0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Başvuru

CMK Madde 256

(1) Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir.

(2) Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verilir.



CMK Madde 256 Gerekçesi

Madde, kanunlara göre belirli eşyanın müsaderesi veya imhası veya kullanımdan kaldırılması gerekli olan hâllerde, bu tedbirlerin her türlü takipten ayrı olarak alınabilmesi için gerekli usulü düzenlemektedir. Gerçekten belirtilen şeyler hakkında söz konusu tedbirlerin alınabilmesi için kamu davası açılmamış veya açılmışsa da bu hususlarda esasla beraber bir karar verilmemiş olabilir işte bu gibi bir hâlde yapılması gerekenler maddede yer almaktadır.

Aslında, ceza davası açıldığında müsadere veya imha veya kullanımdan kaldırmanın gerektiği hâllerde, ceza davası ile birlikte müsadereye veya diğer işlemlere de karar verilecektir.

Ancak kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla birlikte bu hususta bir karar verilmemiş ise Cumhuriyet savcısı ve katılan tarafından bu tedbirlerin her türlü kovuşturmadan ayrı olarak alınması için esas davayı görmekte olan mahkemeden istemde bulunulabilecektir. Söz konusu olan kararların alınması için Cumhuriyet savcısı veya katılan, esas davayı görmekle yetkili mahkemeye başvuracaktır.


CMK 256 Müsadere Kararı Başvurusu Yargıtay Kararları


**Ceza Genel Kurulu - Karar:

  • CMK 256
  • CMK’nın 256. maddesinin ikinci fıkrası, iade koşulları bulunan eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemesi hâlinde uygulanabilecek olup, somut olayda Yerel Mahkemece esasla birlikte tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verildiği anlaşıldığından, bu maddenin uygulanma koşulları bulunmamaktadır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle “elkoyma” ve “müsadere” kurumlarına değinilmesi, ardından elkonulan ancak müsadereye tabi tutulamaması nedeniyle iade edilmesi gereken eşya ve malvarlığı değerlerinin iade koşullarının irdelenmesi gerekmektedir.

Elkoyma, 5271 sayılı CMK’nın birinci kitabının “Koruma Tedbirleri” başlıklı dördüncü kısmının, “Arama ve Elkoyma” başlıklı dördüncü bölümünde, 123 ilâ 134. maddeler arasında düzenlenmiş bir koruma tedbiri olup “Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere ‘koruma tedbiri’ denir” (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, S.1)

CMK’nın 123. maddesine göre, ispat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri muhafaza altına alınırken; yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilmektedir. Aynı Kanun’un 127. maddesinde, hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerinin elkoyma işlemini gerçekleştirebileceği belirtilmiştir. CMK’nın 128. maddesi uyarınca soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde maddede sayılan malvarlığı değerlerine elkonulabilir.

Elkoyma, çoğu zaman bir suçun gerçekten işlenip işlenmediğinin belli olmadığı ya da işleme muhatap olan şüpheli tarafından işlendiğinin henüz yargı kararı ile sabit olmadığı hallerde, gecikmesinde sakınca bulunmasından dolayı görünüşte haklılıkla yetinilerek başvurulan bir koruma tedbiridir.

Müsadere ise, 5237 sayılı TCK’nın birinci kitabının “Yaptırımlar” başlıklı üçüncü kısmının, “Güvenlik Tedbirleri” başlıklı ikinci bölümünde, 54 ve 55. maddelerde düzenlenmiş bir güvenlik tedbiri olup “Güvenlik tedbiri, işlediği suçtan dolayı kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın, suç işleyen kişi hakkında ya da suç konusu ile veya suçun işlenmesinde kullanılan araçla ilgili olarak uygulanan, koruma veya iyileştirme amacına yönelik ceza hukuku yaptırımıdır.” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 627)

Müsadere, konusu olan eşya ya da kazancın mülkiyetinin devlete geçmesi sonucunu doğurmakta olup “eşya müsaderesi”ni düzenleyen 5237 sayılı TCK’nın 54. maddesinin birinci fıkrasında, iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak kaydıyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunacağı; suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşyanın, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edileceği; dördüncü fıkrasında ise üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyanın müsadere edileceği hüküm altına alınmıştır. 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilmeyen, ancak bazı özel kanunlarda yer verilmiş olan “kazanç müsaderesi kurumu”, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 55. maddesinde tüm suçları kapsayacak şekilde genişletilerek düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nun “Kazanç müsaderesi” başlıklı 55. maddesi;

“(1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir.

(2) Müsadere konusu eşya veya maddi menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hallerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilir” biçiminde iken, 5918 sayılı Kanunun 2. maddesiyle;

“(3) Bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir” şeklindeki fıkra eklenmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenen kazanç müsaderesinin konusunu; bir suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançlar oluşturmaktadır. Bu durumda, suçun işlenmesi ile elde edilen bütün malvarlığı değerleri müsadere edilebilecektir.

Madde gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere; kazanç müsaderesi, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesini engelleyecek etkin bir yaptırım olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile güdülen temel amaç, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesidir. Bu konu öğretide de aynı şekilde değerlendirilmiş, kazanç müsaderesiyle, suç işlemek suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olan maddi menfaatin, kişinin yanında kâr olarak kalmasının önüne geçmenin amaçlandığı belirtilmiştir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2008, s.685; Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.1027)

5237 sayılı TCK’nun 55. maddesi ile yapılan düzenlemenin temel amaçlarından birisi de mağdurun haklarının korunmasıdır. Bu husus, 55. maddenin 1. fıkrasının son cümlesinde; “… Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir” hükmüne yer verilmek suretiyle vurgulanmıştır. Dolayısıyla, elkonulmuş olan maddi menfaatlerin suçun mağduruna iade edilebildiği veya iade edilebilme olanağının bulunduğu ya da suçun mağdurunun belli olduğu durumlarda kazanç müsaderesine hükmetmeye gerek kalmayacağından, müsadere kararı da verilemeyecektir. Çünkü, bu durumda suçun mağduru, kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan değeri sanıktan talep etme hak ve olanağına sahip olduğundan, mağdurun hakları korunmuş olacak, bu suretle de suçtan elde edilen değer failin yanına kâr olarak kalmayacaktır.

5237 sayılı Kanun’un kazanç müsaderesini düzenleyen 55. maddesindeki “mağdur” ibaresi, dar anlamda suçtan zarar göreni de kapsayacak şekilde yorumlanmalı, işlenen suç nedeniyle elde edilen kazancın, meşru hak sahiplerinin belirlendiği veya belirlenme olanağının bulunduğu ahvalde kazanç müsaderesine hükmedilmemelidir.

Öte yandan; 55. maddenin 2. fıkrasıyla, eşya ve maddi menfaatlere el konulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği durumlarda da, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine olanak tanınmıştır. Bu durumda dahi, suçtan mağdur olanın belirlenebildiği hâllerde müsadere kararı verilemeyeceğinde bir kuşku yoktur.

Yine, 55. maddenin 3. fıkrasıyla, bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerektiği hüküm altına alınmıştır. CMK’nın “Elkonulan Eşyanın İadesi” başlıklı 131. maddesinde; şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tâbi tutulmayacağının anlaşılması halinde, resen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verileceği; CMK’nın 128. maddesinde ise elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerlerinin, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edileceği düzenlenmiştir.

Bu hükümler uyarınca iade kararı verilebilmesi için, eşya ya da malvarlığı değerlerinin müsadereye tabi tutulamayacak olması ve aidiyetleri hususunda da herhangi bir kuşku bulunmaması gerekir. Aidiyetin ihtilaflı olduğu durumlarda ise hak sahibi olduğunu iddia eden kişi, aidiyete ilişkin uyuşmazlığın çözümü için hukuk mahkemelerine başvurmalıdır. Çünkü, ceza mahkemelerinin, elkonulan ancak müsaderesine tabi tutulmayacağı anlaşılan ve üzerinde hak iddia edilen eşya ya da malvarlığı değerlerinin aidiyeti hususundaki ihtilafları çözecek şekilde karar verme görevleri bulunmamaktadır. Öğretide de buna ilişkin olarak “Elkonulan eşyanın sahibine iadesi, eşyaya eski statüsünün kazandırılması anlamına gelir. Eşya üzerinde üçüncü kişilerin hak iddiaları varsa, bu durumda eşya doğrudan ilgisine verilmez. Bu uyuşmazlığın hukuk mahkemesinde çözüme bağlanmasından sonra hak sahibine verilmesi gerekir” şeklinde görüşler mevcuttur. (Ahmet Gökcen, Ceza Muhakemesi Hukukunda Basit Elkoyma ve Postada Elkoyma, Ankara 1994, s. 162; Haluk Çolak-Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, 2. bası, Ankara 2007, s. 596, naklen: Ali Parlar-Muzaffer Hatipoğlu, Ceza Muhakemesi Kanunu Yorumu, Ankara 2008, s.522)

CMK’nın 256. maddesinin ikinci fıkrasında ise; kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece resen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanıkların resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işledikleri ve katılandan 525.000 Lira tutarında haksız menfaat temin ettikleri olayda; katılan ve vekili tarafından, soruşturma evresinde sanık M.’den elkonulan 53.700 Avro, bir kısım ev eşyası ve T.G. adına kayıtlı 34 E. plaka sayılı araç ile sanık E.ten elkonulan Z.V. adına kayıtlı 34 B . plaka sayılı aracın, suç sonucu elde edilen haksız menfaatten temin edildiğinin iddia edilmesi, sanık M.’in elkonulan 53.700 Avro, tanık T.G.’ün ise adına kayıtlı 34 E. plaka sayılı araç üzerinde hak iddia etmeleri, 34 B. plaka sayılı aracın ise katılan ve sanıklar dışındaki üçüncü kişiler adına kayıtlı olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, elkonulan 53.700 Avro, ev eşyası ve araçların; suçun mağdurunun belli olması nedeniyle müsadereye tabi tutulamayacağı, suçun işlenmesi ile elde edilen maddi menfaatin dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazanç olduğunun sabit olmaması nedeniyle katılana iade edilemeyeceği, katılan ve vekilince, dolandırıcılık suretiyle katılandan elde edilen para ile alındığının iddia edilmesi nedeniyle 53.700 Avro ile ev eşyasının sanık M.’ye, araçların ise kayıt malikleri olan üçüncü kişilere iade edilemeyeceği cihetle, davanın geldiği aşama itibarıyla elkonulan bu malvarlığı değerlerinin suçun işlenmesi ile elde edilen maddi menfaatin dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazanç niteliğinde olup olmadığına ilişkin araştırma yargılamayı uzatacağından, Yerel Mahkemece, katılanın suçtan doğan zararının giderilmesi için hukuk mahkemelerinde tazminat davası açarak ihtiyati tedbir koydurma talebinde bulunabileceği 53.700 Avro, ev eşyası ve araçlarla ilgili tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.

Öte yandan, CMK’nın 256. maddesinin ikinci fıkrasının, iade koşulları bulunan eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemesi halinde uygulanabileceği, somut olayda ise Yerel Mahkemece esasla birlikte tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verildiği anlaşıldığından, bu maddenin uygulanma koşulları da bulunmamaktadır.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/476 Karar : 2018/6311 Tarih : 16.05.2018

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

5271 sayılı CMK’nın 256. maddesi gereğince Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Adli Emanetinin 2013/1693 sırasında kayıtlı emanet eşyaları hakkında mahkemesinden her zaman bir karar alınması olanaklı kabul edilmiş; hüküm tarihine kadar yapılan yargılama gideri toplamı, 5271 sayılı CMK’nun 324/4 maddesinde atıfta bulunulan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutar olan 20 TL’den az olduğu halde yargılama giderinin suça sürüklenen çocuktan tahsiline karar verilmiş ise de, hüküm kesinleşinceye kadar yapılacak yargılama giderlerinin de toplam yargılama gideri kapsamında olması nedeniyle hükmün kesinleştiği tarihte suça sürüklenen çocuktan tahsili gereken yargılama giderinin yukarıda açıklanan terkin edilmesi gereken miktardan az olması halinde Devlet Hazinesi üzerinde bırakılmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.

I- Konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere ilişkin temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Hükmün gerekçesinde, suça sürüklenen çocuğun eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 116/1. maddesinde düzenlenen konut dokunulmazlığını bozma suçunu oluşturduğu ve cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlendiğinin belirtilmesi karşısında, kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm kısmında konut dokunulmazlığını bozma suçundan uygulama maddesinin 5237 sayılı TCK’nın 116/1. maddesi yerine 116/1-4. maddesi olarak gösterilmesi, mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak kabul edilmiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin kısmen istem gibi ONANMASINA,

II- Hırsızlık suçundan kurulan hükme ilişkin temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.Ancak;

Suça sürüklenen çocuğun katılanın evinden hırsızlık yaptıktan sonra suça konu eşyaların bir kısmı ile yolda yürürken kolluk görevlilerince şüphe üzerine kontrol amaçlı durdurulmak istendiğinde elindeki poşeti atarak kaçmaya çalıştığı ve kovalamaca sonucu yakalandığı, suça sürüklenen çocuğun, poşet içinden çıkan pantolon ile lap top bilgisayarı çaldığı katılana ait evi kolluk görevlilerine göstererek henüz müracaatı bulunmayan katılana iadesini sağladığının anlaşılması karşısında; gerçekleşen kısmî iade nedeniyle katılandan suça sürüklenen çocuk hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına rızası bulunup bulunmadığı sorularak, sonucuna göre suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168/1-4. hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk, yasal temsilcisi ve suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 16/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12043 Karar : 2018/566 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a aykırı davranmak suçundan sanıklar … ve … haklarındaki davanın 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun gereğince şartla ertelenmesine dair Bingöl Asliye Ceza Mahkemesinin 17/07/2001 tarihli ve 1999/159 esas, 2001/94 sayılı kararını müteakip, Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının 17/06/2014 tarihli talebi üzerine adlî emanetin 1999/48 sırasına kayıtlı 1 adet toplu tabir edilen tabanca ve 50783 seri nolu mavzer tipi uzun namlulu yivli ve setli tüfeğin sahibine iadesine ilişkin Bingöl 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/06/2014 tarihli ve 2014/182 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre;

1- Taşınması ve bulundurulması bizatihi suç teşkil eden 50783 seri nolu mavzer tipi uzun namlulu yivli ve setli tüfeğin mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca müsaderesi yerine yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- Dosya kapsamında bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığının 24/06/1999 tarihli ve BLS.1999/1519 uzmanlık sayılı ekspertiz raporunda, söz konusu tabancanın 6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 11. maddesine göre antika olarak değerlendirilmesi karşısında, 6136 sayılı Kanun ve Yönetmelik ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasasının 23 ve 25. maddeleri hükümleri uyarınca silahın gerekli işlem yapılmak üzere yönetime teslimi yerine yazılı şekilde karar verilmesinde,

3- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 256/1. maddesinde “(1) Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir. (2) Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verilir.”, 257. maddesinde “(1) 256 ncı maddeye göre verilmesi gereken kararlar, duruşmalı olarak verilir. (2) Müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de duruşmaya çağrılır. Bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler. (3) Çağrıya uymamaları, işlemin ertelenmesine neden olmaz ve hükmün verilmesini ertelemez.” şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmeyen hallerde, Cumhuriyet Başsavcılığınca müzekkere ile yapılan talep üzerine mahkemesince duruşma açılarak, müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimselerin duruşmaya davet edilmesi suretiyle müsadere hususunda bir karar verilebileceği gözetilmeden, evrak üzerinde hüküm kurulmasında, isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 08.11.2016 gün ve 2014 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.11.2016 gün ve KYB/2016…388985 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Taşınması ve bulundurulması bizatihi suç teşkil eden 50783 seri nolu mavzer tipi uzun namlulu yivli ve setli tüfeğin mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca müsaderesi yerine yazılı şekilde karar verilmesi,

2- Dosya kapsamında bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığının 24/06/1999 tarihli ve BLS.1999/1519 uzmanlık sayılı ekspertiz raporunda, söz konusu tabancanın 6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 11. maddesine göre antika olarak değerlendirilmesi karşısında, 6136 sayılı Kanun ve Yönetmelik ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasasının 23 ve 25. maddeleri hükümleri uyarınca silahın gerekli işlem yapılmak üzere yönetime teslimi yerine yazılı şekilde karar verilmesi,

3- Sanıklar hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan mahkumiyet kararı verilmesinin ardından,Cumhuriyet Savcısının adli emanette kayıtlı suça konu eşya ilgili bir karar verilmediğinden bahisle talepte bulunması üzerine dosyanın ele alınarak suç eşyasının duruşma açılmadan sahibine iadesine karar verilmiş ise de; suça konu tabanca ve tüfek hususunda CMK.nun 256 ve 257. maddeleri uyarınca duruşma açılarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, dosya üzerinden yazılı şekilde hüküm kurulması ,

Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden,Bingöl 1.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 24.06.2014 gün ve 2014/182 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK.nun 309.maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2932 Karar : 2017/5445 Tarih : 7.06.2017

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak şekilde ilaç yapma veya satma suçundan sanık … hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 193/1 ve 62. maddeleri gereğince 1 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Bakırköy 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17/12/2013 tarihli ve 2013/1078 esas, 2013/1848 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 24/01/2014 tarihli ve 2014/280 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığı’nın 16/07/2014 gün ve 49009 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 03/09/2014 gün ve KYB.2014-279387 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, sanığa ait işyerinde yapılan arama neticesinde elkonulan ve 02/08/2012 tarihli yazı ve ekindeki tutanak ile İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne yediemin olarak teslim edilen eşyaların müsadere edilmesi talep edildiği halde, mahkemesince adli emanette kayıtlı eşya bulunmadığından müsadere konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de;

5237 sayılı Kanun’un 54/1. maddesinde “İyi niyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir” hükmünün yer aldığı ve söz konusu madde uyarınca müsadere konusunda karar verilmesi gerektiği,

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun müsadere ilişkin 256. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında, “(1) Müsadere kararı verilmesi gereken hallerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir.

(2) Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verilir.”aynı Kanun’un 257. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında yer alan; “(1) 256’ncı maddeye göre verilmesi gereken kararlar, duruşmalı olarak verilir.

(2) Müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de duruşmaya çağrılır. Bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler.” şeklindeki düzenlemeler karşısında, sanık müdafiinin iadesini talep ettiği bahse konu ilaçların müsaderesi ya da iadesi hususunda karar verilmesi gerektiği cihetle, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 24/01/2014 tarihli ve 2014/280 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına, 07/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/21489 Karar : 2017/1383 Tarih : 23.02.2017

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

CMK’nun 256. maddeye göre; “(1) Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir. (2) Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verilir.” hükmü gereğince müdahil gümrük idaresi vekilinin, suçta kullanıldığı iddia olunan araç hakkında, müsadere istemi ile mahkemeye başvurmasının müsadere davası olduğu ve mahkeme tarafından CMK’nun 257. maddesi gereğince duruşma açılarak karar vermesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, katılan … idaresi vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasa’nın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23.02.2017 tarihinde oybirliğiyle isteme aykırı olarak karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/13794 Karar : 2016/15395 Tarih : 4.10.2016

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

CMK`nın 256-257. maddeleri uyarınca duruşma açılarak sanık ve/veya malen sorumlu davadan haberdar edilerek müsadere konusunda bir karar verilmesi gerekirken duruşma açılmadan evrak üzerinde yapılan inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi;

Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve sanık `ün temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 04/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/91 Karar : 2016/1296 Tarih : 21.04.2016

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

Uyuşturucu maddenin müsaderesi konusunda CMK`nın 256. maddesinin 1. fıkrası uyarınca Mahkemeden karar istenmesi mümkün görülmüştür.

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilenlerin dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK`nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

2- Hakim tarafından verilmiş arama ve el koyma kararı olmadan sanığın üzerinde bulunarak el konulan, adli emanetin 2015/7539 sırasında kayıtlı 750 TL paranın, CMK`nın 127. maddesinin 3. fıkrasında öngörülen süre içinde onaylanmaması nedeniyle el koyma kendiliğinden kalktığından, bu paranın sanığa iadesi yerine müsaderesine karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları ile sanık müdafiinin duruşmadaki savunması bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA; ancak bu durumun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK`nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan,

1-TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümün hüküm fıkrasından çıkarılması ve yerine “Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli iptal kararından sonra oluşan durumuna göre, sanık hakkında, TCK`nın 53. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının birinci cümlesinin uygulanmasına” ibaresinin yazılması,

2- Hüküm fıkrasının paranın müsaderesine ilişkin paragrafında yer alan “ve suçtan elde edilen 750 TL’nin TCK’nın 55 maddesi uyarınca müsaderesine, ” ibaresinin çıkarılarak yerine emanette bulunan “750 TL`nin sanığa iadesine ” ibaresinin yazılması,

Suretiyle, hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, hükmolunan hapis cezasının süresi ile tutuklama tarihine göre sanık hakkındaki salıverilme isteğinin reddine, 21.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.TEFHİM TUTANAĞI

21.04.2016 tarihinde saat: 14.30’da verilen bu karar Yargıtay Cumhuriyet savcısı …‘ın katılımıyla ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık … müdafii Avukat …`ın yokluğunda 21.04.2016 tarihinde yöntemine uygun biçimde, açık olarak okunup anlatıldı.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/31870 Karar : 2016/1869 Tarih : 15.02.2016

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Eşyanın müsadere veya iadesine 5271 sayılı CMK’nın 256 ve 257. maddeleri uyarınca duruşma açılarak karar verilmesi gerekiyor ise de,

Hükümden sonra Anayasa Mahkemesi’nin 13.01.2016 gün ve 29592 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 23.12.2015 gün ve …-… sayılı kararı ile 1072 sayılı … ve Benzeri Oyun ve Makinaları Hakkında Kanun’un 1. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmesi nedeniyle, atılı eylemin suç olmaktan ve aynı tarih itibariyle bu tür eylemler nedeniyle el konulan eşyanın da suç konusu eşya olmaktan çıkarıldığı, inceleme tarihi itibariyle söz konusu eşyanın bulundurulmasını bizatihi suç sayan herhangi bir kanun hükmünün de bulunmadığı cihetle, dava konusu eşyanın da iadesine karar verilmesi gerekmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğinde uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, anılan Kanun’un 322. maddesi uyarınca bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte olduğundan soruşturma aşamasında kolluk güçlerince muhafaza altına alınan suça konu eşyanın (…) sanığa iadesine, 15/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/3427 Karar : 2011/6017 Tarih : 17.10.2011

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

L. A. ile A. R. Ö.’i kasten yaralamaktan ve izinsiz silah taşımaktan sanık A. A.’ün yapılan yargılanması sonunda: 765 Sayılı T.C.K.nun 102/4, 104/2 maddeleri gereğince zamanaşımı sebebiyle davanın ortadan kaldırılmasına, sanığa ait tabanca ve şarjörlerin zoralımına dair (Erzurum) Birinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 27.04.2010 gün ve 165/241 Sayılı hükmün Yargıtay`ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

Sanık A. A.`ün temyiz isteminin silah müsaderesine yönelik olduğu anlaşıldığından, müsadere kararıyla sınırlı olarak yapılan incelemede;

1-) C.M.K.nun 256 ve 257 maddeleri uyarınca duruşmalı inceleme yapılarak, ilgililer davet edilerek bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde dosya üzerinden silah sahibi çağrılmadan hüküm kurulması,

2-) Dosyaya ibraz edilen A. A.’e ait ruhsat fotokopisi ve Erzurum Emniyet Müdürlüğü`nün 12.07.1995 tarihli yazı içeriği dikkate alındığında, emanetin 1995/309 sırasında kayıtlı 7.65 mm çaplı Kırıkkale marka silahın ruhsatının bulunup bulunmadığı araştırılmadan eksik soruşturmayla hüküm kurulması,

SONUÇ : Usule aykırı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), 17.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2009/7-183 Karar : 2009/257 Tarih : 3.11.2009

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Karataş C.Başsavcılığınca 11.11.2004 gün ve 596-9 sayılı talepname ile 01.10.2004 tarihinde Suriye uyruklu sanık Mohammad Kelfat`ın, kaptanı olduğu Suriye bayraklı Samer A adlı balıkçı gemisinin 1380 sayılı Su Ürünleri Yasasının 21. maddesine aykırı davrandığından, hakkında idari para cezası uygulanması için Karataş Kaymakamlığına görevsizlik kararı verilerek, satılan balık bedellerinin hazineye irad kaydıyla suçta kullanılan eşyaların 1380 sayılı Yasanın 36/f maddesi uyarınca zoralımına karar verilmesinin talep edilmesi üzerine, Karataş Sulh Ceza Mahkemesince, evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 12.11.2004 gün ve 218-247 sayı ile sanığın istihsal ettiği 47 kasa su ürününün, 1380 sayılı Yasanın 36/f maddesi uyarınca zoralımına ve satılan balık bedellerinin hazineye irad kaydına, suçta kullanılan tekne ve zapt etme tutanağında yer alan bir adet saç tekne, 2 adet trol ağı ve 2 adet trol kapısının aynı Yasanın 36/f maddesi uyarınca zoralımına, suçta kullanılmayan 1 adet televizyon ile VCD cihazının iadesine karar verilmiştir.

Sanık müdafiinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 28.09.2006 gün ve 16500-15564 sayı ile; “… Müsadereye konu eşyalar hakkında 1412 sayılı CMUK.nun 392 ve müteakip maddeleri ( 5271 sayılı CMK.nun 257. maddesi ) uyarınca duruşma açılarak bir karar verilmesi gerekirken, dosya üzerinde yazılı şekilde hüküm tesisi…” isabetsizliğinden hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 17.11.2006 gün ve 129-107 sayı ile; “… 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununun 32. maddesinde, Bu kanunda yer alan mahkemece yerine getirilecek görevler zaruret görülmeyen hallerde Sulh Ceza Mahkemelerince onbeş gün içerisinde evrak üzerinde inceleme yapılarak karara bağlanacağı` hüküm altına alınmıştır. 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu bütün olarak değerlendirildiğinde mahkemece yapılacak görevin, söz konusu kanuna muhalefet eyleminde kullanılan su ürünleri ve istihsal vasıtalarının müsaderesi ile satılan balık bedellerinin hazineye irat kaydı taleplerine bakmak olduğu anlaşılmaktadır.

Kaldı ki, gerek 1412 sayılı CMUK.nun 392/2. maddesinde gerekse 5271 sayılı CMK.nun 259. maddesinde, suç konusu olmayıp sadece müsadereye tabi bulunan eşyanın müsaderesine Sulh Ceza Hakimi tarafından duruşma yapılmaksızın karar verileceğinin benzer düzenlemelerle hüküm altına alındığı, 22.07.2003 tarihli 4950 sayılı Yasayla 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununda yapılan değişiklik ile Su Ürünleri Kanununa muhalefetin suç olmaktan çıkarılarak idari yaptırımı gerektirir eylemlere dönüştürüldüğü, Su Ürünleri Kanununa muhalefet eylemlerinden dolayı ceza davası açılmasını gerektirir bir düzenlemenin mevcut olmadığı, 1412 sayılı CMUK.nun 392/1. maddesi ile 5271 sayılı CMK.nun 256 ve 257. maddelerinin ise eylemden dolayı ceza yargılaması yapılmak üzere kamu davası açılmamış ( mesela ön ödemeye tabi suçun soruşturma aşamasında sanığın ön ödemeye uyması nedeniyle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ancak suçta kullanılan malzemelerin müsaderesi için talepte bulunulacak durumlar ) veya kamu davası açılıp da esasla birlikte bu hususta bir karar verilmemiş olan olaylara ilişkin düzenleme getirdiği anlaşılmaktadır.

Kısaca hem genel yasa niteliğindeki 1412 sayılı CMUK ile 5271 sayılı CMK.nunda hem de özel yasa olan 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununda dosyamıza konu talep hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır…” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığınca 03.04.2007 gün ve 58374 sayılı yazı ile Yargıtay Yasasının 28/3. maddesi uyarınca tebliğname düzenlenmeksizin Yargıtay 7. Ceza Dairesine ve Özel Dairece de Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, 1380 sayılı Su Ürünleri Yasasının 36/f maddesi uyarınca zoralım kararı verilmesi için, duruşma açılmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

1380 sayılı Su Ürünleri Yasası özel bir yasa olup, bu Yasaya tabi eylemler, 22.07.2003 gün ve 4950 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile idari yaptırıma tabi tutulmuş, ancak yine aynı Yasa ile 36. maddenin ( f ) bendinde zoralım konusu ayrıca düzenlenmiştir.

08.02.2008 gün ve 26781 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa ile özel yasalarda köklü değişiklikler yapılmasına rağmen, 1380 sayılı Yasada herhangi bir değişiklik yapılmayarak mevcut hali aynen korunmuş, bu suretle de yasa koyucu tarafından, 1380 sayılı Su Ürünleri Yasasındaki düzenlemelerin yeterli olduğu vurgulanmıştır.

Öte yandan, zoralım hususuna ilişkin genel hükümler 5271 sayılı CYY’nın 256, 257 ve 259. maddelerinde düzenlenmiş olup, bu düzenlemeler ile 1412 sayılı CYUY`nın 392 ve 393. maddelerindeki düzenlemeler benzer niteliktedir. Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı gibi, eşyanın bizatihi kendisinin suç oluşturup zoralıma tabi olması dışında, suçta kullanılan eşyanın zoralımının duruşmalı olarak yapılması gerekir.

1380 sayılı Yasanın 32. maddesinde ise, duruşmasız inceleme yapılabilmesi, “zaruret görülmemesi” koşuluna bağlıdır. Bu koşul genel düzenleme içeren CYY`da yer alan kuralların nazara alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

C.Savcılığının talepnamesinde idari yaptırım gerektiren bir suç işlendiğinin ileri sürülmesi karşısında, bu suçun işlenmesine bağlı olarak kamu davası açılamaması nedeniyle, Yasadaki özel düzenleme nazara alınarak zoralım kararı istendiği açıktır. Zoralımına karar verilen eşya ise, bizatihi kendisi suç teşkil eden ve zoralıma tabi eşya niteliğinde değildir. Bu nedenle 1380 sayılı Yasanın 32. maddesindeki, “zaruret görülmemesi” koşulu ile zoralım konusundaki genel hükümler de gözetilerek, duruşma açılarak yargılama yapılmalı ve sonucuna göre hukuki durum belirlenmelidir. Yerel mahkemece yasal düze

Bu itibarla usul ve yasaya aykırı olan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Açıklanan nedenlerle; 1- Karataş Sulh Ceza Mahkemesinin 17.11.2006 gün ve 129-107 sayılı direnme hükmünün, saptanan usul yanılgısı nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, 2- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/6706 Karar : 2009/8436 Tarih : 29.06.2009

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Resmi Belgede Sahtecilik, Dolandırıcılık ve Güveni Kötüye Kullanmak suçlarından sanıklar F. Ç., İ. E., İ. Ş. ve A. S. B.`ın yapılan yargılamaları sonunda; beraatlerine, adli emanetin 2001/1971 esasında kayıtlı suç konusu senetlerin kararın kesinleşmesinden sonra hak sahibine iadesine ilişkin 16.05.2006 gün ve 2001/110 Esas, 2006/169 Karar sayılı hükmün kesinleşmesinden sonra, A. C.Başsavcılığı Emanet Müdürlüğünce 15.09.2006 gün ve 2001/1971 sayılı yazı ile “..iadesine karar verilen emanet eşyalarının birden fazla olması ve iki eşyanın da sahibinin açıkça belirtilmediğinden..” iadenin kime yapılacağının açıklanmasının talep edildiği, mahkemece evrak üzerinden yapılan inceleme sonunda; 02.10.2006 gün ve 2006/579 D.İş sayılı ile “istemin reddine” karar verildiği, C.Savcılığınca bu karara karşı süresi içersinde itirazda bulunulduğu, itiraz mercii olan A. 4.Ağır Ceza Mahkemesince 27.10.2006 gün ve 2006/606 Müteferrik sayı ile CMK.nun 258.maddesi gereğince kararın temyize tabi olduğu belirtilerek her hangi bir karar verilmediğinden, dava evrakı Yargıtay C.Başsavcılığının “incelemesiz iade” isteyen 13.03.2009 günlü tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle gereği görüşüldü:

CMK.nun 258.maddesinin, aynı kanunun 256 ve 257.maddeleri uyarınca karar verilmesi hallerinde uygulanabileceği buna göre; kamu davası açılmamış ya da kamu davası açılmasına rağmen adli emanette bulunan eşya hakkında esas hükümle birlikte bir karar verilmemiş ise, mahkemece duruşma açılarak ve ilgililer duruşmadan haberdar edilerek emanet eşyası hakkında CMK.nun 256 ve 257.maddeleri hükümleri gereğince bir karar verilmesi halinde bu kararın aynı kanunun 258.maddesi uyarınca temyize tabi olacağı, somut olayda; hükümle birlikte adli emanette bulunan senetlerin hak sahiplerine iadesine karar verildiği, infaz aşamasında senetlerin hak sahibi/sahiplerinin kim olduğu hususunda oluşan tereddüt üzerine mahkemesine başvuruda bulunulmakla iade kararının ne şekilde yerine getirileceğine ilişkin başvuru ve dosya üzerinde verilen karar hüküm niteliğinde olmayıp temyize tabi bulunmadığından,

Gereğinin mahallinde takdir ve ifası için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6103 Karar: 2016/15804 Tarih: 23.11.2016

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından sanık …‘nın, hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından beraatına, konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/1, 62. maddeleri gereğince 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 04.03.2015 tarihli ve 2014/569 esas, 2015/153 Sayılı kararına yönelik sanık müdafiinin itirazının kabulüyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına dair …Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.03.2015 tarihli ve 2015/177 değişik iş sayılı kararını müteakip, sanığın konut dokunulmazlığının ihlâli suçu yönünden de beraatına ve soruşturma aşamasında hırsızlık konusu eşya olarak el konulan odunların sanığa iadesi talebinin reddine dair 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10.04.2015 tarihli ve 2015/221 esas, 2015/239 Sayılı kararının kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleşmesini müteakip, sanık müdafii tarafından suç eşyasının beraat eden sanığa iade edilmesinin yeniden talep edilmesi üzerine, talep hakkında esasla birlikte karar verilmiş olduğundan yeniden karar verilmesine yer olmadığına dair aynı Mahkemenin 26.11.2015 tarihli ve 2015/221 esas, 2015/239 Sayılı ek kararına yönelik itirazın kabulüyle talep hakkında bir karar verilmek üzere anılan ek kararın kaldırılmasına dair Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18.12.2015 tarihli ve 2015/773 değişik iş sayılı karar aleyhine … Bakanlığınca verilen 08.03.2016 gün ve 94660652-105-55-2585-2016-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.04.2016 gün ve 2016/144379 Sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

1- )2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10.04.2015 tarihli ve 2015/221 esas, 2015/239 Sayılı kararına yönelik incelemede;

Dosya kapsamına göre, somut olayda müştekinin satın aldığı arsada bulunan iki ağacın kendisine ait olduğunu iddia eden sanığın etrafı tel ile çevrili arsaya girip bu ağaçları kesip götürmek şeklindeki eylemi nedeni ile yapılan yargılama sonucunda, 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 04.03.2015 tarihli ilk kararında, ağaçların mülkiyetindeki ihtilaf nedeni ile hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından beraat, konut dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden mahkumiyet ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği, ancak soruşturma aşamasında el konulup 20.10.2014 tarihli tutanak içeriğine göre kolluk tarafından müştekiye teslim edildiği anlaşılan ağaç parçalarının akıbeti hakkında bir karar verilmediği, bununla birlikte konut dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itirazın kabul edilmesi üzerine başlanılan yeni yargılama sonucunda, sanığın konut dokunulmazlığının ihlâli suçu yönünden beraatına ve soruşturma aşamasında hırsızlık konusu eşya olarak el konulan odunların sanığa iadesi talebinin reddine karar verilmiş ise de, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 256 /2. maddesinde yer alan “Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verilir.” ve aynı Kanun’un 257. maddesinde yer alan “ ( 1 ) 256. Maddeye göre verilmesi gereken kararlar, duruşmalı olarak verilir. ( 2 ) Müsadere veya iade olunacak eşya veya diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de duruşmaya çağrılır. Bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler. ( 3 ) Çağrıya uymamaları, işlemin ertelenmesine neden olmaz ve hükmün verilmesini engellemez.” şeklindeki düzenlemeler uyarınca, soruşturma aşamasında el konulan eşyanın iadesi talebi hakkında karar verilirken katılan …‘a da çağrı kağıdı çıkarılması gerektiğinin gözetilmemesinde,

2- )Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18.12.2015 tarihli ve 2015/773 değişik iş sayılı kararına yönelik incelemede;

Her ne kadar suç eşyasının beraat eden sanığa iade edilmesi talebi hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına dair 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 26.11.2015 tarihli ek kararına yönelik itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, söz konusu talebin aynı Mahkemenin 10.04.2015 tarihli kararı ile reddedilmiş olması karşısında yeniden karar verilmesine yer olmadığına dair kararın doğru olduğu gözetilerek, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK’nın 309 . maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

Gereği Düşünüldü:

KARAR : 1- ) 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10.04.2015 tarih ve 2015/221 E., 2015/239 K. sayılı kararına yönelik yapılan incelemede;

Dosya kapsamına göre, katılanın satın alıp etrafını tel ile çevirdiği araziye giren sanığın, kendisine ait olduğunu iddia ettiği birer adet ceviz ve incir ağacını keserek götürmesi şeklindeki eylemi nedeni ile yapılan kovuşturma sonucunda, 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 04.03.2015 tarihli ilk kararında, ağaçların mülkiyetindeki ihtilaf nedeni ile hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından beraate, konut dokunulmazlığını bozma suçu yönünden mahkûmiyete ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararı verildiği, ancak hırsızlık suçundan beraate karar verilirken soruşturma aşamasında el konulduğu halde adli emanete alınmayan ve 20.10.2014 tarihli tutanak içeriğine göre kolluk görevlileri tarafından katılana teslim edildiği anlaşılan suça konu odunların “müsaderesi veya iadesi” hakkında bir karar verilmediği, bilahare sanık müdafii tarafından konut dokunulmazlığını bozma suçu yönünden verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik yapılan itirazın kabul edilmesi üzerine, mahkemece yapılan kovuşturma sonucunda sanığın bu suç yönünden beraatine ve “soruşturma aşamasında el konulan odunların sanığa iadesi talebinin reddine” karar verilmiş ise de;

5271 Sayılı CMK’nın 256. maddesinde5271 Sayılı CMK’nın 256. maddesinde müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet Savcısı veya katılanın, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabileceği, kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verileceği belirtilmiş olup, soruşturma aşamasında el konulduğu halde adli emanete alınmayan ve 20.10.2014 tarihli tutanak içeriğine göre kolluk görevlileri tarafından katılana teslim edildiği anlaşılan hırsızlık suçuna konu odunların müsaderesi veya iadesi konusunda bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi sebebiyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen, 10.04.2015 gün ve 2015/221 E., 2015/239 K. sayılı kararın, 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra ( b ) bendi uyarınca sonraki işlemlerin yerel mahkemece yerine getirilmesine,

2- )Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18.12.2015 tarih ve 2015/773 D. İş sayılı kararına yönelik yapılan incelemede;

Her ne kadar suç eşyasının beraat eden sanığa iade edilmesi talebi hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına dair 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 26.11.2015 tarihli ek kararına yönelik itirazın kabulüne karar verilmiş ise de; söz konusu talebin aynı mahkemenin 10.04.2015 tarihli kararı ile reddedilmiş olması karşısında, yeniden karar verilmesine yer olmadığına dair kararda bir isabetsizlik bulunmadığı gözetilerek,

SONUÇ : İtirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi sebebiyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden Ağır Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 18.12.2015 gün ve 2015/773 D. İş sayılı kararın 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasının ( a ) bendi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 23.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6315 Karar: 2015/8817 Tarih: 05.11.2015

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle incelenerek, gereği görüşülüp düşünüldü:

Sanığın gözaltında kaldığı 1 günlük sürenin CMK’nın 232/2-b maddesine aykırı olarak gerekçeli karar başlığında gösterilmemesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiştir.

5271 sayılı CMK’nın 256. maddesi gereğince emanete alınan eşyalar hakkında mahkemesinden her zaman bir karar istenmesi mümkün görüldüğünden bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin (c) fıkrasındaki, kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yoksunluğun koşullu salıverme tarihine kadar süreceğinin gözetilmemesi suretiyle aynı maddenin üçüncü fıkrasına aykırı davranılması,

2-Birlikte suç işleyen sanıklar hakkında ortak yapılan yargılama giderlerinden her bir sanığın neden olduğu 17,47 TL’nin CMK’nın 324/4. maddesine 6352 sayılı Kanun’un 100. maddesiyle eklenen değişiklik gözetilerek, terkin edilecek miktar olan 20 TL’nin altında kaldığının anlaşılması karşısında, Hazineye yükletilmesine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

3-Sanık hakkında hırsızlık suçdan mahkumiyet hükmü kurulurken tekerrüre esas alınan sanığın henüz 18 yaşından küçükken işlediği suç nedeniyle Mustafakemalpaşa Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2007/724 Esas, 2008/68 Karar sayılı ilamı ile verilen 2.220 TL’den ibaret adli para cezasının TCK’nın 58/5. maddesinin “fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz” şeklindeki hükmü gözetilmeden TCK’nın 58/6. maddesinin uygulanması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık V.. A..’ın temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak bozulmasına, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasında yer alan TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkarılarak, yerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin (a), (b), (c), (d), (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin eklenmesi, hükümden yargılama giderlerinin sanık V.. A..’dan tahsiline ilişkin kısmın çıkartılarak yerine ‘‘yargılama gideri olarak hesaplanan 34,95 TL’den sanık V.. A..’ın payına düşen 17,47 TL’nin CMK’nın 324/4 maddesine 6352 sayılı Kanun’un 100. maddesiyle eklenen değişiklik doğrultusunda hazineye yükletilmesine’’ cümlesinin eklenmesi, yine hükümden tekerrür uygulamasına ilişkin bölümün tamamen çıkarılması suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına, 05.11.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2008/1073 Karar: 2010/259 Tarih: 20.01.2010

  • CMK 256. Madde

  • Başvuru

Silah ruhsat süresi dolan ve bu sürede ruhsatını yeniletmeyen sanık Şükrü B.’e ait tabanca ve eklerin müsaderesi C.Savcılığınca istenmekle yapılan yargılaması sonunda; emanetin 2006/40 esasına kayıtlı tabanca ve eklerin müsaderesine dair ( BANDIRMA ) Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 4.5.2006 gün ve 2006/129 esas, 2006/233 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi o yer C.Savcısı ve sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile 4.2.2008 günü daireye gönderilmekle incelendi:

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- C.Savcısı temyiz dilekçesini süresi içinde vermediğinden, temyiz isteğinin 317. maddesi gereğince istem gibi oybirliğiyle ( REDDİNE ),

2- Dairemizce benimsenen Yargıtay CGK.nun 12.6.2009 gün, 2009/4-46 esas ve 2009/154 sayılı kararı karşısında hükmün temyizi olanaklı kabul edildiğinden sanığın temyizine ilişkin yapılan incelemede;

Müsadere talebine konu taşıma ruhsatlı silah hakkında müsadere kararı vermenin, 5271 sayılı CMK.nun 256/1 ve 5235 sayılı Yasanın 10., 11. maddeleri uyarınca Asliye Ceza Mahkemesinin görevine girdiği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, görevsiz Sulh Ceza Mahkemesince müsadere kararı verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan başkaca yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı istem gibi ( BOZULMASlNA ), 20.01.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS