen kararın sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi’nce 22.01.2008 gün ve 16685-262 sayı ile; “ Yağma suçunun 5237 sayılı TCY’nin 1. fıkrasının (a) ve (c) bentlerine aykırı biçimde birden fazla kişiyle ve silahla işlendiği, bu nedenle uyarınca temel ceza belirlenirken bunların değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi” eleştirisiyle TCY’nin yönünden düzeltilerek onanmıştır.

Sanık müdafiinin başvurusu üzerine Yargıtay C.Başsavcılığı 24.03.2008 gün ve 119960 sayı ile; “ Teşhis işlemi yapılırken şüpheliyi aydınlatma yükümlülüğü ile müdafi yardımından yararlandırma zorunluluğu ihlal edilmiştir. Suç şüphesi altına alınmalarından itibaren bütün şüphelilere müdafi yardımından yararlanma haklarının her işlemde hatırlatılması gerekir. Ayrıca dosyamızda sanıklara atılı suçun gerektirdiği ceza itibariyle istemeseler dahi müdafi görevlendirilmesi şarttır. Bu zorunluluk sanıkların şüpheli olarak yakalanmalarından itibaren başlamış olup, soruşturma evresinin bir işlemi olan teşhis için de ayrıca geçerlidir…” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire’nin onama kararının kaldırılmasını ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasını talep etmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Sanıkların yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlık, 5271 sayılı CYY’nin uyarınca zorunlu müdafi tayini gereken bir suça ilişkin yapılan soruşturma sırasındaki teşhis işleminde müdafiin bulunmasının zorunlu olup olmadığına ilişkindir.

5271 sayılı CYY’nin şüpheli; ““soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişi” soruşturma ise ““Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanmıştır. ; şüphelinin müdafi seçme hakkının bulunduğu, onun hukuki yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceğini kendisine bildirilmesi gerektiği, ; müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifadenin, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamayacağı, ; şüphelinin, soruşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabileceği, avukatın, şüpheli ile görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkının engellenemeyeceği ve kısıtlanamayacağı, ; üst sınırı beş yıldan fazla (5560 sayılı Yasa ile alt sınırı olarak değiştirilmiştir) hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturmalarda şüphelinin istemi aranmaksızın bir müdafiin görevlendirileceği, ; müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebileceği ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabileceği, şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve şüphelinin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında kısıtlama yapılamayacağı, ; şüphelinin vekaletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebileceği hükme bağlanmıştır.

Suç ve teşhis işleminin yapıldığı tarihte teşhise ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta olup, bu konu ilk kez yerel mahkemenin kararından sonra 02.06.2007 gün ve 5681 sayılı Yasa’nın 5. maddesiyle 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasası’nın Ek-6. maddesinde yapılan değişiklikle mevzuatımıza girmiştir. Anılan Yasa’nın Ek-6. maddesinde teşhis ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Gerek 5271 sayılı CYY’de, gerekse işlem tarihinde yürürlükte olmamakla birlikte sonradan yürürlüğe giren ve teşhis işlemini oldukça ayrıntılı olarak düzenleyen 2559 sayılı Yasa’nın Ek-6. maddesinde, teşhis işleminde müdafiin hazır bulundurulması gerektiğine ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.

İncelenen dosya içeriğinde;

08.05.2006 tarihinde Yenibosna Metro İstasyonu yakınlarında bulunan yeşillik alanda yürüyen şikayetçi Burak’ın yanına yaklaşan iki kişinin bacağına bıçak saplayarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralayıp çalılıklara iterek etkisiz hale getirdikleri ve cep telefonunu yağmaladıkları, olayın hemen ardından polis karakoluna müracaat eden şikayetçinin ifadesi alınarak eşkal bilgi formunun düzenlendiği, şikayetçiye karşı yağma eyleminin işlendiği bölgede bu tür olayların artması üzerine görevlendirilen ekibe 20.05.2006 tarihinde bir kişinin koşarak gelip kendisini iki kişinin gasp etmeye çalıştığını beyan etmesi ve eşkal vermesi üzerine görevlilerin tarif edilen bölgeye gittiği, sanıkların polisi görünce kaçmaya başladıkları, kovalamaca sonucu yakalandıkları anlaşılmaktadır.

Sanıkların yakalandığında kendilerine yasal haklarının okunduğunun belirtildiği 20.05.2006 tarihli teşhis tutanağı aynen; “…Yakalanan şüpheli şahıslar Büromuz teşhis odasında kendi eşkallerine benzer şahıslar arasına konularak mağdur Burak’a gösterilip söz kendisine verildiğinde, bana göstermiş olduğunuz şahıslar arasında soldan sağa ikinci sırada bulunan turuncu tişörtlü şahıs (şüpheli Mehmet’i göstererek) olay günü benim yanıma gelip beni bıçak tehdidi ile gasp eden iki şahıstan bir tanesidir, bu şahıs benim yanıma ilk gelip bana ‘bir şey sorabilir miyim’ diyen şahıstır, bana göstermiş olduğunuz şahıslar arasında soldan sağa dördüncü sırada bulunan siyah tişörtlü şahıs (şüpheli Hüseyin’i göstererek) olay günü beni bıçak tehdidi ile gasp eden diğer şahıstır, ayrıca bu şahıs cebinden çıkardığı yandan açılır bıçak ile beni çalılıkların arasına iten ve ben direnmeye başlayınca bacağıma bıçağı saplayan ben tekrar direnince bacağıma bıçağı ikinci kez saplayan şahıstır. Her iki şahsı da kesin olarak teşhis ediyorum” şeklindedir. Tutanağın altında teşhise katılanlar ile birlikte şikayetçi ve sanıkların imzaları mevcut olup, yargılama aşamasında dinlenen tutanak düzenleyicileri teşhis tutanağının doğru olduğunu beyan etmiş, sanıklar da tutanak altındaki imzalarına ilişkin herhangi bir itirazda bulunmamışlardır. Nitekim teşhis sırasında müştekinin herhangi bir şekilde yönlendirildiğine veya tutanağın gerçeğe aykırı düzenlendiği yolunda bir iddia ileri sürülmemiştir.

Şikayetçi , mahkeme huzurunda kendisini gasp edenlerin huzurdaki sanıklar olmadığını ve kollukta tahmine dayalı teşhis yaptığını ifade etmiş ise de, mağdur ya da tanıkların soruşturma aşamasındaki teşhis ve beyanlarından yargılama aşamasında çeşitli nedenlerle ve dosya içeriğiyle uyuşmayacak şekilde döndükleri bilinen bir gerçektir. Açıklanan bu bilgi ve belgelerin tümü bir arada değerlendirildiğinde;

Somut olayda, şikayetçinin polis karakoluna müracaat etmesiyle soruşturma evresi başladığından teşhis işleminin soruşturma evresi içinde yapıldığı ve sanıkların yağma suçu şüphelisi olmaları nedeniyle 5271 sayılı CYY’nin 150/3. maddesi kapsamında kendilerine zorunlu müdafi tayini gerektiği konularında bir duraksama bulunmamaktadır. Ancak sorun bu müdafiin hangi işlemlerde ve tabii ki teşhiste hazır bulundurulmasının zorunlu olup olmadığına ilişkindir.

5271 sayılı CYY’nin 149/3. maddesinde, müdafiin ifade alma veya sorgu süresince şüphelinin yanında olma, bunun dışında ise şüpheli ile görüşme ve hukuki yardımda bulunma, 84/1. maddesinde keşifte ve 85/2. maddesinde ise soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla yer gösterme işlemi sırasında hazır bulunma hakkının bulunduğu açıkça belirtilmiş, bunun dışındaki işlemlerde müdafiin hazır bulundurulmasına ilişkin Yasada bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Teşhis işlemi, gerektiğinde fotoğraf üzerinden de yapılabilecek olan ve bu yönüyle de şüphelinin imzasının alınmasının bile zorunlu olmadığı bir tanıma işlemidir. Şüpheli buna pasif olarak katılmakta ve teşhis sırasında herhangi bir beyanı da alınmamaktadır. Bu işlemde aktif olarak rol alan kişi olayın mağduru veya tanığıdır. Bu nedenle ifade alma, keşif ve yer gösterme işlemlerinde olduğu gibi müdafiin teşhiste hazır bulundurulma zorunluluğu bulunmamaktadır. Aksinin kabulü halinde soruşturma aşamasındaki bütün işlemlerde örneğin; gözaltı giriş ve çıkış raporlarının alınması gibi… müdafiin hazır bulunması hatta başından sonuna kadar gözaltı süresince müdafiin, şüphelinin sürekli yanında bulundurulması gerekebilecektir. Bununla birlikte müdafiin teşhiste bulunmaması, şüphelinin teşhise karşı müdafiin hukuki yardımından yararlanmasına, teşhisten önce veya sonra müdafii ile görüşmesine engel teşkil etmeyeceği de açıktır.

Öte yandan, uygulamada bazen mağdur veya tanık ile şüphelinin yüz yüze getirilerek karşılıklı beyanlarının alınması şeklinde, dolayısıyla yüzleştirme tarzında icra edilen işlemlere de teşhis denilmektedir. Böyle bir durumda şüphelinin beyanı alındığı için artık sadece bir teşhis işlemi söz konusu olmayıp aynı zamanda şüphelinin aktif olarak katıldığı ifade alma işlemi gerçekleştirildiğinden bu durumda müdafiin katılımı zorunludur.

Bu itibarla, kolluk tarafından müştekiye yaptırılan teşhiste müdafiin bulunması zorunluluğu olmadığı gibi, somut olayda yapılan teşhis işleminde yürürlükteki mevzuata göre herhangi bir usulsüzlük de bulunmadığından Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı Osman Şirin;

“Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan sonucun başka bir tanımlama ile, hükmün doğru olmasını sağlar. Bu da amacı mutlak gerçeğe ulaşmak olan ceza adaletinin hakkıyla yerine getirilmesine hizmet eder. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma… gibi hakların yanında müda fiden yararlanma hakkını da içine alır.

Savunma, Anayasamızın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır.

Savunma hakkı, uluslararası belgelerde de değerine uygun yerini almıştır. Bunlardan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 121/1., Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Antlaşma’nın 14/3-b-d, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi’nin 6/3-b-c maddeleri sanığın müdafiden yararlanması konusunda açık düzenlemeler getirmiştir.

5271 sayılı Usul Yasamız savunma hakkı konusunda oldukça hassas davranmış, bunun bir sonucu olarak da isteğe bağlı müdafiliğin yanında bazı hallerde zorunlu müdafiliği benimsemiştir. Öte yandan, müdafiin şüpheli veya sanık ile vekaletname aranmaksızın her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebileceği de Yasa’nın 154. maddesinde teminat altına alınmış, yine 151/3. maddesinde de, Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.’ hükmü getirilmiştir.

Kuşkusuz savunma hakkına bu kadar değer veren bir Usul Yasası’nda teşhis işleminin düzenlenmemiş olması büyük bir eksikliktir. Nitekim yasakoyucu bu eksikliğin farkına vararak 2559 sayılı Yasa’nın Ek-6. maddesini değiştirerek teşhis ile ilgili ayrıntılı bir disiplin getirmiş ve kısmen de olsa bu konudaki ihtiyaca çözüm bulmuştur. Usul yasalarındaki boşlukların, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamayacak ve Yasanın ruhuna uygun olacak şekilde kıyas ve yorum yoluyla doldurulabileceği gözetilerek teşhis konusundaki bu boşluk da CYY’nin ruhuna uygun olarak doldurulmalıdır. Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifadenin, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamayacağı şeklinde bir düzenlemeye yer veren bir Usul Yasası ‘nın çoğu zaman mahkumiyetin tek kanıtı olan teşhis işleminde müdafiin hazır bulunmasını arzu etmediğini ileri sürmek zorlaşmaktadır. Özellikle mağdur veya tanıkların soruşturma aşamasında yaptıkları teşhisten kovuşturma aşamasında çeşitli nedenlerle döndüğü ve bu dönüşün sanığın baskısına dayalı görülerek itibar edilemez sayıldığı düşünüldüğünde önemi ve kanıt değeri bir kat daha artan teşhis işleminde müdafiin hazır bulundurulmaması büyük bir eksiklik olacaktır.

Öğretide de Kunter, Yenisey ve Nuhoğlu başta olmak üzere baskın görüşe göre, teşhis sırasında müdafiin hazır bulunması zorunludur.

Kaldı ki; teşhiste müdafiin hukuki yardımından yararlanmanın soruşturmayı zora sokacak ya da soruşturma mercilerinin çalışmasını zafiyete uğratacak hiçbir etkinliği bulunmamaktadır.

Bu nedenle, adil yargılanma hakkının bir gereği olarak ve soruşturma evresinin her türlü kuşkudan arındırılmasını sağlamak düşüncesiyle, müdafiin teşhiste hazır bulunmasının zorunlu olduğuna yönelik içtihat oluşturmak ve hatta daha genel bir tanımlama ile; “şüphelinin aktif ya da pasif olarak yer aldığı her soruşturma işleminde müdafiin hukuki yardımından yararlanma hakkı olduğu düşüncesiyle, erişkinse kendisine bu hakkını hatırlatarak iradesine göre davranmak, müdafiden yararlanma zorunluluğu varsa bu hakkı kendisine sağlayarak usul işlemi müdafiin varlığıyla sürdürmek gerekmektedir.” Bu görüşle ve Türk Ceza Yargısı’nı çağdaşlığın önüne taşıyabilmek kaygısı ve heyecanıyla, Yargıtay C. Başsavcılığı’nın itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesindeyim” görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi de, benzer düşüncelerle “müdafiin teşhis işleminde hazır bulunmasının zorunlu olduğu” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 15.04.2008 günü oy çokluğuyla karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/15456 Karar : 2015/7565 Tarih : 2.12.2015

  • CMK 85. Madde

  • Yer Gösterme

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanıkların olay tarihinde katılanların iştirak halinde malik oldukları G.. İlçesi B.. Köyü F.. mahlesindeki boş evi yangın çıkarmak suretiyle yaktıklarının iddia edildiği somut olayda;

Gösterilen gerekçe ve CMK`nın 85/1, 169, 148/4 maddelerindeki düzenlemeler karşısında mahkemece ulaşılan sonuçta bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ( ONANMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS