0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

CMK Madde 266

(1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.

(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.

(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır.



CMK Madde 266 Gerekçesi

Kanun yoluna başvuru hakkı olanlar bu haklarını kullanmayabilirler ve kanunun öngördüğü sürenin dolmasıyla karar kesinleşir.

Tasarı, 1412 sayılı Kanunun 295 inci maddesinde yer alan kanun yoluna başvuru hakkından vazgeçmeyi benimsememiş, yalnızca başvurulduktan sonra geri almayı düzenlemiştir. Buna göre, kanun yoluna süresinde başvurulduktan sonra mercii tarafından karar verilinceye kadar bu başvurudan vazgeçilebilir.

Cumhuriyet savcısı, sanık lehine veya aleyhine kanun yoluna gidebileceğinden bu hususun başvurusunda açıkça belirtilmesi gerekir. Belirtilmemişse Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 17/12/1930 gün ve 26/32 sayılı kararında da vurgulandığı gibi başvuru sanık lehine sayılır. Cumhuriyet savcısı sanık aleyhine başvurusunu kendiliğinden geri alabilirse de, lehe başvurusundan vazgeçmesinin geçerli olması sanığın bunu kabul etmesi koşuluna bağlı tutulmuştur.

Katılan, şüpheli veya sanık avukatı, vekâletnameyle verilmiş açık yetki varsa kanun yoluna başvuruyu geri alabilirler.

Ancak, 150 nci maddenin ikinci fıkrasıyla onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olanlara avukat atanması zorunluğu, kendilerini yeterince savunamayacakları gerekçesine dayalı olduğundan bu durumdaki şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurudan vazgeçildiğinde avukatın seçimi geçerli olacaktır.


CMK 226 Temyiz/İtiraz/İstinaf Başvurusundan Vazgeçilmesi ve Etkisi Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2019/359 E. , 2020/198 K.

  • CMK 266
  • Temyiz başvurusundan vazgeçme veya feragat

Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de iki şartın varlığı gereklidir. Bunlardan ilki süre şartıdır. Genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden hükmün tefhiminden, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliğ tarihinden başlar.

Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir.

Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nın kanun yollarına ilişkin genel hükümlerin düzenlendiği bölümde yer alan “Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi” başlıklı 266. maddesinde; “(1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.

(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.

(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır” şeklindeki düzenleme ile kanun yoluna başvurulduktan sonra mercisi tarafından karar verilinceye kadar başvurudan vazgeçilebileceği, diğer bir deyişle kanun yolu başvurusunun geri alınabileceği kabul edilmiştir.

Kanun yolu başvurusunda bulunulması veya bu başvurudan vazgeçilmesi kural olarak asilin iradesine tâbidir. Ancak maddenin 3. fıkrasında buna bir istisna getirilmiş ve onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olan şüpheli veya sanığın, kanun yoluna başvurulması ya da başvurunun geri alınması konusundaki iradesi ile müdafisinin iradesinin çelişmesi hâlinde asilin değil, müdafinin iradesine üstünlük tanınmıştır.

CMK’da, kanun yolu başvurusunda bulunulduktan sonra bundan vazgeçme (kanun yolu başvurusunun geri alınması) düzenlenmiş fakat kanun yolundan feragat (kanun yoluna başvurma hakkı doğduktan sonra bu hakkın kullanılmayacağının açıklanması) düzenlenmemiştir. Hukukun genel ilkeleri uyarınca hak sahibi, hakkı doğduktan sonra özgür iradesiyle bu hakkını kullanmayacağını diğer bir deyişle hakkından feragat ettiğini açıklayabilir, bu durumda kanun yoluna başvurma hakkından feragate ilişkin açıklamanın ilgili makama ulaştırılmasıyla birlikte karar kesinleşir. Kanun yolundan daha doğru bir ifadeyle kanun yoluna başvurma hakkından feragatin, kararın ilgiliye bildiriminden itibaren kanun yolu için öngörülen sürenin bitimine kadar yapılması gerekmektedir. Kanun yoluna başvurulduktan sonra başvurudan vazgeçme ise mercisi tarafından talep konusunda bir karar verilinceye kadar geçerlidir (Centel-Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., 15. Baskı, İstanbul, 2018, s.844) .

Temyiz kanun yolu başvurusunda bulunulduktan sonra, ilgililerin temyiz başvurusundan “feragat” ya da “vazgeçme” vb. içerikli taleplerinin, kanun yoluna başvurma hakkından feragat kapsamında değil yapılan kanun yolu başvurusunun geri alınmasını düzenleyen CMK’nın 266. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve talep içeriğinin açıkça temyiz başvurusunun geri alınması diğer bir deyişle yapılan temyiz başvurusundan vazgeçme iradesini yansıtıp yansıtmadığına bakılması gerekir. İradenin açıkça yapılan temyiz başvurusundan vazgeçmeye yönelik olması hâlinde, temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan “istek” de ortadan kalkmış olacağından vazgeçilen bu temyiz davasından dolayı Yargıtayca temyiz incelemesi yapılamayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; Sanık müdafisi tarafından kararın süresi içinde 01.06.2018 tarihinde temyiz edilmesinden sonra sanığın 22.06.2018 havale tarihli dilekçesinde “…Yargıtay temyiz hakkından feragat ediyorum. Dosyanın mahkemenizce onaylanarak tarafıma bildirilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.” şeklindeki beyanı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanığın temyiz talebinden vazgeçtiği, 19.03.2019 tarihli dilekçesinin ise yargılamanın yenilenmesi talebine ilişkin olduğu, bu dilekçesinin temyiz isteminden vazgeçmesinden dönme olduğu kabul edilse dahi temyiz isteğinden vazgeçmeden dönülmesinin ancak temyiz süresi içinde mümkün olması, sanık tarafından temyiz süresi içinde verilmiş bir temyiz dilekçesinin de bulunmaması, asilin iradesinin müdafisinin iradesine üstün olması nedeniyle temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan “istek” şartının gerçekleşmediğinin ve sanık müdafisinin 01.06.2018 tarihli temyiz dilekçesine dayalı olarak inceleme yapılamayacağının kabulü gereklidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/307

  • CMK 266
  • Yeniden yargılama yapılmadan dosyanın onanıp gönderilmesini istemek, temyiz talebinden vazgeçildiği anlamına gelir.

Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir. Bunlardan ilki süre şartıdır. CMUK’un 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi bahse konu maddenin 3. fıkrasındaki istisnai durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.

Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. CMUK’un 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtayca incelenmesi mümkün değildir.

Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nın kanun yollarına ilişkin genel hükümlerin düzenlendiği bölümde yer alan “Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi” başlıklı 266. maddesinde;

“(1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.

(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.

(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır” şeklindeki düzenleme ile kanun yoluna başvurulduktan sonra başvurunun geri alınabileceği kabul edilmiştir.

Kanun yolu başvurusunda bulunulması veya bu başvurudan vazgeçilmesi kural olarak asilin iradesine tabidir. Ancak maddenin 3. fıkrasında buna bir istisna getirilmiş ve onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olan şüpheli veya sanığın, kanun yoluna başvurulması ya da başvurunun geri alınması konusundaki iradesi ile müdafiinin iradesinin çelişmesi hâlinde asilin değil, müdafiin iradesine üstünlük tanınmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Ceza miktarı yönünden resen temyize tabi olmayan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanık müdafisi tarafından süresinde temyiz edilmesinden sonra sanık C. Y.’nin, 21.02.2018 tarihli dilekçeyle “İlgili davadan dolayı 5 yıl 3 ay gibi uzun süredir tutuklu bulunmaktayım. Dosyam hâlen arşivde beklemekte ve mağduriyetim devam etmektedir. Dosyamın incelemeye alınarak onanması hususunda gereğini arz ve talep ederim”, 11.05.2018 tarihli dilekçeyle de “…Almış olduğum cezayı kapalı ve denetim süresi dâhil infaz ettim. Daha fazla mağdur edilmemem için dosyamın yeniden yargılamayı gerektirmeksizin onaylanmasını istiyorum. Gereğini bilgilerinize arz ederim” şeklinde talepte bulunması ve dilekçesinde açıkça yeniden yargılamayı gerektirmeksizin dosyanın ivedi şekilde onaylanıp gönderilmesini belirtmiş olması karşısında, sanığın bu talebinin temyizden vazgeçme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. 5271 sayılı CMK’nın 266. maddesinin 3. fıkrasındaki müdafisinin iradesine üstünlük tanınması gerektiğine ilişkin istisna hâli de söz konusu olmadığından sanığın temyizden vazgeçmesi geçerlidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/256

  • **CMK 266
  • Hükümlünün dilekçe yazarak temyiz talebinden vazgeçmesi

Ceza miktarı yönünden resen temyize tâbi olmayan Yerel Mahkeme direnme hükmünün, sanık müdafisi tarafından süresinde temyiz edilmesinden sonra sanığın 05.02.2018 tarihli dilekçesi ile “…Almış olduğun 8 sene 4 ay cezamdan feragat edip dosyamın tarafıma ivedi olarak gönderilmesini” ve 07.05.2018 tarihli dilekçesi ile de “…Almış olduğun 8 sene 4 ay cezamın siz büyüklerim tarafından onaylanıp tarafıma gönderilmesini istiyorum.” şeklinde talepte bulunması, dilekçelerinde açıkça tüm haklarından feragat ettiğini ve dosyanın ivedi şekilde onaylanıp gönderilmesini belirtmiş olması karşısında, sanığın bu talebinin temyizden vazgeçme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. CMK’nın 266/3. maddesindeki müdafinin iradesine üstünlük tanınması gerektiğine ilişkin istisnai hâl de söz konusu olmadığından sanığın temyizden vazgeçmesi geçerlidir.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2017/292 Karar : 2018/256 Tarih : 29.05.2018

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık …‘ın 5237 sayılı TCK`nun 188/3, 188/4-a, 31/3, 62, 52/2 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis ve 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.02.2016 gün ve 426-76 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 13.06.2016 gün ve 1971-3659 sayı ile;

“…Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/610-2014/512, 2013/841-2014/513 ve 2014/166-514 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; adli arama kararı alınmasını gerektiren olayda arama kararı alınmadan arama yapılması hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller ya da suçun maddi konusu hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş olacağından, ikrar bulunsa bile Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK`nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamaz.

Suç tarihinde, CMK’nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde adli arama kararı veya yazılı adli arama emri alınmadan tanık …‘ın eşgalini verdiği bir kişinin kendisine abi narkotik alırmısın? şeklinde beyanda bulunduğunu söylemesi üzerine yapılan araştırmada; sanığın hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı soruşturma yürütülen …‘ya alüminyum folyo içerisinde bir cisim uzattığının görülmesi üzerine şahısların yakalandığı, yapılan üst aramalarında ise uyuşturucu maddelerin ele geçtiği anlaşılmakla hukuka aykırı arama sonucu ele geçirilen uyuşturucu maddeler, suçun maddi konusu ve suçun delili olarak hükme esas alınamayacaktır.

Ancak, tutanak içeriğine göre Ata Taşcı`nın görevlileri görünce elinde bulunan maddeyi yere attığı ve atılan maddenin uyuşturucu madde olduğunun değerlendirildiğinin belirtilmesi karşısında;

a-) Dosyada, Ata T…dan ele geçirilen uyuşturucu maddeyle ilgili ekspertiz raporunun ve soruşturma beyanının bulunmadığı anlaşılmakla … hakkındaki kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçuna ilişkin dosyanın aslı veya onaylı örneği getirtilerek dosyaya konulması, ekspertiz raporun bulunmaması halinde alınması,

b-) Tutanakta arama sonucu sanık üzerinde 7 fişek halinde 0.7 gr uyuşturucu madde bulunduğunun belirtilmesine rağmen sanığın, uyuşturucu maddeyi kendi rızası ile teslim ettiğini ve Ata Taşcı’ya uyuşturucu madde vermediğini savunması karşısında olay tutanağında imzası bulunan tutanak düzenleyicilerin ve …`nın olayın oluşu ve tutanakla beyanlar arasındaki çelişki ile ilgili olarak tanık sıfatıyla dinlenmeleri gerektiği gözetilmeden ve eksik araştırma ile hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 08.09.2016 gün ve 258-368 sayı ile önceki hükmünde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.01.2017 gün ve 386785 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik CMK`nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 20. Ceza Dairesince 27.02.2017 gün ve 145-1391 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığı, bu bağlamda eksik araştırma sonucu hüküm kurulup kurulmadığının ilişkinise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle sanığın 05.02.2018 ve 07.05.2018 tarihli dilekçelerinin temyizden vazgeçme niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel mahkeme direnme hükmünün sanık müdafiince temyiz edilmesi üzerine dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesinden sonra sanığın, tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumundan Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanlığına, “İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinden almış olduğun 8 sene 4 ay cezamdan feragat edip dosyamın tarafıma ivedi olarak gönderilmesini siz büyüklerimden ve Yüce makamınızdan talep ederim. Gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim” şeklindeki 05.02.2018 tarihli dilekçeyi ve “İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkeme heyetinden almış olduğun 8 sene 4 ay cezamın siz büyüklerim tarafından onaylanıp tarafıma gönderilmesini istiyorum Gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim” şeklindeki 07.05.2018 tarihli dilekçeyi gönderdiği anlaşılmaktadır.

Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK`nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.

Bunlardan ilki süre şartıdır. CMUK`nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi bahse konu maddenin 3. fıkrasındaki istisnai durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.

Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. CMUK’nun 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay’ca incelenmesi mümkün değildir.

Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nun kanun yollarına ilişkin genel hükümlerin düzenlendiği bölümde yer alan “Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi” başlıklı 266. maddesinde;

“(1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.

(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.

(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır” şeklindeki düzenleme ile kanun yoluna başvurulduktan sonra başvurunun geri alınabileceği kabul edilmiştir.

Kanun yolu başvurusunda bulunulması veya bu başvurudan vazgeçilmesi kural olarak asilin iradesine tâbidir. Ancak maddenin 3. fıkrasında buna bir istisna getirilmiş ve onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olan şüpheli veya sanığın, kanun yoluna başvurulması ya da başvurunun geri alınması konusundaki iradesi ile müdafiinin iradesinin çelişmesi halinde asilin değil, müdafiin iradesine üstünlük tanınmıştır.

Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Ceza miktarı yönünden resen temyize tâbi olmayan yerel mahkeme direnme hükmünün, sanık müdafii tarafından süresinde temyiz edilmesinden sonra sanığın 05.02.2018 tarihli dilekçesi ile “…Almış olduğun 8 sene 4 ay cezamdan feragat edip dosyamın tarafıma ivedi olarak gönderilmesini” ve 07.05.2018 tarihli dilekçesi ile de “…Almış olduğun 8 sene 4 ay cezamın siz büyüklerim tarafından onaylanıp tarafıma gönderilmesini istiyorum” şeklinde talepte bulunması, dilekçelerinde açıkça tüm haklarından feragat ettiğini ve dosyanın ivedi şekilde onaylanıp gönderilmesini belirtmiş olması karşısında, sanığın bu talebinin temyizden vazgeçme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. 5271 sayılı CMK`nun 266/3. maddesindeki müdafiinin iradesine üstünlük tanınması gerektiğine ilişkin istisna hal de söz konusu olmadığından sanığın temyizden vazgeçmesi geçerlidir.

Bu itibarla, açılmış temyiz davasından vazgeçilmesi nedeniyle dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Sanık …`ın temyiz isteminden vazgeçmesi nedeniyle dosyanın İNCELENMEKSİZİN MAHALLİNE İADESİNE,

2- Bu hususunun temini için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.05.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1191 Karar : 2018/2853 Tarih : 19.03.2018

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1- Suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz isteminin incelenmesinde;

Suça sürüklenen çocuk …’nin, 09.01.2018 tarihli dilekçesi ile “cezasının onanmasına” karar verilmesi yönündeki isteğinin; “onama” yetkisi Yargıtay’a ait bulunduğundan “temyizden vazgeçme” olarak değerlendirilemeyeceği ve 5271 sayılı CMK’nın 266/3. maddesine göre suça sürüklenen çocuğun zorunlu müdafiinin kararı temyiz etmesi karşısında öncelikle zorunlu müdafinin iradesine üstünlük tanınması gerektiği anlaşılmakla; ayrıca 5271 sayılı CMK’nın 288. maddesinin ‘‘Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.’’ ve aynı Kanun’un 294. maddesinin ise; ‘‘Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.’’ şeklinde düzenlendiği de gözetilerek suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz isteminin müdafiisi bulunduğu suça sürüklenen çocuk bakımından mahkumiyete yeterli her türlü şüpheden uzak delil olmadığı gözetilerek atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerekirken cezalandırıldığından bahisle hükmün bozulması istemini içerdiği belirlenerek anılan sebebe yönelik yapılan incelemede;

Suça sürüklenen çocuk hakkında mağdur …’ya yönelik eylemi sebebiyle sübut bulan hırsızlık suçundan kurulan hükümde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar hukuka uygun bulunduğundan, suça sürüklenen çocuk müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 5271 sayılı CMK’nın 302/1. maddesi uyarınca, usul ve yasaya uygun olan bölge adliye mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün ONANMASINA,

2- Suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz isteminin incelenmesinde;

5271 sayılı CMK’nın 288. maddesinin ‘‘Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.’’ ve aynı Kanun’un 294. maddesinin ise; ‘‘Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.’’ şeklinde düzenlendiği de gözetilerek suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz isteminin suça sürüklenen çocuk hakkında uygulanması gerektiği halde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmadığına ve aynı karardaki mala zarar verme suçundan kurulan hükümde takdiri indirim uygulandığı halde hırsızlık suçundan kurulan hükümde 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesi uyarınca indirim yapılmamasının çelişki olduğuna yönelik olduğu belirlenerek anılan sebeplere yönelik yapılan incelemede;

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

a) Suça sürüklenen çocuğun aşamalardaki beyanlarında zararı gidermek istediğini belirtmesi ve mağdur …’nın 31/10/2017 tarihli duruşmada zarar talebinin olmadığını bildirmesi karşısında; suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,

b) Kararın gerekçe bölümünde suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesi uyarınca takdiri indirimin uygulanmamasına karar verildiğinin belirtilmesine karşın; hırsızlık ve temyiz kapsamı dışında kalan iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükümlerde TCK’nın 62. madde hükümleri uygulanmamakla birlikte temyiz kapsamı dışında kalan ve aynı mağdura yönelik olarak işlenen mala zarar verme suçundan kurulan hükümde ‘duruşma sürecinde olumsuz bir davranışlarının tutanaklara yansımamış olması’ şeklindeki gerekçe ile kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında TCK’nın 62. madde hükümlerinin uygulanması suretiyle hükümde çelişkiye neden olunması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 19/03/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3222 Karar : 2018/864 Tarih : 7.02.2018

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Sanık … hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 2017/18702 Esas sayılı soruşturma ile 2017/714 numaralı iddianame ile yağma suçundan açılan kamu davasında, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/97 Esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonucu; 23.03.2017 tarihli ve 2017/74 sayılı karar ile sanığın yağma suçundan neticeten 6 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına yönelik kararına sanık savunmanının 24/03/2017 ve 27/03/2017 tarihli dilekçeleri ile yasal süresi içerisinde istinaf yasa yoluna başvurduğu, sanığın cezaevi idaresi aracılığıyla gönderdiği 29/03/2017 tarihli dilekçesi ile Mahkemenin kararının onaylanmasını talep etmesine karşın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesi tarafından 05.05.2017 tarihli ve 2017/1019 Esas, 2017/985 Karar sayılı kararı ile “Sanık … Işık, 29/03/2017 tarihli dilekçesiyle istinaf yoluna başvurudan feragat ettiğini açıkça belirtmeden sadece hakkında verilen kararın onaylanmasını talep ettiğinden ve onama yetkisi de Dairemize ait bulunduğundan istinaftan vazgeçme olarak değerlendirilemeyeceği belirlenerek yapılan incelemede: sanık ve savunmanının istinaf başvurularının 5271 sayılı CMK’nın 280/1-a maddesinin ilk cümlesi uyarınca esastan reddine,” dair verilen kararın sanık savunmanı tarafından süresi içerisinde temyiz itirazında bulunularak incelenmesi için Dairemize gönderildiğinin anlaşıldığı,

Ancak;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 27/09/2016 gün ve 2016/10-142 Esas, 2016/325 sayılı kararı ışığında; sanığın bu talebinin yasa yolundan vazgeçme niteliğinde olup, 5271 sayılı CMK’nun 266/3. maddesindeki savunmanın iradesine üstünlük tanınması gerektiğine ilişkin istisna halinde dosyada söz konusu olmadığı dikkate alındığında; sanık …‘in istinaf yasa yolundan vazgeçmesinin geçerli kabul edilmesinin zorunlu olduğu,

5271 sayılı CMK’nın 266/1. maddesi uyarınca sanığın istinaf yasa yolundan vazgeçmesi nedeniyle, savunmanının temyiz isteminin reddine ve dosyanın inceleme yapılmaksızın mahkemesine iadesi yerine, yazılı gerekçe ile istinaf yasa yolu incelemesi yapılarak verilen karar yok hükmünde olduğundan; sanık … savunmanının anılan temyiz itirazının REDDİNE, dosyanın incelenmeksizin Mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na iadesine, 07/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2472 Karar : 2018/124 Tarih : 25.01.2018

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanıklar müdafiinin temyiz talebinin vekalet ücretine yönelik bulunduğu anlaşılmakla, bu kapsamla sınırlı olarak inceleme yapıldığından tebliğnamedeki hükmün 1 no’lu fıkrasında “CMK’nın 223/2-e” maddesine ilişkin düzeltilerek onanmasına yönelik talebi hususunda karar verilmemiştir.

1-Sanıklar … , …, …, … müdafinin vekalet ücretine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Sanıkların, 30.05.2017 tarihli dilekçelerle, temyiz hakkını kullanmak istemediklerini talep etmeleri karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 150/2 ve 266/3. maddelerinde belirtilen koşullar mevcut olmadığından, sanıkların iradesine üstünlük tanınarak, geçerli bir temyiz istemi mevcut bulunmadığından, dava dosyasının incelenmeksizin mahalline İADESİNE,

2-Sanıklar …, …, …, … müdafiinin vekalet ücretine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

UYAP sisteminde yapılan incelemede, hükmü sanıklar adına temyiz eden Av. …‘nun vekaletnamesini hükmün verildiği 09.06.2016 tarihinde başka yer mahkemesi aracılığıyla dosyaya sunduğu, mahkemesince de duruşmadan sonra geldiğinin havaleye şerh düşüldüğünün anlaşılması karşısında, hükümden sonra vekaletname ibraz etmesi, hükmü adı geçen sanıklar adına temyiz etme hakkı verir ise de vekalet ücretine hak kazandırmayacağından verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olmakla, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

3- Sanık … müdafiinin vekalet ücretine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13’üncü maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanıklar yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir” biçimindeki düzenleme ile Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.10.1978 tarih ve 2/324-350 sayılı kararında belirtildiği üzere; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin, vekalet ücretinin tayininde esas ilke olarak sanıkların adedi ya da sanığın birden çok suç işlemiş olmasını değil, usulünce açılan ve avukat tarafından takip edilen davaların adedini esas aldığı ve taraflara yükletilecek avukatlık parasının her dava için ayrı ayrı tayinini öngördüğü, buna göre, ayrı ayrı dava açılmadıkça ücreti vekaletin de ayrı ayrı tayin ve takdiri mümkün bulunmadığından, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 25.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5933 Karar : 2018/166 Tarih : 23.01.2018

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

1)Katılan … vekilinin 08/03/2016 tarihli dilekçesinde sadece katılan … vekili olarak hükmü temyiz ettiği, daha sonra dosyaya sunduğu 12/05/2016 tarihli dilekçesinde katılan … adına da temyiz isteminde bulunduğu, bu haliyle … yönünden süresinde olmayan temyiz istemi ile katılan … adına, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan açılan davaya katılmaya ve kurulan hükmü temyize hak ve yetkisi olmadığından, bu suç yönünden yapmış olduğu temyiz istemlerinin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE karar verilmiştir.

2)Suça sürüklenen çocuk … müdafiinin süresinden sonra yaptığı duruşmalı inceleme isteminin CMUK.nun 318. maddesi uyarınca REDDİNE karar verilmiştir.

3)A- Kayden dilekçe tarihi itibariyle 18 yaşını doldurmamış olan Suça sürüklenen çocuğun cezaevinden göndermiş olduğu ve temyiz isteminden vazgeçme niteli ğinde kabul edilen 28/09/2016 tarihli onama istemli dilekçesine, CMK.nun 266/3. maddesi uyarınca yasal olarak itibar edilemeyeceği gözetilerek, yapılan incelemede;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, Suça sürüklenen çocuk …’ın maktul …’ya yönelik olan kasten öldürme ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna muhalefet suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin edilmiş, kasten öldürme suçu yönünden haksız tahrik ve cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilip reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Suça sürüklenen çocuk … müdafiinin takdiri indirim uygulanması gerektiğine, katılan … vekilinin vasfa ve haksız tahrik hükümlerinin uygulanmaması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle,

a) Katılan … vekilinin Suça sürüklenen çocuğun kendisiyle aynı ismi taşıyan yaşı küçük…’ın kimliği ile cezaevinde bulunduğu ve yargılamanın yapıldığı iddiası karşısında, bu dosyanın sanığı Mersin 3. Çocuk Mahkemesinin mağduru …’un 12/04/2014 tarihli beyanında “her ne kadar kimlikte 14 yaşında görünmekte isem de; gerçekte 17 yaşındayım” ibaresi birlikte değerlendirildiğinde, Suça sürüklenen çocuk …’ın faili bulunduğu suçun, suç tarihi itibariyle gerçek yaşının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesinden yaş tespiti hususunda rapor alınarak, TCK.nun 31/2. maddesinin uygulama koşullarının oluşup oluşmadığı yönünden suça sürüklenen çocuğun yaşının tereddüde yer verilmeyecek şekilde tespiti ile sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi zorunluluğu,

b) Suça sürüklenen çocuk … hakkında ruhsatsız silah taşıdığından bahisle, 6136 sayılı Kanunun 13/1. maddesi uyarınca alt sınırla üst sınır arasında makul bir ceza tayini yerine, soyut gerekçelerle üst sınıra yakın olacak şekilde 2 yıl 6 ay hapis ve 90 gün adli para cezası tayin edilmek suretiyle fazla ceza tayini,

c) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesinin delaleti ile Ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c. maddesi gereğince, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, anılan maddede yer alan ücretsiz müdafii yardımından yararlanma koşullarından “adaletin selametinin gerektirmesi” kıstası ile ilgili yerleşmiş içtihatları dikkate alınarak; sanıkların 5271 sayılı CMK.nun 150/3. maddesi gereğince kendilerine atanan zorunlu müdafii yardımından ücretsiz olarak faydalanma hakkı bulunduğu halde, yargılama giderleri arasında gösterilmesi,

B- Sanık … hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan kurulan beraat hükmünün incelenmesinde;

Suça sürüklenen çocuk …’ın, duruşmada, kendisini diğer sanık …’in azmettirdiğini anlattıktan sonra,…’in kendisini susması yönünde korkuttuğunu, bir kaç defa hesabına para yatırdığını ve makbuzların cezaevinde bulunduğunu beyan etmesi karşısında, bu açıklamanın teyiti bakımından ilgili cezaevinden ifade de geçen makbuzların gerçek olup olmadığı araştırılmaksızın sanık … hakkında eksik inceleme ile hüküm kurulması,

Yasaya aykırı olup, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin ve katılan … vekillerinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 23/01/2018 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6340 Karar : 2018/202 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/12/2013- 2013/6-520 2013/582 sayılı Kararında da belirtildiği üzere; ceza miktarı yönünden resen temyize tâbi olmayan hükmün sanık müdafii tarafından süresinde 07/04/2017 tarihinde temyiz edilmesine rağmen sanığın 24/04/2017 ve 10/10/2017 tarihli dilekçelerle “…dosyanın onanmasını..” talep ettiği, sanığın dilekçede açıkça hükmolunan cezaya razı olunduğunu belirtilmiş olması karşısında bu talebinin temyizden vazgeçme niteliğinde olduğu, 5271 sayılı CMK`nın 266/3. maddesindeki müdafiin iradesine üstünlük tanınması gerektiğine ilişkin istisna halin ise aynı Kanunun 150/2. maddesine göre yapılan zorunlu müdafii görevlendirmelerini kapsadığından somut olayda uygulanamayacağı anlaşılmakla birlikte, sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmü ile diğer sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmünü katılan kurum vekilinin 08/05/2017 tarihli dilekçesiyle temyiz etmesi karşısında; incelemenin tüm hükümlere yönelik katılan kurum vekilinin, sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik ise müdafiilerinin temyiz itirazlarıyla sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra, gereği düşünüldü:

Sanık … hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140, K. 2015/85 sayılı kararının hükümden önce Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olmasına karşın bu husus sanık hakkında kurulan hükümde TCK`nın 53. maddesi uygulanırken nazara alınmamış ise de söz konusu iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir. Ancak;

Yüklenen suçu TCK`nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle işlediği kabul edilen sanık hakkında aynı Kanunun 53/5. maddesinin uygulanması sırasında bu bentteki hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden infazda tereddüt oluşturacak biçimde hangi bentte belirtilen hak ve yetkilerden yasaklandığı gösterilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması,

Kanuna aykırı, katılan kurum vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın düzeltilmesi mümkün bulunduğundan aynı Yasanın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak ve mahkemenin ceza tayinine yönelik takdiri de nazara alınarak (1) nolu hüküm fıkrasındaki TCK 53/5. maddedeki hak yoksunluğunun uygulanmasına ilişkin 9. bendinin, “Sanık …‘un, ayrıca cezanın infazından sonra işlemek üzere, TCK`nın 53/5. maddesi uyarınca 10 yıl süre ile aynı Kanunun 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına,” şeklinde değiştirilmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Sanık … hakkında ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Karayolları 5. Bölge Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak görev yapan sanık …‘in, muhasebe servisinde çalışan sanık …‘ın hazırladığı sahte mahkeme ilamlarına dayanılarak oluşturulan 5 ayrı tahakkuk evrakını gerçekleştirme görevlisi olarak kontrol edilmiş ve uygun görülmüştür`` şerhleri ile imzalayarak görevini ihmal ettiği iddiasıyla TCK`nın 251/2. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açıldığı, ancak isnat edilen suçun soruşturma iznine tabi olduğu ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca yetkili merciden soruşturma izni alındıktan sonra dava açılması gerektiği gözetilmeden, genel hükümlere göre açılan davaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabule göre de; İhmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun düzenlendiği 08/12/2010 tarih ve 6086 sayılı Kanunun 1. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCKnın 257/2 maddesinde öngörülen ceza miktarının 3 aydan 1 yıla kadar hapis olmasına rağmen, temel cezanın üst sınırın üstünde 1 yıl 6 ay hapis cezası` şeklinde belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini,

Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının hükümden önce Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olmasına karşın bu hususun TCK`nın 53. maddesi uygulanırken nazara alınmaması,

Suçun 5237 sayılı TCK`nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi nedeniyle sanık hakkında aynı Kanunun 53/5. maddesi gereğince cezasının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde infazda tereddüde yol açacak biçimde hak yoksunluğuna hükmolunması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiileri ile katılan kurum vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/301 Karar : 2017/4658 Tarih : 25.09.2017

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

1 - Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin incelenmesinde;

118883 sicil numaralı Cumhuriyet Savcısı’nın 02.06.2016 tarihinde kararın temyizi için süre tutum dilekçesi verdikten sonra görevden ayrıldığı yerine görevlendirilen 93852 Sicil numaralı Cumhuriyet Savcısının 25.07.2016 tarihinde gerekçeli kararın temyiz edilmesinden sarfınazar ettiğini bildirmesi karşısında, gerekçeli kararın tebliğinden sonraki, temyizden vazgeçme istemi nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 266. maddesi gereğince HÜKMÜN İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA

2 - Sanık müdafiinin temyiz isteminin incelenmesinde;

Sanık müdafinin 07.06.2015 ve 24.07.2016 tarihli temyiz dilekçelerinden sonra sanığın Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gönderdiği 12.01.2017 tarihli dilekçesinde “… mağdur durumdayım, cezamın onaylanıp tarafıma gönderilmesini istiyorum…”

Kilis L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gönderdiği 21.04.2017 tarihli dilekçesi ile “… mahkemenizden almış olduğum cezamı hür iradem ile kabul ediyorum. Cezamın mahkemeniz tarafından ivedilikle onaylanmasını istiyorum ..” ve sanığın Kilis L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gönderdiği 13.08.2017 tarihli dilekçesi ile “…cezamın temyiz yolundan vazgeçip cezamın onanmasını istiyorum…” şeklindeki beyanlarının temyiz isteğinden vazgeçme niteliğinde olduğu anlaşıldığından, temyizden vazgeçme nedeniyle hükmün İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/406 Karar : 2017/3145 Tarih : 11.05.2017

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Hükmün temyiz edilmesinden sonra, yaşı küçük sanığın 09/02/2017, 13/02/2017 ve 16/02/2017 tarihli dilekçelerindeki “cezasının onaylanması” isteği temyiz isteğinden vazgeçme niteliğinde ise de; Ceza Genel Kurulu’nun 30.05.2006 tarih, 2006/1 - 131 E. 2006/146 sayılı kararında da belirtildiği üzere CMK’nın 266/son maddesinde yer alan “150. maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır.” hükmü karşısında müdafiinin istemi doğrultusunda yapılan incelemede;

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile, hükmün ONANMASINA, 11.05.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/584 Karar : 2017/3965 Tarih : 18.04.2017

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

40825 sicil nolu Cumhuriyet savcısının, sanıklar hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerini yasal süresi içinde temyiz ettikten sonra 41027 sicil nolu Cumhuriyet savcısının 25.12.2013 tarihli dilekçe ile temyiz isteminden vazgeçmesi karşısında; temyizin sanıklar lehine mi yoksa aleyhine mi yapıldığının Cumhuriyet Başsavcılığından sorularak, sanıklar lehine yapıldığının bildirilmesi halinde CMK’nın 266/1. maddesi uyarınca Cumhuriyet savcısının lehe olan temyiz başvurusundan sanıkların rızaları olmaksızın vazgeçemeyeceği gözetilerek, temyizden vazgeçmeye muvafakat verip vermedikleri hususu sanıklardan sorulup tutanak altına aldıktan sonra gönderilmesinin temini için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 18.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/16541 Karar : 2017/3996 Tarih : 12.04.2017

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

I-Suça sürüklenen çocuk … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

5237 sayılı TCK’nın 50/5. maddesinde öngörülen düzenlemeye göre, hükmolunan cezanın türü ve miktarına göre, 1412 sayılı CMUK’un 5219 sayılı Yasa ile değişik 305/1. maddesi gereğince hükmün temyizi olanaklı bulunmadığından, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz isteminin REDDİNE,

II-Suça sürüklenen çocuklar … ve … hakkında işyeri dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre suça sürüklenen çocuklar müdafiilerinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA

III-Suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığını ihlal suçundan, suça sürüklenen çocuklar … ve … hakkında hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;

Suça sürüklenen çocuk …‘nın temyiz isteminden vazgeçtiğine dair 12/06/2014 tarihli dilekçeyi yazdığı tarihte 18 yaşını doldurmadığının anlaşılması karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 266/3 ve 150/2. maddeleri uyarınca adı geçenin temyizden vazgeçme iradesine sahip olmadığı gözetilerek yapılan incelemede;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların suça sürüklenen çocuklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-12-15 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuk … hakkında, mahkemece işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediğine ilişkin 23.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 20/4. maddesi uyarınca uzman hekim raporu alınmadan karar verilmesi,

2-Suç tarihinde müştekiye ait işyerinden 50 TL kadar bozuk para ve bir adet bıçak çalan suça sürüklenen çocuklar hakkında TCK’nın 145. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar müdafiilerinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle isteme kısmen aykırı olarak BOZULMASINA, 12.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/753 Karar : 2017/1130 Tarih : 10.04.2017

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Sanık … hakkında; eşini kasten öldürmeye teşebbüs suçundan mahkemece verilen hüküm yasal süresi içinde müdafii tarafından 11.09.2014 tarihinde temyiz edilmiş ise de, sanık 17.09.2014 ve 14.04.2015 tarihli dilekçelerinde hükmün onanmasını istediğini beyan ettiğinden, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.02.2008 gün ve 1-9/15 sayılı kararına göre, sanığın CMK.nun 266. maddesi uyarınca temyiz talebinden vazgeçme niteliğinde bulunan talebi nedeniyle, katılan vekilinin temyiz istemi ile sınırlı olarak yapılan incelemede;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …‘ın, eşini kasten öldürmeye teşebbüs suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, kusurluluğu azaltan haksız tahrik ve cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle değerlendirilip kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümde isabetsizlik görülmediğinden, katılan vekilinin ceza miktarına vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sanık hakkında kurulan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA, 10/04/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1713 Karar : 2017/4029 Tarih : 10.04.2017

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Suça sürüklenen çocuk … müdafiinin suça sürüklenen çocuk hakkında kurulan hükümleri temyiz etmesinden sonra, henüz on sekiz yaşını tamamlamayan suça sürüklenen çocuğun 08/11/2016, 26/12/2016 ve 17/01/2017 tarihli dilekçeleri ile temyizden feragat isteminde bulunduğu anlaşılmakla, 5271 sayılı CMK’nın 266/3. maddesinde düzenleme uyarınca müdafiinin temyiz iradesine üstünlük tanınarak suça sürüklenen çocuk …‘ın temyizden feragat istemlerinin reddine karar verilerek yapılan incelemede;

1- Mala zarar verme suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Mala zarar verme suçundan doğrudan hükmolunan adli para cezalarının miktar ve türüne göre hükümlerin; 14/04/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a eklenen geçici 2. madde uyarınca hüküm tarihi itibariyle temyizi mümkün olmadığından, suça sürüklenen çocuklar müdafiilerinin temyiz istemlerinin 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca kısmen istem gibi REDDİNE,

2- Hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığını bozma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin kısmen istem gibi ONANMASINA, 10/04/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2444 Karar : 2017/1997 Tarih : 28.03.2017

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

1 - Sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesinden sonra, tutuklu sanığın Bilecik M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gönderdiği, 22.08.2016 ve 20.02.2017 havale tarihli dilekçelerinde “…aldığım cezamın hükmünün onanmasını saygılarımla arz ve talep ederim ..” şeklindeki beyanlarının temyiz isteğinden vazgeçme niteliğinde olduğu anlaşıldığından, CMK’nın 266. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

2 - Sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Sanık müdafiinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğinin süresinden sonra yapıldığı anlaşılmakla, 5320 sayılı Kanun’un 8/1, 1412 sayılı CMK’nın 318. ve 5271 sayılı CMK’nın 299. maddeleri uyarınca duruşmalı inceleme isteğinin reddine karar verilerek, duruşmasız olarak inceleme yapılmıştır.

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, hükmolunan ceza miktarı ile tutuklu kalınan süre gözönüne alınarak sanığın salıverilme talebinin reddine,

28/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildii.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/70 Karar : 2017/858 Tarih : 7.02.2017

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

I-Sanık … hakkında kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;

Sanık müdafiinin, hükmü 03/09/2015 ve 13.10.2015 günlü dilekçeler ile yasal süresinde temyiz ettiği, ancak Uyap üzerinden yapılan incelemede; sanığın bulunduğu Keskin K Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü aracılığıyla gönderdiği, 07/09/2016, 03/10/2016 ve 12/10/2016 tarihli dilekçeler ile “..dosyamın temyiz ve Yargıtay hakkından feragat ederek, ivedi bir şekilde onanmasını talep ediyorum. Gereğinin yapılmasını arz ve talep olunur.” şeklindeki beyanlarıyla temyiz hakkını kullanmak istemediğini belirterek temyizden vazgeçme iradesini açıkladığı, sanık müdafiinin 5271 sayılı CMK’nın 261. maddesine göre sanığın istemine aykırı şekilde temyiz başvurusunda bulunamayacağının anlaşılması karşısında; 5271 sayılı CMK’nın 266/1. maddesi uyarınca sanığın vazgeçmesi nedeniyle dosyanın incelenmeksizin mahkemesine iadesinin sağlanması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, sanığın tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değil ise derhal salıverilmesi için Keskin Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasına,

II-Katılan …’ın temyiz talebinin incelenmesinde;

Katılanın yüzüne karşı verilen hükmü, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra 15.09.2015 tarihinde temyiz ettiği anlaşıldığından, katılan …’ın temyiz talebinin anılan Yasanın 317. maddesi gereğince tebliğnameye uygun olarak REDDİNE, 07/02/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8975 Karar : 2016/719 Tarih : 19.01.2016

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın 09.12.2015 gün ve 8-2013/345639 sayılı yazısıyla itirazından vazgeçilmiş olması nedeniyle itiraz hakkında karar verilmeksizin dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına (İADESİNE), oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI DÜŞÜNCE

Sanık hakkında, hakkı olmayan yere tecavüz suçundan 5237 sayılı TCK.nun 154/2-1. maddesinden açılan kamu davasında, Mahkemece yapılan yargılama sonucu cezalandırılmaya ilişkin kararın sanık tarafından temyizi üzerine, 8. Ceza Dairesinin onama kararı verdiği, bu karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, CMK.nun 308. maddesine dayanarak, “6360 sayılı Yasa uyarınca TCK.nun 154/2. maddesi gereğince uygulama yapılması olanağı kalmamış, bu eylemler hakkında koşulların varlığı halinde TCK.nun 184. maddesi veya 3091 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması mümkün olup bu hususların mahallinde değerlendirilmesi” gerekçesiyle Dairenin onama kararı kaldırılarak mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekçesiyle itiraz edilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.12.2015 tarihli yazısı ile itirazdan vazgeçilmesi nedeniyle dosyanın görüşülmeden mahalline gönderilmek üzere iadesi talep edilmesi üzerine, Dairenin 19.01.2016 tarihli kararıyla da itiraz hakkında karar verilmeksizin dosyanın mahalline iadesi yönündeki sayın çoğunluğun kararı yerinde değildir. Şöyle ki;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun altıncı kitap birinci kısım kanun yolları-genel hükümler başlığı altında yer alan 266. maddesinin 1. fıkrası 2. cümlesinde “Ancak, Cumhuriyet Savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.” hükmünü getirmiştir. Bu hüküm olağanüstü kanun yolu olan CMK.nun 308. maddesi için de geçerli olup, dosya kapsamından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sanık lehine yaptığı itirazdan sanığın rızasını alarak vazgeçtiğine ilişkin bir bilgi ya da belge bulunmadığı anlaşılmaktadır. CMK.nun 266. maddesinin 1. fıkrası 2. cümlesinin amir hükmü karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca bu eksiklik giderildikten sonra vazgeçme konusunda karar verilmek üzere dosyanın Daireye iadesi yönünde karar verilmesi yerine, usul ve yasaya aykırı olarak itirazdan vazgeçilmesi nedeniyle itiraz hakkında karar verilmeksizin mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına dosyanın iadesine ilişkin sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum. 19.01.2016


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/308 Karar : 2015/4629 Tarih : 11.11.2015

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

A) Sanık A.A.hakkındaki hükmün incelenmesinde:

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ( ONANMASINA ),

B) Sanık İ.hakkındaki hükmün incelenmesinde:

CMK’nın 150. maddesinin 2. fıkrasına göre tayin edilen sanık İ.müdafiinin 24.12.2014 tarihinde hükmü temyiz etmesinden sonra, sanık İ. temyiz hakkından vazgeçme iradesi taşıyan dilekçelerinin tarihi (25.08.2015, 15.09.2015 ve 26.10.2015) itibarı ile yaşının küçük olduğu anlaşıldığından CMK`nın 266. maddesi 3. fıkrası uyarınca sanık İ. müdafiinin iradesi geçerli sayılarak yapılan incelemede:

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların aşağıda belirtilenlerin dışında doğru olarak belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın savunmasında elinde bulunan poşet ile üzerinde ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddeleri kendisi ile birlikte yakalanan diğer sanık A.A. verdiğini beyan ederek, diğer sanık A. A. suçunun ortaya çıkmasına hizmet ve yardım ettiği anlaşıldığından sanık hakkında etkin pişmanlıkla ilgili TCK`nın 192. maddesinin 3. fıkrasının uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2013/14-551 Karar : 2014/311 Tarih : 10.06.2014

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanık İ.. M..`in 5237 sayılı TCK’nun 134/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Afyonkarahisar 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.11.2011 gün ve 276-172 sayılı hükmün katılanlar vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 17.12.2012 gün ve 13366-13125 sayı ile;

“…Sanığın cinsel ilişkiye girdiği mağdurenin çıplak bedenini görmesinin özel hayatın gizliliğini ihlal olarak nitelenememesi karşısında bunun kayda alınmasının da suç oluşturmayacağının gözetilmemesi suretiyle sanığın beraati yerine yazılı şekilde TCK`nın 134/1-son maddesi uyarınca mahkûmiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.02.2013 gün ve 2887 sayı ile;

“Evli olup, bir firmada satış elemanı olarak çalışan sanık, suç tarihlerinde 15 yaşından küçük olan mağdure E.. Ç.. ile tanışıp arkadaş olmalarını müteakip çeşitli yerlerde bir çok kez cinsel ilişkiye girdikleri ve mağdurenin çırılçıplak görüntülerini cep telefonu ile çekerek görüntüleri kendi telefonunda sakladığı hususunda şüphe bulunmamaktadır.

Ancak, öncelikle çocuk kavramı üzerinde durulması yararlı olacaktır. 5237 sayılı TCY’nın 6/1-a maddesinde, henüz 18 yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlanan çocuk, cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde de onbeş yaşını bitirmiş ve onbeş yaşını tamamlamamış olmak üzere iki ayrı şeklinde değerlendirilmiştir. Buna göre de TCK’nun 103/1-a maddesinde, onbeş yaşını tamamlamamış olan çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken aynı maddenin (b) bendinde ise diğer çocuklar ifadesiyle onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış olan çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Kanun koyucu 15-18 yaş grubunda bulunan çocukların rızaları ile yaptıkları ve basit cinsel istismar boyutunda kalan eylemlerini suç olarak vasıflandırmayarak bu yaş grubundaki çocukların gösterdiği rızalarına itibar etmişken, on beş yaşını tamamlamamış çocukların rızaları dahi bulunsa bunlara karşı yapılan her türlü cinsel davranış suç olarak kabul etmiştir. TCK`nun 104. maddesinde de on beş yaşını bitirmiş çocuk ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunulmasını şikayete bağlı suç olarak düzenlemek suretiyle, suç mağduru olan çocukların beyanlarına itibar ederken yaş grubu ayrımı yapmıştır.Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir çok kararında on beş yaşını tamamlamamış çocuk mağdurların rızalarının hukuken değer ifade etmediğini belirtmesinin yanı sıra, öğretide de aynı husus kabul edilmiş, rıza açıklama ehliyetinin bulunmaması karşısında şikayet hakkının da bulunmadığı vurgulanmıştır. Öte yandan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 234/2. maddesinde mağdurun onsekiz yaşını tamamlamamış olması halinde istemi aranmaksızın vekil tayin edileceğini amir iken aynı kanunun 266. maddesi de şüpheli veya sanığın çocuk olması nedeniyle kendisine müdafii atandığı durumlarda kanun yollarına başvurulduğunda iradelerinin çelişmesi halinde, müdafiin iradesinin geçerli olduğu belirtmiştirTüm bu arz ve izah edilen nedenler ışığında somut olayımız irdelendiğinde, Yüksek Daire; sanığın cinsel ilişkiye girdiği mağdurenin çıplak bedenini görmesinin özel hayatın gizliliğini ihlal olarak nitelendirilmemesi nedeniyle bunun kayıt altına alınmasının da suç teşkil etmeyeceği görüşünde ise de; rıza açıklama ehliyeti bulunmayan mağdurenin sanıkla bir yerlere gitme ve cinsel ilişkide bulunma eylemlerine rıza göstermesinin, bu eylemleri hukuka uygun hale getirmediği gibi, özel hayatın gizliliğini ihlal açısından da getirmeyeceği açıktır. Bu madde ile korunan hukuki yarar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. ve Anayasanın 20. maddelerinde güvence altına alınan kişilerin özel hayatının gizliliği ve korunması hakkıdır. Rıza açıklama ehliyeti bulunmayan bir çocuğun isteğiyle dahi olsa çıplak fotoğraflarının çekilmesi eyleminin suç oluşturacağı…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

5271 sayılı CMK`nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 27.05.2013 gün ve 3026-6615 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Sanık hakkında çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, özel hayatın gizliliğini ihlal suçuyla sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın cinsel ilişkiye girdiği 15 yaşından küçük mağdurenin çıplak bedenini kendi rızası dahilinde cep telefonu kamerasıyla çekip kaydetmesi eyleminin özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından; 1980 doğumlu, evli ve 2 çocuklu olan sanık ile 07.11.1994 doğumlu olan mağdurenin 2008 yılı Ağustos ayında tanıştıkları, zamanla arkadaşlıklarının ilerlediği, çeşitli otellerde ve yerlerde buluştukları, cinsel ilişki kurmak istedikleri ancak kuramadıkları, 2009 yılı yaz aylarında ilk kez cinsel ilişkiye girdikleri, daha sonra da bunun birçok kez tekrarlandığı, en son 06.11.2009 tarihinde cinsel ilişkiye girdikleri ve sanığın bu ilişkiden sonra mağdureyi çıplak olarak cep telefonu kamerasıyla çekerek kaydettiği, soruşturma sırasında sanığın göstermesi üzerine sanığın telefonunda bulunan bu görüntülerin Cumhuriyet savcısının talimatıyla delil olarak kaydedildiği ve cep telefonundan silindiği, yargılama sırasında katılan sıfatını alan mağdure ile anne ve babasının sanıktan şikayetçi oldukları anlaşılmaktadır.

5237 sayılı TCK’nun 139. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı bir suç olarak öngörülen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun düzenlendiği TCK`nun 134. maddesinin suç tarihinde yürürlükte olan hali; “(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında arttırılır” şeklinde iken, suç tarihinden sonra 02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanunun 81. maddesiyle; “(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(2)Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur” biçiminde değiştirilmiştir.

Maddenin konumuza ilişkin birinci fıkrasının ilk cümlesinde suçun basit şekli tanımlanmış, ikinci cümlesinde ise özel hayatın gizliliğinin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK`nun 134. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukukî yarar; özel hayatın gizliliği ve korunması hakkıdır. Kişilerin özel hayatlarının gizliliğinin korunmasını isteme hakları olması nedeniyle bu suçun işlenmesi sonucu özel hayatlarının gizliliği ihlâl edilmiş olmaktadır. Ancak suçun oluşabilmesi için bu ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.

Uyuşmazlığın çözümlenmesi açısından, mağdurenin rızası hilafına işlenmesi halinde hukuka aykırı olacağında ve suç oluşturacağında tereddüt bulunmayan sanığın eyleminin, 15 yaşından küçük mağdurenin rızasıyla yapılması halinde, gösterilen bu rızanın fiili hukuka uygun hale getirip getirmeyeceği üzerinde durulmalıdır.

5237 sayılı TCK`nun esas aldığı ve suçun bir haksızlık olarak tanımlandığı suç teorisinde suçun unsurları; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır.

Uyuşmazlıkla yakından ilgili olan hukuka aykırılık, suçu oluşturan haksızlığın niteliği olup hukuka aykırılık ile kastedilen husus fiilin hukuk sistemiyle çatışması ve hukuk sistemine aykırı olmasıdır. 5237 sayılı kanunda bazı suç tanımlarında “hukuka aykırı olarak”, “hukuka aykırı başka bir davranışla”, “hukuka aykırı diğer davranışlarla”, “hukuka aykırı yolla”, “hukuka aykırı yollarla” gibi ifadelere yer verilmiştir. Bu ifadelerin geçtiği suçlarda failin, işlediği fiilin hukuka aykırı olduğunu bilmesi, yani bu konuda doğrudan kastla hareket etmesi gerekmektedir.

5237 sayılı TCK`nda hukuka uygunluk sebepleri;

a- Kanunun hükmünü yerine getirme (m.24/1),

b- Meşru savunma (m.25/1),

c- İlgilinin rızası (m.26/2),

d- Hakkın kullanılması (m.26/1),Olarak kabul edilmiştir.

İlgilinin rızası, 5237 sayılı TCK`nun “Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası” başlıklı 26/2. maddesinde; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez” şeklindeki düzenleme ile bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmıştır. Sözü edilen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmasına ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyetinin bulunmasına bağlıdır. Yine rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 285 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. bası, Ankara, 2013, s. 252 vd.)

Burada uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki zemine oturtulabilmesi için çocukların çıplak bedenlerine ait görüntüler de dahil olmak üzere özel hayatlarına ilişkin olarak her türlü konuda mutlak surette tasarruf özgürlüklerinin bulunup bulunmadığının, dolayısıyla da bu konudaki rızalarının geçerli olup olmadığının belirlenmesi zorunluluğu doğmaktadır.

4721 sayılı Medeni Kanunun 13. maddesinde, yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkesin ayırt etme gücüne sahip olduğu vurgulandıktan sonra 16. maddesinde, ayırt etme gücüne sahip küçüklerin, kanuni temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremeyecekleri ancak karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rızanın gerekli olmadığı hükme bağlanmaktadır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar kanunda tek tek sayılmamakla birlikte genel olarak öğretide, kişinin sadece kendisinin kullanabileceği, başkasına devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen haklar olarak açıklanmaktadır. Bu tür haklar insanın kişiliğini yakından ilgilendirdiğinden, bunların kullanılmasına karar verme yetkisi başkasına bırakılmamıştır. Örneğin; evlenme, nişanlanma, nişanı bozma, evlat edinilmeye razı olma gibi…

Diğer taraftan, 15.04.1942 gün ve 14-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve Ceza Genel Kurulunun 15.02.1972 gün ve 43-50 ile 02.03.2004 gün ve 44-58 sayılı kararlarında; ayırt etme gücüne sahip (sezgin) küçüklerin doğrudan doğruya kişiliklerine karşı işlenmiş bulunan suçlardan dolayı dava ve şikâyet hakkına sahip oldukları belirtilmektedir.

Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 gün ve 511-449 ile 11.03.2008 gün ve 253-52 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nun 6/1-a maddesinde, “henüz 18 yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlanan çocuk kavramının, kanunkoyucu tarafından cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde, “onbeş yaşını bitirmiş”, “onbeş yaşını tamamlamamış” şeklinde iki ayrı dönem olarak ele alındığı görülmektedir. Buna göre bu bölümde “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklar ile “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı kategoride mütalaa edilmiştir. TCK’nun 103/1-a maddesinde, “onbeş yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken aynı maddenin (b) bendinde ise; diğer çocuklar ifadesiyle “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Böylece kanun koyucu bu maddede “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı rızalarıyla işlenen cinsel davranışları cinsel istismar suçu kapsamına almamış ve bu kategorideki çocukların rızalarına önem vermişken, “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı yapılan her türlü cinsel davranışı rızaları olsa bile çocukların cinsel istismarı suçu kapsamına almıştır. Aynı kanunun 104. maddesinde de; cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlemiştir.

Bu düzenlemeden de hareketle çocuklara karşı işlenen özel hayatın gizliliğinin ihlali suçunun da iki kategoride ele alınması gerekmektedir:

Birinci kategoride yer alan “onbeş yaşını tamamlamamış” çocukların özel hayatlarının gizliliği ve korunması hakkı niteliği itibarıyle üzerinde mutlak surette tasarruf edebilecekleri bir hak olmadığından, özel hayatlarının gizliliği ve korunması hakkının ihlaline yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerle ilgili gösterdikleri rıza, bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyecektir.

Buna karşın ikinci kategoride yer alan “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı işlenen suçlarda ise, mümeyyiz olmaları halinde rızaları hukuka uygunluk nedeni olabilecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın suç tarihinde cinsel ilişkiye girdiği 15 yaşından küçük mağdurenin çıplak bedenini kendi rızası dahilinde cep telefonu kamerasıyla çekip kaydetmesi eyleminde, mağdurenin rızası hukuken üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmadığından hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyecektir. Dolayısıyla 15 yaşından küçük mağdurenin rızasıyla bile gerçekleştirilmiş olsa bu eylem TCK’nun 134/1. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturmakta olup sanığın cinsel ilişki sırasında mağdurenin bedenini görüyor olması da, ulaşılan bu sonucu değiştirmeyecektir.

Bu nedenle, yerel mahkeme hükmünün, sanığın cinsel ilişkiye girdiği mağdurenin çıplak bedenini görmesinin özel hayatın gizliliğini ihlal olarak nitelendirilemeyeceğinden bunun kayda alınmasının da suç oluşturmayacağı gerekçesiyle bozulmasına ilişkin Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla, itirazın kabulüne, özel hayatın gizliliğini ihlal suçuna ilişkin Özel Dairece verilen bozma kararının kaldırılmasına, usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün bu suç yönünden de onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin özel hayatın gizliliğini ihlal suçuna ilişkin verdiği 17.12.2012 gün ve 13366-13125 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Usul ve kanuna uygun bulunan Afyonkarahisar 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.11.2011 gün ve 276-172 sayılı hükmünün Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu yönünden de ( ONANMASINA ),

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2007/10721 Karar : 2007/9070 Tarih : 17.09.2007

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Yağma suçundan sanık ve tutuklu Mehmet hakkında yapılan duruşma sonunda; mahkumiyetine ilişkin ANTALYA … Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 29/12/2006 tarihli hükmün Yargıtay`ca incelenmesi sanık savunmanı tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C.Başsavcılığından onama isteyen 27/03/2007 tarihli tebliğname ile 11/04/2007 tarihinde Daireye gönderilmekle okunarak gereği görüşülüp düşünüldü:

Nüfus kaydına göre “12/08/1989” doğumlu olan ve dosyanın temyize gönderilmesini istemediğine ilişkin “22/02/2007” tarihli dilekçeyi tutuklu bulunduğu cezaevi müdürlüğü aracılığıyla gönderen sanık Mehmet’in anılan dilekçenin yazıldığı tarihte 18 yaşını doldurmadığının anlaşılması karşısında, 5271 sayılı CMK` nun 266/3 ve 150/2.maddeleri uyarınca adı geçen sanığın temyizden vazgeçme iradesine itibar edilmesine yasal olanak bulunmadığının gözetilmesiyle yapılan incelemede;

Suça konu para ve cep telefonunun, olaydan hemen sonra çevredekiler tarafından yakalanan sanığın kolluk tarafından yapılan üst aramasında kendiliğinden geri verilmeden ele geçirildiğinin anlaşılması karşısında, koşuları oluşmadığı halde 5237 sayılı TCK.nın 168/1-3.maddesiyle uygulama yapılması karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre sanık Mehmet savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan hükmün tebliğname gibi ( ONANMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2008/11086 Karar : 2008/9429 Tarih : 6.11.2008

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Zorla ırza geçmek suçundan hükümlü Cemil … hakkında 5237 sayılı TCK.nun uygulanıp uygulanamayacağı ile ilgili olarak B… Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 19.3.2008 gün ve 2007/144 Esas, 2008/38 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay`ca incelenmesi hüküm1ü müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelendi;

CMK.nun 150/3. maddesi uyarınca tayin edilen müdafiin hükmü temyiz ettiği 19.03.2008 tarihinden sonra hükümlü tarafından verilen 21.3.2008 günlü dilekçeyle dosyasının Yargıtay’a gitmesini istemediğini ve cezasının onaylanmasını bildirilmesi şeklindeki talebi temyiz isteğinden vazgeçme niteliğinde olmakla, CMK.nun 266. maddesi gereğince hükümlü müdafiin temyiz talebinin reddiyle incelemenin sonuç ceza itibariyle re`sen yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.11.2007 gün ve 2007/5-142 Esas, 2007/240 sayılı Kararında vurgulandığı gibi, zincirleme biçimde kasten işlediği cinsel istismar eylemi neticesi gerçekleşen ve sorumluluğu için en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gereken TCK.nun 103. maddesinin 6. fıkrasındaki suçun ağırlaşmış halinin teselsül edemeyeceği, zincirleme biçiminde gerçekleşen eylemlerin 103/6. maddeden öncekilerin olması nedeniyle 43. maddesi uyarınca yapılacak arttırmanın 103/6. madde ile tayin edilen ceza üzerinden değil, bu maddenin tatbikinden önceki fıkralara göre bulunan ceza miktarı üzerinden yapılarak elde edilen artırım tutarının cezaya eklenmesi suretiyle uygulama yapılarak lehe yasanın buna göre belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 49/1. maddesinde “süreli hapis cezası Kanunda aksi belirtilmeyen halde 20 yıldan fazla olamaz” şeklinde temel cezanın üst sınırının düzenlendiği, 5237 sayılı Yasanın bu haliyle ve 61. maddesinde cezanın belirlenmesi sırasında sonuç cezaya ilişkin sınırlayıcı bir hüküm ve sonuç cezada üst sınır içermediği,

Ancak;

29.06.2005 gün ve 5377 sayılı Yasa ile 5237 sayılı Yasaya eklenen 61/7. maddesine göre ise bu defa “süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza 30 yıldan fazla olamaz” şeklinde yeni bir düzenleme yapıldığı,

Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun, Dairemizce de benimsenen 30.05.2006 gün 2006/147 Esas, 2006/149 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; 5377 sayılı ve 29.06.2005 günlü Yasa değişikliği öncesinde sonuç cezanın 20 yıl ile sınırlı olduğuna dair Yasada hüküm olmadığı gibi, temel cezanın üst sınırının gösterilmediği durumlarda bunu 20 yıl ile sınırlayan 49/1. maddesinin sonuç cezayı da sınırlar şekilde yorumlanmasının mümkün bulunmadığı anlaşılmakla, mahkemece,765 sayılı TCK.na göre verilen ve kesinleşen 24 yıl hapis cezasına karşılık, 5237 sayılı TCK.nun 103/2,3,4 ve 43. maddeleri ile belirlenen 22 yıl 6 ay hapis cezasının 49/1. madde ile 20 yıla indirilmesi suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi,

Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun dairemizce de benimsenen 07.04.2006 gün ve 2006/10-128-177 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; uyarlama yargılaması sırasında yapılan yargılama giderlerinden hükümlünün sorumlu tutulamayacağı ve infazda doğabilecek kuşku ve duraksamaları gidermek üzere kesinleşen hükümdeki yargılama giderlerinin uyarlama hükmünde de aynen gösterilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, re`sen temyiz tabii olan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK.nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6070 Karar: 2018/295 Tarih: 30.01.2018

  • CMK 266. Madde

  • Başvurudan Vazgeçilmesi ve Etkisi

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

14/11/2013 havale tarihli dilekçesinde “… Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/200 esas ve 2013/208 karar sayılı kararına karşı temyiz yoluna müracaat edilmesi düşünülmekle” ibaresiyle süre tutum talebinde bulunan… sicil nolu Cumhuriyet Savcısı…‘ın, mahkemenin gerekçeli kararı üzerine yazdığı “kararın gerekçesi nazara alınarak temyiz yoluna müracaat edilmekten vazgeçilmiştir” şeklinde 16/12/2013 tarihli yazısıyla temyizden feragat ettiği anlaşılmakla; süre tutum dilekçesi veren Cumhuriyet Savcısının sanıklar yönünden lehe mi yoksa aleyhe mi temyiz isteminde bulunduğunun belli olmadığı ve 5271 sayılı CMK’nın 266. maddesinde yer alan “Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez” hükmü dikkate alındığında, bu hususun (…) sicil nolu Cumhuriyet Savcısı… açıklattırılarak, aleyhe temyiz isteminde bulunmuş ve temyizden feragat etmiş ise feragata ilişkin dilekçenin gönderilmesi, aksi halde dosyanın bu Cumhuriyet Savcısının halen görevli olduğu mahalle gönderilerek gerekçeli temyiz dilekçesi düzenlenmesi sağlandıktan sonra iade edilmek üzere esası incelenmeyen dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 30/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS