0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Eski Hâle Getirme

CMK Madde 40

(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.

(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.



CMK Madde 40 Gerekçesi

Madde, başta eski hâle getirme kurumunu ve koşullarını belirlemektedir: Eski hâle getirme, esasında bir süreye uyamayan kişinin kaybettiği hakkı ona yeniden sağlama olanağını veren bir kurumdur; koşulları, kişinin mücbir nedenler, yani dıştan gelen, failin bilinç ve iradesinin sonucu olmayan ve failin karşı koyamayacağı ve önleyemeyeceği bir kuvvetin etkisiyle veya failin sakınması olanağı bulunmayan kaza, rastlantı, maddî zorlama gibi olaylar sonucu süreye uyamamış olmasıdır. Böyle bir hâl nedeniyle süreye uyamamış bulunan kişi eski hâle getirme isteminde bulunacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında yasal olarak beklenilmeyen ve sakınılması olanağı bulunmayan iki hâl gösterilmiştir. Bunlar, bir tebliğden kusuru olmaksızın bilgi edinilememesi veya kanun yoluna başvurma hakkının bildirilmemesidir.


CMK 40 Eski Hâle Getirme (İade) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/21476 E. , 2021/18117 K.

  • CMK 40
  • Kanun yoluna başvuru usulünün eksik bildirilmiş olması eski hale getirme (iade) nedenidir.

T.C. Anayasa’nın 40/2, CMK’nun 34/2, 232/6. maddelerine göre hüküm fıkrasında verilen karara karşı kanun yollarına başvurma olanağı bulunup bulunmadığının ve başvurma olanağı var ise süresi, mercii ve şekillerinin tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekirken, başka bir suçtan cezaevinde hükümlü bulunan sanığın yokluğunda verilen kararda CMK’nun 263. maddesi gereğince bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle kanun yoluna başvurabileceği belirtilmediğinden kanun yoluna başvuru yöntemi hususunda tereddüt oluştuğundan, sanığın eski hale getirme ve temyiz isteminin öğrenme ile süresinde olduğunun kabulü gerekir.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2021/13684 E. , 2021/22879 K.

  • CMK 40
  • Usulsüz tebligat halinde temyiz süresinin geçirilmesi nedeniyle eski hale getirme (iade) istenebilir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre tebligat, “tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır” hükmü gereği, sanığın yokluğunda verilen mahkumiyet hükmünün sanığın duruşmada bildirdiği adresine tebligat yapılmadan doğrudan MERNİS adresine Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca tebliğ edilmesinin hukuki sonuç doğurmayacağı, bilinen en son adresine çıkartılan tebligat yerine mernis adresine 07.01.2014 tarihinde yapılan tebliğ işleminin usulsüz olduğu cihetle; sanığın öğrenme üzerine tebliğ aldığı kararına yönelik 19.03.2020 tarihli içerik itibariyle eski hale getirme ve temyiz talebinin süresinde olduğu kabul edilerek inceleme yapılmıştır.


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/19889 E. , 2021/19265 K.

  • CMK 40
  • Temyiz istemine ilişkin eski hale getirme taleplerini inceleme ve karar verme görevi Yargıtay’a aittir.

Sanık dosyasına ibraz ettiği 28/02/2018 tarihli dilekçe ile yanıltıldığından süreyi kaçırdığından bahisle eski hale getirme talepli temyiz talebinde bulunduğu, Mahkemesince 21/09/2018 tarihli ek karar ile temyiz talebinin reddine dair karar verdiği, 5271 sayılı CMK’nın 42. maddesi uyarınca temyiz istemine ilişkin eski hale getirme taleplerini inceleme görevinin Yargıtay’a ait olduğu anlaşılmakla yapılan incelemede;

Hükmün usulüne uygun olarak 20.05.2010 tarihinde sanığa tefhim edildiği, CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra hükmü temyiz eden ve eski hale getirme şartları bulunmayan sanığın temyiz itirazının 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca REDDİNE, 13/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/415

  • CMK 40
  • Temyiz süresinin tebliğ veya tefhimden başlayacağının açık ve seçik bir şekilde hükme yazılması gerekir.

5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde, hüküm ve kararlarda başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru yöntemi ve süresinin hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak biçimde açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükme aykırılık, aynı kanunun 40. maddesi gereği eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimdeki temel amaç, süjelerin başvuru haklarını etkin biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni olabilecek husus, eksik ya da hatalı kanun yolu bildirimi nedeniyle hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yerel mahkemece sanığın yüzüne karşı verilen hükümde kanun yolu bildirimi; “sanığın yüzüne karşı, müdahil kurum vekilinin yokluğunda, tefhim-tebliğden itibaren yedi gün içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere” şeklinde yapılmış olup, temyiz süresinin başlangıcının tebliğden mi, yoksa tefhimden itibaren mi başlayacağı konusunda tereddüde yol açılmıştır.

Bu nedenle, yerel mahkemece tefhim edilen kararda gösterilen kanun yolu bildiriminde olması gereken temyiz süresinin başlangıcının tereddüde yer vermeyecek şekilde yazılmaması CMK’nun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni olup, sanığın kanuni süreden sonra verdiği dilekçesinin eski hale getirme talebi mahiyetinde bulunduğu kabul edilerek, yerel mahkemenin temyiz isteminin reddi kararının kaldırılıp, temyiz incelemesinin yapılması gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/514

  • CMK 40
  • Avukatın raporu kesin mahiyette istirahat raporu olmadığından eski hale getirme ve temyiz isteminin reddine karar verilmelidir.

5271 sayılı CMK’nın “Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi;

“1- Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.

2- Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır”,

“Eski hâle getirme dilekçesi” başlıklı 41. maddesi;

“1- Eski hâle getirme dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.

2- Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklar. Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir” şeklindedir. Buna göre, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, eski hâle getirme dilekçesinin, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verileceği, dilekçe sahibinin, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklayacağı, dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemlerin de yerine getirileceği belirtilmiştir.

Diğer taraftan süreyi kusursuz olarak geçirdiğini iddia edenin bunu ispatlaması gerekir. Kusursuzluk önlenemeyen nedenler ya da beklenemeyen ve sakınılması imkansız olayları kapsar. Bu bağlamda raporla belgelenen hastalıktan dolayı süreyi kaçırma da eski hale getirme nedenlerinden biridir. Ancak Ceza Genel Kurulunun 15.12.1983 gün ve 384-443 sayılı kararında da vurgulandığı üzere eski hale getirmeye esas olacak raporun şüpheli ifadeler taşımaması ve istirahatin gerekli olduğuna dair kesin kayıt içermesi gerekir.

“Eski hâle getirme dilekçesi üzerine verilecek karar” başlıklı 42/1. maddesinde;

“(1) Süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hâle getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir” şeklinde düzenlemeye yer verilmiş olup bu düzenleme 1412 sayılı CMUK’un “Eski hale getirme istidasının mercii ve bu husustaki kararlar” başlıklı 43/1. maddesindeki; “Mehli içinde usul muamelesi yapılmış olsaydı esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse eski hale getirme istidası hakkında dahi o mahkeme karar verir” biçimindeki düzenleme ile tamamen aynıdır. Ceza Genel Kurulunun 16.12.2008 gün ve 144-234, 23.09.1974 gün ve 227-408 ile 16.04.1973 gün ve 213-345 sayılı kararları başta olmak üzere yargısal kararlarda da açıkça vurgulandığı üzere, temyiz süresinin geçirilmiş olması nedeniyle ileri sürülen eski hale getirme istemleri hakkında inceleme ve karar verme görevi Yargıtay’a aittir.

Bununla birlikte, olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8.maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir. Bunlardan ilki süre şartıdır. Kanun’un 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi 310. maddenin 3. fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.

Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. 1412 sayılı CMUK’un halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay’ca incelenmesi mümkün değildir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık müdafii ile katılan ve vekilinin huzurunda 25.07.2008 tarihinde tefhim olunan, kanun yolu bildiriminde eksiklik bulunmayan ve hükmedilen ceza miktarı itibariyle re’sen temyiz incelemesine tabi olmayan Yerel Mahkeme hükmüne karşı başvurulabilecek bir haftalık temyiz süresinin son gününün, 5271 sayılı CMK’nın 331/4. maddesi gereğince adli tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceği ve bu sürelerin tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağı gözetildiğinde 08.09.2008 olduğu anlaşılmaktadır. Sanık müdafii ise eski hale getirme talebiyle birlikte temyiz dilekçesini 16.09.2008 günü ibraz etmiş, 5 eylülden itibaren yatak istirahatli olduğunu, 10 eylülde ise ameliyat edildiğini, temyizin son günü olan 8 eylülde yatak istirahatli olması nedeniyle hasta olduğundan temyiz isteminin süresinde kabul edilmesini talep etmiştir.

İbraz edilen ve ilgili hastaneden getirtilen belgeler incelendiğinde temyizin son günü olan 08.09.2008 tarihi itibariyle sanık müdafiinin istirahat etmesi gerektiğine ilişkin kesin bir rapor olmadığı anlaşılmakta olup bu nedenle sanık müdafiinin ileri sürdüğü eski hale getirme sebebinin mücbir sebep niteliğinde olmayıp, kendi kusuru ile temyiz süresini geçirdiği kabul edilmelidir.


Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/25100 E. , 2017/11250 K.

  • CMK 40. madde
  • Vücudunda oluşan kırık nedeniyle duruşmaya gelemeyen tarafın yokluğunda davanın düşürülmesi halinde eski hale iade talebinde bulunma hakkı vardır.

Şikayet hakkının düşürülmesi kararı davaya son veren ve mahkemenin dosyadan el çekmesine sebep olan kararlardan olup 1412 sayılı CMUK’nın 42. ve 5271 sayılı CMK’nın 40. maddelerinde düzenlenen eski hale getirme kurumu kusuru olmaksızın bir süreyi kaçırmış olan tarafa usuli işlemleri yerine getirme olanağı tanımakla, Mahkemece 28/01/2014 tarihinde verilen şikayet hakkının düşürülmesine yönelik karardan sonra yapılan tüm işlemler hukuki değerden yoksun ve bu karar üzerine verilen eski hale getirme talepli 29/01/2014 havale tarihli dilekçe temyiz dilekçesi sayılarak yapılan incelemede,

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; Şikayetçi vekilinin şikayet hakkının düşürülmesine karar verilen 28/01/2014 tarihinde tibia kırığı nedeniyle iş göremezlik raporu aldığının ve duruşmaya gelmemesinin geçerli bir sebebe dayandığının anlaşılması karşısında yazılı şekilde şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesi bozma nedenidir.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/12244 Karar: 2018/272 Tarih: 18.01.2018

  • CMK 40. Madde

  • Eski Hâle Getirme

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 27.11.2010 tarih 2011/274-300; 06/12/2008 gün 23/09/1974 tarih 16/04/1973 gün 213-345 Esas ve Karar sayılı kararlarında açıkça, temyiz süresinin geçirilmesinden sonra eski hale getirme başvurularını değerlendirme yetkisinin Yargıtayda olduğu belirtilmiştir. Buna göre, sanık … savunmanının eski hale getirme ve temyiz incelemesi hakkında, 5271 sayılı CMK’nın 42/1. maddesine göre Yargıtay ilgili Ceza Dairesi tarafından değerlendirme yapılacağından, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16/06/2014 gün ve 2014/26 Esas, 2014/247 Karar sayılı “temyiz talebinin süre yönünden reddine” ilişkin ek kararına ve 05.06.2014 günü yüzüne karşı açıklanan karara yönelik sanık … savunmanı Av. …‘in 25.06.2014 tarihli dilekçesi ile eski hale getirme ve temyiz isteminde bulunup, 12.06.2014 günü geçirdiği rahatsızlık nedeniyle hükmü süresinde temyiz edemediğini belirterek, 12.06.2014 - 13.06.2014 tarihleri arasında raporlu olduğuna dair belgeyi dosyaya ibraz ettiğinin anlaşılması karşısında; 5271 sayılı CMK’nın 40/1,, 41/1-2,, 42/1. maddeleri uyarınca eski hale getirme istemi ve temyiz talebi yerinde görülerek sanıklar hakkında yapılan incelemede;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulu’nun takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak,

Mahkemece 5271 sayılı Yasa’nın 150/3. maddesi uyarınca sanıklara savunmalarını yapmak üzere zorunlu savunman görevlendirilmesi nedeniyle, atanan savunmalara ödenen avukatlık ücretinin sanıklara yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olduğunun gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … savunmanları ile o yer cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından sanıklar hakkındaki 764,00.-TL zorunlu müdafilik ücretine ilişkin bölümün çıkartılarak 148,00.-TL yargılama giderinin sanıklardan ayrı ayrı alınmasına karar verilmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 18/01/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/19584 Karar: 2014/9850 Tarih: 13.05.2014

  • CMK 40. Madde

  • Eski Hâle Getirme

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

1- Yakınan K. Ö.’un 12.06.1995 tarihinde mahkemece ifadesi alınırken sanıklar B. A. Ö., M. T. ve Y. T.’tan şikayetçi olduğunu belirttiği, Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararının, katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gördüğü anlaşılan K. Ö.’a tebliğ edilmediğinin anlaşılması karşısında, anılan kararın yakınan K. Ö.’a yöntemine uygun olarak 5271 sayılı CMK’nın 34/2,, 40/2,, 231/2, 232/6. maddelerine göre açıklamalı tebliği hususunda gereğinin yapılması,

2- Zorunlu müdafiliğe ilişkin CMK’nın 150. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak ayrıntıları Ceza Genel Kurulu’nun 18.03.2008 tarih 2008/9-7-56, 21.12.2010 tarih 2010/11-251-267 ve 20.03.2012 gün ve 2011/6-235-2012/110 Esas ve Karar sayılı kararlarında açıklandığı üzere, “Kendisine zorunlu savunman atandığından sanığın haberdar edilmediği durumlarda, zorunlu savunmana yapılan tefhim veya tebliğin kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmayacağı; bu durumda zorunlu savunman, sanığın lehine bazı işlemler yapmış, örneğin temyiz dilekçesi vermiş olsa dahi, hükmün sanığa da tebliğ edilmesi ve onun tarafından temyiz dilekçesi verilmesi halinde, isteminin kabul edilmesi gerektiğinin,” belirtilmesi karşısında;

Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.05.2010 tarihli hükmünün, anılan mahkemenin istemi üzerine sanıklar B. A. Ö. ve M. T.’ye atanan savunman Av. Zeki Korkmaz’ın yüzünde, kararı sanık B. A. Ö. adına temyiz eden Av. Fevzi Doğan’ın yokluğunda verilip, adı geçen savunmanlar tarafından süresi içinde temyiz edildiği, ancak atanan savunmandan sanıklar B. A. Ö. ve M. T.’nin haberdar olmadığı anlaşıldığından,

1- Sanıklara anılan kararın başvurabilecekleri yasa yolu, türü, süresi ve mercii sürenin ne zaman başlayacağı ve nereye ne biçimde müracaat edebileceklerine ilişkin açıklamalı tebliği ile yazılmak suretiyle bilgisi dışında atanan savunmanın temyizini kabul edip etmedikleri sorularak süresi içerisinde temyiz isteminde bulunabilecekleri, bulunmadıkları takdirde zorunlu savunmanın açtığı temyiz davasının inceleneceği konusunda meşruhatlı tebligat çıkarılmasına,

2- Sanıklar tarafından temyiz dilekçesi verilmesi durumunda, bu konuda ek tebliğname düzenlenerek incelenmek üzere, Dairemize gönderilmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 13.05.2014 günü oy birliğiyle, karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/22339 Karar: 2012/42775 Tarih: 03.10.2012

  • CMK 40. Madde

  • Eski Hâle Getirme

Karar: 5271 Sayılı CMK’nin 34/2’nci maddesinde; <Kararda başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir>, 232/6’ncı maddesinde ise; <Hüküm fıkrasında 223’üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir> şeklinde emredici düzenleme yapılmış, aynı yasanın 40’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2’nci fıkrasında ise yasa yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.

Açıklanan tüm bu düzenlemeler karşısında;

Hak sahibi olanlar bakımından gerek yüze karşı gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda yasa yolu bildiriminin; başvurulacak yasa yolu, başvuru yapılacak mercii, başvurunun şekli, süresi ve bu sürenin ne şekilde başlayacağını kapsayacak ve hiçbir duraksamaya, yanıltıcı ifadeye yer vermeyecek biçimde yapılması zorunludur.

Sanığın yüzüne karşı verilen hükümde başvuru süresinin ne şekilde başlayacağı belirtilmeyerek sanığın yanıltıldığı, dolayısıyla yasa yolu bildiriminin yöntemince yapılmadığı, gerekçeli kararın 30.12.2009 tarihinde kendisine tebliğ edilmesi üzerine 31.12.2009 tarihinde hükmü temyiz eden sanığın temyiz isteminin yasal süresinde olduğu kabul edilerek sanığın eski hale getirme isteminin kabulüne ve temyiz isteminin reddine ilişkin 06.01.2010 tarihli kararın kaldırılmasına karar verilerek yapılan incelemede;

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

Atılı suç nedeniyle hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezasının alt sınırının 5237 sayılı TCK.nın 52/2. maddesi uyarınca 5 gün olduğu gözetilmeden, hapis cezası alt sınırdan belirlendiği halde, yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden, adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak 180 gün olarak tayini,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 03.10.2012 gününde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2012/13-1300 Karar: 2012/1869 Tarih: 25.12.2012

  • CMK 40. Madde

  • Eski Hâle Getirme

Sanık C.’in hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan aynı Kanunun 116/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis, mala zarar verme suçundan ise anılan Kanunun 151/1 ve 52. maddeleri uyarınca 100 Lira adli para cezası ile mahkumiyetine ilişkin, Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.12.2007 gün ve 866-1080 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 28.05.2012 gün ve 21681-12471 sayı ile;

“… I-Sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

Hükmolunan cezanın miktar ve türüne göre; 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanunun 3-B maddesiyle değişik 1412 sayılı CMUK’nun 305/1. maddesi gereğince hüküm tarihine göre temyizi olanaklı olmadığından sanıklar M. ve C. ‘in müdafiilerinin temyiz itirazlarının 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi gereğince tebliğnameye uygun olarak reddine,

II-Sanıklar hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

1-Sanıklar hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümden sonra 08.02.2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca ve bu maddenin 6. fıkrasına 25.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesi ile eklenen cümle de gözetilerek; hükmolunan cezanın tür ve süresine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

2-19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 253., 254. maddeleri uyarınca gündüz konut dokunulmazlığını ihlal suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

3-Konut dokunulmazlığını bozma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi karşısında sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nun 119/1-c maddesinin uygulanmaması…” ,

İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.07.2012 gün ve 25207 sayı ile;

“… Hükmün tefhim edildiği 05.12.2007 günlü oturuma sanık C.’in bizzat katıldığı hükmün onun yüzüne karşı verildiği sanık tarafından temyiz yasa yoluna başvurulmadığı görülmüştür.

Gerekçeli karar sanığın soruşturma aşamasındaki müdafiine tebliğ edilmiş, müdafi tarafından yasal süreden sonra 27.12.2007 gününde temyiz edilmiştir.

Sanığın bizzat yüzüne karşı verilen hükmün müdafie tebliği, müdafi açısından yasa yoluna başvurunun başlaması için yeni bir hak ve yetki kazandırmayacağından müdafinin yasal süreden sonraki temyiz isteminin reddine karar verilmesi yerine yazılı biçimde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır…” ,

Görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca dosyanın gönderildiği Yargıtay 13. Ceza Dairesince 24.09.2012 gün ve 18081-19674 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

İnceleme, sanık C. hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık C. müdafiinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

05.12.2007 günlü hükmün müdafiin yokluğunda, hazır olan sanık C.’in yüzüne karşı verildiği, gerekçeli kararın sanık müdafiine 27.12.2007 tarihinde tebliğ edildiği ve müdafiin hükmü 27.12.2007 tarihinde temyiz ettiği,

Yerel mahkeme hükmündeki yasa yolu bildiriminin; “…kararın tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde Yargıtay’da temyizi kabil olmak üzere, M. ile C.’in, sanık M. müdafisi ile sanık C. müdafisinin yüzlerine karşı, sanık C.’un yokluklarında C.savcısının mütalasına uygun olarak verilen karar açıkça okunup usulen tefhim olundu” şeklinde olduğu,

Anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.

Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 gün ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, sanığın yüzüne karşı tefhim edilen bir hükmün ayrıca sanığa veya müdafiine tebliği gerekmeyip, bir haftalık temyiz süresi sanığın yüzüne karşı yapılan tefhim ile birlikte işlemeye başlayacaktır.

Ancak, sanığın yüzüne karşı yapılan tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin kanunun öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2. maddesininde; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmüne yer verilmiş,

Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı CMK’nun;

34/2.maddesinde 34/2. maddesinde; “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir”,

231/2.maddesinde 231/2. maddesinde; “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir”,

232/6.maddesinde 232/6. maddesinde ise; “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve mercinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir”,

Şeklindeki emredici düzenlemeler yer almıştır.

Gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak mercii ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Bu bildirimlerdeki temel amaç tarafların başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bihakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.

5271 sayılı CMK’nın 40. maddesinin 1. fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, yasa yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı açıkça belirtilmiştir.

Anılan düzenlemelerden, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin; kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu yanında, açıkça anlaşılabilir ve her türlü yanıltıcı ifadeden uzak olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Kanun yolu süresinin bildirilmemesi ya da yanılgılı bildirilmesi halinde bunun ilgili tarafı yanıltarak bihakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacağından muhtemel hak kayıpları önlenecektir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık müdafiin yokluğunda, hazır olan sanık C.’in yüzüne karşı verilen 05.12.2007 günlü hükümde başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde, sürenin başlangıcının “tefhim ve tebliğ” şeklinde gösterilmesi suretiyle, sürenin “tefhimden” mi yoksa “tebliğden” itibaren mi başlayacağı konusunda duraksamaya neden olunduğundan, bildirim eksik ve yanıltıcıdır. Dolayısıyla temyiz süresinin başlangıcının hükmün sanığa tefhimi olan 05.12.2007 tarihi olduğunun kabulü mümkün olmayıp, sürenin başlangıcının hükmün sanık müdafiine tebliği olan 27.12.2007 tarihi olduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, 27.12.2007 günü tebliğ edilen hükmü aynı gün temyiz eden sanık müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süre içerisinde yapıldığı anlaşılmakla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.12.2012 günü yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS