0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Keşifte, Tanık veya Bilirkişinin Dinlenmesinde Bulunabilecekler

CMK Madde 84

(1) Keşif yapılması sırasında şüpheli, sanık, mağdur ve bunların müdafii ve vekili hazır bulunabilirler.

(2) Tanık veya bilirkişinin duruşma sırasında hazır bulunamayacağı veya oturduğu yerin uzaklığı nedeniyle bulunmasının güç olduğu anlaşılırsa, bu tanık veya bilirkişinin dinlenmesinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Mağdur, şüpheli veya sanığın huzuru, tanıklardan birinin gerçeğe uygun tanıklık etmesine engel olabilecekse, o işte şüpheli veya sanığın bulunmamasına karar verilebilir.

(4) Bu işlerde hazır bulunmaya hakkı olanlar, işin geri bırakılmasına neden olmamak koşuluyla, işlerin yapılması gününden önce haberdar edilirler.

(5) Şüpheli veya sanık tutuklu ise, hâkim veya mahkeme tarafından ancak zorunlu sayılan hâllerde keşifte hazır bulundurulmasına karar verilebilir.



CMK Madde 84 Gerekçesi

Madde, keşifte, tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde hazır bulunabilecek kişileri göstermektedir.

Yargılamanın yüzyüzelik (vicahîlik) yani sözlülük ilkesi, iddia ve savunma dengesinin korunmasının gerektirdiği ölçüde, sanığın yargılama faaliyetlerine katılmasını gerektirir. Tanıkların dinlenilmesinde sanığın, tanık beyanlarını tartışıp çürütmek, onlara gerekli soruları gerekli zamanda yöneltmek hakkı adil yargılama bağlamında ne kadar önemli ise, davanın, sonucuna etki yapabilecek nitelikteki keşif işlemlerinde de sanığın hazır bulunup, bu yargılama faaliyetlerine katılması da aynı açıdan gereklidir. Bu nedenlerle keşfin, ilke olarak hâkim tarafından yapılması yararlı sayılmıştır.

Bir olayın soruşturmasında incelemenin hemen yapılmasının zorunlu olduğu, diğer bir deyişle gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından da keşif yapılabilecektir. Kolluğun veya Cumhuriyet savcısının, delil olabilecek şeyleri arayıp bulmak için yaptığı araştırma ve bu husustaki saptamalar ile “keşif” işlemini birbirine karıştırmamak gerekir. Cumhuriyet savcısı belirtilen şekildeki saptamayla yetinmeyip, gecikmesinde sakınca bulunması nedeniyle keşfin hemen yapılmasını gerekli gördüğü hâllerde, bunun hâkim tarafından yapılması gereken bir yargılama işlemi olduğunu dikkate alarak, duruşmada hazır bulunabilecek kişileri, kendisinin yaptığı keşif işleminde de hazır bulundurmalıdır. Böylece kendisine suç isnat edilen de keşif mahallînde bulunup inceleme işlemlerine katılmış ve duruşmada da incelenecek bu belgeye karşı itirazlarını yapabilecek bir durumda olacağından savunma hakkı kısıtlanmamış olacaktır. Bu konuda 85 inci maddenin gerekçesine de bakılmalıdır.

Madde birinci fıkrasında, keşifte şüpheli, sanık, mağdur ve avukatlarının hazır bulunabileceklerini, ikinci fıkrada ise tanık veya bilirkişinin dinlenmelerinde hangi hâllerde adı geçenlerin hazır bulunabileceklerini göstermektedir. Üçüncü fıkrada ise, şüpheli veya sanığın hazır bulunmasının men olunabileceği bir hâl yer almaktadır: Adı geçenlerin hazır bulunmaları, tanığın gerçeğe uygun beyanını engelleyebilecekse, örneğin tanık, sanığın etkisi altında kalıyorsa, tanığın dinlenmesinde sanığın hazır bulunmamasına karar verilebilir.

Maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarında, hazır bulunma hakkına sahip olanların ne şekilde haberdar edileceklerine, işin başka güne bırakılmasını isteyemeyeceklerine, tutukluların ancak mahkeme binası içerisindeki işlerde hazır bulunabileceklerine ilişkin hükümler yer almaktadır. Ancak beşinci fıkranın ikinci cümlesi, zorunlu sayılan hâllerde, tutuklu, şüpheli veya sanığın, hâkim kararı ile mahkeme binası dışında da yapılacak işlemlerde hazır bulunmasına karar verilebilmesine de olanak sağlamıştır. Bu gibi hâllerde, hâkim tarafından re’sen karar verilmediğinde, kolluğun istemi üzerine Cumhuriyet savcısı, tutuklama kararını vermiş olan hâkimden bu hususta karar vermesini isteyebilecektir.


CMK 84 (Keşifte, Tanık veya Bilirkişinin Dinlenmesinde Bulunabilecekler) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2008/6-70 Karar: 2008/84 Tarih: 15.04.2008

  • CMK 84. Madde

  • Keşifte, Tanık veya Bilirkişinin Dinlenmesinde Bulunabilecekler

Sanıklar Mehmet ve Hüseyin’in nitelikli yağma suçundan 5237 sayılı TCY’nin uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında uygulanmasına ilişkin, (Bakırköy Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi)’nce 08.02.2007 gün ve 163-28 sayı ile verilen kararın sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi’nce 22.01.2008 gün ve 16685-262 sayı ile; “ Yağma suçunun 5237 sayılı TCY’nin 1. fıkrasının (a) ve (c) bentlerine aykırı biçimde birden fazla kişiyle ve silahla işlendiği, bu nedenle uyarınca temel ceza belirlenirken bunların değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi” eleştirisiyle TCY’nin yönünden düzeltilerek onanmıştır.

Sanık müdafiinin başvurusu üzerine Yargıtay C. Başsavcılığı 24.03.2008 gün ve 119960 sayı ile; “ Teşhis işlemi yapılırken şüpheliyi aydınlatma yükümlülüğü ile müdafi yardımından yararlandırma zorunluluğu ihlal edilmiştir. Suç şüphesi altına alınmalarından itibaren bütün şüphelilere müdafi yardımından yararlanma haklarının her işlemde hatırlatılması gerekir. Ayrıca dosyamızda sanıklara atılı suçun gerektirdiği ceza itibariyle istemeseler dahi müdafi görevlendirilmesi şarttır. Bu zorunluluk sanıkların şüpheli olarak yakalanmalarından itibaren başlamış olup, soruşturma evresinin bir işlemi olan teşhis için de ayrıca geçerlidir…” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire’nin onama kararının kaldırılmasını ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasını talep etmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Sanıkların yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlık, 5271 sayılı CYY’nin uyarınca zorunlu müdafi tayini gereken bir suça ilişkin yapılan soruşturma sırasındaki teşhis işleminde müdafiin bulunmasının zorunlu olup olmadığına ilişkindir.

5271 sayılı CYY’nin şüpheli; ““soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişi” soruşturma ise ““Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanmıştır. ; şüphelinin müdafi seçme hakkının bulunduğu, onun hukuki yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceğini kendisine bildirilmesi gerektiği, ; müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifadenin, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamayacağı, ; şüphelinin, soruşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabileceği, avukatın, şüpheli ile görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkının engellenemeyeceği ve kısıtlanamayacağı, ; üst sınırı beş yıldan fazla (5560 sayılı Yasa ile alt sınırı olarak değiştirilmiştir) hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturmalarda şüphelinin istemi aranmaksızın bir müdafiin görevlendirileceği, ; müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebileceği ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabileceği, şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve şüphelinin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında kısıtlama yapılamayacağı, ; şüphelinin vekaletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebileceği hükme bağlanmıştır.

Suç ve teşhis işleminin yapıldığı tarihte teşhise ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta olup, bu konu ilk kez yerel mahkemenin kararından sonra 02.06.2007 gün ve 5681 sayılı Yasa’nın 5. maddesiyle 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasası’nın Ek-6. maddesinde yapılan değişiklikle mevzuatımıza girmiştir. Anılan Yasa’nın Ek-6. maddesinde teşhis ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Gerek 5271 sayılı CYY’de, gerekse işlem tarihinde yürürlükte olmamakla birlikte sonradan yürürlüğe giren ve teşhis işlemini oldukça ayrıntılı olarak düzenleyen 2559 sayılı Yasa’nın Ek-6. maddesinde, teşhis işleminde müdafiin hazır bulundurulması gerektiğine ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.

İncelenen dosya içeriğinde;

08.05.2006 tarihinde Yenibosna Metro İstasyonu yakınlarında bulunan yeşillik alanda yürüyen şikayetçi Burak’ın yanına yaklaşan iki kişinin bacağına bıçak saplayarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralayıp çalılıklara iterek etkisiz hale getirdikleri ve cep telefonunu yağmaladıkları, olayın hemen ardından polis karakoluna müracaat eden şikayetçinin ifadesi alınarak eşkal bilgi formunun düzenlendiği, şikayetçiye karşı yağma eyleminin işlendiği bölgede bu tür olayların artması üzerine görevlendirilen ekibe 20.05.2006 tarihinde bir kişinin koşarak gelip kendisini iki kişinin gasp etmeye çalıştığını beyan etmesi ve eşkal vermesi üzerine görevlilerin tarif edilen bölgeye gittiği, sanıkların polisi görünce kaçmaya başladıkları, kovalamaca sonucu yakalandıkları anlaşılmaktadır.

Sanıkların yakalandığında kendilerine yasal haklarının okunduğunun belirtildiği 20.05.2006 tarihli teşhis tutanağı aynen; “…Yakalanan şüpheli şahıslar Büromuz teşhis odasında kendi eşkallerine benzer şahıslar arasına konularak mağdur Burak’a gösterilip söz kendisine verildiğinde, bana göstermiş olduğunuz şahıslar arasında soldan sağa ikinci sırada bulunan turuncu tişörtlü şahıs (şüpheli Mehmet’i göstererek) olay günü benim yanıma gelip beni bıçak tehdidi ile gasp eden iki şahıstan bir tanesidir, bu şahıs benim yanıma ilk gelip bana ‘bir şey sorabilir miyim’ diyen şahıstır, bana göstermiş olduğunuz şahıslar arasında soldan sağa dördüncü sırada bulunan siyah tişörtlü şahıs (şüpheli Hüseyin’i göstererek) olay günü beni bıçak tehdidi ile gasp eden diğer şahıstır, ayrıca bu şahıs cebinden çıkardığı yandan açılır bıçak ile beni çalılıkların arasına iten ve ben direnmeye başlayınca bacağıma bıçağı saplayan ben tekrar direnince bacağıma bıçağı ikinci kez saplayan şahıstır. Her iki şahsı da kesin olarak teşhis ediyorum” şeklindedir. Tutanağın altında teşhise katılanlar ile birlikte şikayetçi ve sanıkların imzaları mevcut olup, yargılama aşamasında dinlenen tutanak düzenleyicileri teşhis tutanağının doğru olduğunu beyan etmiş, sanıklar da tutanak altındaki imzalarına ilişkin herhangi bir itirazda bulunmamışlardır. Nitekim teşhis sırasında müştekinin herhangi bir şekilde yönlendirildiğine veya tutanağın gerçeğe aykırı düzenlendiği yolunda bir iddia ileri sürülmemiştir.

Şikayetçi , mahkeme huzurunda kendisini gasp edenlerin huzurdaki sanıklar olmadığını ve kollukta tahmine dayalı teşhis yaptığını ifade etmiş ise de, mağdur ya da tanıkların soruşturma aşamasındaki teşhis ve beyanlarından yargılama aşamasında çeşitli nedenlerle ve dosya içeriğiyle uyuşmayacak şekilde döndükleri bilinen bir gerçektir. Açıklanan bu bilgi ve belgelerin tümü bir arada değerlendirildiğinde;

Somut olayda, şikayetçinin polis karakoluna müracaat etmesiyle soruşturma evresi başladığından teşhis işleminin soruşturma evresi içinde yapıldığı ve sanıkların yağma suçu şüphelisi olmaları nedeniyle 5271 sayılı CYY’nin 150/3. maddesi kapsamında kendilerine zorunlu müdafi tayini gerektiği konularında bir duraksama bulunmamaktadır. Ancak sorun bu müdafiin hangi işlemlerde ve tabii ki teşhiste hazır bulundurulmasının zorunlu olup olmadığına ilişkindir.

5271 sayılı CYY’nin 149/3. maddesinde, müdafiin ifade alma veya sorgu süresince şüphelinin yanında olma, bunun dışında ise şüpheli ile görüşme ve hukuki yardımda bulunma, 84/1. maddesinde keşifte ve 85/2. maddesinde ise soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla yer gösterme işlemi sırasında hazır bulunma hakkının bulunduğu açıkça belirtilmiş, bunun dışındaki işlemlerde müdafiin hazır bulundurulmasına ilişkin Yasada bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Teşhis işlemi, gerektiğinde fotoğraf üzerinden de yapılabilecek olan ve bu yönüyle de şüphelinin imzasının alınmasının bile zorunlu olmadığı bir tanıma işlemidir. Şüpheli buna pasif olarak katılmakta ve teşhis sırasında herhangi bir beyanı da alınmamaktadır. Bu işlemde aktif olarak rol alan kişi olayın mağduru veya tanığıdır. Bu nedenle ifade alma, keşif ve yer gösterme işlemlerinde olduğu gibi müdafiin teşhiste hazır bulundurulma zorunluluğu bulunmamaktadır. Aksinin kabulü halinde soruşturma aşamasındaki bütün işlemlerde örneğin; gözaltı giriş ve çıkış raporlarının alınması gibi… müdafiin hazır bulunması hatta başından sonuna kadar gözaltı süresince müdafiin, şüphelinin sürekli yanında bulundurulması gerekebilecektir. Bununla birlikte müdafiin teşhiste bulunmaması, şüphelinin teşhise karşı müdafiin hukuki yardımından yararlanmasına, teşhisten önce veya sonra müdafii ile görüşmesine engel teşkil etmeyeceği de açıktır.

Öte yandan, uygulamada bazen mağdur veya tanık ile şüphelinin yüz yüze getirilerek karşılıklı beyanlarının alınması şeklinde, dolayısıyla yüzleştirme tarzında icra edilen işlemlere de teşhis denilmektedir. Böyle bir durumda şüphelinin beyanı alındığı için artık sadece bir teşhis işlemi söz konusu olmayıp aynı zamanda şüphelinin aktif olarak katıldığı ifade alma işlemi gerçekleştirildiğinden bu durumda müdafiin katılımı zorunludur.

Bu itibarla, kolluk tarafından müştekiye yaptırılan teşhiste müdafiin bulunması zorunluluğu olmadığı gibi, somut olayda yapılan teşhis işleminde yürürlükteki mevzuata göre herhangi bir usulsüzlük de bulunmadığından Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı Osman Şirin;

“Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan sonucun başka bir tanımlama ile, hükmün doğru olmasını sağlar. Bu da amacı mutlak gerçeğe ulaşmak olan ceza adaletinin hakkıyla yerine getirilmesine hizmet eder. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma… gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içine alır.

Savunma, Anayasamızın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır.

Savunma hakkı, uluslararası belgelerde de değerine uygun yerini almıştır. Bunlardan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 121/1., Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletler arası Antlaşma’nın 14/3-b-d, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi’nin 6/3-b-c maddeleri sanığın müdafiden yararlanması konusunda açık düzenlemeler getirmiştir.

5271 sayılı Usul Yasamız savunma hakkı konusunda oldukça hassas davranmış, bunun bir sonucu olarak da isteğe bağlı müdafiliğin yanında bazı hallerde zorunlu müdafiliği benimsemiştir. Öte yandan, müdafiin şüpheli veya sanık ile vekaletname aranmaksızın her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebileceği de Yasa’nın 154. maddesinde teminat altına alınmış, yine 151/3. maddesinde de, Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.’ hükmü getirilmiştir.

Kuşkusuz savunma hakkına bu kadar değer veren bir Usul Yasası’nda teşhis işleminin düzenlenmemiş olması büyük bir eksikliktir. Nitekim yasa koyucu bu eksikliğin farkına vararak 2559 sayılı Yasa’nın Ek-6. maddesini değiştirerek teşhis ile ilgili ayrıntılı bir disiplin getirmiş ve kısmen de olsa bu konudaki ihtiyaca çözüm bulmuştur. Usul yasalarındaki boşlukların, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamayacak ve Yasanın ruhuna uygun olacak şekilde kıyas ve yorum yoluyla doldurulabileceği gözetilerek teşhis konusundaki bu boşluk da CYY’nin ruhuna uygun olarak doldurulmalıdır. Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifadenin, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamayacağı şeklinde bir düzenlemeye yer veren bir Usul Yasası ‘nın çoğu zaman mahkumiyetin tek kanıtı olan teşhis işleminde müdafiin hazır bulunmasını arzu etmediğini ileri sürmek zorlaşmaktadır. Özellikle mağdur veya tanıkların soruşturma aşamasında yaptıkları teşhisten kovuşturma aşamasında çeşitli nedenlerle döndüğü ve bu dönüşün sanığın baskısına dayalı görülerek itibar edilemez sayıldığı düşünüldüğünde önemi ve kanıt değeri bir kat daha artan teşhis işleminde müdafiin hazır bulundurulmaması büyük bir eksiklik olacaktır.

Öğretide de Kunter, Yenisey ve Nuhoğlu başta olmak üzere baskın görüşe göre, teşhis sırasında müdafiin hazır bulunması zorunludur.

Kaldı ki; teşhiste müdafiin hukuki yardımından yararlanmanın soruşturmayı zora sokacak ya da soruşturma mercilerinin çalışmasını zafiyete uğratacak hiçbir etkinliği bulunmamaktadır.

Bu nedenle, adil yargılanma hakkının bir gereği olarak ve soruşturma evresinin her türlü kuşkudan arındırılmasını sağlamak düşüncesiyle, müdafiin teşhiste hazır bulunmasının zorunlu olduğuna yönelik içtihat oluşturmak ve hatta daha genel bir tanımlama ile; “şüphelinin aktif ya da pasif olarak yer aldığı her soruşturma işleminde müdafiin hukuki yardımından yararlanma hakkı olduğu düşüncesiyle, erişkinse kendisine bu hakkını hatırlatarak iradesine göre davranmak, müdafiden yararlanma zorunluluğu varsa bu hakkı kendisine sağlayarak usul işlemi müdafiin varlığıyla sürdürmek gerekmektedir.” Bu görüşle ve Türk Ceza Yargısı’nı çağdaşlığın önüne taşıyabilmek kaygısı ve heyecanıyla, Yargıtay C.Başsavcılığı’nın itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesindeyim” görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi de, benzer düşüncelerle “müdafiin teşhis işleminde hazır bulunmasının zorunlu olduğu” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 15.04.2008 günü oy çokluğuyla karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/7173 Karar : 2017/849 Tarih : 1.02.2017

  • CMK 84. Madde

  • Keşifte, Tanık veya Bilirkişinin Dinlenmesinde Bulunabilecekler

1-Sanıkların aşamalardaki savunmalarında sadece tapulu taşınmazlarını kullandıklarını, keşif yapılmasını talep etmeleri karşısında; sanıklar CMK.nun 84. maddesi gereğince haberdar edilerek mahallinde keşif yapılması suretiyle; taşma yapılan parsel de saptanarak 568 no’lu mera parseline T4 kodlu tecavüzün sanıklar tarafından yapılıp yapılmadığı tarafsız tanık ve mahalli bilirkişilerden sorularak kesin biçimde saptanması gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hükümler kurulması

2- Kabul ve uygulamaya göre de;

Hakkı olmayan yere tecavüz suçunun temadi ettiği gözetilmeden uzun yıllardır kullanıldığı gerekçesiyle sanıklar hakkında TCK.nun 43. maddesi uygulanmak suretiyle fazla ceza tayini,

Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS