0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Yenileme İsteminin Esassız Olmasından Dolayı Reddi, Aksi Takdirde Kabulü

CMK Madde 321

(1) Yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen iddialar, yeterli derecede doğrulanmaz veya 311 inci maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı hâllerde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme hiçbir etkisi olmadığı anlaşılırsa, yargılamanın yenilenmesi istemi esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilir.

(2) Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.

(3) Bu madde gereğince verilen kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.



CMK Madde 321 Gerekçesi

Yargılamanın yenilenmesi isteminde sunulan deliller ileri sürülen iddiaları yeterince doğrulamıyor veya ilk hükmün dayandığı delil ve nedenlerle mahkemece kendiliğinden toplanan yeni deliller bunların inandırıcılığını ortadan kaldıramıyorsa, yenileme istemi 346 ncı maddenin (1) ve (2) numaralı bentleriyle 349 uncu maddenin (1) numaralı bendinde yazılı belgenin sahteliği veya tanık, bilirkişinin gerçeğe aykırı tanıklık, görüş bildirildiği hususlarına dayandırılmış olup da bunların önceki hükme hiçbir etkisi olmadığı anlaşılırsa, yargılamanın yenilenmesi isteminin esassız olması nedeniyle reddine karar verilir.

Mahkeme yargılamanın yenilenmesi istemini esaslı ve kabul edilebilir bulursa, yargılamanın yenilenmesine ve duruşma açılmasına karar verir. Bu maddeye göre kararlar duruşma yapılmaksızın verilir. Ancak kararlara karşı acele itiraz yoluna gidilebilir.


CMK 321 (Yenileme İsteminin Esassız Olmasından Dolayı Reddi, Aksi Takdirde Kabulü) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5336 Karar : 2017/4659 Tarih : 25.09.2017

  • CMK 321. Madde

  • Yenileme İsteminin Esassız Olmasından Dolayı Reddi, Aksi Takdirde Kabulü

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı kanunla TCK’nın 191. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle, TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde yer alan “kişinin erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi halinde hakkında kamu davası açılır” hükmü gereğince,

Sanığa Bursa Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından 08.04.2008 tarihli uyarılı çağrı yazısının tebliğ edilerek denetime başlandığı ve denetime devam ederken sanığın 29.05.2008 tarihli uzman görüşmesine gelmeyerek sanığın kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi üzerine sanığa 04.06.2008 tarihli sanığa uyarılı çağrı yazısı gönderdiği, ancak sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere yeniden yerine getirmemesi nedeniyle sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar koşulunun gerçekleştiği anlaşılmakla, tebliğnamenin bu husustaki bozma düşüncesi benimsenmemiştir.

Bozmaya uyulduğu yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,

ancak;

Sanığın, tekerrüre esas alınan İznik (kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 14/11/2006 tarih - 2006/159 esas ve 2006/263 karar sayılı ilamı ile 5237 Sayılı TCK’nın 86/2. maddesi gereğince tayin edilen 360 TL adli para cezası olup, 5320 sayılı Kanun`un 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğu ve aynı maddenin son fıkrası gereğince tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün CMK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; ancak bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun`un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan;

Hüküm fıkrasından tekerrürle ilgili bölümünün çıkarılması suretiyle, hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/947 Karar: 2016/1533 Tarih: 18.02.2016

  • CMK 321.Madde

  • Yenileme İsteminin Esassız Olmasından Dolayı Reddi, Aksi Takdirde Kabulü

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık …‘ın, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 109/2,, 109/5, 62/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair kapatılan Ağır Ceza Mahkemesi’nin 28.12.2011 tarihli Kararının Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 16.12.2014 tarihli ilâmı ile onanarak kesinleşmesini müteakip, sanık müdafii tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07.04.2015 tarihli ve 2009/275 Esas, 2011/264 sayılı Kararını kapsayan dosya incelendi.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 23/3. maddesindeki5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 23/3. maddesindeki “Yargılamanın yenilenmesi hâlinde önceki yargılamada görev yapan hâkim aynı işte görev alamaz” şeklindeki düzenleme ile aynı Kanunun 318/1. maddesindeki “Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir.” şeklindeki düzenleme karşısında, ilk kararı veren heyette yer alan Başkan …‘ın olayla ilgili kanaatinin oluştuğu, görüşünün ilk hükümle belirginleştiği, yeniden yargılama aşamasında ya da bu aşamaya götürecek talebin kabule değer olup olmadığına dair vereceği kararda önceki kanaat ve görüşlerinin etkisi altında kalabileceği, bu sebeple adil yargılama hakkının bir uzantısı olarak olaya tamamen yabancı, farklı bir hâkimin yargılamanın yenilenmesi talebini incelemesi gerektiği hususu gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 06.11.2015 gün ve 2015/369542 sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

KARAR : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde;

“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan,

Yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında;

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23.maddesinin5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23.maddesinin üçüncü fıkrasında;

“Yargılamanın yenilenmesi halinde önceki yargılamada görev yapan hakim aynı işte görev alamaz”,

Aynı Kanunun Aynı Kanunun 318. maddesinde;

“Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir,”

Hükümleri yer almaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 01.10.1982 gün ve 8692/79-56 Sayılı Piersack/Belçika kararında özetle;

“Tarafsızlık normal olarak önyargının ve tarafgirliğin ( bias ) bulunmamasını ifade eder; Sözleşme’nin 6 ( 1 ). fıkrasına göre tarafsızlığın bulunup bulunmadığı çeşitli yollarla test edilebilir. Bu bağlamda, belirli bir davada belirli bir yargıcın kişisel kanaatlerini belirleme çabası şeklindeki sübjektif test ile, bir yargıç hakkında bu konuda haklı kuşku duyulmasına engel olan yeterli güvencelere sahip olup olmadığının belirlenmesi şeklindeki objektif test arasında bir ayrım yapılabilir.

( a ) Birinci test konusunda Mahkeme, başvurucunun Van de Walle’nin kişisel tarafsızlığından övgüyle bahsettiğini kaydeder. Olayda bu bakımdan kuşku duyulması için hiçbir sebep yoktur; aslında aksi kanıtlanmadıkça, kişisel tarafsızlığın bulunduğu varsayılır ( B.K. 23.06.1981 tarihli Le Compte, Van Leuven ve De Meyere kararı, parag. 58 ).

Ancak sadece sübjektif test ile yetinmek mümkün değildir. Bu konuda görünüşün bile belirli bir önemi vardır ( B.K. 17.01.1970 tarihli Delcourt kararı, parag. 31 ). Belçika Temyiz Mahkemesi’nin 21 Şubat 1979 tarihli kararında ( B.K. yukarıda parag. 31 ) gözlemlediği gibi, tarafsızlığından kaygılanmak için haklı sebebin bulunduğu bir yargıç, davadan çekilmelidir. Tehlikede olan şey, demokratik bir toplumda mahkemelerin halka vermek zorunda oldukları güven duygusudur.

Bir yargıcın, kendisi hiç ilgilenmediği halde, sırf daha önce savcı olarak görev yaptığı savcılıkta incelenen her olayda mahkeme heyetinde yer alamayacağını savunmak, diğer uç görüşü savunmak demek olacaktır. Savcılık teşkilatının birlik ve bölünmezliğini katı ve biçimciliğe dayanan bir anlayışla kavrayan böylesine radikal bir çözüm, savcılık ile mahkeme heyeti arasında aşılmaz bir duvar örecektir. Bu durum, bu görevlerin birinden diğerine geçişin sık sık meydana geldiği bir çok Sözleşmeci Devletin adli sisteminde bir karmaşaya yol açacaktır. Her şeyden öte, bir yargıcın bir zamanlar savcılıkta bulunması, kendisinin tarafsızlığından kaygılanmak için yeterli bir sebep olamaz. Mahkeme bu noktada Hükümetin görüşüne katılmaktadır.

Sözleşme’nin 6 ( 1 ). fıkrasını kendiliğinden dikkate alan Belçika Temyiz Mahkemesi, bu olayda, bir yargıcın daha önce “savcılık mensubu olduğu sırada olaya müdahalede” bulunup bulunmadığı şeklinde, görevlerin icrasına dayanan bir kriteri benimsemiştir. Temyiz Mahkemesi bay Piersack’ın temyiz talebini reddetmiştir; çünkü bu mahkemeye göre, önünde belgeler Van de Walle’nin Brüksel savcılığında savcı başyardımcısı olarak, olayla ilgili kişisel bilgi sahibi olma veya araştırma veya soruşturma sürecinde belirli bir adım atma dışında her hangi bir biçimde bir müdahalede bulunduğunu göstermemektedir.

Bu tür bir kriter, yukarıdaki şekilde açıklığa kavuşturulsa bile, Sözleşme’nin 6 ( 1 ). fıkrasının şartlarını tam olarak karşılamamaktadır. Mahkemelerin halka güven duygusu verebilmeleri için, iç örgütlenme sorunu da dikkate alınmalıdır. Bir kimsenin, savcılık görevi sırasında belirli bir olayla ilgilenebileceği türden bir makamda görev yaptıktan sonra, aynı olayda yargıç olarak görev yapması halinde, halkın kendisinin yeterli tarafsızlık güvencelerine sahip olmadığından kaygı duyma hakkı vardır” şeklinde bir belirleme yapmıştır. ( Osman Doğru, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları ( İHAMİ ), Cilt.1, 2. Bası, Ankara, 2003, s. 505-506 )

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesine5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesine eklenen üçüncü fıkrasıyla ilgili olarak Adalet Komisyonu Raporunda;

“Tasarının 24. maddesine yargılamanın yenilenmesi talebi halinde de, önceki yargılamada görev yapan hakimin daha sonra yargılamanın yenilenmesi sürecinde görev yapması önlenerek hakimin tarafsızlığı bu yönüyle sağlanmak istenmiş ve 23. madde olarak kabul edilmiştir.” şeklinde ifadelere yer verilmiştir.

Yargılamanın yenilenmesi 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 311 ilâ 323 . maddeleri arasında düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu hükümlere göre yargılamanın yenilenmesinde özetle şu aşamalar bulunmaktadır. Yargılamanın yenilenmesi talebinin hükmü veren mahkemeye verilmesi üzerine, anılan Kanunun 319. maddesinin birinci fıkrasında yer alan, yargılamanın yenilenmesi kanunda belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek kanuni hiç bir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış ise yargılamanın yenilenmesi istemi kabule değer görülmeyerek reddine, aksi halde diğer bir ifade ile yargılamanın yenilenmesi kanunda belirlenen şekilde yapılmış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek kanuni nedenler gösterilmiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmışsa, aynı Kanunun 318/1, 319/2, 320/1. maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi istemi yerinde bulup kabule değer olduğuna karar verilerek, bir diyeceği varsa yedi gün içinde bildirmek üzere Cumhuriyet savcısı ve ilgili tarafa tebliğ olunacağı, bu aşamadan sonra 320. madde uyarınca delillerin toplanacağı, daha sonra 321. maddeye göre yenileme isteminin esassız olması durumunda yargılamanın yenilenmesi isteminin esassız olması sebebiyle duruşma yapılmaksızın reddine, yargılamanın yenilenmesi isteminin esaslı olması durumunda ise yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verileceği, bu karardan sonra da 323. madde uyarınca da yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme tarafından ya önceki hükmün onaylanmasına veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verileceği düzenlenmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında “adaletin yerine getirilmesi yetmez, aynı zamanda yerine getirildiğinin görülmesi lâzımdır” öz deyişine atıfta bulunmuştur. ( A. Şeref Gözübüyük/ A. Feyyaz Gölcüklü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 10. Bası, Ankara, 2013, s. 283 )

SONUÇ : Her ne kadar 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “yargılamanın yenilenmesi halinde” ifadesinden yola çıkılarak, CMK’nın 321. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yargılamanın yenilenmesi ve duruşmanın açılması kararı verildikten sonraki aşamada önceki yargılamada görev yapan hakimin aynı işte görev alamayacağı, bundan önceki aşamalarda ise görev alabileceği bu kapsamda da yargılamanın yenilenmesi istemi üzerine bu istemin kabule değer olup olmadığına karar verilmesinde görev alabileceği düşünülse bile, bu kabulün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6, 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36 ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesinin son fıkrası hükmü, Adalet Komisyonunun 23. maddesine üçüncü fıkra eklenmesinin gerekçesi ve fıkranın konuluş amacıyla bağdaşmayacağı gibi bu tür bir uygulamanın hâkimin tarafsız olmasının yanında tarafsız da görünmesi gerektiği ilkesine uymayacağından, yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olup olmadığına dair kararın da aynı mahkemece fakat asıl kararı veren başkan ve üyeler dışındaki hâkimlerden oluşturulan heyetçe verilmesi gerektiği ve inceleme konusu olayda asıl hükmü veren mahkeme heyetinde bulunan Başkan …‘ın yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair karar veren heyette de görev aldığı gözetilerek itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi, kanuna aykırı olup bu itibarla kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07.04.2015 tarihli ve 2009/275 Esas, 2011/264 sayılı Kararının; 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına ve dosyanın merciine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 18.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6956 Karar: 2015/9481 Tarih: 19.10.2015

  • CMK 321. Madde

  • Yenileme İsteminin Esassız Olmasından Dolayı Reddi, Aksi Takdirde Kabulü

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve nitelikli cinsel saldırı suçlarından sanıklar Hüseyin ve Fatma’nın, 5237 sayılı TCK’nın 102/2-3d-5,, 43, 109/23b-5. maddeleri gereğince ayrı ayrı 16 yıl hapis ve 9 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmalarına dair Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 30.01.2014 tarih ve 2012/185 Esas, 2014/20 sayılı Kararının Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 02.07.2014 tarihli ilâmıyla onanarak kesinleşmesini müteakip, sanıklar müdafii tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin 09.01.2015 gün 2012/185 Esas, 2014/20 sayılı Ek kararına yönelik itirazın reddine dair Salihli Ağır Ceza Mahkemesinin 06.03.2015 tarih ve 2015/236 D.iş sayılı kararının;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23/3. maddesindeki5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23/3. maddesindeki “Yargılamanın yenilenmesi hâlinde önceki yargılamada görev yapan hâkim aynı işte görev alamaz” şeklindeki düzenleme ile aynı Kanunun 318/1. maddesindeki “Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir.” şeklindeki düzenlemeler karşısında, ilk kararı veren mahkeme heyetinde bulunan hâkimin olayla ilgili kanaatinin oluştuğu, görüşlerinin ilk hükümle belirginleştiği, yeniden yargılama aşamasında ya da bu aşamaya götürecek talebin kabule değer olup olmadığına dair vereceği kararda önceki kanaat ve görüşlerinin etkisi altında kalabileceği, bu sebeple adil yargılama hakkının bir uzantısı olarak olaya tamamen yabancı, farklı bir hâkimin yargılamanın yenilenmesi talebini incelemesi gerektiği hususu gözetilmeden itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 02.07.2015 gün ve 94660652-105-45-8154- 2015-E. 3881/44287 sayılı Kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde;

“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan,

Yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36 nci maddesinin birinci fıkrasında;

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesinin5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesinin üçüncü fıkrasında;

“Yargılamanın yenilenmesi halinde önceki yargılamada görev yapan hâkim aynı işte görev alamaz”,

Aynı Kanunun Aynı Kanunun 318. maddesinde;

“Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir,”

Hükümleri yer almaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 01.10.1982 gün ve 8692/79-56 sayılı Piersack/Belçika kararında özetle;

“Tarafsızlık normal olarak önyargının ve tarafgirliğin (bias) bulunmamasını ifade eder; Sözleşme’nin 6(1). fıkrasına göre tarafsızlığın bulunup bulunmadığı çeşitli yollarla test edilebilir. Bu bağlamda, belirli bir davada belirli bir yargıcın kişisel kanaatlerini belirleme çabası şeklindeki sübjektif test ile, bir yargıç hakkında bu konuda haklı kuşku duyulmasına engel olan yeterli güvencelere sahip olup olmadığının belirlenmesi şeklindeki objektif test arasında bir ayrım yapılabilir.

Birinci test konusunda Mahkeme, başvurucunun Van de Walle’nin kişisel tarafsızlığından övgüyle bahsettiğini kaydeder. Olayda bu bakımdan kuşku duyulması için hiçbir sebep yoktur; aslında aksi kanıtlanmadıkça, kişisel tarafsızlığın bulunduğu varsayılır (bk. 23.06.1981 tarihli Le Compte, Van Leuvett ve De Meyere kararı, parag. 58).

Ancak sadece sübjektif test ile yetinmek mümkün değildir. Bu konuda görünüşün bile belirli bir önemi vardır (bk. 17.01.1970 tarihli Delcourt kararı, parag. 31). Belçika Temyiz Mahkemesinin 21 Şubat 1979 tarihli kararında gözlemlediği gibi, tarafsızlığından kaygılanmak için haklı sebebin bulunduğu bir yargıç, davadan çekilmelidir. Tehlikede olan şey, demokratik bir toplumda mahkemelerin halka vermek zorunda oldukları güven duygusudur.

Bir yargıcın, kendisi hiç ilgilenmediği halde, sırf daha önce savcı olarak görev yaptığı savcılıkta incelenen her olayda mahkeme heyetinde yer alamayacağını savunmak, diğer uç görüşü savunmak demek olacaktır. Savcılık teşkilatının birlik ve bölünmezliğini katı ve biçimciliğe dayanan bir anlayışla kavrayan böylesine radikal bir çözüm, savcılık ile mahkeme heyeti arasında aşılmaz bir duvar örecektir. Bu durum, bu görevlerin birinden diğerine geçişin sık sık meydana geldiği bir çok Sözleşmeci Devletin adli sisteminde bir karmaşaya yol açacaktır. Her şeyden öte, bir yargıcın bir zamanlar savcılıkta bulunması, kendisinin tarafsızlığından kaygılanmak için yeterli bir sebep olamaz. Mahkeme bu noktada Hükümetin görüşüne katılmaktadır.

Sözleşme’nin 6(1). fıkrasını kendiliğinden dikkate alan Belçika Temyiz Mahkemesi, bu olayda, bir yargıcın daha önce “savcılık mensubu olduğu sırada olaya müdahalede” bulunup bulunmadığı şeklinde, görevlerin icrasına dayanan bir kriteri benimsemiştir. Temyiz Mahkemesi bay Piersack’ın temyiz talebini reddetmiştir; çünkü bu mahkemeye göre, önünde belgeler Van de Walle’nin Brüksel savcılığında savcı başyardımcısı olarak, olayla ilgili kişisel bilgi sahibi olma veya araştırma veya soruşturma sürecinde belirli bir adım atma dışında her hangi bir biçimde bir müdahalede bulunduğunu göstermemektedir.

Bu tür bir kriter, yukarıdaki şekilde açıklığa kavuşturulsa bile, Sözleşme’nin 6(1). fıkrasının şartlarını tam olarak karşılamamaktadır. Mahkemelerin halka güven duygusu verebilmeleri için, iç örgütlenme sorunu da dikkate alınmalıdır. Bir kimsenin, savcılık görevi sırasında belirli bir olayla ilgilenebileceği türden bir makamda görev yaptıktan sonra, aynı olayda yargıç olarak görev yapması halinde, halkın kendisinin yeterli tarafsızlık güvencelerine sahip olmadığından kaygı duyma hakkı vardır” şeklinde bir belirleme yapmıştır.(Osman Doğru, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları (İHAMİ), Cilt. 1, 2. Bası, T.C.Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı, Ankara, 2003, s. 505)

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesine5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesine eklenen üçüncü fıkrasıyla ilgili olarak Adalet Komisyonu Raporunda;

“Tasarının 24. maddesine yargılamanın yenilenmesi talebi halinde de, önceki yargılamada görev yapan hâkimin daha sonra yargılamanın yenilenmesi sürecinde görev yapması önlenerek hâkimin tarafsızlığı bu yönüyle sağlanmak istenmiş ve 23. madde olarak kabul edilmiştir.” şeklinde ifadelere yer verilmiştir.

Yargılamanın yenilenmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 311 ilâ 323 üncü maddeleri arasında düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu hükümlere göre yargılamanın yenilenmesinde özetle şu aşamalar bulunmaktadır. Yargılamanın yenilenmesi talebinin hükmü veren mahkemeye verilmesi üzerine, anılan Kanunun 319 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan, yargılamanın yenilenmesi kanunda belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek kanuni hiç bir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış ise yargılamanın yenilenmesi istemi kabule değer görülmeyerek reddine, aksi halde diğer bir ifade ile yargılamanın yenilenmesi kanunda belirlenen şekilde yapılmış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek kanuni nedenler gösterilmiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmışsa, aynı Kanunun 318/1, 319/2, 320/1. maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi istemi yerinde bulup kabule değer olduğuna karar verilerek, bir diyeceği varsa yedi gün içinde bildirmek üzere Cumhuriyet savcısı ve ilgili tarafa tebliğ olunacağı, bu aşamadan sonra 320 nci madde uyarınca delillerin toplanacağı, daha sonra 321 inci maddeye göre yenileme isteminin esassız olması durumunda yargılamanın yenilenmesi isteminin esassız olması sebebiyle duruşma yapılmaksızın reddine, yargılamanın yenilenmesi isteminin esaslı olması durumunda ise yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verileceği, bu karardan sonra da 323 üncü madde uyarınca da yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme tarafından ya önceki hükmün onaylanmasına veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verileceği düzenlenmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında “adaletin yerine getirilmesi yetmez, aynı zamanda yerine getirildiğinin görülmesi lâzımdır” öz deyişine atıfta bulunmuştur. (A. Şeref Gözübüyük/ A. Feyyaz Gölcüklü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 10. Bası, Ankara, 2013, s. 283)

Her ne kadar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “yargılamanın yenilenmesi halinde” ifadesinden yola çıkılarak, CMK’nın 321. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yargılamanın yenilenmesi ve duruşmanın açılması kararı verildikten sonraki aşamada önceki yargılamada görev yapan hâkimin aynı işte görev alamayacağı, bundan önceki aşamalarda ise görev alabileceği bu kapsamda da yargılamanın yenilenmesi istemi üzerine bu istemin kabule değer olup olmadığına karar verilmesinde görev alabileceği düşünülse bile, bu kabulün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ve 5271 say111 Ceza Muhakemesi Kanununun 23. maddesinin son fıkrası hükmü. Adalet Komisyonunun 23. maddesine üçüncü fıkra eklenmesinin gerekçesi ve fıkranın konuluş amacıyla bağdaşmayacağı gibi bu tür bir uygulamanın hâkimin tarafsız olmasının yanında tarafsız da görünmesi gerektiği ilkesine uymayacağından, yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olup olmadığına ilişkin kararın da aynı mahkemece fakat asıl kararı veren başkan ve üyeler dışındaki hâkimlerden oluşturulan heyetçe verilmesi gerektiği ve inceleme konusu olayda asıl hükmü veren mahkeme heyetinde bulunan hâkimin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair karar veren heyette de görev aldığı gözetilerek itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi, kanuna aykırı olup bu itibarla kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Salihli Ağır Ceza Mahkemesinin 06.03.2015 tarih ve 2015/236 D. İş sayılı Kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına (BOZULMASINA), müteakip işlemlerin yerine getirilmesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 19.10.2015 tarihinde üye Mustafa Can Korkarer’in karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Sayın çoğunlukla aramızdaki anlaşmazlık, bir hükmün tekrar ele alınması ile başlayan ve Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK.) 311 ve devamı maddelerinde yargılamanın yenilenmesi başlığıyla düzenlenmiş olağanüstü nitelikli kanun yolu sürecinin başından itibaren CMK’nın 23/3. maddesinde düzenlenen yasağın uygulanıp uygulanmayacağına yöneliktir.

CMK’nın 23. maddesiCMK’nın 23. maddesi “(1) Bir karar veya hükme katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz.

(2) Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz.

(3) Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev alamaz.” Şeklindedir.

Madde gerekçesinde genel ilke olarak hakimlerin önceden aynı işte soruşturmaya katılmamış olmalarının tarafsızlığı sağlanması için gerekli olduğundan bahisle, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin (İHAM) kararlarına atıfta bulunularak, Mahkemenin, hâkimin önce soruşturmasını yaptığı ya da soruşturma işlemlerine katıldığı davadaki usul işlemlerine katılmasını hukuka aykırı saydığı belirtilmiştir.

3.fıkra gerekçesinde ise yargılamanın yenilenmesi talebi halinde de önceki yargılamada görev alan hâkimin aynı işte görev alamayacağı şeklinde üçüncü fıkra eklenmiştir. Böylece aynı uyuşmazlık hakkında daha önce kanaatini belirtmiş olan hâkimin daha sonra yargılamanın yenilenmesi sürecinde görev yapması önlenerek hâkim tarafsızlığı bu şekilde sağlanmak istenmiştir. Denmiştir.

İnsan Haklan Avrupu sözleşmesinin (İHAS) 6. maddesi Adil Yargılanma hakkını düzenlemektedir. Madde yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yapılması gerektiğini hükme bağlamıştır. İHAM, ise bu maddeye atfen verdiği kararlarında, tarafsızlığın; önyargının ve tarafgirliğin bulunmamasını ifade ettiğini, sözleşmenin 6. maddesine göre tarafsızlığın bulunup bulunmadığının çeşitli şekilde test edilebileceğini, yargıcın belirli bir davada kişisel kanaatlerini belirleme çabasını sübjektif test olarak, yargıcın dava konusunda haklı kuşku duyulmasına engel olacak güvencelere sahip olup olmadığının belirlenmesini objektif test olarak ayrı ayrı değerlendirmek gerektiğini belirtmiş, “Bu durumda tarafsızlığından kaygılanmak için haklı sebeplerin bulunduğu bir hâkim davadan çekilmelidir. Tehlikede olan şey demokratik bir toplumda mahkemelerin halka vermek zorunda oldukları güven duygusudur” demiştir. Bu güven duygusunun verilebilmesi için soruşturma aşamasında herhangi bir şekilde davayla ilgilenmiş bir kişinin hâkim olarak davaya bakamayacağını, bakmasının bu güven duygusunu zedeleyeceğini, bu durumda halkın Hâkimin yeterli tarafsızlık güvencelerine sahip olmadığından kaygı duyma hakkı olduğunu vurgulamıştır. (AİHM PIERSACK/BELÇİKA kararı 01.10.1982 STRAZBURG 8692/79)

Dikkat edilirse hem kanun maddesi hem de İHAM davadan ve yargılamadan bahsetmektedir. Soruşturma sırasında yapılan işlemler bu uygulamanın dışındadır. Eğer ilkenin soruşturma sırasında yapılan işlemleri de kapsadığı kabul edilirse davaya bakacak hâkim bulmakta sıkıntı yaşanır ki Kanun Koyucu bu endişeyle 5320 sayılı Kanunun 11. maddesini düzenleme gereği duymuştur. Bu düzenlemeye göre soruşturma aşamasında savcı gibi soruşturma yapmak zorunda kalan hâkim ( 163. md) kovuşturmaya katılamayacaktır. başka bir nedenle bir şekilde dava hakkında soruşturma sırasında karar veren, mesela, tutuklama kararı veren hâkim kovuşturmaya bakabilecektir. Dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi sürecini bu bağlamda yorumlamak ve değerlendirme gerekir.

CMK yargılamanın yenilenmesini üç aşamada ele almıştır.

Sürecin ilk aşaması yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule şayan olup olmadığının değerlendirilmesi aşamasıdır. ( 318. md.) İstem kabul edilir ise ikinci aşamaya geçilir. Bu aşamada mahkeme delil toplama işini gerçekleştirecektir. Kanun bu aşamanın soruşturma aşamasındaki usûllere göre yapılacağını açıkça hükme bağlamıştır. Hâkim bu aşamada savcının soruşturma aşamasında yaptığı gibi tüm delilleri toplar. Deliller toplandıktan sonra 3. aşamaya geçilir, bu yargılamanın yenilenmesi ve ardından duruşma açılması aşamasıdır. Yani kovuşturma başlar. (CMK’nın 321. md

Aynı hâkimin tüm aşamalarda görev alabileceğini kabul ettiğimizde delilleri toplayan ve duruşma açılmasına karar veren hâkimle duruşmayı yapan hâkimin aynı kişi olmasını kabul etmiş oluruz ki bu bir nevi savcı ve hâkimin aynı kişi olmasına tekabül edecektir. Bu durum CMK’nın 23. maddesine kesin aykırılık oluşturur.

CMK’nın 23/3. maddeCMK’nın 23/3. madde ve fıkrası “Yargılamanın yenilenmesi halinde” önceki yargılamada görev alan hâkimin aynı işte görev alamayacağını hükme bağlamıştır. Yargılamanın yenilenmesi istemi üzerine dememiştir. CMK’nın 311 ve devamı maddelerinde 3. aşama olan duruşma açılmadan önceki aşamaların tümüne “Yargılamanın yenilenmesi istemi” üzerine verilecek karardan bahsetmektedir. Son aşamaya “Yargılamanın yenilenmesi” demektedir. CMK’nın 315. maddesi yargılamanın yenilenmesi kabul edilemez derken yine son aşamadan bahsetmekte, duruşma açılması kabul edilemez demektedir. CMK’nın 316 ila 321. maddelerinde ise yargılamanın yenilenmesi isteminden bahsetmektedir. CMK’nın 321/2. madde ve fıkrası ise “Yargılamanın yenilenmesine ve duruşma açılmasına karar verir” şeklindedir. Kanun koyucu “Yargılamanın yenilenmesi istemi” tabiri ile “Yargılamanın Yenilenmesi” tabirini bilinçli olarak kullanmıştır. Dolayısıyla

CMK’nın 23. maddesininCMK’nın 23. maddesinin hâkimin davaya bakamayacağı hali son aşamayla sınırlı tutmuştur. Bu nedenle Yargılamanın Yenilenmesi halinde demiştir. Bu nedenlerle kararı veren hakim yargılamanın yenilenmesi istemi hakkında bir karar verebilecektir.

Tabii ki yargılamayı yapan hakim ile yenileme istemi hakkında karar verecek hâkimin aynı kişi olmasının sakıncaları vardır. Ancak Kanun koyucu bu sakıncaları kabul edilebilir, katlanılabilir sakıncalar olarak görmüş ve yasağı duruşma aşamasına hasretmiştir. Bunun yanında verilecek kararların itiraza tabi olduğunu hükme bağlayarak, tarafsızlık endişesini ortadan kaldırmıştır. İtiraz mercii yeni bir karar verecek ve endişe ortadan kalkacaktır.

Bunun yanında karar veren hâkimin istemi değerlendiremeyecek olmasının sakıncaları da vardır. Bu kabul edildiğinde hâkim tarafların kişiliğini bilmediği davanın öncesi hakkında bilgi sahibi olmadığı ve yargılama sürecine vakıf olmadığı için hem vereceği karar zaman alacak hem de verilecek karar tam anlamıyla tatmin edici olmayacaktır. Bu sakıncanın giderilmesi için da düzenlenen itiraz müessesesinde olduğu gibi istemi karar veren mahkemenin ya da hâkimin değerlendirip buna ilişkin görüşünü gerekçesine yazmasında büyük yarar vardır. Zaten ret kararı itiraza tabidir ve itiraz edildiğinde farklı bir hâkim ya da heyet dosyayı inceleyerek ve kararı veren hâkimin gerekçesini de dikkate alarak yeni bir karar verecektir. Ayrıca bunun sakıncalarından bir diğeri de bir süre sonra karar verecek hâkim ya da heyet bulmakta zorluklar yaşanacak olmasıdır. Yukarda belirtildiği gibi 5320 sayılı Kanunun 11. maddesi bu mülahazalara dayandırılarak ihdas edilmiştir. Aynı dava hakkında birden çok yenilenme isteminin bulunması halinde özellikle küçük adliyelerde istemi değerlendirecek hâkim bulmak mümkün olmayacaktır. Buna ilişkin İstanbul Anadolu Adliyesi 14. Asliye Ceza Mahkemesinin (Ümraniye 2. Asliye Ceza) 2009/2237 Esas, 2011/667 Karar nolu kararı örnek olarak gösterilebilir. İstemin bir çok kez tekrarlanması nedeniyle davayı en son 18. Asliye Ceza Mahkemesi incelemiştir.

Bu nedenlerle CMK’nın 23/3. madde ve fıkrasında hükme bağlanan yasağın sadece CMK’nın 321/2. maddesinde belirtilen yargılamanın yenilenmesi ve duruşma açılması aşamasından sonrasını kapsadığı önceki aşamalar için yasağın bulunmadığı kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne muhalifim.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2838 Karar: 2015/7946 Tarih: 02.07.2015

  • CMK 321. Madde

  • Yenileme İsteminin Esassız Olmasından Dolayı Reddi, Aksi Takdirde Kabulü

Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından suça sürüklenen çocuk Z.’nın yapılan yargılaması sonunda Üsküdar Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin (Kapatılmakla İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi) 19.07.2012 gün ve 2011/287 Esas, 2012/228 sayılı Kararıyla atılı suçlardan mahkumiyetine dair verilen hükümlerin temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 06.03.2013 gün ve 2012/15182 Esas, 2013/2326 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmesinin ardından mahalline gönderilen dosya ile ilgili olarak hükümlü müdafii tarafından mahkemesine verilen 17.01.2014 günlü dilekçeyle hükümlü olarak cezaevinde bulunan müvekkili ile ilgili olarak sevk edildiği İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli psikiyatri uzmanınca düzenlenen 20.12.2013 günlü raporda hafif zeka geriliği bulunan müvekkilinin TCK’nın 32/2. maddesi kapsamında bulunduğu yönünde görüş bildirildiğini beyanla hükümlü hakkındaki kesinleşmiş hükümlerin 5271 sayılı CMK’nın 311/e. bendi gereğince bozulmasına karar verilmesini talep etmesi üzerine mahkemece dosya üzerinden yapılan ilk değerlendirme sonucunda ileri sürülen hususun yeni delil niteliğinde bulunmadığı gerekçesiyle yeniden yargılama talebinin CMK’nın 319. maddesi gereğince reddine dair 05.05.2014 günlü, 2011/287 Esas, 2012/228 sayılı Ek Kararın verildiği, bu karara karşı hükümlü müdafiin 29.05.2014 tarihli itiraz dilekçesinde “hükümlü hakkında akıl sağlığı ile ilgili olarak Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılması ve mağdurla ilgili dava sırasında aldırılan ruh sağlığı raporunu düzenleyen heyetin yetersiz olması nedeniyle tekrar rapor aldırılması gerektiği gözetilmeden talebin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle” yaptığı itiraz üzerine İstanbul 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.06.2014 günlü, 2014/317 D. İş sayılı kararla “hükümlü hakkında Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesince cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığına dair ve mağdur hakkında Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan ruh sağlığının bozulup bozulmadığına dair raporlar aldırılmadan yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle itirazın kabulü ile mahkemesince verilen 05.05.2014 günlü kararın kaldırılmasına” karar verilmesinden sonra dosyanın gönderildiği İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince tensip yapılıp duruşma açılarak yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile halen aynı mahkemenin 2013/263 Esas sayılı dosyasında işlediği cinsel istismar suçundan dolayı yargılanmakta olan suça sürüklenen çocukla ilgili olarak cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığına dair rapor alınmak üzere Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesi nedeniyle bu dosyadan alınacak raporun beklenilmesi ile infazın durdurularak hükümlünün tahliyesine karar verilip yeni duruşma günü belirlendiği ve 26.09.2014 tarihli duruşmada Adli Tıp Kurumundan gelen rapora göre hükümlünün cezai sorumluluğunun tam olduğunun belirtilmesi nedeniyle müdafiin yargılamanın yenilenmesi talebinin CMK’nın 323/1. maddesine göre temyizi kabil olmak üzere reddedilerek önceki hükmün onaylanmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde CMK’nın 321. maddesi uyarınca itirazı kabil olacak şekilde müdafiin yeniden yargılama isteminin esassız olduğu gerekçesiyle talebin reddine ilişkin olarak 26.09.2014 günlü, 2011/287 Esas, 2012/228 sayılı kararın verildiği tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, mevcut haliyle mahkemece verilen bu karara karşı müdafii tarafından yapılan itiraz üzerine İstanbul 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince itirazın kabulü ile 26.09.2014 günlü Ek kararın kaldırılmasına dair verilen 21.10.2014 günlü, 2014/510 D. İş sayılı karar ile bu karara karşı Cumhuriyet Savcısının itirazının usulden reddine dair İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.10.2014 günlü, 2014/613 D. İş sayılı kararın hukuki değerden yoksun oldukları da nazara alınarak müdafiin mahkemece verilen 26.09.2014 günlü karara yönelik verdiği 29.09.2014 tarihli dilekçesi temyiz dilekçesi olarak kabul edildikten sonra yapılan değerlendirmede; mahkemece kesinleştirilerek infaza verilen hükümlerle ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığının 6545 sayılı Kanuna göre uyarlama yapılması talebi üzerine mahkemece dosya üzerinden karar verilirken hükümlü hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan dolayı TCK’nın 103/1-6. maddesi ile verilen hükümle ilgili olarak 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin lehe olduğu gözetilerek uyarlama yapılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eylemin TCK’nın 103/2. maddesi kapsamında kalması nedeniyle 6545 sayılı Kanun değişikliğinin lehe olmadığı şeklindeki yanılgılı gerekçeyle uyarlama duruşması yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşıldığından bu hususta gerekli işlemlerin mahkemesince yapılması mümkün görülmekle gereği düşünüldü:

Mahkemece yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilerek duruşma açılmasına karar verilmesi karşısında CMK.nın 323. maddesi uyarınca yapılan duruşma sonucunda yargılamanın yenilenmesi talebinin reddiyle önceki hükmün onaylanmasına karar verilmesi veya yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile önceki hükmün iptaliyle dava hakkında yeniden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde CMK’nın 321. maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi talebinin esassız olduğu gerekçesiyle reddi ile önceki hükmün aynen infazına karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, hükümlü müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.07.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/4839 Karar: 2014/80 Tarih: 20.01.2014

  • CMK 321. Madde

  • Yenileme İsteminin Esassız Olmasından Dolayı Reddi, Aksi Takdirde Kabulü

Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesi’nce 09.04.2009 gün ve 2007/60 esas, 2009/31 karar sayı ile R. C.’nin, kasten öldürme suçundan 5237 sayılı TCK’nın 81. maddesi uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak mahrumiyetine karar verildiği, bu hüküm temyiz edildiğinde Yargıtay Birinci Ceza Dairesince 07.06.2010 gün ve 2010/8841-4221 sayı ile onanmak suretiyle kesinleştiği, hükümlü vasisi tarafından 27.09.2012 tarihinde yapılan ve yargılanmanın yenilenmesi talebine ilişkin olan başvurunun Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesince duruşma yapılmaksızın ve dosya üzerinden 02.10.2012 gün ve 2009/60-31 sayılı kararla reddedildiği, bu karara karşı hükümlü vasisince itiraz edilmesi üzerine ise Bayburt Ağır Ceza Mahkemesince 09.11.2012 gün ve 2012/216 sayı ile; “….itirazın kabulüne, Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/60 esas, 2009/31 karar sayılı ve 02.10.2012 tarihli ek kararının kaldırılmasına ve dosyanın gereği için Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine….” karar verildiği, Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesince duruşma açılmaksızın dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda da “ …Dilekçede bahsi geçen konuların yargılama aşamasında tümü ile değerlendirilip karara bağlandığı ve Yargıtay incelemesinden de geçerek kesinleştiği anlaşılmakla, mahkememizce verilen 02.10.2012 tarihli ek kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından aynen geçerli sayılmasıyla bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına…” karar verilerek bu karara karşı temyiz yolunun açık olduğunun belirtildiği anlaşılan olayda;

CMK’nın 321. maddesiCMK’nın 321. maddesi uyarınca yapılan itiraz üzerine verilmiş olması nedeniyle kesin nitelikte olan ve bu itibarla uyulması gereken merci kararına rağmen, Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve “önceki kararın aynen geçerli sayılmasıyla bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin olan karar da, aynen ilk karar gibi CMK’nın 321. maddesi uyarınca “itiraza tabi kararlardan” olup yasa yolu olarak “temyiz”in gösterilmiş olması bu hususu değiştiremeyeceğinden cihetle;

Sonuç: Hükümlü vasisinin “dilekçesi” nedeniyle, Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesinin 15.11.2012 gün ve 2007/60 esas, 2009/31 karar sayılı ek kararını itirazen inceleme yetkisi, itirazı incelemeye yetkili mercie ait bulunduğundan, temyiz isteminin REDDİYLE, dosyanın itiraz merciine gönderilmek üzere, incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 20.01.2014 günü oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS