0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Kararların Gerekçeli Olması

CMK Madde 34

(1) Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.

(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.



CMK Madde 34 Gerekçesi

Madde, her türlü kararların ve karşı oyların gerekçeli yazılması zorunluğunu getirmiştir. Anayasa gerekçe zorunluğunu koymaktadır. “Karar” terimi, hâkimlik kararı ve mahkeme hükmünü kapsamaktadır.

Hüküm ve kararlara ne suretle ve ne ölçüde gerekçe getirmek gerektiği konusu, karşılaştırmalı ceza usul hukukunda tartışılan bir konudur. Gerekçe getirmenin, ceza davalarının görülmesinde önemli bir gecikme nedeni oluşturduğu kabul edilmekte ve bu sorun giderek gerilemektedir: Hollanda usul hukukuna göre temyiz başvurusu önemli bir hukuk sorunu getirmemiştir. Yüksek mahkemenin gerekçesiz bir ret kararı verebileceği kabul edilmektedir. 1996 yılında çıkarılan bu kanun, özet hükümlerin uygulanmasını resmîleştirmiş ve bu tür kararlarda sadece delillerin kaynaklarının gösterilmesini yeterli saymıştır. İsviçre’de hemen verilen hükümlerin sadece sözlü olacağı ve itiraz hâlinde gerekçeye yer verilmesi öngörülmüştür. Yukarıda da açıklandığı üzere, Anayasa hükümleri karşısında bizde bu tür uygulamalara yer verilemez.


CMK 34 Kararların Gerekçeli Olması Yargıtay Kararları


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/6737 E. , 2022/1389 K.

  • CMK 34
  • Mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerekir.

Anayasanın 141/3, CMK’nın 34, 230 ve 223. maddelerine göre mahkeme kararlarının sanıkları, mağdurları, Cumhuriyet Savcısını ve herkesi inandıracak, Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde olması, Yargıtay’ın gerekçelerle tutarlılık denetimini yapması ve bu açıdan gerekçelerde disiplin işlemini yerine getirmesi için dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddianamenin, savunma ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin açık olarak gerekçeye yansıtılması, sanığın hangi eyleminin suç sayıldığı açıklandıktan sonra kabul edilen bu eylemin hukuki nitelendirilmesinin yapılması gerektiği gözetilmeden, CMK’nın 34, 230. maddelerine aykırı şekilde hükmün gerekçesiz bırakılması, bozma nedenidir.


Ceza Genel Kurul - Karar: 2019/460

  • CMK 34
  • Gerekçe gösterilmeden sanık müdafisinin mazeretinin reddine karar verilerek yokluğunda mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır.

Anayasa’nın 141 ile CMK’nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur.

Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir. (AYM, B.N: 2013/7800, 18.6.2014, & 31; AİHM, Hadjianastassıou/Yunanistan Kararı, 16.12.1993, & 33)

Mahkemelerin davanın taraflarınca ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. (AYM; B.N: 2013/7970, 10.06.2015, & 41) Böylece davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymaları da sağlanacaktır. (AYM; B.N: 2012/1034, 20/3/2014, & 34)

Öte yandan, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.04.1973 tarihli ve 114-377 sayılı kararında, soruşturmayı genişletmeye götürecek istekler ve yeni tanıklara ilişkin dilekler konusunda, kabul veya ret niteliğinde açık bir karar verilmesinin zorunlu olduğu, 17.10.2017 tarihli ve 16-420 sayılı kararında ise, sanık müdafisinin sunduğu dilekçe ile dinlenmesini talep ettiği tanıkların çağrılıp çağrılmayacağı hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden ve çağrılmasına karar verilen tanığın ise dinlenilmeden ya da usulüne uygun şekilde dinlenmelerinden vazgeçilmesi konusunda bir karar verilmeden hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;

Sanık Y.D. müdafisinin 11.02.2014 havale tarihli dilekçeyle, 12.02.2014 tarihinde yapılacak duruşmaya aynı gün A. 12. Asliye Ceza Mahkemesi, A. 10. Asliye Ceza Mahkemesi ve A. 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde duruşmaları olduğundan katılamayacağını beyan ederek mazeretini bildirdiği, Yerel Mahkemece aynı gün yapılan duruşmada herhangi bir gerekçe gösterilmeden “Sanık vekilinin mazeretinin reddine” şeklinde karar verilerek sanık ve müdafisinin yokluğunda mahkûmiyet hükmünün kurulduğu anlaşılmaktadır. Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkemelerin her türlü kararlarında olduğu gibi, sanık müdafisinin mesleki mazeretinin reddine ilişkin kararın da gerekçeli olması ve gösterilen gerekçenin de dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi gerektiği, mahkemelerce yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesinin kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku bulunmadığı; bu bağlamda sanık müdafisinin duruşma günü başka duruşmalarının da bulunması nedeniyle oturumun başka bir güne ertelenmesi talebine ilişkin Yerel Mahkemece herhangi bir gerekçe gösterilmeden sanık müdafisinin mazeretinin reddine karar verilerek yokluğunda mahkûmiyet hükmü kurulmasının, Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “adil yargılanma hakkını” düzenleyen 6.maddesinin 3. fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde yer alan hükümleri göz önüne alındığında savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu açıktır.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/14700 Karar: 2018/162 Tarih: 17.01.2018

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Zorunlu müdafiliğe ilişkin CMK’nın 150.maddesinin uygulanması ile ilgili olarak ayrıntıları Ceza Genel Kurulu’nun 18.3.2008 tarih 2008/9-7-56, 21.12.2010 tarih 2010/11-251-267 ve 20.3.2012 gün 2011/6-235-2012/110 Esas ve sayılı kararlarında açıklandığı üzere, “Kendisine zorunlu savunman atandığından sanığın haberdar edilmediği durumlarda, zorunlu savunmana yapılan tefhim veya tebliğin kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmayacağı; bu durumda zorunlu savunman, sanığın lehine bazı işlemler yapmış, örneğin temyiz dilekçesi vermiş olsa dahi, hükmün sanığa da tebliğ edilmesi ve onun tarafından temyiz dilekçesi verilmesi hâlinde, isteminin kabul edilmesi gerektiğinin” belirtilmesi karşısında;

Yerel mahkemece yargılama sırasında sanık …‘e yokluğunda Av. … görevlendirilmiş, adı geçenin istifa etmesi üzerine ise yeniden savunman atanmasına karar verilerek avukat …‘in görevlendirilmesi üzerine, atanan savunmandan haberdar olmayan ve yokluğunda verilen hükmün de kendisine tebliğ edildiğine ilişkin belge bulunmayan dosyada; öncelikle sanık …‘e gerekçeli kararın T.C. Anayasası’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nın 34/2,, 232/6, 291.maddelerinde öngörülen yöntemlere uygun olarak ihtaratları taşıyacak biçimde tebliğ edilmesi ve sunduğu takdirde temyiz dilekçesi eklendikten ve zorunlu savunmanının temyizine onay verip vermediği de sorularak ya da bu konuda ‘‘7 gün içinde savunmanın temyiz dilekçesine onay verip vermediği veya kendisinin temyiz etmek isteyip istemediği hususunda dilekçeyle veya zabıt katibince tutanağa geçirilmek suretiyle bildirimde bulunması gerektiği eğer herhangi bir bildirimde

bulunmaz ise savunmanın temyiz isteminin inceleneceği’’ açıklamasını içerir biçimde ihtaratlı olarak tebligat yapıldıktan sonra gerek görülmesi halinde ek tebliğname de düzenlenerek incelenmek üzere gönderilmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na İADESİNE, 17.01.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/6463 Karar: 2018/127 Tarih: 16.01.2018

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

HÜKÜMLER : Hükümlerin açıklanması suretiyle sanığın mahkumiyetlerine dair Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle evrak okunarak;

Gereği görüşülüp düşünüldü;

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1)5271 sayılı CMK’nin 231/5. maddesi uyarınca açıklanması geri bırakılan hükmün, kasten yeni bir suç işlenmesi halinde 5271 sayılı CMK’nin 231/11. maddesi uyarınca açıklanmasına dair kararın, 5271 sayılı CMK’nin 223. maddesi kapsamında mahkumiyet hükmü niteliğinde olup hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin gösterilmesi, delillerin tartışılıp değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin gösterilmesi suretiyle hükmün açıklanması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle Anayasanın 141/3, 5271 sayılı CMK’nin 34,, 223, 230/1., 289/1-g maddelerine aykırı davranılması,

2)Sanık müdafiinin 01.02.2011 tarihli celsede lehe olan kanun hükümlerinin uygulanmasını talep etmiş olmasına karşısında; sanık hakkında kurulan hükümlerde 5237 sayılı TCK’nin 62. maddesinde yer alan takdiri indirim nedeni ve basit yaralama suçundan hükmolunan adli para cezasının 5237 sayılı TCK’nin 52/4. maddesi uyarınca taksitlendirilmesine ilişkin ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı BOZULMASINA, 16.01.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/17060 Karar: 2018/255 Tarih: 15.01.2018

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Bozma üzerine yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suç işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. 5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla, kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hakimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir. Ancak Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34,, 230, 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, sözü edilen ilke ve hükümlere uygun, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerdeki ifadelerin tekrarı bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütler somut olaya ve failine özgülenmediği müddetçe yeterli bir gerekçe değildir. Yine failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınamaz; ancak takdiri indirim yapılıp yapılmamasında göz önünde bulundurulabilir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın özel belgede sahtecilik yaptığının iddia ve kabul edildiği olayda; somut olarak gerekçeleri açıklanmadan “suçun işleniş şekli, meydana gelen sonuç ve kastın yoğunluğu” şeklinde bir kısım yasal ibarelerin tekrarı ile yetinilip alt sınır orantısız şekilde aşılarak sanığın temel hapis cezasının 2 yıl 4 ay olarak belirlenmesi,

2- Kabule göre; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/8194 Karar: 2018/179 Tarih: 11.01.2018

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suç işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. 5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla; kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hakimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir, ancak Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34,, 230, 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerdeki ifadelerin tekrarı, bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütler somut olaya ve failine özgülenmediği müddetçe yeterli bir gerekçe değildir. Öte yandan, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınamaz; ancak takdiri indirim yapılıp yapılmamasında göz önünde bulundurulabilir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; her iki suçla ilgili olarak bir kısım yasal ibarelerin tekrarı ile yetinilerek, ayrıca zincirleme suça konu olacak belge sayısı esas alınıp alt sınır olan 18 ay hapis cezası aşılarak temel cezaların 2 yıl 6 ay olarak belirlenmesi,

2-Aynı takvim yılı içinde birden fazla sahte fatura kullanma eyleminin zincirleme suç oluşturduğu ve sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

3- 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 11.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/3394 Karar: 2018/86 Tarih: 08.01.2018

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1)Açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 223,, 230. maddelerine aykırı davranılarak gerekçesiz hüküm kurulması,

2)02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 08/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/5383 Karar: 2018/34 Tarih: 08.01.2018

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

A- Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 18.11.2014 gün ve 2013/830 Esas, 2014/502 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere CMK’nın 231/11. maddesine göre hükmün açıklanmasına dair kararda; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3, CMK’nın 34, 230. maddeleri uyarınca hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi, bu delillere göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanıkların eylemlerinin ve yüklenen suçların unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği; somut olayda sanığın sabit kabul edilen fiilinin ne olduğu, haklarında hükümlerin açıklanması geri bırakılan diğer sanıkların suçuna ne şekilde iştirak ettiği belirtilip buna dayanak olan deliller gösterilip tartışılmadan yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması,

B- Kabule göre de;

1-Belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, 04.02.2008 tarihli bilirkişi raporunda belge üzerinde basılı bulunan mühür izinin …‘na ait olmadığının tespit edilmesi karşısında, belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdirinin hakime ait olduğu göz önüne alınarak, sahte olduğu iddia edilen belge aslı duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle özellikleri tutanağa geçirilerek, yasal unsurları taşıyıp taşımadığı ve aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığı yöntemince tartışılıp belge aslı denetime olanak verecek biçimde dosya içerisinde bulundurulmadan yazılı şekilde karar verilmesi,

2- 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi gereğince, hakkında verilen hükmün açıklanması geri bırakılan sanığın denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi nedeniyle tekrar ele alınan dosyada, hükmün aynen açıklanması ile yetinilmesi gerekirken, verilen hapis cezasının ertelenmesi,

3- … adına Av. R. Gamze Altınsu’nun 26.09.2013 tarihli dilekçe ile katılma talebinde bulunduğu, suçtan doğrudan zarar görmeyen katılma hakkı bulunmayan kurum hakkında mahkemece katılma talebi konusunda da karar verilmediği halde katılan kurum lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi,

4- 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.A- Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 18.11.2014 gün ve 2013/830 Esas, 2014/502 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere CMK’nın 231/11. maddesine göre hükmün açıklanmasına dair kararda; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3, CMK’nın 34, 230. maddeleri uyarınca hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi, bu delillere göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanıkların eylemlerinin ve yüklenen suçların unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği; somut olayda sanığın sabit kabul edilen fiilinin ne olduğu, haklarında hükümlerin açıklanması geri bırakılan diğer sanıkların suçuna ne şekilde iştirak ettiği belirtilip buna dayanak olan deliller gösterilip tartışılmadan yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması,

B- Kabule göre de;

1-Belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, 04.02.2008 tarihli bilirkişi raporunda belge üzerinde basılı bulunan mühür izinin …‘na ait olmadığının tespit edilmesi karşısında, belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdirinin hakime ait olduğu göz önüne alınarak, sahte olduğu iddia edilen belge aslı duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle özellikleri tutanağa geçirilerek, yasal unsurları taşıyıp taşımadığı ve aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığı yöntemince tartışılıp belge aslı denetime olanak verecek biçimde dosya içerisinde bulundurulmadan yazılı şekilde karar verilmesi,

2- 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi gereğince, hakkında verilen hükmün açıklanması geri bırakılan sanığın denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi nedeniyle tekrar ele alınan dosyada, hükmün aynen açıklanması ile yetinilmesi gerekirken, verilen hapis cezasının ertelenmesi,

3- … adına Av. R. Gamze Altınsu’nun 26.09.2013 tarihli dilekçe ile katılma talebinde bulunduğu, suçtan doğrudan zarar görmeyen katılma hakkı bulunmayan kurum hakkında mahkemece katılma talebi konusunda da karar verilmediği halde katılan kurum lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi,

4- 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/12328 Karar: 2018/35 Tarih: 08.01.2018

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, sanığın yüzüne karşı verilen kararda yasa yolu başvuru süresinin gerekçeli kararın tefhiminden itibaren başlayacağının belirtilmesi gerekirken “tebliğinden itibaren” başlayacağının belirtilmesi suretiyle yanıltıcı ifadenin kullanılması ve bu haliyle tefhimin Anayasa’nın 40/2, CMK’nın 34/2,, 231/2, 232/6. maddelerinde öngörülen yöntemlere uygun olarak yapılmadığı ancak gerekçeli kararın tebliğ edildiği ve temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilerek dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Tehdit suçu bakımından; 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu, hakaret suçu yönünden ise, uzlaşma önerisinin yapıldığı tarihte 5271 sayılı CMK’nın 253/3. maddesinde engel bulunduğu gözetilerek, yeni düzenleme karşısında bu suç yönünden de uzlaşma önerisinde bulunulması gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘in temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 08.01.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/26692 Karar: 2017/12249 Tarih: 01.11.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, sanık … hakkında hakaret suçundan, sanık … hakkında tehdit suçundan açılan davada zamanaşımı süresi içinde hüküm kurulması mümkün görülmekle, dosya görüşüldü:

KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- ) Sanıklar … ve … hakkında kasten yaralamadan beraat hükümlerine ve sanık … hakkında katılan sanık Z. D.’a karşı kasten yaralama suçundan beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;

Eylemlere ve yükletilen suçlara yönelik katılan sanıklar … ve …‘ın temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,

2- ) Sanık … hakkında katılan sanık …‘a karşı kasten yaralamadan beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;

Sanık …‘ın soruşturma safhasında, katılan sanık …‘nin kendisini ittirmesi üzerine tepki olarak katılan sanık …‘yi ittirdiğini kabul etmesi karşısında, kovuşturma aşamasındaki ifadesinde “… karşılık vermedik, ben kimseyi darp etmedim,…” dediği ve takiben soruşturma aşamasındaki beyanını kabul ettiği anlaşılmakla, sanığın beyanları arasındaki çelişkinin giderilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuksal durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik kovuşturma ve yetersiz gerekçeyle mahkumiyet hükmü kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan sanık …‘ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, tebliğnameye uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine,

3- ) Katılan sanıklar … ve Z. D. hakkında hakaret suçundan beraat hükümlerine yönelik temyiz incelemesinde;

Anayasanın 141,Anayasanın 141, CMK’nın 34, 230. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının sanıkları, mağdurları, Cumhuriyet Savcısını ve herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine imkan verecek biçimde olması gerekir.

Yargıtay’ın gerekçelerde tutarlılık denetimini yapabilmesi için; kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ile mağdur ve tanık anlatımlarına dair değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan vicdani kanı sonucunda sanığın hangi fiillerinin suç sayıldığı açıklandıktan sonra kabul edilen bu fiillerin hukuki nitelendirilmesinin yapılması, cezada artırım ve indirim gerektiren nedenlerin kanuni bağlamda tartışılması gerekirken, açıklanan bu hususlara uyulmayarak gerekçesiz hükümler kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve katılan sanıklar … ve Z. D.’ın ileri sürdüğü temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak, başkaca yönleri incelenmeyen HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/10312 Karar: 2017/4811 Tarih: 17.10.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle, 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 Sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler de gözetilerek dosya incelendi.

14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 Sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen geçici 2. madde ile hapis cezasından çevrilenler hariç sonuç olarak hükmedilen 3.000 TL’ye kadar ( 3.000 TL dahil ) para cezaları kesin nitelikte olup, sanık hakkında kasten yaralama ( iki kez ) suçundan doğrudan verilen 3.000’er TL adli para cezalarının miktarları itibariyle kesin olması sebebiyle temyizi mümkün bulunmadığından, incelemenin sanık hakkında diğer suçlardan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141, 5271 Sayılı CMK’nın 34/1,, 230,, 289/g ve 1412 Sayılı CMUK’nın 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının, Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması gerektiği, bu kapsamda kararda sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiilleri ile bunların nitelendirilmesinin belirtilmesi ve mevcut delillerle sonuç arasında bağ kurulmasının zorunlu olduğu, buna karşılık mahkemenin kabulünde nitelikli cinsel saldırı ve tehdit suçlarının ne zaman gerçekleştiği konusunda herhangi bir açıklama olmadığı, genel ifadelerle suçların oluştuğuna dair kabulün yeterli olmadığı, eşe yönelik nitelikli cinsel saldırı suçunun kovuşturulmasının şikayete tabi olup zincirleme şekilde işlenen suçlarda son gerçekleşen eylem gününün suç tarihi olmasından dolayı bu tarihten itibaren 5237 Sayılı TCK’nın 73. maddesi uyarınca şikâyet süresinin işlemeye başlayacağı gözetilerek, sanık ile mağdure Y.’den sorulmak suretiyle belirlenecek son cinsel ilişki tarihine göre şikayetin süresinde olup olmadığı ve sanık tarafından tehdit suçunun ne zaman işlendiği, diğer suçlarla birlikte işlenip işlenmediği hususlarında araştırma yapılarak bu suçun müstakil olarak işlendiğinin anlaşılması halinde hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesinde yapılan düzenlemeyle tehdit suçunun uzlaşmaya tabi olduğu nazara alınarak taraflara uzlaşmak isteyip istemedikleri sorulup sonucuna göre hükümler kurulması gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hükümler kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 17.10.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/3803 Karar: 2017/4754 Tarih: 16.10.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

DAVA VE KARAR : Bakırköy 3. Çocuk Mahkemesi’nin 18.11.2008 gün, 2006/655 esas ve 2008/1364 Sayılı asıl kararı ile hükümlü hakkında erteli adli para cezası ile birlikte tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedildiği, Anayasa’nın 40/2, 5271 Sayılı CMK’nın 34/2,, 231/2, 232/6. maddeleri uyarınca, hüküm fıkrasında, başvurulacak kanun yolunun, merciinin, başvuru şekli, süresi ve bu sürenin başlangıcının açıkça ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde gösterilmesi gerekmekte olup; sanığın yokluğunda verilen mahkûmiyet hükmüne karşı 18.11.2008 tarihli kararda kanun yoluna başvuru süresinin ne zaman başlayacağının ve başvuru şeklinin belirtilmediği ve bu kararın ceza evinde tutuklu bulunan sanığa ceza infaz kurumu aracılığı ile 24.12.2008 tarihinde tebliğ edildiği, ancak CMK’nın 35/3. fıkrasınca, kararın okunup anlatılmadığı görülmekle, usulüne uygun kesinleşmeyen karara dair verilen sonraki karar ve işlemlerin hukuken geçersiz ve yok hükmünde olduğu, sanığın 01.11.2011 havale tarihli dilekçesinde temyiz talebinin 18.11.2008 tarihli mahkûmiyet kararına yönelik olduğu anlaşıldığından, tebliğnamedeki temyiz talebinin aynen infaz kararına dair olduğu ve bu sebeple dosyanın itiraza tabi olması sebebiyle mahalline iade edilmesi gerektiğine yönelik düşünceye iştirak edilmemiştir.

SONUÇ : Suçun işlendiği 13.12.2004 tarihinden inceleme tarihine kadar, suç tarihinde 15-18 yaş aralığında olan sanık hakkında, 5237 Sayılı TCK’nın 66 . ve 67. maddelerinde öngörülen 8 yıllık uzatmalı dava zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından, diğer yönleri incelenmeksizin, hükmün BOZULMASINA; 5320 Sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5271 Sayılı CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkras 8. fıkrası gereğince sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı sebebiyle DÜŞMESİNE, 16.10.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/39568 Karar: 2017/10081 Tarih: 03.10.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,

1- )CMK’ nın 231/11. maddesi uyarınca, sanık tarafından denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine dair yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde, duruşma açılmasını müteakip, sanığın duruşmaya gelmediği takdirde yokluğunda duruşmaya devam edilerek hükmün açıklanacağına dair ihtarı içeren meşruhatlı davetiye ile duruşmadan haberdar edilerek savunması alındıktan sonra, hükmün açıklanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, sanığın savunması alınmadan ve duruşmaya gelmediği takdirde yokluğunda duruşmaya devam edilerek hükmün açıklanacağına dair meşruhatlı davetiye de tebliğ olunmadan yazılı şekilde karar verilmesi,

2- )Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesinden sonra, denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi sebebiyle açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün, Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı, bu sebeple kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere dair değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması ve bu şekilde cezanın şahsileştirilmesi gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, önceki karara yollama yapılmak suretiyle, Anayasanın 141. ve 5271 Sayılı CMK’nın 34,, 223, 230. maddelerine aykırı davranılması,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, başkaca yönleri incelenmeksizin, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 03.10.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/17761 Karar: 2017/8942 Tarih: 15.06.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Mahalli mahkemece bozma üzerine verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak;

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- ) Sanık hakkında, 20.12.2006 tarih ve 2006/386 Esas - 2006/443 Sayılı karar ile 5237 Sayılı TCK’nin 86/2,3-a, 29,, 62 maddeleri gereğince verilen 2 ay 15 gün hapis cezasının 51. maddesi gereğince ertelendiği, hükmün sanık tarafından temyizi üzerine 231. maddesi yönünden değerlendirilmesi gerekçesi ile bozulduğu, bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verildiği, sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi sebebiyle mahkemece açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına karar verilmiş ise de; Ceza Genel Kurulu’nun 09.02.2016 tarih, 2014/71 Esas - 2016/42 Karar sayılı kararı gereğince sanığın 1412 Sayılı 326/ son maddesi gereğince kazanılmış hakkı sebebiyle hapis cezasının 5237 Sayılı TCK’nin 51. maddesi gereğince ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2- ) Sanık hakkında davaya konu suç ile ilgili olarak daha önce 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi sebebiyle duruşma açılıp hükmün açıklanmasına karar verilerek yeniden hüküm kurulmuş ise de; temyize konu olan ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hükmün yeni hüküm olduğu, bu sebeple kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere dair değerlendirmeler ile sanığın eylemlerinin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması ve bu şekilde cezanın şahsileştirilmesi gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasa’nın 141/3 ve 5271 Sayılı 5271 Sayılı CMK’ nın 34, 223,, 230. maddelerine aykırı davranılması,

Kabule göre de;

1- ) Sanığın deneme süresi içerisinde işlediği suça dair tarihlerin 13.01.2011, 13.04.2011 olmasına karşın, mahkemece delillerin değerlendirilmesi kısmına … 29.12.2011 tarihinde tekrar suç işlemesi sebebiyle Mut Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/328 Esas- 2011/781 Karar sayılı ilamı ile cezalandırılmasına karar verildiği yazılmak suretiyle suç tarihinin yanlış gösterilmesi,

2- ) Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi sebebiyle hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerle 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı BOZULMASINA, 15.06.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6767 Karar: 2017/4249 Tarih: 06.06.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

KARAR : 1- ) Sanık … hakkında 2006-2007-2008-2009 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek, sanık … hakkında 2005 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçlarından kurulan beraat hükümlerine yönelik katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

2- ) Sanık … hakkında 2005 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçundan kurulan beraat kararına yönelik katılan vekilinin, sanık … hakkında 2006-2007-2008-2009 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik katılan vekilinin ve sanığın temyiz itirazlarının incelenmesinde;

a- ) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 5271 Sayılı CMK’ nın 34/1,, 230 ve 1412 Sayılı CMUK’ nın 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi ve ulaşılan kanaat, sanıkların suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesinin belirtilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden gerekçesiz hüküm kurulması,

b- ) Sanık …‘ın 2005 yılında, sanık …‘ın 2006-2007-2008-2009 yıllarında yetkilisi ve ortağı olduğu … Niş. Tekstil Gıda Ür. San.Ticaret Ltd. Şti.’nin, 2005-2006-2007-2008-2009 takvim yıllarında herhangi bir hizmet ve mal karşılığı olmaksızın sahte fatura düzenledikleri iddiası ile açılan kamu davasında; ilgili şirkete dair düzenlenen 12.08.2010 tarihli vergi tekniği raporunda, mükellef kuruma yapılan yoklamalarda ulaşılamadığı, gerçek anlamda ticari faaliyetinin olmadığının belirtilmesine karşın, sanıkların tüm faturaların gerçek mal ve hizmet karşılığı olduğunu savunması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; sahte fatura düzenlemek suçunun oluşabilmesi için sahte faturaların 213 Sayılı VUK’nın 230. maddesinde sayılan zorunlu unsurları taşıması gerektiği, aksi takdirde ilgili Kanunun 227/3. maddesine göre hiç düzenlenmemiş sayılacağı cihetle, sanıkların düzenlediği iddia olunan faturaların asılları veya onaylı örneklerinin dosya içerisinde bulunmaması, sahte fatura düzenleme suçunda suç tarihinin düzenlenen son fatura tarihi olduğu, 2005 takvim yılında düzenlendiği iddia olunan sahte faturaların dava zamanaşımın tespiti yönünden önemli olduğu da nazara alınarak, her takvim yılı için kanaat oluşturacak sayıda fatura aslı ya da onaylı suretinin temin edilip dosya arasına konulmasından sonra, yasada öngörülen zorunlu bilgileri içerip içermediğinin tespit edilmesi, sahte olduğu iddia olunan faturaları kullanan kişi veya şirketler hakkında karşıt inceleme yapılıp yapılmadığı araştırılıp, yapılmış ise haklarında düzenlenen vergi inceleme ve sair raporların onaylı suretleri getirtilerek incelenmesi, kamu davası açılıp açılmadığının sorulması, açıldığının tespiti halinde dava dosyasına intikali sağlanarak ayrıntılı özetinin tutanağa geçirilmesi ve bu davayı ilgilendiren bilgi ve belgelerin onaylı örneklerinin alınarak dosyaya konulması, faturaların gerçek alım-satım karşılığı olup olmadığının belirlenmesi yönünden, mal ve para akışını gösteren sevk ve taşıma irsaliyeleri, teslim ve tesellüm belgeleri, bedelinin ödendiğine dair ticari teamüle uygun, kanıtlama yeterliliği olan banka hesapları ve kasa mevcuduyla uyumlu geçerli belgeler, faturaları kullananların yeterli mal girişi veya üretimi olup olmadığı da dikkate alınarak faturaları kullanan şirketler ile sanığın ticari defter ve belgeleri üzerinde gerekli görülmesi halinde karşılıklı bilirkişi incelemesi yaptırılması ile toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi,

c- ) Kabule göre de;

aa ) 5237 Sayılı TCK’nın 43. maddesine göre “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi” halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği; somut olayda, sanık … hakkında 2006-2007-2008-2009 takvim yılları içinde farklı tarihli birden fazla sahte fatura kullandıklarının anlaşılmasına karşın, hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması,

bb ) 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin ve sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’ nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.06.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/10276 Karar: 2017/2554 Tarih: 06.04.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olması Anayasa’nın 141/3 ve 5271 Sayılı CMK’nın 34,, 230, 289/g madde ve fıkralarının amir hükümleri gereğince, kararda iddia, savunma, sanığın leh ve aleyhindeki delillerin açıkça belirtilip tartışılarak, yasal öğelerin gösterilmesi gerektiği hususuna uyulmadan, sanığın savunmasında iş yerinde geçici olarak bulunduğunu beyan etmesi karşısında sanığın savunmasına niçin itibar edilmediği yönünde gerekçe gösterilmeksizin genel ifadelerle mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabule göre;

1- )Sanığın aşamalardaki ifadesinde iş yerinde misafir olarak bulunduğunu, iş yeri çalışanı olan …‘ın arkadaşı olduğunu, …‘ın dışarı çıktığı esnada geçici olarak iş yerinde bulunduğu sırada arama yapıldığını beyan etmesi karşısında, soruşturma aşamasında ifadesi alınan ve iş yeri ile ilgisi olduğu anlaşılan … ve …‘ın CMK’nın 48.maddesi kapsamında tanık sıfatıyla dinlenmesi, gerektiğinde bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunularak sonucunun beklenmesi, dava açılması halinde birleştirme kararı verilmesi, dava açılmaması halinde evrakın celp edilerek denetime imkan verecek şekilde dosya içerisine alınmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- )Suç tarihi ve suça konu eşyanın niteliğine göre, sanığa atılı eylemin 4733 Sayılı Kanun’un 8/4 maddesinde öngörülen suçu oluşturacağı gözetilmeden, 5607 Sayılı Yasa’ya muhalefet suçundan mahkumiyet hükmü verilmesi,

3- )Adli para cezasının gün karşılığı miktarının belirlenmesi, takdiri indirim nedenlerinin ve tekerrür hükümlerinin uygulanması sırasında uygulama maddelerinin ilgili fıkraları gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6.maddesine muhalefet edilmesi,

4- )Kaçak sigaraların müsaderesi hususunda dava açılmadığı halde yazılı şekilde müsaderesine dair hüküm kurulması,

5- )TCK. 58. maddeye göre adli para cezaları için tekerrür hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmamasına karşın, hem adli para cezası hem de hapis cezasına hükmedilen sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanmasına karar verilirken hiçbir ayrım yapılmaksızın sanık hakkında TCK’nın 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına ve cezanın infazından sonra sanığın denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verilmesi,

Sanığın adli sicil kaydındaki ilamda iki ayrı suçtan mahkumiyet kararı bulunması karşısında, hangi mahkumiyet hükmünün tekerrüre esas alındığının belirtilmemesi,

6- )Suç tarihine göre suçtan doğrudan zarar görmeyen ve davaya katılma hakkı bulunmayan … katılan olarak kabulüyle lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,

7- ) … vekilinin 20.05.2013 hakim havale tarihli katılma talebi hakkında karar verilmemesi ve karar başlığında katılan olarak gösterilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.04.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/15134 Karar: 2017/10754 Tarih: 05.04.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- )Denetim süresi içerisinde kasten işlenerek açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına neden olan Keşan Sulh Ceza Mahkemesi’nin 28.01.2013 tarih, 2012/742 Esas, 2013/72 Karar sayılı ilama konu TCK’nın 125/1-2 maddesine uyan hakaret ve TCK’nın 106/1-2. cümle maddesine uyan basit tehdit suçlarına dair olarak 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen hakaret ve basit tehdit suçları önceden de uzlaşma kapsamında ise de, 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle, 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesinin 24, 25. fıkralar 24 ve 25. fıkralarındaki uzlaştırma bürosuna dair düzenleme dikkate alınıp, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması karşısında anılan Keşan Sulh Ceza Mahkemesi’nin 28.01.2013 tarih, 2012/742 Esas, 2013/72 Karar sayılı ilamı ile ilgili uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak anılan hükümler yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkum olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesi zorunluluğu,

2- )Sanık hakkında verilen ve CMK’nın 231. maddesi gereğince açıklanması geri bırakılan hükümden sonra deneme süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi sebebiyle duruşma açılarak açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması, Yargıtay incelemesine tabi olan ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hükmün, açıklanan hüküm olması karşısında; CMK’nın 230,, 223. maddeleri gereğince kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere dair değerlendirmeler ile sanığın eylemlerinin ve yüklenen suçların unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması ve bu şekilde cezanın şahsileştirilmesi gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan Anayasa’nın 141. ve 5271 Sayılı CMK’nın 34, 230. maddelerine aykırı davranılarak hükmün gerekçesiz bırakılması,

3- )Ailenin Korunması Hakkında Kanuna muhalefet suçundan kurulan hükümde, 20.03.2012 tarih ve 28239 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve aynı gün yürürlüğe giren 08.03.2012 gün ve 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin önlenmesine Dair Kanunun 23/1. maddesiyle 14.01.1998 tarihli ve 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun tümüyle yürürlükten kaldırıldığı, anılan Kanunun, 13/1. maddesinde “Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi halinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hakim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur.” şeklindeki düzenleme ile tedbire muhalefet eyleminin yaptırımının yeniden düzenlendiği, tanımlar başlıklı 2. maddesinin ( c ) bendinde ise hakim tanımının aile mahkemesi hakimini ifade edeceği düzenlemesi karşısında, tedbir kararlarına aykırılık halinde görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu anlaşıldığından, görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

4- )Tehdit suçundan kurulan hükümde, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 05.04.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/10542 Karar: 2017/1640 Tarih: 30.03.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Gerekçeli karar başlığına sadece “2012” olarak yazılan suç tarihinin, mührün bozulduğu “28.08.2012, 13.09.2012 ve 7-9-10.10.2012” olarak mahallinde düzeltilmesi mümkün görülmüştür.

1- ) Sanığın, işyerinin ruhsatsız olması sebebiyle mühürlendiği ve mührü bozup faaliyetine devam etmek suretiyle üzerine atılı mühür bozma suçunu işlediği iddiası ile açılan kamu davasında; Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 31.08.2012 tarih ve 2012/31386 Esas sayılı iddianamesinde suça konu işyerinin 15.08.2012 tarihinde mühürlendiğinin belirtildiği, ancak dosya arasında mühürleme tutanağının bulunmaması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmaksızın tespiti amacıyla 15.08.2012 tarihli mühürleme tutanağının aslı veya onaylı örneğinin ilgili kurumdan getirtilerek incelenmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun taktir ve tayini gerekirken eksik inceleme ve değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- ) Dosya kapsamından ve UYAP sistemi üzerinden yapılan sorgulamada, sanığın işyeri hakkında birden çok kez mühürleme ve mühür bozma tutanağının düzenlendiği ve sanık hakkında birden fazla kamu davasının açılmış olduğunun anlaşılmış olması ve Bakırköy 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/805 Esas sayılı dosyasındaki suç tarihinin mahkeme dosyasında iddianamenin düzenlendiği 31.08.2012 tarihinden önce olması karşısında gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve mükerrer yargılama yapılmaması açısından; sanık hakkında mühür bozma suçundan açılan diğer dava dosyaları araştırılıp getirtilerek, bu davayı ilgilendiren kısımlarının onaylı örnekleri dosya içerisine konulup, hukuki kesintiyi oluşturan iddianamelerin düzenlendiği ve suçun işlendiği tarihler saptanarak, davaların mükerrer olup olmadığı, sanığın eylemlerinin ayrı suçları oluşturup oluşturmadığı ya da zincirleme suç niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi ve mühürleme işleminin dayanağı olan ilgili kurum kararlarının da dosya içerisine alınıp incelendikten sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,

3- ) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 5271 Sayılı CMK’nun 34/1,, 230 ve 1412 Sayılı CMUK’nun 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi ve ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesinin belirtilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden; birleşen Bakırköy 17. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/1106 Esas, 2014/30 Karar sayılı dosyası ve o dosyayla birleştirilmiş olan Bakırköy 17. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/1108 Esas, 2013/268 Karar sayılı dosyası ile sanığa isnat edilmiş olan ve suç tarihleri 13.09.2012 ve 7-9-10.10.2012 olan mühür bozma suçlarından ve bu suçlara dair iddia, savunma ve delillerden gerekçeli kararda hiç bahsetmeden, birleşen dosyaya ait suç tarihleri gösterilmeden ve birleşen dosyaya ait suç tarihlerinin asıl dosyanın iddianame tarihi olan 31.08.2012 tarihinden sonrasına ait olmaları sebebiyle ayrı bir zincirleme olarak işlenen mühür bozma suçunu oluşturduğu ve ayrı hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde bu eylemler tek suç kabul edilerek ve 43. maddesinde uygulama gerekçesi gösterilmeden tek hüküm kurulmak suretiyle eksik ceza tayin edilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aleyhe temyiz bulunmadığından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 30.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/14585 Karar: 2017/7623 Tarih: 16.03.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek ve özel belgede sahtecilik suçlarından sanıklar …, …, …, …, …, … ve … haklarında verilen beraatlerine dair hükümler o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından aynı suçlarından sanık …‘ın mahkumiyetine dair hükümler sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Yokluğunda verilen kararın tebliği işleminin usulsüz olması sebebiyle sanık …‘ın temyiz isteminin öğrenme ile başlayıp süresinde olduğunun kabulü suretiyle yapılan incelemede,

1-)Sanıklar …, …., …, … ve … haklarında dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek ve özel belgede sahtecilik suçlarından verilen beraat hükümleri ile sanık … ve … hakkında dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyizin incelenmesinde;

Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suçlar için yeterli delil bulunmadığı gerekçe gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, o yer Cumhuriyet savcısının sanıklar hakkında mahkumiyet gerektiğine dair temyiz itirazlarının reddiyle, beraate dair hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

2-)Sanık … hakkında özel belgede sahtecilik suçundan verilen beraat hükmünün temyizinin incelenmesinde ise;

Dosya kapsamı ve özellikle mağdur … ve …‘un sanık …‘ı teşhis ettiğine dair yüzleştirme tutanakları yine sanık …‘in suça konu olayla ilgili çektiği mesajların dökümünü içeriğine ve sanıkların dolaylı savunmalarına göre, sanığın mağdurların bilgi ve rızası dışında onlar adına iş yerinde kaşe ve sahte imza kullanmak suretiyle GSM hattı abonelik sözleşmesi düzenleyerek atılı özel belgede sahtecilik suçu işlediği ancak hükümden sonra 19.02.2014 tarih ve 28918 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6518 Sayılı Kanun’un 104, 105. maddeleri ile değişik 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 63. maddesinin 10. fıkras 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasındaki “Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi, işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz” ve 5. fıkrasındaki “Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz” hükmü karşısında; özel hüküm niteliğinde bulunan ve lehe olan 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 56. maddesindeki düzenleme de gözetilerek, sanığa ön ödeme önerisinde bulunulmasından sonra sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun takdirinde zorunluluk bulunması,

2-)Sanık … hakkında dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek ve özel belgede sahtecilik suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik sanığın temyizinin incelenmesinde;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34,, 230 ve 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 308/7. maddeleri uyarınca, mahkeme kararlarının … denetimine olanak sağlayacak biçimde açık olması ve …‘ın bu işlevini yerine getirebilmesi için, kararın dayandığı tüm delillerin bu delillere göre mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere dair değerlendirmeler ile sanığın eylemlerinin ve yüklenen suçların unsurlarının nelerden ibaret olduğunun açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, bu ilkelere uyulmadan gerekçeden yoksun olarak hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, o yer Cumhuriyet Savcısının ve sanık …‘ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.03.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/10277 Karar: 2017/2344 Tarih: 09.03.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Resmi evlenme işlemi olmadan evlenmek için dinsel tören yapma suçundan sanık …‘ın, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 230/5, 62/1. maddeleri uyarınca 1 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına dair DOĞANŞEHİR Asliye Ceza Mahkemesi’nin 19.04.2016 tarihli ve 2016/103 esas, 2016/206 Sayılı kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 230/5. maddesinin Anayasa’nın 174. maddesiyle koruma altına alınmış olan 4721 Sayılı Türk Medenî Kanunu’nun medenî nikah ile ilgili hükmünü koruyarak bu hükmü ihlâl eden eylemleri yaptırım altına aldığı, ancak söz konusu maddedeki evlenme akdi olmaksızın dinsel törenle evlenmeye dair düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nin 27.05.2015 tarihli ve 2014/36 esas, 2015/51 Sayılı kararı ile iptal edilmesi sebebiyle sanığın eyleminin karar tarihi itibariyle suç olmaktan çıkartılması karşısında, sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulmasında isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 31.07.2016 gün ve 7347 Sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.09.2016 gün ve KYB/2016-338630 Sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Sanık hakkında Doğanşehir Asliye Ceza Mahkemesi’nce 28.04.2015 tarihinde verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın kesinleşmesinin ardından, sanığın denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlediğinden bahisle Doğanşehir Asliye Ceza Mahkemesi’nin 19.04.2016 gün, 2016/103 esas, 2016/206 Sayılı kararı ile hükmün açıklandığı, açıklanan hükümde sanığın 230/5 ve 62/1. maddeleri uyarınca 1 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, hükmedilen hapis cezasının 50/1-a ve 52 maddeleri uyarınca 1000 TL adli para cezasına çevrildiği, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca hapisten çevrili adli para cezasının temyizi kabil iken, kararda temyiz yasa yolunun kapalı olmak üzere kesin olarak verildiği belirtilerek sanığın yanıltıldığı, Ceza Genel Kurulu’nun 03.11.2009 gün ve 2009/11-210 esas, 2009/259 Sayılı kararı ile 05.03.2013 gün ve 2012/15-1292 esas, 2013/89 Sayılı kararında da vurgulandığı üzere “5271 Sayılı CMK.nun 34/2, 232/6. maddelerinde başvurulacak kanun yolunun, başvuru süresinin ve mercinin tereddüde yer vermeyecek şekilde gösterilmesi gerektiğinin, aksi halde temyiz süresinin işlemeye başlamayacağının belirtildiği, bu sebeple kararda kanun yoluna başvuru imkanı bulunmadığı belirtilerek yapılan kesinleştirme işleminin geçersiz olduğu, karar usulüne uygun olarak kesinleşmediğinden kanun yararına bozmaya konu edilemeyeceği anlaşıldığından,

SONUÇ : Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na düzenlenen ihbarname içeriği açıklanan sebeplerle yerinde görülmediğinden kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdiine, 09.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/4753 Karar: 2017/1591 Tarih: 06.03.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : I- ) Sanık müdafiinin, beraat hükmü sebebiyle vekalet ücreti verilmesi gerektiğine dair temyiz istemiyle sınırlı olarak yapılan incelemede;

Sanık müdafiinin 06.12.2012 tarihinde usulünce tefhim edilen hükmü, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 310. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süresinden sonra 31.01.2013 tarihinde temyiz edildiği anlaşıldığından, sanık müdafiinin vaki temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

II- ) Katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34/1,, 230,, 232, 289. maddeleri gereğince mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçede iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi bu delillere göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere dair değerlendirmeler ile sanığın eylemlerinin ve yüklenen suçların unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden Anayasa ve 5271 Sayılı Kanun’un amir hükümlerine aykırı şekilde gerekçesiz hüküm kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.03.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/8862 Karar: 2017/1554 Tarih: 01.03.2017

  • CMK 34. Madde

  • Kararların Gerekçeli Olması

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle evrak okunarak;

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- ) Mahkumiyet hükmünün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin gösterilmemesi, delillerin tartışılıp değerlendirilmemesi, yargılama sonucu ulaşılan kanaatin belirtilmemesi suretiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 5271 Sayılı CMK’nin 34/1,, 230, 232/3. maddelerine aykırı davranılması,

2- ) Sanıkların üzerlerine atılı suçun 86/1, 86/3-e,, 87/2-b-son maddeleri kapsamında olup alt sınırı 5 yıl hapis cezasından fazla olduğundan 150/3. maddesinin açık hükmü karşısında sanıklara zorunlu müdafii tayini gerektiğinden müdafii atanmadan yargılama yapılmak suretiyle sanığın savunma hakkı kısıtlanarak 188/1. maddesine muhalefet edilmesi,

3- ) Yargılamaya konu eylemin, 5237 Sayılı TCK’nin 86/1,, 86/3-e,, 87/2-b-son maddeleri kapsamında kaldığı ve alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan olduğu gözetilmeden, sanıkların istinabe yoluyla sorguya çekilmesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nin 196/2. maddesine aykırı davranılması,

4- ) Sanıklar hakkında 86/1-3-e maddeleri uyarınca belirlenen temel ceza 87/2-b maddesi uyarınca iki kat artırılırken 12 yıl 18 ay hapis cezası yerine 9 yıl hapis cezası olarak ve 62. maddesiyle 1/6 oranında artırım yapılırken 10 yıl 15 ay hapis cezası yerine 7 yıl 6 ay hapis cezası olarak belirlenmesi suretiyle sanıklar hakkında eksik ceza tayini, 5- ) Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas - 2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi sebebiyle hak yoksunlukları yönünden sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan 1412 Sayılı 326/ son maddesi gereğince kazanılmış hakları saklı kalmak kaydı ile, diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebeplerden dolayı 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412. Sayılı 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA, 01.03.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS