0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Duruşma ve Karar

CMK Madde 257

(1) 256 ncı maddeye göre verilmesi gereken kararlar, duruşmalı olarak verilir.

(2) Müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de duruşmaya çağrılır. Bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler.

(3) Çağrıya uymamaları, işlemin ertelenmesine neden olmaz ve hükmün verilmesini engellemez.



CMK Madde 257 Gerekçesi

Madde, 256. maddede belirtilen tedbirlerin alınmasındaki usulü göstermektedir. Duruşma ve karar hakkında duruşmaya ilişkin kurallar uygulanacaktır.

Müsadere veya imha olunacak veya kullanımdan kaldırılacak eşya üzerinde hakkı olan kimseler de olanak varsa duruşmaya çağrılacaklar ve sanığın sahip olduğu bütün hakları kullanabileceklerdir. Adı geçenlerin mahkeme tarafından bu konuda yapılan çağrıya uymamaları duruşmanın ertelenmesine neden ve hükmün verilmesine engel olmayacaktır. Böylece tedbirlere karar verilmesinin sürüncemede bırakılmaması düşünülmüştür.


CMK 257 Müsadere Yargılamasında Duruşma ve Karar Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/446

  • CMK 257
  • CMK’nın 257. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca müsadere veya iade edilecek eşya üzerinde hakkı olan kimselerin duruşmaya çağrılması ve bunların sanığın sahip olduğu hakları kullanabileceği öngörüldüğü hâlde, kaçak sigaraların taşımasında kullanılan aracın kayıt malikine iddianame örneği ile duruşma gün ve saatinin tebliğ edilmeden aracın iadesine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle müsadereye ilişkin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda yapılan düzenlemelere değinilmesi gerekmektedir.

Müsadere, TCK’nun “Genel Hükümler” başlıklı birinci kitabının, “Yaptırımlar” başlıklı üçüncü kısmının, “Güvenlik Tedbirleri” başlıklı ikinci bölümünün “Eşya müsaderesi” başlıklı 54 ve “Kazanç müsaderesi” başlıklı 55. maddelerinde düzenlenmiş olup, uyuşmazlığın konusunu oluşturan “Eşya müsaderesi” başlıklı 54.maddesi;

“(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir.

(2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkânsız kılınması hâlinde; bu eşyanın değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir.

(3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.

(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir.

(5) Bir şeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin bu kısmı ayırmak olanaklı ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilir.

(6) Birden fazla kişinin paydaş olduğu eşya ile ilgili olarak, sadece suça iştirak eden kişinin payının müsaderesine hükmolunur” şeklinde iken, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunla maddenin birinci fıkrasına “Eşyanın üzerinde iyiniyetli üçüncü kişiler lehine tesis edilmiş sınırlı ayni hakkın bulunması hâlinde müsadere kararı, bu hak saklı kalmak şartıyla verilir” cümlesi eklenmiştir.

Müsadere, bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesi sonucunu doğurmakta olup, TCK’da müsadere bir güvenlik tedbiri olarak kabul edilmiştir. Anılan Kanun’un 54. maddesinin birinci fıkrasına göre, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşya, iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak şartıyla müsadere edilir. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanmış olan eşya ise, suçun icra hareketlerine henüz başlanmamış ise, sadece bu nedenle müsadere edilemeyecek, ancak niteliği itibarıyla kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda eşyanın müsaderesine hükmedilecektir.

Kural olarak müsadereye hükmedilmesi için kasıtlı bir suçun işlenmesi zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı bir kimsenin mutlaka cezaya mahkûm edilmesi gerekmemektedir. Örneğin suçun işlenmesinde kullanılan eşyanın, bunu kullanan fail akıl hastası olması nedeniyle cezalandırılamasa dahi müsaderesine hükmedilebilecektir.

Üçüncü fıkrada, müsaderede orantılılık kuralı kabul edilmiş olup, buna göre, suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağının ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağının anlaşıldığı durumlarda, eşyanın müsaderesine hükmedilmeyebilecektir.

Maddenin dördüncü fıkrasına göre, üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyanın, eylem suç oluşturmasa dahi her hâlde müsaderesine hükmolunacaktır.

5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun “Müsadere” başlıklı 13. maddesi ise;

“(1) Bu Kanunda tanımlanan suçlarla ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümleri uygulanır. Ancak kaçak eşya taşımasında bilerek kullanılan veya kullanılmaya teşebbüs edilen her türlü taşıma aracının müsadere edilebilmesi için aşağıdaki koşullardan birinin gerçekleşmesi gerekir:

a) Kaçak eşyanın, suçun işlenmesini kolaylaştıracak veya fiilin ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde özel olarak hazırlanmış gizli tertibat içerisinde saklanmış veya taşınmış olması.

b) Kaçak eşyanın, taşıma aracı yüküne göre miktar veya hacim bakımından tamamını veya ağırlıklı bölümünü oluşturması veya naklinin, bu aracın kullanılmasını gerekli kılması.

c) Taşıma aracındaki kaçak eşyanın, Türkiye’ye girmesi veya Türkiye’den çıkması yasak veya toplum veya çevre sağlığı açısından zararlı maddelerden olması.

(2) Etkin pişmanlık nedeniyle fail hakkında cezaya hükmolunmaması veya kamu davasının düşmesine karar verilmesi, sadece suç konusu eşya ile ilgili olarak müsadere hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez” şeklinde düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde, bu Kanunda tanımlanan suçlarla ilgili olarak Türk Ceza Kanunu’nun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş olup, buna göre kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsadere edilebilmesi için eşyanın iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmaması gerekmektedir. Ancak, kaçak eşya taşımasında bilerek kullanılan veya kullanılmaya teşebbüs edilen her türlü taşıma aracının müsadere edilebilmesi için aynı fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen koşullardan birinin gerçekleşmesi zorunludur.

Maddenin ikinci fıkrasında, etkin pişmanlık nedeniyle fail hakkında cezaya hükmolunmaması veya kamu davasının düşmesine karar verilmesinin, sadece suç konusu eşya ile ilgili olarak müsadere hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nın «Özel Yargılama Usulleri» başlıklı beşinci kitabının, «Uzlaşma ve Müsadere» başlıklı ikinci kısmının, «Müsadere Usulü» başlıklı ikinci bölümünde 256 ve 257. maddelerde «müsadere usulü» düzenlenmiş olup uyuşmazlık konusuyla ilgili 257. madde;

“(1) 256 ncı maddeye göre verilmesi gereken kararlar, duruşmalı olarak verilir.

(2) Müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de duruşmaya çağrılır. Bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler.

(3) Çağrıya uymamaları, işlemin ertelenmesine neden olmaz ve hükmün verilmesini engellemez” şeklindedir.

Bu hüküm uyarınca müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kişilerin duruşmaya çağrılması zorunlu olup bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabileceklerdir. Ancak bu kişilerin çağrıya uymamaları, işlemin ertelenmesine neden olmayacak ve hükmün verilmesini engellemeyecektir.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Suriye’den Türkiye’ye giriş yapmak üzere Cilvegözü Gümrük sahasına gelen sanık A. H.’nin sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araçta yapılan aramada; ön kapı içlerinde, sağ ve sol ön marşpiyelinde, arka davlumbazın içerisindeki boşluklarda gizlenmiş vaziyette 320 paket kaçak sigaranın ele geçirildiği, kaçak sigaraların taşımasında kullanılan aracın trafik tescil belgesi suretine göre A. Ç. adına kayıtlı olduğu, mahkemece aracın kayıt malikinin duruşmaya çağrılmadığı, sanık kaçak sigaraların ele geçirildiği aracı vekaleten kullandığını savunmuş ise de bu konuda herhangi bir vekaletneme sunmadığı anlaşılmakla; CMK’nın 257. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca müsadere veya iade edilecek eşya üzerinde hakkı olan kimselerin duruşmaya çağrılması ve bunların sanığın sahip olduğu hakları kullanabileceği öngörüldüğü hâlde, kaçak sigaraların taşımasında kullanılan … plaka sayılı aracın kayıt maliki A. Ç.’ye iddianame örneği ile duruşma gün ve saatinin tebliğ edilmeden aracın iadesine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12043 Karar : 2018/566 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a aykırı davranmak suçundan sanıklar … ve … haklarındaki davanın 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun gereğince şartla ertelenmesine dair Bingöl Asliye Ceza Mahkemesinin 17/07/2001 tarihli ve 1999/159 esas, 2001/94 sayılı kararını müteakip, Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının 17/06/2014 tarihli talebi üzerine adlî emanetin 1999/48 sırasına kayıtlı 1 adet toplu tabir edilen tabanca ve 50783 seri nolu mavzer tipi uzun namlulu yivli ve setli tüfeğin sahibine iadesine ilişkin Bingöl 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/06/2014 tarihli ve 2014/182 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre;

1- Taşınması ve bulundurulması bizatihi suç teşkil eden 50783 seri nolu mavzer tipi uzun namlulu yivli ve setli tüfeğin mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca müsaderesi yerine yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- Dosya kapsamında bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığının 24/06/1999 tarihli ve BLS.1999/1519 uzmanlık sayılı ekspertiz raporunda, söz konusu tabancanın 6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 11. maddesine göre antika olarak değerlendirilmesi karşısında, 6136 sayılı Kanun ve Yönetmelik ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasasının 23 ve 25. maddeleri hükümleri uyarınca silahın gerekli işlem yapılmak üzere yönetime teslimi yerine yazılı şekilde karar verilmesinde,

3- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 256/1. maddesinde “(1) Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir. (2) Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verilir.”, 257. maddesinde “(1) 256 ncı maddeye göre verilmesi gereken kararlar, duruşmalı olarak verilir. (2) Müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de duruşmaya çağrılır. Bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler. (3) Çağrıya uymamaları, işlemin ertelenmesine neden olmaz ve hükmün verilmesini ertelemez.” şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmeyen hallerde, Cumhuriyet Başsavcılığınca müzekkere ile yapılan talep üzerine mahkemesince duruşma açılarak, müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimselerin duruşmaya davet edilmesi suretiyle müsadere hususunda bir karar verilebileceği gözetilmeden, evrak üzerinde hüküm kurulmasında, isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 08.11.2016 gün ve 2014 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.11.2016 gün ve KYB/2016…388985 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Taşınması ve bulundurulması bizatihi suç teşkil eden 50783 seri nolu mavzer tipi uzun namlulu yivli ve setli tüfeğin mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca müsaderesi yerine yazılı şekilde karar verilmesi,

2- Dosya kapsamında bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığının 24/06/1999 tarihli ve BLS.1999/1519 uzmanlık sayılı ekspertiz raporunda, söz konusu tabancanın 6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 11. maddesine göre antika olarak değerlendirilmesi karşısında, 6136 sayılı Kanun ve Yönetmelik ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasasının 23 ve 25. maddeleri hükümleri uyarınca silahın gerekli işlem yapılmak üzere yönetime teslimi yerine yazılı şekilde karar verilmesi,

3- Sanıklar hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan mahkumiyet kararı verilmesinin ardından,Cumhuriyet Savcısının adli emanette kayıtlı suça konu eşya ilgili bir karar verilmediğinden bahisle talepte bulunması üzerine dosyanın ele alınarak suç eşyasının duruşma açılmadan sahibine iadesine karar verilmiş ise de; suça konu tabanca ve tüfek hususunda CMK.nun 256 ve 257. maddeleri uyarınca duruşma açılarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, dosya üzerinden yazılı şekilde hüküm kurulması ,

Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden,Bingöl 1.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 24.06.2014 gün ve 2014/182 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK.nun 309.maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/17794 Karar : 2017/5843 Tarih : 22.05.2017

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1- Mahkemece, suçta kullanıldığı kabul edilerek müsaderesine karar verilen … plakalı aracın ruhsat sahibi …‘ın, yokluğunda kurulan hükme karşı 5271 sayılı CMK’nın 257/2. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunduğu halde, kendisine 5271 sayılı CMK’nın 35/2. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğ edildiğine dair dosyada bir belgeye rastlanmadığından, gerekçeli karar tebliğ edilmiş ise tebliğ belgesinin dosya içerisine konularak, tebliğ edilmemiş ise gerekçeli kararın …‘a (öncelile …. adresi, bu adreste tebliğ yapılamaması halinde adres sorgulama formu dosya içine alınarak adres kayıt sistemindeki adresi esas alınarak ) tebliği ile, tebliğ belgesi ile birlikte verilmesi halinde temyiz dilekçesi de eklenerek incelenmek üzere Dairemize gönderilmesi,

2- Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 18/03/2008 tarih ve 9-7-56 sayılı kararında açıklandığı üzere, kovuşturma evresinde kendisine zorunlu müdafii atandığından sanığın haberdar edilmediği durumlarda zorunlu müdafie yapılan tefhim ve tebliğlerin kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmayacağı, sanık …‘nın kendine müdafii atandığından haberi olmadığı, bu nedenle sanığa gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerektiği anlaşılmakla; sanık …‘ya gerekçeli kararın, başvurabileceği yasa yolunu, türünü, süresini, merciini, sürenin ne zaman başlayacağını ve nerelere ne biçimde müracaat edebileceğine ilişkin açıklamayla birlikte (öncelikle …adresi, bu adreste tebliğ yapılamaması halinde adres sorgulama formu dosya içine alınarak adres kayıt sistemindeki adresi esas alınarak) tebliği ile, tebliğ belgesi ile birlikte verilmesi halinde temyiz dilekçesi de eklenerek incelenmek üzere Dairemize gönderilmesi,

3- Sanık …‘ın, hırsızlık, işyeri dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet kararlarını 17/05/2012 tarihli dilekçesiyle temyiz ettikten sonra, 28/04/2017 tarihli dilekçesini sunup “dosyanın tasdiklenmesini” istediği görülmekle, halen Rize L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan sanığa, 28/04/2017 tarihli dilekçedeki dosyanın tasdiklenmesinden kastının temyizden feragat olup olmadığı sordurulup bu konudaki beyanına ilişkin cezaevi idaresi aracılığıyla tutanak düzenlettirilip incelenmek üzere Dairemize gönderilmesi için dosyanın incelenmeksizin mahalline iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 22/05/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1302 Karar : 2017/4512 Tarih : 11.05.2017

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

Yerel Mahkemece bozma üzerine verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanık … hakkında 06.10.2015 tarihinde mahkumiyet kararı verildiği, bu hükümde kaçak orman emvalinin müsaderesi konusunda karar verilmediği ve 06.11.2015 tarihli ek karar ile dosya üzerinden duruşma yapılmadan müsadere kararı verildiğinin anlaşılması karşısında; 5271 sayılı CMK’nın 256 ve 257. maddeleri gereğince duruşma açılmak suretiyle yapılacak aleni muhakeme sonucunda müsadere hususunda bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde dosya üzerinden hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, sanığın ve katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 11.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/790 Karar : 2017/3843 Tarih : 2.05.2017

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

1- Sanık hakkında 4926 sayılı Yasanın 3/…4. maddesi delaletiyle 4/…2. maddesi gereğince temel cezanın belirlenmesi yerine yazılı şekilde hüküm tesisi,

2- 4926 sayılı Kaçakcılıkla Mücadele Kanunu’nun 4/…2 maddesinde atılı eylemin müeyyidesi adli para cezasını, 5607 sayılı Kaçakcılıkla Mücadele Kanunu’nun 3/5 maddesinde ise hürriyeti bağlayıcı cezanın yanında adli para cezasını da içermekte olduğu; kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın 5237 sayılı TCK.nun 50. maddesi gereğince adli para cezasına veya diğer seçenek yaptırımlara çevrilmesi halinde verilen sonuç ceza itibariyle 5607 sayılı Yasanın sanık lehine olabileceği gözetilerek olaya suç tarihinde yürürlükte bulunan 4926 sayılı Kaçakcılıkla Mücadele Kanunu ile suç tarihinden sonra 31.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5607 sayılı Kaçakcılıkla Mücadele Kanunu’nun ilgili bütün hükümleri uygulanarak elde edilecek sonuçların birbiriyle karşılaştırılması ve karar yerinde tartışılması suretiyle lehe olan yasanın belirlenmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken denetime olanak verecek şekilde ve bu husus tartışılmadan yazılı şekilde hüküm tesisi,

3- 5271 sayılı CMK.nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesine engel hali bulunmayan sanığın, 07/03/2013 tarihli kısa kararın açıklandığı celsede taksit olursa ödeyebilirim şeklinde beyan ettiği gözetilerek, dava konusu eşyanın … İdaresince hesaplanan “eşyanın ithalinde öngörülen … vergileri ve diğer eş etkili vergiler ile mali yükler toplam tutarı” olan miktarın kamu zararı olduğunun sanığa bildirilmesi ve sonucuna göre,

gerektiğinde Ceza Muhakemesi Kanunun 231/9. fıkrası da gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken sanığın taksitlendirme talebi tartışılmadan “zararın sanık tarafından ödenmediğinden “ bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

4- Harçta kazanılmış hakkın söz konusu olamayacağı da gözetilerek sanığın tazmini nitelikte adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği halde nispi harca hükmolunması gerektiğinin gözetilmemesi,

5- Dava konusu nakil aracının … 01/01/1938 doğumlu sanığın babası olan … adına kayıtlı olduğu, bu nedenle davaya katılma ve temyize hakkı bulunan malen sorumlu … 01/01/1938 doğumlu …‘in CMK.nun 257/2. maddesi uyarınca davadan haberdar edilip, katılma imkanı tanınmadan, müsadere konusunda beyanı alınmadan ve aracın iyiniyetli 3. kişiye ait olup olmadığı hususu araştırılarak karar yerinde tartışılmadan eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması ve nakil aracının 4926 sayılı Yasanın 20. maddesi yerine TCK.nun 54. maddesi gereğince müsaderesine karar verilmesi,

6- 4926 sayılı Yasa nedeniyle tayin edilen tazmini nitelikle adli para cezası uygulamasında, 5237 sayılı TCK.nun 62. maddesi gereğince takdiri indirim ve 52/4. maddesi uyarınca da para cezasının taksitlendirilmesinin yapılamayacağının gözetilmemesi,

Yasaya aykırı, sanık ve müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanığın cezada kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 02/05/2017 günü oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/13256 Karar : 2017/673 Tarih : 25.01.2017

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

1- Sanıklar, …, …, …, …,…, …, …, …,… hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde ;

TCK’nın 53. maddesi ile ilgili olarak, hükümden sonra 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmanın toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA,

2- Sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçudan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;

Sanığın iletişimin tespitinde kullanılan telefonun ve konuşmalardaki seslerin kendisine ait olmadığını beyan etmesi ve bu telefon görüşmelerinin hükme esas alındığının anlaşılması karşısında, sanığa ait ses örneklerinin alınması ve ses kayıtlarının sanığa ait olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’ne veya uzman bir kurum ya da kuruluşa ses analizi yaptırılarak rapor alınması, ses kayıtlarının sanığa ait olduğu belirlendiği takdirde her konuşmanın gerçekleşen somut olay ve olaylarla bağlantısı varsa açıklanıp gösterilerek ulaşılan kanıya göre sanığın fiili sabit olup olmadığı sabit ise ne olduğu açıklanıp tüm deliller birlikte değerlendirilerek, sanğın hukukî durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması,

Kanuna aykırı sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA,

3- Sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçudan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;

Somut olayda, sanığın diğer sanıklarla yaptığı telefon görüşmelerinin hükme esas alınmış olması karşısında; hangi tarihte kiminle ne şekilde telefon konuşması yaptıklarının belirtilmesi, her konuşmanın gerçekleşen somut olay ve olgularla bağlantısı varsa gösterilmesi, ulaşılan kanıya göre sanığın fiilinin sabit olup olmadığı ve sabit ise ne olduğu açıklanıp nitelendirilmesi, sonucuna göre hukukî durumunun saptanması gerektiği gözetilmeden; yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA,

4- … plaka sayılı aracın müsaderesine ilişkin kurulan hükmün incelenmesinde;

a…plakalı aracın suç tarihinde ve halen kim adına kayıtlı olduğunun ilgili Trafik Tescil Şube Müdürlüğünden sorularak tespit edilmesi,

b-Aracın sanık dışında biri adına kayıtlı olduğunun belirlenmesi halinde, CMK’nın 257. maddesinde, müsadere edilecek eşya üzerinde hakkı olan kimselerin duruşmaya çağrılması ve bunların sanığın sahip olduğu hakları kullanabileceği öngörüldüğünden, kayıt malikine iddianame örneği ile duruşma tarihinin ve verilen kararın tebliğ edilmesi gerektiği gözetilmeden, aracın müsaderesine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA,

25.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/5413 Karar : 2016/3343 Tarih : 7.04.2016

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

Sanık hakkında hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından açılan davalar ile ilgili zamanaşımı süresi içinde mahkemesince bir karar verilmesi mümkün görülmüştür.

Sanık … hakkında 05.09.2011 gün ve 2011/2284 sayılı iddianame ile resmi belgede sahtecilik, hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kamu davası açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda resmi belgede sahtecilik suçundan 17.01.2012 gün ve 2011/222 Esas, 2012/6 Karar sayısı ile sanığın beraatına karar verildiği, bu kararın görüldüsünün 23.02.2012 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından yapıldığı ve kararın 17.03.2012 tarihinde kesinleştirildiği, sanık … müdafiinin kararın kesinleşmesinden sonra 11.05.2012 havale tarihli dilekçesiyle soruşturma aşamasında yediemin olarak müştekiye teslim edilen …… isimli teknenin kendilerine verilmesini mahkemeden istemesi üzerine, ….. 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.05.2012 tarihli 2011/222 Esas, 2012/6 Karar sayılı Ek kararla sanığın teknenin kendisine iadesine ilişkin talebi hususunda karar verilmesine yer olmadığına ve suça konu teknenin sanığa iade edilmesi hususunda bir sakınca bulunmadığına dair karar verildiği, sonrasında sanık müdafiinin 23.05.2012 tarihli dilekçesi ve …. Cumhuriyet Başsavcılığının 22.05.2012 tarihli 2010/19122 nolu yazıları ile bu ek karara itiraz edilmesi üzerine Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesince itiraz kabul edilerek …. 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.05.2012 gün ve 2011/122 Esas, 2012/6 Karar sayılı ek kararın kaldırılmasına karar verilerek dosyanın mahkemesine iadesi sonucunda …. 4. Asliye Ceza Mahkemesince 19.06.2012 tarihli ek kararla söz konusu teknenin sanık …`e iadesine karar verilmesi üzerine, karara Cumhuriyet savcısının 21.06.2012 tarih ve 2012/27 sayılı dilekçesi ile itiraz ettiği, itiraz üzerine ….. 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.06.2012 gün ve 2012/873 değişik iş sayılı kararıyla, itiraza konu ek kararın Yargıtay tarafından incelenmesi gerektiğinden bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar vermesi üzerine dairemize gönderildiği anlaşılmakla dosya incelenerek gereği görüşüldü :

Suça konu teknenin iadesi yönünden, mahkemece CMUK 392 ve CMK 256-257. maddeleri uyarınca duruşma açılıp taraflar dinlenilerek yapılacak yargılama sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, evrak üzerinden yapılan inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nun 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 07.04.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/8247 Karar : 2014/20638 Tarih : 24.09.2014

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

Sanık hakkında ruhsatsız silah taşımak ve genel güvenliği tehlikeye sokmak iddiasıyla açılan davada hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve kararın kesinleşmesinden itibaren beş yıllık denetim süresinin sona ermesi nedeniyle; sanığın davanın düşürülmesi, tabanca ve eklerinin iadesine ilişkin talebi üzerine mahkemesince dosya ele alınarak duruşma yapılmaksızın ek karar ile denetim süresi boyunca yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı gerekçesiyle kamu davasının düşürülmesine ve suç eşyasının iadesi talebinin reddine karar verilmiş ise de; CMK.nun 256 ve 257/1. maddeleri uyarınca duruşma açılıp sanık usulüne uygun duruşmaya çağrılarak deliller saptandıktan sonra bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde dosya üzerinden karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/9946 Karar : 2009/10188 Tarih : 1.07.2009

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

Ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma, taşıma veya bulundurma suçundan şüpheli Hanife hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Balıkesir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen 12.01.2007 tarihli ve 2007/559 soruşturma, 2007/132 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı müteakip, Balıkesir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca adli emanetin 2007/50 sırasında kayıtlı Browning marka 9 mm. çaplı 48743 seri nolu silahın müsaderesi talebi üzerine, adli emanetin 2007/50 sırasında kayıtlı Browning’s Patent marka 9 mm. çaplı 48743 seri nolu silahın ve bir adet şarjörün 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 54/1. maddesi uyarınca müsaderesine dair, ( Balıkesir Birinci Sulh Ceza Mahkemesi )`nin 22.03.2007 tarihli ve 2007/267-178 sayılı kararı ve dosyası ile ilgili olarak;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun “Duruşma ve karar” kenar başlıklı 257. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında yer alan; “ ( 1 ) 256. maddeye göre verilmesi gereken kararlar, duruşmalı olarak verilir.

( 2 ) Müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de duruşmaya çağrılır. Bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler.” şeklindeki düzenleme karşısında, duruşma açılarak yargılama yapılması gerektiği gözetilmeden, sanığın savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle dosya üzerinden karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 13.05.2009 gün ve 28028 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay C.Başsavcılığı`ndan 10.06.2009 gün ve KYB/2009-134853 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize tevdii kılınmakla incelendi:

Gereği görüşülüp düşünüldü:

6136 sayılı Yasa ve bu Yasanın uygulanmasına ilişkin yönetmelik hükümleri uyarınca bulundurma ruhsatlı tabancanın zoralımına yönelik taleplerle ilgili kararların, CMK`nın 257. maddesi uyarınca duruşma açılarak verilmesi gerekir ve temyizi de olanaklıdır. Bu kararın evrak üzerinde verilmiş olması yasa yolunu değiştirmez.

Öte yandan, 5271 sayılı CMK`nın 34/2. ve 232/6. madde ve fıkralarına göre hüküm fıkrasında, verilen karara karşı yasa yollarına başvurma olanağının bulunup bulunmadığı ve başvurma olanağı var ise süresi, mercii ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.

Duruşma açılarak verilmesi gerekirken evrak üzerinde verilen inceleme konusu hükümde, karara karşı başvurulabilecek yasa yolu “temyiz” olmasına karşın “itiraz” olarak gösterildiği gibi, yasa yolunun mercii, süresi ve şekillerine ise hiç yer verilmemesi suretiyle anılan yasa maddelerine aykırılık yapılmıştır. Bu nedenle, malen sorumluya yapılan karar tebliği de yöntemine uygun değildir ve karar kesinleşmemiştir. Yerel mahkeme tarafından, malen sorumluya, hakkındaki hükme ilişkin başvurabileceği yasa yolu, mercii ve süresi, bu yasa yoluna ne şekilde başvurabileceği ve temyiz etmediği takdirde hükmün kesinleşeceği hususları tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmek suretiyle kararın yöntemine uygun olarak yeniden tebliği ve şayet temyiz edilmez ise karar kesinleştirilerek, olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozma isteminde bulunulması gerekmektedir.

Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görülmediğinden istemin ( REDDİNE ), dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı`na ( TEVDİİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2007/3644 Karar : 2008/8683 Tarih : 8.07.2008

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

Silah ruhsat süresi dolan ve ruhsatını yeniletmeyen sanık Nori Dutar’a ait silah ve eklerinin zoralımı C.Savcılığınca istenilmekle yapılan yargılanma sonunda; müsadereye dair ( KONYA ) 4. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 21.11.2006 gün ve 218 değişik iş sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay`ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile 14.4.2007 günü daireye gönderilmekle incelendi:

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Sanığın yokluğunda evrak üzerinden verilen 21.11.2006 tarihli müsadere kararında, kanun yolu, süresi, mercii açıkça gösterilmediğinden, sanık müdafiinin temyizinin süresinde olduğu kabul edilerek ve Konya 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 29.12.2006 tarihli 2006/218 müteferrik karar sayılı temyiz talebinin reddine dair kararı kaldırılarak ve CMK.nun 257. ( CMUK.nun 392 ) maddesi uyarınca duruşma açılarak verilmesi gereken kararın evrak üzerinden verilmesi yasa yolunu değiştirmeyeceğinden ve silahın bilinen değerine göre hükmün temyizi olanaklı olduğundan yapılan incelemede; Taşıma ruhsatı iptal edilen dava konusu tabancanın, müsaderesine ilişkin talebin mahkemesince duruşma açılarak sonuca bağlanması gerektiği gözetilmeden, yazılı biçimde evrak üzerinden karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş sanık Nori Dutar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/3211 Karar: 2014/6089 Tarih: 04.06.2014

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

KARAR : İddianame içeriğine, sanığın hazırlık anlatımına, 7.8.1984 tarihli ev arama ve zaptetme tutanağına, 7 Ağustos 1984 tarihli kasa açma ve el koymaya dair tutanağa ve dosya kapsamına nazaran olay tarihinde Edirne Kapıkule Gümrük Muhafaza Başmüdürü olan sanık H. A. ve burada görev yapan diğer sanıklar hakkında, zimmet, rüşvet, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak gibi suçlardan Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 4 numaralı Askeri Mahkemesine dava açıldığı, bu mahkemenin 13.6.1985 tarihli görevsizlik kararıyla dosyanın Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, hazırlık soruşturması sırasında sanığın görevi gereği öteki sanıklarla birlikte el koydukları kaçakçılara ait paralardan aldığı ileri sürülen 104.804,61 Euroya çevrilen 204.980 Alman Markı ile 4.440 I. D. yakını N. A. adına kayıtlı T.C Ziraat Bankası 1. L… Şubesindeki kiralık kasada tutulduğu belirlenerek el konulduğu, ayrıca bankaya yatırdığı toplam 15.000.000 ( 15 YTL ) liraya ait mevduat sertifikalarının evinde yapılan aramada ele geçirilerek sonradan Edirne Adli Emanet Memurluğunun 1987/184. sırasına kaydedildiği, sanığın yargılama sırasında 15.3.1985 tarihinde ölmesi sebebiyle 20.1.1986 gün, 1985/330 Esas, 1986/33 Sayılı Kararda hakkındaki kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verildiği halde adli emanetteki para ve eşyalarla ilgili hüküm kurulmadığı, 21.11.2011 tarihli talep üzerine uzun süre sonra 20.3.2012 tarihli ek Karar ile 5237 Sayılı TCK’nın 55. maddesi gereğince bunların müsaderesine karar verilmiş ise de; 3628 Sayılı Kanunun 17. maddesi sebebiyle rüşvet ve zimmet suçlarının zarar göreni olan ve zimmetin konusunu oluşturan paralar üzerinde hakkı bulunan Hazinenin CMK’nın 257/2, 260/1. maddeleri gereğince davadan ve hükümden haberdar edilmediği, ayrıca örneği dosyada bulunan Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 3.10.1996 gün ve 1996/124 Müteferrik sayılı Kararına göre Edirne C. Savcılığının 1.11.1994 tarihli aynı emanet eşyalarıyla ilgili talebi üzerine 15.000.000 TL’lık mevduat sertifikası ve 4.440 I. D. sanık H. A.’ın yasal mirasçılarına iadesine karar verilmesine rağmen bu kararın ilgililerine tebliğ edildiğini gösteren bilgi ve belgenin dosyada bulunmadığı anlaşıldığından,

SONUÇ : 3.10.1996 gün ve 1996/124 Müteferrik sayılı Kararın Hazineye ve sanığın mirasçılarına, 20.3.2012 gün, 1986/158 Esas, 1986/411 Ek Karar sayılı Kararın ise Hazineye tebliği ile tebellüğ belgelerinin, verdikleri takdirde temyiz dilekçelerinin eklenmesi, temyiz etmeleri durumunda ise bunlarla ilgili ek tebliğname düzenlenmesinden sonra iade edilmek üzere incelenmeyen dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.06.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2017/149 Karar : 2018/71 Tarih : 27.02.2018

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

Sanık Osman Hilmi Damar hakkında 5607 sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan beraat hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında aynı suçtan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı suçun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin, dava zamanaşımının gerçekleştiği sonucuna ulaşılması hâlinde, elkonulan eşyanın iadesi veya müsaderesi hususunda Ceza Genel Kurulunca bir karar verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

1- Dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği;

İncelenen dosya içeriğinden;

Sanığın ortağı ve imzaya yetkili müdürü olduğu firmaca İsveç’ten ithal edilen ve 24.09.2008 tarihli serbest dolaşıma giriş beyannamesinde bildirilen eşyanın bulunduğu konteynerde, X-Ray cihazı tarafından yapılan taramada farklı yoğunluklar bulunduğunun tespit

edilmesi üzerine 26.09.2008 tarihinde yapılan aramada, beyannamede gösterilmeyen bir kısım eşyanın ele geçirildiği iddiasıyla sanık hakkında eşyayı gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın ülkeye sokma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,

Sanığın sorgusunun istinabe suretiyle 03.03.2009 tarihinde yapıldığı,

Yerel mahkemece sanığın atılı suçtan beraatine karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

5237 sayılı TCK’nun 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle düşeceği düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.

Aynı Kanunun 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin varlığı halinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığa atılı eşyayı gümrük işlemlerine tâbi tutmaksızın ülkeye sokma suçunun yaptırımı, suç tarihinde ve hâlen yürürlükte bulunan 5607 sayılı Kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası, bozma ilamında belirtilen nitelendirmeye göre de; eşyayı gümrük vergilerini ödemeden ülkeye sokma suçunun yaptırımı, suç tarihinde yürürlükte bulunan 5607 sayılı Kanunun 3. maddesinin ikinci fıkrasında bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası olup, TCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca her iki nitelendirmeye göre suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıldır.

Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 26.09.2008 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak, sanık hakkında dava zamanaşımını kesen en son işlem 03.03.2009 tarihli sorgusu olup, bu tarihten sonra zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir sebebin gerçekleşmediği gözetildiğinde, TCK’nun 66/1-e maddesindeki sekiz yıllık zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 03.03.2017 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, gerçekleşen dava zamanaşımı nedeni ile bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.

2- Dava zamanaşımının gerçekleştiği sonucuna ulaşılmakla, elkonulan eşyanın iadesi veya müsaderesi hususunda Ceza Genel Kurulunca bir karar verilip verilemeyeceği;

İncelenen dosya içeriğinden;

26.09.2008 tarihli sayım, tespit, elkoyma, mühürleme ve teslim tutanağına göre;…. Ambalaj ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti. adına tescilli 24.09.2008 tarihli serbest dolaşıma giriş beyannamesinde, içerisinde 32 kap 14.483 kilogram bristol karton ve 7617 kap oluklu kâğıt veya karton kutu olduğu belirtilen konteynerde, X-Ray cihazı ile yapılan tarama sonucunda, konteynerin çeşitli bölgelerinde farklı yoğunluklar olduğunun tespiti üzerine, beyan edilen yükten farklı bir yük olduğundan şüphelenilerek yapılan sayım neticesinde serbest dolaşıma giriş beyannamesinde bahsi geçen eşya dışındaki 1 adet baskı makinesi merdanesi, 2 adet rulman, 3 adet karton kesim makinesinin temizleme ünitesi aparatı, 54 adet (1090 kg) mürekkep, 54 adet 155 mm 1,63 kg rulo halinde streç film, 151 adet 200 mm 2,10 kg rulo halinde streç film, 83 adet 73 cm boyunda streç film, 8 adet 50 cm boyunda streç film, 18 adet rulo halinde çöp torbası, 1 adet 4,5 kg kapasiteli Elektro Helios marka sanayi tipi çamaşır makinesi ve 3.900 kg paketlemeye hazır yarı mamûl kâğıt tabakanın beyan edilmedikleri ve herhangi bir gümrük işlemine tabi tutulmadıkları, bu eşya ile ilgili bir belgenin de ibraz edilmediği tespit edilerek eşyaya elkonulduğu ve kaçak eşyaya mahsus tespit varakası düzenlendiği,

İhracatçı İsveç firması tarafından düzenlenen dolaşım belgesi, fatura, çeki listesi ile konşimento ve ithalatçı firmanın ödeme belgelerinin, 24.09.2008 tarihli gümrük beyannamesi muhteviyatı ile uyumlu olduğu, beyanname dışında kalıp elkonulan eşyayı kapsamadığı,

Kaçak eşyaya mahsus tespit varakasına göre; suça konu olan eşyanın CİF değerinin 25.810 Lira, vergiler toplamının 5.992,09 Lira, gümrüklenmiş değerinin ise 31.802,09 Lira olduğu,

Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporlarda; elkonulan yaklaşık 5.000 kg ağırlığındaki, 11 kalemden müteşekkil, ticari mahiyet ve miktardaki beyan harici eşyanın tamamının gümrüğe tabi, yabancı menşeili mallardan olup CİF kıymetleri toplamının 25.810 Lira olduğu, 24.09.2008 tarihli beyanname ile beyan edilen ve vergi muafiyeti bulunan emtiaların devamı niteliğinde olmadıkları, çok sayıda ve farklı kalemde emtianın olduğu, bunlardan kâğıt-karton cinsi dışındakilerin vergiye tabi oldukları belirtilerek bu eşyanın sipariş edilmeden gönderici firma tarafından gönderilmesinin ticari teamüllere ve hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve 5607 sayılı Kanun kapsamında kaçak olarak değerlendirilmesi gerektiği yönünde kanaat bildirildiği,

Anlaşılmaktadır.

İnceleme dışı sanık Osman Hilmi Damar aşamalarda; ithalatçı firmanın verdiği konşimento, fatura ve dolaşım belgesine göre gümrük beyannamesi hazırlayıp gümrük idaresine sunduklarını, tescilden sonra yapılan muayene sonucunda beyanname muhteviyatı dışında eşyanın ortaya çıktığını, konteynerde beyannamede bildirilenlerin dışında eşya olduğunu bilmediğini beyan etmiştir.

Sanık … soruşturma aşamasında; …. Ambalaj ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’nin ortağı ve imzaya yetkili müdürü olduğunu, yeni kurulan fabrikaları için İsveç’te bulunan firmadan baskı ve diğer üretim makinelerini satın aldıklarını, üretim için gerekli ham madde gereksinimini de aynı firmadan temin ettiklerini, olay gününe kadar üç konteyner mal getirdiklerini, son olarakda 24.09.2008 tarihli serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatında olan emtiaları sipariş ettiklerini, fakat konteynerden sipariş etmedikleri ve haberleri dışında gelen eşyanın da çıktığını, İsveç firmasının beyan edilen malzemeler dışında daha önce göndermeyi unuttuğu veya daha sonra gönderebileceği malzemeleri de bilgileri dışında konteynere koymuş olabileceğini, olayın İsveç’teki firmanın bu durumu kendilerine bildirmemesinden kaynaklandığını,

Kovuşturma aşamasında ek olarak; olaydan sonra İsveçli firma ile irtibata geçmeleri sonucunda İsveçli firmanın farklı çıkan eşyayla ilgili olarak kendi gümrüğüne yeni bir beyanname verdiğini, o beyannamesine yükleme hatasına konu olan eşyanın bulunduğu faturanın da eklendiğini, bu belgeler çerçevesinde olayın İsveçli firmanın yükleme hatasından kaynaklandığının sabit olduğunu,

Savunmuştur.

Konumuzla ilgisi bakımından müsadereyi düzenleyen hükümlerin incelenmesi gerekmektedir.

Müsadere, 5237 sayılı TCK’nun “Genel Hükümler” başlıklı birinci kitabının, “Yaptırımlar” başlıklı üçüncü kısmının, “Güvenlik Tedbirleri” başlıklı ikinci bölümünün “Eşya Müsaderesi” başlıklı 54 ve “Kazanç müsaderesi” başlıklı 55. maddelerinde düzenlenmiş olup, uyuşmazlığın konusunu oluşturan “Eşya Müsaderesi” başlıklı 54. maddesi;

“(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir. Eşyanın üzerinde iyiniyetli üçüncü kişiler lehine tesis edilmiş sınırlı ayni hakkın bulunması hâlinde müsadere kararı, bu hak saklı kalmak şartıyla verilir.

(2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkânsız kılınması hâlinde; bu eşyanın değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir.

(3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.

(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir.

(5) Bir şeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin bu kısmı ayırmak olanaklı ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilir.

(6) Birden fazla kişinin paydaş olduğu eşya ile ilgili olarak, sadece suça iştirak eden kişinin payının müsaderesine hükmolunur” şeklindedir.

Müsadere, bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesi sonucunu doğurmakta olup, 5237 sayılı TCK’nda müsadere bir güvenlik tedbiri olarak kabul edilmiştir. Anılan Kanunun 54. maddesinin birinci fıkrasına göre, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşya, iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak şartıyla müsadere edilir. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanmış olan eşya ise, suçun icra hareketlerine henüz başlanmamış ise, sadece bu nedenle müsadere edilemeyecek, ancak niteliği itibarıyla kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda eşyanın müsaderesine hükmedilecektir.

Kural olarak müsadereye hükmedilmesi için kasıtlı bir suçun işlenmesi zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı bir kimsenin mutlaka cezaya mahkûm edilmesi gerekmemektedir. Örneğin suçun işlenmesinde kullanılan eşyanın, bunu kullanan fail akıl hastası olması nedeniyle cezalandırılamasa dahi müsaderesine hükmedilebilecektir.

Üçüncü fıkrada, müsaderede orantılılık kuralı kabul edilmiş olup, buna göre, suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağının ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağının anlaşıldığı durumlarda, eşyanın müsaderesine hükmedilmeyebilecektir.

Maddenin dördüncü fıkrasına göre, üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyanın, eylem suç oluşturmasa dahi her hâlde müsaderesine hükmolunacaktır.

5607 sayılı Kanunun 13. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi “Bu Kanunda tanımlanan suçlarla ilgili olarak 26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümleri uygulanır”, aynı maddenin ikinci fıkrası ise “Etkin pişmanlık nedeniyle fail hakkında cezaya hükmolunmaması veya kamu davasının düşmesine karar verilmesi, sadece suç konusu eşya ile ilgili olarak müsadere hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu kapsamda, zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verildiği durumlarda, elkonulan eşya ile ilgili olarak müsadere koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi zorunlu olup, elkonulan eşyanın müsaderesi ya da iadesi hususunda karar verilebilmesi için başkaca bir inceleme ve araştırma yapılmasının gerekmediği hâllerde, usul ekonomisi de gözetilerek Ceza Genel Kurulunca hükmün bu yönüyle de incelenebileceği ve müsadere ya da iade hususunda bir karar verilebileceği kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın ortağı ve imzaya yetkili müdürü olduğu firmaca ithal edilen ve 24.09.2008 tarihli serbest dolaşıma giriş beyannamesinde bildirilen eşyanın bulunduğu konteynerde, beyannamede ya da ekindeki belgelerde gösterilmeyen 11 kalemden oluşan, yaklaşık 5.000 kg ağırlığında, ticari mahiyet ve miktardaki eşyanın tespit edilerek ele geçirildiği anlaşılmakla; bahse konu eşyanın serbest dolaşıma giriş beyannamesi ve eklerinde beyan edilmemesi, herhangi bir gümrük işlemine tabi tutulmaması, beyan edilen emtianın devamı niteliğinde olmaması, ticari nitelikte ve miktarda olması, çok sayıda ve farklı kalemden oluşması, sipariş edilmeden yollanmasının ticari teamüllere uygun düşmemesi, beyan edilen emtianın vergi muafiyeti kapsamında olmasına rağmen beyan edilmeyen eşyanın vergiye tabi emtia olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, beyan edilmemek suretiyle gümrük işlemlerine tabi tutulmaksızın ülkeye sokulmaya teşebbüs edildiği sabit olan, 5607 sayılı Kanun kapsamında kaçak eşya niteliğindeki suça konu eşyanın müsadere koşullarının oluştuğu, bu hususta karar verilebilmesi için başkaca bir inceleme ve araştırma yapılması gerekmediğinden usul ekonomisi de gözetilerek Ceza Genel Kurulunca müsadere kararı verilebileceği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, suça konu eşyanın müsaderesi yerine mahrece iadesine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, TCDD İzmir Liman İşletme Müdürlüğü 3/B Ambarında ambar giriş defterinin 22.09.2008 tarih ve 812752 sırasında kayıtlı, beyan edilmeyen kaçak eşyanın 5607 sayılı Kanunun 13/1. maddesi delaletiyle TCK’nun 54/1. maddesi uyarınca müsaderesine karar verilmelidir.

İkinci uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …;

“Sanık … hakkında açılan kamu davasında yapılan yargılama sonunda yerel mahkemece, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 08.07.2013 tarihli bozma ilamına karşı direnilmesine ve sanığın beraati ile suça konu eşyanın mahrecine iadesine ilişkin hükmün, Ceza Genel Kurulunca, kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine, mahkemece mahrecine iadesine karar verilen eşyanın zoralımına yönelik çoğunluğun görüşüne aşağıdaki nedenlerle katılma olanağı olmamıştır.

Yüksek Ceza Genel Kurulunda yapılan görüşme sonunda, gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle sanık hakkında açılan kamu davasının düşürülmesine, elkonulan eşyanın zoralımına karar verilmiştir.

Zoralım 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ‘Yaptırımlar’ başlıklı üçüncü kısım, ‘Güvenlik Tedbirleri’ başlıklı ikinci bölümde ‘Eşya Müsaderesi’ başlığı altında 54. maddede düzenlenmiştir.

‘Kamu Davasının Sona Ermesi ve Hüküm’ başlıklı 5271 sayılı CMK.nun 223/1. maddesinde ‘Güvenlik Tedbiri’ hüküm olarak sayılmıştır.

Müsaderenin, TCK’nun 54. maddesinde güvenlik tedbiri olarak düzenlenmesi ve CMK’nun 223/1. maddesinde hüküm olarak belirtilmiş olması karşısında istinaf veya temyiz yasa yoluna tabi olacaktır.

5271 sayılı CMK’nun 256, 257, 258. maddelerinde müsaderede uygulanacak başvuru, duruşma ve karar ile kanun yolları gösterilmiştir.

1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinde Yargıtayca davanın esasına, hükmedilecek haller ve karar düzeltilmesi, 5271 sayılı CMK.nun 303. maddesinde Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller ve hukuka aykırılık hâllerinin düzeltilmesi CMK’nun 308. maddesinde de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi düzenlenmiştir.

Türk Ceza Kanununun 54. maddesine göre bir güvenlik tedbiri olan ve 5271 sayılı CMK’nun 223/1. maddesi uyarınca hüküm sayılan müsadere istinaf ve temyiz yasal yoluna tabidir.

5271 sayılı CMK’nun 257. maddesi uyarınca müsadere kararının duruşmalı olarak verilmesi yasal bir zorunluluktur.

Duruşma yapılması, müsadereye konu eşya üzerinde hak sahibi olan veya kişiyi ilgilendiren bir konuda delillerini ileri sürmesi ve kanun yollarına başvurma imkânına sahip olmasını sağlayacaktır.

Somut olayda yerel mahkemece ürünlerin iadesine karar verilmiş olup, Ceza Genel Kurulunca doğrudan müsadere kararı verilmiş olması nedeniyle sanığın müsadereye ilişkin Ceza Genel Kurul kararına karşı kullanabileceği bir kanun yolu da kalmamıştır.

1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 303. madde hükümleri göz önüne alındığında, yerel mahkemenin iade kararı kaldırılmadan doğrudan müsadereye karar verilmesi olanaklı değildir. Esasen 1412 sayılı Kanunun 322. ve 5271 sayılı CMK’nun 303. madde hükümleri uyarınca müsadere hususunda Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bir karar verilmesi mümkün görülmemektedir.

1412 sayılı CMUK’nun 326. maddesinin 3. fıkrasına göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymanın mecburi olduğu, 5271 sayılı CMK’nun 307. maddesinin 3. fıkrasına göre de direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara karşı direnilemeyeceğine dair hükümleri ile CMK’nun 308. maddesi gereğince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ancak Ceza Dairelerinin kararlarına karşı itiraz edilebileceğine ilişkin hükümler birlikte değerlendirildiğinde, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmeyerek Ceza Genel Kurulunca müsadere konusunda karar verilmesi ilgililerin kanuni yollara başvurma hakkını ortadan kaldırmakta ve hak ihlaline neden olmaktadır.

Bu itibarla, vergileri ödenmeden ithal edilmeye teşebbüs olunan eşyanın zoralımına ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.” düşüncesiyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.12.2013 gün ve 1352-1767 sayılı direnme hükmünün; dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeninden ve suça konu eşyanın müsaderesi yerine mahrece iadesine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan;

A- Sanık hakkındaki kamu davasının TCK’nun 66/1-e ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,

B- TCDD İzmir Liman İşletme Müdürlüğü 3/B Ambarında ambar giriş defterinin 22.09.2008 tarih ve 812752 sırasında kayıtlı, beyan edilmeyen kaçak eşyanın 5607 sayılı Kanunun 13/1. maddesi delaletiyle TCK’nun 54/1. maddesi uyarınca MÜSADERESİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 27.02.2018 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık yönünden oybirliğiyle, ikinci uyuşmazlık yönünden oyçokluğuyla karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2009/7-183 Karar : 2009/257 Tarih : 3.11.2009

  • CMK 257. Madde

  • Duruşma ve Karar

Karataş C.Başsavcılığınca 11.11.2004 gün ve 596-9 sayılı talepname ile 01.10.2004 tarihinde Suriye uyruklu sanık Mohammad Kelfat`ın, kaptanı olduğu Suriye bayraklı Samer A adlı balıkçı gemisinin 1380 sayılı Su Ürünleri Yasasının 21. maddesine aykırı davrandığından, hakkında idari para cezası uygulanması için Karataş Kaymakamlığına görevsizlik kararı verilerek, satılan balık bedellerinin hazineye irad kaydıyla suçta kullanılan eşyaların 1380 sayılı Yasanın 36/f maddesi uyarınca zoralımına karar verilmesinin talep edilmesi üzerine, Karataş Sulh Ceza Mahkemesince, evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 12.11.2004 gün ve 218-247 sayı ile sanığın istihsal ettiği 47 kasa su ürününün, 1380 sayılı Yasanın 36/f maddesi uyarınca zoralımına ve satılan balık bedellerinin hazineye irad kaydına, suçta kullanılan tekne ve zapt etme tutanağında yer alan bir adet saç tekne, 2 adet trol ağı ve 2 adet trol kapısının aynı Yasanın 36/f maddesi uyarınca zoralımına, suçta kullanılmayan 1 adet televizyon ile VCD cihazının iadesine karar verilmiştir.

Sanık müdafiinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 28.09.2006 gün ve 16500-15564 sayı ile; “… Müsadereye konu eşyalar hakkında 1412 sayılı CMUK.nun 392 ve müteakip maddeleri ( 5271 sayılı CMK.nun 257. maddesi ) uyarınca duruşma açılarak bir karar verilmesi gerekirken, dosya üzerinde yazılı şekilde hüküm tesisi…” isabetsizliğinden hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 17.11.2006 gün ve 129-107 sayı ile; “… 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununun 32. maddesinde, Bu kanunda yer alan mahkemece yerine getirilecek görevler zaruret görülmeyen hallerde Sulh Ceza Mahkemelerince onbeş gün içerisinde evrak üzerinde inceleme yapılarak karara bağlanacağı` hüküm altına alınmıştır. 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu bütün olarak değerlendirildiğinde mahkemece yapılacak görevin, söz konusu kanuna muhalefet eyleminde kullanılan su ürünleri ve istihsal vasıtalarının müsaderesi ile satılan balık bedellerinin hazineye irat kaydı taleplerine bakmak olduğu anlaşılmaktadır.

Kaldı ki, gerek 1412 sayılı CMUK.nun 392/2. maddesinde gerekse 5271 sayılı CMK.nun 259. maddesinde, suç konusu olmayıp sadece müsadereye tabi bulunan eşyanın müsaderesine Sulh Ceza Hakimi tarafından duruşma yapılmaksızın karar verileceğinin benzer düzenlemelerle hüküm altına alındığı, 22.07.2003 tarihli 4950 sayılı Yasayla 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununda yapılan değişiklik ile Su Ürünleri Kanununa muhalefetin suç olmaktan çıkarılarak idari yaptırımı gerektirir eylemlere dönüştürüldüğü, Su Ürünleri Kanununa muhalefet eylemlerinden dolayı ceza davası açılmasını gerektirir bir düzenlemenin mevcut olmadığı, 1412 sayılı CMUK.nun 392/1. maddesi ile 5271 sayılı CMK.nun 256 ve 257. maddelerinin ise eylemden dolayı ceza yargılaması yapılmak üzere kamu davası açılmamış ( mesela ön ödemeye tabi suçun soruşturma aşamasında sanığın ön ödemeye uyması nedeniyle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ancak suçta kullanılan malzemelerin müsaderesi için talepte bulunulacak durumlar ) veya kamu davası açılıp da esasla birlikte bu hususta bir karar verilmemiş olan olaylara ilişkin düzenleme getirdiği anlaşılmaktadır.

Kısaca hem genel yasa niteliğindeki 1412 sayılı CMUK ile 5271 sayılı CMK.nunda hem de özel yasa olan 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununda dosyamıza konu talep hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır…” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığınca 03.04.2007 gün ve 58374 sayılı yazı ile Yargıtay Yasasının 28/3. maddesi uyarınca tebliğname düzenlenmeksizin Yargıtay 7. Ceza Dairesine ve Özel Dairece de Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, 1380 sayılı Su Ürünleri Yasasının 36/f maddesi uyarınca zoralım kararı verilmesi için, duruşma açılmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

1380 sayılı Su Ürünleri Yasası özel bir yasa olup, bu Yasaya tabi eylemler, 22.07.2003 gün ve 4950 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile idari yaptırıma tabi tutulmuş, ancak yine aynı Yasa ile 36. maddenin ( f ) bendinde zoralım konusu ayrıca düzenlenmiştir.

08.02.2008 gün ve 26781 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa ile özel yasalarda köklü değişiklikler yapılmasına rağmen, 1380 sayılı Yasada herhangi bir değişiklik yapılmayarak mevcut hali aynen korunmuş, bu suretle de yasa koyucu tarafından, 1380 sayılı Su Ürünleri Yasasındaki düzenlemelerin yeterli olduğu vurgulanmıştır.

Öte yandan, zoralım hususuna ilişkin genel hükümler 5271 sayılı CYY’nın 256, 257 ve 259. maddelerinde düzenlenmiş olup, bu düzenlemeler ile 1412 sayılı CYUY`nın 392 ve 393. maddelerindeki düzenlemeler benzer niteliktedir. Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı gibi, eşyanın bizatihi kendisinin suç oluşturup zoralıma tabi olması dışında, suçta kullanılan eşyanın zoralımının duruşmalı olarak yapılması gerekir.

1380 sayılı Yasanın 32. maddesinde ise, duruşmasız inceleme yapılabilmesi, “zaruret görülmemesi” koşuluna bağlıdır. Bu koşul genel düzenleme içeren CYY`da yer alan kuralların nazara alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

C.Savcılığının talepnamesinde idari yaptırım gerektiren bir suç işlendiğinin ileri sürülmesi karşısında, bu suçun işlenmesine bağlı olarak kamu davası açılamaması nedeniyle, Yasadaki özel düzenleme nazara alınarak zoralım kararı istendiği açıktır. Zoralımına karar verilen eşya ise, bizatihi kendisi suç teşkil eden ve zoralıma tabi eşya niteliğinde değildir. Bu nedenle 1380 sayılı Yasanın 32. maddesindeki, “zaruret görülmemesi” koşulu ile zoralım konusundaki genel hükümler de gözetilerek, duruşma açılarak yargılama yapılmalı ve sonucuna göre hukuki durum belirlenmelidir. Yerel mahkemece yasal düze

Bu itibarla usul ve yasaya aykırı olan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Açıklanan nedenlerle; 1- Karataş Sulh Ceza Mahkemesinin 17.11.2006 gün ve 129-107 sayılı direnme hükmünün, saptanan usul yanılgısı nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, 2- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS