0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

CMK Madde 310

(1) 309 uncu maddede belirtilen yetki, aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendindeki hâllere özgü olmak üzere ve kanun yararına olarak re’sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kullanılabilir.

(2) 309 uncu madde gereğince Adalet Bakanlığı tarafından başvurulduğunda bu yetki, artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kullanılamaz.



CMK Madde 310 Gerekçesi

Maddeye göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmünün içerdiği cezanın kaldırılması veya hükümlüye daha hafif bir cezanın verilmesi gerektiğini, Adalet Bakanının 344 üncü madde gereğince yaptığı başvuru dışında doğrudan doğruya veya uyarı üzerine öğrendiğinde kanun yararına olarak Yargıtay ilgili ceza dairesine re’sen başvurabilecektir, ancak başvuru 344 üncü maddenin dördüncü fıkrasının (4) numaralı bendinde yazılı hâlde yapılabilecektir. Ancak bu konuda Adalet Bakanının başvurusu varsa yetki artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısınca kullanılamaz.


CMK 310 (Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6120 Karar : 2018/2296 Tarih : 5.03.2018

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Dosya kapsamına göre, hükümlü hakkında gündüz vakti mağdurun muhkem olmayan ikametinden ütü, semaver ve saç kurutma makinası çalmasından ibaret eylemi nedeniyle mahkemece 19.02.1997 gün ve 1996/78 E., 1997/10 K. sayılı kararla 765 sayılı TCK’nın 491/4, 81/2. maddeleri gereğince mahkumiyetine karar verilerek temyiz edilmeksizin kesinleştiği, bilahare infaz aşamasında hükümlünün 27.04.2007 tarihli dilekçesi ile lehe hükümlerin değerlendirilmesi talebi üzerine mahkemece uyarlama yargılaması sonucu verilen 14.09.2007 tarihli kararın hükümlü müdafii tarafından temyizi ile önce 6.Ceza Dairesinin 23/03/2011 tarihli ilamı ile uyarlama kararının hükümlüye yeniden tebliği için dosyanın iadesine karar verildiği, eksikliğin giderilmesi üzerine bu kez 22. Ceza Dairesinin 01.12.2015 tarihli ilamı ile “hükümlünün eylemine uyan 765 sayılı TCK’nın 491/4, 81/2. maddesiyle uygulama yapılıp aynı tür suçtan tekerrür hali olmadığı halde 522. madde uygulanmayarak temyiz edilmeksizin kesinleşen Germencik Asliye Ceza Mahkemesinin 19.02.1997 gün, 1996/78 esas 1997/10 karar sayılı hükmüyle ilgili olarak 5271 sayılı CMK’nın 309, 310. maddeleri uyarınca kanun yararına bozma yoluna başvurulmasının sağlanması, anılan karardaki hukuki hata düzeltildikten sonra uyarlama kararı verilmesi gerektiğinden” bahisle bozulması üzerine mahkemece yeniden esasa kaydedilen dosyanın, kanun yararına bozma yoluna başvurulmasının sağlanması yönünde Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, akabinde 19/02/1997 tarih ve 1996/78 esas, 1997/10 karar sayılı karar aleyhine kanun yararına bozma yoluna başvurulması nedeniyle Dairemizce kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Germencik Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 19.02.1997 gün ve 1996/78 E.,1997/10 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 4. fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; hırsızlık suçundan TCK’nın 491/4, 81/1 ve 522. maddeleri uyarınca sonuç cezanın 2 yıl 4 ay hapis olarak belirlenmesine karar verildiği, bilahare uyarlama yargılaması yapan ve dosyanın dönüşünün beklenmesine karar veren mahkemece uyarlama yargılamasına devam edilerek hüküm kurulduğu belirlenmekle;

5237 sayılı TCK’nın 141 ve 142.maddelerinde tanımlanan hırsızlık suçu ile 765 sayılı TCK’nın 491/4. maddesinde tanımlanan suçun unsurlarının farklı olması nedeniyle, yukarıda açıklanan eylemin, 5237 sayılı Kanun’un 142/1-b maddesi kapsamındaki hırsızlık suçunun yanı sıra suç tarihi itibariyle soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı bulunan TCK’nın 116/1. maddesinde düzenlenen konut dokunulmazlığını bozma ve aynı Kanun’un 151/1. maddesinde düzenlenen mala zarar verme suçlarını da oluşturduğu, ancak müştekinin şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle bu suçlardan mahkumiyete karar verilemeyeceği ve mahkemenin teşdiden ceza tayini hususundaki takdiri de gözetilerek 765 sayılı Kanun hükümlerinin daha lehe olduğu anlaşılmakla, 5237 sayılı Kanun hükümleri ile ilgili bir değerlendirme yapılmaması sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre sanığın temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA, 05.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1812 Karar : 2017/4252 Tarih : 10.07.2017

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan sanık … hakkında Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonucu 08/09/2016 tarihinde 2015/548 esas ve 2016/664 karar sayı ile sanığın beraatine karar verilmiştir.

Hüküm 01/11/2016 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 18/03/2017 tarihli talebi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/03/2017 tarihli ihbar yazısı ile dairemizce incelenen hükmün 02/05/2017 tarihinde Kanun Yararına Bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 30/05/2017 tarih ve KD - 2017/19665 sayılı yazısıyla dairemizin kararına itiraz edilmiştir.

B) İTİRAZ NEDENLERİ:

’’ İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık;

Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan açılan kamu davasında, sanık hakkında, 5271 sayılı CMK’nın 223/8 - 2. cümlesi uyarınca durma kararı verilmesi gerekirken, CMK’nın 223/2 - a maddesi uyarınca yazılı şekilde beraat kararı verilmesinin yasaya aykırı olduğunun kabul edilerek, verilen beraat kararının kanun yararına bozulmasına karar verilmesi halinde, Özel Dairece, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesinin 4.fıkrasının (a) bendi uyarınca mı, yoksa (c) bendi uyarınca mı işlem yapılacağının, yani sanığın beraatine ilişkin mahkeme kararlarının kanun yararına bozulması durumunda, bozmanın aleyhe sonuç doğurup doğurmayacağının belirlenmesine ilişkindir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310.maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hakim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.

5271 sayılı Kanun’un 309.maddesinin 4.fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.

Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

Bozma nedenleri;

5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309.maddenin 4.fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.

Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, ‘tekriri muhakeme’ yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemece yeni bir inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılmayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu maddede sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

Yargılamanın değişik aşamalarında gerek hakimlik makamı gerekse mahkemeler tarafından farklı nitelikte kararlar verilmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223.maddesinde bu kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; ‘mahkumiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları’ birer hükümdür. Yine ‘adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları’ da yasa yolu bakımından hüküm sayılır.

Bunlardan mahkumiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir mutabakat bulunmaktadır.

03.06.1936 gün ve 129 - 11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme nedenlerinden birine dayanılarak verilen mahkeme kararlarının da davanın esasını çözümleyen ve suçlular hakkında kazanılmış hak sağlayan kararlardan olduğu vurgulanmıştır.

Adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları, yasa yolu bakımından hüküm sayılmakla birlikte, davanın esasını çözen nitelikteki kararlardan değildir. Ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinde sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan durma kararlarının da davanın esasını çözen kararlardan olmadığı açıktır.

./..

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi gereğince bozma, aynı Kanun’un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Kararı veren mahkeme veya hakimce bozma doğrultusunda yeniden bir karar verilmesi yasa gereği zorunludur. Ayrıca bu tür kararların kanun yararına bozulmasının ilgililer aleyhine sonuç doğurmayacağına dair bir kurala ilgili maddede yer verilmemiştir. Uygulamada Yargıtay tarafından (a) bendi kapsamına giren kararların kanun yararına bozulmasına ve anılan bent uyarınca bozma kararı doğrultusunda kararı veren hakim veya mahkemece gereken kararın verilmesini sağlamak üzere ‘müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine’ karar verilmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesinin 4. fıkrasının (c) bendi gereğince kanun yararına bozma istemi, davanın esasını çözüp de mahkumiyet dışında kalan hükümlere ilişkin ise, aleyhe sonuç doğurmaz ve yeniden yargılama da yapılamaz.

Mahkûmiyet hükmünde, bozma sonrası yapılacak uygulamalar bozma nedenine göre farklı düzenlendiği halde, mahkumiyet dışındaki davanın esasını çözen kararların bozulmasının sonuçları açısından bozma nedenine göre bir ayrım yapılmamıştır. Mahkûmiyet hükmü dışında kalan davanın esasını çözen hükümlerin hangi nedenle olursa olsun kanun yararına bozulması, aleyhe tesir etmeyecek ve yeniden yargılama yapılmasını da gerektirmeyecektir. Bu hükümlerin, kanun yararına bozulmasının aleyhe sonuç doğurmayacağı ve yeniden yargılama yapılmayacağı yasanın açık hükmü gereğidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan açılan kamu davasında, Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen 08/09/2016 tarihli, 2015/548 esas ve 2016/664 karar sayılı kararı ile, “…….İkinci kez sanığın uyarılmaması ve sonraki ihlalin tespit olunamaması nedeniyle atılı suçun unsurları yönünden oluşmadığı anlaşılmış, sanığın beraatine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde gerekçe gösterilerek, sanık hakkında CMK’nın 223/2 - a maddesi uyarınca beraat kararı verildiği, söz konusu beraat kararının kanun yoluna başvurulmadan kesinleştiği anlaşıldığından, mahkemece verilen beraat kararının davanın esasını çözmesi ve mahkumiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK’nun 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında kaldığının kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

Bu itibarla, yerel mahkemece verilen beraat kararının Özel Dairece CMK’nun 309/4 - c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek ve yeniden yargılama yapılmamak üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekirken, CMK’nun 309/4 - a. maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.’’ denilerek kararın kaldırılması istenmiştir.

C)CUMHURİYET BAŞSAVCISININ İTİRAZIYLA İLGİLİ YASA HÜKÜMLERİ:

1 - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi:

(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, resen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.

(2) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.

(3) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderir.

2 - 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 5. maddesi (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen):

./..

(1) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda bulunan ve henüz karara bağlanmamış dosyalar hakkında da uygulanır.

D) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ:

Dairemizin itiraza konu olan kararının, itiraz yazısında ileri sürülen tüm nedenler tartışılıp değerlendirildiğinde, Sanık …‘in 21/08/2014 tarihinde işlediği kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan açılan kamu davasında, Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen 08/09/2016 tarihli, 2015/548 esas ve 2016/664 karar sayılı kararı ile, “…….İkinci kez sanığın uyarılmaması ve sonraki ihlalin tespit olunamaması nedeniyle atılı suçun unsurları yönünden oluşmadığı anlaşılmış, sanığın beraatine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde gerekçe gösterilerek, sanık hakkında CMK’nın 223/2 - a maddesi uyarınca beraat kararı verildiği, söz konusu beraat kararının temyiz edilmeksizin 01/11/2016 tarihinde kesinleştiği, Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen beraat kararının davanın esasını çözmesi ve mahkumiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK’nun 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında kaldığının kabul edilmesi gerektiği anlaşılmış ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar vermek gerekmiştir.

E) KARAR: Açıklanan nedenlerle;

1 - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabulune ,

2 - Dairemizin 02/05/2017 tarih ve 2017/749 Esas, 2017/2740 karar sayılı ‘‘Kanun Yararına Bozma’’ kararının KALDIRILMASINA,

3 - Yüksek Adalet Bakanlığı’nın, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan sanık … hakkında yapılan soruşturma sonucunda, 6545 sayılı Kanun ile değişik 5237 sayılı TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca “kamu davasının açılmasının ertelenmesine” ilişkin Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 24/10/2014 tarihli ve 2014/67443 soruşturma, 2014/297 sayılı kararını müteakip, adı geçen sanığın Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce yapılan denetim programına uymadığı gerekçesiyle hakkında dava açılması üzerine yapılan yargılama sonucunda sanığın beraatine dair Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 08/09/2016 tarihli ve 2015/548 esas ve 2016/664 karar sayılı temyiz edilmeksizin 01/11/2016 tarihinde kesinleşen kararının, kanun yararına bozulmasına ilişkin talep üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 29/03/2017 tarihli ihbar yazısı ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı.

Dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

A)Konuyla …:

1 - Şüpheli … hakkında, 21/08/2014 tarihinde işlediği iddia olunan kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 24/10/2014 tarihli ve 2014/67443 soruşturma, 2014/297 sayılı kararı ile, beş yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine, bir yıl süre ile denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verildiği; ayrıca tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi, tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması halinde erteleme kararının kaldırılarak kamu davası açılacağı hususunun ihtar edildiği,

2 - Tedavi ve denetimli serbestlik kararının infazı aşamasında, şüphelinin Bursa Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından uyarıya rağmen denetim programına uymadığı gerekçesi ile Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, şüpheli hakkındaki kamu davasının ertelenmesi kararı kaldırılarak, 11/06/2015 tarihinde 2015/10998 sayılı iddianame ile kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK’nın 191. maddesinin 1. fıkrası uyarınca cezalandırılması isteğiyle sanık hakkında kamu davası açıldığı,

3 - Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 08/09/2016 tarih ve 2015/548 esas ve 2016/664 karar sayılı ile “Dosya kapsamından 21/08/2014 günü sanığın üst aramasında 4.8 ./..

gr hint keneviri bitki parçacığı ele geçirilmiş, soruşturma sonunda 05/12/2014 tarihinde kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmiştir.06/01/2015 tarihinde denetim planı hazırlanmış, sanığın 15/04/2015 tarihli Samba Grup Çalışmasının birinci oturumuna katılmaması nedeniyle denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından uyarıldığı anlaşılmıştır. Uyarıya rağmen sanığın 13/05/2015 tarihli grup çalışmasına da katılmadığı anlaşılmıştır.İkinci ihlal nedeniyle sanığa uyarıda bulunulmamıştır.İkinci kez sanığın uyarılmaması ve sonraki ihlalin tespit olunamaması nedeniyle atılı suçun unsurları yönünden oluşmadığı anlaşılmış sanığın beraatine karar vermek gerekmişti.” gerekçesiyle, sanığın beraatine karar verildiği, hükmün temyiz edilmeden kesinleştiği, anlaşılmıştır.

B)Kanun Yararına Bozma Talebi:

Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında, “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/2. maddesinde, “Bu suçtan dolayı başlatılan soruşturmada şüpheli hakkında … beş yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilir.”, 191/3. maddesinde “Erteleme süresi zarfında şüpheli hakkında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanır.” ve 191/4 - a maddesinde “Kişinin, erteleme süresi zarfında; a) Kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi,…hâlinde, hakkında kamu davası açılır.” şeklinde düzenlemeler yer aldığı, yine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2 - a maddesinde, “Beraat kararı; a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, … hallerinde verilir.” biçiminde bir düzenlemeye yer verildiği;

Somut olayda ise, sanığın üzerine atılı uyuşturucu madde kullanma fiilinin kanunda suç olarak tanımlanmış olduğu, hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilmiş olan sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar etmesi şartının gerçekleşmediği gerekçesi ile beraat kararı verilemeyeceği, aksi halde uyuşturucu madde kullanmak suçundan bir daha kovuşturma yapılmasının mümkün olmayacağı, bu halde kamu davasının açılması bir şarta (yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etme şartına) bağlanmış olduğundan, mahkemece ısrar şartının gerçekleşmediği kanaatine varılması durumunda,

Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 14/09/2015 tarihli ve 2015/8259 esas, 2015/3572 karar sayılı ilâmında belirtildiği üzere, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8 - 2. cümlesi uyarınca durma kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde beraat kararı verilmesinde isabet görülmemiştir..’’ denilerek, Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 08/09/2016 tarihli kararının bozulması istenmiştir.

C)Konunun Değerlendirilmesi:

TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde, “kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi hâlinde, hakkında kamu davası açılır” hükmüne yer verilmiştir.

Sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere veya tedavinin gereklerine uygun davranmamakta “ısrar” ettiğinin kabul edilebilmesi için; sanığa tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazı için tebligat yapılması, uymaması halinde “önceki tebligat gereğince başvuruda bulunmadığı, bu tebligat üzerine öngörülen süre içinde de başvurmaması halinde yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakta ısrar etmiş sayılacağı” uyarısı ile yeniden tebligat yapılması, bu tebligata rağmen de başvuruda bulunmadığı takdirde sanık hakkında dava açılması gerekir.

CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrasında, “Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir.” hükmü öngörülmüştür.

Somut olayda, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK’nın 191. maddesinin 1. fıkrası uyarınca sanığın cezalandırılması isteğiyle açılan davada “kovuşturma şartı” olan “ısrar koşulunun” gerçekleşmediğinin anlaşılması karşısında, adı geçen Mahkeme tarafından CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrasının 2. cümlesi gereğince bu şartın gerçekleşmesini beklemek üzere davanın durmasına kararı vermesi gerekirken CMK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının a bendi gereğince beraat kararı verilmesi yasaya aykırı olup, kanun yararına bozma talebi gerekçe ile yerindedir.

D)Karar :

Açıklanan nedenlere göre; Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 08/09/2016 tarih ve 2015/548 esas ve 2016/664 karar sayılı ile verilen CMK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının a bendi gereğince verilen beraat kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası ve 309.maddesinin 4.fıkrasının (c) bendi uyarınca “aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, gerekli işlemin yapılması için, dosyanın Adalet Bakanlığı’na sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine,

10/07/2017 tarihinde, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/16538 Karar : 2017/5704 Tarih : 14.06.2017

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Belge ve defterleri usulüne uygun tutmamak suretiyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa Muhalefet suçundan hükümlü …‘nın, 6102 sayılı TTK’nın 67/3, 5252 sayılı Kanun’un 5, TCK’nın 62/1, 52/4. maddeleri uyarınca 375 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Terme Asliye Ceza Mahkemesi’nin 04/06/2015 tarih ve 2014/620 esas, 2015/445 karar sayılı kararı aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17/09/2015 gün ve KYB.2015-269039 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosyanın yapılan incelemesinde :

Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığa isnat edilen “belge ve defterleri usulüne uygun tutmamak” eyleminin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 65/2. maddesi atfıyla 20.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6335 sayılı Kanun ile değişik Türk Ticaret Kanunu’nun 562/1-d maddesi uyarınca yapılan değişiklikle suç olmaktan çıkarılıp idari para cezası gerektiren kabahate dönüştüğü gözetilmeksizin, değişiklik öncesi yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 67/3. maddesine muhalefet suçundan mahkumiyet hükmü kurulmasında isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Terme Asliye Ceza Mahkemesi’nin 04/06/2015 tarih ve 2014/620 Esas, 2015/445 sayılı kararının CMK’nın 310/1. maddesi delaletiyle 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında hükmolunan 375 TL adli para cezasının kaldırılmasına, verilebilecek idari para cezasının miktarına göre 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 20/2-c maddesinde yazılı soruşturma zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle kabahatli hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına, 14/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/631 Karar : 2017/2382 Tarih : 8.03.2017

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

ehdit ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçlarından sanık …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a-c ve 6136 sayılı Kanun’un 13/1. maddeleri gereğince 4 yıl hapis, 2 yıl hapis ve 900,00 Türk Lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına dair Gaziantep 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 18/11/2009 tarihli ve 2007/600 esas, 2009/1267 sayılı kararının Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 05/03/2014 tarihli ve 2013/21930 esas, 2014/8973 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmesini müteakip, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin 12/01/2016 tarihli ve 2007/600 esas, 2009/1267 sayılı ek kararına yönelik itirazın reddine dair Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/02/2016 tarihli ve 2016/231 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığı’nın 08.11.2016 tarih ve 2016/6342 sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 24.11.2016 tarih ve 2016/390105 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderildikten sonra görevsizlik kararı verilerek Dairemize gönderilmekle incelendi.

Mezkur ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, sanık hakkındaki Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 03/05/2007 tarihli ve 2005/29529 soruşturma sayılı iddianamesi ile, müşteki … ile diğer sanık …’m akraba oldukları ve aralarında alacak verecek meselesinden dolayı husumet bulunduğu, olay tarihi olan 30/12/2005 günü gece saat 23.30 sıralarında da yine bu husumet nedeniyle sanık …’in yanına diğer sanık … ve …’ı da alarak müşteki…’ın evinin önünde ateş edilmesi olayı ile ilgili olarak sanıklar hakkında dava açıldığı, aşamalarda … suçlamaları reddederek hiç bir şekilde olay yerinde bulunmadığını beyan ettiği, ancak savunmalarına itibar edilmeyerek mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmış ise de, sanığın savunmalarında olay saatinde akrabası olan … isimli kişinin cenaze evinde bulunduğunu beyan etmesi ve müştekilerden …’nın ifadelerinde olay tarihinde …’ın araç ile geldiğini gördüğünde kendisinin de …’in yanına geldiğini, ancak araç içerisinde başka kimse bulunmadığını beyan etmesi, ayrıca bizzat müşteki … 30/12/2005 tarihli kolluk ifadesinde …’ı elinde tabanca ile gördüğünü beyan etmesine rağmen 31/12/2005 tarihli Cumhuriyet savcılığı ifadesinde olay yerinde …’ı görmediğini ancak sesini duyduğunu beyan etmesi, yine mahkeme ifadesinde de …’ın ateş ettiğine dair bir beyanda bulunmaması karşısında, sanık müdafii tarafından ileri sürülen sanığın olay yerinde olmadığı, akrabasının cenaze evinde olduğuna dair sunulan yeni tanık beyanlarının mevcut deliller ile birlikte 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesi kapsamında değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkacak durumun sanık lehine kabule değer olabileceği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nin 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.

5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hakim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir.Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hakimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29-56 sayılı Kararı da bu doğrultudadır.)

Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; sanık … hakkında, mahkemece yargılama yapılarak deliller ve tanık beyanları usulünce değerlendirilerek silahla tehdit eyleminden TCK’nin 106/2-a-c, maddesi uyarınca 4 yıl hapis, 6136 sayılı Kanunun 13/1. uyarınca 2 yıl hapis ve 900 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 05.03.2014 gün ve 2013/21930 Esas, 2014/8973 sayılı kararıyla tehdit suçundan kurulan hükmün onanması, 6136 sayılı kanuna aykırılık suçundan kurulan hükmün düzeltilerek onanması suretiyle temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, ileri sürülen sebeplerin Yargıtay 3. Ceza Dairesinin incelemesi aşamasında değerlendirildiği anlaşılmakla, yargılamanın yenilenmesi talebinde ileri sürülen nedenlerin 5271 sayılı CMK’nin 311. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirinin kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.

Açıklanan bu nedenlerle Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/02/2016 tarihli ve 2016/231 değişik iş kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görülmeyerek kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE; 08.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/18038 Karar : 2017/1668 Tarih : 22.02.2017

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Kasten yaralama suçundan sanık …‘ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/1 (iki kere), 86/2 (iki kere), 86/3-e (dört kere), 87/1-d (iki kere), 87/1-son (iki kere), 29 (dört kere) ve 62 (dört kere), maddeleri gereğince 3 yıl 1 ay 15 gün hapis (2 kere) ve 2.240,00 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince sanık hakkındaki adli para cezaları hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 03/06/2013 tarihli ve 2009/467 esas, 2013/330 sayılı kararının, hapis cezaları yönünden Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 14/10/2015 tarihli ve 2015/3076 esas, 2015/28306 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmesini müteakip, hükümlü müdafii tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin 05/04/2016 tarihli ve 2009/467 esas, 2013/330 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine dair Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/04/2016 tarihli ve 2016/359 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığı’nın 01.11.2016 tarih ve 2016/8323 sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın 25.11.2016 tarih ve 2016/391365 sayılı tebliğnamesi ile Dairemize gönderilmekle incelendi.

Mezkur ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, mağdurlar …, … ve …’ın imzalı olarak verdikleri 28/03/2016 tarihli dilekçelerinde, sanık …’ın kavga esnasında olay yerinde bulunmadığını, sanığın ailesi ile aralarında bulunan husumet nedeniyle sanık …’ın da kendilerine vurduğunu ifadelerinde söylediklerini beyan etmeleri karşısında, yeni delil olarak gösterilen mağdur beyanlarının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311/1-e maddesi kapsamında yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında hükümlünün beraatini gerektirecek nitelikte olduğu değerlendirildiğinden, yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK`nin 309.maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nin 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.

5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hakim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hakimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29-56 sayılı Kararı da bu doğrultudadır.)

Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; sanık … hakkında, mahkemece yargılama yapılarak deliller, mağdur ve tanık beyanları usulünce değerlendirilerek mağdurlar … ve …‘ı yaralama eyleminden TCK’nin 86/1-3-e, 87/1-d-son, 29, 62. maddeleri uyarınca iki kez 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 14.10.2015 gün ve 2015/3076 Esas, 2015/28306 sayılı kararıyla hükmün onanması suretiyle temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, dosya kapsamındaki bir kısım mağdurların beyanlarını değiştirerek sanığın olaya karışmadığını beyan etmelerinin, CMK’nin 311/1-e maddesindeki yeni olay veya yeni delil kapsamında değerlendirilemeyeceği, dosya kapsamında beyanları bulunan tanıklar ….’ın sanık …’ın da sopalarla mağdurlara vurduğunu beyan ettikleri anlaşılmakla, yargılamanın yenilenmesi talebinde ileri sürülen nedenlerin 5271 sayılı CMK`nin 311. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirinin kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.

Açıklanan bu nedenlerle Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/04/2016 tarihli ve 2016/359 değişik iş sayılı kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, Adalet Bakanlığı`nın kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görülmeyerek kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE; 22.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/18115 Karar : 2017/991 Tarih : 31.01.2017

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Müstehcenlik suçundan sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 226/4, 62 ve 52. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 2.000 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair, Bakırköy 23. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2011 tarihli ve 2010/1985 esas, 2011/1267 sayılı kararını müteakip, deneme süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi nedeniyle sanık hakkında hükmün açıklanmasına, sanığın 5237 sayılı Kanun’un 226/4, 62 ve 52. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 2.000 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 51.maddesi gereğince hapis cezasının ertelenmesine dair aynı Mahkemenin 27/01/2016 tarihli ve 2015/267 esas, 2016/10 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18/11/2016 gün ve 386694 sayılı istem yazısıyla, Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında; “1-5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/11. fıkrasında yer alan “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, denetim süresi içinde kasıtlı suç işleyen sanık hakkında mahkemece daha önce açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, ilk hükümden farklı olarak hapis cezasının ertelenmesine karar verilmesinde,

2-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19/06/2007 tarihli ve 2007/10-108 esas, 2007/152 sayılı kararında da belirtildiği üzere, yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, bunun gerekçelerinin gösterilmesi dayanılan gerekçelerin de yasal ve dosya içeriğiyle örtüşmesi gerektiği, yine aynı Kanun’un 3. maddesin 1. fıkrasında ise, “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine” hükmolunacağının belirtildiği, somut olayda mahkemece temel cezanın tespiti sırasında hapis cezası takdiren alt sınırdan tayin edilmesine rağmen, para cezası tayin edilirken 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesine aykırı olacak şekilde alt sınırdan niçin uzaklaşıldığına dair hiçbir gerekçe gösterilmeden ve hüküm kısmında teşdiden uygulama yapıldığı da belirtilmeden, anılan Kanun’un 52/1. maddesinde gösterilen 5 tam gün sayısı yerine 120 gün adli para cezasına hükmedilmek suretiyle, sanık hakkında fazla ceza tayininde,

İsabet görülmemiştir. ” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

Bir nolu isteme yönelik incelemede,

CMK’nın 231/11. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, mahkemece kendisine herhangi bir yükümlülük yüklenmeyen ve denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işleyen sanık hakkında, önceki hükmün aynen açıklanması ile yetinilmesi gerekirken, yeniden değerlendirme sonucu, açıklanması geri bırakılan hükümdeki hapis cezası ertelenmesine karar verilmesi hukuka aykırıdır.

İki nolu isteme yönelik incelemede;

Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.

5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir.( Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29-56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.)

Yerel Mahkemenin, hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde, adli para cezasında alt sınırdan gerekçe gösterilmeden uzaklaşılması hususu temyiz incelemesinde değerlendirilebilecekken, takdire müteallik konuların inceleme dışı bırakıldığı olağanüstü kanun yolu olan, Kanun yararına bozma yoluyla denetlenmesi mümkün değildir.

Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce kısmen yerinde görüldüğünden,

1- Bakırköy 23. Asliye Ceza Mahkemesinin, 27/01/2016 tarihli ve 2015/267 esas, 2016/10 sayılı kararının, ( 1 ) nolu kanun yararına bozma istemi yönünden aleyhe sonuç doğurmamak üzere 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA,

2-( 2) nolu kanun yararına bozma isteminin, takdire ilişkin olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE,

3- Kararın diğer yönlerinin olduğu gibi bırakılmasına, dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31/01/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/168 Karar : 2016/2233 Tarih : 16.02.2016

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Karşılıksız yararlanma suçundan sanık … …‘nın 5237 sayılı TCK’nın 163 ve 62. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, mağdur Kurumun zararı olan 1.517,70 TL’yi karşılaması koşuluyla 5271 sayılı CMK`nın 231/5 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair; Bakırköy 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.02.2013 tarih ve 2011/78 esas, 2013/161 karar sayılı kararını müteakiben,

Zararın karşılanması koşulunun yerine getirilmemesi nedeniyle hükmün açıklanarak sanığın 5237 sayılı TCK`nın 163 ve 62. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar anılan kanun’un 53/1-a-b-d-e maddesindeki haklardan, koşullu salıverilinceye kadar ise aynı kanun’un 53/1-c maddesindeki haklardan yoksun bırakılmasına dair Bakırköy 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.01.2014 tarih 2011/78 esas, 2013/161 karar sayılı ek kararına karşı,

Adalet Bakanlığı`nın 06.11.2015 gün ve 94660652-105-34-8835-2015-22761/72026 sayılı yazısı ile kanun yararına bozma ihbarında bulunulduğundan

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın 21.12.2015 gün ve 2015/369824 sayılı ihbarnamesiyle Dairemize gönderildiği,

MEZKUR İHBARNAMEDE;

1- 5271 sayılı CMK`nın 231/11. maddesinde düzenlenen “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” şeklindeki hükme göre, mahkemenin duruşma açarak sanığın hukuki durumunu değerlendirmesi gerekirken, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- 5237 sayılı TCK`nın 53/2. maddesinde yer alan düzenleme karşısında, anılan maddenin 1-c bendinde yer alan hak yoksunluğunun sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıvermeden sonra uygulanamayacağı, kendi alt soyu dışındaki kişiler bakımından vesayet ve kayyımlıkla ilgili hak yoksunluğu ile anılan maddenin 1. fıkrası a, b, d ve e bentlerinde yazılı hak yoksunluklarının ise cezanın infazının tamamlanmasına kadar devam edeceği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden, anılan kararın bozulması gerektiğinin ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın ihbar yazısı ve incelenen dosya içeriğine göre;

5237 sayılı TCK`nın 163/3. maddesindeki “ Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. ” şeklindeki düzenlemeye göre;

Sanığın kullandığı elektrik miktarının 22.07.2010 tarihli usulsüz elektrik tüketimi tespit tutanağında sayaçtan geçtiğinin belirtilmesi, 06.05.2011 tarihinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda, Tutanak tarihi ile keşif tarihi arasındaki 288 günde gerçekleşen tüketimin kurulu güç ile orantılı olduğunun, İdarenin tespitini engelleyecek sayaç harici kullanımın söz konusu olmadığının, İdarenin kayıt altına aldığı dönemdeki tüketim miktarı ile tutanakla tespit edilen kayıtsız dönemdeki tüketimin de orantılı olduğunun, Sayaca tüketilen elektriği noksan göstermesi için bir müdahale yapılmadığının ve kullanımın kurumu zarara uğratacak nitelikte olmadığının belirtilmesi karşısında;

Açıklanan nedenlerle sanığın eyleminin suç oluşturmayacağı ve sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği düşünüldüğünden, bu yönden 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddeleri uyarınca kanun yararına bozma talep edilip edilmeyeceği konusunda değerlendirme yapılıp sonucuna göre inceleme yapılmak üzere Dairemize iadesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`na GÖNDERİLMESİNE, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/10721 Karar : 2015/5505 Tarih : 31.03.2015

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1-Katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yokluğunda verilen ve katılan vekiline 04.11.2013 tarihinde tebliğ edilen hükmün katılan vekilince 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen yasal bir haftalık süre geçtikten sonra 25.11.2013 tarihinde temyiz ettiğinin anlaşılması karşısında; CMUK`un 317. maddesi gereğince temyiz isteminin REDDİNE,

2-Sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin kusura ve ceza miktarına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 31.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/10174 Karar : 2010/2 Tarih : 13.01.2010

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Kasten yaralama suçundan sanık Murat’ın, 5237 sayılı TCK’nun 86/1, 86/3-e, 29/1, 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis (2 kez) cezasıyla cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 05/03/2009 tarihli ve 2005/217 Esas, 2009/35 Karar sayılı kararına müdahiller vekilince yapılan itiraz üzerine, katılanların zararının tespiti açısından beyanlarının alınarak, sanıktan bu zararı karşılayıp karşılamayacağı sorulmadığından itirazın kabulü ile anılan
mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına ilişkin Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi`nin 14/04/2009 tarihli ve 2009/335 Değişik İş sayılı kararının,

5271 Sayılı Kanunun 231. maddesinin 6. fıkrasının “(c)” bendindeki zararın giderilmesi koşulunun yalnızca zarar suçları bakımından uygulanma yeteneğinin bulunması; sanığın sabıkasız olması ve herhangi bir zararın bulunmaması, 5271 Sayılı Kanunun 231. maddesinin uygulanması için gerekli şartların mevcut bulunması karşısında,

Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 14/04/2009 gün ve 2009/335 Değişik İş sayılı karar ile, itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet bulunmadığı vurgusuyla; Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 07.07.2009 tarih ve 37425 sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 18/08/2009 tarih ve 182679 sayılı tebliğnamesine bağlı dava dosyası Yargıtay 3. Ceza Dairesi`nin 16/11/2009 gün ve 17535/20425 sayılı görevsizlik kararı ile birlikte Dairemize gönderilmekle okundu; gereği konuşulup düşünüldü.

1- KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:

Uyuşmazlık, Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 05/03/2009 tarihli ve 2005/217 Esas, 2009/35 Karar sayılı ilamı ile kasten yaralama suçundan sanık Murat’ın, 5237 sayılı TCK’nun 86/1, 86/3-e, 29/1, 62/1. maddeleri uyarınca neticeten 1 yıl 8 ay hapis (2 kez) cezasıyla cezalandırılmasına ve 5271 sayılı CMK. nun 231/5. maddesi gereğince “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” ilişkin kararına vaki itirazın Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi`nin 14/04/2009 tarihli 2009/335 Değişik iş sayılı kararıyla itirazın kabulü suretiyle “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılması” yönündeki kararın; 5271 Sayılı Kanunun 231. maddenin 6. fıkrasının “c” bendine uygun olup olmadığının tespiti hususunda düğümlenmektedir.

2- HUKUKSAL DEĞERLENDİRME;

Öğretide “ olağanüstü temyiz ” olarak da isimlendirilen yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçları 5271 sayılı CMK`nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.

5271 Sayılı Yasanın 309. maddesinde Adalet Bakanlığı’na, 310. maddesinde ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı`na tanınan bu yetki, hakim veya mahkemelerce verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılığı gidermeyi amaçlayan olağanüstü bir yasa yoludur.

Bu biçimde kesinleşmiş bir karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay`ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir.

Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay Ceza Dairesi’ne verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay`ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.

5728 Sayılı Yasanın 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK`nun 231/5-6. madde ve fıkraları uyarınca; sanığa yükletilen suçtan dolayı yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise; mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleriyle, duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir.

Kanun yararına bozma isteminde CMK`nun 231. maddenin 6. fıkrasının “c” bendindeki zarar gideriminin yalnızca zarar suçları bakımından uygulanma yeteneği bulunduğu biçimindeki düşüncenin uygulamada yer bulmadığı açıktır.

Şöyle ki: Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun 03/02/2009 günlü ve 2008/11-250 esas, 2009/13 karar sayılı olup;

“ hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarından birisi de suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada uğranılan zararlardan kastedilen maddi zararlar olup, manevi zararlar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Maddi zararın bizzat sanık tarafından yerine getirilmesi gerekmeyip, sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından da tazmin, aynen iade veya eski hale getirme suretiyle giderilmesi de olanaklıdır. Ancak, herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar doğurmaya elverişli bulunmayan suçlar yönünden bu koşul aranmayacaktır. Örneğin 6136 Sayılı Yasanın 13. maddesine aykırılık suçunda herhangi bir zarar bulunmadığından zararın giderimi koşulu aranmaz. Zararın belirlenmesinde hakim, ceza yargılamasında şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de göz önünde bulundurmak koşuluyla, kanaat verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hakimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla saptamaya çalışmamalıdır. Zira 5271 Sayılı Yasanın 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararın saptanarak kalan kısmın da hükmedilmesini istemi yönünden bir engel oluşturmamaktadır. ” biçimindeki yol gösterici içtihadı olayımıza ışık tutmaktadır.

Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi 05.03.2009 tarih ve 2005/317 Esas, 2009/35 Karar sayılı kararı ile kasten yaralama suçundan sanık Murat`ın neticeden 1 yıl 8 ay hapis (2 kez) cezasıyla cezalandırılmasına, sanığın sabıkasız oluşu, kişilik özellikleri, duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği düşüncesiyle CMK. nun 231/5 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.

Katılan vekili, 11/03/2009 tarihinde bu karara, aynı yer 1. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yasal sürede itiraz etmiştir, itirazı inceleyen Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 14/04/2009 tarihli 2009/335 Değişik İş sayılı kararı ile, eylem sonucunda mağdurun uğradığı zararının tespiti yönünden anlatımlarının alınması ve sanıktan bu zararı karşılayıp karşılamayacağının sorulması gerektiği kanısıyla kararın kaldırılmasına karar vermiştir.

Kasten yaralama suçlarında maddi zararın doğması mümkündür. Tedavi ve sağlık giderleri v.b. zararlarının bu kapsamda değerlendirilmesi zorunludur.

Yapılan açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; somut olayda katılan mağdurun maddi zararının doğması muhtemel olduğundan, itiraz merciinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kaldırılması yönündeki kararında isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış ve “ kanun yararına bozma ” isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

1- Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14/04/2009 tarihli ve 2009/335 Değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK. nun 309. maddesi uyarınca “kanun yararına bozulmasına” yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın isteminin ( REDDİNE ),

2- Diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`na ( TEVDİİNE ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/14249 Karar: 2013/22957 Tarih: 19.09.2013

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Hakaret ve tehdit suçlarından sanıklar Ali Ayhan ve Saliha’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1-4, 129/1 ( iki kez ), 106/1-2. cümle, 29, 52/2 maddeleri uyarınca 1.040,00 Türk lirası ve 300,00 Türk lirası adlî para cezaları ile cezalandırılmalarına dair, URLA SULH CEZA Mahkemesinin 30/07/2009 tarih ve 2008/548 esas, 2009/428 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından yasa yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26/03/2013 gün ve 91088 sayılı istem yazısıyla, Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi:

KARAR : İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre, sanıkların işlemiş oldukları suçlar nedeniyle oluşmuş her hangi bir maddî zararın olmaması ve sabıka kayıtlarının da bulunmaması karşısında, 5728 sayılı Kanun’la değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca, sanıklar hakkında kurulan hükümlerin açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunda bir değerlendirme yapılmamasında isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

I- Olay:

Hakaret ve tehdit suçlarından sanıklar Ali Ayhan ve Saliha hakkında yapılan yargılama sonucunda, Urla Sulh Ceza Mahkemesinin 30.07.2009 tarihli kararı ile, sanık Ali Ayhan’ın hakaret suçundan 1040 TL adli para cezası ile, sanık Saliha’nın ise hakaret ve tehdit suçlarından 1040 TL ve 300 TL adlî para cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği, kararın sanık Ali Ayhan yönünden temyizi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 15.05.2012 tarihli kararı ile, temyiz isteminin reddi kararının onanmasına karar verildiği, kararın kesinleşmesi üzerine infaz aşamasında Kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma istemine ilişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun koşullarının oluşmasına karşın, kararda tartışılmamasına yönelik hukuka aykırılığa ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309, 310. maddelerinde düzenlenmiştir.

5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. ( Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 tarih ve 2/29-56 sayılı kararı da bu doğrultudadır. )

Kanun yararına bozma istemine konu edilen 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için öncelikle;

  • Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,

  • Suçun CMK’nın 231. maddesinin 14. fıkras 14. fıkrasında yazılı suçlardan olmaması,

  • Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

  • Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itiraz etmemesi,

  • Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesine ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Anılan bu objektif koşullar ile birlikte “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasına” ilişkin takdire dayalı sübjektif koşulun da gerçekleşmesi halinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanması olanağı bulunmaktadır.

İnceleme konusu somut olayda; adli sicil kaydı bulunmayan sanıklar Ali Ayhan ve Saliha hakkında hakaret ve tehdit suçlarından adli para cezası verildiği, ancak kararda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tartışılmadığı anlaşılmaktadır.

Kanun koyucu CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmaması hususunda mahkemeye takdir hakkı tanımıştır. Objektif koşulların oluşmasına karşın koşullu bir düşme nedeni olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tartışılmamasına yönelik mahkeme uygulamasının yerinde veya yeterli olup olmadığı temyiz incelemesinde değerlendirilebilecekken, takdire müteallik konuların inceleme dışı bırakıldığı olağanüstü kanun yolu olan, Kanun yararına bozma yoluyla denetlenemeyecektir.

IV- Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, kanun yararına bozma isteminin takdire ilişkin olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 19.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2011/10-438 Karar: 2012/141 Tarih: 03.04.2012

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan sanıkların 5237 Sayılı T.C.K.nın 191/1,, 62,, 191/2, 191/6. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hükümden sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ve infazlarının ertelenmesine dair Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 3.6.2010 gün ve 508-499 Sayılı hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Bu hükme karşı Adalet Bakanlığınca 30.10.2010 gün ve 66745 sayı ile;

” … 19.12.2006 tarihli ve 26381 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 7. maddesiyle 5237 Sayılı T.C.K.nun 191. maddesi değiştirilmiş ve bu madde uyarınca, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı yapılacak yargılama sonucunda mahkemelere 2 seçenek sunulmuş olup, anılan maddenin 2. fıkrası gereğince hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında denetimli serbestlik tedbirine karar verilebileceği, aynı maddenin 5. fıkrasına göre de tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranın kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilmesi gerektiği, aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilmesi gerekeceği, diğer bir durumda ise, mahkemece 6. fıkra uyarınca uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişinin, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alarak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra da iki ila 4. fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulabileceği ve bu durumda hükmolunan cezanın infazının erteleneceği, 7. fıkra gereğince kişinin mahkum olduğu cezanın tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde infaz edilmiş sayılacağı, aksi takdirde derhal infaz edilmesi gerekeceği cihetle mahkemenin bu hususları tartışarak sanıkların hukuki durumunu tayin ve takdir etmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir…”,

Nedenine dayalı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 14.02.2011 gün ve 51925-1882 sayı ile;

” … 5271 Sayılı C.M.K.nın 219. maddesi gereğince duruşma tutanağının zabıt katibi tarafından imzalanması zorunludur.

Dosya kapsamına göre; sanıkların savunmalarının bulunduğu ve hükmün esasını oluşturan kısa kararın açıklandığı 3.6.2010 tarihli oturuma dair duruşma tutanağının ilk altı sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmadığı anlaşılmaktadır.

Belirtilen bu konuda kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulmayacağının takdirinin sağlanması için, dosyanın Adalet Bakanlığı’na sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine…”,

Karar verilmiştir.

Bu karar üzerine Adalet Bakanlığınca bu kez 18.04.2011 gün ve 20327 sayı ile;

” … 1- 19.12.2006 tarihli ve 26381 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun’un 7. maddesi île 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191. maddesi değiştirilmiş ve bu madde uyarınca, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı yapılacak yargılama sonucunda mahkemelere iki seçenek sunulmuş olup, anılan maddenin 2. fıkrası gereğince hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında denetimli serbestlik tedbirine karar verilebileceği, aynı maddenin 5. fıkrasına göre de, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilmesi gerektiği, aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilmesi gerekeceği, diğer bir durumda ise, mahkemece 6. fıkra uyarınca uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişinin, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra da iki ila 4. fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulabileceği ve bu durumda hükmolunan cezanın infazının erteleneceği, 7. fıkra gereğince kişinin mahkûm olduğu cezanın, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde infaz edilmiş sayılacağı, aksi takdirde derhal infaz edilmesi gerekeceği cihetle mahkemenin bu hususları tartışarak sanıkların hukukî durumunu tayin ve takdir etmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- ) Sanıkların savunmalarının alındığı ve hükmün esasını oluşturan kısa kararın açıklandığı 3.6.2010 tarihli oturuma dair duruşma tutanağının ilk altı sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmaması suretiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 219/1. maddesine aykırı davranılmasında, isabet görülmemiştir…”,

Nedenlerine dayalı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 26.9.2011 gün ve 12992-55232 sayı ile;

“… ( 2 ) numaralı bozma düşüncesi benimsenerek, aşağıdaki şekilde karar verilmesi nedeniyle, kabule göre ileri sürülen ( 1 ) numaralı bozma düşüncesi inceleme konusu yapılmamıştır.

5271 Sayılı C.M.K.nın 219. maddesi gereğince duruşma tutanağının zabıt katibi tarafından imzalanması zorunludur.

Dosya kapsamına göre; sanıkların savunmalarının bulunduğu ve hükmün esasını oluşturan kısa kararın açıklandığı 3.6.2010 tarihli oturuma dair duruşma tutanağının ilk altı sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmaması yasaya aykırı, kanun yararına bozma talebine dayanan ihbar yazısında ileri sürülen ( 2 ) numaralı bozma düşüncesi yerinde görüldüğünden; Kayseri 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 3.6.2010 tarihli 2010/508 esas ve 2010/499 karar sayılı hükmünün 5271 Sayılı C.M.K.nın 309. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası gereğince BOZULMASINA; aynı maddesinin 4. fıkrasının ( b ) bendi uyarınca gerekli işlemlerin yapılması için, dosyanın adı geçen mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine…” karar verilmiştir.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise 4.11.2011 gün ve 184187 sayı ile;

“… Temyiz yasa yolunda duruşma tutanağının zabıt katibi tarafından imzalanmamış bulunması bozma nedeni sayılmakta ise de, kesinleşmiş hükümlerde bu tür eksiklikler olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılamayacaktır. Yasa yararına bozma kurumu, ülke sathında uygulama birliğini sağlamak ve farklı uygulamalar sebebiyle oluşabilecek hak kayıplarının önlenmesi açısından kabul edilmiş olup bu yolla hükümdeki aykırılığın kural olarak Yargıtay tarafından hiçbir yargılama yapılmaksızın istisnai olarak ise ilk derece mahkemesince yeniden yargılama yapılarak giderilmesi amaçlanmıştır. Duruşma tutanağındaki imza eksikliği sebebiyle kanun yararına bozma istemi üzerine yapılacak bozma ise, bu amaçlardan hiçbirine hizmet etmeyecektir.

Ayrıca, karardaki imza noksanlığı sebebiyle sahtelik iddiası ileri sürülmüş olsa dahi bu husus 5271 Sayılı C.M.K.nın 309, 310. maddeleri kapsamında değil aynı Kanunun 311 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunan yargılamanın iadesi konusunu oluşturacaktır.

Yukarıdaki açıklamalara göre, sanıkların savunmalarının alındığı ve hükmün esasını oluşturan kısa kararın açıklandığı oturuma dair duruşma tutanağının ilk altı sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmaması sebebiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 219/1. maddesine aykırı davranılması gerekçesini içeren ( 2 ) numaralı kanun yararına bozma isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir…”,

Görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR: Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; kısa kararın yer aldığı duruşma tutanağının ilk 6 sayfasında zabıt katibi imzasının bulunmamasının yasa yararına bozma konusu yapılıp yapılmayacağının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Kesinleşmiş bulunan kararın tefhim edildiği 3.6.2010 tarihli oturuma ait 7 sayfadan oluşan duruşma tutanağının ilk 6 sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmadığı anlaşılmaktadır.

Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan yasa yararına bozma olağanüstü yasayolunun koşulları ve sonuçları “kanun yararına bozma” adı ile 5271 Sayılı C.M.K.nın 309, 310. maddelerinde düzenlenmiştir.

5271 Sayılı Kanunun 309. maddesi uyarınca hakim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna dair hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya dair karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

Yasa yararına bozma yasa yoluna istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle, bu yasayolu dar kapsamlı olup, her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. 26.10.1932 gün ve 29/32 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da yasaya aykırılık halleri açıklanıp, bunların uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olduğu belirtilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Özel Daire kararlarında da usule dair aykırılık hallerinin, hükme etkili olması halinde ancak yasa yararına bozma konusu yapılabileceği kabul edilerek, bu yöndeki uygulama süreklilik kazanmıştır.

Uyuşmazlığa konu olan duruşma tutanağında zabıt katibi imzasının bulunmamasıyla ilgili olarak 5271 Sayılı C.M.K.nın “Duruşma tutanağı” başlıklı 219. maddesi;

” ( 1 ) Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hakim ile zabıt katibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hakim ile zabıt katibi tarafından imzalanır “ şeklinde hüküm içermektedir.

Olağan yasayolu olan temyiz incelemesinde, hükmün ve duruşma tutanağının hakim veya zabıt katibi tarafından imzalanmamış olması, gerekçeli karar başlığında isim eksikliğinin bulunması veya tutanaklarda buna benzer eksikliklerin yer alması belirli koşulların da varlığı halinde, bozma konusu yapılabilir ise de, tüm yasal işlemler yerine getirilerek kesinleştirilmiş olan hükümlerde bu tür eksiklikler, olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma konusu yapılmayacaktır.

Yasa yararına bozma kurumu, ülke sathında uygulama birliğini sağlamak ve farklı uygulamalar sebebiyle oluşabilecek hak kayıplarının önlenmesi açısından kabul edilmiş olup, bu yolla hükümdeki aykırılığın kural olarak Yargıtay tarafından hiçbir yargılama yapılmaksızın, istisnai olarak ise ilk derece mahkemesince yeniden yargılama yapılarak giderilmesi amaçlanmıştır. Duruşma tutanağındaki imza eksikliği sebebiyle yasa yararına bozma istemi üzerine yapılacak bozma, bu amaçlardan hiçbirine hizmet etmeyecektir.

Diğer taraftan, hükümdeki bu tür noksanlıklar sebebiyle sahtelik iddiası ileri sürülmüş olsa dahi, bu husus 5271 Sayılı C.M.K.nın 309, 310. maddeleri kapsamında değil, 311 vd. maddelerinde düzenlenmiş bulunan yargılamanın iadesi konusunu oluşturacaktır.

Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin yasa yararına bozma kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanlığının ( 2 ) numaralı yasa yararına bozma isteminin reddine, ( 1 ) numaralı yasa yararına bozma istemi hakkında karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi A. Kınacı; “C.M.K.nın 219. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında, ‘duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hakim ile zabıt katibi tarafından imzalanır’ hükmüne yer verilmiş; 309. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında, temyiz edilmeksizin kesinleşen hüküm veya kararlarda ‘hukuka aykırılık’ bulunması halinde kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği belirtilmiş; 288. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında ise ‘bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır’ denmiştir.

Görüldüğü gibi kanun yararına bozma yoluna sadece ‘mutlak hukuka aykırılık’ hallerinde gidilebileceğine dair bir sınırlama bulunmamaktadır.

Kanun yararına bozma nedenlerini sadece ‘hukuka kesin aykırılık halleri’ ile sınırlamak mümkün değildir. Aksi halde, cezanın yanlış tayin edilmesi, ertelenmesi mümkün olmayan bir cezanın ertelenmesi, zorunlu olan durumlarda hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmemesi, hükme esas alınan bir raporun düzenleyen tarafından imzalanmaması, duruşma için tutanak düzenlenmemesi ya da düzenlenen tutanağın mahkeme başkanı ya da hakim tarafından imzalanmaması gibi sebeplerden dolayı hükmün bozulması mümkün olmaz.

Duruşma tutanağının hakim tarafından imzalanmaması ile katip tarafından imzalanmaması arasında hiçbir fark yoktur. Kanun duruşma tutanağını hem hakimin hem de katibin imzalamasını zorunlu kılmıştır.

Sahteliği konusunda bir iddia veya itiraz olmadıkça imza eksiğinin kanun yararına bozma konusu yapılamayacağına, bu eksikliğin her zaman tamamlanmasının mümkün olduğuna dair görüşe katılmak mümkün değildir. Hüküm tarihinden beş yıl sonra kanun yararına bozma talebinde bulunulması ve imzası eksik olan görevlinin ölmüş olması ya da belgenin kendisi tarafından düzenlenmediğini belirterek imzadan kaçınması durumunda bu eksiklik nasıl giderilecektir?

Hakim ve/veya katip tarafından imzalanmamış olan duruşma tutanağı geçerli bir belge olarak kabul edilemez ve bu durumda geçerli bir hükümden de söz edilemez. Temel ilkeler ve kurallar görmezlikten gelindiğinde, bu temel üzerine sağlıklı bir hüküm kurulamaz.

Somut olayda, 3.6.2010 tarihli son oturuma dair duruşma tutanağı 7 sayfadan oluşmaktadır. 1,, 2 ve 3. sayfalarda sanıkların kimliklerinin tespiti ve sorguları; 3,, 4,, 5,, 6 ve 7. sayfalarında ise hüküm fıkrası yer almaktadır. 7 sayfalık tutanağın ilk 6 sayfasında zabıt katibi olarak görev yaptığı belirtilen Faik Solak’ın imzası yoktur; sadece son sayfada imzası bulunmaktadır. Hüküm sanıkların yüzüne karşı verilmiştir. Sanıkların sorguları ile hüküm fıkrasının yer aldığı son oturuma dair duruşma tutanağının ilk altı sayfasının katip tarafından imzalanması ‘hukuka aykırılık’ oluşturduğundan, hükmün kanun yararına bozulması doğrudur.

Sonuç olarak; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yerinde olmayan itirazının reddine karar verilmesi gerektiği kanısını taşıdığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum” görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi ise; “Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1- ) Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne,

2- ) Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 26.9.2011 gün ve 12992-55232 Sayılı yasa yararına bozma kararının kaldırılmasına,

3- ) Adalet Bakanlığının ( 2 ) numaralı yasa yararına bozma isteminin reddine;

4- ) Dosyanın, Adalet Bakanlığının ( 1 ) numaralı yasa yararına bozma istemi yönünden karar verilmesi için Yargıtay 10. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 03.04.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2011/8-164 Karar: 2011/203 Tarih: 04.10.2011

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Korku, kaygı veya panik yaratabilecek biçimde silahla ateş etmek suçundan sanık M. U.’un yapılan yargılaması sonucunda, eylem silahla yaralamaya teşebbüs olarak kabul edilerek 765 Sayılı T.C.K.nın 456/4,, 457/1,, 62, 81/2-3 üncü maddeleri uyarınca 226.179.000 TL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Bigadiç Asliye Ceza Mahkemesince verilen 2.4.2003 gün ve 276-97 Sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 29.6.2005 gün ve 7286-6089 sayı ile;

“… 5237 Sayılı Kanunun 7 ve 5252 Sayılı Kanunun 9 uncu maddeleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması…” gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozmaya uyan yerel mahkemece, sanık müdafiinin hazır bulunduğu 13.9.2006 tarihli oturumda tefhim edilen kısa kararda; sanığın, 5237 Sayılı T.C.K.nın 86/2,, 86/3-e,, 35, 52/2 nci maddeleri uyarınca 60 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş, yasa yolu bildirimi; “… Sanık müdafiinin yüzüne karşı, sanığın yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuruyla sanığa verilen cezanın nevi miktarı itibariyle kesin olmak üzere verilen karar, açıkça okundu, usulen anlatıldı…” biçiminde gösterilmiştir.

Gerekçeli kararda ise; suçun nitelendirilmesi ve lehe yasa değerlendirmesi silahla yaralamaya teşebbüs suçu esas alınarak yapıldıktan sonra, hüküm fıkrasında sanığın taksirle ölüme sebep olma suçundan 5237 Sayılı Kanunun 85/1,, 62,, 50/1-a,, 50/4, 52/2 nci maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve aynı Kanunun 53/6 ncı maddesi uyarınca sürücü belgesinin üç ay süreyle geçici olarak geri alınmasına karar verildiği belirtilmiş, yasa yolu bildirimi de “… dair sanığın ve sanık müdafiinin yüzlerine karşı, müdahillerin yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuruyla tefhim tarihinden itibaren yedi gün içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ya da zabıt katibine yapılacak beyanla Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı…” şeklinde yazılmıştır.

Cumhuriyet savcısıyla sanık müdafiinin temyizleri üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 20.9.2010 gün ve 19008-10409 sayı ile;

“… Sanık M. U. hakkında suç vasfına yönelik olmayan Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesi içeriğine göre konunun yazılı emre konu olabileceği mümkün görülmüştür.

Hükmolunan para cezası miktarına göre hükmün, 305/1 inci madde ve fıkrası uyarınca temyizi olanaklı bulunmadığından, sanık müdafiinin temyiz isteğinin 305 ve 317 nci maddeleri uyarınca reddine…” karar verilmiştir.

Adalet Bakanlığının 30.1.2011 gün ve 6804 Sayılı istemi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.3.2011 gün ve 91307 sayı ile;

“… Dosya kapsamına göre, sanık hakkında korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde silahla ateş etmek suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda sanığın eyleminin müessir fiile teşebbüs olarak kabul edilip kısa kararda 5237 Sayılı T.C.K.nın 86/2-3-e,, 35, 62 nci maddeleri uygulanmak suretiyle 60 ytl adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği halde, gerekçeli kararda taksirle öldürme suçundan hüküm kurularak, kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratıldığı…” görüşüyle yasa yararına bozma yasayoluna başvurulmuş, Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.5.2011 gün ve 5026-3619 sayı ile;

“… Dosya kapsamına göre, hükümlünün eylemi kısa kararda kasten yaralamaya tam teşebbüs olarak kabul edilerek 5237 Sayılı T.C.K.nın 86/2,, 86/3-e,, 35, 62 nci madde ve fıkraları uyarınca 60 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği halde gerekçeli kararda taksirle öldürme suçundan hüküm kurulmak suretiyle kararda çelişki yaratılması…” isabetsizliğinden yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.6.2011 gün ve 91307 sayı ile;

“… 5271 Sayılı C.M.K.nın 309, 310. maddelerinde düzenlenen ve olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma kurumu, hakim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde maddi hukuka veya yargılama hukukuna dair hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan istisnai bir yasa yoludur.

Bu olağanüstü yasa yoluna başvurabilmenin ilk koşulu verilen hüküm ya da kararın temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.

İncelemeye konu dosyada, kararın suç vasfı yönünden temyize hak ve yetkileri olan müdahillerin yokluğunda verildiği, kendilerine tebliğ olunan gerekçeli kararın sonuç kısmında ise yasa yolu süresinin müdahiller yönünden ‘tebliğ’ ile başlayacağı gözetilmeden ‘tefhim’ ile başlayacağının belirtilmesiyle yasa yolu süresinin ne zaman başlayacağı konusunda müdahillerin yanıltıldığı anlaşılmıştır.

Oluşan yanıltıcı tarzdaki yasa yolu açıklamasının düzeltilmiş şekliyle kararın müdahillere tebliğ edildiğine dair tebligat belgesine dosyada rastlanmadığından kesinleşmiş bir hükmün mevcudiyetinden bahsedilemez.

Bu durumda sadece kesinleşmiş hükümler için gidilebilen kanun yararına bozma yasa yoluna başvuru koşulları oluşmadığından Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

Kabule göre; yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında kasten yaralama suçundan 5237 Sayılı Kanunun 86/2,, 86/3-e,, 35,, 52/2 nci maddeleri gereğince 60 ytl adli para cezasına hükmedildiği halde, gerekçeli kararda taksirle ölüme sebep olma suçundan 5237 Sayılı Kanunun 85/1,, 62,, 50/1-a ve 52/2 nci maddeleri gereğince 12.100 ytl adli para cezasıyla cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve üç ay süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına karar verildiği, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararın bu sebeple kanun yararına bozulmasının istendiği anlaşılmaktadır.

Öncelikli sorun, ‘kısa karar’ ile ‘gerekçeli karar’ arasında çelişki oluşması halinin olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma yasa yolu için aranan ciddi bir hukuka aykırılık nedeni oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.

5271 Sayılı Kanunun 309 uncu maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu hakim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, hukuka aykırılıklarla uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur. Kanun yararına bozma yasa yoluna istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi sebebiyle bu yasa yolu dar kapsamlı olup her türlü hukuka aykırılığın incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir.

Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki aykırılık, hükmün infazında karışıklığa sebep olabileceğinden olağan yasa yollarına konu olabilecek ve bu yollarla bozulabilecek bir hukuka aykırılık bulunmakla beraber bu nedene dayalı olarak kanun yararına bozma istemi üzerine yapılacak bozma, kanun yararına bozma kurumunun amaçlarından hiç birine hizmet etmeyeceği gibi hiçbir eksiklik ve hukuka aykırılık içermeyen ve aynı zamanda tefhimle geçerli hale gelerek hükmün esasını oluşturan kısa kararın zedelenmesine yol açabilecektir.

Bu itibarla, kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratılması nedenine dayalı kanun yararına bozma isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır…”,

Görüşüyle itiraz yasayoluna başvurarak, Yargıtay 8. Ceza Dairesi bozma kararının kaldırılması ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Sanığın silahla kasten yaralamaya teşebbüs suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- ) Katılanların yokluğunda verilen kararın yasa yolu bildiriminde yasa yoluna başvuru süresinin, hükmü temyize yetkileri olan katılanlara “tebliğinden” itibaren değil, “tefhiminden” itibaren başlayacağının belirtilmesinin yanılgıya sebep olup olmadığı, bu haliyle katılanlara tebliğ edilen hükmün kesinleşip kesinleşmediğinin ve buna bağlı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvuru koşullarının oluşup oluşmadığının,

2- ) Hükmün kesinleştiğinin kabulü halinde ise, hükmün esasını oluşturan kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkinin yasa yararına bozmaya konu olup olamayacağının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Sanık M. U. hakkında korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde silahla ateş etmek suçundan kamu davası açıldığı,

Yerel mahkemece yapılan yargılama sonucu sanığın eylemi silahla kasten yaralamaya teşebbüs olarak kabul edilip, ek savunma da verilmek suretiyle lehine olduğu değerlendirilen 5237 Sayılı T.C.K.nın 86/2,, 86/3-e,, 35,, 62, 52/2 nci maddeleri uyarınca 60 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına yönelik hüküm kurulduğu, yasa yolu bildiriminde de hükmün kesin olduğunun belirtildiği;

Gerekçeli kararda ise; sanığın taksirle ölüme sebep olma suçundan 5237 Sayılı Kanunun 85/1,, 62,, 50/1-4,, 52/2, 53/6 ncı maddeleri uyarınca 12.100 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin üç ay süreyle geri alınmasına karar verildiğinin yazıldığı, gerekçeli kararın yasa yolu bildiriminde de; “sanığın ve sanık müdafiinin yüzüne karşı müdahillerin yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuruyla tefhim tarihinden itibaren yedi gün içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ya da zabıt katibine yapılacak beyanla Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere…” ibaresine yer verildiği ve gerekçeli kararın bu haliyle katılanlara tebliğ edildiği,

Cumhuriyet savcısıyla sanık müdafii tarafından hükmün, kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğu görüşüyle temyiz edildiği ve temyiz dilekçelerinin de katılanlara tebliğ edildiği,

Özel Dairece, Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinin içeriğine göre suç vasfına yönelik olmayan istemin yazılı emre konu olabileceği belirtildikten sonra sanık müdafiinin temyizinin, 5320 Sayılı Kanunun 8 inci maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 Sayılı Kanunun 305, 317 nci maddeleri uyarınca reddine karar verildiği,

Yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesince de; “Dosya kapsamına göre eylem kısa kararda kasten yaralamaya tam teşebbüs olarak kabul edilip 5237 Sayılı T.C.K.nın 86/2-3-e,, 35, 62 nci madde ve fıkraları uyarınca 60 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği halde gerekçeli kararda taksirle öldürme suçundan hüküm kurulmak suretiyle çelişki yaratılması” isabetsizliğinden yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesi gerekmektedir.

1- ) Yasa yolu bildirimindeki eksiklik sebebiyle hükmün kesinleşip kesinleşmediği;

5320 Sayılı Kanunun 8 inci maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 Sayılı Kanunun 310. maddesinde; “Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur, beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.

Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar.

Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları, yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları tarafından tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebilir” şeklindeki hükümle temyiz isteminin hangi süre içinde ve ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2 nci maddesinde; “Devlet, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” düzenlemesine paralel olarak 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 Sayılı C.M.K.nın 34/2 nci maddesinde “kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir”,

231/2 nci maddesinde 231/2 nci maddesinde; “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir”,

232/6 ncı maddesinde 232/6 ncı maddesinde de; “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir” şeklindeki emredici hükümlere yer verilmiştir.

5271 Sayılı Kanunun 40. maddesinin 1 inci fıkras 1 inci fıkrasında kusuru olmaksızın bir süreyi geçiren kişinin eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2 nci fıkrasında ise yasa yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.

Aynı Kanunun 264 üncü maddesinde, kabul edilebilir bir yasa yolu başvurusunda yasa yolu veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu halde başvurunun yapıldığı merci tarafından başvurunun derhal görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Anılan yasal düzenlemeler uyarınca kural olarak temyiz istemi, süresinde verilen bir dilekçe veya zabıt katibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacak, süresinde olması koşuluyla, dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye veya başka bir mercie verilmesi suretiyle istemde bulunulması, temyiz istemini geçersiz kılmayacaktır. Bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı merci tarafından mahkemesine gönderilecektir. Yasayolu bildiriminde, yasa yolu süresinin gösterilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde açıklamalı davetiye ile bu hususun ilgililere tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, yasa yolu bildirimi tam ve eksiksiz bir şekilde açıklamalı davetiyeyle tebliğ edilmek suretiyle olası hak kayıpları önlenecektir.

Bu yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yasa yolu bildiriminin kısa kararda; “sanık müdafiinin yüzüne karşı, sanığın yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuruyla cezanın nevi miktarı itibariyle kesin olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı” gerekçeli kararda ise “sanığın ve müdafiinin yüzüne karşı, müdahillerin yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuruyla tefhimden itibaren yedi gün içinde mahkememize verilecek dilekçe ya da zabıt katibine yapılacak beyanla Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı” şeklinde gösterilmesi nedeniyle, sürenin yokluklarında hüküm kurulan katılanlar açısından tefhimden mi, yoksa tebliğden itibaren mi başlayacağı konusunda duraksamaya sebep olunduğu düşünülebilecek ise de, gerekçeli kararla birlikte, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafiinin, “gerekçeli kararla kısa karar arasında çelişki bulunduğu” görüşüne dayalı temyiz dilekçelerinin de tebliğ edilmesine karşın katılanlarca, temyiz yasa yoluna başvurulacağına veya 5271 Sayılı Kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme isteminde bulunulacağına dair herhangi bir irade ortaya konulmamıştır.

Bu itibarla, katılanların hükmü temyize yönelik herhangi bir başvuruda bulunmaması sebebiyle yasa yoluna başvurulmayan hükmün kesinleştiği ve yasa yararına bozma yasa yoluna konu olabileceği yönünde duraksama bulunmamaktadır.

2- ) Hükmün kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki sebebiyle yasa yararına bozma yasa yoluna konu olamayacağına yönelen itiraza gelince;

Uyuşmazlığın çözümü açısından yasa yararına bozma kurumu üzerinde durulması gerekmektedir.

Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak da adlandırılan olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, 1412 Sayılı cyuy’nın 343 ve buna paralel olarak “kanun yararına bozma” adı altında 5271 Sayılı Kanunun 309, 310. maddelerinde düzenlenmiş ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak kabul edilmiştir.

Bu yasal düzenlemeler uyarınca hakim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna dair hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay tarafından bozulması istemini, yasal nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecek; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

Yasa yararına bozma kurumu, ülke genelinde uygulama birliğini sağlamak ve farklı uygulamalar sebebiyle oluşabilecek olan hak kayıplarını önlemek amacıyla kabul edilmiş olağanüstü bir yasa yolu olup bu yolla, hükümdeki hukuka aykırılığın kural olarak Yargıtay tarafından hiçbir yargılama yapılmaksızın, istisnai olarak da ilk derece mahkemesince yeniden yargılama yapılarak giderilmesi öngörülmüştür.

Bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında somut olay ve uyuşmazlık incelendiğinde;

Korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etmek suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda yerel mahkemece sanığın eylemi silahla yaralamaya teşebbüs olarak kabul edilip, 5237 Sayılı T.C.K.nın 86/2,, 86/3-e,, 35,, 62, 52/2 nci maddeleri uyarınca 60 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına yönelik hüküm kurulmasına karşın; taraflara tebliğ edilecek, infaza verilecek ve adli sicil kaydına işlenecek olan gerekçeli kararda sanığın taksirle ölüme sebep olma suçundan 5237 Sayılı Kanunun 85/1,, 62,, 50/1 ve 52/2 nci maddeleri uyarınca 12.100 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve aynı Kanunun 53/6 ncı maddesi uyarınca sürücü belgesinin üç ay süreyle geri alınmasına karar verildiği yazılmak suretiyle hükmün esasını oluşturan kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki doğmasına sebep olunmuştur.

Gerekçeli kararla kısa karar arasındaki bu çelişkinin, hükmün infazında karışıklığa sebep olabileceği kuşkusuzdur.

Nitekim hükmün bu haliyle kesinleşmesi üzerine yerel mahkemece de hangi kararın infaza verileceği hususunda duraksama yaşanmış ve Cumhuriyet savcılığından yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması isteminde bulunulmuştur. Yerel mahkemenin bu yöndeki talebi kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderilmesi zorunluluğunu ortaya koymuştur. Anılan çelişkinin giderilmesi bakımından bu aşamada yasa yararına bozma yasa yolu dışında bir kurum da bulunmadığından kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmak suretiyle meydana getirilen hukuka aykırılığın, yasa yararına bozmaya konu edilebileceğinin kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, Özel Dairece anılan çelişkiye işaret eden yasa yararına bozma isteminin kabulüne ve yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine,

2- ) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 04.10.2011 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/16538 Karar : 2017/5704 Tarih : 14.06.2017

  • CMK 310. Madde

  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına Başvurması

Belge ve defterleri usulüne uygun tutmamak suretiyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa Muhalefet suçundan hükümlü …‘nın, 6102 sayılı TTK’nın 67/3, 5252 sayılı Kanun’un 5, TCK’nın 62/1, 52/4. maddeleri uyarınca 375 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Terme Asliye Ceza Mahkemesi’nin 04/06/2015 tarih ve 2014/620 esas, 2015/445 karar sayılı kararı aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17/09/2015 gün ve KYB.2015-269039 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosyanın yapılan incelemesinde :

Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığa isnat edilen “belge ve defterleri usulüne uygun tutmamak” eyleminin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 65/2. maddesi atfıyla 20.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6335 sayılı Kanun ile değişik Türk Ticaret Kanunu’nun 562/1-d maddesi uyarınca yapılan değişiklikle suç olmaktan çıkarılıp idari para cezası gerektiren kabahate dönüştüğü gözetilmeksizin, değişiklik öncesi yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 67/3. maddesine muhalefet suçundan mahkumiyet hükmü kurulmasında isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Terme Asliye Ceza Mahkemesi’nin 04/06/2015 tarih ve 2014/620 Esas, 2015/445 sayılı kararının CMK’nın 310/1. maddesi delaletiyle 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında hükmolunan 375 TL adli para cezasının kaldırılmasına, verilebilecek idari para cezasının miktarına göre 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 20/2-c maddesinde yazılı soruşturma zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle kabahatli hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına, 14/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS